Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Netanyahu muhalifliğinden dışişleri bakanlığına

Yayınlanma

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, dışişleri bakanlığına eski rakibi, yeni müttefiki olan Ulusal Sağ Partisi lideri Gideon Saar’ı atadı.

Savunma Bakanı Yoav Gallant’ı dün görevden alan Başbakan Netanyahu, Dışişleri Bakanı Yisrael Katz’ı yeni Savunma Bakanı olarak görevlendirdi. Katz’ın yerine Dışişleri Bakanlığı koltuğuna ise iki devletli çözümü “saçmalık” olarak niteleyen ve siyasi bir çözümün İsrail’in yok olmasına yol açacağını düşünen Netanyahu’nun eski rakibi, yeni müttefiki Gideon Saar oturdu.

İsrail hükümeti, 29 Ekim’de Saar’ın liderliğindeki “Ulusal Sağ” partisinin koalisyona katılımını ve Saar’ın kabinede yer almasını onayladı. O dönemde, Netanyahu’nun Saar’ı Savunma Bakanı olarak atayacağına dair iddialar gündemdeydi ancak Netanyahu, Gallant ile yaşanan anlaşmazlıkların ardından Saar’ı Dışişleri Bakanı olarak görevlendirdiğini duyurdu.

Netanyahu’ya 26 Mart’ta kendisini Savaş Kabinesi’ne (daha sonra dağıtıldı) katması için verdiği sürenin dolmasının ardından hükümetten istifa ettiğini açıklayan Saar, daha önce de 7 Ekim 2023’te başlayan savaştan sonra kurulan ulusal birlik hükümetinde görev yapmıştı.

Saar, 12 Mart’ta, dönemin İsrail Savaş Kabinesi Üyesi olan Ulusal Birlik Partisi lideri Benny Gantz ile olan siyasi ortaklığını sonlandırdı.

Gideon Saar, Aralık 2020’de, Netanyahu’nun liderliğini yaptığı Likud Partisi’nden ayrılarak “Yeni Umut” adlı bir parti kurdu; bu parti daha sonra “Ulusal Sağ” adını aldı.

1966 doğumlu bir avukat olan Saar, daha önce İsrail’de Adalet Bakanı, Başbakan Yardımcısı, Eğitim Bakanı, İçişleri Bakanı ve Likud Partisi’nden Knesset üyesi olarak görev yaptı.

Yıllar boyunca Filistinlilerle herhangi bir siyasi çözüme karşı sert duruş sergileyen Saar, İsrail’in 27 Aralık 2008’de Gazze’ye başlattığı ve 23 gün sürdürdüğü “Dökme Kurşun” adlı saldırıların ardından Hamas ile yapılan ateşkes anlaşmasını eleştirmişti.

Saar, Kahire görüşmelerindeki düzenlemelerin Gazze Şeridi’ni kapatma ve kaçakçılığı durdurma konusunda etkili olup olmayacağının oldukça şüpheli olduğunu savunmuştu.

Gazze’ye 2014 yazında düzenlenen İsrail saldırılarını başarısız olarak niteleyen Saar, bu sürecin yönetim şeklini de eleştirmişti. Yeni Dışişleri Bakanı Saar, Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’ne (INSS) 2015 yılında kıdemli araştırmacı olarak katılarak siyasi analizler yayınlamaya başladı.

İsrail ve Batı için göç sorununu ele aldığı kısa bir makalesini 2016 yılında yayınlayan Saar, burada, Batı Şeria’da yaşayan Filistinliler ile İsrail içindeki Araplar arasında aile birleşimini engellemeyi desteklediğini belirtti.

Saar, geçen yıl İsrail’in savaş sonunda ulaşmak istediği hedefleri, “Hamas ve İslami Cihad’ın askeri yeteneklerinin yok edilmesi, Hamas’ın yönetim yeteneklerinin ortadan kaldırılması, tehdidin bertaraf edilmesi, esirlerin iadesi ve Gazze sınırında yeni bir güvenlik düzeni kurulması” şeklinde sıraladı.

Geçici ateşkesin esirlerin serbest bırakılması anlaşmasının bir parçası olması durumuna dair Saar, şu ifadeleri kullandı: “Esirleri geri getirmek için hiçbir yöntemi dışlamıyoruz” diyen Saar, “Savaş hedeflerine ulaşmadığımız sürece geçici doğası olan herhangi bir ateşkes yapılmayacaktır.”

Hükümetin Filistin politikasına eleştiri

Şubat ayında yapılan İsrail kabine toplantısında Filistin devletinin kurulmasına karşı oy kullanan Saar, geçen ay, 7 Ekim olaylarına yönelik sivil soruşturma komitesine verdiği ifadede, “7 Ekim, 30 yıllık yanlış politikanın sonucudur. Lübnan ve Gazze’den tek taraflı çekilmeler, kontrolün kaybedilmesine yol açtı ve terör ordularının kuzey ve güney sınırlarımızı ele geçirmesine izin vererek İsrail devletine sürekli bir tehdit oluşturdu” dedi.

Mayıs ayında hükümetten istifasından iki ay sonra Maariv gazetesine verdiği röportajda ise Saar, “Bu hükümetin herhangi bir şeyde başarılı olduğunu düşünmüyorum, savaşta bile maalesef. Evet, bu hükümet değiştirilmelidir” ifadelerini kullanmıştı.

Filistin devletinin tanınması ve iki devletli çözüm konusuna dair Saar, “İki devlet saçmalığına küresel destek sağlanmasına kim neden oldu? Biz” ifadelerini kullanarak, İsrail hükümetlerini, Filistin Kurtuluş Örgütü üyelerini Lübnan’dan getirterek Filistin yönetimini kurdurmakla itham etmişti.

ORTADOĞU

Gallant’ın kovulmasının perde arkası: Orduya “haddini bildirme” hamlesi

Yayınlanma

Yazar

“Yargı reformu”na kadar uzanan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Savunma Bakanı Yoav Gallant arasındaki anlaşmazlığın Gallant’ın görevden alınmasıyla sonuçlanması Gallant’ın ötesinde bir anlam taşıyor. Joe Biden yönetiminin “konuşmayı tercih ettiği” isimlerden biri olan Gallant’ın tam da ABD’deki seçim gecesi kovulması, İsrail ordusuna da “haddini bildirme” hamlesi.

Netanyahu ile kendi partisinden bakan olan Gallant arasındaki anlaşmazlığın geçmişi neredeyse koalisyonun kurulduğu ilk günlere dayanıyor.

2023’te 7 Ekim öncesinde Netanyahu’nun aşırı sağcı hükümeti Yüksek Mahkeme’yi baypas etme girişiminde bulundu. Hükümete karşı hemen her gün düzenlenen protestolar bu girişim nedeniyle zirveye ulaştı ve o süreçte Gallant, hükümetin girişimden geri adım atması gerektiğini savundu. İsrail ordusundaki yedek askerler peş peşe açıklamalar yaparak, eylemlere katılarak ve bir kısmı da istifa ederek yargı reformuna karşı çıktı. Gallant’ı endişelendiren, girişimin güvenlik güçlerinin üzerindeki olumsuz etkisiydi.

Netanyahu ve aşırı sağcı ortaklarının hedefi haline gelen Gallant’ın koltuğu ilk kez o zaman tehlikeye girdi. Netanyahu Gallat’ı görevden alma teşebbüsünde bulundu ancak ülke genelindeki yoğun protestolar nedeniyle geri adım atmak zorunda kaldı.

‘İsrail’de sivil-asker ilişkileri ciddi şekilde sarsıldı’

7 Ekim 2023’teki Hamas baskını ve akabinde başlayan İsrail saldırıları anlaşmazlığın derinleşmesine yol açtı. Gazze’ye yönelik saldırıların yürütülme biçimi, Gazze’nin geleceği, Hamas’ın ne olacağı gibi konularda karşı karşıya gelen iki isim arasında tansiyon zaman zaman kamuoyuna da yansıyacak şekilde yükseldi.

Ülkede şok etkisi yaratan Hamas’ın 7 Ekim baskını sonrası Gallant, güvenlik zaaflarıyla ilgili bağımsız bir soruşturma yürütülmesini talep etti, “Hepimizi incelemeliyiz: Hükümet, ordu ve güvenlik servisleri…” dedi. Ancak daha ilk günden başarısızlığın sorumluluğunu üstünden atmaya çalışan Netanyahu soruşturma çağrılarına olumlu yanıt vermedi.

İsrail ordusu, 7 Ekim’in şokunu atlatamadan hedefi ve ne zaman sona ereceği üzerinde tartışmaların eşliğinde Gazze’de saldırılara başladı.

Netanyahu’nun “mutlak zafer” diye nitelendirdiği ve “Hamas’ın ortadan kaldırılmasını” öngören İsrail’in savaş hedefleri Gazze konusundaki anlaşmazlığın ana konularından biri oldu. Gallant’a göre Hamas zayıflatılabilir ancak ortadan kaldırılması mümkün değil, dolayısıyla “mutlak zafer” hedefi “tamamen saçmalık.”

Gallant’a göre “mutlak zafer” saçmalık

Aslında mutlak zafer tartışmasının kökeni de Gazze’yi kimin yöneteceği ile ilgili planlara dayanıyor. Gallant, Gazze’nin Filistin Yönetimi liderliğinde Hamas’tan olmayan Filistinlilerce yönetmesi gerektiğini savunuyor. Bu aslında ABD’nin de planıydı. Bu kapsamda Filistin Yönetimi’nin “yeniden yapılandırılması” bile gündeme geldi. Ancak Netanyahu ve onun sağcı ortakları Filistin Yönetimi’nin Gazze’yi yönetmesine şiddetle karşı çıkıyor. İsrail ordusunun Gazze’de kalıcı olmasının önünü açacak “Generallerin Planı” gibi formülleri gündeme getiriyor.

İsrail yönetiminde “ertesi gün” kamplaşması

Ancak ABD’den gelecek tepkilerden çekinen Netanyahu, Gazze’de kalıcı varlık bulundurma niyetini açıkça beyan edemiyor. Bu da Gazze’de sonu ve gerçekçi bir hedefi olmaksızın ordunun sahaya gönderildiği eleştirilerini beraberinde getiriyor. Gallant, başta olmak üzere ordunun üst kademesindeki diğer isimler, hükümetin stratejik bir planı olmadığını, bu konuda ordunun hazırladığı planları görmezden geldiğini, başka bir plan da ortaya koymadıklarını kamuoyu önünde de dile getirdiler.

Gallant’ın Gazze planı

Gazze’deki savaş uzadıkça ve katledilen Filistinlilerin sayısı muazzam rakamlara ulaşırken Hamas’ın gardını düşürmemesi kayıplar veren orduyu yıprattı. Bu noktada ABD’nin girişimiyle gündeme gelen ateşkes ve esir takası önerileri, Netanyahu’nun yeni talepler öne sürmesiyle çıkmaza girdi. Gallant, büyük ölçüde İsrail ile birlikte hazırlanan ABD’nin ateşkes önerisini desteklerken Netanyahu, İsrail ordusunun Mısır ile Gazze sınırındaki 14 kilometrelik Philadelphia Koridoru kalması gibi şartlar öne sürdü. Hamas’ın reddettiği bu şartlar müzakere masasını dağıttı. Gallant, İsrail’in koridorda “bulunması ila bulunmamasının güvenlik engeli oluşturmadığı” görüşünde.

İsrail’de Philadelphia bölünmesi

Gazze ile ilgili tartışmalar devam ederken İsrail kuzeyde Lübnan’a karşı ikinci cepheyi açtı. Hizbullah’a yönelik mücadelenin hava operasyonlarıyla devam etmesini savunan Gallant’a karşı Netanyahu, karadan işgal emrini verdi. Lübnan’ın güneyine girmeye çalışan İsrail ordusu ağır kayıplar yaşadı. Gallant, ordunun Lübnan’ın güneyinden çekilmesi için “kara operasyonunun hedefine ulaştığını” açıkladı ve ona göre artık “diplomasi devreye girebilir.” Ancak Netanyahu diplomasiye sıcak baktığını açıklasa da Gazze’de olduğu gibi Lübnan cephesinde de kabul edilmesi imkansız şartlar öne sürmekten geri durmadı.

“Lübnan’da ateşkes” iddialarının perde arkası

Lübnan cephesindeki bu kamplaşma, iç cephedeki askerlik muafiyeti tartışmalarıyla eş zamanlı yaşandı.

İsrail Yüksek Mahkemesi’nin Haredilerin askerlikten muaf tutulmasına ve Tevrat okullarında eğitim gören Haredilere maddi destek verilmesine yönelik yasaları iptal etmesi sonrası Netanyahu, ortaklarını koalisyon içinde tutmak için mahkeme kararını baypas etmeye yönelik girişimlerde bulundu. İsrail ordusu iki cephede açıktan savaşırken Haredilere askerlik muafiyeti sağlayacak girişimlerine Gallant karşı çıktı.

Bu tartışmanın devamı niteliğindeki son olay, Pazar günü patlak verdi. Netanyahu, askerlik hizmetini yerine getirmekle yükümlü olan ancak bunu yapmayan Haredi erkeklerin çocuklarının devlet tarafından finanse edilen kreş sübvansiyonlarından yararlanmaya devam etmesini garanti altına almayı amaçlayan yasa tasarısını Meclis’ten geçirmek için partisine baskı yaptı. Ancak Gallant bu yasa tasarısına da karşı çıktı.

Netanyahu hükümetinde “Haredi” krizinde yeni perde

Özetle, Savunma Bakanı Gallant sadece Netanyahu değil Netanyahu’ya başbakanlık koltuğunu garantileyen aşırı sağ ve ultra-Ortodoks partilerle de karşı karşıya geldi.

Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Smotrich gibi aşırı sağcılar Gazze ve Lübnan gibi savaş cephelerindeki tutumu nedeniyle Gallant’ı eleştirirken Galant askerlik muafiyeti tartışmasında ultra-Ortodoks partilerin hedefi oldu. İsrail’in İran’a yönelik saldırılarının hemen öncesinde Netanyahu’nun siyasi müttefiklerine söz konusu saldırılardan sonra Gallant’ı görevden alacağına dair söz verdiği ortaya çıktı.

Netanyahu’ya sert mektup: Gallant’ın bakanlıkta günleri sayılı…

Nitekim bu saldırılardan kısa bir süre sonra tam da ABD Başkanlık seçiminin olduğu gün, Gallant görevden alındı. ABD seçimlerinin olduğu gün, bu adımın atılması ayrıca anlamlı. Çünkü Joe Biden yönetiminin Netanyahu ile anlaşmazlık yaşadığı sır değil. 7 Ekim sonrası süreçte Washington, İsrail hükümeti ile Gazze’de Hamas sonrası, ateşkes, esir takası, Lübnan gibi konularda defalarca karşı karşıya geldi. Netanyahu’nun verdiği sözleri tutmadığı, söz verip geri adım attığı ve ABD planlarını geçiştirdiği bu nedenle Biden yönetiminin hükümet içindeki diğer aktörlerle görüşmeyi daha çok tercih ettiği biliniyordu. İşte Gallant, Biden yönetiminin konuşmayı tercih ettiği isimlerden biriydi.

Washington ziyaretine veto: Misillemenin ayrıntıları ABD ile paylaşmak istemiyor

Netanyahu’nun bazı konularda Biden yönetimi ile ters düşmesinin nedeni siyasi olarak hayatta kalma çabasından başka bir şey değil. Çünkü Biden’ın planları hükümet içindeki radikallerin hoşuna gitmiyor ve onlar da Netanyahu’yu bu planlara evet demesi halinde hükümetten çekilmekle tehdit ediyor.

Biden yönetiminin Gallant tercihi de Gallant’ın kişiliğinden ziyade İsrail ordusunun tarihsel olarak ABD ile ilişkileri önceleyen tutumundan ileri geliyor. İsrail ordusundan yetişen askerler ve asker kökenli siyasetçilerde ABD ile ilişkileri İsrail’in ulusal çıkarı için elzem görme eğilimi ağır basıyor. Gallant da o genel eğilimin yani ordunun eğiliminin İsrail siyasetindeki yüzü konumunda.

O yüzden bu görevden alma, Gallant’ın ötesinde de bir anlam da taşıyor. Aşırı sağcı ve ultra-Ortodoksların kontrolündeki Netanyahu hükümeti, bir anlamda orduya da “haddini bildiriyor.”

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Gallant’ın görevden alınması sokakları yeniden hareketlendirdi

Yayınlanma

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, uzun zamandır görüş ayrılıkları yaşadığı Savunma Bakanı Yoav Gallant’ı görevden aldı.

Gallant’ın yerine Dışişleri Bakanı Yisrael Katz’ın yeni Savunma Bakanı olarak atanırken Katz’ın görevini ise Netanyahu’nun eski rakibi, yeni müttefiki Gideon Saar’ın dolduracağı kaydedildi.

Başbakanlık Basın Ofisinden yapılan Gallant’ın görevden alınmasına ilişkin açıklamada, Netanyahu’nun “(Gallant ile) Aramızdaki güven sarsıldı. Çok kez aramızdaki boşluğu kapatmaya çalıştım ama bu daha da genişledi” ifadesi dikkati çekti.

Netanyahu, kararı sonrası yayımladığı görüntülü mesajda ise Gazze Şeridi’ne saldırıların ilk aylarında Gallant ile arasında “güven olduğunu” belirterek, “Ancak son aylarda benimle Savunma Bakanı arasındaki bu güven kırıldı” dedi. Netanyahu, Gazze’ye yönelik saldırıların idaresine ilişkin Gallant ile anlaşamadıklarını ve Savunma Bakanı’nın kabine kararlarını “ihlal eden kararlar ve açıklamalar” yaptığını savundu.

Savunma Bakanı’na yönelik eleştirilerini sürdüren Netanyahu, Gallant’ı “dolaylı olarak İsrail’in düşmanlarına yardım etmekle” suçladı.

Netanyahu’ya sert mektup: Gallant’ın bakanlıkta günleri sayılı…

Görevden alınma kararı sonrası Gallant, istifa mektubunu Netanyahu’ya sundu.

Netanyahu, Mart 2023’te “Yargı reformu” girişimini kamuoyu önünde açıkça eleştirmesi nedeniyle Gallant’ı görevden alma teşebbüsünde bulunmuştu. Ancak ülke genelindeki yoğun protestolar nedeniyle Netanyahu bu kararından geri adım atmıştı.

Aşırı sağcı Bakan’dan Netanyahu’ya destek

İsrailli aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, Netanyahu’nun, Gallant’ı görevden alması kararına destek verdi.

Eski İsrail Başbakanı Naftali Bennett ise Netanyahu hükümetini “devlete ve askerlerine karşı çalışan çılgın ve hasta yönetim” olarak nitelendirdi.

Muhalefet partileri de Gallant’ın görevden alınmasına tepki göstermek için halkı protestoya çağırdı.

Öte yandan Gallant’ı görevden almasını protesto için Tel Aviv, Batı Kudüs ve Hayfa’da sokaklara dökülen binlerce İsrailli Netanyahu’dan istifasını talep etti.

“Önümüzdeki yıllarda pişman olacağız”

Protestoların merkezi, başkent Tel Aviv’de yer alan, Netanyahu hükümetinin yargı düzenlemelerine karşı yapılan gösterilerde sembolleşen, polisin demir bariyerlerle kapattığı Kaplan Caddesi oldu. Protestoculardan İftak Brill, “Başbakan’ın Gallant’ı kovmasının savaşı uzatmak ve hükümetin izlediği tamamıyla yıkıcı politikayı sürdürmek için olduğu herkesçe çok açık” dedi. Brill, “Son bir yıldır, hükümetten ve kendisinden iyi bir şey çıkmayacağını fark ettik. Gazze’de esir tutulanlardan bazılarını şahsen tanıyorum ve İsrail Başbakanı’nın kendisi onları serbest bırakmaya yönelik her türlü girişimi engelledi” ifadelerini kullandı.

Fotoğraf: Saeed Qaq/AA

ABD Başkanı Joe Biden dahil pek çok ülkeden esir takası anlaşmasını imzalaması yönünde baskı yapıldığını hatırlatan İsrailli, ancak Netanyahu’nun tüm bu girişimleri engellediğini savundu. “Ülkenin geleceği konusunda pek iyimser değilim. Gazze’de şu anda olanlardan gerçekten çok endişeliyim” diyen Brill, şunları kaydetti: “Hamas ile savaş esnasında anne babasının evi yıkılmış biri olarak konuşuyorum, İsrail’in şu an Gazze’de yaptıklarını görüyoruz ve bu çok çok kötü bir yere gidecek yani önümüzdeki yıllarda pişman olacağız.”

“Netanyahu, düşmanlarımıza çok büyük bir hediye verdi”

İsrail ordusunda daha önce görev aldığını belirten Kaplan Caddesi’ndeki göstericilerden Şahul Navon da “(Gallant’ı görev almasıyla) Netanyahu, düşmanlarımıza çok büyük bir hediye verdi” diye konuştu. Netanyahu’nun ülkeyi otoriterliğe sürüklediğine dikkati çeken Navon, göstericilerin “Netanyahu’nun çılgınlığını durdurmak için” sokaklara indiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

UCM Başsavcısı Han: Herkes ölene kadar mı beklemeliyim?

Yayınlanma

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Kerim Han, Alman Der Spiegel dergisine verdiği röportajda, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hakkındaki tutuklama talebini savunurken, “Herkes ölene kadar beklemeli miyim” dedi.

Alman Der Spiegel dergisine konuşan Han, İsrailli yetkililerin uluslararası hukukun üzerinde olmadığını vurguladı. Derginin muhabirinin İsrail’i savunan ısrarlı soruları üzerine Han, “Bir ülke müttefik olduğu için ona karşı adaletin uygulanmaması mı gerekiyor” diye tepki gösterdi.

Der Spiegel muhabirinin “Soruşturmayı ertelemek daha iyi olmaz mıydı” sorusuna Han, “Herkes ölene kadar beklemeli miyim? Eğer rehin alınan sizin babanız, anneniz veya büyükbabanız olsaydı, gerçekten beklememi ister miydiniz? Bu paramparça edilen sizin çocuğunuz veya kız kardeşiniz olsaydı, beklememi ister miydiniz” şeklinde yanıtladı. Han, “İnsanların acısını gelecekte yorumlanacak bir şey olarak görme lüksümüz yok. Hukukun varlığı gerektiği zamanda hissedilmeli” diye konuştu.

“İsrailli yetkililer hakkında yakalama kararı almaması UCM’nin sonunu getirebilir”

Der Spiegel muhabirinin İsrailli yetkililer aleyhine yapılan soruşturmanın gerekliliği hakkındaki sorularını yanıtlayan Han, “Ukraynalılar ve Sudanlılar için geçerli olan hukuk, neden Filistinliler için geçerli olmasın? Belirli bir coğrafi bölgenin hukukun dışında kalması doğru mu” değerlendirmesinde bulundu.

Han, Kanada dışındaki tüm UCM üyesi ülkelerin Filistin’i devlet olarak tanıdığını ve mahkeme hakimlerinin de İsrail’in Filistin topraklarında işlediği suçları yargılama yetkisi olduğuna hükmettiğini hatırlattı.

Muhabirin, İsrail’in demokratik bir ülke olduğunu ve İsrailli yetkililerin Hamas’la bir tutulmaması gerektiği yönündeki ısrarlı sorularına karşılık Han, “Her mağdur eşittir. Yahudi bir çocuğa gösterdiğim ilgi ve sevgiyi, Filistinli bir çocuğa da gösteririm. Bu, hukuk önünde eşitlik meselesidir” diye konuştu.

Çifte standart ve antisemitizm eleştirilerine yanıt

Başsavcı Han, İsrailli yetkililerin kendisine yönelik antisemitizm suçlamalarını reddederek, “Siyasi liderler, istihbarat kurumları ve çıkar grupları arasında birçok suistimal, tehdit ve oyun dönüyor, ancak ben kim olduğumu biliyorum. İnsanları basitçe antisemitik olarak etiketleyerek kenara itme eğilimi artıyor. Açıkçası, beni asıl ilgilendiren şey, mağdurların hukuktan ne beklediği ve hukukun dünyanın her yerinde eşit şekilde uygulanması talebidir” ifadelerini kullandı.

Gazze’deki sivil ölümlerine dikkati çeken Han, “30-40 bin ölü, düşük yapan anneler, açlık ve kıtlık varken sadece Hamas’a yönelik tutuklama kararı çıkarsaydım ne olurdu? O zaman da ‘Bu saygın olmayan mahkeme ABD, Almanya ve diğer güçlü ülkelerin cebinde’ denilecekti” ifadesini kullandı.

İsrailli makamlar soruşturma yürütmüyor

Alman muhabirin, İsrailli yetkililerin kendi mahkemelerinde yargılanması gerektiği ve bunun olmaması durumunda ancak UCM’nin harekete geçebileceğini savunması karşısında Han, İsrail ordusunun işgali altındaki topraklarda hesap verebilirliğinin olmadığına dikkati çekerek, şu ifadeleri kullandı:

“Asıl soru şu: İşgal altındaki topraklarda uluslararası hukuk uygulanıyor mu? Uzmanların yazdıklarını okursanız ve sahada neler olduğuna bakarsanız, soruşturmalar görmüyoruz. Hesap verebilirlik görmüyoruz. Tekrar soruyorum: Şikâyetiniz nedir? Bir ülke müttefik olduğu için ona karşı adaletin uygulanmaması mı gerekiyor?”

İsrail’den “UCM” adımı: Ben-Gvir’e “göstermelik” soruşturma

Han, Alman muhabirin İsrail lehine soruşturmanın daha sonra yapılması gerektiğine ilişkin sorularına tepki göstererek, “Bir itfaiyeciyseniz, ev yanıp mahalle alevler içinde kalana kadar bekleyemezsiniz” ifadesini kullandı.

Muhabirin “Bu siyasetçilerin işi değil mi” şeklindeki sorusuna da Han, uluslararası hukukun acil müdahalesinin önemine dikkat çekerek, gecikmeden kaynaklı can kayıplarının önüne geçilmesi gerektiğini vurguladı.

UCM’ye ve personeline yönelik tehditler sürüyor

Han, Der Spiegel muhabirinin, İsrail gizli servisinin UCM’nin önceki başsavcısını tehdit etmesine yönelik sorusunu ise şöyle cevapladı: “Mahkemenin ve personelinin, ben dahil, çok sayıda tehdit ve yıldırma girişimine maruz kaldığı biliniyor. Bunların bazıları kamuoyuna yansıdı, bazıları yansımadı. Korkarım bu tehditler devam edecek. Ancak yılmamalıyız. Bazıları kararlarıma katılmayabilir, ancak hukukun bağımsız uygulanmasını koruma arzusunda birleştiğimize inanıyorum.”

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English