Rusya
Rusya’nın askeri ekonomisi

Anglo-Amerikanlar, Rusya’yı analiz etmede hiçbir zaman şimdiki kadar maharetli olmamıştı. Bir düşmana karşı uzun bir zaman boyunca verilen savaş, insana belli bir temkinlilik kazandırabilir. Fakat savaşta kimin kazanıp kimin kaybedeceği konusunda tecrübe önemsiz bir detay. Aşağıda tercümesi verilen makalede Gaydar Vakfı yönetim kurulu üyesi Andrey Kolesnikov, 1990’lardaki yağma döneminin kazanımlarının elden gidişine ağıt yakıyor.
Putin’in savaş ekonomisi: Sovyet tarzı askeri harcamalar ve savaş ekonomisi Rusya’yı kurtaramaz
Andrey Kolesnikov
10 Temmuz 2024
Rusya’da Sovyet iktisadi planlamasıyla alay etmek, iktisadi sistemi geliştirme çabaları kadar eski bir gelenektir. “Sahra Çölü’nde sosyalizm inşa edilse ne olurdu?” diye soran eski bir fıkra vardır. Cevap şöyleydi: “Önce plandan başka bir şey olmaz, sonra da kum kıtlığı başlar”. Bir diğerine göre ise —ki bu, eski ABD Merkez Bankası Başkanı Alan Greenspan’in çok sevdiği bir fıkradır— Brejnev döneminde bir grup insan Moskova’daki Kızıl Meydan’daki askeri geçitte yürüyor, ancak askeri üniforma yerine bol takım elbiseler giymişler. Bir yardımcı, Sovyet lideri Leonid İlyiç’in yanına koşarak gelir: “Yoldaş Leonid İlyiç, bu insanların kim olduğunu bilmiyoruz!” Brejnev cevap verir: “Sakin ol yoldaş, bunlar bizim en yıkıcı silahlarımız, Sovyet iktisatçıları”.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna’daki “özel askeri harekatının” üzerinden iki yıl altı ay geçmesine rağmen, ülkesinin iktisadi planlamacılarının şanından etkilenmiş gibi görünmüyor. Bu yıl bahar mevsiminde gerçekleştirdiği hükümet değişikliğinin en çarpıcı sonucu, uzun süredir savunma bakanı olan Sergey Şoygu’nun yerine askeri tecrübesi olmayan devlet iktisatçısı Andrey Belousov’un getirilmesi oldu. Bol bir takım elbise yerine pahalı ve üzerine iyi oturan bir takım elbise giyen Belousov, daha önce iktisadi kalkınma bakanı, ekonomi danışmanı ve başbakan yardımcısı olarak görev yapmıştı. Fakat atanmasının bir nedeni var: Rusya’nın askeri harcamaları artık öyle devasa boyutlara ulaşmış durumda ki —bazı tahminlere göre 2024 bütçesinin neredeyse üçte biri savunmaya ayrılmış olup, Sovyet sonrası Rus tarihindeki herhangi bir yıldan daha yüksek bir GSYİH oranına ulaştı— bu harcamaları ancak bir iktisatçı verimli hale getirebilir.
En azından, bu Putin’in nadiren yalan söylemediği nadir durumlardan biri gibi görünüyor. Bir diğer açıklama ise, Rusya’nın askeri teknolojisinin etkin yönetiminin, ülkenin sivil sanayilerde de “teknolojik egemenlik” —tam anlamıyla kendine yetebilirlik— elde etmesini mümkün kılacağı. Ayrıca, devasa askeri harcamaların, insan sermayesinin, bazen sosyal ve sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere, maliyetine mal olsa bile, ilkesel olarak iktisadi kalkınmayı tetikleme kapasitesine sahip olduğuna inanılıyor. Bu anlamda, Belousov doğru bir tercih: Sovyet ekonomisinin matematiksel okulunun bir ürünü olarak, en üst otoritelerin her şeyi hesaplayabileceğine ve kamu parası ile devlet müdahalelerinin her türlü krizi çözebileceği yönünde mutlak bir inanca sahip.
Gözlemciler, Belousov’u “askeri Keynesçi” olarak tanımladılar; bu, erken 20. yüzyıl İngiliz teorisyeni ve devlet teşvikinin savunucusu John Maynard Keynes’e bir miktar hakaret içeren bir referans. Daha doğru bir ifadeyle, Belousov’un fikirleri, Sovyetler Birliği’nin çökmesine ön ayak olan yaklaşımı —savunma harcamalarının sürdürülemez büyümesi ve ekonominin acımasızca militarize edilmesi— hatırlatıyor. Elbette, profesyonel bir iktisatçı olarak Belousov, piyasadan vazgeçilmesini savunmuyor. Fakat, sadece yoğun kamu harcamalarının değil, özellikle askeri harcamaların kalkınmanın itici gücü olabileceği görüşünü destekliyor. Bu yaklaşımı, sadece Ukrayna’daki savaşının zorunluluklarından değil, aynı zamanda on yıllarca süren Sovyet reçeteleri ve sanrılı düşüncelerden şekillenen Putin’in yeni iktisadi modeli olarak tanımlamak doğru olur.
Bir ölçüde bu, Putin’in ilk yıllarına göre bir değişimi işaret ediyor. Sonuçta, 1990’ların liberal reformlarının hemen ardından iktidara geldi ve iktidarının ilk yıllarında Rusya ekonomisinin geniş çaplı yeniden yapılandırılmasını ve liberalleştirilmesini destekliyor gibiydi. Aynı zamanda güçlü makroekonomik göstergeleri korumanın ve devlet bütçesini dengelemenin öneminin de tamamen farkında. Bu yüzden hâlâ Elvira Nabiullina’yı merkez bankası başkanı ve Anton Siluanov’u maliye bakanı olarak görevlendirerek yönetiminde rasyonel teknokratlara yer veriyor.
Ancak Belousov, eski liberal reformculardan çok farklı bir kumaştan biçilmiş bir isim. Onu göreve getirerek Putin, kayda değer piyasa öğeleriyle birlikte esasen bir Sovyet ekonomisine geri dönüyor. Yeni model, devlet müdahaleciliğini, savunma sanayiine yönelik baskın vurguyu ve ithal ikamesini, farklı alanlarda piyasa ekonomisiyle birleştiriyor; buna, tüketici taleplerini karşılamak için çeşitli Batı ürünlerinin paralel ithalatı da dahil. Bu, uzun ve tehlikeli bir geçmişi olan dikkat çekici bir deney. Üstelik giderek artan sayıda büyük işletmenin kamulaştırılması, özel mülkiyetin korunmasına duyulan güveni sarsıyor ve piyasanın risk altında olduğunu gösteriyor. Dahası Kremlin, bütçeyi dengelemek için yeterli parası olmadığını başka şekillerde de gösteriyor; örneğin, orta sınıfa yönelik vergileri artırdı.
Bazı Sovyet selefleri gibi, Putin de iktisadi hesapçılar tarafından yönetilen devasa askeri harcamaların ülkeyi iflastan kurtarabileceğine inanıyor gibi görünüyor. Ancak, eski komünist rejimin çok geç öğrendiği üzere savaşa dayalı bir ekonomi, planlayıcıların hesapları ne kadar iyi olursa olsun, sonsuza kadar ayakta kalamaz. Putin ve Belousov, böyle bir yaklaşımı benimseyerek, Rusya’nın zorluklarla kazanılmış liberal iktisadi temellerinin geriye kalanını erozyona uğratma riski taşıyor. İktisadi reformcular tarafından otuz yıldan fazla bir süre önce oluşturulan bu ilkeler, şimdiye dek Rusya sistemini, ülkenin artan biçimde tecrit edilmesine rağmen, nispeten istikrarlı tuttu. Bu ilkeler ortadan kalktığında, daha büyük bir çöküşten kaçınmak oldukça zor olabilir.
Brejnev’in bol takımları
Sovyet dönemine geri dönüldüğünde, Moskova’daki liderlik, ülkenin ekonomisini dönüştürme çabalarının başarısında ve başarısızlığında neredeyse her zaman kritik bir rol oynadı. Nikita Hruşçov döneminde (1953–64) iktisadi reformlar tartışılmış olsa da Başbakan Aleksey Kosıgin’in Brejnev’in onayıyla sosyalist ekonomiyi yeniden canlandırmaya ilk kez giriştiği dönem Brejnev dönemiydi. Bu çaba, Yevsey Liberman adlı bir iktisatçının, işletmelerin özellikle kârlarını nasıl kullandıkları konusunda özerkliklerini artırma gereğini savunduğu Pravda’da 1962’de yayımlanan kışkırtıcı bir makalesiyle başlamıştı. Bu argümanın ortaya konması tesadüf değildi. Sovyet döneminde Pravda’da yayımlanan bir makale sadece bir makale değildi; neredeyse her durumda birer talimat niteliğindeydi. Bu durumda, yetkililerin Sovyet ekonomisinin reform için artık olgunlaştığını ve değişim için uygun bir zaman olduğunu düşündükleri anlamına geliyordu.
Böylece Sovyet basınında ve yetkililer arasında, sözde iktisadi mekanizmanın nasıl elden geçirileceği konusunda bir tartışma başladı. 1965’in başlarında, Liberman, Komünistlerin Kârla Flörtü başlıklı bir manşetle Time dergisinin kapağında yer aldı. Ve nihayet o sonbaharda Kosıgin, iktisatçılar arasında süregelen bir tartışmanın ardından, işletmelere sınırlı bağımsızlık, gelirlerini serbestçe kullanma ve hatta talebe yanıt olarak ürün yelpazelerini genişletme özgürlüğü tanınmasını resmen önerdiği o meşhur hükümet raporunu yayımladı. Bu, Sovyet şuurunda bir devrimdi; malların sadece Sovyet planlamasına göre üretilmesi değil, tercihen satılması da gerekiyordu. Yine de bu sadece bir deneydi; şüpheciler arasında Kosıgin reformları, biraz ironik bir şekilde libermanizasyon olarak bilinir hale geldi.
Aslında, reformlar iktisat mesleğinin kendisinin dönüşümüyle çakıştı. O dönemde iktisatçılar, Sovyet ekonomisini basitçe Ortodoks Marksizm-Leninizm’in bir dayanağından modern bir bilime dönüştürmek için matematiksel yöntemleri benimsiyorlardı. En önemlisi, optimal işleyiş teorisiydi, yani çalışabilir bir sosyalizm modelinin, kapsamlı bir hesaplama setine dayalı olarak tüm endüstrileri ve vatandaşların ihtiyaçlarını dikkate alan mükemmel dengeli bir ekonomi için oluşturulabileceği fikri. Yeni fikrin merkezlerinden biri, yeni nesil matematiksel ekonomistlerin evrensel optimizasyon için sihirli bir formül aradığı ve bunu bilgisayar teknolojisinin yardımıyla tasarlamayı umduğu Merkezi İktisat ve Matematik Enstitüsü (CEMI) idi.
Çalışmanın kapsamı oldukça ürkütücüydü. Sovyet iktisatçıları, haddelenmiş demir metalinden süt ürünlerine kadar her Sovyet malı için yazılması gereken binlerce planlama görevi ve 10 binden fazla malzeme dengesini nasıl birbirine bağlayıp dengeleyebilirlerdi? Nihayetinde, bunların hepsini idare edecek tek bir bürokrasi bile yoktu; öncekiler Devlet Planlama Komitesi veya Gosplan, sonrakiler ise Devlet Tedarik Komitesi altında yer alıyordu. Sovyet döneminin sonlarına doğru, Gosplan’ın kendisi 70 alt birime ve yaklaşık 3 bin 200 çalışana sahipti. Yıllık planın kendisi onlarca ciltten oluşuyordu ve Gosplan’ın Ana Hesaplama Merkezinde hesaplanıyordu; burada Birleşik Krallık’tan alınan devasa bir bilgisayar iki katı kaplıyordu ve makine odalarının altında, makinelerin soğutulması gerektiği için artezyen suyu bulunuyordu.
Fakat bu olağanüstü çaba Sovyet ekonomisini kurtarmaya yetmedi. Sovyet ekonomisinin 1960’ların ikinci yarısında toparlandığı ve resmi büyüme rakamlarının çok yüksek olduğu doğru. Bu reformlardan kaynaklanmış olsa da büyümenin enflasyonist baskılardan kaynaklanıyor olması muhtemel: Minimum özgürlük, işletmeleri ürün yelpazesini genişletmeye ve buna bağlı olarak fiyatları biraz artırmaya itti. Daha derin gerçeklik ise, Kosıgin reformlarının, piyasa ve özel mülkiyetin yokluğunda başarısızlığa mahkûm olduğuydu. Açık bir ekonomi olmadan, planlamacıların hiçbir hesaplaması arz ve talebi dengeleyemezdi.
Politbüro teknokrasisi
1960’ların sonunda, Sovyet ekonomisi başka bir sorunla karşı karşıyaydı; işgücü kıtlığı. Diğer faktörlerin yanı sıra, uzun süredir işgücü sağlayan kırsal köyler tükenmişti. Şaşırtıcı bir şekilde Putin, bugün kendi savaş destekli devletçi ekonomisinde benzer bir sorunla karşı karşıya, fakat onun durumunda bu daha çok uzun vadeli demografik düşüşün bir sonucu ve kısmen nitelikli personelin yurt dışına göçünün yanı sıra silahlı kuvvetlerin büyük takviye ihtiyaçlarından kaynaklanıyor.
Aralık 1969’da Brejnev, Merkez Komite Plenumunda işgücü krizinden ve diğer iktisadi sorunlardan açıkça bahsetti. Konuşma o kadar sertti ki gizli olarak tasnif edildi. Belki de rakibi Kosgıin’in reformlarının hiçbir şey başaramadığını göstermek istiyordu. Ancak Brejnev’in verimsiz harcamalardan yeni teknolojilerin uygulanmamasına kadar uzanan eleştirileri doğruydu. Ve Moskova’nın maliyetli jeopolitik maceralara katılımı için özür diliyor gibiydi; bu mantık, Putin’in bugünkü mantığını şaşırtıcı bir şekilde öngörüyordu.
Brejnev, “Eğer Güneydoğu Asya ve Orta Doğu’da emperyalizmin oyunlarını bozmasaydık, bu, Amerikalıları ve müttefiklerini sınırlarımıza daha yakın bir yerde yeni saldırgan eylemler başlatmaya teşvik edecekti… Eğer Çekoslovakya’daki karşı-devrimci planları engellemeseydik, NATO birlikleri çok yakında batı sınırlarımızda olacaktı,” demişti.
Diğer başarısız Rus ve Sovyet reformları gibi, Kosıgin reformlarının gerilemesi de siyasi bir müdahale ile çakıştı. Bu müdahale, Ağustos 1968’de, Çekoslovakya’nın Sovyet işgaliyle başladı. İktisadi değişiklikler askıya alındı ve bu sadece üst düzeydeki ilginin azalmasından dolayı değildi. Bu dönemde, 1960’larda keşfedilen petrol sahaları devreye girdiğinde; petrodolarlar Sovyet ekonomisine akıyordu ve 1973 petrol krizinden sonra petrol fiyatları yükseldi. Bu noktada, reformlara hiç ihtiyaç kalmamış gibi görünüyordu. Putin’in Rusya’sındaki durum gibi, süper güç petrol ve doğalgaza bağlanmıştı ve bunu yiyecek ve sanayi ithalatını finanse etmek için kullanıyordu. Değişim arzusu değersizleşti. Fakat Sovyetler, yakında keşfedecekti ki, böyle bir yaklaşım sadece belirli bir süre sürdürülebilirdi.
Bugünkü Kremlin, Sovyet petrokrasisinin bir on yıl içinde tükendiğini iyi idrak etmeli. 1979’da, Sovyetlerin Afganistan’ı işgali ve Moskova’nın Washington ile nükleer silahlanma yarışıyla, Sovyet ekonomisi hemen hemen her olası sektörde açıklar birikmeye başlamıştı. İşte bu faktörler, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra, yeni nesil reformcuların fiyat kontrolünü kaldırdığında hiperenflasyona yol açacaktı. Bu noktada, Rusya’nın iktisadi reformcuları 1960’lardan popüler bir Sovyet filminden ünlü bir sözü tekrarlayabilir: “Her şey bizden önce zaten çalınmış”.
İşsizlikten korkan kim?
Bugün, 1990’lar genellikle Rusya’da geniş ölçekli iktisadi liberalizasyonun yaşandığı yıllar olarak anılıyor ve sıklıkla Putin’in şimdi tepki gösterdiği dönem olarak görülüyor. Esasında, 1980’lerde Mihail Gorbaçov altında iktisadi reformlara yönelik teşebbüsler olmuştu; Gorbaçov, Sovyet halkına sadece bazı siyasi özgürlükler vermekle kalmamış, aynı zamanda iktisadi özgürlükler de sağlamıştı. Ancak Gorbaçov’un iktisadi reformları yavaştı ve sonra tamamen durdu.
Bir yandan, Gorbaçov iktisadi girişim alanını kademeli olarak genişletmeyi amaçladı: İlk kez, devlet yabancılarla ortak girişimlere izin verdi, aynı zamanda küçük ölçekli özel girişimler ve hizmet sektörlerinde yarı özel şirketlerin kurulmasına olanak sağladı. Ancak makine imalatı endüstrisi, alışıldık şekilde devlet parasıyla desteklenmeye devam etti. Ve iktisatçı Nikolay Şmelev, sosyalizm altında işsizliğe izin verilmesi gerektiğini kamuya açık bir şekilde önerdiğinde, Gorbaçov öfkeliydi.
Yine de iktisadi reforma daha dramatik bir yaklaşımın gerektiği aşikardı. On yılın erken dönemlerinden itibaren, genç iktisadilar grupları Leningrad ve Moskova’da yer altında, ardından resmi, seminerler düzenlemeye başlamıştı. Leningrad’da, liderleri Anatoliy Çubays’tı; genç bir ekonomist olarak şehirde resmi ve gayri resmi bilimsel atölye çalışmaları düzenleyen ve aynı fikirde olan insanlardan bir grup toplayan Çubays, Moskova’da ise bu rolde Gaydar vardı. Gaydar, genç kuşağın en yetenekli üyesi olarak, parti ve hükümet için analitik ve program belgeleri hazırlamaya çoktan başlamıştı. Bu iki grup daha az veya daha çok uyumlu bir ekip oluşturdu ve radikal ve çok kapsamlı iktisadi reformların gerekeceğini hızla anladılar; ayrıca, gerçek bir sosyalist ekonomi dönüşümünün mümkün olmadığını bildikleri için mülkiyetin özelleştirilmesinin farklı yollarını da düşündüler.
Perestroyka’nın kalan yılları
Perestroyka’nın kalan yılları, farklı reform fraksiyonları arasında yoğun iktisadi tartışmalar ve rekabetle doluydu. Haziran 1987’de Merkez Komitesi, eski okuldan pek çok ilerici Sovyet ekonomistinin yer aldığı ekonomi üzerine bir plenum bile düzenlemişti. Özellikle, akademik iktisatçı Aleksandr Ançişkin, Bilimsel ve Teknolojik İlerlemenin Ekonomisi ve Tahmini Enstitüsünün yeni başkanı olarak seçilmişti; bu enstitü, Gaydar dahil olmak üzere diğer umut vaat eden genç ekonomistlerden bir grubu çekmişti. Çok genç personeli arasında ayrıca, Putin’in gelecekteki savunma bakanı Andrey Belousov da vardı.
Ancak Gorbaçov, daha cesur adımları benimsemekte başarısız oldu. Sovyetler Birliği’nin büyük ölçekli dönüşümündeki rolü büyük olmasına rağmen, Sovyet ekonomisini yeniden tasarlamaya cesaret edemedi ve —durgunluk, devasa bir dış borç, yavaş yavaş ortaya çıkan gizli enflasyon, muazzam bir bütçe açığı ve aynı zamanda ciddi mal ve ürün kıtlığı ile— giderek daha ciddi bir kriz yaşamaya başladı. Sovyetler Birliği’nin siyasi çöküşü, Ağustos 1991’de Gorbaçov’a karşı girişilen darbe teşebbüsünün ardından durdurulamaz bir ivme kazandı ve bu çöküşün doğal bir sonucuydu.
Daha az matematik, daha çok süt
Gorbaçov’un rakibi olarak Boris Yeltsin, Sovyetler Birliği’nin çöktüğünü ve bağımsız bir Rusya’da iktidarı sadece siyasi olarak değil, elde edebileceğini anlamıştı. Aynı zamanda, Rusya’nın piyasa ekonomisine hazır olmayan eski Sovyet cumhuriyetleriyle koordine edilemeyecek radikal ekonomik reformlar yapması gerektiğini de fark etmişti. İşte o zaman, 1991 sonbaharında, reform programını yazmaları için Gaydar’ın genç reformcularını çağırdı.
Ayrıca, genç iktisatçılara —liberal inançları nedeniyle “Chicago Oğlanları” lakabı takılan— hükümetinin mali ve iktisadi blokunda kilit pozisyonlar teklif etti: Gaydar, Yeltsin’in baş ekonomi danışmanı oldu ve ardından geçici başbakan olarak görev yaptı; Çubays, özelleştirme bakanı oldu ve sonra finansal istikrarı sorumlu birinci başbakan yardımcısı oldu. Dahası, reformlar uygulanırken Rusya devlet başkanı ve başbakanın pozisyonları etkin bir şekilde birleştirildi, bu da reformculara ihtiyaç duydukları siyasi desteği verdi [Reformlar, parlamentodan şiddetli muhalefetle karşılaştı ve Yeltsin’in desteği, onlara siyasi bir kalkan sağlamada hayati oldu].
Böylece 1990’ların tartışmalı iktisadi yeniden yapılanması başladı. Gaydar fiyatları serbest bıraktı ve iç ve dış ticareti liberalize etti, hükümet ise devlet mülkiyetini özelleştirmeye başladı. Bu zorunlu reformlar, Batı’da şok terapisi olarak kabul edilse de Gaydar bunlara “defibrilasyon tedbirleri” diyordu, zira ona göre bu tedbirler olmadan sadece kıtlık olur ve mağazaların satılacak hiçbir şeyi olmazdı. Liberalizasyon programı sayesinde raflar doldu ve piyasa güçleri işlemeye başladı.
Fakat çok kısa bir süre sonra, reformcular koşan enflasyon, yeterli talep görmeyen malların üretim durmaları, askeri ve tarımsal harcamaların hızla azalması, çok sayıda savunma sanayii fabrikasının kapanması ve sosyal destek için para yokluğu nedeniyle suçlandı. Şiddetli bir siyasi mücadele patlak verdi ve Gaydar hükümeti —o zamanlar böyle anılıyordu, resmi olarak Gaydar başbakan yardımcısı ve ekonomi ve maliye bakanıydı, ardından Bakanlar Kurulunun geçici başkanı oldu— yalnızca 1992’nin sonuna kadar sürdü.
Ancak ne kadar şiddetli eleştirilirse eleştirilsin, Rusya’nın radikal iktisatçı bir şey başarmıştı, o da bir piyasa ekonomisi kurmaktı. Ve bu konuda ciddi başarılar elde ettiler. Mağaza raflarını doldurmak gibi basit bir meydan okumayı düşünün. 1970’lerin başında, Merkez Ekonomi ve Matematik Enstitüsü, planlı ekonominin her tür ürün için devasa taleplerini yönetmek için saniyede bir milyon işlem yapan bir bilgisayarın 30 bin yıla ihtiyaç duyacağını tahmin etmişti. Ancak Gaydar, Ocak 1992’de fiyat kontrollerini serbest bıraktıktan sonra, aynı sonuç neredeyse hiç planlama olmadan elde edilebildi; tüketici talebi, mağazaların dolu kalmasını sağlamak için yeterliydi. Sovyet sibernetiğinin kurucusu Viktor Gluşkov, bir zamanlar her inek memesine sensörler takmayı ve optimal süt üretim hacmini hesaplamayı önermişti; şimdi optimal hacim, herhangi bir sensör olmadan, sadece piyasanın görünmez eli sayesinde belirleniyordu.
Liberal hayaletler
Sovyet ekonomik reformcularının ilk kuşağından farklı olarak, çoğunluğu 1930’larda doğmuş olan bu grup, Yeltsin döneminde yetişen yeni nesil 1950’lerde doğmuştu. Sovyet durgunluğunun en kötü dönemlerinde eğitim almışlar, bu da onları yeraltı eğitimi almaya ve Macaristan, Yugoslavya ve Polonya’daki sosyalist ekonomilerin reformlarını incelemeye yönlendirmişti. Macar iktisatçı Janos Kornai, açıkça açık veren ekonominin fıtratı hakkında yazan ve bu kuşak için özellikle önemli bir figür olan biriydi. Sosyalist yanılsamaların üstesinden gelmek, bu grubun ilk iktisadi reformları gerçekleştirmesine ve ardından hükümet yönetiminde önemli bir yer edinmesine imkân tanıdı. Bu, yapısal reformları denetlemeye devam edebilecekleri veya Gaydar gibi akademiye çekilenlerin danışmanlık ve öneri taslakları hazırlayarak reformların hayata geçirilmesine katkıda bulunabilecekleri anlamına geliyordu.
Ancak liberallerin siyasi sistemde kalıcı bir etki yaratabilmeleri için fikirlerinin kurumsallaşması son derece önemliydi. Özellikle, Gaydar’ın reformlarını kabul eden eski neslin birkaç üyesinden biri olan Yevgeniy Yasin, Moskova Devlet Üniversitesi2ndeki pek çok genç iktisatçının, aralarında geleceğin Merkez Bankası Başkanı Elvira Nabiullina’nın da bulunduğu bir akıl hocasıydı. Aynı zamanda 1992 yılında Moskova’da yeni bir ekonomi enstitüsünün kurulması da önemliydi, bu enstitü daha sonra tam teşekküllü bir üniversite olan Yüksek Ekonomi Okuluna dönüştü. Bu liberal yuva kısa süre içinde en iyi profesör ve araştırmacıları kendine çekti ve Rusya’nın en seçkin araştırma kurumlarından biri haline geldi. Ne var ki, bu durum onu son yıllarda rejimin baskılarına hedef haline getirdi. 2021’de, savaşın hemen öncesinde üniversite yönetiminin değiştirilmesinin ardından hükümet, fakültedeki liberal profesörlerin büyük bir kısmını tasfiye etti.
Ancak en katı Putin taraftarları bile liberalizmi iktisat eğitiminden ve iktisadi politikadan tamamen silemez. Devlet Başkanı’nın ekonomi danışmanı Maksim Oreşkin bir liberal olmayabilir ama bir teknokrat ve Yüksek Ekonomi Okulu mezunlarının tipik bir örneği. Günümüz Rus muhafazakârları ve komünistleri, Putin’ciliğin tüm tezahürlerini destekleyenler, hükümetin mali ve iktisadi yönetiminde “liberallerin” varlığından hoşnutsuzluklarını dile getiriyorlar. Ancak Putin intihar eğiliminde değil: İktidarının başında, birkaç liberal iktisatçı ona makroekonominin, bütçe ve para politikasının temellerini öğretti; bunların başında Çubays ve Putin’in ilk on yılında maliye bakanı olan Aleksey Kudrin geliyordu. Elbette Putin liberalizmden uzaklaştı ve reformcuların neredeyse tamamı kendilerini çevrede buldu. Kalanları en iyi ihtimalle rasyonel teknokratlar olarak tanımlayabiliriz. İlliberal karşı reformlar ve de-modernizasyon uygulayan bir otokratın liberal modernleştiricilere ihtiyacı yoktur.
Bir iktisatçı olarak Belousov’un yaklaşımı, liberallerinkinin tam zıttı. Babası Sovyet matematik ekonomi okulunun önde gelen isimlerinden biriydi ve Belousov, biraz basitleştirmek gerekirse, bu okulun öğrencisi. Kamu parasını doğru şekilde harcadığınızda sonuç alırsınız. Onun iktisadi felsefesi tamamen bununla alakalı. Burada teknolojik değişimler de önemli. Belousov’un son yıllarda yeni teknolojiler üzerinde çok çalışması tesadüf değil; ancak teknolojik yenilikler sadece kamu sektöründe gerçekleşmez ve kesinlikle dünyadan giderek izole hale gelen bir ekonomide gerçekleşmez. Daha derindeki gerçek ise Putin’in yeni askeri-iktiadi modelinin ülkeyi daha kırılgan hale getirmeyi önlemeyi önemli ölçüde zorlaştırma ihtimalinin yüksek olması.
Bir omletten yumurta yapmak
Sovyet Gosplan görevlileri, sosyalist sistemin sermaye yatırımlarının gereksiniminin abartılması ve teknik yeniliklerin reddedilmesi ilkesine dayandığının farkındaydı. Özel çıkar ve teşebbüsün olmadığı devlet ekonomisinde ne kadar çok para varsa, o kadar çok israf edildiğini de anlıyorlardı. Bu paradoksal Gosplan bilgeliği, neredeyse dini bir inançla kamu harcamalarının etkinliğine ve savaş ekonomisinin özel rolüne dayalı olgun Putin ekonomisinin yeni modelini inşa eden günümüz Rus iktisatçıları tarafından tamamen unutulmuş gibi görünüyor. Putin şimdi iddialı bir görev belirledi: Kendi sözlerine göre, ekonomistler silahlarla tereyağı arasında bir denge bulmalı. Devlet bütçesinde tereyağı için hiç para kalmadı ama bu sorun, Gaydar’ın reformlarının otuz yıldan uzun süre önce verdiği ivme sayesinde Putin’in Rusya’sında hâlâ var olan piyasa sektörü tarafından çözülebilir.
Putin’in Rusya’sında silahlara yapılan devlet harcamaları neredeyse geç Sovyet döneminin ölçeğine ulaştı: Resmi olarak, GSYİH içindeki payı biraz daha az, ancak yetkililer rakamları açıklarken federal bütçenin neredeyse dörtte birinin gizli olduğunu söylemiyorlar. Bu gizliliğin ardında bir gizem yok; para utanmadan “savunma ve güvenlik” olarak adlandırılan şeylere ve devletten devasa mali teşvikleri başarıyla sağlayan lobicilere harcanıyor. Ekonominin nasıl kalkınması gerektiğine dair katı bir devletçi ve devlet müdahaleci görüşe sahip olan Belousov’a, bu tür bir modeli tam anlamıyla hayata geçirme görevi biçildi.
Bu yaklaşımı destekleyenler için devlet müdahalesine olan inanç, gerçekten de özel bir dinle veya en azından bir ideolojiyle sınır komşusu. Savunma sanayii ürünlerine doğru hesaplanmış kamu harcamalarının, giderek daha izole hale gelen Rusya ekonomisini ayakta tutabileceği ve hatta büyütebileceği konusundaki inanç, modern iktisadi düşüncede anormal. Uygun bir siyasi çerçeve ve güçlü ideolojik gerekçeler olmadan savunulamaz. Fakat bu kadar saçma bir askeri harcama ölçeğini öngören tek çerçeve kaçınılmaz olarak bir otokrasidir; ideolojik destek, Putin’in Rusya’nın özel misyonu, özel yolu, özel kültürel kodu ve Ortodoksluğun özel rolü konusundaki kavramı tarafından sağlandı. Ve tüm bunlar için kelimenin tam anlamıyla savaşmak gerekir; savaş, Rus “kalkınmasının” kalıcı bir faktörü haline geldi.
1940’larda, İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyet ekonomisini yöneten iktisadi planlamacı Nikolay Voznesenskiy, Joseph Stalin’in gözdesi haline gelmişti. Savaşın sonunda, 1949’da Stalin tarafından tasfiye edilmeden önce, son derece popüler olan bir monografi, Anayurt Savaşı’nda SSCB’nin Askeri Ekonomisi adlı çalışmayı yazdı. Putin’in şimdiki gözdesi olan Belousov’un, “özel harekât” sırasında Rusya Federasyonu’nun askeri ekonomisi hakkında benzer bir zafer monografisi yazmaya mahkûm olup olmadığı belli değil. Başarı garanti değil. Er ya da geç, Rus iktisatçılarının ülke ekonomisini askeri müdahalecilik modelinden bir tür normale döndürmeleri gerekecek ya da reformcuların 1990’ların başında yaptığı şaka gibi, “bir omletten yumurta yapmaları” gerekecek.
Yirminci yüzyılın sonlarına doğru Moskova’nın ekonominin militarize edilmesi ve büyük ölçekli devlet yatırımlarının sihirli gücüne olan inancı, Sovyetler Birliği’nin çöküşünü hızlandırdı. Putin, bugünkü Rusya’da açık piyasanın kalıntılarını koruyarak ve mali kurumlarını teknokratların elinde tutarak benzer bir kaderden kaçınmayı başardı. Ancak eski usul iktisatçılar, artık askeri geçit törenlerine liderlik ettiği için, bu iktisadi rasyonalizmin ne kadar daha hayatta kalıp kalamayacağı belli değil.
Rusya
Kremlin: Nazi Almanyasını ABD’nin yardımı olmasa da yenmiş olurduk

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya’nın İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD’nin Lend-Lease programı kapsamındaki yardımını takdir ettiğini ancak Sovyetler Birliği’nin bu yardım olmasa bile Nazi Almanyasını yeneceğini belirtti. Peskov, müttefiklerin katkısının unutulmaması gerektiğini vurgularken, Rusya’nın Lend-Lease borcunu 2006’da tamamen ödediğini hatırlattı.
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya’nın İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD tarafından Sovyetler Birliği’ne sağlanan Lend-Lease (Ödünç Verme ve Kiralama) programı kapsamındaki yardımlar için minnettar olduğunu ancak Sovyet ordusunun bu yardım olmasa bile Nazi Almanyasını yeneceğini ifade etti.
TASS ajansının aktardığına göre Peskov, müttefiklerin zafere katkısının unutulmaması gerektiğini de sözlerine ekledi.
Peskov, “Znaniye, Perviyye” adlı etkinlikte yaptığı konuşmada, ABD Kongresinin Lend-Lease yasasını 11 Mart 1941’de kabul ettiğini hatırlattı.
Bu yasa kapsamında SSCB’ye araç, uçak, mühimmat ve tank sevkiyatının başladığını belirten Peskov, “Lend-Lease olmadan başaramazdık diyebilir miyiz? Hayır. Başarırdık ve yine de kazanırdık. Toprak yerdik ama kazanırdık. Ama bize yardım ettiler ve bunu takdir etmeli, unutmamalıyız,” dedi.
Lend-Lease, ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sırasında müttefiklerine savaş malzemeleri, teçhizat, gıda ve petrol ürünleri dahil stratejik ham maddeler tedarik ettiği devlet programıydı.
Mart 1941’den Ağustos 1945’e kadar ABD, Lend-Lease kapsamında müttefiklerine toplam değeri 50 milyar doları aşan yardım sağladı.
Bu yardımın yaklaşık 31 milyar doları Birleşik Krallık’a, 11 milyar doları SSCB’ye gönderilirken, Fransa ve Çin gibi diğer ülkeler de alıcılar arasındaydı.
Peskov, Sovyetler Birliği’nin halefi olan Rusya’nın Lend-Lease kapsamındaki borçlarını tamamen ödediğini vurguladı.
Sözcü, son ödemenin 2006 yılında Devlet Başkanı Vladimir Putin döneminde yapıldığını hatırlattı.
Mayıs 2022’de dönemin ABD Başkanı Joe Biden, Ukrayna için Lend-Lease yasasını imzalamıştı.
Yasaya göre Kiev, 2023 mali yılında Washington’dan bazı yasal koşullara (örneğin beş yıllık kredi süresi veya ABD’nin kiralama nedeniyle yaptığı masrafların ödenmesi gibi) uymadan askeri teçhizat kiralayabilecekti.
Fakat Ukrayna bu program kapsamında herhangi bir yardım almadı ve Washington, askeri destek için başka mekanizmaları kullandı.
Rusya
Putin ve Lukaşenko Volgograd’da bir araya geldi

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko, Zafer Bayramı öncesinde Volgograd’da bir araya geldi. Liderler, ikili ilişkiler ve ekonomik işbirliği konularını ele aldı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko, yaklaşan Zafer Bayramı etkinlikleri kapsamında Volgograd’da bir araya geldi.
İki lider, Mamayev Kurganı’nı ziyaret etti, Birlik Devleti’nin “Büyük Miras-Ortak Gelecek” adlı uluslararası forumunda konuştu ve ardından Volgograd oblastı idari binasında ikili bir görüşme gerçekleştirdi.
Görüşmede Putin, Lukaşenko’ya Zafer Bayramı yıl dönümü öncesinde Volgograd’a geldiği için teşekkür etti ve 9 Mayıs’ta Moskova’daki Zafer Geçit Töreni’ne de katılmasını umduğunu belirtti.
Belarus Sovvetinin bu tarihte Kızıl Meydan’da yürüyeceğini hatırlatan Putin, “Ve tabii ki, her zamanki gibi yaptığımız gibi: Sizinle hem resmi hem de gayri resmi ortamlarda güncel konular hakkında konuşma fırsatımız var, çok sayıda konumuz var,” dedi.
Devlet Başkanı, Rusya ile Belarus arasındaki ticaret hacminin şu anda 50 milyar avro olduğunu kaydetti.
Sanayi işbirliği konularını, özellikle havacılık alanındaki ortak çalışmaları ele almayı öneren Putin, “Uzmanlarınızla birlikte bir fabrika ve insansız hava araçları için ilgili bir laboratuvar kurmaya hazırız,” ifadelerini kullandı.
Lukaşenko ise görüşmede Putin’e, Belarus’ta Georgiyevsk şeridinin kullanıldığı Ölümsüz Alay yürüyüşünün yanı sıra, Belaruslu gençlerin “Belarus Hatırlıyor” adlı bir eylem başlattığını ve her iki eylemin birlikte yapılacağını anlattı.
Lukaşenko, “Ve hiç kimse Georgiyevsk şeritlerini hiçbir şekilde yasaklamıyor. Gerçi tarihini merak ettim. Tavsiye ederim, alın, tarihçiler size Georgiyevsk şeridi hakkında tüm bilgiyi versinler. Bunu reddetmiyoruz. Ancak bu Georgiyevsk şeridinin kendine özgü bir tarihi var,” diye konuştu.
Bu nedenle, bazı kişilerin Georgiyevsk şeridi, bazılarının ise “Belarus Hatırlıyor” eyleminin sembollerini taşıyabileceğini belirten Lukaşenko, bu sözleriyle Belarus’ta Georgiyevsk şeritlerinin kullanımının yasaklandığına dair söylentilere yanıt verdi.
Medyada bu durum, şeridin bir noktada Novorusya milislerini de sembolize etmesiyle ilişkilendirilmişti.
Rusya Bilimler Akademisi Avrupa Enstitüsü Belarus Araştırmaları Merkezi Başkanı Nikolay Mejeviç, Vedomosti gazetesine verdiği demeçte Rusya ve Belarus ilişkilerinin özel bir şekilde geliştiğini, iki ülkenin sadece askeri-politik değil, aynı zamanda iktisadi ve sosyal düzeylerde de çok şey başardığını söyledi.
Mejeviç’e göre, Putin ve Lukaşenko, Rusların ve Belarusluların Birlik Devleti’nin tüm topraklarında “evlerinde gibi” hissetmelerini sağlamak ve aynı zamanda iki ülkenin bağımsızlığını korumak gibi bir görevi çözüyorlar.
Bir sonraki adımın sosyo-ekonomik koşulların eşitlenmesi olduğunu dile getiren uzman, Rusya’da devletin önemli bir rol oynadığı piyasa ekonomisi varken, Belarus’un daha fazla planlama unsuru içeren bir ekonomiye sahip olduğunu, bu nedenle farklı ürünler üzerindeki karşılıklı rekabetin bahsedilen koşulların eşitlenmesi yolunda belirli sorunlar yarattığını kaydetti.
Siyaset bilimci Aleksey Makarkin ise, Rusya’nın Lukaşenko yönetimini desteklemeye devam edeceğinden emin olduğunu belirtti.
Makarkin, “Bu, Moskova’nın Belarus ekonomisine verdiği destekle de ifade ediliyor, bu da Belaruslulara iş ve maaş sağlamayı ve böylece ülkedeki protesto faaliyetlerini azaltmayı mümkün kılıyor. Aynı zamanda, 2020’den beri Rusya ile önemli ölçüde yakınlaşan Belarus Devlet Başkanı, hiçbir zaman Rusya ile Batı arasında manevra yapma politikasından tamamen vazgeçmeyecek, fakat şimdi bu tür fırsatlar kat kat azaldı,” dedi.
Ayrıca, Belarus’un batı yönünde Rusya’nın tek müttefiki olduğunu da sözlerine ekleyen Makarkin, “Siyasi olarak ise Lukaşenko, farklı ekonomik alanlarda işbirliği şeklinde ifade edilen ‘gerçekçi entegrasyona’ karşı değil, ancak siyasi olarak önemli konular söz konusu olduğunda hemen duruyor,” diye konuştu.
Bunun yanı sıra dzman, bu nedenle tek para birimi oluşturma fikirlerinin hiçbir sonuca ulaşmadığını, Lukaşenko’nun bunun zorunlu olmadığını açıkça belirttiğini söyledi.
İki devlet başkanının Volgograd gezisi, Mamayev Kurganı’ndaki “Stalingrad Muharebesi Kahramanları” kompleksini ziyaretle başladı.
Putin ve Lukaşenko, Ebedi Alev meşalesinin bulunduğu Askeri Şeref Salonu’na çelenk bıraktı. Salonun çevresindeki duvarlarda, Stalingrad Muharebesi sırasında hayatını kaybeden 7200 asker ve subayın isimlerinin yazılı olduğu 34 sembolik kırmızı bayrak bulunuyor.
Ardından devlet başkanları, Sovyetler Birliği Mareşali, 62. Ordu Komutanı Vasiliy Çuykov’un mezarına çiçek bıraktı.
Çuykov’un silah arkadaşları da Mamayev Kurganı’ndaki anıt mezarlıkta defnedilmişti.
Daha sonra Putin ve Lukaşenko, Rusya ve Belarus Birlik Parlamentosu tarafından düzenlenen “Büyük Miras-Ortak Gelecek” forumunda konuştu.
Rusya parlamentosunun alt kanadı Duma’nın başkanı Vyaçeslav Volodin’in davetiyle foruma Bağımsız Devletler Topluluğu, Vietnam, Çin, Kuzey Kore, Küba, Moğolistan, Sırbistan, Slovakya ve diğer ülkelerin parlamento başkanları katıldı.
Putin, forumdaki konuşmasında, “savaşta köklü bir dönüm noktası” sağlayan Stalingrad Muharebesi’nin kilit rolünü vurguladı.
Putin, 9 Mayıs’ta Moskova’da Zafer Bayramı kutlamalarının nasıl yapılacağını anlattı: “Moskova’daki törenlere bir dizi devletin liderlerini bekliyoruz ve burada temsil edilen pek çok ülkenin askeri birliklerinin Kızıl Meydan’daki Zafer Töreni’nde Rus askerleriyle omuz omuza yürüyecek olmasını çok takdir ediyoruz.”
Ayrıca Putin, Rusya ve Belarus Parlamento Meclisi bünyesinde tarihi hafıza konusunda bir komisyon kurulmasını önerdi.
Rusya
Rusya’nın tarımsal ihracatı yükseldi

Rusya, 2025 yılının ilk çeyreğinde Afrika, Orta Doğu ve Asya-Pasifik ülkelerine tarım ürünü ihracatını kayda değer ölçüde artırdı. Özellikle buğday, tahıl, un ve kolza işleme ürünlerinde büyük artışlar kaydedildi. Bu artışlar, hem hacim artışını hem de pazar çeşitliliğini gösteriyor.
Rusya’nın tarım ürünü ihracatı, 2025 yılının ilk çeyreğinde Afrika, Orta Doğu ve Asya-Pasifik ülkelerine yapılan sevkiyatlardaki önemli artışlarla dikkat çekti.
Federal Tarım Ürünleri Güvenlik ve Kalite Değerlendirme Merkezi’nden yapılan açıklamaya göre, özellikle buğday, tahıl, un ve kolza işleme ürünlerinde büyük artışlar kaydedildi.
Nijerya’ya buğday sevkiyatı beş kat, Mozambik’e ise 11,7 kat arttı. İsrail’e yapılan un ihracatı ise yirmi katına çıktı.
TASS ajansının aktardığına göre merkezden yapılan açıklamada, Afrika’da pek çok ülkenin Rus buğdayı ithalatını artırdığı belirtildi.
Nijerya’ya yapılan sevkiyatlar geçen yılın aynı dönemine göre beş kat artarak 262 bin tona ulaştı.
Fas, Rus buğdayı ithalatını iki kat artırarak 174 bin tona çıkardı. Mozambik’e yapılan sevkiyatlar 11,7 kat artışla 73,8 bin tona, Kamerun’a 2,2 kat artışla 50 bin tona ve Burundi’ye 9,6 kat artışla 30,5 bin tona yükseldi.
Açıklamada ayrıca, Rusya’nın 2022’den bu yana ilk kez Togo’ya buğday ihraç ettiği ve sevkiyat hacminin 27 bin ton olduğu bilgisi verildi.
Aynı dönemde Orta Doğu’daki bazı ülkelerden de Rus buğdayı alımında artış gözlemlendi.
Lübnan’a 2024’ün ilk çeyreğine göre üç kat daha fazla, 149 bin ton buğday gönderildi. Irak’a yapılan sevkiyatlar iki kat artarken, İsrail’e yüzde 11 daha fazla buğday ihraç edildi.
Asya-Pasifik bölgesine yapılan tahıl ihracatında da artışlar yaşandı.
Güney Kore’ye 2025’in ilk çeyreğinde yapılan tahıl ihracatı geçen yılın aynı dönemine göre 2,2 kat artarak 184,6 bin tona ulaştı.
Bu sevkiyatın büyük kısmını 103,6 bin ton ile mısır ve 79,7 bin ton ile buğday oluşturdu.
Japonya da Rus mısırı alımını artırdı; 2024’ün ilk çeyreğinde hiç sevkiyat yapılmamışken, 2025’in ilk çeyreğinde 10,5 bin ton mısır ithal etti.
Çin’e yapılan keten tohumu ihracatı da 2024’ün aynı dönemine göre iki kat artarak 307 bin tona yükseldi.
Merkezden yapılan açıklamada, “Çin, Rusya’nın tarım ürünü ticaretindeki kilit ortaklarından biri olmaya devam ediyor,” ifadeleri kullanıldı.
Raporlama döneminde buğday unu sevkiyatlarında da artışlar görüldü.
Moğolistan’a yapılan sevkiyatlar iki kattan fazla artarak 15,5 bin tona, Kuzey Kore’ye iki kat artarak 5,6 bin tona ve İsrail’e yirmi kat artarak 4,3 bin tona ulaştı.
Çin’e yapılan karabuğday ihracatı ise 2,5 kat artışla 134,2 bin tona yükseldi.
Rusya menşeli kolza işleme ürünlerinin de popülerlik kazandığı belirtildi. 2025’in ilk çeyreğinde bu ürünlerin sevkiyatı 2024’ün aynı dönemine göre yüzde 87 arttı.
En büyük ithalatçılar arasında Çin ve Türkiye yer aldı. Çin, bu dönemde Rusya’dan 141 bin ton kolza küspesi ve posası alarak geçen yılın ilk çeyreğindeki rakamları 4,1 kat aştı.
Türkiye ise belirtilen Rus ürünlerinin ithalatını yüzde 75 artırarak 35,9 bin tona çıkardı.
Merkezden yapılan açıklamada, bu verilerin Rusya’nın ihracatında hem hacim artışı (ekstansif büyüme) hem de pazar çeşitliliği (intensif büyüme) şeklinde bir gelişim gösterdiği vurgulandı.
-
Avrupa1 hafta önce
Almanya’da tren fabrikası tank üretimine başlıyor
-
Dünya Basını1 hafta önce
Şin-Bet Direktörü’nün yeminli beyanı ne anlama geliyor?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Chatham House: Dolar küresel istikrarsızlık kaynağı haline gelebilir
-
Amerika1 hafta önce
ABD’de çöküş sürüyor: Dow, 1932’den bu yana en kötü nisan ayını yaşıyor
-
Görüş2 hafta önce
Antalya’dan notlar: En azından diyalog var!
-
Diplomasi1 hafta önce
Çin’in ABD’den enerji ithalatındaki düşüş Rusya’ya kapı açtı
-
Avrupa1 hafta önce
Alman eyaletleri silahlanma yarışına son sürat dahil oluyor
-
Ortadoğu1 hafta önce
ABD’den Suriye’ye “İran” baskısı: DMO terör örgütü ilan edilsin