Diplomasi
Rusya, Amerika’nın ‘altın kubbesini’ nasıl aşacak?

Savunma uzmanı İgor Garnov’un Rusya’nın önde gelen diplomasi yayınlarından Vzglyad‘da yer bulan makalesi, ABD’nin mevcut füze savunma sistemlerinin (FSS) yetersizliğine ve “Altın Kubbe” adı verilen yeni bir uzay tabanlı sistem geliştirme çabalarına odaklanıyor. Garnov, Elon Musk’ın SpaceX’inin bu yeni sistemin hayata geçirilmesindeki potansiyel rolünü vurgularken, “Altın Kubbe”nin Brilliant Pebbles ve Brilliant Eyes gibi eski projelerin modern bir versiyonu olabileceğini öne sürüyor. Garnov, bu sistemin Rusya’nın kitlesel nükleer saldırısına karşı tam koruma sağlamayacağını, fakat Çin gibi diğer ülkelerin potansiyelini önemli ölçüde sınırlayabileceğini belirtiyor. Sonuç olarak Garnov, ABD’nin bu alandaki stratejik hedeflerinin Çin’e karşı koymaya yönelik olabileceği değerlendirmesini yapıyor.
Rusya, Amerika’nın ‘altın kubbesini’ nasıl aşacak?
İgor Garnov
ABD’nin füze savunma sistemi (FSS), mevcut hâliyle yalnızca kıtalararası (stratejik) balistik füzelerin (KABF) savaş başlıklarını engelleyebildiği için “stratejik” olarak adlandırılıyor. Ancak bu sistem, tüm ülke toprakları için tam koruma sağlayamıyor.
Yer konuşlu GBI önleyici füzeleri kullanılarak inşa edilen bu sistem, tesadüfi (tekil) veya sınırlı saldırıyı püskürtmek üzere tasarlandı. KABF’leri engelleme kapasitesi, hedef başına iki füze harcanması durumunda en iyi ihtimalle yaklaşık yirmi hedefle sınırlı. Çoklu başlığa sahip KABF’ler için bu, 2 ila 6 füzenin savaş yüküne karşılık gelir. Fakat ABD topraklarına yönelik herhangi ciddi saldırı, yüzlerce KABF’nin yanı sıra FSS’yi aşma araçları ve çeşitli elektronik harp (EH) sistemlerini de içerecek. Amerikan FSS’nin yüzde 100 etkinlikle çalıştığı varsayılsa bile —ki bu teknik olarak imkansız— kitlesel saldırının ilk dakikalarında mühimmatını tüketerek bu kadar çok hedef karşısında yetersiz kalacak.
Deniz konuşlu SM-3 önleyici füzeleri ve kara konuşlu THAAD kompleksini stratejik FSS olarak sınıflandırmak tam olarak doğru olmaz. Bu sistemlerin görevi, orta ve ara menzilli füzeleri engellemek. Gerçek anlamda stratejik ve kitlesel saldırıyı püskürtme konusundaki yetenekleri ise sıfıra yakın.
Ancak şimdi Beyaz Saray, “Altın Kubbe” kod adlı yeni stratejik FSS’nin oluşturulmaya başlandığını duyuruyor. Bu yeni sistemin etkinliğinin çok daha yüksek olacağı belirtiliyor. Sistemin ilk taslakları şimdiden Pentagon başkanının incelemesine sunulmuş durumda.
Bu mümkün mü? Böylesine büyük ülkenin tüm topraklarını aşılmaz kalkanla kaplamak nasıl gerçekleştirilebilir? Bu soruyu yanıtlamak için ABD FSS’nin oluşturulma tarihindeki bazı anlara dönmek gerekiyor.
Reagan döneminin “Yıldız Savaşları” programı, ilgili geliştirmelerin durdurulduğuna dair açıklamalara rağmen aslında hiçbir zaman sona ermedi.
Sadece FSS sistemleri geliştirilirken ortaya konan hedefler, 1980’lerin ortalarında önde gelen süper güçlerin bile sahip olduğu teknik imkanlarla uyuşmuyordu. Kamuoyunun hafızasında daha çok fantastik projeler —nükleer pompalamalı X-ışını lazerleri, yörünge parçacık hızlandırıcıları, railgun’lar ve diğer benzeri sıra dışı tasarımlar— kaldı. Bu tür “devrimci” fikirlerin büyük çoğunluğu prototip aşamasına bile ulaşamadı. Daha “Yıldız Savaşları” programının başlangıcında, 1980’lerin ortalarında, ABD daha pratik ve nispeten basit yörünge tabanlı imha araçlarını araştırmaya yöneldi.
Böyle sistemin ilk taslak projesi Smart Rocks olarak adlandırıldı. Esasen, çok sayıda hafif önleyici füzeyle donatılmış ağır yörünge istasyonundan (sözde “garaj”) oluşuyordu. Bu konsept, savunmasız kabul edildi, çünkü böyle yörünge istasyonlarından sadece birinin bile imha edilmesi savunmada önemli gedik açıyordu. Aynı zamanda, füzelerin hafif yapılamayacağı ve uzayda yönlendirme ve manevra sistemlerinin yeniden geliştirilmesi gerektiği anlaşıldı.
İkinci proje Brilliant Pebbles adını aldı. Fikir olarak Smart Rocks programını takip ediyordu, fakat birkaç büyük savaş yörünge istasyonu yerine, yörüngeye çok sayıda önleyici füzenin bireysel kapsüller içinde yerleştirilmesini öngörüyordu. Barış zamanında bu önleyici füzeler kendi nöbet yörüngelerinde bulunacak, kitlesel saldırı tespit edildiğinde ise düşman KABF’lerini uzaya çıktıktan hemen sonra engellemeye başlayacaktı.
Brilliant Pebbles programı oldukça gerçekçiydi ancak aşırı pahalıydı. ABD topraklarını korumak için uzaya 7 binden fazla önleyici kapsül yerleştirmek gerekiyordu. O dönemde ABD Uzay Kuvvetleri ve NASA bu kapasiteye sahip değildi. Ancak bu program da tamamen rafa kaldırılmadı.
1980’lerin “Yıldız Savaşları” sadece imha araçlarının geliştirilmesiyle sınırlı değildi. En önemli bileşenlerinden biri, yeni uzay tabanlı takip ve hedef belirleme sistemleriydi. Daha sonra SBIRS olarak yeniden adlandırılan Brilliant Eyes projesinden bahsediyoruz. Bu sistem hem jeostatik yörünge (geniş alanları gözlemlemek için) hem de alçak yörünge (SBIRS LEO) versiyonlarında oluşturuluyordu.
Brilliant Pebbles gibi, SBIRS LEO programı da önemli teknik zorluklarla karşılaştı. Yine de bu program kapsamında, balistik hedefleri takip etme ve FSS unsurları için hedef belirleme yeteneğini doğrulayan çalışan prototipler inşa edildi ve test edildi. Fakat sistemin tam ölçekli konuşlandırılması yörüngede birkaç uydu değil, birkaç yüz uydu gerektiriyordu. ABD, SBIRS prototiplerinin test edildiği 2000’lerin başında bile bu tür imkanlara sahip değildi.
Ancak Amerikalı girişimci ve mühendis Elon Musk ve şirketi SpaceX’in çabaları sayesinde gözlerimizin önünde her şey yeniden değişiyor. Şirketin Starlink uydu sisteminin yörüngedeki uydu sayısı Nisan 2025 itibarıyla 5 bin 200’ü aşıyor ve toplamda 6 binden fazla uydu fırlatıldı. Planlanan tam uydu takımyıldızı en az 12 bin uydudan oluşuyor.
Starlink uydu takımyıldızının uyduları 2020 yılında uzaya yerleştirilmeye başlandı. Böylece SpaceX, her yıl 1000’den fazla karmaşık donanıma sahip uydu sistemini yörüngeye çıkardı. Aynı zamanda, bu uyduların seri üretimi, takımyıldızının iletişim ve kontrol sistemleri ile yer altyapısı unsurları da geliştirildi. Küresel, parazite dayanıklı iletişim sistemi olarak savaş alanındaki değerini Ukrayna’da bizzat gözlemliyoruz.
Karşımızda, uydu platformlarının büyük ölçekli seri üretimi ve bunların bireysel yörüngelere kitlesel olarak fırlatılması için ayarlanmış sistem bulunuyor. Bu, Brilliant Pebbles ve SBIRS LEO programlarının başarılı şekilde uygulanması için eksik olan şeydi.
Elbette, ABD’nin yeni stratejik FSS’si resmi olarak rekabetçi başvuruların değerlendirilmesi sonucunda seçilecek. Fakat 40 yıllık araştırma ve geliştirme geçmişiyle gelecekteki projenin genel mimarisi halihazırda belirlenmiş olduğundan, bu rekabeti daha çok formalite olarak değerlendirebiliriz. Yürütülen rekabetin detayları daha çok ilgili şirketler arasında finansmanın dağıtılması, sistem bileşenleri için yüklenicilerin seçilmesi ve uygulama hatlarının netleştirilmesiyle ilgili. Ayrıca, yenilikçiliği vurgulamak için isimler değiştirilecek; örneğin, SBIRS LEO şimdiden NG OPIR, yani Yeni Nesil Sürekli Kızılötesi Gözetleme Sistemi gibi gelecek vaat eden isme kavuştu. Sonuç olarak, büyük ihtimalle ABD’nin yeni FSS’si, yeni bileşen tabanı kullanılarak Brilliant Pebbles ve Brilliant Eyes’ın 2.0 sürümünün yeniden basımı olacak.
Böyle çözüm zarafetten yoksun değil. Gerekli tüm teknolojiler prototip düzeyinde zaten test edildi, geriye sadece deneysel tasarım çalışmaları ve büyük ölçekli seri üretimin organizasyonu kalıyor.
Sistemin ana savaş unsuru da mevcut; bu, şu anda GBI füze platformunda bulunan EKV kinetik önleyicisi. Dahası, burada seçenekler de mümkün. Örneğin, SM-3 için geliştirilen küçük boyutlu LEAP savaş başlığı, uzay tabanlı versiyonda ana sorunundan —geliştirildiği uçaksavar füzesinin enerjisiyle sınırlı olan kullanılan füze platformunun düşük menzili— kurtuluyor. Belki de konuşlandırılacak yörünge imha araçlarının bileşiminde her iki kinetik önleyici türü de kullanılacak: Yörüngenin orta kısmında engelleme için uzun menzilli ağır EKV ve kıtasal ABD enlemlerinde yerel olarak koruma yoğunluğunu artırmak için nispeten kısa menzilli hafif LEAP.
Brilliant Eyes ve SBIRS LEO’dan miras kalan sensör sistemi de test edildi. Seri üretime geçememesinin nedeni çok karmaşık olması değil, yüzlerce uyduyu kitlesel olarak yörüngeye çıkarma imkanlarının olmamasıydı. Starlink ağının konuşlandırılmasındaki deneyim burada tam olarak kullanılabilir.
Brilliant Pebbles tasarlandığı zamanlarda hantal ve pahalı olan taktik bilgi değişim ağı halihazırda mevcut, yani Starlink.
Tüm savaş platformları ve sensör takımyıldızını kapalı devre uydu internetine bağlamak yeterli. Bu durumda, tüm iletişim sistemi ek parazit koruma özellikleri de kazanır, zira herhangi yer tabanlı röle kullanmaz ve uydu platformlarının doğrudan görüş hattındaki yörüngelerde iletişim, EH etkisine karşı bağışık olan lazer sistemleri kullanılarak gerçekleştirilebilir. Bu tür alıcı-vericiler Starlink bünyesinde zaten test edilmiş ve seri olarak üretiliyor. Bunların gelecekteki savaş uydu platformlarına monte edilmesi basit teknik görev.
Gelecekteki “Altın Kubbe”nin büyük ihtimalle, yer tabanlı bölgesel FSS füzeleri de dahil olmak üzere başka savunma katmanları da olacak. Ancak kavramsal temeli neredeyse kesinlikle Brilliant Pebbles 2.0 fikri olacak; belki de günümüzde yapay zeka ile ilişkilendirilen modern sensörlerin ve görüntü tanıma algoritmalarının kabiliyetleri dikkate alınarak güncellenmiş hâliyle. Bileşen tabanının geliştirilmesi, sensör kompleksini ve sistemin savaş unsurlarını hafifletmeyi, 1980’lerin teknolojilerine kıyasla seri üretimlerini basitleştirmeyi ve yörüngeye fırlatılacak pakete tekil değil, onlarca uydu platformu sığdırmayı sağlayacak.
Sistemin ana avantajları seriliği, tekrarlanabilirliği ve genişletilebilirliği olacaktır. Konuşlandırmaya yüzlerce unsurla başlanabilir ve uydu takımyıldızı kademeli olarak hesaplanan gerekli 7 bin ve daha fazlasına doyurularak, modüler yapım prensibinden yararlanılarak oluşturulan FSS’nin yetenekleri planlı şekilde artırılabilir.
Bu analiz, Reuters‘ın yeni yayımladığı ve gelecekteki “Altın Kubbe”nin altyapısı için açılan ihalede ana yüklenici rolü için favorinin SpaceX şirketi olduğunu iddia eden haberle de doğrulanıyor. Haberde ayrıca Palantir ve Anduril şirketlerinden de bahsediliyor. Muhtemelen bu şirketler sensör sisteminin üretimi ve kontrol algoritmalarının geliştirilmesiyle ilgilenecek, SpaceX ise oluşturulan sistem unsurlarının yörüngeye kitlesel olarak çıkarılmasını sağlayacak. Yani “Kubbe”nin temeli yer tabanlı değil, uzay tabanlı olacak.
Böyle “Altın Kubbe” aşılamaz mı olacak? Hayır. Rusya’nın FSS’yi aşma kompleksleri mevcut hâliyle sadece sahte hedefleri ve parazit oluşturucuları değil, aynı zamanda FSS unsurlarına karşı fiziksel karşı koyma araçlarını da içeriyor. Yani kitlesel saldırıda, hedefe ulaştırılan savaş yükünü hafifçe azaltarak hedefe giden yolu açabiliriz.
Ancak bu yol sadece nükleer kulübün seçkinleri için geçerli ve oluşturulan sistem, iyi planlanmış kitlesel nükleer saldırıya karşı güvenilir araç olarak lanse ediliyor. Fakat yetenekleri, ABD’de halihazırda konuşlandırılmış yer tabanlı FSS sistemlerini kat kat aşıyor. Ayrıca, başlangıçtan itibaren genişletilebilir sistem olarak tasarlanıyor.
Reuters, uydu takımyıldızının ilk aşamasının 400 ila 1000 yörünge platformundan oluşacağını belirtiyor. Böyle küresel kapsama ağı, yaklaşık olarak Birleşik Krallık, Hindistan, Fransa’nın balistik saldırı nükleer potansiyeline karşılık gelen 150 kadar savaş başlığını engelleyebilecek; ancak Rusya’nınkini değil. Fakat sistemin ilk aşaması bile Kuzey Kore veya İran tarafından ABD topraklarına yönelik saldırı olasılığını güvenilir şekilde engellemiyor. Starlink uydu platformlarının seri üretim hacimlerine bakılırsa, ilk aşamanın konuşlandırılma süresi iki yıl veya biraz daha fazla olarak tahmin edilebilir.
Ancak bu aşama kesinlikle son olmayacak. ABD’nin FSS hedefleri nükleer süper gücün saldırısına karşı mutlak koruma sağlamaya kadar uzanmasa da, şu anda potansiyeli 350 ila 400 savaş başlığı olarak tahmin edilen Çin’den gelebilecek olası saldırıyı tamamen engelleyebilir veya en aza indirebilir. Böyle saldırının püskürtülmesi —ki bu Çin’in sahip olduğu her şey— oluşturulan “Altın Kubbe”nin ikinci etabının hizmete girmesiyle gerçekçi hâle geliyor. Bu, beş ila yedi yıl içinde gerçekleşebilir. ABD dış politikasının değişen vektörü ışığında, orta vadede “Altın Kubbe” unsurlarının konuşlandırılması ve üretiminin kilit hedefinin büyük olasılıkla Çin’in stratejik potansiyeline karşı koymak olacağı söylenebilir.
Diplomasi
AB’den Rusya ile iş yapan Çin bankalarına yaptırım hazırlığı

Avrupa Birliği, Rusya ile iş yapan iki Çin bankasını 18. yaptırım paketine dahil etmeye hazırlanıyor. Bloomberg’in Avrupa Komisyonu belgelerine dayandırdığı habere göre, bu bankalar AB finans sisteminden çıkarılacak ve paket SWIFT kısıtlamaları, tanker yasakları, Kuzey Akım yasağı ve Rus petrolü tavan fiyatı düşüşünü de içeriyor.
Avrupa Birliği, Rusya ile ticari ilişkileri nedeniyle iki Çin bankasını yaptırım listelerine almayı planlıyor.
Bloomberg‘in Avrupa Komisyonu belgelerine dayandırdığı bilgiye göre, bu adım AB’nin Rusya’ya yönelik 18. yaptırım paketinin bir parçası olarak değerlendiriliyor. Avrupa Komisyonu, 18. yaptırım paketini Salı günü sunmuştu.
Rusya ile iş yapan bankalar hedefte
Kaynaklara göre, Rusya ile sınırı olan Çin eyaletlerinde faaliyet gösteren iki bölgesel bankanın “kara listeye” alınması öngörülüyor.
Geçen yılın sonunda ABD’nin finansal yaptırımları sıkılaştırması ve Rusya ile işlem yapan tüm kredi kuruluşlarına ikincil tedbir tehdidinde bulunmasının ardından, bu bölgesel bankalar Rusya ile Çin arasındaki ödemelerde kilit kanal haline gelmişti.
Rusya Devle tBaşkanı Vladimir Putin’in geçen yıl mayıs ayında Pekin’e yaptığı ziyaret sonrası oluşturulan ödeme ağına toplamda en az altı bölgesel Çin bankası dahil olmuştu.
Avrupa Komisyonu belgesine göre, bu bankaların ödemeleri ve ihracat finansmanını sağlamanın yanı sıra, Rusya’nın yaptırımları aşmasına yardımcı olan kripto hizmetleri de sunduğu belirtiliyor.
Yaptırım rejimi kapsamında, söz konusu bankaların Avrupa Birliği finans sisteminden tamamen koparılacağı ifade edildi.
AB’nin 18. yaptırım paketi kapsamında ayrıca 30’dan fazla gerçek ve tüzel kişinin de listeye dahil edilmesi planlanıyor.
Bunun yanı sıra, 22 Rus bankasının daha SWIFT sisteminden çıkarılması ve “gölge filo”ya ait 77 tankerin “kara listeye” alınması gündemde. Bu önlemlerle Rusya’nın finansal ve lojistik kabiliyetlerinin daha da kısıtlanması hedefleniyor.
Avrupa Komisyonu, Nord Stream doğalgaz boru hattının yeniden çalıştırılmasının yasaklanmasını ve Rus petrolüne uygulanan tavan fiyatın varil başına 60 dolardan 45 dolara düşürülmesini teklif ediyor.
Açıklanan plana göre, bu fiyatın üzerinde yapılan sevkiyatlar Avrupa sigortası kapsamı dışında kalacak ve Avrupalı tanker şirketlerinin bu tür petrolü taşıması yasaklanacak.
Bu adımların, Rusya’nın enerji gelirlerini daha da azaltması bekleniyor.
Almanya Şansölyesinden açıklama
Almanya Şansölyesi Friedrich Merz, dün yaptığı açıklamada, yeni yaptırım paketinin büyük olasılıkla önümüzdeki hafta kabul edileceğini belirtti.
Merz, “Rusya, Atlantik’in her iki yakasında da bir güvenlik tehdidi oluşturuyor,” ifadelerini kullandı ve ABD Kongresi’nin de yeni önlemler üzerinde çalıştığını sözlerine ekledi.
AB, Rus petrolüne tavan fiyatı düşürüyor ve Kuzey Akım’ı yasaklıyor
Diplomasi
AMB Başkanı Lagarde, Çin’e ‘politikalarını değiştirme’ çağrısı yaptı

Avrupa Merkez Bankası (AMB) Başkanı Christine Lagarde, çarşamba günü (11 Haziran) Pekin’e yaptığı ziyaretinde, Çin’in politikalarını değiştirmemesi halinde dünyayı yeni bir bunalıma sürükleme riskiyle karşı karşıya kalacağını ileri sürdü.
Çin Halk Bankası’nda yaptığı ve 20. yüzyılın ticaret kaynaklı iktisadi krizlerine büyük ölçüde atıfta bulunan konuşmasında Lagarde, Çin ve ABD’nin dünya ekonomisini parçalamakla tehdit eden devasa ticaret açığını kapatma yükünü paylaşması gerektiğini vurguladı.
Lagarde, “Refahımızı korumaya ciddiysek, jeopolitik farklılıklar olsa bile işbirliğine dayalı çözümler aramalıyız. Bu da, hem fazla veren hem de açık veren ülkelerin sorumluluk alması ve üzerine düşeni yapması anlamına geliyor,” dedi.
AMB başkanı dinleyicilere, ABD ve Avrupa’nın Çin’in, giderek bilinçli bir politika olarak görünen, dünyayı kendi mallarıyla doldurma politikasıyla hayati önem taşıyan endüstrileri yok etmesine izin vermeyeceğini söyledi.
Lagarde, “Milli güvenlik kaygıları ve pandemi sırasında edinilen deneyimler göz önüne alındığında, belirli bir düzeyde risk azaltma süreci devam edecek. Stratejik sektörlerde başkalarına bağımlı kalmak isteyen ülke sayısı azdır,” dedi.
Lagarde’ın ziyareti, ABD Başkanı Donald Trump’ın ABD’nin en büyük ticaret ortaklarına bir dizi gümrük vergisi uygulayarak küresel ticaret düzenini yeniden şekillendirmeye çalıştığı kritik bir dönemde gerçekleşti.
Amerikalı yetkililer, son iki gününü Londra’da Çinli meslektaşlarıyla görüşmeler yaparak, her iki tarafın da birbirini ekonomileri için hayati öneme sahip malları alıkoymakla suçladığı çıkmazı aşmaya çalıştı.
Büyük Buhran’ı başlatan gümrük vergisi savaşlarına atıfta bulunan Lagarde, “zorlayıcı” ticaret politikalarının herkes için durumu daha da kötüleştireceği uyarısında bulundu.
Lagarde, savaş sonrası dönemde yaşanan krizlerde ABD ve ticaret ortaklarının en azından Soğuk Savaşı kazanmak gibi ortak bir jeopolitik zorunluluğu olduğunu ve bunun da tarafları anlaşmazlıklarını gidermeye teşvik ettiğini belirtti.
Buna karşılık, AMB şefi, ABD’nin bugün Çin karşısında böyle bir kısıtlaması olmadığını ima etti. Ticaret ve uluslararası tedarik zincirlerinin geçmişte olduğundan çok daha büyük bir rol oynadığı günümüzde, bu durumun dünya ekonomisi için daha da tehlikeli hale geldiğini belirtti.
Ticaretle ilgili gerilimler tırmanırken, finans piyasaları ABD dolarının küresel finansdaki hakimiyetinin zayıflayabileceği ve buna bağlı olarak avronun rezerv para birimi olarak daha büyük bir rol oynayabileceği yönünde spekülasyonlar yapmaya başladı.
Ne var ki, bu görüşü coşkuyla benimseyen Lagarde, çarşamba günkü konuşmasında bu konulara hiç değinmedi.
AMB sözcüsü, Lagarde’ın Çinli yetkililerle planladığı özel görüşmeler hakkında ayrıntılı bilgi vermeyi reddetti.
Diplomasi
ABD, Filistin konferansına katılacak müttefiklerini ‘uyardı’

ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, İsrail ve Filistin arasında olası bir iki devletli çözümün ele alınacağı önümüzdeki hafta yapılacak BM konferansına müttefik hükümetlerin katılmamasını istiyor.
Reuters’ın gördüğü ve salı günü (10 Haziran) gönderilen diplomatik nota, konferansın ardından “İsrail karşıtı eylemlerde” bulunan ülkelerin ABD’nin dış politika çıkarlarına aykırı hareket etmiş sayılacağı ve Washington’dan diplomatik yaptırımlarla karşılaşabileceği belirtiliyor.
Daha önce bildirilmeyen bu girişim, İsrail’in güvenliğini sağlarken Filistin devletine giden yolun parametrelerini belirlemeyi amaçlayan ve önümüzdeki hafta New York’ta düzenlenecek toplantıya ev sahipliği yapan iki yakın müttefik Fransa ve Suudi Arabistan’ın yürüttüğü diplomasiye ters.
Notada, “Gazze’deki savaşı sona erdirmek ve rehineleri kurtarmak için devam eden, hayat kurtaran çabaları baltalayıcı bulduğumuz bu konferansa katılmamaları için hükümetlere çağrıda bulunuyoruz,” denildi.
Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, konferansta Fransa’nın İsrail işgali altındaki topraklarda bir Filistin devletini tanıyabileceğini ima etmişti. Fransız yetkililer, İsrail’in en sadık müttefiki olan ABD ile çatışmayı önlemek için çalıştıklarını belirttiler.
Macron bu adımda ısrar ederse, Avrupa’nın en büyük Yahudi ve Müslüman topluluklarının yaşadığı Fransa, Filistin devletini tanıyan ilk Batılı büyük güç olacak. Bu, şimdiye kadar genellikle İsrail’e daha eleştirel yaklaşan küçük ülkeler tarafından domine edilen harekete daha büyük bir ivme kazandırabilir.
Telgrafta, “ABD, tek taraflı olarak varsayımsal bir Filistin devletini tanıyacak her türlü adıma karşıdır. Bu, çatışmanın nihai çözümüne önemli hukuki ve siyasi engeller getirecek ve savaş sırasında İsrail’i zorlayarak düşmanlarını destekleyecektir,” denildi.
ABD, on yıllardır resmi olarak İsrail ve Filistinliler arasında Batı Şeria ve Gazze’de İsrail’in yanı sıra bir Filistin devleti kurulmasını öngören iki devletli çözümü destekliyordu.
Trump, ilk döneminde, ABD’nin Orta Doğu politikasının uzun süredir temel direği olan iki devletli çözüme nispeten ılımlı bir yaklaşım sergilemişti. Cumhuriyetçi başkan, ikinci döneminde bu konudaki tutumuna dair çok az ipucu verdi.
Fakat salı günü, ABD’nin İsrail Büyükelçisi Mike Huckabee, bağımsız bir Filistin devletinin ABD’nin dış politika hedefleri arasında yer almadığını düşündüğünü söyledi.
Amerikan memorandumunda, Filistin devletini tek taraflı olarak tanımanın, 7 Ekim’i “fiilen Filistin Bağımsızlık Günü haline getireceği” ileri sürülüyor.
ABD’nin telgrafında, Washington’un Gazze’de ateşkesin sağlanması, rehinelerin serbest bırakılması ve çatışmanın sona ermesi için Mısır ve Katar ile “yorulmadan çalıştığı” belirtildi.
ABD, “Bu konferans, terör örgütü Hamas’ın İsrail’in kabul ettiği müzakerecilerin önerilerini reddettiği bir zamanda, hassas müzakereleri baltalıyor ve Hamas’ı cesaretlendiriyor,” iddiasında bulundu.
Telgrafta, “ABD, konferansın İsrail’e boykot ve yaptırımlar dahil olmak üzere olası eylemleri ve diğer cezai tedbirleri desteklediği yönündeki imaları reddediyor,” denildi.
İsrail, konferansı “İsrail’e saldırı için Hamas’ı ödüllendirdiği” gerekçesiyle defalarca eleştirdi ve Fransa’ya Filistin devletini tanımaması için baskı yaptı.
Konunun hassasiyeti nedeniyle ismini vermek istemeyen bir Avrupalı diplomat, “Artık hiçbir şey beni şaşırtmıyor, ama kaç ülkenin katılımından vazgeçebileceğini bilmiyorum. Bu zorbalık ve aptalca bir zorbalık,” dedi.
-
Görüş1 hafta önce
ABD Dışişleri’nin Avrupa eleştirisi ne anlama geliyor?
-
Avrupa1 hafta önce
Max Otte: Alman ekonomisinde bir gerileme değil, çöküş yaşanıyor
-
Asya2 gün önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Rusya1 hafta önce
Ukrayna’dan Rus stratejik bombardıman üslerine kamyonlardan kalkan İHA’larla saldırı
-
Dünya Basını2 hafta önce
FP: ABD anlaşma değil teslimiyet istiyor
-
Dünya Basını4 gün önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Dünya Basını1 hafta önce
Rusya ve Ukrayna heyetleri tekrar İstanbul’da: Masada neler var?
-
Görüş2 hafta önce
Silahlar sustu, şimdi artılar eksiler hanesine bakma zamanı – 2