Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

‘Netanyahu ABD çıkarları için tehdit’

Yayınlanma

Ekonomist, yargı reformunun ertelenmesini, “Netanyahu yenilmezlik havasını kaybetti” diye yorumlarken FP, İsrail’deki iç hesaplaşma riskinin henüz ortadan tamamen kalkmadığına dikkat çekti. New York Times’a göre ise artık ABD’nin İsrail muhalefetini açıktan destekleme zamanı geldi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ülke çapında düzenlenen protestolar sonrası, muhaliflerinin “yargı bağımsızlığına darbe” olarak nitelendirdiği yargı reformunu İsrail Meclisi’ne sunmayı erteledi. Daha önce, düzenlemeyi içeren yasa tasarısının bu hafta Meclis’te görüşülmesi ve oylanması bekleniyordu. Meclis’in tasarıyı önümüzdeki ay görüşeceği açıklandı.

Netanyahu’nun yargı reformunu erteleme kararı, koalisyon ortağı aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ile anlaşmasının ardından geldi. Taraflar arasındaki anlaşma kapsamında, Ben-Gvir’in yönetimindeki Ulusal Güvenlik Bakanlığına bağlı “Ulusal Muhafızlık” isimli yeni bir güvenlik gücü kurulmasının bir sonraki kabine toplantısında onaylanması kararlaştırıldı.

Netanyahu’nun yargı düzenlemesini askıya alacağına yönelik haberler, koalisyon hükümetinde çatlağa neden olmuştu. İsrail basını, Ben-Gvir’in, yargı düzenlemesinin durdurulması halinde istifa edeceğini ve “koalisyon hükümetini devirme” tehdidinde bulunduğunu aktarmıştı.

Netanyahu’nun liderliğindeki Likud partisinden Savunma Bakanı Yoav Gallant’ı pazar akşamı görevden almasıyla zirveye ulaşan protestolar ve sonrasında yaşananlar dünya basınının gündeminde ilk sıralarda yer aldı.

Ekonomist, yargı reformunun ertelenmesini, “Netanyahu yenilmezlik havasını kaybetti” başlığı ile okuyucularına duyurdu. Dergiye göre, Netanyahu’nun Gallant’ı görevden alması, “kariyerinin en büyük siyasi hatası olabilir.”

Dergi, sonraki süreçte yaşanabilecekleri şöyle değerlendirdi: “Kaçınılmaz gerçek şu ki, Netanyahu bu savaşı kaybetti ve bir sonraki Meclis oturumunda yasayı yürürlüğe koymakta zorlanacak. Bir kez ayaklanan laik ve liberal İsrailliler, İsrail demokrasisine ciddi bir tehdit olarak gördükleri bir konuda bir- iki ay içinde geri adım atmayacak gibi görünüyor. Geniş bir destek olmaksızın değişiklikleri zorlama çabaları, şüphesiz daha fazla protestoya yol açacaktır. Yine de Netanyahu yasa tasarısını önemli ölçüde yumuşatırsa, sağcı ve dinci partilerin desteğini sürdürmekte zorlanabilir. Netanyahu koalisyonunu iktidarda tutabilse bile tüm kariyerini büyüyen ekonomiye ve İsrail’in güvenliğine dayandıran bir başbakan için hayati önem taşıyan iki alanda; iş dünyası ve savunma teşkilatı gözünde eylemleri ona ciddi zarar verdi. Tarih Netanyahu’yu İsrail’i iç çatışmanın eşiğine getiren ve derinden bölünmüş halde bırakan bir isim olarak hatırlayabilir.”

‘Güvenlik bürokrasisinin tepkisi belirleyici’

Foreign Policy ise Netanyahu’nun yargı reformunu Meclis’e getirmeyi erteleyerek “eşi benzeri görülmemiş sokak protestolarına, yedek askerler arasında itaatsizlik dalgasına ve İsrail demokrasisinin geleceğiyle ilgili tartışmalara yol açan bir konuda daha geniş bir hesaplaşmayı şimdilik önlediğine” dikkat çekti.

Netanyahu zayıflamış gibi görünse de yasama programının tamamen ortadan kalkmadığını hatırlayan Foreign Policy, şöyle devam etti: “Hâlâ parlamentoda, her biri kendine özel nedenlerle, Yüksek Mahkeme’nin bir kenara atıldığını görmek isteyen hizipleri içeren bir çoğunluğa sahip. Muhalefetle müzakereler başarısız olursa ve yasa girişimi devam ederse, Yüksek Mahkeme’nin yasayı iptal etmesi ve devlet organları arasında bir hesaplaşmaya yol açması olası. Bu durumda, bürokrasinin ve özellikle güvenlik kurumlarının başkanlarının nasıl tepki vereceği bir kez daha çok önemli olacaktır.”

Kamuoyu araştırmalarına göre ülkenin en güvenilir kurumu olan ordudaki generallerin şimdiye kadar hükümete açıktan meydan okumadığının hatırlatıldığı makalede, “Ancak eski bir genelkurmay başkanı ve Netanyahu’nun partisinin eski bir üyesi olan Ya’alon’a göre ‘bu ihtimal birkaç hafta uzakta olabilir” denildi.

‘Netanyahu özür dileyene kadar…’

New York Times gazetesi ise gelişmeleri ABD’nin çıkarları açısından ele alan bir makale yayınladı. “Netanyahu’ya Güvenilmez” başlığını kullanan gazete, “…tüm bu olay ABD için yeni ve rahatsız edici bir gerçeği ortaya çıkardı: İlk kez, İsrail’in lideri mantıksız bir aktör, sadece İsrailliler için değil, aynı zamanda önemli Amerikan çıkarları ve değerleri için de bir tehlike” yorumunda bulundu.

Netanyahu’nun neden mantıksız bir aktör haline geldiği ve ABD çıkarları ve değerleri için tehlike oluşturduğu sorusunun soruyla cevaplanabileceğini söyleyen makalede, şu ifadeler kullanıldı: “ABD’nin İsrail’e milyarlarca ve milyarlarca dolar ekonomik ve askeri yardım göndermesinden 50 yıl sonra, başbakana karşı düzenlenen kitlesel gösterilerin arkasında ABD hükümetinin olduğu yalanını yayan bir İsrail başbakanı ve oğlunu nasıl tanımlarsınız? Bu gerçek bir taban hareketi olamayacağı için mi ABD tarafından finanse edilmesi gerekiyordu?”

“Şunu da bir düşünün: Hangi akılcı İsrail Başbakanı, Yahudi üstünlükçülere ve onlara özgürlük tanıma adına yargı devrini zorlamak için ABD ve İsrail diplomasisinin Ortadoğu’daki en büyük başarılarından biri olan İbrahim Anlaşmalarını riske atar?”

“Kendinize sorun: İran’ın artık iki haftadan kısa bir süre içinde nükleer bomba yapmaya yetecek kadar zenginleştirilebilir uranyum üretebildiği ve İsrail’in Arap müttefikleriyle diplomatik başarılar elde ettiği bir dönemde, hangi mantıklı İsrail başbakanı ordusunu parçalama riskini alır ki bu yargıya yönelik darbe girişiminin yaptığı da budur.”

Makalede, (Protestoların ABD tarafından finanse edildiği iddiasını ortaya atan) Netanyahu ve oğlunun özür dileyene kadar Amerika’ya girmesine izin verilmemesi gerektiği belirtildi.

Yaşananların hem Başkan Biden hem de Amerika’daki Yahudi lobisi tarafından acilen yeniden değerlendirilmesi gerektiğini ileri süren makalede, “Başlangıç olarak ABD’nin Netanyahu’nun yargı darbesine karşı çıkan, İsrail’in yüksek askeri komutanlığının tam ve bağımsız onayı olmadan İran veya Hizbullah’la herhangi bir savaşa girmek için ABD silahlarını kullanmadığından emin olması gerekiyor” ifadeleri yer aldı.

Makalenin sonunda ABD’nin İsrail muhalefetine artık açıktan destek vermesi gerektiği ileri sürüldü: “Nihayet Amerikan hükümeti, Amerikan Kongresi ve çoğu zaman Netanyahu’nun destekçisi olan Amerikalı Yahudi liderler ve lobicilerinin, İsrail demokrasisinin 75. yıldönümünü garantilemek için son bir hafta içinde sokağa çıkan ordudan, ileri teknoloji topluluğundan, üniversitelerden, geleneksel dini topluluklardan, doktorlardan tüm İsraillilerle birlikte yürüdüklerini açıkça belirtmelerinin zamanı geldi.”

‘Zayıflamadığını savaşla gösterebilir’

Yayınladığı analizde “Bibi’nin basit hatası ağır bedel ödetebilir” başlığını kullanan Washington Post ise siyasi krizin en azından şimdilik hafifleyebileceğini yazdı. Analizde, “Ancak dost Arap ülkeleriyle yeni ortaklıkları ve en yakın müttefiki ABD ile ilişkileri de dahil olmak üzere İsrail’in güvenlik çıkarlarına ne zarar verdi? Ve İsrail’deki türbülans, ülkenin nükleer silah devleti haline gelmesine sadece aylar kalmış olan bir İran’a karşı koyma kabiliyetini nasıl etkiledi” sorusu soruldu. Analizde ABD’nin eski İsrail Büyükelçisi Martin Indyk’ın görüşlerine yer verildi. Indyk’a göre Tahran’ın İsrail’deki siyasi kriz nedeniyle ellerini ovuşturuyor ancak eğer Tahran nükleer eşiğe yaklaşırsa, İsrail’in askeri saldırısı riski de artacak. Çünkü Netanyahu, İsrail’in caydırıcı kapasitesinin iç anlaşmazlıklar nedeniyle zayıflamadığını göstermek isteyecek.

Analizde şu tespit yapıldı: “İsrail kargaşasındaki joker kart, Körfez bölgesindeki Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi ılımlı Arap devletlerinin (Batı) Kudüs ile daha iyi ilişkiler kurma hevesini değiştirip değiştirmeyeceğidir. Indyk şöyle açıklıyor: ‘BAE ve Suudi Arabistan, İsrail’i güvenlik ihtiyaçları için ABD’ye önemli bir alternatif olarak görmeye başlamışlardı, çünkü onu ABD’nin aksine güvenilir olarak görüyorlardı, ikisi de güvenilmez hale geldi. Onlar [Arap devletleri] mutlu değiller.”

ORTADOĞU

BM Özel Komitesinden “Gazze” raporu: Soykırım tanımıyla uyuşuyor

Yayınlanma

Birleşmiş Milletler (BM) Özel Komitesi’nin yayımladığı raporda, İsrail’in Gazze’ye saldırılarının “soykırım tanımıyla uyuştuğu” belirtildi. Hamas da İsrail’in Gazze’nin kuzeyinde 41 günde 2 bin Filistinliyi öldürdüğünü duyurdu.

İsrail’in, işgali altındaki topraklarda, Filistinli ve diğer Arap halklarına yönelik insan haklarını etkileyen uygulamaları araştıran BM Özel Komitesi raporu yayımlandı.

Ekim 2023-Temmuz 2024 döneminde yapılan incelemelere dayanan raporda, Gazze’deki kitlesel sivil kayıplar ve Filistinlilere “kasıtlı” olarak dayatılan yaşamı tehdit eden koşullara dikkat çekildi. Raporda, söz konusu koşullar göz önüne alındığında İsrail’in Gazze’ye saldırılarının “soykırım tanımıyla uyuştuğu” kaydedildi.

İsrailli yetkililerin, Filistinlileri, yiyecek ve su gibi yaşamsal ihtiyaçlardan mahrum bırakan politikaları “açıkça” desteklediği belirtilerek şu ifade kullanıldı: “İnsani yardımın sistematik ve hukuksuz şekilde engellenmesi, İsrail’in, yardımları siyasi ve askeri kazanımlar için araçsallaştırma niyetini açıkça ortaya koymaktadır.”

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) bağlayıcı kararlarına rağmen insani yardımların engellendiğinin belirtildiği raporda, “İsrail kasıtlı olarak ölüme ve açlığa neden olmakta, açlığı bir savaş yöntemi olarak kullanmakta ve Filistin halkını toplu olarak cezalandırmaktadır” değerlendirmesi yer aldı.

İsrail’in hedefindeki UCM Başsavcısı’na “cinsel taciz” soruşturması

Raporda ayrıca, İsrail’in “kapsamlı bombalama” saldırılarının, Gazze’deki temel hizmetleri “yok ettiği” ve insan sağlığına kalıcı etkileri olacak “çevre felaketine” neden olduğu kaydedildi.

İsrail’in yapay zekâ destekli hedef sistemlerine ilişkin endişelerin de yer aldığı raporda, “(Bu durum), İsrail’in sivil ayrımı yapma ve sivil ölümlerini önlemek için yeterli önlemleri alma yükümlülüğünü göz ardı ettiğini göstermektedir” denildi.

İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılarda yaklaşık 17 bin 210’u çocuk, 11 bin 742’si kadın olmak üzere 43 bin 736 Filistinli öldü, 103 bin 370 kişi yaralandı.

Enkaz altında hala binlerce ölü olduğu bildirilirken, halkın sığındığı hastane ve eğitim kurumları hedef alınarak sivil altyapı da tahrip ediliyor.

“Generallerin Planı” kapsamında 41 günde 2 bin kişi katledildi

Öte yandan Hamas’tan yapılan açıklamada, İsrail ordusunun 41 gündür Gazze Şeridi’nin kuzey bölgesi olan Cibaliya, Beyt Hanun ve Beyt Lahiya’ya sürdürdüğü kuşatmasına ilişkin bilgi verildi.

İsrail’in 41 gündür kuşatma uygulayıp kara ve hava saldırıları düzenlediği Gazze’nin kuzeyinde, 2 bin Filistinlinin yaşamını yitirdiği, 6 bin kişinin yaralandığı ve yüzlerce kişinin enkaz altında kaldığı bildirildi.

Gazze’nin kuzeyinde yaşayan 80 bin Filistinlinin kuşatma altında mahsur kaldığına dikkat çekilen açıklamada, İsrail’in bölgede soykırım ve etnik temizlik gerçekleştirdiği kaydedildi.

“Generallerin Planı”nın mimarı: Ya teslim olacak ya açlıktan ölecekler

Açıklamada, “İsrail ordusu tüm barınma merkezlerini ve hastaneleri hedef aldı, sağlık personelini alıkoydu, ambulansları imha etti, tıbbi ve insani yardımların girişini engelledi” ifadesi kullanıldı.

Gazze Şeridi’nin kuzey bölgesi olarak bilinen Beyt Lahiya, Beyt Hanun ve Cibaliya’nın nüfusu 200 bin olarak tahmin edilirken, bunların yarısından fazlasının Gazze kentine göçe zorlandığı biliniyor.

Bu adımın, daha önce İsrail basınına yansıyan ve “Generaller Planı” olarak bilinen, İsrailliler için yerleşim yeri hazırlığı yapmak amacıyla Filistinlilerin Gazze’nin kuzeyinden tahliye edilmesi adına atıldığı düşünülüyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Trump’a “hediye” mi sahadaki gerçek mi?

Yayınlanma

Netanyahu’nun, Trump’a erken dış politika “hediyesi” olarak Lübnan’da ateşkes önerisi sunmaya hazırladığı iddia edildi. İsrail’in ateşkes arayışının arka planında ise Lübnan’ın güneyinde verdiği ağır kayıplar ve ordunun savaşmak istememesi yer alıyor.

İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer’in, ABD Başkanı seçilen Donald Trump ve damadı Jared Kushner’e Lübnan’da ateşkes anlaşmasını ilerletmek istediklerini ilettiği öne sürüldü.

The Washington Post gazetesinin üç mevcut ve eski İsrailli yetkiliye dayandırılan haberinde İsrail’in, Trump’a “erken bir dış politika zaferi kazandırmak amacıyla” Lübnan’da ateşkes anlaşmasını hızlandırmak istediği iddia edildi.

İsrail’in ateşkes isteğinin arka planında ise karadan işgal etmeye çalıştığı Lübnan’ın güneyinde ağır kayıplar vermesi ve ordunun Lübnan’da savaşmak istememesi yer alıyor. Washington Post haberinde ise İsrail’i ateşkes isteğine iten sahadaki bu gerçeklere değinilmedi.

İsrail ordusu Lübnan’da savaşmak istemiyor

Haberde İsrailli Bakan Dermer’in, ABD’de Trump ve damadı Kushner ile pazar günü Lübnan’da ateşkese ilişkin teklifi görüştüğü, akabinde ise Beyaz Saray’a giderek Biden yönetimi yetkilileriyle Lübnan ile ilgili mevcut görüşmeleri ele aldığı kaydedildi.

İsrailli bir yetkilinin, “İsrail’in Trump’a ocak ayında Lübnan konusunda bir hediye vereceğine ilişkin anlayış olduğu” yorumuna yer verilen haberde, bir başka İsrailli yetkiliye göre “Trump ile görüşmeler, Batı ve Rusya işbirliğini içeren İsrail’in Lübnan’da ateşkes önerisine” odaklandı.

Haberde, İsrailli yetkililere göre ateşkes teklifinin şartlarından birinin, Hizbullah’ın Litani Nehri’nin ötesine çekilmesi olduğu belirtilirken, İsrailli bir askeri yetkili ise ateşkes görüşmelerinin başarısızlığa uğraması halinde Lübnan’da kara saldırılarını artırmak için planların oluşturulduğunu söyledi.

Hizbullah’a yakın bir kaynağa göre “Hizbullah’ın geçici ateşkes kapsamında Litani Nehri’nin kuzeyine çekilmeye hazır olduğu” iddiasına yer verilen haberde, İsrailli bir yetkiliye dayandırılarak “Lübnan ordusunun, ABD ve İngiltere’nin gözetiminde, ilk 60 gün boyunca sınır bölgesinin kontrolünü sağlayacağı” ileri sürüldü.

Yedioth Ahronot gazetesi geçen hafta ismini açıklamayan ABD’li yetkililere dayandırdığı haberinde Trump’ın Biden yönetimine İsrail ile Hizbullah arasında ateşkese varılmasına ilişkin mesaj yolladığı ileri sürülmüştü.

WSJ: Hizbullah’ın direnişi İsrail için eziyete dönüşebilir

Lübnan’a karadan işgal etmeye çalışan İsrail ordusu, ağır kayıplar vermeye devam ediyor. Daha dün tek bir çatışmada 6 İsrail askeri öldürüldü. Üstelik Lübnan’a yönelik saldırılarının gerekçesi olan İsrail’in kuzeyindeki toplulukların evlerine dönmeleri sağlanamadığı gibi durum, İsrail açısından daha da kötüleşti. Lübnan’dan İsrail’e atılan füzeler ve İHA saldırıları İsrail’in iç kesimlerine yayıldı ve bu saldırılar her gün İsrail’in kuzeyi başta olmak üzere onlarca yerleşim yerinde sirenlerin çalması ve insanların sığınakları koşmasına neden oluyor.

Sahadaki bu durum karşısında son haftalarda İsrail ordusu, basına “Lübnan’da hedeflerin çoğuna ulaşıldığına” yönelik haberler servis etmeye başladı. Sızdırılan bu açıklamaların savaşın devamına karar verecek İsrail ordusuna bir mesaj olduğu tahmin ediliyor. İsrail ordusunun, Gazze cephesinde savaş devam ederken Lübnan’a kara operasyonu düzenlemesine itiraz ettiği de biliniyordu. İsrail’in ilan ettiği savaş hedeflerine ulaşılmasının imkansızlığı, ordunun “gönülsüzlüğü” ve verilen ağır kayıplarla birleşince İsrail hükümeti diplomasiyi yeniden öne almak zorunda kaldı.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Katz’ın “Hizbullah” açıklaması Halevi’yi bile şaşırttı

Yayınlanma

Katz-Halevi

Netanyahu tarafından görevden alınan Yoav Gallant’ın yerine atanan İsrail’in yeni Savunma Bakanı Israel Katz’ın İsrail’in hedeflerinden birinin Hizbullah’ın silahsızlandırılması olduğunu açıklarken Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi şaşkınlığını gizleyemedi.

İsrail Lübnan’ın güneyinde karadan ilerlemeye çalışırken Washington ve Beyrut’ta İsrail ve Hizbullah arasındaki çatışmaların müzakere yoluyla sona erdirilmesine yönelik müzakereler sürüyor. Ancak İsrail’in yeni Savunma Bakanı Israel Katz, İsrail’in tüm hedeflerine ulaşana kadar savaşmaya devam edeceğini söyledi.

Genelkurmay Başkanı Korgeneral Herzi Halevi ile birlikte Kuzey Komutanlığı’nı ziyaret eden Katz, “Ateşkes yapmayacağız, ayağımızı gazdan çekmeyeceğiz ve savaşın hedeflerine ulaşılmasını içermeyen hiçbir düzenlemeye izin vermeyeceğiz” dedi.

Katz bu hedefleri “Hizbullah’ı silahsızlandırmak, Litani Nehri’nin ötesine itmek ve kuzey İsrail sakinlerinin güvenli bir şekilde evlerine dönmelerini sağlamak” olarak sıraladı.

Açıklamasının videosunda Halevi’nin Katz’ın Hizbullah’ı silahsızlandırmayı savaşın hedeflerinden biri olarak söylemesine şaşkınlıkla tepki verdiği görüldü, zira İsrail hükümetinin resmi olarak açıkladığı böyle bir hedefi bulunmuyor.

Katz, İsrail’in “[herhangi bir anlaşmayı] kendi başına uygulama ve her türlü terörist faaliyet ve örgüte karşı harekete geçme hakkı” konusunda ısrarcı olmaya devam edeceğini vurguladı ve “Şimdi tüm gücümüzle Hizbullah’ı vurmaya devam etmeliyiz” dedi.

6 İsrail askeri öldürüldü

Öte yandan Lübnan’ın güneyinde karadan işgalini ilerletmeye çalışan İsrail, Hizbullah’la girdiği çatışmada 6 askerini daha kaybetti. Çatışma, İsrail’in güney Lübnan’daki kara operasyonunu daha da genişleteceğini açıkladığı sırada, meydana geldi ve Lübnan’da kara işgalinin başlamasından bu yana İsrail’in tek günde verdiği en ağır kayıplardan biri oldu.

İsrail ordusundan yapılan açıklamada askerlerin Golani Tugayı’nın 51. Taburunda görev yaptıkları belirtildi. Ordunun soruşturmasına göre askerler Lübnan’ın güneyindeki bir köyde bir binanın içinde en az dört Hizbullah militanıyla girdikleri çatışmada öldürüldü.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English