Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Orta Doğu satrancı

Yayınlanma

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) dün akşam geç saatlerde Husilerin kontrol ettiği bölgede 2 gemi savar füze rampasını vurduğunu duyurdu. Husilerin yanıtı bu sabah gecikmedi. Aden Körfezi’nde ABD’ye ait bir gemiyi seyir füzeleriyle hedef aldıklarını ve “tam isabet” vurduklarını açıkladılar.

Husiler, İsrail’in Gazze’deki saldırılarına tepki gerekçesiyle 31 Ekim 2023’ten bu yana İsrailli şirketlere bağlı olduğunu belirttikleri ticari gemilere el koymaya, bazılarına da dron ve füzelerle saldırılar düzenliyor. ABD güçleri, bu süreçte birçok kez Yemen’den atılan füze ve kamikaze dronları düşürdüğünü kaydetti. Husilerin eylemlerinin ardından çok sayıda gemicilik şirketi, Kızıldeniz’deki seferlerini durdurma kararı aldı.

Kızıldeniz cephesi, Gazze savaşının tetiklediği cephelerden sadece biri. Aşağıda çevirisini okuyacağınız, Beyrut’ta yaşayan eski Lübnanlı subay ve güvenlik ve askeri işler uzmanı Khaled Hamadeh tarafından kaleme alınan makale,  Kızıldeniz başta olmak üzere İsrail’in saldırıları nedeniyle gerginliğin tırmandığı bölgelerde İsrail-ABD ve İran’ın yaşadığı ikilemi ele alıyor:  

***

İran ve İsrail Orta Doğu satrancında karşı karşıya

Kızıldeniz; Gazze ve Lübnan’dan sonra İsrail ile Hamas arasında devam eden çatışmada üçüncü bir cephe olarak ortaya çıktı.

KHALED HAMADEH

Kızıldeniz son haftalarda, özellikle de ABD ve İngiltere’nin 12 Ocak’ta Yemen’deki Husi mevzilerine yönelik askeri saldırılarının ardından dünya haberlerinin odak noktası oldu.

Bu bombardımanların amacı Husileri, Yemen’in batı kıyısı boyunca uzanan ve Husilerin kontrolünde olan işlek ticaret yolu Kızıldeniz’e giren ya da çıkan gemilere saldırmaktan vazgeçmeye zorlamaktı.

Daha sonra ABD tek başına saldırılar düzenleyerek bu kez drone yönlendiren bir radar tesisini hedef aldı. Londra ve Washington hem Husilere hem de İran’a mesaj vermeyi amaçlıyor.

Anglo-Amerikan ortak operasyonu, BM Güvenlik Konseyi’nin Husilerin saldırılarını kınayan, derhal durdurulmasını talep eden ve ülkelere ticari çıkarlarını tehditlere karşı koruma yetkisi veren kararının ardından geldi.

Karşılıklı yumruklar

ABD ve İngiltere saldırılarının 19 Kasım’dan bu yana Husilerin gemilere yönelik 27 saldırısına misilleme olduğunu açıkladı.

İnsansız hava araçları ve füzelerin kullanıldığı saldırılar 50’den fazla ülkeyi etkiledi ve Kızıldeniz’deki hem kargo hem de askeri gemileri hedef aldı.

En önemlisi de Husiler, Bahamalar bayrağı altında seyreden ve bir Japon şirketi ile İsrailli bir iş adamına ait olan, Polonya’da inşa edilmiş araba gemisi Galaxy Leader’ı kaçırırken videoya aldılar.

Husiler geminin mürettebatını alıkoyarak Hudeyde açıklarındaki bir Husi sığınağına götürdü ve İsrail Gazze’deki savaşını sona erdirene kadar açık denizlerdeki eylemlerinin devam edeceğini ilan etti.

ABD ve İngiltere önceden uyarıda bulundu, ancak birkaç günlük sessizliğin ardından Husi saldırıları yeniden başladı. ABD Başkanı Joe Biden bombardımanın İngiltere, Avustralya, Bahreyn, Kanada ve Hollanda’nın desteğiyle gerçekleştirildiğini söyledi.

Biden, “Husi isyancılar tarafından kullanılan ve kritik bir küresel su yolunda seyrüsefer özgürlüğüne tehdit oluşturan birkaç Yemen tesisini başarıyla hedef aldıklarını” söyledi.

Saldırılarda öncelikli olarak Sana Havalimanı yakınındaki Daylami hava üssünün yanı sıra Hudeyde, Taiz ve Hajjah vilayetlerindeki tesisler hedef alındı.

Bu tesisler Husilerin insansız hava araçları, balistik füzeleri, seyir füzeleri, kıyı radarları ve hava gözetleme kabiliyetleriyle bağlantılıydı.

ABD Merkez Kuvvetler Komutanı (CENTCOM) General Michael Corella, Husilerin uluslararası deniz taşımacılığına yönelik saldırılarını Tahran’ın pervasız tutumuna bağladı.

Yavaşça boğma

Ne ABD ne de (Husileri destekleyen) İran bunun daha geniş bir savaşa dönüşmesini istemiyor gibi göründüğünden, saldırılar daha geniş bir bölgesel çatışmaya dönüşmeyebilir, ancak Yemen çatışmasının küresel olarak kötü yönetildiğinin gösteriyor.

Eski bir CENTCOM komutanı olan Joseph Votel, saldırıların Husilerin oluşturduğu tehdide uygun olduğunu düşünüyor ve Husi saldırılarına kararlı bir yanıt vermenin caydırıcılığı yeniden tesis etmek için çok önemli olduğunu ekliyor.

Kızıldeniz; Gazze Şeridi ve İsrail-Lübnan sınırından sonra İsrail ile Hamas ve daha geniş anlamda Batı ile İran arasında süregelen çatışmada üçüncü bir cephe olarak ortaya çıktı.

Bölgesel sınırların ötesine uzanan potansiyel çatışma tırmanışı için en son parlama noktasını oluşturuyor.

İsrail’in kuzeyinde Hizbullah, 7 Ekim’deki Hamas saldırılarından bu yana saldırılarını artırarak İsrail güçleriyle her gün çatışmaya giriyor.

İsrail’in doğusunda ise Irak ve Suriye’deki İran destekli güçler bu ülkelerdeki Amerikan askeri mevzilerine saldırarak çatışmalara yol açıyor.

İsrail’in güneyinde ise Husiler Bab-el Mendep Boğazı’nı, sahipleri ve işletmecileri doğal olarak riskten kaçınan Batılı gemiler için bir Rus ruleti oyununa dönüştürüyor.

Stratejik olarak İran, vekil taşlarını Orta Doğu satranç tahtasında hem yavaş tempolu hem de tehlikeli stratejilerle hareket ettiriyor. 8 Ekim’den bu yana Hizbullah’ın 200’den fazla savaşçısını kaybettiği bildiriliyor.

Birleştirici olarak Gazze

Bu üç cephe ortak bir hedefi paylaşıyor: Gazze’de kalıcı ateşkesin sağlanması ve önemli sivil kayıplara ve yaygın yıkıma yol açan yıkıcı saldırıların durdurulması.

Bu yıkım ve çatışmanın şiddeti, Güney Afrika’nın İsrail’i Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) soykırımla suçlama kararında kilit faktörler oldu.

Üç cephedeki çatışma hem İran hem de ABD için karmaşık bir ikilem oluşturuyor. Biden için bu çatışmalar bölgesel zorlukları artırıyor ve ittifaklarını zayıflatmakla tehdit ediyor.

İran içinse taktiksel askeri avantaj elde etmek ile tam ölçekli bir bölgesel savaşın içine çekilme tehlikesinden kaçınmak arasında hassas bir denge kurmak anlamına geliyor.

Beyaz Saray, vekilleriyle karşı karşıya gelmesine rağmen Tahran’la doğrudan çatışmak istemediğini söyledi.

Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü John Kirby “İran’la çatışma arayışında değiliz” dedi: “Olayları tırmandırmak istemiyoruz ve son birkaç günde yaşananların ötesine geçmesi için de bir neden yok.”

Ancak Kirby, devam eden uluslararası saldırıların Gazze halkına duyulan sempati, dış müdahaleye karşıtlık ve artan Amerikan karşıtlığı nedeniyle Husilere yönelik yerel desteği artırabileceğini de kabul etti.

Sıradaki hamle

İleriye bakıldığında Kızıldeniz ve Aden Körfezi’nin daha fazla askerileşmeye ve daha fazla Batı donanmasının varlığına tanık olması muhtemel.

Öte yandan Amerikan saldırıları, Husilerin eleştirilere maruz kaldığı Yemen’in iç kargaşasından dikkatleri başka yöne çekmesini sağladı.

Bu aynı zamanda İran liderliğindeki Direniş Ekseni içindeki konumlarını da güçlendiriyor ve onları ABD’nin etkisiz hale getirmek istediği önemli bir bölgesel varlık olarak konumlandırıyor.

Dahası, Gazze’de ateşkesin sağlanamaması, daha fazla Husi saldırısı da dahil bölge genelinde gerilimin artmasına yol açabilir.

Biden’ın önündeki zorluk, İsrail’in stratejik özgürlüğünü korumasına yardımcı olurken daha geniş çaplı bir bölgesel çatışmayı tetiklememekte yatıyor.

Şimdilik düşük etkili çatışmaların devam etmesi Tahran’ın bölgesel etkisini artırabilir ancak yükselen sıcaklık Tahran’ın uzun vadeli çıkarlarıyla örtüşmeyebilir. Tahran, ABD ve müttefikleriyle geniş çaplı bir çatışma istemiyor.

Böyle bir senaryo İran’ın genişleyen bölgesel nüfuzunu tehlikeye atacak ve dış politikasını ciddi şekilde etkileyecektir. Hatta özellikle bir yıl önce ülkeyi kasıp kavuran protestolar dikkate alındığında iç sorunlara bile yol açabilir.

ABD’nin Kızıldeniz’de seyrüsefer özgürlüğünü ve uluslararası ticaret yollarının güvenliğini sağlarken İran’ın tuzaklarını da bertaraf etmesi gerekiyor. Söylemesi yapmaktan daha kolay.

ORTADOĞU

Trump, Batı Şeria’nın ilhakına şartlı destek verecek

Yayınlanma

Trump’ın eski yardımcıları, İsrailli bakanları, ikinci döneminde Trump’ın ilhakı koşulsuz desteklemesini ummamaları konusunda uyardı.

The Times of Israel’in bilgi sahibi üç kaynağa dayandırdığı habere göre Donald Trump’ın önceki yönetiminden en az iki yetkili, İsrailli bakanları, Trump’ın ikinci döneminde İsrail’in Batı Şeria’yı ilhakını destekleyeceğini varsaymamaları konusunda uyardı.

Mesaj, Trump’ın geçen hafta başkanlık seçimlerini kazanmasından önceki aylarda yapılan toplantı ve görüşmelerde iletilmiş olsa da aşırı sağcı kabine üyeleri bu uyarılardan etkilenmedi.  Pazartesi günü Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Trump’ın yeniden göreve gelmesiyle 2025 yılının “Yahudiye ve Samiriye’de [Batı Şeria] egemenlik yılı” olacağını ilan etti. Geçen hafta Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir de “egemenlik zamanı geldi” dedi.

Cuma günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail’in bir sonraki ABD Büyükelçisinin, Batı Şeria’nın büyük bölümünün ilhak edilmesini savunan ve Filistin devletinin kurulmasına karşı çıkan eski bir yerleşimci lideri olan Yechiel Leiter olacağını açıkladı.

İsminin açıklanmaması kaydıyla konuşan İsrailli bir yetkili, Times of Israel’e, Trump’ın eski danışmanlarının İsrailli üst düzey bakanlarla yaptıkları son görüşmelerde, Trump’ın bu hamleyi destekleme ihtimalini göz ardı etmediklerini ancak bunun “kesin bir sonuç” olarak görülmemesi gerektiğini belirttiklerini söyledi.

Trump’ın eski bir yardımcısının bir bakanla yaptığı görüşmelerden birine vakıf bir İsrailli yetkiliye göre, tartışmalı hamle gündeme gelirse Trump’ın İran’la mücadele, Çin’le rekabet ve Ukrayna’daki savaşı sona erdirme gibi daha acil dış politika hedefleri sekteye uğrayabilir. Çünkü Trump bu dış politika hedefleri için Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Körfez’deki ABD müttefiklerinin desteğine ihtiyaç duyuyor. Ancak İsrail’in ilhakını desteklerse müttefiklerin ciddi tepkisiyle karşılaşacak.

Trump 2020’de İsrail’in tüm yerleşim yerlerini ilhak etmesini öngören bir barış planı sunmuş olsa da teklif, Batı Şeria’nın geri kalan bölgelerinde bir Filistin devletinin kurulmasına olanak tanıyordu.

Netanyahu o dönemde bu öneriye temkinli yaklaşırken geçen hafta Trump’ın zaferini ilhak planlarını hayata geçirmek için bir fırsat olarak kutlayan Smotrich ve birçok yerleşimci lider, plana karşı çıkmıştı.

Trump’ın eski bir danışmanı, İsrailli bir bakana, ikinci Trump yönetiminin, 2020’de olduğu gibi İsrail egemenliğini koşulsuz desteklemeyeceğini söyledi.

Filistin Yönetimi’nin Trump’ın 2020 “Barıştan Refaha” önerisini reddetmesinin ardından Trump yönetimi Batı Şeria’nın kısmen ilhakını planlamak için İsrail’le birlikte çalışmış, ancak Birleşik Arap Emirlikleri’nin Yahudi devletiyle ilişkileri normalleştirmeyi kabul etmesi karşılığında bu girişim rafa kaldırılmıştı.

ABD’nin İsrail’in ilhak hamlesini engellemek için BAE’ye verdiği taahhüt 2024 sonunda sona erecek ancak eski bir Trump yetkilisi The Times of Israel’e yaptığı açıklamada ABD’nin İsrail ilhakına verdiği desteğin koşullarında büyük bir değişiklik beklenmediğini söyledi. Eski Trump yetkilisi, “Eğer bu gerçekleşirse, bir sürecin parçası olması gerekecek” dedi.

Trump’ın eski Ortadoğu temsilcisi Jason Greenblatt da The Times of Israel’e yaptığı açıklamada benzer bir mesaj verdi:

“İsrail’de Başkan Trump’ın zaferini kutlayanların bunu, Trump’ın ilk döneminde yaptığı pek çok tarihi şeyin de gösterdiği gibi İsrail’e verdiği güçlü destek nedeniyle yapmalarının önemli olduğunu düşünüyorum. Bazı İsrailli bakanlar, Yahudiye ve Samiriye’deki İsrail egemenliğinin genişletilmesinin otomatik olarak tamamlanmış bir mesele olduğunu varsayıyor ve Başkan Trump göreve gelir gelmez bunun gerçekleşeceğini düşünüyor.”

“Bir nefes almalarını öneririm. Bu bakanlara tavsiyede bulunuyor olsaydım, öncelikle Başbakan Netanyahu ile yakın bir şekilde çalışarak İsrail’in ABD ile ilişkilerini derinleştirmesine ve İsrail’in şu anda karşı karşıya olduğu muazzam tehditler ve zorluklar üzerinde çalışmasına olanak sağlamaya odaklanmalarını şiddetle tavsiye ederdim. Yahudiye ve Samiriye hakkında bir tartışma yapmanın zamanı gelecektir, ancak bağlam ve zamanlama önemli.”

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İİT-Arap Birliği Olağanüstü Ortak Zirvesi başladı: İsrail’in soykırımı ve İran’a saldırıları kınandı

Yayınlanma

Riyad zirvesi

ABD Başkanı Donald Trump görevi devralmadan önce İslam ve Arap ülkeleri, İsrail’in Gazze soykırımına yönelik tepkisini ortak zirvede deklare etti.

İsrail’in Filistin topraklarına ve Lübnan’a yönelik devam eden saldırıları ve ateşkesin ele alınacağı İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) -Arap Birliği Olağanüstü Ortak Zirvesi, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da başladı.

11 Kasım 2023’te Riyad’da düzenlenen İİT-Arap Birliği ortak zirvesinin devamı niteliğindeki zirveye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Lübnan Başbakanı Necib Mikati ve Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani başta olmak üzere çok sayıda Arap ve Müslüman ülke lideri katıldı.

İran lideri Mesud Pezeşkiyan’ın zirveye katılmaması dikkat çekti. Pezeşkiyan dün akşam Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ı arayarak “yoğun programı” nedeniyle zirveye katılamayacağını bildirmişti.

Zirvenin açılış konuşmasını yapan Muhammed bin Selman, İsrail’in Filistin’deki saldırılarını ilk kez “soykırım” olarak niteledi ve İsrail’in İran’a yönelik saldırganlığını kınadı.

Selman zirvenin İsrail’in Filistin topraklarına yönelik saldırılarının gölgesinde gerçekleştirildiğine işaret ederek, İsrail’in saldırılarını kesin bir şekilde reddettiklerini belirtti. Filistin devletinin kurulmasının gerekliliğine vurgu yapan Bin Selman, iki devletli çözüm lehinde daha fazla ülkenin desteğini seferber ettiklerini ifade etti.

Filistin yönetiminin rolünün azaltılmasını reddettiklerini belirten Bin Selman, UNRWA’nın bölgede görevini yerine getirmesinin engellenmesinden üzüntü duyduklarını kaydetti.

Bin Selman, İsrail’in Lübnan’da gerçekleştirdiği saldırıları ve ülkenin güvenliğini tehdit etmelerini kınadıklarını söyledi. ​​​​​​​

“Bir avuç Batılı ülke…”

Selman, İsrail’in İran’a yönelik saldırılarını da kınayarak uluslararası toplumun İsrail’i “kardeş İran İslam Cumhuriyeti’nin egemenliğine saygı göstermeye” zorlaması gerektiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da konuşmasında “İsrail’in amacı Gazze’ye yerleşmek, Doğu Kudüs dahil olmak üzere Batı Şeria’daki Filistin varlığını yok etmek ve nihayetinde ilhak etmektir. Adım adım buraya doğru bir gidiş söz konusudur. Buna engel olmalıyız” dedi. Erdoğan, “Bir avuç Batılı ülke, İsrail’e askeri, siyasi, ekonomik ve moral açıdan her türlü desteği verirken Müslüman ülkelerin tepki göstermekte yetersiz kalması, maalesef sahadaki durumun bu noktaya gelmesine yol açmıştır. Uluslararası hukuk ve Birleşmiş Milletler Şartı temelinde Filistin’de soykırım suçu işleyenlere özellikle zorlayıcı tedbirler alınması için girişimlerimizi eş güdüm halinde sürdürmemiz fevkalade önemlidir” dedi.

“İslam ülkeleri olarak öncülük etmeliyiz”

Aralarındaki görüş ve tutum farklılıklarının ortak davalarında ayak bağı olmasına izin verilmemesi talebini dile getiren Erdoğan, “Filistinli kardeşlerimizin de kendi içlerinde milli birlik sağlayabilmelerini gönülden arzu ediyoruz. Bunu da ayrıca teşvik ediyoruz. Aziz kardeşlerim, İslam ülkeleri olarak İsrail’e karşı atılabilecek adımlara öncülük etmeliyiz. Her şeyden önce İsrail’e silah ambargosu uygulanması, İsrail’le ticaretin sonlandırılması ve İsrail’in saldırganlığı sona ermedikçe uluslararası alanda tecrit edilmesi, son derece mühimdir. Türkiye olarak İsrail’e yönelik ticari kısıtlamaları yürürlüğe koyduk. Netanyahu hükümetine Filistin topraklarını işgalinin maliyeti olduğunu hissettirecek somut ve gerçekçi tüm önerileri hayata geçirmeye hazırız” şeklinde konuştu.

7 Ekim’den bu yana 9 ülkenin daha Filistin Devletini tanıdığını dile getiren Erdoğan, “Güvenlik Konseyindeki direncin de aşılarak Filistin Devletinin Birleşmiş Milletler üyesi olduğu günleri göreceğine inanıyoruz” dedi.

İİT-Arap Birliği Olağanüstü Ortak Zirvesi’nin ilk toplantısı, İsrail’in Filistin halkına yönelik saldırganlığını ele almak üzere Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da gerçekleştirilmesi öngörülen Arap Birliği Zirvesi ile 8. Olağanüstü İslam Zirvesi’nin tek çatı altında birleştirilmesi sonucunda 11 Kasım 2023’te Riyad’da yapılmıştı.

 

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Lübnan’da ateşkes diplomasisi hızlanırken işgalin genişletilmesine onay verildi

Yayınlanma

ABD Başkanı Trump, görevi devralmadan Lübnan cephesinde ateşkes sağlanması için Biden yönetimine mesaj iletti. Netanyahu, birinci adamını müzakere için ABD’ye gönderirken Genelkurmay Başkanı olası müzakerelerde el yükseltmek için Lübnan’ın güneyindeki işgali genişletme planını onayladı. Hizbullah ise uzun bir savaş için yeterli silah, teçhizat ve malzemeye sahip olduklarını açıkladı.

İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer, Hizbullah ile ateşkesi görüşmek için ABD’ye gitti. ABD başkanı seçilen Trump’ın, Joe Biden yönetimine, İsrail ile Hizbullah arasında ateşkes sağlanması çabalarında ilerleme kaydedilmesi gerektiği mesajını ilettiği öne sürüldü.

İsrail basınında çıkan haberde, Başbakan Binyamin Netanyahu’ya yakınlığıyla bilinen İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer’in Dermer’in geçen hafta Rusya’ya “gizli bir ziyarette” bulunduğu belirtildi. Dermer’in Rusya ziyaretinin Hizbullah ile ateşkese varılması çabalarının bir parçası olduğu ifade edildi. Hizbullah ile varılacak ateşkes görüşmelerinde “kilit role sahip olduğu” söylenen Dermer’in ofisi, Rusya ziyaretine ilişkin yorum yapmadı.

“Lübnan’da ateşkes” iddialarının perde arkası

Öte yandan Dermer’in Hizbullah ile ateşkesi görüşmek için ABD’ye gittiği kaydedildi. Axios’ta yer alan haberde, Dermer’in Trump ile de görüşmesinin planlandığı belirtildi.

Netanyahu, kabine toplantısı sonrası yayımladığı görüntülü mesajda, ABD Başkanı seçilen Donald Trump ile son birkaç günde önemli 3 görüşme gerçekleştirdiğini belirtmişti.

Yedioth Ahronot gazetesinin ismini açıklamayan ABD’li yetkililere dayandırdığı haberinde ise Trump’ın Biden yönetimine İsrail ile Hizbullah arasında ateşkese varılmasına ilişkin mesaj yolladığı belirtildi. Gazeteye konuşan ABD’li yetkililer, Biden’ın Kıdemli Danışmanı Amos Hochstein’ın iki tarafın da anlaşmaya varabileceğinden, bir yılı aşkın süredir devam eden çatışmalara ve İsrail’in Lübnan’ın güneyine düzenlediği saldırılara son vereceğinden emin olduğunu söyledi. Gazete ismini paylaşmadığı İsrail’deki siyasi yetkililere dayandırdığı haberinde ise “(Lübnan ile) ateşkes olasılığının da tartışıldığını” öne sürdü.

Öte yandan, İsrail Cumhurbaşkanlığı ofisinden yapılan açıklamada, Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un Biden ile salı günü Beyaz Saray’da bir araya geleceği belirtildi.

“Lübnan’da ateşkes” iddialarının perde arkası

Öte yandan İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’nin, Lübnan’ın güneyine yönelik kara saldırısının genişletilmesini onayladığı belirtildi.

İsrail devlet televizyonu KAN’ın haberinde, İsrail ordusu ve güvenlik teşkilatının geçen hafta Lübnan’a yönelik kara saldırısının sonlandırılmasını duyurmayı değerlendirdiği ileri sürülmüştü. Lübnan’dan çekilme konuşulurken ve ateşkes müzakereleri için diplomasi devreye girerken Halevi’nin yeni planı onaylaması masada el yükseltme taktiği olarak değerlendirildi.

WSJ: Hizbullah’ın direnişi İsrail için eziyete dönüşebilir

Hizbullah Sözcüsü Muhammed Afifi ise tüm cephelerde uzun sürecek bir savaş için yeterli silah, teçhizat ve malzemeye sahip olduklarını söyledi.

Afifi, Lübnan’ın başkenti Beyrut’un Hizbullah’ın kalesi olarak bilinen Dahiye bölgesindeki Seyyid el-Şüheda Külliyesinde “Şehitler Günü” dolayısıyla bir basın toplantısı düzenledi. İsrail ordusunun tüm imkanlarına rağmen Lübnan’ın güneyindeki hiç bir yerleşim yerinde tam olarak kontrolü ele geçiremediğini aktaran Afifi, İsrail’e seslenerek “Savaşınızı asla hava üstünlüğüyle ya da sivil, kadın ve çocukları öldürerek kazanamayacaksınız. Karada ilerleyemediğiniz ve etkili bir kontrol sağlayamadığınız sürece, asla siyasi hedeflerinize ulaşamayacaksınız ve kuzey halkı asla geri dönmeyecek” ifadelerini kullandı.

Afifi, İsrail tarafından Hizbullah’ın füze stokunun sadece yüzde 20’sinin kaldığına yönelik iddialarına ilişkin cevabı sahada verdiklerini belirterek Tel Aviv, Hayfa ve Golan’daki bazı noktaları füzelerle hedef aldıklarını dile getirdi.

“Özellikle ön saflarda, her düzeyde hazırlandığımız uzun bir savaş için yeterli silah, teçhizat ve malzemeye sahibiz” ifadesini kullanan Afifi, Hizbullah’ın Lübnan ordusuyla da iyi bir ilişki içerisinde olduğunu ve tüm çabalara rağmen bu bağın koparılmayacağını belirtti.

Hizbullah’la 8 Ekim 2023’ten beri kontrollü çatışmalara devam eden İsrail ordusu, 23 Eylül’den bu yana da Lübnan’ın güney kentlerinin yanı sıra Bekaa ve Baalbek bölgeleri ile başkent Beyrut’un güneyine saldırılar düzenliyor. İsrail, Hizbullah’ın, Litani Nehri’nin kuzeyine çekilmesini istiyor.  Lübnan Sağlık Bakanlığı verilerine göre, İsrail ordusunun 8 Ekim 2023’ten bu yana sürdürdüğü saldırılarda 194’ü çocuk ve 621’i kadın olmak üzere toplam 3 bin 189 kişi öldü, 14 bin 78 kişi yaralandı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English