RUSYA
Putin’in konuşması ültimatomdan fazlası
Yayınlanma
Yazar
Hazal Yalın
Putin’in dünkü Dışişleri kolezyumundaki (bu seviyede bir toplantı en son 2021’de yapılmıştı) konuşması haklı olarak çok ilgi çekti.
Konuşma batıya bir “ateşkes teklifi” olarak planlanmıştı. Ancak, doğrusunu söylemek gerekire bu ateşkes teklifi gerçekte bir ültimatomdan başka bir şey değildir. Dahası bunda şaşıracak bir şey de yoktur, zira Rusya’nın kazanma iradesi iki buçuk yıldır sarsılmadı, tersine pekişti.
Sahadaki durumun en gergin olduğu 2022 ortalarından itibaren neredeyse bir yıl boyunca bile bu irade sarsılmamışken, ülkenin iktisadi kalkınma hızının dünya ortalamasının üzerine çıktığı, refah seviyesinin arttığı, hemen bütün iktisadi göstergelerin neoliberal dogmatizme rağmen az çok olumlu seyrettiği, dahası çatışma alanında hasmın ezildiği ve alan kontrolünün genişletildiği bir ortamda geri adım atması beklenemezdi.
Geri adım şöyle dursun, Putin kesin bir ifadeyle, mevcut temas hattına dayanan bir barış bile değil, ancak bütün şartların kabul edilmesi halinde ateşkes uygulanabileceğini söyledi.
Bu şartlar 24 Şubat 2022 konuşmasında belirtilen denazifikasyon ve demilitarizasyondan başka Rusya’ya katılan dört yeni federal bölgenin idari sınırlarını da kapsıyor. Yani bir ateşkes ancak, temas hattının bugünkü haliyle dondurulması değil, Kiev birliklerinin bu dört federal bölgenin idari sınırlarının dışına çıkması ve İstanbul mutabakatına dönmesi halinde ilan edilebilir.
Bunlar Kiev ve “sponsorları” tarafından kabul edilmeyeceği belli olan şeylerdi (ve edilmedi de), ama Ukrayna silahlı kuvvetlerinin savaşma iradesini belirgin bir şekilde etkileyeceği beklenebilir.
Nitekim, Kiev’den önce Stoltenberg ve Austin şartları reddettiklerini (yani, demek ki, Britanya’nın iki önceki sabık başbakanının formülasyonuyla “son Ukraynalıya kadar” savaşma, yahut öldürme kararlılığını koruduklarını) söyledi.
Kiev’deki anayasal görev süresi 20 Mayıs’ta dolmuş dolayısıyla hukuki meşruiyeti kalmamış olan, buna rağmen iktidarın başı kabul edilen kişi ise çok daha dikkat çekici bir ifade kullandı: Putin’in şartlarına “itimat edilemeyeceğini” ve bunlar “kabul edilse bile” zaten Rusya’nın taarruzu durdurmayacağını söyledi.
Bu ancak, Kiev’de belki de kapıların arkasında sesi giderek daha gür çıkan veya hiç değilse rahatsızlığı daha hissedilir olan bir kesimin çatışmayı ne pahasına olursa olsun durdurmak gerektiğini düşündüğüne yorulabilir.
Ancak konuşma bu ültimatomdan fazlasıdır; bu programatik bir konuşma ve Ukrayna meselesinden başka şu iki meseleyi kapsıyor:
1) Kıtayı ABD vasalı haline getiren Avrupalı neoliberal elitle mücadele ve bağımsızlık ve düzeni esas alan dögolcülük;
2) küresel güneyde Orta Asya merkezli “çokkutupluluk” merkezlerinin BRICS, ŞİÖ ve (benim çok daha fazla önem verdiğim) Avrasya Ekonomik Birliği’nden başka bölge dışı güçlerin askeri varlığını tasfiye edecek güvenlik anlaşmaları yoluyla kurulması ve pekiştirilmesi.
İkinci maddenin ilk bölümünü (BRICS, ŞİÖ) tartışmak şimdilerde çok moda. Bunun ikinci bölümü sözkonusu olduğunda ise (Orta Asya ülkelerinin bölge dışı yabancı üslerden arındırılması) genellikle sanki böyle bir durum (Putin’in ifadesiyle “işgal”) yokmuş gibi davranılıyor.
Ancak ilk madde bana kalırsa uzun vadede daha çok önem taşıyor; zira doğrudan doğruya Avrupa’da sınıf dinamikleriyle ilgili ve başka bir şey değil en çok bu, emperyalist sistem içinde köklü bir altüst oluşa yol açabilir.
Konuşmanın Ukrayna meselesine kadar olan ve bu programatik niteliğini yansıtan bölümünün neredeyse eksiksiz bir çevirisi aşağıdadır.
* * *
Putin: Avrupa’da yöneticiler kendi halklarının güvenini kaybetmekten çok Washington’un gözünden düşmekten korkuyor
… Tekrar ediyorum: dünya hızla değişiyor. Ne küresel siyaset, ne ekonomi, ne teknolojik rekabet eskisi gibi olacak. Giderek daha çok sayıda ülke egemenliğini, kendine yeterliliğini, milli ve kültürel benliğini korumaya yöneliyor. Sahnenin önüne küresel güneyin, doğunun ülkeleri çıkıyor; Afrika ve Latin Amerika’nın rolü artıyor. Biz her zaman, daha Sovyet zamanından beri, dünyanın bu bölgelerinin önemini söylüyorduk; ama bugün dinamik tamamen başka, giderek belirginleşiyor. Bir dizi entegrasyon projesinin hızla hayata geçmekte olduğu Avrasya’da da dönüşüm temposunun hızlandığı görülüyor.
Bugün çok kutuplu ve çok yönlü dünya düzeninin ana çizgileri yeni siyasi, iktisadi gerçeklik üzerinde şekilleniyor ve bu objektif bir süreçtir. Bu, bütün yapay birleştirme çabalarına rağmen organik olarak insana has olan kültürel-uygarlıksal çeşitliliği yansıtıyor.
Bu gelecek imgesi dünya ülkelerinin mutlak çoğunluğunun özlemleriyle kesinlikle uyumludur. Bunu, diğer hususların yanı sıra, güvene dayalı diyalog, katılımcıların egemen eşitliği ve birbirine saygı gibi özel bir kültüre dayanan BRICS gibi evrensel bir birliğin çalışmalarına yönelik artan ilgide de görüyoruz. …
Genel olarak, BRICS’in potansiyelinin onun zamanla çokkutuplu dünya düzeninin başlıca düzenleyici kurumlarından biri haline gelmesine imkan vereceğini düşünüyorum.
… Bağımsız Devletler Topluluğu’ndaki meslektaşlarımızla anlaşmaya vardık ve çokkutuplu bir dünyada uluslararası ilişkilerle ilgili ortak bir belgeyi kabul ettik. Ortaklarımızı ŞİÖ ve BRICS başta olmak üzere başka uluslararası platformlarda da bu konuda görüşmeye davet ettik.
Bu diyaloğun BM duvarları içinde de ciddi bir gelişme göstermesini istiyoruz; bu çerçevede bölünmez bir güvenlik sisteminin kurulması gibi temel, herkes için hayati önem taşıyan bir konudaki diyalog da dahil.
Bu bağlamda hatırlatırım: 20’nci yüzyılın sonunda, sert bir askeri-ideolojik cepheleşmenin sona ermesinin ardından uluslararası toplumda güvenlik alanında güvenilir, adil bir düzen kurulması için benzersiz bir şans ortaya çıkmıştı. Bunun için fazla bir şey de gerekmiyordu — sadece bütün ilgili tarafların görüşlerini dinleme becerisi, bunları dikkate almaya karşılıklı hazır oluş. …
… Başında ABD’nin bulunduğu batılı ülkeler soğuk savaşta kazandıklarını ve dünyanın nasıl düzenleneceğine tek başlarına karar verme hakları olduğunu düşündüler. Bu dünya görüşünün pratik ifadesi, her ne kadar Avrupa’da güvenliğin nasıl sağlanacağıyla ilgili başka fikirler mevcut idiyse de, Kuzey Atlantik bloğunun zaman ve mekana sınırsız yayılması projesi oldu. …
Biz hem 90’larda hem de daha sonrasında daima batılı elitlerin seçtiği yolun yanlışlığını gösterdik; sadece eleştirmek ve uyarmakla da kalmadık, seçenekleri ve yapıcı çözümleri önerdik, Avrupa ve dünya güvenliğinde herkesi, altını çizmek istiyorum, herkesi memnun edecek bir mekanizma geliştirilmesinin önemini vurguladık. …
En azından daha 2008’de önerdiğimiz Avrupa güvenlik anlaşması fikrini hatırlayalım. Aynı konular Rusya Dışişleri Bakanlığının 2021 aralığında ABD ve NATO’ya verdiği memorandumda da gündeme gelmişti. …
Bu arada, Avrupa’da ve dünyada güvenliğin ve refahın sağlanması için biricik doğru formül diye ilan edilen batı formülünün aslında işlemediği de yeterince hızlı bir şekilde anlaşılmıştı. Balkanlardaki trajediyi hatırlayalım. Eski Yugoslavya’da biriken iç problemler (elbette, vardı bunlar) kaba dış müdahale yüzünden hızla keskinleşti. NATO tarzı diplomasinin başlıca prensibi daha o zaman kendini bütün ihtişamıyla gösterdi — karmaşık iç ihtilafların çözümünde son derece kısır ve verimsiz bir prensip: taraflardan herhangi bir nedenle pek hoşlarına gitmeyen birini bütün günahlardan ötürü suçlamak ve bütün siyasi, enformatif ve askeri gücü, ekonomik yaptırımları ve kısıtlamaları onun üzerine salmak.
Daha sonra aynı yaklaşımlar yeryüzünün farklı yerlerinde de kullanıldı, siz ve ben çok iyi biliyoruz bunu: Irak, Suriye, Libya, Afganistan ve diğerleri; ve onlar, mevcut problemlerin derinleşmesinden, milyonlarca insanın kaderinin yerle bir edilmesinden, koca koca devletlerin yıkılmasından, beşeri ve sosyal felaket odaklarının, terörist anklavlarının genişlemesinden başka bir şey getirmediler.
Batı şimdi de küstahça Yakındoğu işlerine sızmaya çalışıyor Bu alanı bir zamanlar kendi tekellerine almışlardı ve bunun sonucu bugün herkes tarafından biliniyor, apaçık.
Güney Kafkasya, Orta Asya. İki yıl önce Madrid’deki NATO zirvesinde ittifakın artık sadece Avrupa-Atlantik’te değil Asya-Pasifik bölgesinde de güvenlik meseleleriyle uğraşacağını ilan ettiler. Oralarda yaşayanlar da bunlar olmadan yapamazmış. Belli ki bunun arkasında, kalkınmalarını engelleme kararı aldıkları bölge ülkeleri üzerinde baskıyı artırma çabası var. Bilindiği gibi bu listedeki baş sıralardan birinde ülkemiz, Rusya bulunuyor.
Füze savunma anlaşmasından, orta ve uzun menzilli füzelerin tasfiyesi anlaşmasından, açık hava sahası anlaşmasından tek taraflı çıktığını açıklayarak stratejik istikrarı baltalayanın ve NATO’daki uydularıyla birlikte Avrupa coğrafyasında onlarca yılda yaratılmış olan güven ve silahlanma üzerinde kontrol tedbirleri sistemini yıkanın Washington’un ta kendisi olduğunu da hatırlatırım.
Nihayetinde batılı devletlerin bencilliği ve kibri bugünkü son derece tehlikeli duruma yol açtı. Geri dönüşsüzlük noktasına kabul edilemeyecek kadar yaklaşmış bulunuyoruz. Büyük bir nükleer cephaneliği bulunan Rusya’yı stratejik yenilgiye uğratma çabaları batılı siyasetçilerin bütün sınırları aşmış maceracılığını gösteriyor. Ya kendi ortaya koydukları tehdidin büyüklüğünü anlamıyorlar ya da kendilerinin cezalandırılmazlığı ve münhasırlığına dair obsesif bir inanca saplanmışlar. Bunların her ikisi de trajediyle son bulabilir.
Açıktır ki Avrupa-Atlantik güvenlik sisteminin çöküşüne tanık oluyoruz. Bugün artık bu sistem yoktur. Bunu fiilen yeni baştan kurmak gerekiyor. Bütün bunlar bizim ortaklarımızla, bütün ilgili ülkelerle birlikte (bunlar hiç de az değil) Avrasya’da güvenliğin sağlanması için kendi seçeneklerimizi geliştirmemizi ve bunları daha sonra geniş bir uluslararası tartışmaya açmamızı gerektiriyor. …
Bunun için hangi temeller üzerinde ne yapmak gerek?
Birincisi, gelecekteki böyle bir güvenlik sisteminin bütün potansiyel katılımcılarıyla diyalog geliştirmek gerekli. Sizden, başlangıç için, Rusya ile yapıcı bir karşılıklı etkileşime açık devletlerle zaruri meseleleri ele almanızı rica ediyorum.
Geçtiğimiz günlerde Çin Halk Cumhuriyeti ziyareti sırasında bu problematiği ÇHC Başkanı Si Tsinpin ile de görüştük. Rusya’nın teklifinin, Çin’in küresel güvenlik alanındaki temel ilkeleriyle çelişmediği gibi tersine bunları geliştirdiğini ve tam bir uyum içinde olduğunu ifade ettik.
İkincisi, gelecekteki güvenlik mimarisinin, bunun kuruluşunda yer almayı arzu eden bütün Avrasya ülkeleri için açık olması ilkesinden yola çıkmak önem taşıyor. “Herkes için” kuşkusuz hem Avrupa hem NATO ülkelerini de kapsıyor.
… Avrupa’daki epey yüksek siyasetçilerin de katıldığı Rusya karşıtı propaganda kampanyasına Rusya’nın güya Avrupa’ya saldırmaya hazırlandığı spekülasyonları eşlik ediyor. Bu konuda defalarca konuştum… bu tam bir hezeyandır, sadece silahlanma bahanesidir.
… Avrupa için tehlike Rusya’dan gelmiyor. Avrupalılar için başlıca tehdit ABD’ye olan kritik ve sürekli artan, fiilen mutlak bağımlılıktır: askeri, siyasi, teknolojik, ideolojik ve enformasyon alanlarında. Avrupa küresel iktisadi kalkınmanın şarampolüne gitgide daha fazla kayıyor, göçmen ve diğer yakıcı problemlerin kaosuna yuvarlanıyor, uluslararası özne kimliğini ve kültürel benliğini kaybediyor.
Bazen, Avrupa’da yönetimdeki siyasetçilerin ve Avrupa bürokrasisinin temsilcilerinin kendi halklarının, kendi yurttaşlarının güvenini kaybetmekten çok Washington’un gözünden düşmekten korktuğu izlenimi hasıl oluyor. Son Avrupa Parlamentosu seçimleri de bunu gösteriyor. Avrupalı siyasetçiler aşağılanmayı, hoyratça davranılmayı ve Avrupalı liderlerin dinlenmesine ilişkin skandalları sineye çekerken, ABD onları sadece kendi menfaatleri için kullanıyor: ya onları kendi pahalı gazını almaya zorluyor (yeri gelmişken, gaz Avrupa’da ABD’dekinden üç ya da dört kat daha pahalı) ya da şimdi olduğu gibi Avrupa ülkelerinin Ukrayna’ya silah sevkiyatını arttırmasını talep ediyor. Bu arada, taleplerin zaten ardı arkası kesilmiyor. Ve onlara karşı da, Avrupa’daki iktisadi girişimcilere karşı da yaptırımlar getiriyorlar.
… ABD’nin kendisine gelince, askeri teknolojilere ve yarının teknolojilerine yatırım yapıyor: uzaya, modern dronlara, yeni fiziksel ilkelere dayalı saldırı sistemlerine, yani gelecekte silahlı mücadelenin doğasını ve dolayısıyla güçlerin askeri ve siyasi potansiyelini ve dünyadaki konumlarını tayin edecek olan alanlara. Şimdi bunlara öyle bir rol veriliyor: paracıkları bizim için gereken yerlere yatırın. Ama bu, Avrupa potansiyelini filan artırmıyor.
Eğer Avrupa dünyanın gelişmesinde bağımsız merkezlerden ve gezegenin kültür ve uygarlık kutuplarından biri olma niteliğini korumak istiyorsa kesinlikle Rusya’yla iyi ilişkilere ihtiyacı var ve en önemlisi biz de buna hazırız.
Bu aslında basit ve aşikar gerçeği kulağı başkalarının iradesi ve fısıltılarında değil ama gerçekten Avrupa ve dünya ölçeğindeki siyasetçiler, bu ülkelerin ve halkların tarihi kategorilerle düşünen yurtseverleri kavramıştı. Savaş sonrası yıllarda Charles de Gaulle birçok defa söylemişti bunu. İyi hatırlıyorum: 1991’de, o zaman benim de katılma şansı bulduğum bir görüşme sırasında Almanya şansöliyesi Helmuth Kohl Avrupa ile Rusya’nın ortaklığının altını çizmişti. Avrupalı siyasetçilerin yeni kuşağının bu mirasa er ya da geç döneceğine inanıyorum.
ABD’ye gelince, orada bugün hakim liberal-globalist elitlerin kendi ideolojilerini bütün dünyaya ne yoldan olursa olsun yayma, kendi imparatorluk statülerini, hakimiyetlerini koruma yönünde sonu gelmeyen girişimleri ülkeyi de tüketiyor, onu çözülmeye götürüyor, Amerikan halkının gerçek menfaatleriyle apaçık bir tezat teşkil ediyor. Eğer bu çıkmaz yol, kendi seçilmişliğine ve münhasırlığına inançla karışık saldırgan mesihçilik olmasaydı uluslararası ilişkiler çoktan istikrara kavuşmuş olurdu.
Üçüncüsü, Avrasya güvenlik sistemi fikrini öne sürmek için Avrasya’da halihazırda faaliyet göstermekte olan çoktaraflı örgütler arasındaki diyalog sürecini büyük ölçüde hızlandırmak gerek. Burada mevzubahis olan öncelikle Birlik Devleti, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü, Avrasya Ekonomik Birliği, Birleşik Devletler Topluluğu, Şanghay İşbirliği Örgütü’dür. …
Dördüncüsü, Avrasya’da yeni bir ikili ve çoktaraflı kolektif güvenlik garantileri sistemi için geniş bir tartışmaya başlamanın zamanı geldiğini düşünüyoruz. Bu bağlamda perspektif olarak Avrasya bölgesindeki dış güçlerin askeri varlığını da tedricen azaltmak gerekiyor.
Elbette bugünkü durumda bu tezin gerçekçi görünmeyebileceğini anlıyoruz, ama bu bugün için. Eğer gelecekte güvenilir bir güvenlik sistemi inşa edersek bölge dışı askeri varlık bulundurulması zarureti olmayacaktır. Doğrusunu söylemek gerekirse esasen bugün de bu zaruret yok, bu sadece işgal demek, hepsi o. …
Bu bağlamda Belarus dostlarımızın programatik bir belge, 21’inci yüzyılda çokkutupluluk ve çoğulculuk şartı üzerine çalışılması inisiyatifini destekliyoruz. Bu şartta sadece uluslararası hukukun temel ilkelerine yaslanan çerçeve ilkeler değil daha geniş bir planda batı merkezli bir dünyanın yerini almakta olan bir uluslararası ilişkiler sistemi olarak çokkutupluluğun ve çoktaraflılığın muhtevası, tabiatına dair stratejik vizyon formüle edilebilir. …
Beşincisi, Avrasya güvenlik ve kalkınma sisteminin en önemli parçası, kuşkusuz, ekonomi, sosyal refah, entegrasyon ve karşılıklı yarara dayanan işbirliği meseleleri; yoksulluğun, eşitsizliğin üstesinden gelinmesi gibi genel problemlerin çözümü, iklim, ekoloji; pandemi ve küresel ekonomide kriz tehditlerine karşı acil tepki mekanizmalarının kurulması olmalı — hepsi de önemli.
Batı, eylemleriyle sadece dünyada askeri-siyasi istikrarı baltalamakla kalmadı; yaptırımlarla, ticaret savaşlarıyla da kilit önem taşıyan pazar kuruluşlarını itibarsızlaştırdı ve zayıflattı. IMF ve Dünya Bankası’nı kullanarak, ikim gündemini çarpıtarak küresel güneyin kalkınmasını engelliyor. Batı, kendi yazdığı kurallarla bile rekabette kaybediyor ve yasak bariyerlerini, her türden korumacılığı uygulamaya koyuyor. ABD fiilen Dünya Ticaret Örgütü’nün uluslararası ticaretin düzenleyicisi rolünü reddetti. Her şey bloke edildi. Üstelik sadece rakiplerine değil kendi uydularına da baskı uyguluyor. Bugün resesyonun kıyısında sallanan Avrupa ekonomilerinin özsuyunu nasıl emdiğini izlemek yeterli.
Batı ülkeleri Rusya’nın varlıklarının ve döviz rezervlerinin bir kısmını dondurdu. Şimdi de bunları tamamen mülk edinmek için nasıl bir hukuki zemin oluşturacaklarını düşünüyorlar. Ama bütün bu sahtekarlığa rağmen hiç kuşkusuz hırsızlık hırsızlık olarak kalacak ve diğer taraftan cezasız da kalmayacaktır.
Mesele daha derin. Rusya’nın varlıklarını çalarak kendi kurdukları ve onlarca yıldır kendilerine refah getiren, kazandıklarından fazlasını tüketmelerine, borçlar ve yükümlülükler yoluyla bütün dünyadan para sızdırmalarına imkan veren sistemin yıkımına yönelik bir adım daha atacaklar. Artık bütün ülkeler ve şirketler, varlık fonları için, uzaklardaki varlık ve rezervlerinin hem hukuki hem de iktisadi anlamda güvende olmadığı aşikar hale geliyor. ABD ve batı tarafından mülksüzleştirilme sırasında bir sonraki, herhangi bir başkası olabilir — işte bu yabancı devletlerin fonları, onlar olabilir. …
Etkili ve güvenli, batının kontrol ettiklerine alternatif, ikili ve çoktaraflı dış iktisadi mekanizmaların kurulmasını ciddi bir şekilde hızlandırmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu ayrıca, milli paralarla hesapların genişletilmesini, bağımsız ödeme sistemlerinin kurulmasını ve batı tarafından bloke edilmiş veya sınırlanmış kanalların etrafından dolanacak üretim ve piyasa zincirlerinin oluşturulmasını öngörüyor.
Elbette, Avrasya’da, yani doğal coğrafi çekirdeğini Rusya’nın teşkil ettiği bu kıtada uluslararası ulaştırma koridorlarının geliştirilmesi çabalarına devam etmek de zaruridir. …
İlginizi Çekebilir
-
Amerikalı ekonomist Stephen Roach: ABD kendi temellerine saldırıyor
-
Panama, ABD yaptırımları nedeniyle 128 geminin kaydını siliyor
-
Brezilya lideri Lula, Japonya ziyaretinde Trump’ın vergileriyle mücadele sözü verdi
-
AB, Rusya’nın Karadeniz anlaşması için yaptırımların hafifletilmesi şartını reddetti
-
AB, Ukrayna için Starlink’e alternatif arıyor
-
Trump’tan ithal otomobillere yüzde 25 gümrük tarifesi
RUSYA
AB, Rusya’nın Karadeniz anlaşması için yaptırımların hafifletilmesi şartını reddetti
Yayınlanma
9 saat önce27/03/2025
Yazar
Harici.com.tr
Avrupa Birliği (AB), Suudi Arabistan’daki ABD-Rusya görüşmelerinde ele alınan Karadeniz güvenliği anlaşması için Kremlin’in Rus bankalarına yönelik yaptırımların hafifletilmesi talebini geri çevirdi. AB Komisyonu Sözcüsü, Rosselhozbank gibi bankalara yönelik yaptırımların kaldırılmasının ancak Rusya’nın Ukrayna’daki askeri müdahaleyi bitirmesi ve askerlerini çekmesiyle mümkün olacağını savundu.
Avrupa Birliği (AB), Suudi Arabistan’da gerçekleştirilen Rusya-ABD görüşmelerinde ele alınan Karadeniz’deki güvenlik anlaşması kapsamında Moskova’nın Rus bankacılık sektörüne yönelik yaptırımların hafifletilmesi taleplerini reddetti.
Avrupa Komisyonu Sözcüsü Anitta Hipper, dün yaptığı açıklamada Brüksel’in, Rusya’nın Ukrayna ile kısmi bir ateşkes için talep ettiği üzere Rosselhozbank’a (Rusya Ziraat Bankası) yönelik yaptırımları kaldırma planı olmadığını belirtti.
Hipper, yaptırımların hafifletilmesi için “Ukrayna’ya yönelik haksız ve gerekçesiz saldırganlığın sona ermesi ve tüm Rus birliklerinin Ukrayna topraklarından koşulsuz olarak çekilmesi gerektiğini” iddia etti.
Financial Times‘ın aktardığına göre Hipper, “AB’nin temel amacı, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaş yürütme kabiliyetini azaltmak için yaptırımlar da dahil olmak üzere mümkün olan tüm araçları kullanarak Rusya üzerinde maksimum baskı kurmak olmaya devam ediyor,” diye ekledi.
ABD, Riyad’daki görüşmelerden bir gün sonra, salı akşamı Rusya ile Karadeniz konusunda mutabakata varıldığını duyurmuştu.
Beyaz Saray’dan yapılan açıklamaya göre, Karadeniz’de güvenli seyrüsefer ve güç kullanımından kaçınılması konusunda mutabakata varıldı.
Buna karşılık Washington’ın, Rus gıda üreticilerinin dünya pazarına yeniden erişimini kolaylaştıracağı belirtilmişti.
Fakat bu açıklamadan birkaç saat sonra Kremlin’in yayımladığı belgede, anlaşmanın ancak Rosselhozbank ve “uluslararası gıda ticareti operasyonlarını sağlamada yer alan” diğer Rus bankalarına yönelik yaptırımlar kaldırıldıktan sonra yürürlüğe gireceği vurgulandı.
Kremlin, özellikle bankaların SWIFT sistemine yeniden bağlanması ve döviz muhabir hesaplarına yeniden erişim sağlaması gerektiğine dikkat çekti.
ABD Hazine Bakanı: Yaptırımların geleceği Rusya’nın adımlarına bağlı
RUSYA
Putin, ilk kez yabancı bir şirket hakkındaki kayyum kararını geri çekti
Yayınlanma
9 saat önce27/03/2025
Yazar
Harici.com.tr
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İtalyan Ariston şirketinin Rusya’daki varlıklarının kayyuma devredilmesi kararını iptal eden bir kararname imzaladı. Bu, Rusya’da yabancı bir şirket hakkındaki fiili millileştirilme kararının iptal edildiği ilk örnek oldu. İtalya kararı memnuniyetle karşılarken, Alman Bosch şirketinin varlıkları üzerindeki kontrol devam ediyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İtalyan Ariston şirketinin varlıklarının geçici olarak Gazprom Bytovye Sistemy A.Ş.’ye devredilmesine ilişkin daha önce alınan kararı iptal eden bir kararname imzaladı.
Kararname, yayım anından itibaren yürürlüğe girdi. Bu durum, Rusya’da yabancı bir işletme hakkındaki fiili millileştirilme kararının geri çekildiği ilk örnek oldu.
Ariston CEO’su Paolo Merloni, Rusya makamlarının kararını memnuniyetle karşıladığını belirterek, bu kararın “şirketin Rusya’daki birimini yeniden bağımsız olarak yönetmesine olanak tanıdığını” ifade etti.
Merloni, bu adımı “ülkedeki on yıllık yatırımların ve sorumlu yönetimin tanınmasının bir işareti” olarak nitelendirdi.
İtalya Dışişleri Bakanlığı da Moskova’nın adımlarını olumlu değerlendirdi ve bu sonucun bakanlık, İtalya’nın Moskova Büyükelçiliği ile Rusya’da faaliyet gösteren Avrupalı ve İtalyan iş dünyasının “uzun vadeli diplomatik çalışmalarının” bir ürünü olduğunu vurguladı.
Fakat yeni kararname, varlıkları Ariston ile aynı zamanda Gazprom Bytovye Sistemy’ye devredilen Alman sanayi devi Bosch’un Rusya’daki birimini kapsamıyor.
Putin, geçen yılın nisan ayında imzaladığı kararnameyle, Ariston’un Rusya’daki iştiraki olan ve ısıtma ekipmanları ile su ısıtma sistemleri üreten Ariston Thermo Rus şirketinin yüzde 100 hissesini Gazprom Bytovye Sistemy’nin yönetimine devretmişti.
Aynı kararnamede, BSH Hausgeräte’nin (Bosch grubuna ait) Rusya’daki birimi olan BSH Bytovye Pribory Ltd. Şti.’nin de Gazprom Bytovye Sistemy’ye devredilmesi yer alıyordu.
Bu adımlar, İtalya hükümetinin sert tepkisine neden olmuştu.
Başbakan Giorgia Meloni, Moskova’dan açıklama talep etmiş ve uluslararası hukuka uyulması gerektiğini savunmuştu.
Buna karşılık, Rusya’nın Roma Büyükelçiliği, bu adımı, Ukrayna’daki askeri müdahale sonrası Rusya Merkez Bankası’nın varlıklarının dondurulmasını da içeren Batı yaptırımlarının zorunlu kıldığı bir tedbir olarak nitelendirmişti.
Profesör Katasonov: Rusya’da ‘büyük devletleştirme’ zamanı geldi
RUSYA
Profesör Katasonov: Rusya’da ‘büyük devletleştirme’ zamanı geldi
Yayınlanma
10 saat önce27/03/2025
Yazar
Harici.com.tr
Rus iktisatçı Profesör Valentin Katasonov, Maliye Bakanı Anton Siluanov’un yeni ‘büyük özelleştirme’ önerisini eleştirerek, bunun ülkedeki soygunun devamı olduğunu savundu. Katasonov, Svobodnaya Pressa gazetesindeki makalesinde, Rusya’nın devasa ticaret fazlasına rağmen sermayenin yurt dışına aktığını, devletin ekonomideki payının kritik seviyelere düştüğünü belirterek acil ‘büyük devletleştirme’ çağrısı yaptı.
Rus İktisat Doktoru ve Profesör Valentin Katasonov, Svobodnaya Pressa gazetesinde yayımlanan makalesinde, Rusya Maliye Bakanı Anton Siluanov’un yeni “büyük özelleştirme” çağrısına tepki gösterdi.
Katasonov, bu planların Rusya’da yıllardır süregelen “soygunun” devamı olduğunu ve ülkenin egemenliğini tehlikeye attığını savundu.
Katasonov, Rusya’nın yıllardır ham madde, enerji kaynakları, kereste ve altın gibi değerli varlıklarının ihracı yoluyla soyulduğunu belirterek, “Sadece petrol ve doğalgaz ihracatın yüzde 60’ından fazlasını oluşturuyor,” dedi.
İhracatın ithalatı karşılama argümanına karşın, Rusya Federasyonu’nun var olduğu sürece kronik dış ticaret fazlası verdiğine dikkat çeken Katasonov, şu verileri paylaştı:
“Sadece son üç yılda (2022-2024) Rusya’nın toplam dış ticaret fazlası 628,1 milyar dolar gibi astronomik bir seviyeye ulaştı. Bu rakam 2022’de 337,2 milyar dolar, 2023’te 140 milyar dolar ve 2024’te 150,9 milyar dolardı.”
Katasonov, bu fazlanın rubleye çevrildiğinde Rusya’nın yaklaşık bir buçuk yıllık bütçesine denk geldiğini vurguladı.
Rusya Merkez Bankası’nın resmi verilerine göre, yurt dışında yaklaşık 1 trilyon dolarlık Rus varlığı bulunduğunu (uluslararası döviz rezervleri hariç) aktaran Katasonov, “Bu ticaret fazlasının ve yurt dışı varlıkların büyük kısmı Rusya için değil, başka ülkeler için çalışıyor. Bunların başında da hasmımız olan ülkeler geliyor. Bu durumda Rusya’nın egemenliğinden bahsetmek zor,” değerlendirmesinde bulundu.
Katasonov, Batı ile “ilan edilmemiş savaş” sürerken bile Rusya sermayesinin yurt dışındaki offshore merkezlerden dönmeye isteksiz olduğunu belirtti.
Sermayenin kozmopolit doğasına dikkat çeken Katasonov, Karl Liebknecht, Karl Marx ve Vladimir Lenin’in “sermayenin vatanı olmadığına” dair sözlerini hatırlattı.
Katasonov, “Bir yanda iktidar Rusya’nın egemenliğini güçlendirmekten bahsederken, diğer yanda doğası gereği kozmopolit olan sermayeyi destekliyor. Bu felsefi dille tam bir antinomi (çelişki),” ifadelerini kullandı.
Bu çelişkinin sürdüğünü gösteren bir gelişme olarak Katasonov, Maliye Bakanı Anton Siluanov’un 18 Mart’ta Rosimuşestvo’nun (Federal Mülk İdaresi Teşkilatı) genişletilmiş kurul toplantısındaki açıklamalarına işaret etti.
Siluanov’un, “Büyük özelleştirme için bir teklifimiz olacak. Bize göre, şimdi bu konuyu tekrar gündeme getirmenin tam zamanı,” sözlerini aktaran Katasonov, Siluanov’un kendisini ikinci Anatoliy Çubays (Boris Yeltsin döneminde özelleştirme süreçlerinin ardındaki kötü şöhretli isim) gibi hissettiğini öne sürdü.
Katasonov, Çubays’ın yürüttüğü ilk “büyük özelleştirme” sonrası geriye sadece “artıkların” kaldığını belirtti.
Rusya Maliye Bakanlığı, bütçe üzerindeki baskıyı azaltmak için özelleştirme istiyor
‘Kapitalistlerimiz Rusya’da bu yenmemiş artıkları kapmak istiyorlar’
Katasonov, “Sürekli aç olan kapitalistlerimiz (tırnak içinde ‘bizim’ diyorum zira Rusya ile tek bağları burada kapitalist olmalarıdır), özlerinde kozmopolit olsalar ve çeşitli offshore merkezlerinde kayıtlı bulunsalar da Rusya’yı unutmuyorlar. Rusya’da bu yenmemiş artıkları kapmak istiyorlar. Bu artıkların stratejik öneme sahip olması umurlarında değil. Egemenlik, ulusal güvenlik ve ulusal çıkarlar gibi kavramlar onlara yabancı,” ifadesini kullandı.
Siluanov’un sürekli aynı argümanı kullandığını belirten Katasonov, bakanın kamu mülklerinin satışından hazineye gelir sağlanacağı vaadini eleştirdi.
Siluanov’un, “2025 yılında bu tür mülklerin satışından en az 100 milyar ruble gelir elde edilmesi öngörülüyor,” dediğini hatırlatan Katasonov, “Bu, mevcut kurla 1 milyar doların biraz üzerinde. Oysa sadece geçen yıl Rusya’nın ticaret fazlası 150 milyar doları aştı,” karşılaştırmasını yaptı.
Katasonov, bu ticaret fazlasının arkasında Rus hazinesine milyarlarca dolar vergi ödemekten kaçan “kaçak sermaye” olduğunu ancak Siluanov’un bu durumu görmezden geldiğini ifade etti.
Katasonov, ekonomide devletin “çok fazla eli olduğu” argümanına da Rosstat verileriyle yanıt verdi.
Devlet (federal hükümet, oblastlar, belediyeler) mülkiyetindeki işletme ve kuruluş sayısının 2000 yılında 151 bin (toplamın yüzde 4,5’i) iken, 2023’te 83 bine (toplamın yüzde 2,5’i) düştüğünü kaydetti.
Katasonov, “Yani 2000-2023 arasında devlet işletmelerinin sayısı yüzde 45 azaldı,” dedi.
Benzer şekilde, ülke ekonomisindeki menkul kıymetlerde devlet payının 2000’de yüzde 25 iken 2023’te yüzde 15’e; sabit sermaye yatırımlarındaki devlet payının ise 2000’de yüzde 23,9 iken 2023’te yüzde 17,5’e gerilediğini aktardı.
‘Madencilik sektörünün yirmi yıldan kısa sürede tamamen özel sermayenin eline nasıl geçtiğini fark etmedik bile’
Katasonov, özellikle reel sektördeki duruma dikkat çekti. Madencilik sektöründe federal hükümetin sahip olduğu ana sermaye payının 2005’te yüzde 51,9 iken 2023’te sadece yüzde 0,3’e düştüğünü vurgulayan
Katasonov, “Madencilik sektörünün yirmi yıldan kısa sürede tamamen özel sermayenin eline nasıl geçtiğini fark etmedik bile,” dedi.
Katasonov, Anayasa’nın 9. maddesinde tabii kaynakların devlet mülkiyetinde de olabileceğinin belirtilmesine rağmen, fiiliyatta kaynakların devlete değil, onları çıkaran özel şirketlere ait olduğunu ve bu şirketlerin kaynakları yurt dışına taşıdığını dile getirdi.
İmalat sanayinde ise federal hükümetin ana sermaye payının 2005’te yüzde 11 iken 2023’te yüzde 9,1’e düştüğünü belirten Katasonov, “İktidar sürekli ekonominin yapısal dönüşümünden, ham madde bağımlılığından kurtulmaktan bahsederken, imalat sanayinde devletin bu kadar küçük ve küçülen payıyla bu nasıl başarılabilir? Özel sermaye için her açıdan ham madde odaklılık daha kârlı,” dedi.
Siluanov’un “büyük özelleştirme” duyurusuna geri dönen Katasonov, Çubays dönemindeki ilk özelleştirmenin halkın soygunu olduğunu tekrarladı.
‘Birkaç küçük özelleştirmeden sonra soyacak bir şey kalmayacak’
Katasonov, “Bu ve bunun gibi birkaç küçük özelleştirmeden sonra devlet mülkiyeti tamamen sıfırlanacak. Soyacak bir şey kalmayacak,” uyarısında bulundu.
Bunun yanı sıra devletleştirme kavramına değinen Katasonov, yıllardır hiçbir yetkilinin devletleştirme veya el konulan mülklerin devlete iadesi (deprivatizasyon) gerekliliğinden bahsetmediğini belirtti.
Tek istisnanın Soruşturma Komitesi Başkanı Aleksandr Bastrıkin olduğunu hatırlatan Katasonov, Bastrıkin’in Mayıs 2023’te St. Petersburg Uluslararası Hukuk Forumu’nda ekonominin temel sektörlerinin devletleştirilmesini önerdiğini ancak bu önerinin sessizlikle karşılandığını anımsattı.
Ülkede 2001 tarihli özelleştirme yasası olmasına rağmen hâlâ bir devletleştirme yasası bulunmadığına dikkat çeken Katasonov, “Eğer Batı ile mücadelede ayakta kalmak ve kazanmak istiyorsak, devlet mülkiyetinin kalıntılarının özelleştirilmesine değil, tam tersine devletleştirmeye ihtiyacımız var. 1990’larda ‘büyük özelleştirme’ yapıldıysa, şimdi bize hayati derecede gerekli olan ‘büyük devletleştirme’dir. Hem de mümkün olan en kısa sürede,” diyerek sözlerini tamamladı.
Rusya’da devletleştirilen varlıkların değeri 2,4 trilyon ruble

Kuzey Kore lideri Kim, yapay zeka donanımlı yeni intihar dronlarının testlerini denetledi

Amerikalı ekonomist Stephen Roach: ABD kendi temellerine saldırıyor

Birleşik Krallık hükümetinden büyük kemer sıkma paketi

Gözaltına alınan Gagavuzya lideri Gutsul, Putin ve Erdoğan’dan yardım istedi

Panama, ABD yaptırımları nedeniyle 128 geminin kaydını siliyor
Çok Okunanlar
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Sosyalizmin yeni dünya-sistemindeki yeri – 1
-
RUSYA2 hafta önce
Ukrayna ordusu, Kursk oblastından çekilmeye başladı
-
DİPLOMASİ2 hafta önce
Bloomberg: Erdoğan, Ukrayna’ya barış gücü göndermeyi planlıyor
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Suriye federasyona mı gidiyor?
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Avrupa’nın ABD ile ilişkileri stratejik bağımlılıktan stratejik özerkliğe dönüşüyor
-
ORTADOĞU2 hafta önce
Suriye’deki Alevi katliamlarına dair tanıklıklar
-
DİPLOMASİ1 hafta önce
İngiltere, Ukrayna’ya binlerce asker göndermeye hazırlanıyor
-
AVRUPA2 hafta önce
Alman partilerinin ‘savaş’ anlaşması borsayı uçurdu