Bizi Takip Edin

Diplomasi

Petrol üreticisi ülkeler düşen fiyatlar karşısında mali zorluk yaşıyor

Yayınlanma

Petrol üreten ülkeler, koronavirüs pandemisinden bu yana görülen en düşük fiyatlar nedeniyle mali baskı altına girdi. ABD Başkanı Donald Trump’ın gümrük vergisi kararı ve OPEC+ ülkelerinin üretim artışı, gelirleri düşen hükümetleri borçlanmayı artırma ve harcamaları kısma gibi tedbirler almaya yöneltiyor. Birçok ülkenin bütçe dengesi için mevcut petrol fiyatları yetersiz kalıyor.

Petrol gelirlerine bağımlı ülkeler, koronavirüs pandemisinden bu yana görülen en düşük fiyatlar nedeniyle baskı altında kaldı ve hükümetler gelirlerdeki düşüşe yanıt olarak kamu borcunu artırma ve harcamaları kısma gibi tedbirler hazırlıyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın büyük ölçekli gümrük vergilerini açıklamasının ardından Brent petrolün varil fiyatı birkaç gün içinde yüzde 15’ten fazla düştü.

Washington ve Pekin arasındaki ticaret savaşının tırmanması, resesyon ve enerji talebine ilişkin endişeleri artırdı.

Aynı hafta sekiz OPEC+ ülkesi, mayıs ayından itibaren petrol üretimini günlük 411 bin varil artıracağını duyurdu. Brent petrolün varil fiyatı 60 doların altına gerileyerek Şubat 2021’den bu yana en düşük seviyesine indi.

Energy Aspects‘ten Richard Bronze’a göre, geçen haftaki petrol fiyatlarındaki düşüş, petrol gelirine bağımlı birçok ülkenin bütçelerini dengelemek için yetersiz seviyelere neden oldu.

Bronze, “Bu durum, bazıları için kilit kamu harcamalarını tehdit ederek siyasi istikrarsızlık ve huzursuzluk riskini artıracaktır,” dedi.

Rusya ekonomisinin büyüme hızı son aylarda keskin şekilde yavaşladı. Analistlere göre, petrol fiyatları düşmeye devam ederse ve küresel piyasalarda şoklar yaşanırsa ekonomi daralmayı sürdürecek.

Renaissance Capital ekonomistleri Oleg Kuzmin ve Andrey Melaşçenko, küresel ekonomide resesyon olasılığının önemli ölçüde artmasının, petrol fiyatlarındaki düşüş sonucunda Rusya ekonomisinin de sert bir iniş yapma olasılığını yükselttiğini yazdı.

Rusya Merkez Bankası, inatçı enflasyona rağmen faiz oranlarını düşürmek zorunda kalabilir.

Ülkenin 2025 bütçesi, varil başına ortalama 69,70 dolar petrol fiyatına göre hazırlandı.

Meksika hükümeti bu rakamı 62,50 dolar olarak bekliyordu.

Harcamaları neredeyse tamamen petrol gelirlerine bağlı olan Irak için Brent petrolün varil fiyatının 70 doların altında olması sorun teşkil ediyor.

Konu hakkında kamuoyuna konuşma yetkisi olmayan dört kaynak, Reuters‘a verdiği demeçte, Brezilya’nın gelirleri artırmak için bu yıl açık deniz petrol sahalarındaki hisselerin satışı amacıyla ek bir ihale hazırladığını söyledi.

Brezilya’nın 2025 bütçesinde ortalama Brent petrol fiyatı varil başına 80,79 dolar olarak öngörülüyor.

Diğer petrol üreticisi ülkeler bütçe açığını tahvil yoluyla kapatmayı planlıyor.

Özellikle Kuveyt, mart ayında hükümetin 2017’den bu yana ilk kez uluslararası piyasada tahvil ihraç etmesine olanak tanıyan yasayı kabul etti.

Suudi Arabistan, ekonomiyi çeşitlendirmek amacıyla yapılan harcama patlamasını finanse etmek için son yıllarda zaten tahvil ihracına başvurdu.

Petrol fiyatlarındaki çöküş, krallık üzerinde harcamaları kısma baskısı yaratarak iddialı mega projelerin uygulanmasını zorlaştırıyor.

Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) tahminlerine göre, Riyad’ın bütçe dengesini sağlamak için varil başına 90 doların üzerinde petrol fiyatlarına ihtiyacı var.

Nijerya, enerji ihracatından elde edilecek gelirin harcamaların yarısından fazlasını karşılayacağını hesaplıyordu. Daha önce fiyatlar düştüğünde, ülke harcamaları kısmak yerine borçlanmayı keskin şekilde artırmıştı.

Venezuela, son petrol düşüşünden önce bile, devlet petrol şirketi PDVSA da dahil olmak üzere elektrik tüketimini azaltmak için memurların çalışma saatlerini kısaltmıştı.

Düşüşün sürmesi, Devlet Başkanı Nicolas Maduro üzerinde bütçe harcamalarını kısma yönündeki baskıyı artıracak.

İran, gelirlerinin yaklaşık üçte birini petrol satışından elde ediyor ve petrolün baz fiyatı varil başına 57,50 avro (64,38 dolar) olarak belirlenmiş durumda.

Aynı zamanda Karakas ve Tahran, her iki ülkeden enerji arzını sınırlamaya çalışan Washington’un baskısıyla karşı karşıya bulunuyor.

İran’ın mali durumu açısından belirleyici faktör, Çin’in ABD ile ticaret savaşı devam ederken İran petrolünü ithal etmeyi sürdürüp sürdürmeyeceği olacak.

Diplomasi

Çin arabuluculuk çabalarına devam ediyor: İsrail-İran krizinde “yapıcı rol” oynama talebi

Yayınlanma

Pekin, İsrail’in İran’a yönelik saldırılarının olası sonuçları konusunda “ciddi endişelerini” dile getirdi ve tüm tarafları daha fazla tırmanmayı önlemeye çağırdı. Çinli analistler de Pekin’in taraflar arasında koordinasyon ve ateşkes arabuluculuğu konusunda potansiyelini vurguladı. Krizin çözümünde “yapıcı rol” oynayabileceğini söyleyen Çin arabuluculuk çabalarına devam ediyor.

Cuma günü düzenli basın brifinginde, Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Lin Jian, Çin’in İran’ın egemenliği, güvenliği ve toprak bütünlüğüne yönelik her türlü ihlale ve “gerginliği tırmandıran” eylemlere kararlılıkla karşı olduğunu söyledi.

Lin, “Bölgedeki ani gerginlik artışı kimseye fayda sağlamaz” dedi. “Çin, tüm tarafları, durumun daha da kötüleşmesini önlerken, bölgesel barış ve istikrarı teşvik edecek önlemler almaya çağırıyor” diye ekledi.

Lin, Çin’in krizi yatıştırmada “yapıcı bir rol” oynamaya hazır olduğunu da vurguladı.

İsrail, İran’ın nükleer programına ve ülke genelindeki diğer askeri hedeflere önleyici bir saldırı düzenlediğini ve saldırıların birkaç gün süreceğini açıkladı.

Saldırılar, iki ülke arasındaki uzun süredir devam eden gerginliğin, Orta Doğu’nun diğer güçlerinin de dahil olduğu bölgesel bir savaşa dönüşebileceği yönündeki endişeleri artırdı.

Çinli analistler, gelişmelerin gidişatının kısmen Washington’un atacağı adımlara bağlı olacağını, Pekin’in ise arabulucu rolünü üstlenme potansiyeli olduğunu belirtti. Çin arabuluculuk çabalarını daha önceki bölgesel krizlerde de dile getirmişti.

Lanzhou Üniversitesi Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Fakültesi profesörü Zhu Yongbiao, olayların nasıl gelişeceğini İran’ın itidalinin derecesine ve ABD’nin süreçteki rolüne bağlı olacağını söyledi.

South China Morning Post’a konuşan Zhu, “Özellikle, ABD’nin İsrail’e baskı yapmak için önlemler alıp almayacağı önemli. Şu anda ABD’nin durumun daha da tırmanmasını istemediği görülüyor” dedi.

Zhu, Pekin’in Washington ve Orta Doğu ülkeleriyle koordinasyon içinde veya Birleşmiş Milletler çatısı altında yapıcı bir rol oynayabileceğine inandığını söyledi.

Saldırı, Washington ve Tahran’ın pazar günü Umman’da İran’ın nükleer faaliyetleri konusunda altıncı tur müzakerelere başlaması planlanırken gerçekleşti.

Bir anlaşmaya varılması halinde, Washington’un İran’a uyguladığı bazı ağır ekonomik yaptırımları hafifletmesi ve Tahran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini önemli ölçüde azaltması söz konusuydu.

Geçen aydan bu yana Washington, İran ile nükleer müzakerelerde sıfırın üzerindeki her türlü zenginleştirmenin kabul edilemez olduğu yönünde daha sert bir tutum sergiledi, ancak Tahran sivil nükleer enerji programını sürdürme hakkını ısrarla savundu.

Şanghay Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü’nün Batı Asya ve Afrika Çalışmaları Merkezi’nde kıdemli araştırma görevlisi olan Li Weijian, mart ayında Pekin’de düzenlenen üçlü toplantıda vurgulanan Çin ve Rusya’nın İran’ın barışçıl nükleer enerji kullanımına verdiği desteğin, Tahran’ın ABD’nin taleplerini reddetme konusunda güvenini artırdığını kaydetti.

“Bu noktada, Çin’in bu sorunun çözümünde oynayacağı rol gelecekte daha da önemli hale gelecektir” diye ekledi.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, ABD’nin İsrail’in İran’a yönelik saldırılarına karışmadığını savundu. Cuma günü yayınlanan bir açıklamada, “İsrail, bu eylemin kendini savunmak için gerekli olduğuna inandığını bize bildirdi” dedi.

Ancak İran Dışişleri Bakanlığı, İsrail saldırılarının “ABD ile koordinasyon ve onay olmadan gerçekleştirilemeyeceğini” belirterek Washington’u suçladı.

Quincy Institute for Responsible Statecraft’ın başkan yardımcısı Trita Parsi, İsrail saldırılarının Washington-Tahran görüşmelerini rayından çıkarabileceğini söyledi.

“Bu saldırıların etkisi şu ki, müzakereleri rayından çıkaracak, çok önemli zaman kaybedilecek ve İran’ın pozisyonu sertleşecek – tabii bu noktada diplomasi yeniden canlanabilirse. Bu muhtemelen İsrail’in istediği sonuçtur” dedi.

Parsi, “Trump’ın İran ile diplomasisi de en az İran’ın nükleer programı kadar hedefteydi” diye ekledi.

Şanghay’daki Li, bölgedeki mevcut gelişmelerin İsrail için “kriz hissini artırdığını” da sözlerine ekledi.

“Washington’un İsrail’e geçmişte güvendiği koşulsuz desteği artık sağlamaması ve hatta başlıca rakibi İran ile müzakereler yoluyla gerilimi azaltmaya çalışması, İsrail için olumsuz bir gelişme olacaktır” dedi.

Saldırıdan bir gün önce, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın yönetim kurulu, İran’ın nükleer güvenlik önlemlerine uymadığını ilan eden bir kararı kabul etti. Bu karar, yaklaşık 20 yıldır ilk kez alındı. Çin, Rusya ve Burkina Faso karar aleyhinde oy kullandı.

Çin’in Kuzeybatı Üniversitesi Ülke ve Bölge Çalışmaları Fakültesi Dekan Yardımcısı Yan Wei, bunun doğrudan bir çatışmaya dönüşme olasılığı olduğunu, ancak sonucun uluslararası toplumun, özellikle ABD ve Çin gibi ülkelerin arabuluculuğu ve müdahalesine bağlı olacağını söyledi.

Yan, “ABD, İran ile İsrail arasında daha büyük çaplı bir çatışma istemiyorsa, mevcut gelişmeler Trump’ın Orta Doğu’dan stratejik çekilme politikasıyla tam olarak uyumlu olmayabilir” dedi.

“Bu koşullar altında, iki ülke arasında yakın vadede büyük çaplı bir savaşın çıkması olasılığını düşük görüyorum, ancak belirli bir kapsamda İsrail ile İran arasında karşılıklı saldırılar olasılığı var” diye ekledi. Çinli akademisyene göre, Çin arabuluculuk çabaları ile krizin çözümünde rol üstlenebilir.

Saldırının ardından, Çin’in İsrail ve İran büyükelçilikleri vatandaşlarına gelişmeleri yakından takip etmeleri ve olası saldırılara karşı güvenlik önlemleri almaları çağrısında bulundu.

Exeter Üniversitesi öğretim üyesi ve Torino Üniversitesi’nde Çin-Akdeniz (ChinaMed) projesinin araştırma başkanı Andrea Ghiselli, mevcut gelişmelerin, özellikle Suriye iç savaşı ve eski Suriye lideri Beşar Esad’ın hükümetinin zayıflamasının ardından, Çin siyasi çevrelerinde İran hükümetinin istikrarına ilişkin endişeleri yoğunlaştırabileceğini söyledi.

“İran rejimi düşmeye çok yaklaşırsa, [Çinli yetkililer] zor seçimlerle karşı karşıya kalabilir: kaybı kabul etmek veya örneğin askeri yardım şeklinde önemli destek sağlamaya başlamak,” dedi.

“Şu an için Çin’in bekleyip durumu izleyeceği ve durumun daha da kötüye gitmemesini umacağı çok muhtemel” diye ekledi.

İsrail İran’ın nükleer ve balistik programına saldırdı: İran’dan misilleme

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Alman makine üreticilerinden, Çin konusunda AB’ye çağrı

Yayınlanma

Almanya’nın dünya çapında tanınan makine üreticileri, AB’ye Çin konusunda müdahale etmesi çağrısında bulundu.

Alman makine üreticileri, Çin ve Avrupa arasında daha yakın iktisadi bağların kurulması için en büyük destekçilerden biriydi.

Şimdi ise, ihracatın azalması ve “haksız devlet sübvansiyonları” ile güçlenen “giderek daha güçlü [Çinli] rakipler” ile karşı karşıya kalan sektör, Brüksel’den kendisini korumak için ticaret engelleri getirmesini talep ediyor.

Almanya’nın “Mittelstand” adı verilen ve köklü aile şirketlerinin ağırlığını oluşturduğu sermaye grubunu temsilen, Makine Mühendisliği Endüstrisi Derneği (VDMA) tarafından perşembe günü yayınlanan yeni bir görüş belgesi, yakın zamana kadar Çin-Almanya iktisadi mucizesini öven sektör için dramatik bir dönüşü işaret ediyor.

SCMP‘nin aktardığı belgede, “AB, üçüncü ülkelerden yapılan ithalata, AB’nin anti-damping veya anti-sübvansiyon kurallarını ihlal etmesi halinde telafi edici vergiler uygulamalıdır. Çin, agresif ihracat politikasıyla bu konuda özellikle dikkat çekiyor”, ifadesine yer veriliyor.

Güç aktarım sistemlerinden takım tezgahlarına, yarı iletken makinelerden hassas aletlere kadar her şeyi üreten 3.600 üyeden oluşan endüstri grubu, Çinli rakipleriyle eşit şartlarda rekabet etmeye hazır olduğunu açıkça belirtiyor fakat bu koşulların mevcut olmadığını düşündüğü ve hükümetlerin müdahale etmesini istediği de açıkça vurgulanıyor.

VDMA Başkanı Bertram Kawlath, “Çinli şirketler hükümet tarafından büyük ölçüde sübvanse ediliyor. Ve bazen teknik düzenlemelerimizi hiçe sayan ürünleri Avrupa’ya tedarik ediyorlar. Çin adil davranmıyor ve politikacılar buna yanıt vermelidir”, dedi.

Bu belge, Alman sanayisinin dünyanın atölyelerine güç sağlamak için ürettiği makinelerin satışından zengin olduğu on yıllardan sonra bir dönüm noktası niteliğinde. Covid-19 pandemisinden bu yana VDMA, Almanya’nın Çin ile ekonomik ilişkilerinde ortaya çıkan zorlu yeni gerçekliğe sert eleştiriler yöneltmeye başladı. Çin, Avrupa ve üçüncü pazarlardaki şiddetli rakipler tarafından rekabetten dışlandığını dile getirdi.

VDMA’nın istatistikleri, şirketlerinin Çin’deki pazar payında önemli bir düşüş olduğunu gösterdi. Alman makine ve teçhizatının Çin’in ithalat pazarındaki payı 2015 yılında %20,4 iken, 2024 yılında %15,1’e geriledi.

Alman hükümetinin istatistiklerine göre, 2025 yılının ilk çeyreğinde sevkiyatlar bir önceki yıla göre %12,2 azaldı ve son altı yılın beşinde görülen düşüş eğilimi daha da şiddetlendi.

Belgede, “’Made in China 2025′ stratejisiyle desteklenen Çinli makine mühendisliği şirketleri, küresel pazarda giderek daha güçlü rakipler haline geldi. Çinli şirketlere sağlanan haksız devlet sübvansiyonları, uluslararası ticarette önemli bir rol oynuyor,” denildi.

Rakamlar, Almanya ve AB genelindeki eğilimlerle uyumlu: 2025 yılının ilk beş ayında, AB’nin Çin’e ihracatı bir önceki yıla göre %7,3 azalırken, Almanya’nın ihracatı %5,9 azaldı.

Aynı zamanda, Çin’in Almanya ve Avrupa’ya yaptığı sevkiyatlar da patlama yaşıyor. Sadece mayıs ayında, AB’nin en büyük ekonomisi olan Almanya’ya yapılan ihracat, nisan ayında kaydedilen %20,3’lük büyümenin ardından %21,5 artış gösterdi.

Fransa’ya yapılan sevkiyatlar mayıs ayında yüzde 24,1 arttı ve bu durum, yüksek gümrük vergileri nedeniyle ABD pazarına giremeyen Çin ürünlerinin Avrupa’nın “damping alanı” haline geleceği endişelerini artırdı.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

JP: İsrail, ABD’yi İran’a yönelik saldırılara katılmaya ikna etmeye çalışıyor

Yayınlanma

Jerusalem Post’a bilgi veren kaynaklar, İsrail’in ABD yönetimini İran’ın nükleer tesislerine ve askeri hedeflerine yönelik saldırılarına katılmaya ikna etmeye çalıştığını söyledi.

Cuma sabahı erken saatlerde, İsrail Hava Kuvvetleri, Natanz nükleer tesisi de dahil olmak üzere İran’a bir dizi saldırı düzenledi ve Devrim Muhafızları ve İran ordusunun komutanları ile İran’ın nükleer silah programının ön saflarında yer alan nükleer bilim adamları gibi önemli hedefleri katletti.

“Yükselen Aslan operasyonu” olarak adlandırılan bu saldırılar halen devam ediyor ve güvenlik yetkilileri saldırıların günler veya haftalarca süreceğini tahmin ediyor.

Saldırılar, saldırıların başlamasından kısa bir süre sonra Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun açıkladığı gibi, ABD ile “tam koordinasyon” içinde gerçekleştirildi, fakat ABD’ye ait birlikler veya destekler olmadan yürütüldü.

Rubio, “Başkan Trump ve yönetim, güçlerimizi korumak ve bölgesel ortaklarımızla yakın temas halinde kalmak için gerekli tüm adımları attı. Açıkça söyleyeyim: İran, ABD’nin çıkarlarını veya personelini hedef almamalıdır,” dedi.

Trump, Truth Social’da yaptığı bir paylaşımda saldırılarla ilgili olarak, “İran’a anlaşma için defalarca fırsat verdim. Onlara en sert şekilde ‘sadece yapın’ dedim, ama ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, ne kadar yaklaşırlarsa yaklaşsınlar, bunu başaramadılar,” diye yazdı.

Trump ayrıca İran’ı anlaşmaya varmaya çağırdı ve “Bu katliamın ve bir sonrakilerin sona ermesi için hâlâ zaman var… İran, geriye hiçbir şey kalacak hale gelmeden anlaşma yapmalı,” dedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English