Bizi Takip Edin

AVRUPA

Orbán’dan Ukrayna’ya: Tampon ülke olduğunuzu anlamalısınız

Yayınlanma

Brüksel’de düzenlenen ve ilk günü polis ablukasında tamamlanan Milli Muhafazakârlık Konferansı (NatCon) 2024’ün ikinci ve son gününde, Macaristan Başbakanı Viktor Orbán dikkat çekici bir konuşma yaptı.

Başbakan Orbán, NatCon’un ana organizatörü Edmund Burke Vakfı’nın başkanı Yoram Hazony ile bir panel tartışmasına katıldı. Tartışma sırasında Macaristan Başbakanının 2020 yılında Roma’da düzenlenen NatCon konferansına daha önce katılmış olduğu anımsatıldı.

O zamandan bu yana meydana gelen değişikliklerden bahseden Orbán, benzer sorunların devam ettiğini fakat güçlenen sağ nedeniyle siyasi ilerleme için bir fırsat olduğunu savundu.

Orbán, Brüksel yönetiminin beklentilere uymadığını düşündüğü, Macaristan dahil muhafazakâr hükümetlerin şantaja maruz kaldığını vurguladı. Avrupa Komisyonu’nu eleştiren Orbán, Komisyon’un AB anlaşmalarının koruyucusu olmaktan ziyade ‘siyasi bir aktöre dönüştüğünü’ ifade etti.

Macar lidere göre Brüksel yeni göçmenleri ‘oy için’ istiyor

Fidesz lideri, Brüksel’in Macaristan gibi ülkelere göç politikalarından vazgeçmeleri yönünde baskı yapacağına dair endişelerini de dile getirdi.

AB yönetiminin göçü teşvik etmesinin ardındaki gerçek nedenin, ‘liberallerin yeni seçmenler kazanma arzusu’ olduğunu ileri süren Macar lider, “Bu ne ekonomiyle ne de demokrasiyle ilgili. Gerçek neden oy yoluyla güç kazanmaktır. Gerçek budur,” dedi.

Macaristan’ın ‘karma bir toplum peşinde olmadığını’, sınırlarını korumayı, kültürünü ve geleneklerini muhafaza etmeyi amaçladığını kaydeden Başbakan Orbán, üye devletlerin göç konusunu nasıl ele alacaklarına bağımsız olarak karar verme özerkliğine sahip olmaları gerektiğinin altını çizdi.

Başbakan, birleşik bir AB göç politikasına gerek olmadığını, göçün ulusal yetki alanı içerisinde kalması gerektiğini de sözlerine ekledi.

Panelde ayrıca Polonya seçimleri ve kampanyaları da dahil olmak üzere çeşitli konulara değinildi. Başbakan Orbán kendisini ‘entelektüel söylemlerden ziyade bir eylem adamı’ olarak tanımladı ve Avrupa genelinde değişime duyulan ihtiyacın altını çizdi.

Yeşil dönüşüm, tarımsal vaatler ve göç politikalarının başarısızlıklarının eskisinden daha büyük bir krize yol açtığına dikkat çeken Orbán Avrupa Komisyonu’nu kastederek, “Göçü çözeceklerini söylediler; şimdi eskisinden daha büyük bir göç krizi kapıda bekliyor,” dedi.

Orbán’dan ‘medeniyetler savaşı’ vurgusu

Göçün bir ‘medeniyet meselesi’ olduğunu savunan Macar lider, Avrupa’nın ‘Hıristiyan köklere’ sahip olduğunu fakat mevcut göçmenlerin çoğunun kıtanınkinden farklı, ‘ağırlıklı olarak Müslüman’ geçmişe sahip kültürlerden geldiğini belirtti.

Orbán her ülkenin nasıl bir çevre ve kültür yaratmak istediğine kendisinin karar vermesi gerektiğini savundu fakat hiç kimsenin kendi iradesini başkalarına dayatmaması gerektiğini de vurguladı.

‘Muhafazakâr eylem’in merkezi olarak Macaristan

Konferansın ilk gününde yaşanan olaylara da tepki gösteren Macaristan lideri, Avrupa’nın ‘ilerici liberal’ ortamının ortasında Macaristan’ın bir ‘farklılıklar adası’ olarak durduğunu belirtti ve ülkesinin, muhafazakârların kendilerini özgürce ifade edebilmeleri için doğru yer olduğunu ileri sürdü.

“Özgürlük savaşçıları bir kez daha aktif hale gelmeli ve Avrupa’da harekete geçmeli,” diyen Başbakan, özgürlükleri savunmaya hazır bireylerden oluşan muhafazakâr sivil toplumların kurulması gerektiğini ve Macaristan’ın bu çaba için ideal bir yer olduğunu belirtti.

Macaristan Başbakanı, ülkesinin liberaller tarafından savunulan ‘karma toplumlara’ sahip olmanın ileriye dönük uygulanabilir bir yol olmadığına inandığını ifade etti.

“Rusya ile tekrar sınırdaş olmak istemiyoruz”

Ukrayna’daki savaşla ilgili jeopolitik durumu yorumlayan Orbán, Macaristan’ın Sovyet döneminde olduğu gibi yeniden Rusya ile sınır paylaşmak istemediğini vurguladı.

Macaristan’ın Ukrayna’nın haklarını ve bağımsızlığını tanıdığını bir kez daha teyit eden Orbán, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik operasyonunun ‘tüm uluslararası sözleşmelere ve evrensel olarak saygı duyulan değerlere tamamen aykırı’ olduğunu savundu.

Bununla birlikte, Ukrayna’nın şu anda batının himayesinde/mandasında [protectorate] olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, yani devam eden silah ve mali destek olmadan ülkenin kendini idame ettiremeyeceğini vurguladı.

“Ukrayna artık bağımsız bir ülke değil,” diyen Orbán, ayrıca Macar hükümetinin, Rusya-Ukrayna ihtilafı Macaristan’ı doğrudan ilgilendirmediği için Macaristan ile Rusya arasındaki faydalı ekonomik işbirliğini feda etmek istemediğini ifade etti.

Başbakan ayrıca, çatışmanın temel nedeninin Ukrayna’nın NATO’ya olası üyeliği olduğunu hatırlatarak, Rusya’nın Ukrayna’nın mevcut haliyle askeri ittifaka katılmasına asla izin vermeyeceğini belirtti. Rusya’nın NATO ile kendisi arasında bir tampon bölge oluşturmak için her türlü çabayı göstereceğini kaydeden Macar lider, “Beyler, bir tampon bölge ülkesi olduğunuzu anlamalısınız. Ev numaranızı değiştiremezsiniz,” dedi.

Ateşkes ve barış görüşmelerinin savaşın devamına tercih edileceğini belirten Macaristan Başbakanı, Ukrayna’nın savaş alanında galip gelemeyeceğini kabul ederek, “Gerçek budur,” dedi.

Macar liderden İsrail’e destek, İran’a kınama

İran’ın son misillemesi konusunda ise Macaristan Başbakanı, ülkesinin İsrail’e yönelik tüm saldırıları kınadığını ve İsrail’in ‘meşru müdafaa hakkını tanıdığını’ ifade etti.

Başbakan, Ortadoğu’daki çatışmaların tırmanmasını önlemenin ve bölgenin bir kez daha savaş alanına dönüşmesini engellemenin zorunlu olduğunu da sözlerine ekledi.

Orbán, böyle bir sonucun Avrupa’yı istikrarsızlaştırabileceği ve barış ve güvenliği tehlikeye atabileceği uyarısında bulundu.

“Etkinliğe polis ablukası, Brüksel’in kendi kalesine attığı gol”

Öte yandan etkinliğin ilk gününde, Belediye Başkanı Emir Kir’in polis marifetiyle konferansı engellemeye çalışması, NatCon24’ün daha çok gündem olmasına neden oldu.

POLITICO’da yer alan bir değerlendirmede, üç yerel siyasetçinin konferansı kapatma girişimlerinin uluslararası tepkilere yol açarak Avrupa Birliği’ni eleştirenlerin eline ‘Avrupa seçimlerine iki ay kala hayal bile edemeyecekleri bir koz’ verdiği vurgulandı.

Rishi Sunak ve Giorgia Meloni gibi muhafazakârların yanı sıra, liberal Belçika Başbakanı De Croo gibi isimlerin de polis ablukasına karşı kınama açıklaması yaptığını hatırlatan POLITICO, Belçikalı Liberal Avrupa Parlamentosu Üyesi Guy Verhofstadt’ın dahi bu hamleyi ‘kendi kalesine saçma bir gol’ olarak nitelendirdiğini yazdı.

İsrail’in Diaspora İşleri Bakanı, iktidardaki aşırı sağcı Likud partisinden Amichai Chikli de, ‘zalim woke gündemi’ olarak tanımladığı şeyi, ‘cihatçı terörün’ yanında yer alan ‘başka bir totalitarizm türü’ olarak nitelendirdi.

Chikli POLITICO’ya verdiği demeçte, “Sözde liberal değerlerin arkasına saklanıyorlar ama bu hareketin doğası liberalizm karşıtıdır,” dedi.

POLITICO’daki izlenim haberinde, iki gün boyunca konferansın, sahneden dile getirilen ‘nihilist ateizm’, ‘küreselci sosyalist gündem’, ‘toplumsal cinsiyet ideolojisi’, ‘Bolşewokeluk’ ve ‘Strazburg’daki aktivist yargıçlar’ gibi ifadelerle çınladığı vurgulandı.

AVRUPA

Operationsplan Deutschland: Almanya’da “planlı ekonomi” tartışması

Yayınlanma

Ukrayna’nın Rusya’ya ilk kez ABD yapımı uzun menzilli füzeler fırlatması ve Rusya lideri Vladimir Putin’in ülkesinin nükleer doktrinini güncellemesi ile birlikte Avrupa ülkeleri kıtada topyekûn bir savaşa hazırlanıyor.

Alman Silahlı Kuvvetlerinin (Bundeswehr) hazırladığı “Operationsplan Deutschland” (Almanya Organizasyon Planı) başlıklı 1.000 sayfalık belgeye göre Almanya’nın NATO ülkelerinden yüz binlerce askere ev sahipliği yapacağı ve cepheye büyük miktarlarda askeri teçhizat, gıda ve ilaç göndermek için lojistik bir merkez olarak hizmet vereceği bildirildi.

Alman ordusu ayrıca Rusya’nın Avrupa genelinde insansız hava araçları uçuşlarını, casusluk operasyonlarını ve sabotaj saldırılarını genişlettiği bir durumu varsayarak şirketlere ve sivillere kilit altyapıyı nasıl koruyacakları ve ulusal savunma için nasıl harekete geçecekleri konusunda talimat veriyor.

İşletmelere acil durumlarda çalışanların sorumluluklarını detaylandıran kriz planları oluşturmaları tavsiye edildi ve enerji bağımsızlığını sağlamak için dizel jeneratör stoklamaları ya da rüzgar türbinleri kurmaları talimatı verildi.

Ekonomiye daha fazla devlet müdahalesi konuşuluyor

Bu kapsamda ekonomiye ve şirketlere yönelik devlet müdahalesi daha yoğun bir şekilde tartışılmaya başladı.

Alman devleti, kriz durumlarında geniş kapsamlı haklara sahip. Enerji krizi, devletin ne kadar hızlı müdahale edebileceğini göstermişti: O dönemde Alman hükümeti gaz depolama tesislerini kanun yoluyla doldurmuş, gaz ithalatçısı Uniper’i kamulaştırmış ve diğer şeylerin yanı sıra yüzer LNG terminalleri tedarik etmişti.

faz’ın Bavyera İşletmeler Birliği Genel Müdürü Bertram Brossardt’ın açıklamalarına dayandırdığı haberine göre, acil bir durumda “planlı ekonomiye geçiş” bile mümkün olabilir.

Bu “planlı ekonomi” uygulamalar kapsamında devlet gıda kuponu vermesi, hatta insanları su temini ya da ulaşım şirketleri gibi belirli sektörlerde çalışmaya zorlaması da gündeme getiriliyor.

Dolayısıyla şirketlerin de bugün afet yardımı, Bundesanstalt Technisches Hilfswerk (Almanya’da afet ve acil durum yönetiminden sorumlu bir kuruluş – THW) ya da itfaiye için gönüllü olan çalışanlara sahip olmaları durumunda bundan yarar sağlayabileceği öne sürülüyor.

Hamburg’daki şirket eğitimini veren Yarbay Jörn Plischke, “Bunu desteklemek size yılda birkaç güne mal olur. Fakat bir kriz anında, insanları ve altyapıyı koruyan kişilerle doğrudan bir bağlantınız olur,” diyor.

Hamburg: Sivil-askeri ekonominin kesişimi

Yarbay Plischke’nin katıldığı etkinliğin gerçekleştiği Hamburg, mal ve asker taşımacılığında merkezi bir konumda.

Hansa kentinin belediye başkanı Peter Tschentscher, faz’a verdiği demeçte, “Altyapımız askeri amaçlarla kullanılırsa, siber saldırı ve sabotaj riski önemli ölçüde artar,” uyarısında bulundu.

Hamburg Senatosu bu nedenle sivil savunmayı güçlendirmek için ek kadrolar oluşturdu. Birliklerde savaşmayan fakat koruma ve güvenliği sağlamak için çalışan gönüllülerden oluşan üçüncü bir “yurt savunma birliği” hizmete sokuldu.

Hansa kentinde şu anda Alman Silahlı Kuvvetleri ve sivil güçlerle birlikte tatbikatlar yapılıyor.

Habere göre, “Red Storm Alpha” adı verilen bu tatbikatta liman tesislerinin korunması konusunda eğitim veriliyor.

Bir sonraki tatbikat olan “Red Storm Bravo” ise yakında başlayacak ve daha büyük çaplı olacak.

Bu tür tatbikatlardan elde edilen deneyimler daha sonra “Almanya Organizasyon Planı”na aktarılacak. Bu planın sürekli gelişen ve yeni bilgi ve tehditlere uyum sağlayan “yaşayan bir belge” olması amaçlanıyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Ford Avrupa’da 4.000 kişiyi işten çıkaracak

Yayınlanma

Ford, elektrikli araçlara olan talebin yavaşlaması ve Çinli rakipleriyle girdiği rekabet nedeniyle Avrupa’da yaklaşık 4.000 kişiyi işten çıkarmayı planlıyor.

ABD’li şirket çarşamba günü yaptığı açıklamada, kesintilerin 2027 yılı sonuna kadar uygulanacağını ve Avrupa’daki 28.000 kişilik işgücünün yaklaşık yüzde 14’ünü temsil eden Almanya’daki 2.900 ve Birleşik Krallık’taki 800 işi etkileyeceğini söyledi.

Ford’un Birleşik Krallık’taki iki tesisi Dagenham ve Halewood ile İspanya’nın Valencia kentindeki fabrikası etkilenmeyecek.

Yetkililer kesintilerin idari görevlerin yanı sıra benzinli motor üretimiyle ilgili işleri de kapsayacağını söyledi.

Ford’un Avrupa Başkan Yardımcısı Dave Johnston, iş kayıplarına rağmen şirketin bölgeye bağlılığını sürdürdüğünü söyledi ve “Ford’un Avrupa’da gelecekteki rekabet gücünü sağlamak için zor ama kararlı adımlar atmak kritik önem taşıyor,” dedi.

İşçi Konseyi Başkanı: Personel kesintisi sürdürülebilir bir iş stratejisi değil

Söz konusu hamleler sendikalar ve hükümetlerle yapılacak görüşmeleri bekliyor. Ford’un işçi konseyi başkanı Benjamin Gruschka, “Bu büyük istihdam kesintisini reddediyoruz. Daha fazla personel kesintisi sürdürülebilir bir iş stratejisi değildir,” dedi.

Birleşik Krallık hükümeti de Ford’u planlanan kesintilerin tüm ayrıntılarını paylaşmaya çağırdı. Bir sözcü, “Ford ile uzun süredir devam eden bir ortaklığımız var ve Birleşik Krallık’taki üretim gelecekleri konusunda onlarla yakın bir şekilde çalışmaya devam edeceğiz,” dedi.

Küresel otomotiv endüstrisi, elektrikli araç satışlarındaki büyümenin yavaşlaması ve Çinli rakiplerle yaşanan sert fiyat rekabeti nedeniyle Avrupa’da ve başka yerlerde fabrikaların kapatılması ve personel sayısının azaltılması yönünde yoğun bir baskı altına girdi.

Şirket geçen yıl da 3.800 kişiyi işten çıkaracağını duyurmuştu

Ford, yıllardır zarar açıkladığı ve işten çıkardığı Avrupa’da zor günler geçiriyor. Şirket, yavaşlayan talebi karşılamak için, rekabet gücü yüksek pazarın daha kârlı alanlarına odaklanmak amacıyla ürün gamındaki araç sayısını azalttı.

Ford’un Avrupa’daki insan kaynakları başkanı Peter Godsell, daha fazla yeniden yapılandırma adımını göz ardı edemeyeceğini söyledi ve “benzeri görülmemiş” regülasyonları ve iktisadi rüzgarları suçladı. Godsell, “İleriye dönük olarak uygulanabilir ve kârlı bir işle burada var olmanın bir yolunu bulmamız gerekiyor,” diye ekledi.

Ford geçen yılın başlarında 1.300’ü İngiltere’de olmak üzere Avrupa’da 3.800 kişiyi işten çıkaracağını açıklamıştı.

İcra Kurulu Başkanı Jim Farley, geçmişte elektrikli otomobillerin üretiminde içten yanmalı motorlarla çalışan araçlara kıyasla “yüzde 40 daha az işçiye” ihtiyaç duyulacağı konusunda uyarıda bulunmuştu.

Ford’dan Alman hükümetine uyarı

Ford ayrıca Almanya’da geliştirilen ve üretilen elektrikli spor aracı yeni Explorer ve elektrikli Capri’nin üretimini azaltacağını ve bunun Köln fabrikasındaki çalışma saatlerinin daha da kısalmasına neden olacağını söyledi. Şirket fabrikayı elektrikli araç üretecek şekilde dönüştürmek için 2 milyar dolar yatırım yaptı.

Ford’un finans müdürü John Lawler kısa bir süre önce Alman hükümetine bir bildiri yazarak piyasa koşullarını iyileştirmek ve emisyon hedeflerini karşılamak için esneklik sağlamak üzere daha fazlasını yapması çağrısında bulundu.

Lawler mektubunda, “Avrupa ve Almanya’da eksik olan şey, e-mobiliteyi ilerletmek için açık ve net bir politika gündemidir,” dedi.

Volkswagen’den patronlara taviz önerisi

Çarşamba günü erken saatlerde Volkswagen çalışanları, Alman şirket yöneticilerinin ikramiyeleri düşürmeyi, temettüleri azaltmayı ve fabrikaları kapatma planlarını iptal etmeyi kabul etmeleri halinde gelecekteki maaş artışlarından 1,5 milyar avroyu kaybetmeye hazır olduklarını söyledi.

IG Metall’in baş müzakerecisi Thorsten Gröger ve VW iş konseyi başkanı Daniela Cavallo düzenledikleri ortak basın toplantısında, daha önce talep edilen yüzde 7’lik ücret artışının, kısa süreli saat azaltma dönemlerinde ücretleri desteklemek üzere bir “dayanışma fonuna” aktarılmasını önerdiler. 

VW çalışanları ile yöneticiler arasında giderek gerginleşen açmazın ilk tavizi olan önerilen paket, yöneticilerin önümüzdeki iki yıl boyunca ikramiyelerinin bir kısmından ve “temettü politikası yoluyla katkıdan” vazgeçmeleri anlamına geliyor.

IG Metall’den Gröger, VW yöneticilerinin Almanya’daki en az üç fabrikayı kapatma planlarından vazgeçmeyi kabul etmemeleri halinde, “ülkenin on yıllardır görmediği bir endüstriyel anlaşmazlığa” hazırlanmaları gerektiğini söyledi.

VW’nin Almanya’daki tesislerinde olası grevler 1 Aralık’tan itibaren mümkün olacak.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Baltık Denizi’nde iletişim kabloları hasar gördü: Sabotaj şüphesi

Yayınlanma

Baltık Denizi’nin altındaki telekomünikasyon kablolarında hasar meydana geldi. Finlandiya-Almanya hattındaki C-Lion1 kablosunda yaşanan kesinti, sabotaj şüphelerini güçlendirdi. Almanya, İsveç ve Litvanya olayla ilgili soruşturma başlatırken, Rusya suçlamaları reddetti.

Finlandiya ile Almanya arasında Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1 telekomünikasyon kablosunda bir kesinti yaşandı.

Ayrıca Litvanya ile İsveç arasındaki iletişim kabloları da zarar gördü. Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius, bu olayların sabotaj ihtimaline işaret edebileceğini belirtti.

Finlandiya devlet telekom altyapı operatörü Cinia, kabloda hasar tespit etti ve onarım için özel bir gemi hazırladı. Onarımın tam tarihinin belirsiz olduğu, ancak önümüzdeki hafta başlamasının planlandığı bildirildi.

Litvanya ile İsveç arasında iletişim sağlayan kablonun kesilmesi, Telia Lietuva tarafından doğrulandı. Olay, ülkede internet erişiminin yüzde 33 oranında azalmasına neden oldu.

Helsingin Sanomat gazetesi, Çin’e ait Yi Peng 3 gemisinin hasar bölgesine yakın olduğunu, bu geminin Danimarka donanması tarafından takip edildiğini öne sürdü.

İsveç, olayın sabotaj olabileceği şüphesiyle soruşturma başlattı.

Litvanya, olayın “terör” kapsamında değerlendirildiğini ve kablonun tamamen mi kesildiği yoksa sadece hasar mı gördüğünün soruşturulduğunu duyurdu.

Finlandiya Merkezi Soruşturma Dairesi, iletişim müdahalesi ve mülke zarar verme suçlarından inceleme yürütüyor.

Almanya ve Finlandiya dışişleri bakanlıkları, olayla ilgili derinlemesine bir soruşturma yürütüleceğini açıklarken, İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, sabotaj iddialarının henüz kesinleşmediğini ifade etti.

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius ise, kablonun yanlışlıkla zarar görmüş olabileceği ihtimaline şüpheyle yaklaştı.

Rusya, bu tür olaylarda kendisine yöneltilen suçlamaları reddetti. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, iddiaları “saçma ve komik” olarak nitelendirdi.

Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1, Finlandiya’nın Kuzey Akım doğalgaz boru hatlarının rotasını takip ederek Orta Avrupa’ya doğrudan bağlantı sağlayan tek denizaltı kablosu.

Kablo, 2016’da devreye alındı ve Helsinki ile Rostock (Almanya) arasında veri aktarımı yapıyor.

Finlandiya ve Estonya, Baltık Denizi’nde Rusya donanmasına karşı plan hazırlıyor

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English