Bizi Takip Edin

Diplomasi

Avrupa sağı İsrail hükümetinin etkinliğinde bir araya geldi

Yayınlanma

İsrail’deki sağcı Binyamin Netanyahu hükümeti ve partisi Likud, Avrupa’daki yeni sağ ile işbirliğini derinleştirmek için çabalarını yoğunlaştırıyor.

Avrupa Parlamentosu’ndaki (AP) üçüncü büyük grup haline gelen “aşırı sağcı” Avrupa için Vatanseverler (PfE) bloğuna bağlı çeşitli partilerin temsilcileri geçen hafta İsrail’de uluslararası “antisemitizmle mücadele” konferansa katıldı.

İsrail Diaspora İşleri Bakanı Amichai Chikli tarafından düzenlenen konferans, antisemitizmle mücadelenin tartışılacağı bir toplantı olarak lanse edildi. Katılımcılar arasında Fransız Ulusal Birlik (RN) Başkanı Jordan Bardella da vardı.

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun partisi Likud’a daha önce PfE grubunda gözlemci statüsü verilmişti. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, İsrail’in Fransa ve diğer ülkelerdeki diplomatlarına çeşitli aşırı sağcı partilerle ilişkilerini normalleştirmeleri talimatını verdi.

Bakan Chikli, İsrail hükümetinin Kudüs’teki Uluslararası Kongre Merkezi’nde düzenlediği Uluslararası Antisemitizmle Mücadele Konferansı’nın açılışını, etkinliğe katılımlarıyla ilgili tartışmalar nedeniyle aşırı sağcı Avrupalı siyasetçilerden özür dileyerek yaptı.

Chikli açılış konuşmasında, “Her şeyden önce, savaş zamanında İsrail’e gelmeyi tercih eden dostlarımıza ve müttefiklerimize, özellikle de Avrupa Parlamentosu’ndaki dostlarımıza teşekkür etmek istiyorum. İsrail Devleti’ni dünya çapında karalayanlar tarafından size karşı yayılan yalanlar için özür dilerim. Burada, İsrail’in ebedi başkenti Kudüs’te bizimle birlikte olduğunuz için teşekkür ederim,” dedi.

Konferansta yaptığı konuşmada Netanyahu, Trump’ı “antisemitizme karşı kararlı adımları” dolayısıyla övdü ve İsrail’in Gazze’deki savaşına karşı ABD kampüslerinde düzenlenen protestoları “aşırı ilerici sol ile radikal İslam arasındaki sistemik ittifak” ile suçladı.

Netanyahu antisemitizmin “barbarlar tarafından taşınan bir hastalık” olduğunu ve “tüm medeni toplumlarda görüldüğünü” savundu.

Likud’un Avrupa sağı ile ilişkileri derinleşiyor

‘Güvenlik duvarının’ ötesinde: Orbán’ın partisi de Kudüs’te

26-27 Mart tarihlerinde Kudüs’te antisemitizmle mücadele konulu uluslararası konferansta, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu (Likud) ve Dışişleri Bakanı Gideon Saar (Yeni Umut) da konuşma yaptı.

Diğer önemli konuşmacılar arasında Macaristan Başbakanı Viktor Orbán’ın yakın destekçisi olarak görülen eski Slovenya Başbakanı Janez Janša ve Jordan Bardella’nın yanı sıra, Fransa’daki aşırı sağcı Identité-Libertés partisinden Marion Maréchal, İsveç Demokratlarından Charlie Weimers (Avrupa Parlamentosu’ndaki Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri grubunun başkan yardımcısı) ve Avrupa Parlamentosu’ndaki Avrupa için Vatanseverler (PfE) grubunun önde gelen isimlerinden üç AP üyesi yer aldı: Orbán’ın partisi Fidesz’den Kinga Gál; Geert Wilders’in lideri olduğu PVV’den Sebastiaan Stöteler ve İspanyol Vox partisinden Hermann Tertsch.

PfE, AP’deki “merkezci partilerin” AB’de hâlâ bir “güvenlik duvarı” (cordon sanitaire) ile kontrol altına alınması gereken güçler olarak sınıflandırdığı aşırı sağ partileri bir araya getiriyor.

Bardella, Avrupa’da yükselen antisemitizmden göç ve İslamcılığı sorumlu tuttuğu bir konuşma yaptı. Bardella, “İslamcılık 21. yüzyılın totalitarizmidir. Kendisi gibi olmayan her şeyi yok etmekle tehdit ediyor,” dedi.

Trump’ın ilk döneminde ABD’nin İsrail Büyükelçisi olan David Friedman da konferansa katıldı. Moderatörün Trump’ın Filistinlileri Gazze’den tehcir etme planını sorması üzerine Friedman, “Bayıldım! Bayıldım. Ve bunun yapılabilir olduğunu düşünüyorum,” yanıtını verdi.

Netanyahu yönetimi, Avrupa sağını meşrulaştırıyor

Avrupalı siyasetçiler ve sağ partiler için İsrail hükümetinin bir konferansa davet edilmesi birkaç açıdan büyük bir kazanım olarak görülüyor.

Öncelikle, dikkatleri daha önceki “antisemitik” çevrelerde bulunan kökenlerinden başka yöne çekmelerini sağlıyor. Bu partilerin çoğu, birçok örnekte neo-Nazi geleneğinden geliyor.

İsrail hükümetinin bu partileri ve kişileri meşrulaştırdığı ve onlara temiz bir “siyasi sicil” raporu verdiğine işaret ediliyor. Bu nedenle son yıllarda “aşırı sağcı” politikacılar İsrail’e davet edilmek için çaba sarf ediyorlar. Örneğin, İspanya’nın aşırı sağcı Vox partisinin lideri Santiago Abascal, geçen yılın mayıs ayı sonunda Chikli ve Netanyahu ile görüşmek üzere İsrail’i ziyaret etmeyi başardı.

İkinci olarak, bu çevrelerde “antisemitizmin” devam etmesine rağmen, Avrupa’daki aşırı sağ, İsrail’i “İslam’a karşı mücadelelerinde” stratejik olarak önemli bir müttefik olarak görüyor. Bu “İslam’a karşı mücadele”nin ayrılmaz bir parçası ise göçmenlerle mücadele.

Bunlara ek olarak, bu konferansın da gösterdiği gibi, İsrail ile diyalog “aşırı sağın” temsilcilerine daha geniş uluslararası bağlantılar kurma fırsatı sunuyor.

Bu açıdan kilit bir isim Matt Schlapp. Muhafazakâr Siyasi Eylem Konferansı’nı (CPAC) düzenleyen Amerikan Muhafazakârlar Birliği’nin (ACU) Başkanı ve eski Beyaz Saray Siyaset Direktörü olarak Chikli’nin düzenlediği konferansta da hazır bulundu.

CPAC 20 Şubat’ta İsrail’in Batı Şeria üzerindeki egemenliğini destekleyen bir kararı kabul etmişti. Schlapp ayrıca bu geçen ay, CPAC bünyesinde “antisemitizmle savaş merkezi” kuracaklarını ilan etmişti.

Likud’a PfE’de gözlemci statüsü

İsrail sağı için konferans, Avrupa’daki benzer düşünen siyasi güçlerle ilişkilerini kurma ve genişletme fırsatı sunuyor.

Bunun anlamı, etkinliğin sadece “antisemitizm” ile ilgili olmaması. İsrail hükümetini oluşturan partiler, açıkça transatlantik “yeni sağ” ile ortak bir ideolojik pozisyona sahip gibi görünüyor.

Örneğin İngilizlerin muhafazakâr yayını The Telegraph gazetesinin haberine göre, konferans konuşmalarında “iklim aktivisti” Greta Thunberg’e “aptal” denirken, Black Lives Matter için “ondan daha iyi değil” denildi.

The Telegraph ayrıca, Trump destekçisi Karys Rhea’nın, “sanki dünya çapındaki Yahudiler için temel bir sorunmuş” gibi “woke” hareketlere karşı uyarıda bulunduğunu yazıyor.

Likud ve İsrail hükümeti bu temelde yeni uluslararası işbirliği yapıları kurmak istiyor. Bunun bir örneği, 9 Şubat’ta Madrid’de yapılan PfE genel kurulunun ardından Likud’un artık grupta gözlemci statüsüne sahip olduğunu açıklamasıyla görüldü.

Mart ayında tagesspiegel’de yer alan bir habere göre ise İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, Fransa, İsveç ve İspanya’daki İsrailli diplomatlara önceki uygulamadan vazgeçmeleri ve “aşırı sağcı partilerle, yani RN, İsveç Demokratları ve Vox ile doğrudan temas kurmaları” talimatını verdi.

AfD, İsrail ile bağlarını güçlendiriyor

ABD’deki Trumpçı hareketlerin, Avrupa’daki sağ gruplarla da bağlar kurduğu ve bu bağları yoğunlaştırdığı bir dönemde Likud’un bu hamlesi anlamlı görünüyor.

Şubat ayındaki PfE zirvesinin hemen öncesinde Trump ile yakın bağları olan Heritage Foundation Başkanı Kevin Roberts, PfE politikacılarıyla görüşmek üzere Madrid’e gitmişti.

Dahası, önce Elon Musk ve ardından ABD Başkan Yardımcısı JD Vance, Almanya için Alternatif’in (AfD) Alman federal seçimlerindeki kampanyasını desteklediklerini açıkladılar.

AfD hem ABD’deki Cumhuriyetçi çevrelere hem de İsrail sağına giderek daha fazla yaklaşıyor. Federal Meclis seçimlerinin ertesi günü X’te yaptığı bir paylaşımda Chikli, “İsrail karşıtı” gruplara karşı en net duruşu sergileyen partinin “şaşırtıcı bir şekilde” AfD olduğunu ilan etmişti.

AfD, Nisan 2019’da İsrail karşıtı Boykot, Tecrit ve Yaptırım (BDS) hareketini yasaklamak için Federal Meclis’te bir yasa tasarısı ve Haziran 2019’da Almanya’da Hizbullah ile ilgili tüm faaliyetleri yasaklamak için bir başka yasa tasarısı sunmuştu.

Chikli, AfD içinde, SS’in tarihi mirasını küçümseyen eski milletvekili ve şimdi Federal Meclis Üyesi Maximilian Krah gibi “hâlâ endişe duyulması gereken seslerin” varlığına dikkat çekiyor olsa da, başta AfD Eş Başkanı Alice Weidel olmak üzere diğer liderlerle birlikte çalışmakta bir sorun görmediğinin altını çiziyor.

İsrailli bakan, AfD’nin Krah gibi insanlarla arasına mesafe koyabileceğini “umduğunu” da sözlerine ekliyor.

AfD, AP içinde Egemen Ulusların Avrupa’sı (ESN) isimli gruba liderlik ediyor. Parti, daha önceki AP’de Marine Le Pen’in öncülük ettiği Kimlik ve Demokrasi (ID) grubuna üyeydi fakat tartışmalı bazı olaylardan sonra gruptan atılmıştı.

Şimdilerde RN ve benzeri partilerin AfD ile yan yana gelmemek için özellikle çaba sarf ettiği görülüyor ama “sağcıların sağcılara karşı ördüğü” güvenlik duvarının da yavaş yavaş tuğlalarının çekildiği anlaşılıyor.

Almanya, Netanyahu ile işbirliğini derinleştirecek

Netanyahu yönetimindeki İsrail hükümeti ile Avrupa’daki aşırı sağ arasındaki yakın işbirliği de Berlin üzerinde “aşırı sağa” açılma yönünde daha fazla baskı oluşturuyor.

Görevden ayrılan Alman hükümetinin antisemitizm komiseri Felix Klein, aşırı sağcıların varlığını gerekçe göstererek Kudüs konferansına katılımayacağını açıklamıştı.

Fakat bir sonraki Federal Şansölye olması beklenen CDU lideri Friedrich Merz, Netanyahu ile çalışmaya “neredeyse koşulsuz” istekli olduğunu açıkladı. Merz, Netanyahu’yu Berlin’e davet edeceğini ve İsrail Başbakanı hakkında savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle tutuklama emri çıkaran Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (ICC) meydan okuyacağını belirtti.

Netanyahu’nun partisi Likud’a, “aşırı sağcı” PfE’de resmi gözlemci statüsü verilmesiyle ilgili soruları da yanıtlayan Merz, bunun Almanya’nın İsrail ile derin işbirliğine engel olmayacağında ısrar ediyor.

Diplomasi

El Salvador liderinden Venezuela’ya ‘mahkum takası’ teklifi

Yayınlanma

El Salvador Devlet Başkanı Nayib Bukele, Caracas’ın elindeki “siyasi tutuklular” karşılığında ABD tarafından ülkesine sınır dışı edilen 252 Venezuelalıyı geri göndermeyi teklif etti.

Bukele, ABD’den sınır dışı edilenleri bir ücret karşılığında CECOT olarak bilinen kötü şöhretli maksimum güvenlikli bir hapishanede tutmayı kabul etmişti. Trump yönetimi Venezuelalı göçmenlerin, Washington’un “terör örgütü” olarak tanımladığı Tren de Aragua’nın da aralarında bulunduğu suç çetelerine mensup olduklarını iddia ediyor.

Fakat göçmenlerden bazıları herhangi bir suçtan hüküm giymemiş ya da suçlanmamıştı ve geçen ay, hamleyi engelleyen bir mahkeme kararına rağmen El Salvador’a sınır dışı edildiler.

Aile üyeleri Financial Times’a (FT) yaptıkları açıklamada, Trump yönetiminin bu ay mahkemede göçmenlerden birinin “idari bir hata” nedeniyle yanlışlıkla sınır dışı edildiğini kabul ettiğini ve bazılarının ülkelerine geri gönderilmeyi kabul ettiklerine dair evrak imzaladıklarını söyledi.

Bukele, pazar günü sosyal medya platformu X’te yazdığı yazıda, Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro rejimi tarafından “insani bir anlaşma” kapsamında tutulan aynı sayıda “siyasi mahkum” karşılığında mahkumların Venezuela’ya gönderilebileceğini yazdı ve “Siyasi mahkumlarınız herhangi bir suç işlemedi,” iddiasında bulundu.

Bukele’nin Trump ile arası hayli iyi. Fakat hem Washington’ın hem de Bukele’nin sosyal medyada yayınladıkları, kafaları traşlı ve zincire vurulmuş erkeklerin resim ve videolarını paylaştıkları sınır dışı işlemleri, insan hakları gruplarının ve Demokrat siyasetçilerin kınamalarına neden oldu.

Maryland Demokrat Senatörü Chris Van Hollen bu hafta El Salvador’a gitti ve Trump yönetiminin “yanlışlıkla” sınır dışı ettiğini kabul ettiği Kilmar Abrego Garcia ile görüştü.

ABD Yüksek Mahkemesi geçen hafta Beyaz Saray’ın Abrego Garcia’nın geri dönüşünü “kolaylaştırması” gerektiğine hükmetti, fakat Bukele geri dönüşüne yardımcı olmayı reddetti.

Cumartesi günü Yüksek Mahkeme, 18. yüzyıldan kalma ve nadiren kullanılan bir yasa uyarınca Beyaz Saray’ın daha fazla sınır dışı işlemi yapmasını geçici olarak engelledi.

Venezuelalı insan hakları grubu Foro Penal’ın iddiasına göre ülkede aralarında protestocu ve muhalefet liderlerinin de bulunduğu 903 siyasi tutuklu bulunuyor.

Bukele’nin bahsettiği tutuklular arasında Maduro’ya karşı adaylığını koyan ve Washington ile müttefiklerinin birçoğu tarafından geçen yılki seçimlerin galibi olarak görülen eski diplomat Edmundo González’in damadı da var.

Ayrıca bir gazeteci olan Roland Carreño’ya ve muhalefet lideri María Corina Machado’nun annesine de atıfta bulundu. 

Başlangıçta Maduro ile görüşmeleri sürdüren Trump, göreve geldiği ilk dönemden itibaren “maksimum baskı” kampanyasını yoğunlaştırarak Venezuela’nın hayati önem taşıyan petrol endüstrisine yaptırımlar uyguladı ve Chevron, Repsol ve Eni gibi uluslararası enerji gruplarına Biden döneminde tanınan muafiyetleri iptal etti.

Geçtiğimiz ay Washington, Venezuela’ya giden fonları kesmek amacıyla ülkeden ham petrol satın alan ülkelere %25 oranında “ikincil gümrük vergisi” uygulayacağını açıkladı.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Kellogg: Ukrayna’nın NATO üyeliği konusu kapandı

Yayınlanma

ABD Başkanı Trump’ın Ukrayna Özel Temsilcisi Keith Kellogg, Ukrayna’nın NATO üyesi olmayacağını ve bu konunun kapandığını belirtti. Kellogg, bu durumun 2008’den beri bilindiğini vurguladı.

ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna Özel Temsilcisi Keith Kellogg, Fox News‘e verdiği demeçte, Ukrayna’nın NATO üyesi olmayacağını ve bu konunun kapandığını belirtti.

Kellogg, “NATO üyeliğinin tartışma dışı olduğunu çok net ifade ettik. Ukrayna ittifaka girmeyecek. Bu yeni bir şey değil, bunu 2008’den beri söylüyoruz,” diye vurguladı.

Kellogg, 17 yıl önce dönemin ABD’nin Moskova Büyükelçisi William Burns’ün, Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ı Ukrayna’nın NATO’ya katılma fikrinin “ulaşılamaz bir hedef” olduğu konusunda uyardığını da hatırlattı.

Daha önce Bloomberg, kaynaklara dayandırdığı haberinde, Trump yönetiminin Avrupalı müttefiklerine Ukrayna’daki savaşı sona erdirmeye yönelik ön bir plan sunduğunu yazmıştı.

Habere göre, kilit hususlar arasında Rusya’nın elindeki topraklar üzerindeki kontrolünün devam etmesi, Moskova’ya yönelik yaptırımların kademeli olarak hafifletilmesi ve Ukrayna’ya NATO üyeliği verilmesi fikrinden vazgeçilmesi yer alıyor.

Kaynaklar, bu planın henüz resmi olarak Kiev’e sunulmadığını belirtti. Ancak kaynaklara göre Ukrayna, Kremlin’in de benzer bir adım atması koşuluyla ateşkesi prensipte değerlendirmeye hazır.

Bloomberg‘in görüşüne başvurduğu kaynaklar, önerilen girişimin nihai bir barış anlaşması olmadığını, yalnızca Rusya’nın çatışmaları durdurması hâlinde uygulanabilecek bir uzlaşma girişimi olduğunu vurguladı.

Donald Trump da daha önce defalarca Ukrayna’nın NATO’nun bir parçası olamayacağını belirtmişti.

Trump’a göre, önceki yönetimin, özellikle Başkan Joe Biden’ın Kiev’e ittifaka katılma garantisi verme vaatleri, Rusya’nın askeri müdahalesinin başlamasının nedenlerinden biri oldu.

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, bu tür açıklamalara tepki göstermişti.

Zelenskiy, 20 Mart’ta yaptığı açıklamada, NATO üyeliği konusunun müzakere gündeminden çıkarılmasının fiilen “Rusya için bir hediye” olduğunu söyledi.

Zelenskiy, “NATO çerçevesindeki ana müttefik olarak ABD, bugün Ukrayna’nın ittifaka katılımını desteklemiyor. Gerçek bu,” ifadesini kullandı.

Daha sonra NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, Ukrayna’nın potansiyel ittifak üyeliğinin bir barış anlaşmasının konusu olmaması gerektiğine işaret etti.

Ancak Rutte’ye göre, bu konu mevcut müzakerelerden ayrı olarak ele alınabilir ve uzun vadede değerlendirilebilir.

Rusya’nın Berlin Büyükelçisi: ‘Ukrayna’da yabancı askerlerin konuşlandırılması kabul edilemez’

Okumaya Devam Et

Diplomasi

AB’den Amerikan teknoloji şirketlerine ‘kurallara uyma’ çağrısı

Yayınlanma

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen POLITICO’ya yaptığı açıklamada, X, Meta, Apple ve TikTok gibi büyük teknoloji şirketlerinin, bu şirketlerin başında kim olursa olsun ya da nerede bulunurlarsa bulunsunlar, bloğun tüm dijital kural kitabını uygulamaya hazır olduğunu bilmeleri gerektiğini söyledi.

Leyen, AB’nin dijital kurallarına bağlılığıyla ilgili sorulara verdiği yazılı yanıtta, “Ortak yasa koyucularımız tarafından oylanan kurallar uygulanmalıdır. Bu nedenle TikTok, X, Apple ve Meta’ya karşı açtığımız davalar bunlardan sadece birkaçı. Kuralları adil, orantılı ve önyargısız bir şekilde uyguluyoruz. Bir şirketin nereden geldiği ve kimin yönettiği umurumuzda değil. Biz insanları korumayı önemsiyoruz,” dedi.

Açıklamalar, AB’nin, Donald Trump yönetiminin üst düzey üyelerinin sert eleştirilerine maruz kalan kapsamlı bir dijital kurallar paketini uygulama kararlılığına işaret ediyor.

Başkan Yardımcısı JD Vance, içeriği düzenleyen Dijital Hizmetler Yasası (DSA) ya da Yapay Zeka Yasası gibi Avrupa yasalarına karşı, ifade özgürlüğünü sansürledikleri ve Avrupa’da inovasyonu boğdukları gerekçesiyle suçlamalar yöneltmişti.

ABD başkanlık seçimlerinden iki ay önce Vance, Washington’un NATO’ya üyeliğinin devamı ile Avrupa’nın dijital kural kitabı arasında doğrudan bir bağlantı kurarak, AB’nin platformlar üzerinde kurallar koyması halinde ülkesinin ittifaktan çekilebileceğini söylemişti.

Bu tür baskılar, özellikle Avrupa’yı hedef alan ABD ticaret tarifelerine ilişkin gergin tartışmaların ortasında, AB’nin Trump yönetimini kızdırmamak için yasalarını uygulamaktan geri durabileceği endişelerine yol açtı.

“Adil bir dijital pazar” sağlayacağını ileri süren Dijital Pazarlar Yasası’nın ve DSA’nın uygulanması için uzun zamandır beklenen cezalarda görülen gecikmeler, bazı yetkililerin Büyük Teknoloji uygulamalarının açıkça “siyasallaşmasından” şikayet etmesiyle birlikte bu tür endişeleri güçlendirdi.

Leyen’in, AB’nin “kimin yönettiğine bakmaksızın” herhangi bir şirkete karşı kural kitabını uygulayacağı yönündeki ısrarı, bu tür eleştirileri geri püskürtüyor gibi görünüyor.

Avrupa Komisyonu, ocak ayında platforma yönelik bir soruşturmayı tamamladıktan sonra şu anda X’e karşı potansiyel para cezalarını değerlendiriyor.

New York Times nisan ayı başında Brüksel’in 1 milyar dolara kadar para cezası uygulayacağını bildirmiş, fakat bu iddia bir Komisyon sözcüsü tarafından yalanlanmıştı.

AB, gümrük tarifelerinde anlaşma sağlanamazsa, ABD’nin büyük teknoloji şirketlerine yaptırım uygulama tehdidini ortaya atmıştı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English