Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Orta Doğu satrancı

Yayınlanma

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) dün akşam geç saatlerde Husilerin kontrol ettiği bölgede 2 gemi savar füze rampasını vurduğunu duyurdu. Husilerin yanıtı bu sabah gecikmedi. Aden Körfezi’nde ABD’ye ait bir gemiyi seyir füzeleriyle hedef aldıklarını ve “tam isabet” vurduklarını açıkladılar.

Husiler, İsrail’in Gazze’deki saldırılarına tepki gerekçesiyle 31 Ekim 2023’ten bu yana İsrailli şirketlere bağlı olduğunu belirttikleri ticari gemilere el koymaya, bazılarına da dron ve füzelerle saldırılar düzenliyor. ABD güçleri, bu süreçte birçok kez Yemen’den atılan füze ve kamikaze dronları düşürdüğünü kaydetti. Husilerin eylemlerinin ardından çok sayıda gemicilik şirketi, Kızıldeniz’deki seferlerini durdurma kararı aldı.

Kızıldeniz cephesi, Gazze savaşının tetiklediği cephelerden sadece biri. Aşağıda çevirisini okuyacağınız, Beyrut’ta yaşayan eski Lübnanlı subay ve güvenlik ve askeri işler uzmanı Khaled Hamadeh tarafından kaleme alınan makale,  Kızıldeniz başta olmak üzere İsrail’in saldırıları nedeniyle gerginliğin tırmandığı bölgelerde İsrail-ABD ve İran’ın yaşadığı ikilemi ele alıyor:  

***

İran ve İsrail Orta Doğu satrancında karşı karşıya

Kızıldeniz; Gazze ve Lübnan’dan sonra İsrail ile Hamas arasında devam eden çatışmada üçüncü bir cephe olarak ortaya çıktı.

KHALED HAMADEH

Kızıldeniz son haftalarda, özellikle de ABD ve İngiltere’nin 12 Ocak’ta Yemen’deki Husi mevzilerine yönelik askeri saldırılarının ardından dünya haberlerinin odak noktası oldu.

Bu bombardımanların amacı Husileri, Yemen’in batı kıyısı boyunca uzanan ve Husilerin kontrolünde olan işlek ticaret yolu Kızıldeniz’e giren ya da çıkan gemilere saldırmaktan vazgeçmeye zorlamaktı.

Daha sonra ABD tek başına saldırılar düzenleyerek bu kez drone yönlendiren bir radar tesisini hedef aldı. Londra ve Washington hem Husilere hem de İran’a mesaj vermeyi amaçlıyor.

Anglo-Amerikan ortak operasyonu, BM Güvenlik Konseyi’nin Husilerin saldırılarını kınayan, derhal durdurulmasını talep eden ve ülkelere ticari çıkarlarını tehditlere karşı koruma yetkisi veren kararının ardından geldi.

Karşılıklı yumruklar

ABD ve İngiltere saldırılarının 19 Kasım’dan bu yana Husilerin gemilere yönelik 27 saldırısına misilleme olduğunu açıkladı.

İnsansız hava araçları ve füzelerin kullanıldığı saldırılar 50’den fazla ülkeyi etkiledi ve Kızıldeniz’deki hem kargo hem de askeri gemileri hedef aldı.

En önemlisi de Husiler, Bahamalar bayrağı altında seyreden ve bir Japon şirketi ile İsrailli bir iş adamına ait olan, Polonya’da inşa edilmiş araba gemisi Galaxy Leader’ı kaçırırken videoya aldılar.

Husiler geminin mürettebatını alıkoyarak Hudeyde açıklarındaki bir Husi sığınağına götürdü ve İsrail Gazze’deki savaşını sona erdirene kadar açık denizlerdeki eylemlerinin devam edeceğini ilan etti.

ABD ve İngiltere önceden uyarıda bulundu, ancak birkaç günlük sessizliğin ardından Husi saldırıları yeniden başladı. ABD Başkanı Joe Biden bombardımanın İngiltere, Avustralya, Bahreyn, Kanada ve Hollanda’nın desteğiyle gerçekleştirildiğini söyledi.

Biden, “Husi isyancılar tarafından kullanılan ve kritik bir küresel su yolunda seyrüsefer özgürlüğüne tehdit oluşturan birkaç Yemen tesisini başarıyla hedef aldıklarını” söyledi.

Saldırılarda öncelikli olarak Sana Havalimanı yakınındaki Daylami hava üssünün yanı sıra Hudeyde, Taiz ve Hajjah vilayetlerindeki tesisler hedef alındı.

Bu tesisler Husilerin insansız hava araçları, balistik füzeleri, seyir füzeleri, kıyı radarları ve hava gözetleme kabiliyetleriyle bağlantılıydı.

ABD Merkez Kuvvetler Komutanı (CENTCOM) General Michael Corella, Husilerin uluslararası deniz taşımacılığına yönelik saldırılarını Tahran’ın pervasız tutumuna bağladı.

Yavaşça boğma

Ne ABD ne de (Husileri destekleyen) İran bunun daha geniş bir savaşa dönüşmesini istemiyor gibi göründüğünden, saldırılar daha geniş bir bölgesel çatışmaya dönüşmeyebilir, ancak Yemen çatışmasının küresel olarak kötü yönetildiğinin gösteriyor.

Eski bir CENTCOM komutanı olan Joseph Votel, saldırıların Husilerin oluşturduğu tehdide uygun olduğunu düşünüyor ve Husi saldırılarına kararlı bir yanıt vermenin caydırıcılığı yeniden tesis etmek için çok önemli olduğunu ekliyor.

Kızıldeniz; Gazze Şeridi ve İsrail-Lübnan sınırından sonra İsrail ile Hamas ve daha geniş anlamda Batı ile İran arasında süregelen çatışmada üçüncü bir cephe olarak ortaya çıktı.

Bölgesel sınırların ötesine uzanan potansiyel çatışma tırmanışı için en son parlama noktasını oluşturuyor.

İsrail’in kuzeyinde Hizbullah, 7 Ekim’deki Hamas saldırılarından bu yana saldırılarını artırarak İsrail güçleriyle her gün çatışmaya giriyor.

İsrail’in doğusunda ise Irak ve Suriye’deki İran destekli güçler bu ülkelerdeki Amerikan askeri mevzilerine saldırarak çatışmalara yol açıyor.

İsrail’in güneyinde ise Husiler Bab-el Mendep Boğazı’nı, sahipleri ve işletmecileri doğal olarak riskten kaçınan Batılı gemiler için bir Rus ruleti oyununa dönüştürüyor.

Stratejik olarak İran, vekil taşlarını Orta Doğu satranç tahtasında hem yavaş tempolu hem de tehlikeli stratejilerle hareket ettiriyor. 8 Ekim’den bu yana Hizbullah’ın 200’den fazla savaşçısını kaybettiği bildiriliyor.

Birleştirici olarak Gazze

Bu üç cephe ortak bir hedefi paylaşıyor: Gazze’de kalıcı ateşkesin sağlanması ve önemli sivil kayıplara ve yaygın yıkıma yol açan yıkıcı saldırıların durdurulması.

Bu yıkım ve çatışmanın şiddeti, Güney Afrika’nın İsrail’i Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) soykırımla suçlama kararında kilit faktörler oldu.

Üç cephedeki çatışma hem İran hem de ABD için karmaşık bir ikilem oluşturuyor. Biden için bu çatışmalar bölgesel zorlukları artırıyor ve ittifaklarını zayıflatmakla tehdit ediyor.

İran içinse taktiksel askeri avantaj elde etmek ile tam ölçekli bir bölgesel savaşın içine çekilme tehlikesinden kaçınmak arasında hassas bir denge kurmak anlamına geliyor.

Beyaz Saray, vekilleriyle karşı karşıya gelmesine rağmen Tahran’la doğrudan çatışmak istemediğini söyledi.

Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü John Kirby “İran’la çatışma arayışında değiliz” dedi: “Olayları tırmandırmak istemiyoruz ve son birkaç günde yaşananların ötesine geçmesi için de bir neden yok.”

Ancak Kirby, devam eden uluslararası saldırıların Gazze halkına duyulan sempati, dış müdahaleye karşıtlık ve artan Amerikan karşıtlığı nedeniyle Husilere yönelik yerel desteği artırabileceğini de kabul etti.

Sıradaki hamle

İleriye bakıldığında Kızıldeniz ve Aden Körfezi’nin daha fazla askerileşmeye ve daha fazla Batı donanmasının varlığına tanık olması muhtemel.

Öte yandan Amerikan saldırıları, Husilerin eleştirilere maruz kaldığı Yemen’in iç kargaşasından dikkatleri başka yöne çekmesini sağladı.

Bu aynı zamanda İran liderliğindeki Direniş Ekseni içindeki konumlarını da güçlendiriyor ve onları ABD’nin etkisiz hale getirmek istediği önemli bir bölgesel varlık olarak konumlandırıyor.

Dahası, Gazze’de ateşkesin sağlanamaması, daha fazla Husi saldırısı da dahil bölge genelinde gerilimin artmasına yol açabilir.

Biden’ın önündeki zorluk, İsrail’in stratejik özgürlüğünü korumasına yardımcı olurken daha geniş çaplı bir bölgesel çatışmayı tetiklememekte yatıyor.

Şimdilik düşük etkili çatışmaların devam etmesi Tahran’ın bölgesel etkisini artırabilir ancak yükselen sıcaklık Tahran’ın uzun vadeli çıkarlarıyla örtüşmeyebilir. Tahran, ABD ve müttefikleriyle geniş çaplı bir çatışma istemiyor.

Böyle bir senaryo İran’ın genişleyen bölgesel nüfuzunu tehlikeye atacak ve dış politikasını ciddi şekilde etkileyecektir. Hatta özellikle bir yıl önce ülkeyi kasıp kavuran protestolar dikkate alındığında iç sorunlara bile yol açabilir.

ABD’nin Kızıldeniz’de seyrüsefer özgürlüğünü ve uluslararası ticaret yollarının güvenliğini sağlarken İran’ın tuzaklarını da bertaraf etmesi gerekiyor. Söylemesi yapmaktan daha kolay.

ORTADOĞU

Lübnanlı Bakan Harici’ye konuştu: ‘HTŞ’den beklentimiz iç meselelerimize karışmaması’

Yayınlanma

Lübnan Enformasyon Bakanı Ziad Makary Harici’ye konuştu: “HTŞ’den istediğimiz şey, Lübnan’ın iç meselelerine ya da işlerine karışmamasıdır.”

İki aylık yoğun ve yıkıcı bir çatışmanın ardından İsrail ve Lübnan arasında ateşkes gerçekleşti. Lübnan hükümeti, haftalar süren müzakereler sonucunda bir ateşkes anlaşmasına varmıştı. 60 gün içinde ateşkesin uygulanması öngörüldü. Anlaşmaya göre, İsrail birlikleri, belirlenen bölgelerden geri çekilecek, Lübnan Ordusu İsrail’in boşalttığı bölgelere konuşlanacak ve güvenliği sağlayacak. Bölgedeki mayınlar, patlamamış mühimmatlar ve altyapıdaki yıkımlar nedeniyle geniş çaplı bir yeniden inşa çalışması yapılacak. Birleşmiş Milletler UNIFIL güçleri, 1701 sayılı BM kararına uygun olarak güney Lübnan’da varlığını sürdürecek.

Ancak İsrail, ateşkesi şu ana kadar 100’den fazla kez ihlal etti ve bu durum Lübnan tarafından kabul edilemez olarak değerlendiriliyor. Lübnan Enformasyon Bakanı Ziad Makary, Lübnan’daki son duruma ilişkin Dr. Esra Karahindiba’nın sorularını yanıtladı.

‘İsrail ateşkesi 100’den fazla kez ihlal etti’

Lübnan’daki son durumla başlamak istiyorum. Geçici bir ateşkes olmasına rağmen İsrail vaat edilenleri uygulamıyor. Bize son durum hakkında bilgi verebilir misiniz?

Bildiğiniz gibi, yaklaşık iki ay süren ölümcül bir savaş yaşadık. Hükümet olarak haftalarca ateşkes için müzakere ettik ve sonunda Amerikalıların yardımıyla bir ateşkes anlaşmasına vardık ve bu ateşkesi duyurudan 60 gün sonra uygulamaya koymayı kabul ettik. Bu arada bir askeri plan var: Lübnan Ordusu, İsrail’in geri çekileceği bölgelere konuşlanmaya başlayacak. Yapılacak çok iş var. Ordu bu görevi üstlenecek çünkü birçok mayın, patlamamış mühimmat, yıkım, kapalı yollar, yerinden edilmiş insanlar ve İsrail ile Lübnan arasında hassas bir askeri durum var. İsrail bu ateşkesi 100’den fazla kez ihlal etti ve bu, elbette, kabul edilemez. Lübnan ateşkese saygı duyuyor ve ateşkesin açıklandığı sırada kurulan komiteye güveniyoruz. Amerikalılardan, Fransızlardan, Lübnanlılardan, UNIFIL’den ve İsraillilerden bahsediyorum. İlk toplantıları bu hafta pazartesi günü yapıldı ve umuyoruz ki bu ateşkes en kısa sürede ciddi bir şekilde uygulanır çünkü İsrail’in neden olduğu yıkımın ardından yeniden inşa etmemiz gereken çok şey var.

Eğer İsrail ateşkesi tamamen iptal eder ve kısa bir süre önce olduğu gibi Lübnan’a saldırmaya devam ederse, Lübnan’ın mevcut tutumu ne olacak? Hizbullah’ın Suriye’den geri çekilip daha fazla birliğin Lübnan’a geri dönmesi sürece nasıl etki edecek? Lübnan ordusu saldırıların tekrarlanması karşısında ne yapacak?

Bu ateşkesin bozulacağını düşünmüyorum. Her gün olaylar yaşayacağız, ancak bunun ciddi bir ateşkes olacağına inanıyorum. Sanırım yaklaşık 40 gün içinde tüm Lübnan topraklarından tam bir çekilme gerçekleşecek. Lübnan Ordusu kuvvetlerini konuşlandıracak ve 1701 sayılı kararı gerektiği gibi, güney Lübnan dahil, uygulayacağız. Elbette, bu özellikle de güney Lübnan için geçerli çünkü 1701 sayılı karar, güney Lübnan’da silahların yasak olduğunu belirtiyor ve yalnızca Lübnan Ordusu ile UNIFIL’in silah taşımasına izin veriyor.

‘Lübnan’ın egemenliğine ve çeşitliliğine saygı duyan bir Suriye’ye ihtiyacımız var’

Beşar Esad’ın devrilmesi ve Rusya’ya iltica etmesiyle Suriye’deki denklem tamamen değişti. Şam’ı ele eçiren Heyet Tahrir el Şam (HTŞ), Suriye için geçiş dönemi hazırlamaya çalışan geçici bir hükümetle çalışıyor. Lübnan’ın Suriye’deki mevcut konjonktüre ilişkin tutumu ne olacak?

Şu ana kadar HTŞ ile herhangi bir ilişkimiz yok. Söylemek istediğim şu: Suriye halkı, Suriye’yi kimin yöneteceğine kendisi karar vermelidir. Lübnan olarak bizim istediğimiz, Suriye’nin gelecekteki hükümetiyle iyi ilişkilere sahip olmak çünkü birçok çıkarımız var. Orada fanatik bir hükümete ihtiyacımız yok. Lübnan’ın egemenliğine ve çeşitliliğine saygı duyan bir komşuya ihtiyacımız var. Bu, bizim ihtiyacımız olan tek şey. Komşu ülkeler olarak ilişkilerimizi sürdürmek için gerekli ilişkileri korumak adına elimizden gelen her şeyi yapacağız. Ekonomi, ticaret, sosyal, siyasi ve hatta çözülmesi gereken sınır sorunları gibi birçok alanda çıkarlarımız var. Milyonlarca Suriyeli mülteci var ve kim yönetirse yönetsin, bu sorunların çözülmesi gerekiyor. Biz Suriye’nin iç işlerine karışmamalıyız ve aynı şekilde onların da bizim iç işlerimize karışmasına izin vermeyeceğiz. Umarız gelecekteki Suriye hükümetiyle onurlu ve verimli bir işbirliği sağlamak için çalışacağız.

‘HTŞ’den istediğimiz, iç işlerimize karışmaması’

HTŞ, Birleşmiş Milletler’in terör örgütleri listesinde yer alıyor ve birkaç ülke bu grubu terörist olarak tanımladı. Ancak yakın gelecekte durum değişebilir. Türkiye, diplomatik ilişkilerini sürdürmek için büyükelçiliğine bir maslahatgüzar atadı. Peki Lübnan’ın HTŞ’ye yaklaşımı ne? Lübnan HTŞ’yi bir terör grubu olarak görüyor mu yoksa Suriye seçimlere doğru giderken yaklaşım değişiyor mu?

Terör gruplarını tanımlayan bir sistemimiz yok. Zaten belirtmiştim, Suriye’nin gelecekteki hükümetinin hedeflerini değerlendireceğiz. HTŞ’den istediğimiz şey, Lübnan’ın iç meselelerine ya da işlerine karışmamasıdır. Şu ana kadar söylediğim gibi, Suriye’nin geleceğinin nasıl şekilleneceğini öngöremeyen tek ülke biz değiliz. Sistem teorik olarak devam etmeli. Mevcut durumla ilgilenmeye devam ediyoruz—örneğin Lübnan’daki Suriye büyükelçiliği, sınırlar ve diğer konular. Yeni devletin, yeni yönetimin ve yeni hükümetin ortaya çıkmasını bekliyoruz ve o zaman yolumuza devam edeceğiz. Şu anda yaşananlardan dolayı (büyükelçilik) aktif değil. Bekleyeceğiz, ancak ortaya çıkacak herhangi bir hükümetle iyi ilişkiler kurmayı umuyoruz çünkü bu iki ülkenin de çıkarına olacaktır.

Esad’ın ayrılmasından sonra İsrail, Golan Tepeleri’nde daha fazla ilerledi. İsrail’in bölgedeki konumu ne? Uzmanlar İsrail’in Suriye’deki varlığının geçici olmayabileceğini düşünüyor. Lübnan, İsrail’in Suriye’de alan kazanmasını nasıl değerlendiriyor?

Lübnan için önemli olan İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesidir. Sizin de belirttiğiniz gibi, İsrail yalnızca Golan Tepeleri’nde veya güney Suriye’de değil, Suriye’nin ordusunu, hava ve deniz kuvvetlerini, her şeyini yok etti. Bu durum Suriye’yi zor bir konuma sokuyor. Yeni Suriye hükümetinin nasıl bir orduya ya da güvenlik gücüne sahip olacağını veya İsrail ile nasıl bir ilişki kuracaklarını bilmiyoruz. Şu anda her şey belirsiz. Tüm bunların üzerinden sadece beş ya da altı gün geçti ve işlerin nasıl şekilleneceğini görmek için zamana ihtiyacımız var.

‘Yeni cumhurbaşkanı 9 Ocak’ta seçilecek’

Lübnan’ın İsrail’in saldırıları sırasında zayıf kalmasının en önemli nedenlerinden biri de iç siyaset. Beyrut limanı patlamasıyla sarsılan Lübnan, halen ekonomik zorluklarla boğuşuyor. Bunun yanında ülke, iki yılı aşkın süredir halen cumhurbaşkanını seçemedi. Mevcut durum biraz da bu sorunun sonucu mu?

Lübnan’daki sistem, bu tür süreçleri kolaylaştırmak için tasarlanmış bir sistem değil. Karmaşık bir sistemimiz var; parlamento, din, siyasi gruplar ve daha fazlası işin içine giriyor, bu da bir cumhurbaşkanı seçimini zorlaştırıyor. Cumhurbaşkanı seçmek kolay değil çünkü yasalarımız seçim sürecini geciktiriyor, özellikle de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde. Ancak 9 Ocak’ta bir oturumumuz var ve yakında bir cumhurbaşkanımız olmasını umuyoruz.

Bir ülkeyi cumhurbaşkanı olmadan yönetemeyiz. Evet, idare edebiliriz; ülke devam eder, ölmez, yok olmaz, ortadan kaybolmaz. Ama aynı zamanda refah da getirmez. Ülkemizi geliştiremeyiz, inşa edemeyiz ve genç Lübnanlıların isteklerini yansıtan yeni, modern bir yönetim kuramayız. Onlar ki çok hırslı ve özgürlüğün korunduğu, güzel Lübnan kültürü ve Lübnan’ın takdire şayan imajı ile modern bir ülke yaratmak istiyorlar.

Cumhurbaşkanına, yeni bir hükümete, Suriye ile yenilenen ilişkilere ve İsrail ile bir ateşkese sahip olmayı umuyoruz. Uzun vadede, şahsen Lübnan’ın geleceği hakkında bir miktar iyimserim. Elbette bu durumun ciddi bir etkisi var. Geçici bir hükümet olarak büyük kararlar alamayız, yeni yetenekleri işe alamayız ya da yasaları geçiremeyiz. Sistem, cumhurbaşkanı olmadan işleyemez. En yetenekli gençlerimizi kaybediyoruz; Lübnan’ı terk ediyorlar ve bu, bizim çıkarımıza değil.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Irak’a sığınan iki bin Suriye askerinin iadesi bugün başlıyor

Yayınlanma

suriye ordusu

Irak Güvenlik Medya Ağı Sözcüsü Mikdad Miri, Irak’a kaçan Suriye ordusu askerlerinin iadesine bugün başlanacağını açıkladı.

Irak resmi haber ajansı INA’ya göre Irak Güvenlik Medya Ağı Sözcüsü Mikdad Miri, konuya dair açıklama yaptı. Miri, Irak’a Esad yönetimi askerlerinin Suriye’ye iadesine bugün başlanacağını belirtti. İade işlemlerinin Irak’taki ilgili makamlar tarafından başlatılacağını aktaran Miri, sürecin Suriye tarafı ile koordineli yürütüleceğini ifade etti.

Suriye ordusuna bağlı yaklaşık 2 bin asker 7 Aralık’ta El-Kaim Sınırı Kapısı üzerinden Irak’a kaçmıştı. 9 Aralık’ta ise Heyet-i Tahrir Şam’a bağlı askeri operasyonlar komutanlığı, zorunlu askerlik yapanlara yönelik genel af kararı çıkarmıştı.

Irak’ın Anbar vilayetine bağlı Rutba ilçesinde bir kampa yerleştirilen askerler kötü koşullar nedeniyle ülkelerine geri gönderilmek için eylem yapmıştı.

Rutba ilçesi Kaymakamı İmat el-Duleymi, yaptığı açıklamada kaçan askerlerin çadırlarda barındığını ve bölgede elektrik, su ve ısınma imkanlarının yetersiz olduğunu ve yerleştirildikleri kampın internet erişiminden yoksun olduğundan dolayı aileleriyle iletişim kuramadıklarını söylemişti.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İsrail tek kurşun sıkmadan Dera’ya ilerliyor: PYD, İsrail dahil herkesten yardım istiyor

Yayınlanma

Türkiye ve onun desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) Ayn el Arap’a (Kobani) yönelik operasyona hazırlanırken HTŞ ile aradığı diyaloğu henüz kuramayan PYD, Türkiye’ye karşı İsrail dahil tüm ülkelerden yardım bekliyor. Bu arada Suriye topraklarına giren İsrail de Dera’ya doğru ilerliyor.

PKK’nın Suriye kolu Demokratik Birlik Partisi (PYD) Başkanlık Konseyi Üyesi Salih Müslim video konferans yöntemiyle düzenlenen toplantıda gazetecilerin sorularını yanıtladı.

DW Türkçede yer alan habere göre Salih Müslim HTŞ ile PYD arasında PYD’nin işgalindeki toprakların geleceğine ilişkin henüz bir müzakere süreci başlamadığını söyledi.

Heyet-i Tahrir Şam (HTŞ) Suriye’nin başkentini ele geçirip Esad yönetimini devirdiğinde Salih Müslim HTŞ ile diyaloga açık olduklarını söylemiş, “HTŞ bize bir adım atarsa biz iki adım atarız” demişti. Ayrıca PYD liderliği kendine bağlı kurumlara HTŞ’nin tanıdığı yeni Suriye bayrağının asılması talimatını vermişti.

Şam’a gönderdikleri mesajlara “henüz yanıt alamadıklarını” söyleyen Müslim, yine de olası müzakereleri yürütmek üzere bir heyet hazırladıklarını ve umutlu olduklarını belirtti.

Müslim, MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın “HTŞ ve Kürtler arasında bir diyaloğu önlemek için aceleyle ve erkenden” Şam’a gitmiş olabileceğini düşündüğünü de söyledi.

HTŞ ile müzakerelerden istedikleri sonucu alamamaları halinde Şam’la bir çatışma ihtimali görüp görmediğinin sorulması üzerine Müslim, “Bu olmazsa kendimizi siyasi olarak savunacağız. Her şey masada ancak iyi niyetle yaklaşıyoruz” dedi.

Hem HTŞ hem SMO için “cihatçı” nitelemesi yapan Müslim, yine de HTŞ’nin geçmişte kendilerine yönelik operasyonlara katılmadığına dikkat çekti. Fakat bu yapının da “Türkiye ile koordinasyon halinde olduğunun” farkında olduklarını kaydetti.

“İsrail desteğine açığız”

İsrail basınında son günlerde çıkan “İsrail’in Suriyeli Kürtleri Türkiye’ye karşı koruması gerektiği” şeklindeki yorumların sorulması üzerine Müslim, “Özellikle İsrail’den değil, herkesten destek istediklerini” söyledi. Salih Müslim, “İsraille iletişimimiz yok, eğer böyle bir (Kürtlere destek) açıklamaları varsa elbette takdirle karşılarız” dedi. Müslim, Türkiye’nin Ortadoğu’da izlediği tutumun “İsrail’i de rahatsız ettiğini” savundu.

Jerusalem Post gazetesi 9 Aralık tarihinde, “Suriye Kürtlerinin temsilcileri yardım ve koruma talebiyle İsrailli yetkililere başvurdu” diye yazmıştı.

İsrail’in Türkiye’ye karşı açık desteğinin SDG kontrolündeki bölgelerde yaşayan Arap halkları huzursuz edip etmeyeceği sorusu üzerine Müslim, “Mısır, Fas, Tunus, Körfez ülkeleri… tüm bu Arap ülkelerinin zaten İsraille ilişkisi var” ifadelerini kullandı. Arap aşiretlerinin sırf bu yüzden kendileri aleyhine tutum almasını beklemediğini söyledi.

İsrail ordusu Dera’ya ilerliyor

Türkiye’nin PYD’ye yönelik eylemlerinden rahatsızlığını dile getiren İsrail ise Esad yönetiminin devrilmesi üzerine girdiği Suriye topraklarındaki işgalini tek bir kurşun dahi sıkmadan derinleştiriyor.

İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), İsrail’in Dera kırsalında dokuz kilometre ilerleyerek bölgedeki Koya köyüne ve Vahdet barajı bölgesine girerek stratejik mevzilere konuşlandığını duyurdu.

SOHR’un bildirdiğine göre İsrail güçleri bölgeye girmeden önce bölge sakinlerinden silahlarını teslim etmelerini istedi.

SOHR, ayrıca İsrail güçlerinin İsrail – Suriye sınırındaki tampon bölge yakınlarındaki Kuneytra bölgesi ve Dera arasındaki sınırda yer alan Sayda köyü yakınlarındaki askeri bir bölge olan 74. Tugay bölgesine girdiğini aktardı.

İsrail ordusu bu ay Esad hükümetinin çöküşünün ardından, Suriye sınırında yer alan stratejik Hermon Dağı’nı işgal etmiş ve Suriye ile işgal altındaki Golan Tepeleri arasındaki silahtan arındırılmış bölgeye girmişti. İsrailli yetkililer, bu hareketi İsrail’in sınırlarının güvenliğini sağlamak için sınırlı ve geçici bir önlem olarak tanımlamasına rağmen en az 2025’in sonuna kadar işgali devam ettireceklerinin mesajlarını veriyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English