Bizi Takip Edin

Avrupa

‘Avrupa için Vatanseverler’ Fransa’da gövde gösterisi yaptı

Yayınlanma

Avrupa Parlamentosu’ndaki (AP) Avrupa için Vatanseverler (PfE) grubunun liderleri Fransa’nın Fontainebleau kentinde bir araya gelerek, Avrupa’nın gücünün, barışının ve özgürlüğünün yeniden tesis edilmesi için birlikte çalışacaklarını açıkladılar.

Ortak bildiride taraflar, birçok ülke politikasını milli çıkarlarını savunmaya dayandırırken, AB’nin “eski ideolojik çerçevelere” bağlı kalmaya devam etmesinden duydukları endişeyi dile getirdiler.

PfE liderleri bu tutumun, Avrupa’yı ve Avrupa ülkelerini “küresel önemin kenarına itme” tehlikesi yarattığını savundular.

Toplantıya Macaristan Başbakanı Viktor Orbán, İspanyol Vox’un lideri ve PfE Başkanı Santiago Abascal, Fransız Ulusal Birlik’in (RN) tarihsel lideri Marine Le Pen, RN ve PfE grubunun eş başkanı Jordan Bardella, PfE birinci başkan yardımcısı ve Fidesz’in başkan yardımcısı Kinga Gál ve Yunan Mantığı Partisi’nin AP milletvekili ve PfE grubunun üyesi Afroditi Latinopoulou katıldı.

Bildiride, Avrupa uluslarının savunma kabiliyeti, iktisadi gücü ve bağımsızlığıyla güvence altına alınmış kalıcı barış, iktisadi refah ve özgürlüğe kavuşması için AB ve üye devletlerinin stratejik bir güç politikası benimsemesi gerektiği vurgulandı.

‘Milli-muhafazakâr’ CPAC Budapeşte’de toplanıyor

‘Yeşil Mutabakat’ hedefte

PfE’ye göre, özellikle Avrupa Komisyonu önderliğindeki mevcut AB liderliği, tüm bu alanlarda başarısız oluyor. Sert eleştiri yöneltilen politikalar arasında, grubun iktisadi olarak zararlı ve “ideolojik güdümlü” olarak nitelendirdiği, kıtadaki çiftçilere, işletmelere ve sanayiye zarar veren Yeşil Mutabakat’a yöneltildi.

PfE liderleri buna karşılık, sanayi kalkınması, iktisadi rekabet gücü ve enerji egemenliğini destekleyen politikalar çağrısında bulundular.

2022 Şubatından bu yana devam eden Ukrayna savaşı, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan barışın ne kadar kırılgan olduğunu hatırlatan bir örnek olarak gösterildi. 

PfE, “jeopolitik gerçekliğin ideolojik varsayımlarla” yer değiştirdiği durumlarda bu barışın tehdit altında olduğunu uyardı.

Vatanseverler, Avrupa’nın kendi güvenliğini sağlaması gerektiğini kabul ederken, savaşa geri dönme veya Ukrayna’ya asker gönderme fikrini kesin bir şekilde reddettiler.

Bunun yerine, barışın kıtanın en önemli önceliği olmaya devam etmesi gerektiğini vurgulayarak, Avrupa’nın bölgesel çatışmaların çözümünde arabulucu ve destekçi rolünü üstlenmesi gerektiğini savundular.

PfE, askeri yetkilerin AB kurumlarına devredilmesi fikrini de reddetti.

Avrupa sağı İsrail hükümetinin etkinliğinde bir araya geldi

Avrupalı sağcılar ‘antisemitizmin yükselişinden’ endişeli

Grup, Avrupa’da “radikal sol”un söylemleriyle giderek körüklendiğini iddia ettikleri “antisemitizmin yeniden canlanması”ndan da endişe duyduklarını ifade etti.

Katılımcılar, bir zamanlar “Nazi barbarlığıyla yıkıma uğramış” bir kıtanın mirasçıları olarak, “Avrupalıların sınırları içinde yeni biçimlerdeki dini şiddeti” tolere edemeyeceklerini savundular.

Vatanseverler, açıklamalarında temel demokratik hak ve özgürlüklerin kademeli olarak aşındığını ileri sürüyorlar. AB’yi, özellikle egemenlik ve göç politikası konusunda “liberal ana akımla” uyumlu olmayan siyasi güçlere çifte standart uyguladığı için eleştirdiler.

Avrupa Komisyonu’nun ideolojik ve müdahaleci gündemi nedeniyle birçok vatandaşın kendi ülkelerinin geleceğini belirleme hakkından mahrum bırakıldığını iddia ettiler.

“Bireysel hakları korumak, Avrupa halklarının toplumsal ve kültürel kimliğini savunmak anlamına da gelir,” diyen PfE’ye göre, mevcut AB göç politikaları üye ülkelerin hem güvenliğini hem de kimliğini tehlikeye atıyor ve bunun etkileri uzak kırsal bölgelerde bile görülüyor.

Meloni’den AP’de sağı birleştirme hamlesi

Sınırların açılmasına veya göçmenlerin Avrupa’da yeniden dağıtılmasına tepki

Avrupa’nın yenilenmesine yönelik vizyonları, demokrasiye, özgürlüğe ve AB ülkelerinin egemenliğine saygının yeniden tesis edilmesinin yanı sıra vatandaşların liderlerini özgürce seçme hakkının korunmasına odaklanıyor.

Ayrıca, muhalefet liderlerini cezalandırmak veya seçim sonuçlarını geçersiz kılmak için demokratik ilkeleri kötüye kullandığını iddia ettikleri “siyasallaşmış mahkemelere ve kurumlara” karşı güçlü bir muhalefet dile getirdiler.

Yeşil Mutabakat, değiştirilmesi gereken başarısız bir siyaset olarak vurgulanırken, yeniden sanayileşmeye bağlı “daha pragmatik ve maliyet etkin bir enerji stratejisi” çağrısında bulunuldu.

Göç konusunda, sınırların yeniden açılması veya göçmenlerin Avrupa’ya yeniden dağıtılmasına yönelik tüm öneriler reddedildi.

Ukrayna’nın AB üyeliği olasılığının ciddi endişelere yol açtığını savunan grup, bunun özellikle tarım, gıda güvenliği, işgücü piyasaları ve mevcut üye devletlerin güvenliği açısından öngörülemeyen sonuçlara yol açabileceğine inanıyor.

Zirveyi kapatırken liderler, milli çıkarları korumaya kararlı vatansever siyasi hareketler etrafında Avrupa’yı yeniden inşa etme hedeflerini vurguladılar. 

“Avrupa’yı Yeniden Büyük Yap” koalisyonu hızla ilerliyor

Orbán: Macaristan ‘Hristiyanlığın son kalesi’

Macaristan Başbakanı Viktor Orbán, 9 Haziran’da düzenlenen PfE mitinginde sert bir konuşma yaptı.

Orbán, Macaristan’ı Avrupa Birliği’nin “kara koyunu”, Brüksel’in “en kötü kabusu”, “Avrupalı vatanseverlerin umudu” ve “son Hıristiyan kalesi” olarak nitelendirdi.

Macar televizyonunda canlı olarak yayınlanan konuşmasında Orbán, milli egemenliği ve kültürel kimliği savundu ve AB liderliğini sert bir dille eleştirdi.

Orbán, Brüksel’i, Macarların aksine özgürlük, demokrasi ve vatan için savaşmanın ne anlama geldiğini anlamayan “yumurtalı kafalı bürokratlar” tarafından yönetilmekle suçladı ve “Sessiz olup çalışmaya başlamalılar,” dedi.

Macaristan’ın AB’nin baskısına boyun eğeceği yönündeki iddiaları kesin bir dille reddeden Orbán, “Biz Macarlar, Brüksel’in önünde diz çökmeyeceğiz” iddiasında bulundu.

Marine Le Pen’i sadık bir dost ve onurlu bir lider olarak öven Macar lider, “Fransa, Marine Le Pen’i cumhurbaşkanı olarak seçmeme lüksüne sahipse, zengin bir ülke olmalı,” diye ekledi.

Orbán, AB’nin göç politikasını reddetti ve bunu göç değil, Avrupa’nın kültürel temellerini yıkmayı amaçlayan “örgütlü nüfus değiştirme” olarak nitelendirdi.

AP’de yeni “kutsal ittifak”: Venezuela karşıtı sağcı çoğunluk

‘Brüksel, Avrupa’yı savaş ekonomisine itiyor’

Macaristan’ın uluslararası hukuku veya Brüksel’i suçlamak yerine harekete geçmeye devam edeceğini yineleyen Macar lider, “Halkın yanındayız ve onlar için mücadele ediyoruz,” diye konuştu.

Brüksel’in öncülüğündeki askerileşmeye ve Ukrayna çatışmasına daha fazla müdahil olmaya karşı uyarıda bulunan Orbán, “Oğullarımızın tabutlarla eve dönmesini istemiyoruz. Komşumuzda bir Afganistan istemiyoruz,” dedi.

Bunun yerine ateşkes, barış görüşmeleri ve diplomasiye dönüş çağrısında bulunan Orbán, Brüksel’in Avrupa’yı “savaş ekonomisine” ittiğini, devasa bir borç biriktirdiğini ve maliye üzerindeki milli kontrolü zayıflattığını iddia etti.

Orbán, Pentekost’a (Hamsin Yortusu) atıfta bulunarak, “egemenlik ve özgürlük” dilinde ortaya çıkan yeni bir Avrupa birliği ile paralellik kurdu. İspanya’dan Polonya’ya kadar tüm ulusların artık aynı dili, yani “Brüksel’in merkeziyetçiliğine direniş dilini” konuştuğunu iddia etti.

Orbán, Macaristan’ı vatanseverliğin başarı örneği olarak gösterdi: “küreselcilerin etkisine karşı direnen, Hristiyan kimliğini ve aile değerlerini anayasasına yazan ve yasadışı göçü durdurmak için sınır çiti inşa eden bir ülke.”

“Macaristan’da göçmen sayısı sıfır” diye vurgulayan Orbán, ülkesinde “antisemitizm, sokak şiddeti ve şehir ayaklanmalarının olmadığını” da ileri sürdü.

“Bu göç değil. Bu, Soros ve Brüksel tarafından yönetilen bir nüfus değişimi,” diten Orbán’a göre Macaristan, aileleri koruyor, çalışan annelere ömür boyu gelir vergisinden muafiyet tanıyor ve milli kimliğiyle gurur duyuyor.

Avrupa

Slovak polisi, Ukrayna’ya yardım eden eski savunma bakanının peşine düştü

Yayınlanma

Slovakya’da polis, bir önceki hükümetin Ukrayna’ya yaptığı askeri yardımlar nedeniyle aralarında eski Savunma Bakanı Yaroslav Naď’ın da bulunduğu üst düzey yetkilileri gözaltına almaya çalıştı. Yurt dışında bulunan Naď suçlamaları reddederken, mevcut Robert Fico hükümeti eski yönetimi Ukrayna’ya savaş uçağı tedariki nedeniyle vatana ihanetle suçluyor.

Slovakya polisi, bir önceki hükümet tarafından Ukrayna’ya yapılan askeri yardımlarla bağlantılı soruşturma kapsamında, aralarında eski Savunma Bakanı Yaroslav Naď’ın da bulunduğu eski üst düzey devlet yetkililerini gözaltına almaya çalıştı.

Reuters ve yerel basında yer alan haberlere göre, operasyonlar mevcut Fico hükümetinin eski yönetime yönelik suçlamalarının ardından geldi.

Polis teşkilatı operasyonları doğrularken, soruşturmanın Avrupa Savcılığı tarafından başlatıldığını belirtmekle yetindi ve daha fazla ayrıntı vermekten kaçındı.

Slovakya İçişleri Bakanı Matus Sutaj Estok ise Facebook üzerinden yaptığı açıklamada, Rusya’nın 2022’deki askeri müdahalesinin ardından Ukrayna’ya yapılan mühimmat sevkiyatını soruşturan özel bir operasyonel grubun sürece dahil olduğunu bildirdi.

Gözaltı girişimi sırasında yurt dışındaydı

Yerel haber portalı Denník N‘in haberine göre, polis şu anda ülke dışında tatilde olan Yaroslav Naď ve Savunma Bakanlığı’ndan bir başka eski yetkiliyi gözaltına almaya çalıştı.

Haberde ayrıca, Slovak emniyet güçlerinin devlete ait bir savunma şirketinin eski yöneticisini ise gözaltına aldığı belirtildi.

Naď: Yine olsa yine yapardım

Hakkındaki suçlamaları reddeden eski bakan Naď ise sosyal medya üzerinden yaptığı bir açıklamada, Ukrayna’yı desteklemedeki rolüyle gurur duyduğunu savundu.

Şu anda Kanada’da olduğunu belirten Naď, Facebook sayfasında, “Bugünkü tiyatro, dürüst olmak gerekirse, beni şaşırtmadı veya endişelendirmedi. Ukrayna’ya nasıl yardım ettiğimizi gururla hatırlıyorum. Bunu tekrar yapardım. Ve yine,” ifadelerini kullandı.

Fico hükümetiyle rota değişti

2023’te iktidara gelen Robert Fico liderliğindeki sol-milliyetçi hükümet, Slovakya’nın dış politikasında radikal bir değişikliğe gitmişti.

Fico kabinesi, Ukrayna’ya askeri yardımı durdurmuş ve ülkenin ana petrol ve doğalgaz tedarikçisi olan Rusya ile daha yakın ilişkiler kurma yolunu seçmişti.

2024 yılında Slovak yetkililer, Kiev’e MiG-29 savaş uçakları ve bir hava savunma sistemi tedarik etmesi nedeniyle eski yönetimi “vatana ihanet” ve bir dizi başka suçla itham etmişti.

Geçen yılın kasım ayında, devredilen silahların verilerindeki tutarsızlıklara ilişkin bir soruşturma başlatılmıştı.

Başbakan Robert Fico, Avrupa Birliği’nin Ukrayna politikasını açıkça eleştirerek silah sevkiyatının çatışmayı yalnızca uzattığını savunuyor.

Fico, 17 Haziran’da NATO’nun savunma harcamalarını artırma planlarını da sert bir dille eleştirmiş ve ülkeye tarafsız bir statünün daha uygun olacağını söyleyerek ilk kez Slovakya’nın ittifak üyeliğinin uygunluğunu sorgulamıştı.

Avrupa, Rusya’nın nükleer yakıtından vazgeçemiyor

Okumaya Devam Et

Avrupa

İngiliz mahkemesinden emsal karar: Rus ve Çinlileri işe almamak ırkçılık değil

Yayınlanma

Birleşik Krallık’taki bir iş mahkemesi, hassas bilgilerle çalışan şirketlerin güvenlik gerekçesiyle Rusya ve Çin vatandaşlarını işe almayı reddedebileceğine ve bunun ırkçılık sayılmayacağına hükmetti. Karar, İngiltere ve ABD savunma bakanlıklarıyla bağlantılı bir şirkete dava açan Çinli yapay zeka uzmanının başvurusunun reddedilmesinin ardından geldi.

Birleşik Krallık’taki bir iş mahkemesi, gizli bilgilerle çalışan şirketlerin güvenlik gerekçesiyle Rus ve Çin vatandaşlarını işe almayı reddetmesinin ırkçılık olarak kabul edilmeyeceğine karar verdi.

The Guardian‘ın haberine göre bu emsal niteliğindeki karar, İngiliz bir yapay zeka şirketine dava açan Çinli bir programcının başvurusunun ardından geldi.

‘Vatandaşlığınız nedeniyle başvurunuzu değerlendirmeme kararı aldım’

Yapay zeka alanında uzman olan Çinli programcı Tianlin Xu, İngiltere ve ABD savunma bakanlıklarıyla bağlantıları olan İngiliz yapay zeka şirketi Binary AI’ı, güvenlik gerekçesiyle kendisini işe almayı reddettiği için ırkçılıkla suçlayarak mahkemeye başvurdu.

Xu’nun iş başvurusunu reddeden şirket kurucusu James Patrick-Evans, onun yerine bir İngiliz vatandaşını işe aldı.

Patrick-Evans, Xu’ya gönderdiği e-postada, “Maalesef, vatandaşlığınıza dayanarak başvurunuzu değerlendirmeme kararı aldım,” ifadelerini kullandı.

Şirketinin “hükümetlerle yakın çalıştığını” ve bu işbirliğini sürdürmek istediğini öne süren Patrick-Evans, küçük bir şirket olduklarını ve “sizin milliyetinizdeki” çalışanlarla çalışırken yeterli güvenliği sağlayamayacaklarını savundu.

Duruşma sırasında Patrick-Evans’ın güvenlik yetkililerinden “bir Çin vatandaşını işe almaması yönünde güçlü bir tavsiye” aldığı ortaya çıktı.

Yargıç: Karar kökene dayalı ırk ayrımcılığı gibi görünüyor

Davaya bakan Yargıç Beattie, Patrick-Evans’ın gönderdiği e-postayı “talihsiz” olarak nitelendirerek, “Bağlamdan koparıldığında, bu e-posta ulusal kökene dayalı doğrudan bir ırk ayrımcılığının itirafı gibi görünüyor,” dedi. Ancak Yargıç Beattie, Xu’nun vatandaşlığı nedeniyle güvenlik izni alamayacağı için reddedildiğini ekledi.

Mahkeme, bu ret kararının sadece Çin vatandaşları için değil, güvenlik izni alması mümkün olmayan Rusya, Kuzey Kore ve İran gibi ülkelerin vatandaşları da dahil olmak üzere her milliyetten insan için geçerli olduğunu kaydetti.

‘Şirketin orduyla gizli bir sözleşmesi var’

Binary AI şirketinin, İngiliz ordusunun gizli bir birimi olan Savunma Bilim ve Teknoloji Laboratuvarı ve Savunma Bakanlığı ile yapay zeka geliştirme üzerine devam eden bir sözleşmesi bulunuyor.

Bu sözleşmenin, yazılımlardaki gizli “boşlukları” tespit etmeyi içerdiği ve hassas konuları kapsadığı belirtildi.

Yargıç Beattie, kararının gerekçesinde, yazılımların siyasi kararları etkilemeye veya gizli bilgileri ele geçirmeye çalışan kötü niyetli aktörlerin ve devlet yapılarının saldırılarından korunmasının önemine dikkat çekti.

Mahkeme kararında, savunma sektöründe İngiliz güvenliğine yönelik bir risk nedeniyle işe alımın reddedilmesinin ayrımcılık olmadığı belirtilerek Xu’nun davası reddedildi.

Rusya’dan ayrılan Yandex kurucusu, İngiltere’de yapay zeka fabrikası kuracak

Okumaya Devam Et

Avrupa

Birleşik Krallık, İran meselesinde karar anına yaklaşıyor

Yayınlanma

Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, kabinesini ABD’nin İran’a olası bir saldırısı için alarma geçirdi.

İngiliz yetkililer, durumun “ciddi ve değişken” olduğunu söylerken, başbakanın ekibi, Trump’ın Hint Okyanusu’nda bulunan Diego Garcia’daki ortak ABD-Britanya hava üssünden İran’ın nükleer tesislerine saldırı düzenleyip düzenlemeyeceğini tartıştı.

Birleşik Krallık şu ana kadar İsrail-İran savaşına doğrudan dahil olmadı ve Orta Doğu’daki önemli bir Batı diplomatik merkezi olan Tahran’daki büyükelçiliğinin kapatılmasına yol açabilecek hiçbir adım atmamaya kararlı görünüyor.

Görüşmeler hakkında bilgi sahibi yetkililerin Financial Times’a (FT) aktardığına göre, Starmer çarşamba günü Whitehall acil durum komitesi toplantısında ABD’nin İran’a saldırı olasılığını tartıştı.

Toplantıya üst düzey kabine bakanları, askeri yetkililer, istihbarat şefleri ve ABD Büyükelçisi Lord Peter Mandelson katıldı.

Başbakan, İngiltere’nin İran’ın hava saldırılarından kendini savunması için İsrail’e herhangi bir destek sunmamasının resmi nedeni olan “gerginliğin azaltılması” çağrısını sürdürdü.

Çarşamba akşamı Starmer, İran ile yakın ilişkileri olan Katar emiri ile çatışma hakkında bir telefon görüşmesi yaptı.

Downing Street, Starmer ve Şeyh Tamim bin Hamad Es-Sani’nin “gerginliğin azaltılması ve diplomasiye ihtiyaç olduğunu” vurguladığını söyledi.

Salı günü Kanada’da düzenlenen G7 zirvesinde Starmer, Trump’ın “bu çatışmaya müdahil olacağını gösteren hiçbir şey” söylemediğini belirtti.

Fakat İngiliz yetkililer daha sonra Trump’ın Batılı liderlerle akşam yemeğinde gerçek düşüncelerini paylaşmasının olası olmadığını ve Beyaz Saray’ın krize yaklaşımının “tekerrür eden bir süreç” olduğunu kabul etti.

ABD’nin B2 hayalet bombardıman uçaklarıyla hava saldırıları için Hint Okyanusu’ndaki Diego Garcia üssünü kullanması, İngiltere’yi çatışmaya daha da yaklaştırabilir.

Bir İngiliz yetkili, Washington’un üssü saldırı için kullanmak üzere Londra’dan onay alması gerekip gerekmediğine dair net bir “evet veya hayır” cevabı olmadığını söyledi.

Bununla birlikte The Times’ın haberine göre ABD bu üssü kullanabilek için Birleşik Krallık’ın iznine ihtiyaç duyuyor.

Gazeteye konuşan bir ABD askeri kaynağı, “Diego Garcia, Birleşik Krallık’ın egemenliği altında. Diego Garcia ile ilgili her türlü faaliyet için izin talep ediyoruz,” diye konuştu.

ABD, Birleşik Krallık’ın Kıbrıs’taki üssünü de kullanabilir. Burada, Amerikan yakıt ikmal uçaklarını konuşlandırması da istenebilir.

Birleşik Krallık geçen ay, Chagos Adalarının egemenliğini Mauritius’a devretmek için 3,4 milyar sterlinlik bir anlaşma imzalarken, adaların en büyüğü olan Diego Garcia’daki hava üssünün 99 yıllık kiralama hakkını elinde tutmuştu.

İsrail’in Londra Büyükelçisi salı günü, Londra’nın savunma desteğinin tartışılmadığını veya talep edilmediğini söyledi.

Bu, geçen yıl nisan ayında İran’ın İsrail’e ateşlediği insansız hava araçlarının Kraliyet Hava Kuvvetleri (RAF) savaş uçakları tarafından vurulmasına tezat oluşturuyor. RAF uçakları, geçen ekim ayında Tahran’ın İsrail’e düzenlediği füze saldırısı sırasında da yardım sağladı.

Britanya ile Mauritius arasındaki Chagos meselesi: ABD de topa girdi

Birleşik Krallık, geçen yıl ABD’nin Yemen’de düzenlediği askeri saldırılara da yardım etmişti.

İngiltere’nin mevcut krize müdahil olması, ABD’nin büyükelçiliği bulunmayan Tahran’da İngiliz diplomatların varlığının devamı konusunda soru işaretleri yaratabilir.

Downing Street sözcüsü, Whitehall komitesi toplantısının ardından yaptığı açıklamada, “Bakanlar, bölgedeki İngiliz vatandaşlarını destekleme ve bölgesel güvenliği sağlama çabaları ile devam eden diplomatik girişimler hakkında bilgilendirildi,” dedi.

Starmer, “İsrail’in kendini savunma hakkını” defalarca vurguladı ve İran’ın nükleer silah geliştirmesine izin verilemeyeceğini söyledi, fakat ABD’nin İsrail-İran çatışmasına müdahalesini destekleyip desteklemeyeceğini söylemekten kaçındı.

Başsavcı Lord Hermer, Londra’nın çatışmaya müdahalesinin yasallığı konusunda endişelerini dile getirdi. Hukuki görüşüne göre, Britanya müdahalesini “savunma amaçlı” destekle sınırlamalıdır. 

Fakat başka bir hükümet kaynağı, İngiltere’nin ABD’nin İran’a karşı bombardıman düzenleme talebini reddetmesinin “özel ilişkiler” üzerinde önemli etkileri olacağı endişesini dile getirdi.

The Times’a göre toplantıda bakanlar, desteği tamamen kesmek, Diego Garcia’nın kullanımına izin vermek, lojistik destek sağlamak ve tam ölçekli bir askeri müdahale gibi çeşitli senaryoları tartıştı. Sınırlı bir destek teklifi en olası karar olarak görülüyor.

Henüz bir karara varılamadı ve hükümet, ABD askeri güçleri yerleştirilmeden önce kısa bir “fırsat penceresi” içinde Trump’ın müdahale etmemesi için ikna edilebileceğini umuyor.

Bölgede konuşlanmış birliklerin hedef alınacağı endişesiyle İngiliz ordusu yüksek alarmda. İngiliz personelini korumak için şu anda Kıbrıs’ta 14 adet Typhoon uçağı bulunuyor ve İngiltere’nin çatışmaya katıldığı görülürse Bağdat ve Erbil’de konuşlanmış 100 İngiliz askerinin saldırıya uğrayabileceği endişesi var.

Teorik olarak, Typhoonlar, IŞİD’e karşı yürütülen “Shader Operasyonu” kapsamında Irak ve Suriye üzerinde uçuyor ve İngiliz askerlerini insansız hava araçlarının saldırılarından korumak veya vekil güçlere hassas güdümlü Paveway IV bombaları atmak için kullanılabilir.

ABD’nin İran’a yönelik herhangi bir saldırısının, başlangıçta İsrail’in yok etmek için yeterli bombaya sahip olmadığı, ağır şekilde güçlendirilmiş Ferda nükleer tesisine odaklanabileceği konuşuluyor.

Ferda’yı delebilecek ABD’nin sığınak yıkıcı bombaları, Amerikan B2 hayalet bombardıman uçaklarından fırlatılmalı ve Washington, Tahran’a nükleer anlaşmayı kabul etmesi için baskılarını artırırken mart ayında Diego Garcia’ya en az altı adet B2-A yerleştirdi.

Uzmanlar, ABD’nin Missouri’deki ana üssünden B2 saldırıları düzenleyebileceğini fakat ek mesafe ve yakıt ikmali ihtiyacının herhangi bir görevi daha da zorlaştıracağını belirtti.

Bir İngiliz hükümet sözcüsü, “varsayımsal operasyonlar hakkında yorum yapmayacaklarını” söyledi.

Bu arada, Dışişleri, Milletler Topluluğu ve Kalkınma Bakanlığı (FCDO), Tel Aviv ve Kudüs’teki İngiliz büyükelçiliği ve konsolosluk personelinin aile üyelerinin “ihtiyati tedbir olarak geçici olarak geri çekildiğini” açıkladı.

Bu karar, İsrail’deki İngiliz vatandaşlarına İngiliz büyükelçiliği veya konsolosluğuna kayıt yaptırmaları, fakat ülkeyi terk etmeleri talimatı verilmeyen FCDO’nun mevcut tavsiyesiyle çelişiyor.

İngiliz yetkililer, danışmanlık ve diğer konsolosluk yardımları için kayıt yaptıranların sayısının “binlerce” olduğunu ve bunların çoğunun çifte vatandaşlığa sahip (İngiliz-İsrail) kişiler olduğunu belirtti.

FCDO, Mısır veya Ürdün üzerinden ticari karayolları kullanarak ülkeden ayrılmanın hala mümkün olduğunu bildirdi, fakat İngiliz vatandaşlarının İsrail’den çıkmaya çalışmamasını tavsiye etti.

10 Numara sözcüsü, “İngiliz vatandaşlarına temel mesajımız, yerel yetkililerin tavsiyelerine uymaları, barınakların yakınında kalmaları ve FCDO’ya varlıklarını bildirmeleri,” dedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English