Avrupa
OCCRP’nin maskesi düştü: ABD finansmanıyla ‘bağımsız gazetecilik’

Fransız gazetesi Mediapart, OCCRP’nin ABD hükümeti tarafından büyük miktarlarda fonlandığını ortaya koydu. Araştırmaya göre, OCCRP’nin finansmanı bağımsızlık tartışmalarını alevlendirirken, ABD’nin dış politika çıkarlarına yönelik bir etki yaratıldığı belirtildi.
Fransız internet gazetesi Mediapart, gazeteciler için bağımsız bir Amerikan araştırma ağı olan OCCRP’nin (Organize Suç ve Yolsuzluk Raporlama Projesi) ABD hükümeti tarafından büyük miktarlarda finanse edildiğine dair kapsamlı bir araştırma yayımladı.
Çok sayıda medya kuruluşu, OCCRP ile işbirliği yapıyor.
Mediapart‘ın haberine göre durum, İtalya’daki Il Fatto Quotidiano, Yunanistan’daki Reporters United ve Amerikan medya kuruluşu Drop Site News‘in aylarca süren ortak araştırmaları sonucunda ortaya çıktı. Norddeutscher Rundfunk’un (NDR) araştırmaya katkıda bulunduğu, ancak daha sonra OCCRP’nin baskısıyla yayımlamaktan çekindiği iddiası dikkat çekiyor.
Habere göre son yıllarda, Panama Belgeleri ve Pandora Belgeleriyle öne çıkan OCCRP, büyük ölçüde ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından finanse ediliyor.
Amerikan federal hükümeti, 2014-2023 yılları arasında OCCRP tarafından harcanan paranın yüzde 52’sini sağladı. Kuruluşun 2008 yılından bu yana en az 47 milyon dolar aldığı, OCCRP’nin yıllık denetleme raporları ve eyalet bütçe belgeleri karşılaştırılarak tespit edildi.
Makale yayımlanmadan önce OCCRP’nin kurucusu Drew Sullivan, gazetecileri “kötü niyetli ve profesyonel olmayan” yöntemler kullanmakla suçladı.
Sullivan, NDR muhabiri John Goetz’i “Rusya adına casusluk yapmakla” suçladı.
Araştırmaya göre, NDR ABD hükümetinin finansman boyutunu öğrendikten sonra OCCRP ile gelecekteki işbirliğini durdurmaya karar verdi.
Berliner Zeitung‘dan Simon Zeise’nin sorusuna yanıt veren kurum, “baskıya boyun eğdiği” suçlamasını kesin bir dille reddetti ve bu iddianın “mesnetsiz” olduğunu söyledi. NDR yazarları OCCRP ile ilgili araştırmayı uzun süre devam ettirmişti.
Yayın kuruluşu, bazı yazı işleri ekiplerinin bağımsız ve özerk bir şekilde araştırmayı sürdürmeme ya da yayınlamama kararı aldığını belirtti. Hukuk departmanının ve yazı işlerinin değerlendirmesine göre, araştırmanın henüz yayınlanmaya hazır olmadığı anlaşıldı.
NDR, OCCRP ile çalışan departmanların işbirliğini askıya aldığını ve mevcut araştırmayı diğer yabancı yayın ofisleriyle paylaştığını açıkladı. OCCRP Başkanı Sullivan’ın John Goetz’in “Rus casusu” olduğu yönündeki suçlamalarına ise NDR kısa ve net bir “hayır” yanıtı verdi.
Ödüllü Amerikalı araştırmacı gazeteci Lowell Bergmann (Michael Mann’ın 1999 yapımı The Insider filminde Al Pacino tarafından canlandırılan karakter), 2015 yılında OCCRP yönetim kurulundan finansman konusundaki endişeleri nedeniyle istifa ettiğini söyledi.
Bergmann, “ABD hükümetinin müdahalesinden haberdar oldum. Konunun karmaşıklığını dikkate alarak endişelerimi saygılı bir şekilde ilettim ve yönetim kurulundan ayrıldım,” diye konuştu.
OCCRP daha önce devlet kaynaklarına başvurduğunu belirtmiş olsa da bu destek daha önce görülmemiş ölçüdeydi. Gazetecilik standartları, OCCRP’nin ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından sağlanan fonlar karşılığında ABD’de araştırma yapmamayı taahhüt etmesiyle ihlal edilmiş olabilir.
OCCRP Başkanı Drew Sullivan, “Politikamız, bir ülkenin kendi parasıyla o ülke hakkında haber yapmamasıdır. ABD hükümetinin buna izin vereceğini sanmıyorum,” ifadelerini kullandı.
Mediapart‘a göre, ABD hükümeti OCCRP haberlerinden uzak durmakla kalmayıp, belirli ülkelere odaklanan haberler için fon yönlendirerek önemli bir etki sağlıyor. Bu ülkeler arasında Washington’un düşman olarak gördüğü Rusya ve Venezuela da bulunuyor.
Sullivan, 2023’te gönderdiği bir e-postada, kuruluşun ilk yıllarında ABD hakkında haber yapmadığını ve bütçelerinin Washington ve George Soros’un Açık Toplum Vakıfları tarafından karşılandığını kabul etti. Mediapart’a verdiği demeçte, “Amerikan hükümetinden ya da Soros’tan para alıp ABD hakkında haber yapamazdık,” itirafında bulundu.
Fakat OCCRP yönetim kurulu, tüm hibelerin bağışçıların yayın politikasına müdahale etme hakkı olmadan sağlandığını belirtti. Bununla birlikte, OCCRP yönetimi söz konusu sözleşmelerin kopyalarını paylaşmayı reddetti.
Diğer yandan ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’ndan Shannon Maguire, Washington yönetiminin OCCRP’nin editöryal kararlarına müdahale etmediğini ve yüzde yüz bağımsız olduklarını öne sürdü. Sullivan ise ABD hükümetinin “profesyonel olduğunu ve Rusya gibi kötü aktörlerin aksine medyayı etkilemeye çalışmadığını” savundu.
Rusya’ya yapılan atıf tesadüf değil. OCCRP, Washington’un “öncelikli sorun” olarak gördüğü ülkelerdeki araştırmalar için ABD hükümetinden çeşitli bağışlar aldı.
Dışişleri Bakanlığı, 2015-2019 yılları arasında “Rus Medya Alanının Dengelenmesi” adlı bir misyon için OCCRP’ye 2,2 milyon dolar sağladı.
Mediapart ayrıca, OCCRP’nin 2021-2022 yılları arasında Russian Asset Tracker adlı bir uluslararası medya çalışmasına öncülük ettiğine dikkat çekti. Proje, Rus milyarderlere ve şahsiyetlere ait en büyük devlet dışı mal varlığı veri tabanını oluşturdu.
ÉDITION SPÉCIALE
• Les liens cachés de l’OCCRP avec le gouvernement américain
• La télé allemande NDR a censuré sa propre enquête sur le consortium mondial de médias
• La douleur d’une enquête, la nécessité d’une révélation
https://t.co/ATPD50WG9t pic.twitter.com/X2Zet4DdYX
— Mediapart (@Mediapart) December 2, 2024
Habere göre, ABD hükümeti Küresel Yolsuzlukla Mücadele Konsorsiyumu (GACC) aracılığıyla OCCRP tarafından üretilen raporları bir tür “silah” olarak kullandı.
GACC, 2016 yılında ABD Dışişleri Bakanlığı’nın açtığı bir ihale sonucunda kuruldu ve Amerikan hükümeti en büyük bağışçı konumunda. Bugüne kadar OCCRP’ye toplam 10,8 milyon dolar aktardı.
GACC’nin iki temel görevi bulunuyor: OCCRP’nin bulgularına dayanarak yolsuzlukla ilgili adli soruşturmalar ve yaptırım işlemleri başlatmak, sivil toplumu harekete geçirmek ve devletleri yolsuzluk ve kara para aklama ile mücadele yasalarını sıkılaştırmaya ikna etmek.
Mayıs 2024’te OCCRP, Rusya yaptırımlarının delinmesine ilişkin bir rapor hazırladı. Rapor, İngiliz düşünce kuruluşu Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü (RUSI) ile işbirliği içinde hazırlandı ve İngiltere Dışişleri Bakanlığı tarafından finanse edildi. RUSI’nin başkan yardımcılarından biri, eski CIA direktörü General David Petraeus.
Mediapart, bir gazetecilik kuruluşunun ABD’nin inisiyatifi ve mali desteğiyle bu tür faaliyetler yürütmesinin, “haklı bir dava” olsa bile, önemli etik soruları gündeme getirdiğini yazdı.
OCCRP Başkanı Sullivan ise farklı düşünüyor: “Bazıları bu yaklaşımı başlangıçta tartışmalı bulsa da diğer medya kuruluşları tarafından da benimsendi. GACC’nin oldukça başarılı olduğuna inanıyoruz.”
Avrupa
Orbán: Ruslar NATO’ya saldırmak için çok zayıf

Macaristan Başbakanı Viktor Orbán, Rusya’nın Ukrayna’daki hedeflerine ulaşamadığı için NATO ülkelerine yönelik gerçek bir askeri tehdit görmediğini fakat Ukrayna’nın savaşı kaybettiğini söyledi.
Fransız kanalı LCI’ya konuşan Orbán, Rusya-Ukrayna savaşının küresel bir çatışmaya dönüşmesinden korkmadığını belirtti. “Rusların bunun için çok zayıf olduğunu, Ukrayna’yı bile yenemediklerini” ileri süren Macar lider, Rusya’nın dolayısıyla NATO’ya gerçekten saldıramayacaklarını savundu.
Bu arada, başka bir soruya yanıt olarak, Ukrayna’nın savaşı kaybettiğini ve savaşın sona erdirilmesine ilişkin gerçek müzakerelerin Rusya ile ABD arasında yapılacağını söyledi.
Macaristan lideri, “Ne Avrupa ne de Ukrayna, Rusya ile bir anlaşmaya varabilecek. Ukrayna savaşı kaybettiği için, Avrupa ise savaşa çok fazla dahil olduğu için. Ruslar ile Amerikalılar arasında bir anlaşma yapılması gerekiyor,” dedi.
Macaristan başbakanı ayrıca “Ukrayna’nın NATO veya Avrupa Birliği üyeliğine uygun olmadığını” da sözlerine ekledi.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile ilişkisine ve Ulusal Birlik (RN) lideri Marine Le Pen’e verdiği desteğe de değinen Orbán, 2027’de Le Pen cumhurbaşkanı seçilirse, “şampanya patlatacağını” söyledi. Macaristan Başbakanı, Le Pen’i Fransa’daki “tek mücadele arkadaşı” olarak gördüğünün de altını çizdi.
Avrupa’nın geleceği konusunda Emmanuel Macron ile aynı fikirde olmadıklarını kaydeden Macar lider, Hristiyan geleneklerini terk ettikleri için hayıflandı ve Fransız cumhurbaşkanının AB’yi “ilerici ve liberal” bir projeye yönlendirmek istediğini savundu.
“Avrupa Birliği durgunluk içinde,” diyen Viktor Orban, Çin, Rusya ve Türkiye ile işbirliği yapmak istediğini belirtti ve “Her ülkeyi kendi kültürü ve ideolojisi üzerinden anlamak gerekir,” dedi.
“Brüksel bürokrasisine fren konulmalı,” diyen Orbán, Brüksel’in Avrupa politikasını dikte edemeyeceğini, ulusal hakları geri kazanmak gerektiğini söyledi ama “Avrupa fikrinin harika bir fikir” olduğunda ısrar etti.
Macar lider, “demografik soruna” göçmenlerin çözüm olmadığını savunarak, Avrupa’nın geleceğini “kendi kültürlerimizin, geleneklerimizin, tarihimizin” belirlemesini istedi.
Rusya’ya yönelik yaptırımların Macaristan’ı ve tüm Avrupa’yı yok ettiğini savunan Macar lider, Ukrayna’da “öncelikle ateşkes, ardından barış” gerektiğini belirtti.
“Rusların anladığı tek dilin güç dili olduğunu düşünüyorum. (…) Avrupa’nın uzun vadede güçlenmesi ve Rusya ile stratejik bir anlaşma yapılması gerekiyor,” diye devam eden Orbán, Vladimir Putin’in Macaristan’a gelmek istemesi durumunda, “gerekli tüm ağırlamanın yapılacağını” kaydetti.
Macar lider, “Ukrayna’nın tarihini Fransızlardan biraz daha iyi anladığımızı düşünüyorum. (…) Bizim düşüncemiz, Rusları sevmemiz gerekmediği, ama onlarla anlaşmalar yapmamız gerektiği yönündedir,” dedi.
Orbán, Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) uluslararası tutuklama emri verdiği İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu da ağırlamıştı. Orbán’a göre, UCM “çok siyasi” hale geldi.
Avrupa
Avrupa Komisyonu, Almanya’ya karşı dava açmaları için STK’lara gizlice para ödemiş

Alman medyasında yer alan haberlere göre, Avrupa Komisyonu çevreci sivil toplum kuruluşlarını (STK), Almanya’nın sanayisini ve enerji politikasını hedef alan davalar açmaları için gizlice finanse etti. Welt am Sonntag gazetesinin ulaştığı belgeler, Brüksel’in ‘yeşil gündemi’ bağımsız aktivizm görünümü altında ilerletmek için STK’lara milyonlarca avro aktardığını ortaya koydu. Komisyon iddiaları reddederken, belgelerin daha önce ortaya atılan şüpheleri doğruladığı belirtiliyor.
Alman Welt am Sonntag gazetesinin ulaştığı Avrupa Komisyonu iç belgeleri, Brüksel’in yeşil gündemi bağımsız aktivizm adı altında ilerletmek için çevreci sivil toplum kuruluşlarını (STK) gizlice finanse ettiğini ortaya koydu.
2022 yılında imzalanan bir dizi gizli sözleşmeyle, AB bütçesinden milyonlarca avro, özellikle Almanya’daki kömürle çalışan termik santrallere, kimya endüstrisine ve Berlin’in desteklediği bazı dış ekonomik girişimlere karşı dava açılması ve kampanya yürütülmesi için STK’lere yönlendirildi.
Komisyon iddiaları reddetse de, belgelerin daha önce 2024 yılı sonlarında ortaya çıkan şüpheleri doğrular nitelikte olduğu belirtildi.
Brüksel’den STK’lara özel talimatlar
Gazetenin haberine göre, Avrupa Komisyonu ve aktivistler arasındaki çalışma sadece bir anlaşmadan ibaret değildi; Brüksel’deki yetkililer ve STK çalışanları eylemleri yakın bir şekilde koordine ediyordu.
Sözleşmelerde, kimlere kaç lobi mektubu gönderileceği, sosyal medyada hangi gönderilerin paylaşılacağı ve hangi Avrupa Parlamentosu üyeleriyle görüşmeler yapılması gerektiği gibi ayrıntılara bile yer verildiği iddia edildi.
Aktivistlerin görevleri arasında, belirli projelerin yanı sıra Avrupa Parlamentosu içinde lobi faaliyetleri yürütmek de bulunuyordu.
Gazete, AB topraklarında pestisit ve kimyasal madde kullanımının düzenlenmesine ilişkin oylamayı örnek gösterdi. STK’lerin proje başına 700 bin avroya kadar ödenek alabildiği kaydedildi.
Hedefteki Alman sanayisi
Almanya’da Avrupa fonlarından doğrudan yararlananlar arasında, ülkenin sanayi ve enerji politikalarını agresif bir şekilde eleştirmeleriyle bilinen kuruluşlar yer aldı.
Örneğin, 2018’den beri çok sayıda dava yoluyla Kuzey Akım-2 doğalgaz boru hattı projesini durdurmaya çalışan hukuk grubu ClientEarth, 2023 yılında Alman kömür santrallerine karşı dava hazırlaması için Brüksel’den 350 bin avro aldı. Belirtilen amaç, işletmeciler üzerindeki “mali ve hukuki baskıyı” artırmaktı.
Bir diğer örnek ise, Avrupa Komisyonu’nun talebi üzerine AB ile MERCOSUR ülkeleri arasında yapılacak serbest ticaret anlaşmasına karşı aktif bir kampanya başlatması istenen Friends of the Earth örgütü oldu.
Almanya bu anlaşmanın en büyük destekçilerinden biriyken, Fransa karşı çıkıyordu. Bu durum, bir Avrupa Komisyonu yapısının bir anlaşmayı engellemeye çalışırken, diğerinin Latin Amerika ülkeleriyle müzakerelerde ilerlemek için her türlü çabayı göstermesi gibi paradoksal bir tablo ortaya çıkardı.
Komisyon suçlamaları reddediyor
Haberin yayınlanmasının ardından Avrupa Komisyonu, suçlamaları reddetmekte gecikmedi. Cumartesi günü Welt am Sonntag‘ın haberine yanıt olarak yapılan açıklamada, STK’lerle herhangi bir “gizli sözleşme” olmadığı belirtildi.
Bir Komisyon sözcüsü Euronews‘e yaptığı açıklamada, “Medyadaki iddiaların aksine, Avrupa Komisyonu ile sivil toplum kuruluşları arasında gizli sözleşmeler bulunmamaktadır. Komisyon, STK’lerin finansmanı söz konusu olduğunda yüksek düzeyde şeffaflık göstermektedir,” dedi.
STK’ler de siyasi güdümlü müdahale suçlamalarından uzak durmaya çalışıyor. ClientEarth’ün Almanya ofisi başkanı Christiane Gerstetter, tahsis edilen fonların “Almanya ofisindeki personel ve işletme giderlerinin kısmen finansmanı” için kullanıldığını ve “LIFE programı hibesinden tek bir avronun bile dış mahkeme masraflarını karşılamak için kullanılmadığını” belirtti.
2024 yılında kuruluş, Alman hükümetine karşı hava kirliliği kontrol politikalarına uymadığı gerekçesiyle açtığı bir davayı ilk kez kazanmıştı.
Milyarlarca avroluk LIFE programı mercek altında
Çevreci STK’lerin finansmanı, 2021-2027 dönemi için 5,4 milyar avro bütçe ayrılan LIFE programı aracılığıyla gerçekleştiriliyordu.
Bu paranın, sürdürülebilir kalkınma alanındaki projeleri hayata geçirmeleri için STK’lere ve çevre enstitülerine rekabetçi bir temelde hibe olarak dağıtılması gerekiyordu.
Ancak bu sistemin etkinliği ve şeffaflığına dair şüpheler ilk olarak 2024’ün sonlarında ortaya çıktı. O dönemde Avrupa Parlamentosu’ndaki en büyük gruba sahip olan Avrupa Halk Partisi (EVP), Brüksel’in LIFE programını kendi gündemini, özellikle de çevre yasalarını ilerletmek için kullandığından şüphelenmişti.
AB bütçesinin yıllık parlamento denetimi çerçevesinde grup milletvekilleri, 2022 ve 2023 yıllarına ait bazı STK sözleşmelerini inceleyerek, hangi Avrupa Parlamentosu milletvekilleriyle ne konuşulması gerektiğine dair doğrudan talimatlar içerdiğini tespit etti.
Patlak veren skandal sonucunda Avrupa Komisyonu, fon tahsis etme yaklaşımını yeniden gözden geçirmek zorunda kaldı.
Politico‘nun haberine göre, Kasım 2024’te bir dizi STK’ye e-posta yoluyla artık Avrupa paralarını propaganda ve lobi faaliyetleri için harcayamayacakları bildirildi.
Bu yılın ocak ayında ise Avrupa Komisyonu’nun Bütçeden Sorumlu Üyesi Petr Sefarin, LIFE fonlarının bir kısmının amacına uygun harcanmadığını kabul etti.
Nisan ayında Avrupa Sayıştayı, yürüttüğü soruşturma sonucunda Avrupa Birliği değerlerinin ihlal edilmediğini ancak STK’lere sağlanan finansmanın şeffaf olmadığını kabul etti.
Şubat ayında Avrupa Parlamentosu’ndaki birkaç grup, LIFE programı finansmanının 2025 yılı için bir kısmını dondurmaya çalıştı.
Bu girişim, lobi faaliyeti yürüten 30 çevreci STK’ye ayrılan toplam tutarın yaklaşık yüzde 70’ine denk gelen 15,6 milyon avroluk ödemenin askıya alınmasını içeriyordu.
Programın 776 milyon avroluk genel bütçesi düşünüldüğünde bu hamle, programın tamamına yönelik bir tehditten çok siyasi bir sinyal niteliğindeydi.
Fakat bu durum, LIFE programına olan desteğin Avrupa Parlamentosu içinde bile ne kadar kırılgan hale geldiğini gösterdi. İlgili komitede dondurma teklifi 40’a karşı 41 oyla reddedilirken, genel kurul oylamasında da çoğunluk sağlanamadı.
Ortaya çıkan yeni belgelerin bu konuyu yeniden gündeme getirebileceği ve LIFE programı için daha kötü beklentilere yol açabileceği düşünülüyor.
Avrupa
AB, Rus petrolüne tavan fiyatı düşürüyor ve Kuzey Akım’ı yasaklıyor

Avrupa Birliği, Rusya’ya karşı 18. yaptırım paketini hazırlıyor. Bu paketle Rus petrolüne uygulanan tavan fiyatın 60 dolardan 45 dolara düşürülmesi ve Kuzey Akım boru hatları dahil Rus enerji altyapısının işletilmesinin yasaklanması planlanıyor.
Avrupa Birliği (AB), Rusya’ya karşı hazırladığı 18. yaptırım paketinin ana maddeleri olarak, ülkenin petrol gelirlerini sınırlamayı ve Kuzey Akım boru hatlarının yeniden faaliyete geçmesini engellemeyi hedefliyor.
Avrupa Komisyonu ayrıca, 190 milyar avro Rus döviz rezervinin dondurulduğu Belçika’yı Moskova’dan gelebilecek olası davalara karşı korumaya çalışacak.
Ukrayna’daki barış sürecinin duraksaması zemininde hazırlanan yeni yaptırım önerilerini Avrupa Komisyonu’nun Salı günü sunmayı planladığı belirtildi.
Financial Times gazetesine konuşan ve konuya yakın üç kişinin aktardığına göre, pakette Rus petrolüne uygulanan tavan fiyatın mevcut 60 dolardan 45 dolara düşürülmesi yer alıyor.
Ayrıca, Kuzey Akım boru hatları da dahil olmak üzere Rus enerji altyapısının işletilmesine yasak getirilmesi öngörülüyor.
Almanya’dan Kuzey Akım’a tam yasak
Kuzey Akım boru hatlarının yasaklanması konusunda Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile Almanya’nın yeni Şansölyesi Friedrich Merz daha önce anlaşmaya varmıştı.
Şansölye Merz, Rus ve Amerikalı iş insanlarının Kuzey Akım-2’nin kalan hattını faaliyete geçirme olasılığını görüştüğü ve Almanya’nın doğu eyaletlerindeki bazı siyasetçi ve sanayicilerin Ukrayna’da barış sağlanması halinde Gazprom’dan alımlara geri dönmekten bahsettiği yönündeki haberler üzerine, Moskova ile potansiyel gaz işbirliğinin faydalarına ilişkin her türlü tartışmayı bastırmayı amaçlıyor.
ABD’nin çelişkili tutumu
AB ve ABD, Rusya’yı barış müzakerelerine zorlamak amacıyla ek ekonomik baskı uygulamak istiyor. Ancak Washington’ın bu konuda çelişkili bir tutum sergilediği görülüyor.
Başkan Donald Trump geçen hafta Merz ile yaptığı görüşmede Rusya ve Ukrayna’yı, ayrılmadan önce kavga etmelerine izin verilmesi gereken çocuklara benzetmişti.
Öte yandan, Senato’da Rus enerji kaynaklarını satın alan ülkelere karşı yüzde 500’lük gümrük vergisi getirilmesini öngören yasa tasarısı hazırlandı.
Ancak yönetimin yaptırımları sıkılaştırma konusundaki isteksizliği nedeniyle senatörler, yasa tasarısının onay sürecini başlatma çabalarını son günlerde zayıflattı.
Financial Times’ın haberine göre, yeni yaptırım paketi kapsamında ek Rus bankaları ve tankerlerinin kara listeye alınması ile Belçika’ya ikili yatırım anlaşması çerçevesinde koruma garantisi verilmesi de öngörülüyor.
İsviçre, Rusya’nın ‘gölge filosuna’ yönelik AB yaptırımlarına resmen katıldı
-
Görüş2 hafta önce
Trump’ın Rusya-Ukrayna barışını teşvik girişimi stratejik açmaza dönüştü
-
Dünya Basını2 hafta önce
Tantura katliamı: İsrail’in örtbas ettiği savaş suçu
-
Görüş2 hafta önce
Silahlar sustu, şimdi artılar eksiler hanesine bakma zamanı – 1
-
Avrupa1 hafta önce
Max Otte: Alman ekonomisinde bir gerileme değil, çöküş yaşanıyor
-
Görüş1 hafta önce
ABD Dışişleri’nin Avrupa eleştirisi ne anlama geliyor?
-
Rusya1 hafta önce
Ukrayna’dan Rus stratejik bombardıman üslerine kamyonlardan kalkan İHA’larla saldırı
-
Dünya Basını2 hafta önce
FP: ABD anlaşma değil teslimiyet istiyor
-
Görüş1 hafta önce
Silahlar sustu, şimdi artılar eksiler hanesine bakma zamanı – 2