Bizi Takip Edin

AVRUPA

“Avrupa’yı Yeniden Büyük Yap” koalisyonu hızla ilerliyor

Yayınlanma

Avrupa Parlamentosu’nda (AP) 86 milletvekili ile üçüncü büyük grup olan Avrupa için Vatanseverler (PfE) cuma ve cumartesi günleri Madrid’de genel kurulunu topladı.

Şu anda İspanya’da üçüncü parti konumundaki Vox’un ev sahipliğinde, “Avrupa’yı Yeniden Büyük Yap” (MEGA) sloganı ile toplanan genel kurula partileri PfE’ye mensup Viktor Orbán (Fidesz), Marine Le Pen (Ulusal Birlik – RN), Herbert Kickl (FPÖ) gibi siyasetçiler katıldı.

On iki AB ülkesinden toplam on dört partinin üyesi olduğu PfE saflarında bu isimlerin ve partilerin yanı sıra, İtalyan Lega’dan Matteo Salvini, Hollandalı Özgürlük Partisinden (PVV) Fleur Agema, Çek ANO’dan Andrej Babiš ve Belçika’da seçimlerden zaferle çıkan Flaman milliyetçisi Vlaams Belang da bulunuyor.

Yine PfE mensubu Eesti Konservatiivne Rahvaerakond (EKRE) partisinin lideri Martin Helme, 2019-2021 yılları arasında Estonya Maliye Bakanı olarak görev yapmıştı.

Genel kurulda dış destekli Venezuelalı muhalif María Corina Machado ve Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei’nin video mesajları da yayınlandı.

Egemenliğe övgü; bürokrasi, göç ve Yeşil Mutabakat’a yergi

Kurulun gündeminde AB’nin yeşil politikalarını rafa kaldırmak, “İslamla mücadele”, Brüksel’deki AB yönetimini yıkmak, göç, cinsiyet ve aile çeşitliliğine karşı çıkmak ve “nüfus değişimi” ile mücadele etmek vardı.

PfE’nin programatik hattı ise şöyle özetleniyor: Egemenliğin geri dönüşü; ulusal kontrolü sınırlayan bir “kafes” olarak AB’nin “aşırı bürokrasisine” karşıtlık”; Avrupa’nın mali kaynaklarını tükettiği düşünülen “düzensiz göç”ün reddi; sanayi için “intihar” niteliğindeki AB’nin çevre politikalarının tersine çevirlmesi.

Beklendiği üzere Donald Trump’ın seçim zaferi ve ABD Başkanı olarak ilk icraatları PfE etkinliğinde coşkuyla kutlandı. Orbán, Madrid’deki etkinlikte 2.000 katılımcıya yaptığı konuşmada “Trump kasırgasının” birkaç hafta içinde dünyayı değiştirdiğini söyledi. Macar lider, daha önce “sapkın” olarak etiketlenen ve “geçmiş zamanın kalıntıları” olarak görülen PfE gibi siyasi güçler artık geleceğin habercisi olarak görüldüğünü ileri sürdü.

Orbán, “Dün sapkındık, bugün ana akımız,” dedi.

Orbán daha sonra, Franco rejimi altındaki İspanya’nın 1956’da “komünizm ve Sovyetler Birliği’ne karşı” Macaristan’a verdiği destek için teşekkür edince salondakiler tarafından alkışlandı. Madrid etkinliğini düzenleyen Vox (lideri Santiago Abascal aynı zamanda PfE’nin de başkanı) Frankist gelenekten geliyor.

“Merkez” ile “sol”a karşı pan-Avrupa sağcı ittifak çağrısı

Abascal ise etkinliğe katılanlardan AB düzeyinde sağın diğer partileri ve grupları ile yakınlaşmalarını rica etti. Abascal, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin partisi Fratelli d’Italia’nın (İtalya’nın Kardeşleri – FdI) şu anda çizgisini belirlediği Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri (ECR) grubuna ve önümüzdeki Alman seçimlerinde şansölye adayı Alice Weidel’e “zafer” dilediği AfD’ye açıkça atıfta bulundu.

Liderler Avrupa’nın toplumsal ve iktisadi sıkıntılarının kaynağının AB ve Avrupa Komisyonu Başkanı olduğu konusunda hemfikirdi.

Çekya’nın eski başbakanı ve şu anda anketlerde en üst sırada yer alan ANO’nun lideri Babiš, “Yeşil Mutabakat öldü. Brüksel bizi [iktisadi] karartmaya ve çöküşe götüren bir yola sokuyor,” dedi.

Çekya’daki Motorists for Themselves (Kendileri için Motorcular) partisinden Petr Macinka ise, “Serbest piyasa ve güçlü ulus devletlere dayalı gerçekçi politikalara geri dönmemiz gerekiyor,” dedi.

Macinka ne liberallerin, ne ilericilerin ne de sosyalistlerin “Avrupa’yı yeniden büyük yapacağını”, yalnızca “vatanseverlerin Avrupa’yı yeniden büyük yapabileceğini” sözlerine ekledi.

“Küresel bir kırılma noktasıyla karşı karşıyayız,” diyen Fransız Marine Le Pen ise, Trump’ın göreve başlamasından bu yana Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in ‘neredeyse ekranlardan kaybolmasını’ kutladı.

Le Pen, “Enerji politikası bir fiyasko ve ekonomilerimizi dibe çekiyor. … Sanayiciler saçma ve intihara meyilli diktalara karşı açıkça isyan ediyor,” dedi.

Fransız siyasetçi, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin başka bir siyasi parti olan Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri (ECR) üyesi olmasına rağmen, “hepimizin üzerinde anlaşabileceği bir dizi konu olduğunu” savundu ve “Günün meselesi şudur: Bu Yeşil Mutabakat saçmalığını durduracak mıyız, durdurmayacak mıyız?” diye sordu.

Le Pen, ECR’nin kendileriyle işbirliği yapacağını, fakat merkez sağ Avrupa Halk Partisi’nin (EPP) bazı üyelerinin de “top oynamaya hazır olduğunu” savundu.

Endülüsün fethi (Reconquista) dillerdeydi: Hedef “Hıristiyan Avrupa”

Avusturya’daki seçimlerde elde ettiği ezici zaferinin ardından hükümeti kurmakla görevlendirilen Kickl ise, “her yerde insanların AB merkeziyetçilerinin ve sol ideolojilerin dayatmalarına karşı ayaklandığını” savundu ve ulusal egemenliğe dayalı yeni bir Avrupa işbirliği modeli vaat etti.

Avrupa göç anlaşması da gündemdeydi ve mitinge katılan tüm liderler gelen göçmenler konusunda Brüksel’i suçladı.

PVV lideri Geert Wilders, “İnsanlar yasadışı göçten bıktı. Size soruyorum, İspanya’da yeterince suç işleniyor mu? İspanya’da çok fazla İslami göç var mı? Yeterince woke çılgınlığınız var mı?” diye sorunca, “Evet!” diye tezahürat yapan kalabalık “Viva España” (Yaşasın İspanya!) sloganını tekrarladı.

Wilders, “İslamı gerileten ve ülkenizdeki zengin Hıristiyanlık mirasını restore eden ilk siz oldunuz. İşte bu yüzden İspanya’nın büyük hayranlarıyız,” diyerek Ortaçağ’daki Endülüs’ün Hıristiyanlarca fethine (Reconquista) açık bir göndermede bulundu.

Abascal da, İspanyolların, “atalarının bu olağanüstü jestiyle, İslamcılığın ilerlemesine karşı Avrupa’nın duvarı olması ile tanınmayı” çok sevdiklerini ileri sürerek, “bunu tekrar yapmaya hazır olduklarını” söyledi.

PVV lideri, “woke solun aşırılıkçı gündemine boyun eğmeyi” ve “çok kültürlülüğün suçluluk duygusuna teslim olmayı” reddettiklerini savunarak, “Avrupa’nın dört bir yanındaki insanlar bizden aklıselimi ve ahlaki berraklığı geri getirmemizi istiyor,” diye ekledi.

Portekiz’deki aşırı sağcı Chega partisinin lideri André Ventura da, “Trump’ın bize söylediğini yapmalı, savaşmalı, savaşmalı, savaşmalıyız. Bizim olan ve bize ait olan bir Avrupa’yı yeniden fethetmeliyiz. Hıristiyan bir Avrupa,” dedi.

Trump ve Musk’a saygıda kusur yok

Mitingdeki tüm liderler, Trump’ın cinsiyet ve cinsel çeşitliliğin reddi politikasını yineledi.

Polonya’nın Konfederacja (Konfederasyon) partisinin lideri Krzysztof Bosak, “Hıristiyanlığı ve geleneksel değerleri savunacağız. … Geleneksel ve normal aileyi savunacağız: anne, baba ve çok sayıda çocuk,” dedi.

Madrid’de Trump bir rol model olarak övülürken sağcı partilerin bazı liderleri de özellikle Elon Musk’a teşekkür etti. PfE Başkanı Abascal, “Yeni teknolojiler özgürlük savaşıyla işbirliği yapmaya başlıyor,” dedi ve İspanya’nın başkentinde toplanan partilerin uzun süredir “mesajlarını kimsenin duymamasını” sağlamak için “acımasız sansürün” hedefi olurken, bu durumun özellikle Musk ve X sayesinde değiştiğini ileri sürdü.

Geçtiğimiz yıl AP’deki PfE grubu ve AfD’nin de üyesi olduğu Egemen Uluslar Avrupası (ESN) grubu, Musk’ı AP tarafından her yıl verilen Sakharov Düşünce Özgürlüğü Ödülüne ortaklaşa aday göstermişti.

Avrupa sağının Musk ile ilişkileri uzun zamandır ideolojik yakınlığın ötesine geçmiş durumda. Örneğin PfE’nin İtalyan üyesi Lega’nın lideri, İtalya Başbakan Yardımcısı Matteo Salvini, Musk’ın uydu hizmeti Starlink’e bir milyar avroluk bir sözleşme verilmesinden yana.

Sözleşmeye göre, İtalya’daki devlet kurumları, muhtemelen ordu ve istihbarat servisleri de dahil olmak üzere, gelecekte hassas iletişim için Musk’ın uydularını kullanacak.

Madrid’de “tüm dualar” AfD için

Elon Musk örneğinde olduğu gibi ABD’nin desteği, anketlerde yüzde 20’den fazla oy alan AfD’yi güçlendirmeye devam ediyor. Nitekim, Madrid’deki toplantı da, PfE üyesi olmamasına rağmen, AfD’den duyulan heyecana şahitlik etti.

İtalya Başbakan Yardımcısı ve Lega lideri Salvini, Almanya’daki seçimlerin Alman sağı için “tarihi bir fırsat” olduğunu söyledi.

Vox lideri Abascal da, AfD eş başkanı Alice Weidel’e yaklaşan Almanya seçimlerinde başarılar dilerken, “Avrupa’daki müttefiklerimize sürekli olarak ulaşmalıyız. Farklılıklarımızı bir kenara bırakmayı ve ortak düşmanlar karşısında sürekli işbirliğini engellemeden onlarla birlikte yaşamayı bilmeliyiz,” dedi.

Trump yanlısı Heritage Vakfı ile görüşmeler

Öte yandan PfE’nin şu anda ABD ile geliştirdiği somut ilişkiler Musk’ın ötesine uzanıyor.

Bu gruptan bir heyet 20 Ocak’ta Trump’ın Washington’daki yemin törenine katılmış ve AB’den davet alan tek parti olmuştu. Heyet ABD başkentinde kaldığı süreyi bir dizi siyasetçi, vakıf ve diğer kurumlarla görüşmek için kullandı.

PfE heyeti, özellikle de ABD’deki en etkili sağcı düşünce kuruluşlarından Heritage Vakfı temsilcileriyle görüş alışverişinde bulundu.

Heritage Vakfı geçtiğimiz yıl, ABD Başkanının seçici bir şekilde geliştirmeye başladığı “Proje 2025”in bir parçası olarak Trump yönetimi için kavramlar ve stratejiler geliştirmesiyle tanınıyor.

Trump, Heritage Vakfı’nın çalışanı Andrew Puzder’i ABD’nin yeni AB Büyükelçisi olarak atadı. Cuma akşamı, PfE’nin önde gelen temsilcileri Madrid’deki PfE genel kurulu çerçevesinde Heritage Vakfı Başkanı Kevin Roberts ile de bir araya geldi.

Roberts, Kasım 2022 sonunda Macaristan Başbakanı Orbán’ı Washington’da kabul etmiş ve Macaristan’ın Orbán yönetimindeki siyasi gelişimini açıkça övmüştü.

Mayıs ayında milli-muhafazakâr ittifak perçinlenecek

Transatlantik sağın en önemli faaliyetlerinden biri olarak son yıllarda öne çıkan Muhafazakâr Siyasi Eylem Komitesi (CPAC) ise Trump’lı dünyada Avrupa’yı ABD ile aynı hizaya çekmede kritik olacak.

Bir sonraki CPAC Macaristan, mayıs sonunda ABD ve Avrupa sağı arasındaki ilişkilerin genişlemesine daha fazla ivme kazandıracak.

ABD’de 1974 yılında Cumhuriyetçi Partinin sağ kanadının bir ağ oluşturma toplantısı olarak kurulan CPAC, 2000’li yıllardan itibaren kitlesel bir etkinliğe dönüştü ve 2017’den bu yana Trump’ın rotasını takip ediyor.

Ayrıca 2017’den bu yana yurtdışında da siyasi şubeler kuruyor; CPAC Macaristan ilk kez 2022’de Budapeşte’de yapıldı. Buna ABD’li siyasetçilerin yanı sıra, başta İspanyol Vox, Hollandalı PVV ve Belçikalı Vlaams Belang gibi artık PfE’ye üye olan partiler olmak üzere, Avrupa’daki çeşitli sağcı ve aşırı sağcı örgütlerin temsilcileri de katılmıştı.

Toplantılarda Giorgia Meloni’nin FdI’sının temsilcileri ve AfD üyeleri de zaman zaman hazır bulundu.

Başbakan Orbán CPAC Macaristan 2025’te bir kez daha açılış konuşmalarından birini yapacak.

Toplantının ABD tarafındaki eş organizatörü ise Amerikan Muhafazakârlar Birliği Başkanı Matt Schlapp.

Schlapp’ın eşi Mercedes Schlapp, Kasım 2020’deki başkanlık seçimleri öncesinde Trump’ın seçim kampanyasında stratejik iletişim danışmanı olarak çalışmıştı.

Likud da Avrupa sağ ailesine katıldı

Hafta sonunun bir başka önemli haberi ise, bir süredir Avrupa sağı ile sıkı ilişkiler geliştiren İsrailli sağcı hükümet partisi Likud ile ilgiliydi.

PfE pazar günü X’ten yaptığı açıklamada Likud’un gözlemci üye olarak siyasi ittifaklarına katıldığını duyurdu.

X’teki açıklamada, “Likud Partisini Gözlemci Üye olarak memnuniyetle karşılıyoruz. Birlikte bağlarımızı güçlendirecek ve ortak değerlerimiz olan demokrasi, özgürlük ve kültürel mirası teşvik edeceğiz,” denildi.

Likud, gruba “gözlemci” adı altında da olsa katılan ilk Avrupalı olmayan parti.

Katılımcılar “umut” tazeledi

Le Monde muhabirine göre, genel kurulun yapıldığı otelin dışında, konuşmalar sona ererken gülümseyen gençler “yeniden enerji kazandıklarını” söylediler.

Axa’da finans alanında çalışan Guillermo Martinez, “Bu bana değişim için umut verdi,” dedi.

Brüksel’de teknoloji sektöründe lobicilik yapan Daniel A. ise, temel konularda hemfikir olduklarını söyleyerek, bunları “aile ve özgürlük gibi Hıristiyan değerleri”, ulusal egemenlik ve “yasadışı göçle mücadele” olarak sıraladı.

Etkinliğe girmeye çalışan Femen örgütünden bir aktivist engellendi. Femen aktivisti de Trump’çı “MAGA” sloganına gönderme yaparak, çıplak göğsüne “Avrupa’yı Yeniden Antifaşist Yapın” sloganını yazmıştı.

AVRUPA

Macaristan, Ukrayna’yı Avrupa ile Rusya arasında ‘tampon bölge’ olarak görmek istiyor

Yayınlanma

Budapeşte, Kiev’in AB’ye hızlı bir şekilde katılmasına ve askeri yardım gönderilmesine karşı muhalefetini sürdürerek dün yapılan AB liderler zirvesinde üye devletlerin tamamından ayrıldı.

Financial Times’a verdiği röportajda ülkenin AB Bakanı János Bóka, Budapeşte’nin daha cesur bir çizgi izlediğini kabul ederek Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşünün bloğun artık Kiev’i silah ya da para ile desteklememesi gerektiği anlamına geldiğini savundu.

Bóka, “Avrupa’nın güvenliğini Ukrayna’nın savunma sistemlerine entegre edilmesinde görmüyoruz, fakat Rusya ile Avrupa savunma yapıları arasında hem Rusya’nın hem de Avrupa’nın çıkarlarına hizmet eden bir tampon bölgeye ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Ukrayna ancak küresel aktörler arasında Ukrayna topraklarında neyin mümkün olup neyin mümkün olmadığı konusunda bir fikir birliği sağlanırsa bir tampon bölge işlevi görebilir,” dedi.

Bunun için ABD ile Rusya’nın anlaşması gerektiğini öne süren bakan, aksi takdirde Ukrayna’nın ‘tampon bölge değil, çatışma bölgesi olacağını’ söyledi.

Bóka, “Eğer ABD ya da AB Ukrayna’da [Vladimir] Putin’in onayı olmadan bir şey yaparsa, bu başlı başına bir çatışma kaynağıdır,” diye konuştu.

Diğer AB ülkelerinden diplomatlar Macaristan’ın müttefikleriyle arasındaki “stratejik ayrışmanın” aşılamaz göründüğünü ve Budapeşte’nin oybirliğiyle alınan kararlardaki vetosunu ortadan kaldırmanın yolları üzerinde gayri resmi görüşmeler yapıldığını kabul etti.

Üst düzey bir AB diplomatı, “Ukrayna’ya yönelik muhalefetin devam etmesinin er ya da geç Macaristan’ın pozisyonu açısından sonuçları olacaktır,” dedi ve bazı AB dışişleri bakanlarının pazartesi günkü bir toplantıda Budapeşte’ye yönelik yansımaları tartıştığını ekledi.

Bóka’ya göre Trump’ın Moskova ile yakınlaşması Macaristan’ın elini güçlendirdi ve bu yakınlaşma sadece jeopolitik değil aynı zamanda ideolojik.

Bóka, “Pek çok kişi Trump yönetiminin Avrupa kurumlarından ne kadar hoşlanmadığını hafife alma hatasına düşüyor. [Trump] AB’yi sadece karşıt çıkarları olan uluslararası bir kurum olarak değil, siyasi bir rakip olarak görüyor ve ona göre davranıyor,” dedi.

Bóka ayrıca Macaristan’ın Rusya’ya yönelik yaptırımlar konusundaki “çekincelerinin”, barış sürecini baltalama tehdidi taşıdığı için “yoğunlaştığını” söyledi.

Bóka, “Yaptırım rejimine ilişkin kararların ateşkes ve barış müzakerelerinin önünde bir engel haline gelmesini istemiyoruz. . . Yaptırımların bu özel barış sürecine ne ölçüde yardımcı olduğu ya da engel olduğu hakkında konuşmalıyız,” dedi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Almanya’da Kuzey Akım-2’nin ABD’ye devredilmesi gündemde

Yayınlanma

Bild gazetesinin haberine göre, Almanya’da Kuzey Akım-2 boru hattının ABD yönetimine devredilmesi ve Rus gazının Avrupa’ya yeniden akışının sağlanması ihtimali tartışılıyor. Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) içindeki bazı politikacılar, Ukrayna’daki savaşın sona ermesi hâlinde Rusya’dan doğalgaz alımına dönülebileceğini belirtirken, partinin diğer üyeleri ve diğer partilerden politikacılar bu plana karşı çıkıyor.

Almanya’da, Eylül 2022’de sabotaj sonucu kullanılamaz hale gelen Kuzey Akım-2 boru hattının ABD yönetimine devredilmesi ve Rus gazının Avrupa’ya yeniden akışının sağlanması ihtimali tartışılıyor.

Bild gazetesinin haberine göre, bu yönde bir anlaşma üzerinde çalışmalar devam ediyor.

Bu arada, başbakan seçilen Friedrich Merz’in liderliğini yaptığı Hristiyan Demokrat Birliği’nden (CDU) bazı politikacılar, Ukrayna’daki savaşın sona ermesinin ardından Rusya’dan doğalgaz alımının yeniden başlatılabileceğini dile getirdi.

CDU’lu milletvekili Thomas Bareiss, tedarik için Kuzey Akım-2’nin kullanılabileceğini belirterek, “Eğer yeniden barış sağlanır, ilişkiler normalleşir ve ambargo zamanla hafiflerse, o zaman elbette gaz, belki de artık ABD kontrolündeki bir boru hattından, yeniden akabilir,” dedi.

Kuzey Ren-Vestfalya Eyalet Parlamentosu’ndaki CDU grup başkan yardımcısı Jan Heinisch de Ukrayna’da “adil ve güvenilir” bir barış anlaşması imzalanması durumunda Almanya’nın Rus gazı satın alma konusuna geri dönmesi gerekeceğini ifade etti.

Heinisch, “Bunun deniz yoluyla mı yoksa bir boru hattı aracılığıyla mı olacağı henüz belli değil,” diye ekledi.

Aynı zamanda Heinisch, Almanya’nın tek bir tedarikçiye bağımlı olmaması ve gaz konusunda “fiyat dikte ettirme” gibi durumların yaşanmaması gerektiğini vurguladı.

Heinisch, CDU, CSU ve SPD’den oluşan gelecekteki iktidar koalisyonunun enerji politikasının geliştirilmesinde görev alıyor.

Diğer yandan Hür Demokrat Parti (FDP) milletvekili Marie-Agnes Strack-Zimmermann, CDU’nun Rusya’dan yeniden doğalgaz almak için “halihazırda girişimlerde bulunduğunu” ve bu durumun ülkenin bu ülkeye karşı zorlukla elde ettiği enerji bağımsızlığının altını oyduğunu iddia etti.

Ancak CDU içinde bu tür bir işbirliğinin yeniden başlatılmasını istemeyenler de var.

Parti üyesi Ruprecht Polenz, “(Rusya Devlet Başkanı Vladimir) Putin’in Rusya’sına bir daha asla güvenilmeyecek ve (ABD Başkanı Donald) Trump, Amerika’ya olan güveni sarstı. Bu nedenle koalisyon anlaşması, Kuzey Akım boru hattının yeniden faaliyete geçirilmesini dışlamalı,” diye konuştu.

CDU’nun dış politika uzmanı Roderich Kiesewetter de bu adımı eleştirdi.

Kiesewetter, “Yaptırımlara her zaman karşı olanlar, Kuzey Akım’ın yeniden çalışmasını ve ucuz Rus gazına yeniden saldırmak isteyenler, Ukrayna halkının uğradığı soykırımı umursamayanlar, her biri böyle bir yakınlaşmadan son derece memnun olurlar,” dedi.

Bunun yanı sıra SPD milletvekili Michael Roth, Bareiss’in önerisinin “bariz biçimde yakın tarihten hiçbir şey öğrenmemiş” birinden gelen, uygunsuz bir zamanda verilmiş yanlış bir sinyal olduğunu belirtti.

Yeşiller’den Robert Habeck’in liderlik ettiği Almanya Ekonomi Bakanlığı, Kuzey Akım-2’nin onaylanmadığını ve yasal olarak onay almadığını ve “şu anda işletilmesi söz konusu olmadığını” açıkladı.

Partinin kendisi de Bareiss’in açıklamasını “skandal” olarak nitelendirerek, “Almanya yeniden Rusya’dan gaz almaya başlarsa, bu, Devlet Başkanı Vladimir Putin’in saldırgan savaşı için ödüllendirilmesi anlamına gelir,” dedi.

Bild gazetesine konuşan kaynaklar daha önce, ABD’nin eski Berlin Büyükelçisi ve şu anda Trump’ın özel görevler temsilcisi olan Richard Grenell’in Kuzey Akım-2’nin faaliyete geçirilmesini görüşmek üzere bir dizi kez gayri resmi olarak İsviçre’ye gittiğini bildirmişti.

Boru hattının işletmecisi Nord Stream 2 AG’nin genel merkezi bu ülkede bulunuyor.

Kaynaklar, Amerikan tarafının Rus gazının Almanya’ya tedarikinde arabuluculuk yapmak istediğini, ancak yalnızca özel şirketler düzeyinde olduğunu iddia etti.

Bundan önce, Financial Times‘ın görüştüğü kaynaklar, Nord Stream 2 AG’nin eski icra direktörü Matthias Warnig’in, yaptırımların kaldırılması durumunda Gazprom ile bir anlaşma taslağı hazırlayan bir Amerikan yatırımcı konsorsiyumu yardımıyla Kuzey Akım-2’yi yeniden devreye almaya çalıştığını söylemişti.

Konuya vakıf eski bir üst düzey Amerikalı yetkili, “ABD, ‘Artık Rusya’ya güvenilebilir, çünkü işin içinde güvenilir Amerikalılar var’ diyecektir,” diye konuştu.

Yetkili, her şeyin yolunda gitmesi hâlinde Amerikalı yatırımcıların “hiçbir şey yapmadan” para kazanmaya başlayacağını da sözlerine ekledi.

Seymour Hersh yazdı: Kuzey Akım’ın hayalet gemisi ve CIA’in asılsız iddiaları

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Fransa ve İtalya, Ukrayna’ya 5 milyar avro tahsisine taş koydu

Yayınlanma

AB üyesi İtalya ve Fransa, Ukrayna’ya 2025 yılında mühimmat alımı için ayrılması planlanan 5 milyar avroluk fonun tahsisini geciktiriyor. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, üye ülkelerden en azından önerilen paketin bir kısmını onaylamalarını beklediğini belirtirken, Finlandiya Başbakanı Petteri Orpo, AB içindeki anlaşmazlıklardan duyduğu üzüntüyü dile getirdi ve daha fazla çaba gösterilmesi gerektiğini vurguladı.

Avrupa Birliği (AB) üyesi iki ülke, İtalya ve Fransa, 2025 yılında Ukrayna için mühimmat alımına yönelik 5 milyar avroluk fonun tahsisini geciktiriyor.

Bloomberg’in Avrupalı diplomatlara dayandırdığı haberine göre, bu fonun 2 milyon topçu mermisinin satın alınması için kullanılması planlanıyordu.

Dün Brüksel’de toplanan 27 AB üyesi ülkenin çoğu, Kiev’e askeri yardım finansmanı sağlama fikrini destekledi.

Ancak ajansın kaynakları, Fransa ve İtalya’nın bu girişimin finansmanı konusunda taahhütte bulunmakta aceleci davranmadığını belirtiyor.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, önerilen 5 milyar avroluk paketin en azından bir kısmının onaylanmasını beklediğini ifade etti.

Kallas, “Eğer tüm yıl için karar alamıyorsak, en azından kısa bir süre için onaylayalım,” diyerek teklifin “gerçekçi” olduğunu vurguladı.

Daha önce AB ülkeleri, Kaja Kallas’ın önerdiği ve 20 milyar avrodan 40 milyar avroya kadar çıkan Ukrayna’ya yönelik askeri yardım paketi konusunda anlaşamamıştı.

İtalya, Fransa, İspanya ve Portekiz bu pakete karşı çıkmıştı. Bu girişim, yardımın AB üyesi ülkeler arasında ekonomik ağırlıklarına göre dağıtılmasını ve uygulamanın 2025’in sonuna kadar tamamlanmasını öngörüyordu.

Macaristan’ın Ukrayna’ya desteğe sürekli olarak karşı çıkması nedeniyle vetosunu aşmak için Kallas, Kiev’e bireysel olarak yardım etmeye istekli ülkelerden oluşan bir “gönüllüler koalisyonu” oluşturmayı önerdi.

“Hızlı hareket etmenin ve somut sonuçlar göstermenin gerekli olduğunu” vurgulayan, ancak bazı ülkelerin direnciyle karşılaşan Kallas, talep edilen yardım miktarını 5 milyar avroya düşürdü.

Bu miktar, Ukrayna’nın acil ihtiyacı olan 2 milyon adet büyük kalibreli topçu mermisinin maliyetine eş değerdi.

İtalyan diplomatlar, Bloomberg’e, ülkelerinin diğer ülkelerle birlikte 5 milyar avroluk yardım girişimi hakkında ek teknik ve finansal bilgi talep ettiğini açıkladı.

Fransa tarafı ise projenin hedeflerini desteklediklerini, ancak önceliğin AB’nin Ukrayna için hazırladığı 18 milyar avroluk kredi paketinin hayata geçirilmesi olduğunu belirtti.

Finlandiya Başbakanı Petteri Orpo, girişime destek vererek AB içindeki anlaşmazlıklardan duyduğu üzüntüyü dile getirdi.

Orpo, pek çok ülkenin Ukrayna’ya silah sevkiyatı konusunda “yeterli çabayı göstermediğini” ifade etti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English