Avrupa
Merkel’in askeri danışmanı Erich Vad: Alman ordusu perişan halde

Almanya’nın eski Başbakanı Angela Merkel’in askeri danışmanı olarak görev yapmış olan Tuğgeneral Erich Vad, NachDenkSeiten’e verdiği mülakatta, Avrupa’da izlenen politikanın Ukrayna’daki savaşı tırmandırdığını ve bunun tehlikeli sonuçlara yol açabileceğini belirtti. Vad, ABD ve Rusya’nın savaşı bitirmek istediğini ve bu konuda görüşmeler yürüttüğünü ifade etti. Almanya’daki bazı siyasi ve entelektüel kesimlerin savaş söylemlerini eleştiren Vad, “Savaş, siyasi bir karar gerektirir. Ve bu karar Washington ve Moskova’da alınacak, Avrupa’da veya Almanya’da değil,” dedi.
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel’in askeri danışmanı Erich Vad, NachDenkSeiten portalından gazeteci Marcus Klöckner’e verdiği mülakatta, Avrupa Birliği’nin (AB) izlediği politikaların mevcut durumu nasıl etkilediği ve olası bir savaş senaryosunda Almanya’nın rolü gibi önemli konulara değindi.
Klöckner’in “Medya Ukrayna’daki savaşla ilgili haberlerle dolu. Sıklıkla NATO ve Rusya arasında bir savaşa doğru tırmanıştan bahsediliyor. Birçok kişi ‘Burada neler oluyor?’ diye soruyor. Cevabınız nedir?” sorusuna Erich Vad şu yanıtı verdi:
“Batı’da, Avrupa’da, politikalar Ukrayna’da askeri bir çözümün olmayacağı çıkmaz bir savaşı şiddetlendiriyor ve tırmandırıyor. Bu tehlikeli. Bu, önlemek istediğimiz şeye yol açabilir: Avrupa’da ve Avrupa ile savaş. Öte yandan, görünen o ki ABD ve muhtemelen Rusya da Ukrayna savaşını sona erdirmek istiyor. Bu konudaki açıklamalar net görünüyor. Her iki ülke de ateşkes müzakereleri için arabulucularla çalışıyor. Bu umut veriyor.”
Klöckner’in “Yani ABD ve Rusya savaşın bitmesini istediğini söylerse, bu böyle midir?” sorusu üzerine Vad, “Aynen böyle ve Avrupalılar, aksini iddia eden siyasi söylemlere rağmen bunu etkileyemeyecekler. Temelde durum şu: Avrupa’da ve Ukrayna’da savaş ve barış konusunda gerçekten söz sahibi olanlar yalnızca ABD ve Rusya. Bu, 1945’ten beri, yani 80 yıldır böyle. Putin, bunu 9 Mayıs’ta Kızıl Meydan’da büyük bir askeri geçit töreniyle ifade edecek. Belki Trump bile orada olacak ve İkinci Dünya Savaşı’nın her iki galip gücü, Avrupa’da kimin söz sahibi olduğunu birlikte vurgulayacak,” dedi.
Medyanın ve siyasilerin savaş korkusu yaydığını ve Rusya’nın NATO’ya ve Avrupa’ya olası saldırısından bahsettiğini belirten Klöckner’e cevaben Vad, “Pek çok gözlemci, analist ve uzman, devam eden gelişmeleri kendi beklenen veya istenen durumlarına uyacak şekilde yorumlama hatası yapıyor. Bu, Ukraynalıların bölgesel ve yerel sınırlı başarılı askeri saldırılarının medyada kutlandığı ve sürdürülebilir, hatta genel durumu değiştiren, savaşın kaderini belirleyen ve zafere götüren gelişmeler olarak tasvir edildiği savaşın son iki yılında da böyleydi. Bu arada, askeri durumun Ukrayna için felaket olduğunu sıradan insanlar bile görüyor,” değerlendirmesinde bulundu.
‘Bunlar ‘domino teorileri’, ‘kendini gerçekleştiren kehanetlere’ ve dolayısıyla ölümcül ve yanlış gelişmelere yol açabilir’
Vad, “Şu anda siyasi ve medyatik olarak kullanılan anlatı, Donbass’ı işgal etmekte zorlanan ve yalnızca çok yavaş ilerleyen Rusların, NATO’ya ve Avrupa’ya saldırmak için tüm Ukrayna’yı işgal etme yolunda olduğu yönünde. Bunlar tehlikeli ‘domino teorileri’, ‘kendini gerçekleştiren kehanetlere’ ve dolayısıyla ölümcül ve yanlış gelişmelere yol açabilir. Örneğin, ABD’nin ülkenin büyük ölçüde yıkılmasına ve yaklaşık 3 milyon insanın ölümüne yol açan on yıl süren Vietnam Savaşı, böyle bir domino teorisine dayanmaktadır. Bu tür domino teorileri, Soğuk Savaş sırasında ABD’nin Latin Amerika, Afrika ve Güneydoğu Asya’daki çok sayıda diğer açık ve gizli rejim değişikliği operasyonunu meşrulaştırdı,” diye konuştu.
Ayrıca Vad, “Benzer şekilde, kısa süre önce kamu yayıncılarında dile getirilen, Rusya’nın Belarus ile sonbaharda rutin olarak gerçekleştirdiği Zapad-2025 askeri tatbikatından Baltık ülkelerine saldırılacağı, böylece Avrupa’da geniş çaplı bir savaşın tetikleneceği ve bu nedenle barış içinde geçireceğimiz son yaz olacağı yönündeki korkular için de geçerli,” ifadelerini kullandı.
‘Washington ve Moskova, Riyad veya Cidde’de beni rahatlatan yakın bir ateşkesin siyasi olarak hazırlandığını görüyorum’
Klöckner’in “Çıkarımınız bu mu?” sorusuna Vad, “Elbette neredeyse her şey mümkün ve komşu ülkelerin endişelerini çok ciddiye alıyorum. Ancak aynı zamanda, en iyi kamu yayıncılığı zamanında panik yaratmamaya ve bunu zaten devam eden ateşkes görüşmeleri sırasında yapmamaya dikkat etmelisiniz. Elbette, Rusya’nın askeri tatbikatları, özellikle savaş zamanlarında tırmandırıcı siyasi mesajlar gönderiyor. Bu, NATO’nun Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana en büyük askeri tatbikatı olan ‘Steadfast Defender’da da böyleydi. Orada da -bu sefer Rus- medya propagandacıları bir şekilde yakın bir savaşı körüklemek istedi. Bu, bir anlamda sözde bilgi cephesinin bir parçası, fakat askeri tatbikatlardan otomatik olarak savaşa yol açacakları sonucu çıkarılamaz. Her savaş, ilgili bir siyasi karar gerektirir. Şu anda Washington ve Moskova, Riyad veya Cidde’de büyük bir savaş görmüyorum, aksine beni rahatlatan yakın bir ateşkesin siyasi olarak hazırlandığını görüyorum,” cevabını verdi.
Klöckner’in “Yine de Alman askerleri ‘dünyayı kurtarmalı’ mı? Neden böyle?” sorusuna ise Vad, “Bu çok abartılı bir soru. Sahiden de Almanya’da, kısmen savaşa hazır görünen bir siyasi, entelektüel ve medya zümremiz var, zira bu onları varoluşsal olarak etkilemiyor ve bu tür durumları hiç gerçekçi bir şekilde değerlendiremiyorlar. Erich Maria Remarque bunu bir keresinde çok güzel bir şekilde ifade etmişti: ‘Her insanın savaşa karşı olduğunu sanıyordum, ta ki bazı insanların, özellikle de cepheye gitmek zorunda olmayanların savaştan yana olduğunu öğrenene kadar,'” yanıtını verdi.
‘Almanya’da mevcut siyasi söylemin dışında askeri hazırlık düzeyi oldukça düşük’
Ayrıca Vad, “Almanya’da mevcut siyasi söylemin dışında askeri hazırlık düzeyi oldukça düşük. Özel varlıklara ve silahlanmaya ayrılan fonlara rağmen, Alman ordusunun operasyonel hale gelmesi yıllar alacak. Askeri komiser Eva Högl’ün son raporu, Alman ordusunun gerçekte ne durumda olduğunu bir kez daha gösteriyor. Özellikle savaş retoriğiyle kendilerini süslemek isteyen bazı politikacılar, vicdani retçiydi ve dahası, daha önce politikacı olarak Alman ordusunu kısa kesmek ve küçük tutmak için her şeyi yaptılar. Şimdi beni endişelendiren bir savaş histerisi yayıyorlar. Siyasette ve medyada savaşı körüklerken, buna yetenekleri yoksa bunu ciddiye alamam,” diye ekledi.
Klöckner’in “Almanya’da şu anda devasa bir silahlanma programı başlatılmaya çalışılıyor. Rusya ile bir savaş durumunda ne olurdu? Kitabınızda bir senaryo tanımladınız,” sorusu üzerine Vad, “Ukrayna savaşı tırmanırsa, Avrupa’da savaş yaşarız ve bu şu anlama gelir; savaş kendi ülkemizde olur. Almanya, hem ABD ile hem de ABD olmadan NATO için bir toplanma alanı ve lojistik merkezidir. Almanya’da hala dünya çapında askeri operasyonların yanı sıra askeri ve istihbarat operasyonlarının yürütüldüğü düzinelerce önemli Amerikan askeri tesisi ve karargahı var,” dedi.
Vad, “Sadece coğrafi konumumuz nedeniyle, Almanya’nın yanı sıra Polonya da savaşın ortasında olur. Dolayısıyla savaş, Almanya için rasyonel bir seçenek olamaz. Caydırıcılığa odaklanmalıyız. Bu, hayati çıkarlarımızın bir ifadesi olarak seçeneğimizdir: Avrupa’nın merkezinde bir savaş olmamalı. Eğer bu yaşanırsa, ulusal çıkar konumumuzdan bakıldığında her şeyi yanlış yapmış oluruz,” ifadelerini kullandı.
‘Avrupa’da bir savaş durumunda, ülkemiz 80 yıl önceki İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda olduğu haline döner’
ABD’nin hiçbir zaman ülkesinin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı bir savaş yürütmediğini belirten Vad, “Coğrafi olarak ABD, Avrupa’dan 5 bin kilometreden daha uzakta. Avrupa’da bir Avrupa savaşı veya hatta sınırlı bir nükleer savaş ABD’yi daha fazla etkilemez ve ABD açısından rasyonel, planlanabilir bir seçenek olurdu. Fakat Almanya’nın Amerikalıların görüşüne değil, kendi görüşüne dikkat etmesi gerekiyor. Bizim açımızdan varoluşumuz tehlikede olur. Avrupa’da bir savaş durumunda, ülkemiz 80 yıl önceki İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda olduğu haline döner, hatta daha da kötüsü,” dedi.
Klöckner’in “Sadece o zaman nükleer silahlar gerçekten devrede değildi,” demesi üzerine Vad, “Doğru. 1942’ye kadar Alman ve Amerikan nükleer planları kabaca aynı seviyedeydi. Tanrıya şükür ki, ABD hızla ilerledi, özellikle de Almanlar kendilerini Sovyetler Birliği ile güç tüketen bir imha savaşına soktukları ve öncelikle roketlere ve seyir füzelerine, yani V2 ve V1’e odaklandıkları ve ABD’nin daha sonra Hiroşima ve Nagazaki’ye attığı ve böylece İkinci Dünya Savaşı’nı sona erdirdiği atom bombasına öncelik vermedikleri için,” diye ekledi.
Bu nedenle Alman dış ve güvenlik politikasının en önemli ilkesinin askeri caydırıcılık yoluyla bir savaşı önlemek olması gerektiğini vurgulayan Vad, “Bunun nedeni korku, korkaklık veya pasifizm değil, rasyonel tehlike bilinci ve Avrupa’nın merkezindeki ve Avrupa’da gelecekteki bir savaşının merkezindeki jeopolitik durumumuzun gerçekçi bir değerlendirmesidir,” yorumunu yaptı.
‘Alman ordusu perişan halde’
Buna rağmen, zorunlu askerliğin yeniden getirilmesinin yanı sıra, “savaşa hazırlık” siyasi büyük projesi gündemde.
Vad bu konuda, “Prensip olarak savaşa hazır silahlı kuvvetlere karşı değilim, zira savaşa hazır olmayan bir orduyu kurtarabilirsiniz. Alman ordusuna bakalım: Perişan halde. Bu sadece bir para sorunu değil ve bu olası para yağmuruyla da bugünlerden yarına sona erdiremezsiniz. Küçük bir bitkiyi üzerine 100 litre su dökerek daha güzel hale getiremezsiniz. Silahlı kuvvetlerimizi Soğuk Savaş’ta sahip olduğumuz seviyeye geri getirmemiz yıllar alacak. Yine de, ABD’nin uzun zamandır haklı olarak talep ettiği savunmamız için daha fazlasını yapmamız gerektiği talebine katılıyorum,” şeklinde konuştu.
Klöckner’in gülerek “Şimdi emekli Tuğgenerali duyuyoruz. ‘Savaşa hazır’ terimini çok sorunlu buluyorum. Pozitif yüklü ‘hazır’ kelimesi ve negatif yüklü ‘savaş’ kelimesinden oluşuyor. Toplumumuzda ‘hazır’ olmak arzu edilen bir şey olarak görüyoruz. Ama bir savaş için ‘hazır’ olmak mı? Anayasa tarafından emredilen barış görevini yerine getirmekle ilgili olmamalı mı? Bunun için topa değil, daha çok barış çubuğuna ihtiyacımız var, değil mi?” sorusu üzerine Vad, şöyle devam etti:
‘Harmel Doktrini’ne uygun olarak Avrupa’da yeni bir askeri caydırıcılık tanımına ihtiyacımız var’
“Evet, bu doğru. Almanya’dan çıkan barış politikasının temel emrini kelimesi kelimesine ve ciddiye alıyorum. Siyaset barışa ve uzlaşmaya yönelik olmalı. Yine de ve bu nedenle güçlü bir Alman ordusuna ihtiyaç var. Bence ikisi birbirini hiç dışlamıyor. ‘Savaşmamak için savaşabilmek’, Soğuk Savaş sırasında bir düsturdu. Bu düstur, genç bir subay olarak birkaç yıl görev yaptığım Munster’deki Freiherr-von-Boeselager kışlasının tabelasında yazıyordu. NATO tarihindeki raison d’etre olan ve olmaya devam etmesi gereken Harmel Doktrini’ne uygun olarak Avrupa’da yeni bir askeri caydırıcılık tanımına ihtiyacımız var. Savaş yanlılığı, siyasi anlayışın reddi ve retorik silahlanma çılgınlıkları değil, diyalog, çıkar dengesi, anlayış ve barış politikası ile bağlantılı olarak güçlü, operasyonel silahlı kuvvetlerle askeri caydırıcılık,” dedi.
Vad, “O kadar güçlü olmalıyız ki kimse bize saldırmaya cesaret edemesi ve şu anda öyle değiliz. Bunun üzerinde çalışmalıyız, bu yüzden bunu doğru buluyorum,” ifadelerini kullandı.
Klöckner’in “Yani yine de: Düşman imgesi Rusya mı?” sorusuna Vad, şu yanıtı verdi:
“Hayır. Bu yönelimle kimseye, Rusya’ya bile düşman olarak ihtiyacım yok. Bir düşman imgesi yaratmayı mantıksız buluyorum, tek kelimeyle buna karşıyım. Mesele, kimden gelirse gelsin, bir saldırı durumuna prensip olarak hazırlıklı olmak. Almanya ve Avrupa’da kendimizi daha iyi korumalıyız ve buna askeri caydırıcılık da dahil; ancak bu sadece diyalog, çıkar dengesi, güven oluşturma, silahsızlanma politikası ile bağlantılı olarak.”
Klöckner’in “Çıkar dengesi mi? Güven oluşturma mı? Diyalog politikası mı? Rusya’ya karşı yıllardır pek bir şey görülmüyor, değil mi?” sorusu üzerine Vad, “Bu kısım da bende eksik. Bunun nedenleri arasında Rusya’nın uluslararası hukuka aykırı bir saldırı savaşı başlatmış olması da var. Son üç yıldaki tüm tartışmalarda, Almanya’da yine müzakerelere değil, diyaloğa değil, silah teslimatlarına odaklanıldı, siyasi bir hedef belirlenmedi, bu bileşenler ihmal edildi. ABD şimdi bunu durdurdu. Ruslarla görüşüyorlar, barış hedefiyle ateşkes istiyorlar,” dedi.
Klöckner’in “Doğru hatırlıyorsam, siz de bir barış gösterisine katıldınız, değil mi?” sorusuna Vad, “İki yıl önce Berlin’de Alice Schwarzer ve Sahra Wagenknecht tarafından başlatılan bir gösteriye katıldım ve Brandenburg Kapısı’nda bir konuşma yaptım. Kadın dergisi Emma, Alice Schwarzer’in net, örnek bir duruşu sayesinde, bazı küçük röportajlar dışında, konuşmamı basan tek dergiydi. Bir eski generalin o zamanlar tutumunu ‘kadınlara özel’ bir dergide ifade edebilmesi garip görünüyor ve ABD Başkan Yardımcısı J. D. Vance’in Münih Güvenlik Konferansı sırasında haklı olarak eleştirdiği Almanya’daki fikir çeşitliliği hakkında bir şeyler söylüyor,” yanıtını verdi.
‘Barış mitinginden sonra Putin ve Rusya’yı anlayan biri olarak yoğun bir şekilde eleştirildim ve karalandım’
Vad, “Daha geçen hafta Avusturya’da -bazı Alman talk şovlarının aksine- Ukrayna savaşı hakkında dengeli bir televizyon sohbetinde, o zamanki konuşmamın her cümlesini, cümle cümle, bugün tekrar aynı şekilde söyleyeceğimi söyledim. Her ifade doğru ve kanıtlandı. Sadece Emma sayesinde bu doğrulanabilir ve okunabilir. Yine de, ciddi bir gazetede, bu gösteriye katılımımın bir sonucu olarak, bana iyi davranan pek çok insanı, eski meslektaşımı kaybettim ve iddiaya göre ‘itibarımı zedeledim’, diye edildi. Gösteriden sonra Putin ve Rusya’yı anlayan biri olarak yoğun bir şekilde eleştirildim ve karalandım,” dedi.
Klöckner’in “O zamanlar bu konuşmayı yapmak için gösteriye nasıl geldiniz?” sorusu üzerine Vad, “Nedeni şuydu: Söylemek istediğim şeyi başka hiçbir yerde yayımlayamadım. Emma konuşmama izin verdi. Bir Alman kadın dergisinin eski generalin konuşmasına izin vermesinden dolayı bugün hala minnettarım,” diye ekledi.
Alman medyasının neredeyse oybirliğiyle Ukrayna’da hala bir vekalet savaşından bahsetmediğini belirten Klöckner’e Vad, “Büyük bir medyadaki bir makale biliyorum, burada çocuk adıyla anılıyor: Vekalet savaşı. Aksi takdirde: Bir vekalet savaşıyla karşı karşıya olduğumuz inkar ediliyor. Siz bunu nasıl görüyorsunuz? Vekalet savaşı, evet mi hayır mı?” sorusunu ise Vad, şu şekilde yanıtladı:
“Elbette bu bir vekalet savaşı. Bunu iki yıldır söylüyorum, bunun için şiddetle eleştirildim. Artık değil, zira ABD ve Rusya’nın yıpranmış ülkeyi [Ukrayna, ed.n.] siyasi ve iktisadi olarak zaten bölmeye başladığı açıkça ortaya çıktı. Anahtar kelime: Hammadde anlaşması. Elbette Ukraynalıların meşru bir savunma savaşı var, bunun bir geçmişi var, daha önceki bir iç siyasi çatışmadan çıktı ve aynı zamanda ABD ile Rusya arasında bir vekalet savaşının siyasi karakterine sahip. Bunu işitmek kimsenin hoşuna gitmiyor.”
‘Rusların orada Amerikalılardan farklı çıkarları var’
Vad, “Her şeyden önce, belirli bir bölgedeki rekabet nedeniyle ABD ve Rusya arasında bir savaş. Gerçek basit: Rusların orada Amerikalılardan farklı çıkarları var. Devletlerin çıkarlarını stratejik çerçeve koşulları olarak daha fazla dikkate almak benim için önemli: Ruslar için Karadeniz bölgesindeki etkilerini, Kırım üzerindeki kontrolü ve Donbass üzerinden Kırım’a kara bağlantısını kaybetmek düşünülemez, burada çok sayıda etnik Rus yaşıyor veya yaşamış,” dedi.
Vad, “Bu, 1962’deki Küba Füze Krizi’ne benziyor. Kennedy, Sovyetlerin Küba’da askeri olarak yerleşmesine izin veremezdi; Amerikan güvenlik perspektifinden bir ‘olmaz’. Bir nükleer savaş tehlikesi vardı. Amerikalılar, günümüze kadar Amerikan olmayan bir gücün Karayipler’de, Panama’da veya Latin Amerika’da yerleşmesine izin vermiyor. Amerikalı arkadaşlarıma Rusların ikilemini, kendilerini hayal etmeleri gerektiğini açıklayarak anlattım: Meksika, Putin’in Avrasya Ekonomi Birliği’ne üye olmak istiyor, Rus ve Çin askeri üslerini onlarla tartışıyor ve Amerikalıların Ukrayna savaşından önce Karadeniz’de yaptığı gibi sürekli olarak Meksika Körfezi’nde askeri tatbikatlar yapıyor ve Trump’ın jeopolitik renkli ve uluslararası hukuk açısından son derece şüpheli Kanada, Panama veya Grönland ile ilgili gevezeliği, Ukrayna savaşının özünde ne olduğunu açıkça ortaya koyuyor,” ifadesini kullandı
Vad, “Amerikalılar Ukrayna’da çok ileri gittiler. Bu ve Ukrayna’nın NATO üyeliğini zorlama girişimleri stratejik bir hataydı. İşe yaramadı. Şimdi, Afganistan, Suriye, Libya veya Irak’ta olduğu gibi, biz Avrupalıların ödeyeceği bir felaket bırakıyorlar,” diye konuştu.
‘Avrupalılar, istediklerini elde edemedikleri için huysuzlanan ergen çocuklar gibi davranıyorlar’
Klöckner’in “Ve ülkelerdeki insanlar da… Bu noktada ‘Neden’ sorusunu sormak istiyorum. Avrupa neden şimdi bu kadar büyük ölçüde silahlanmak istiyor? Avrupa politikası neden Rusya’ya karşı söylemini bu kadar sertleştiriyor? Neden bu çatışmacı yaklaşım? Sözde ‘tırmanma hakimiyeti’ sonuçta Rusya’da yatıyor. Siz bunu nasıl görüyorsunuz?” sorusu üzerine Vad, “Bu doğru. Ukrayna savaşında tırmanma hakimiyeti Rusya’da idi ve hala orada. Avrupalılar, Amerikan-Rus anlayışı karşısında, istediklerini elde edemedikleri için huysuzlanan ergen çocuklar gibi davranıyorlar. Yetişkinler, şu anda Amerikalılar ve Ruslar ve görünüşe göre savaştan çıkmak istiyorlar. Fakat Avrupalılar mevcut halleriyle hiçbir savaş yürütemedikleri için, duruma biraz rahat bakıyorum,” değerlendirmesini yaptı.
Vad, “Uluslararası güvenlik politikası her zaman tehlikeli olmuştur. ABD ve Rusya’nın birbirine yaklaştığı şu anda da tehlikeler ve riskler devam ediyor,” diyerek sözlerini tamamladı.
Avrupa
Vučić: Sırbistan’da 15 Mart’ta renkli devrim girişimi oldu

Sırbistan Cumhurbaşkanı Vučić, 15 Mart’ta ülkede iktidarı ele geçirme amaçlı bir renkli devrim girişiminde bulunulduğunu söyledi. Rusya Federal Güvenlik Teşkilatı’nın (FSB) Belgrad’daki protestolarda polisin ses topu kullanmadığını belirten raporunun ardından konuşan Vučić, yanıltıcı bilgi yayanların hesap vereceğini söyledi.
Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić, 15 Mart’ta ülkede iktidarı ele geçirmek amacıyla bir renkli devrim girişiminde bulunulduğunu öne sürdü.
Cumhurbaşkanı Vučić’in açıklaması, Rusya Federal Güvenlik Teşkilatı’nın (FSB) Sırbistan polisinin envanterindeki akustik cihazların protestolar sırasında kullanılmadığını belirten resmi raporunun yayınlanmasının ardından geldi.
Instagram hesabından paylaşımda bulunan Sırp lider, “Kamuoyunu yanıltan ve ses topu ya da diğer akustik cihazların kullanıldığına dair yalan söyleyen herkesten hesap sorulması için şahsen çaba göstereceğim ve ısrarcı olacağım,” ifadelerini kullandı.
FSB, Sırp Güvenlik Teşkilatının talebi üzerine 15 Mart’ta Belgrad’da yaşanan olayları analiz etti ve provokasyon belirtileri olduğu sonucuna vardı.
Raporda, polisin akustik yayıcılar kullandığına dair iddiaların doğrulanmadığı, yapılan testlerin bu cihazların etkisiz olduğunu gösterdiği ve kayıtlarda herhangi bir manipülasyon izine rastlanmadığı belirtildi.
Uzmanlar, mitinge katılanların eş zamanlı hareketler sergilediğini ve bunun merkezi bir koordinasyona işaret edebileceğini kaydetti.
Olayların merkezinde, özel teçhizatın etkisini taklit eden ve ambulans binası önünde piroteknik malzeme kullanan bir grubun bulunduğu tespit edildi.
15 Mart’ta Belgrad’da, 2017’den beri görevde olan Cumhurbaşkanı Vučić’in politikalarına karşı en kitlesel protesto gösterisi düzenlenmişti.
Sırbistan İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre gösteriye yaklaşık 107 bin kişi katılırken, sivil toplum kuruluşları bu sayının 325 bine kadar çıktığını belirtmişti.
Sırbistan hükümeti Belgrad’daki protestoların ardından istifa etti
Avrupa
CDU’dan AfD’ye karşı yumuşama sinyalleri

23 Şubat’taki erken federal seçimlerinden birinci parti çıktıktan sonra üçüncü sıradaki SPD ile koalisyon kurma kararı alan Hıristiyan Demokratlar (CDU), daha önce herhangi bir ilişki kurmayı reddettikleri Almanya için Alternatif’e (AfD) daha “nüanslı” yaklaşacaklarının sinyalini veriyorlar.
Siyah-kırmızı (CDU/CSU-SPD) koalisyon mutabakatında “aşırı sağ” ile hiçbir şekilde temas etmeme maddesi kayda geçmesine rağmen, bazı AfD’li milletvekillerinin meclisteki başka partilerle “arka kapıdan” görüşmeler yaparak işbirliği arayışında olduğu bildiriliyor.
POLITICO’ya konuşan AfD’li yetkililer, bazı AfD milletvekillerinin kapalı kapılar ardında diğer partilerin üyeleriyle bağlar kurduğunu ve göç ve AB karşıtı politikaları destekleyen grubun kilit parlamento panellerine başkanlık etmesi için destek sinyalleri aldığını söyledi.
AfD oyların yüzde 20’sinden fazlasını alarak ve 152 sandalye kazanarak Federal Meclis’teki ana muhalefet partisi haline geldi ve bu da kendisine çeşitli komisyonlara başkanlık etme hakkı verdi.
Komite başkanları tartışmaları yönlendirdiği, uzman tanıkları çağırdığı ve yasama gündemini etkilediği için bu makamlar gerçek bir güce sahip.
CDU’nun ağır toplarından eski sağlık bakanı Jens Spahn Bild’e verdiği demeçte AfD’ye “parlamenter prosedür ve süreçlerde diğer muhalefet partileri gibi” davranılması gerektiğini söyledi.
Milletvekillerinin “seçmenler bize bir şey söylemek istediği için bu kadar güçlü bir şekilde orada oturduklarını” ve “bu seçmenleri ciddiye almamız gerektiğini” de sözlerine ekledi.
Şimdiye kadar, AfD’nin, tarihsel olarak her parlamento grubuna verilen bir görev olan Federal Meclis başkan yardımcılığını üstlenmesi defalarca engellendi.
CDU/CSU parlamento grubu başkan yardımcısı Johann Wadephul, ablukanın AfD’nin mağduriyet iddiasında bulunmasına yardımcı olduğunu savundu.
Wadephul RND’ye yaptığı açıklamada, AfD adaylarının “geçmişte uygunsuz davranmamışlarsa” komisyonlara başkanlık etmelerine izin verilmesini desteklediğini söyledi.
Merz seçim kampanyası sırasında AfD’nin parlamentodaki oylarına güvenerek göçle ilgili bir yasa teklifini kabul ettirmeye çalışmış ve çok eleştiri almıştı.
POLITICO’ya göre CDU’nun stratejisi, “insanların hoşuna gitmeyeceği umuduyla”, aşırı sağa sorumluluklar ve yayın süresi vermeye doğru kaymış gibi görünüyor.
Parti içinde yükselen bir yıldız olarak görülen CDU milletvekili Philipp Amthor, faz gazetesine verdiği demeçte, “Bu partinin prosedürel hilelerle değil, tutkulu ve esaslı tartışmalarla geri çekilmesi gerektiği konusunda meşru bir nokta var,” dedi.
Fakat tüm CDU üyeleri bu yeni tutumu benimsemiyor. Uzun süredir milletvekilliği yapan Roderich Kiesewetter AfD’yi “Almanya için bir güvenlik tehdidi” olarak nitelendirdi ve yayın kuruluşu RBB’ye “AfD milletvekillerinin, tıpkı bütçe güven komisyonuna ait olmadıkları gibi, istihbarat servislerini denetleyen parlamento gözetim paneline de ait olmadıklarını” savundu.
Geçen hafta Merz’in partisiyle hükümet anlaşması yapan SPD, bu konuda CDU ile şimdiden çatışmaya başladı. Tagesspiegel’e konuşan SPD Parlamento Sekreteri Katja Mast, “AfD diğerleri gibi bir parti değil. Başta parlamentomuz olmak üzere demokratik kurumlarımızı tam bir kararlılıkla koruyacağız,” dedi.
Komisyon başkanlığı görüşmeleri hâlâ devam ediyor ve muhtemelen Merz’in yemin etmesi beklenen 6 Mayıs’tan sonra sonuçlanacak.
Avrupa
Almanya’da Palantir ve gözetleme tartışması

ABD’de yeni Trump yönetimi ve Pentagon ile bağları bilinen veri analitiği şirketi Palantir’in gelecekte tüm Almanya’yı gözetleme ihtimali tartışma yarattı.
CDU/CSU ve SPD arasındaki koalisyon anlaşmasına göre, bir sonraki Alman hükümeti polisin otomatik veri aramalarına erişimini kolaylaştırmayı planlıyor. Bunun için de Palantir’inki gibi standartlaştırılmış analiz yazılımları gerekiyor.
Kasım ayında dağılan trafik lambası koalisyonu ve SPD’li İçişleri Bakanı SPD’li Nancy Faeser, Palantir’in kullanılmasını reddetmişti. Bunun yerine, artan veri hacminin daha verimli bir şekilde analiz edilmesini sağlayacak ayrı bir BT sistemi geliştirilecekti.
Fakat Berliner Zeitung’da yer alan bir habere gire, CDU/CSU ve SPD koalisyon müzakerelerinde CSU’nun gelecekte Federal İçişleri Bakanlığını devralması konusunda anlaştı ve bu, Palantir’in federal düzeyde daha büyük bir şans elde edeceği anlamına geliyor.
CSU’nun iktidarda olduğu Bavyera’da, eyalet polisi geçen yılın ağustos ayından bu yana ABD’li şirketin yazılımını kullanıyor.
Bavyera İçişleri Bakanlığına göre, prosedürler arası araştırma ve analiz platformu VeRA, “çok çeşitli kaynaklardan gelen büyük miktarda veriyi hızlı ve güvenilir bir şekilde analiz etmeyi ve işlemeyi ve yüksek hızda önemli bulgular üretmeyi” mümkün kılıyor.
Hessen ve Kuzey Ren-Vestfalya da halihazırda Palantir kullanıyor. Bayerischer Rundfunk’tan alınan bilgiye göre, Berlin ve Baden-Württemberg de şu anda şirketle işbirliği yapmayı inceliyor.
Federal Konsey de yazılımın ülke çapında kullanılması için baskıyı artırıyor. Konsey 21 Mart’ta verdiği bir karar önergesinde, “bazı eyalet polis güçleri tarafından kullanıldığı gibi, ortaklaşa işletilen bir veri analiz platformunun kısa vadede merkezi olarak sağlanması” çağrısında bulundu.
Palantir’den ismen bahsedilmese de, önerge amaçlanan çözüm konusunda çok az şüphe bırakıyor. Siyah-kırmızı (CDU-SPD) federal hükümetin Federal Konsey’in planını uygulayıp uygulamayacağı henüz belli değil ama işaretler artıyor.
Şimdilik direniş Yeşiller’den geliyor. Güvenlik politikaları sözcüsü Konstantin von Notz taz gazetesine verdiği demeçte, “Palantir birçok nedenden ötürü yıllardır oldukça tartışmalı,” dedi ve yazılımın hiçbir zaman güvenlik politikalarının kendisinden beklentilerini karşılayamadığını savundu. Yeşil siyasetçi, Avrupa polis teşkilatı Europol’ün bile artık bu yazılımı kullanmaktan kaçındığına işaret etti.
Von Notz ayrıca yazılımın kullanımının Avrupa hukuku ve anayasa hukuku kapsamında önemli riskler içerdiğini de vurguladı. Yazılım halihazırda devlet düzeyinde birçok kez eleştirilmişti. Yeşiller milletvekili, “Özellikle Trump yönetiminin son derece dengesiz davranışları ve şirket yönetiminin şüpheli bağlantıları göz önüne alındığında, kullanım sorununun her halükarda tamamen yeniden değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz,” dedi.
Palantir’e yönelik eleştiriler öncelikle insan hakları ve veri koruma örgütlerinden geliyor. Bu kuruluşlar diğer hususların yanı sıra veri güvenliği eksikliğini, ABD hükümetine yakınlığını ve yazılımın potansiyel kötüye kullanımını eleştiriyor.
Palantir birçok kişi tarafından bir “veri ahtapotu” olarak görülüyor: şirket kişisel veriler de dahil olmak üzere büyük miktarda veriyi analiz edebilen teknolojiler geliştiriyor. Eleştirmenler bunun kitlesel gözetime ve “şeffaf vatandaşlara” yol açabileceğinden korkuyor.
Şirketin ABD ordusu ve Pentagon ile yakın işbirliği de eleştiriliyor. Palantir, gözetleme ve savaş teknolojilerinin bir parçası olmakla suçlanıyor. Şirket aynı zamanda Amerikan sınır bölgelerinde göçmen gözetleme faaliyetlerinin de bir parçası.
NATO ile de yakın zamanda bir anlaşma imzalayan Palantir’in CEO’su Alex Karp, Silikon Vadisini ABD ve Batı medeniyetini “savunmak” için harekete geçmeye çağırmıştı.
-
Avrupa2 hafta önce
Almanya’daki Porsche fabrikaları tank üretmeye başlayacak
-
Görüş2 hafta önce
Sosyalizmin yeni dünya-sistemindeki yeri – 4
-
Görüş2 hafta önce
Yemen’de 48 saatlik Husi karargâhı ziyareti…
-
Ortadoğu2 hafta önce
İsrail’den Türkiye’ye “bombalı” mesaj
-
Avrupa2 hafta önce
Komünist Parti’ye karşı ilk ‘Twitter devrimi’: Moldova’da 16 yıl önce ne olmuştu?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Wolfgang Münchau: Trump’ın tarifeleri küreselleşmenin sonudur
-
Görüş2 hafta önce
Hindistan için Şili neden önemli?
-
Görüş1 hafta önce
Trump’ın gümrük vergileri ticaret savaşını tetikliyor