RUSYA
Rusya’nın güncellenen askeri doktrinine bakış
Yayınlanma
Yazar
Harici.com.trEditörün notu: Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 19 Kasım 2024’te Rusya’nın nükleer caydırıcılık politikasını revize eden yeni doktrini imzaladı. Doktrinde nükleer silah kullanımı için öngörülen koşullar genişletildi ve Rusya’nın sınır ötesi askeri varlıklarının korunmasına vurgu yapıldı. Belarus da bu kapsamda Rusya’nın nükleer şemsiyesine dahil edildi. Siyaset bilimci ve eski Sol Parti milletvekili Dr. Alexander S. Neu’a göre yeni maddeler, uzay ve yeni nesil silah teknolojilerinin (hipersonik füzeler, SİHA’lar, lazer silahları) tehdit unsuru olarak değerlendirildiğini ortaya koyuyor. NATO’nun genişlemesi ve askeri altyapısının Rusya sınırlarına yaklaşması da özel bir tehdit olarak ele alınıyor. Doktrin, nükleer caydırıcılığı yalnızca savunma amaçlı bir mekanizma olmaktan çıkararak daha kapsamlı ve saldırgan bir çerçeveye yerleştiriyor. Doktrindeki bu sertleşme, Moskova’nın güvenlik çıkarlarını daha agresif bir şekilde savunma kararlılığını gösteriyor.
Rusya’nın güncellenen askeri doktrini
Alexander Neu, NachDenkSeiten
26 Kasım 2024
19 Kasım’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, “Rusya Federasyonu’nun Nükleer Caydırıcılık Konusundaki Devlet Politikasının TEMELLERİ” başlıklı güncellenmiş nükleer doktrini imzaladı.
Bu doktrin, son olarak 2020 yılında güncellenmişti ve sadece dört yıl sonra tekrar ele alındı. İmza tarihi, Ukrayna’nın ABD yapımı ATACMS füzeleriyle Rusya’ya ilk kez saldırdığı güne denk geldi.
Bu güncelleme, Batı ile Rusya arasındaki ilişkilerin kötüleşmesini ve hatta tırmanışını ölçen önemli bir gösterge olarak değerlendiriliyor. Zira bu gerilim, sadece Rusya-Ukrayna savaşıyla sınırlı kalmayıp, daha büyük bir küresel düzen mücadelesinin parçası haline gelmiş durumda.
Bunun yanı sıra, nükleer silahlar da dahil olmak üzere silah kontrol anlaşmalarının erozyona uğraması bu süreci daha da tehlikeli bir noktaya taşıyor.
2020 tarihli ve aynı başlığı taşıyan önceki versiyonda, nükleer silah kullanımına dair koşullar halihazırda sıkılaştırılmıştı. Bu koşullar, doktrinin “Rusya Federasyonu’nun III. Nükleer Silah Kullanımına Geçiş Şartları” başlıklı bölümünde şu şekilde tanımlanmıştı:
“19. Rusya Federasyonu’nun nükleer silah kullanma ihtimalini belirleyen şartlar şunlardır:
a) Rusya Federasyonu’nun ve/veya müttefiklerinin topraklarına yönelik balistik füzelerin fırlatıldığına dair güvenilir bilgiler alınması,
b) Düşmanın, Rusya Federasyonu’nun ve/veya müttefiklerinin topraklarına karşı nükleer silahlar veya diğer türden kitle imha silahları kullanması,
c) Düşmanın, Rusya Federasyonu’nun kritik öneme sahip devlet veya askeri tesislerine saldırıda bulunarak, bu tesislerin devre dışı kalması sonucu Rusya’nın nükleer kuvvetlerinin karşılık verme kabiliyetinin engellenmesi,
d) Geleneksel silahlar kullanılarak Rusya Federasyonu’na karşı gerçekleştirilen bir saldırının, devletin varlığını tehdit edecek boyuta ulaşması.”
Bu güncellemeler, Rusya’nın nükleer stratejisini yalnızca savunma amaçlı bir caydırıcılık mekanizması olmaktan çıkararak, çok daha geniş ve saldırgan bir çerçeveye oturttuğunu ortaya koyuyor.
Rusya’nın doktrindeki bu sertleşme, uluslararası arenada gerilimlerin tırmanmasıyla paralel ilerliyor ve özellikle Ukrayna savaşı bağlamında, nükleer silahların siyasi bir araç olarak nasıl kullanılabileceğine dair ciddi endişeler yaratıyor.
Son güncelleme, yukarıda belirtilen a) ila d) maddelerini kısmen tamamlamakta ve bunlara yeni bir madde ekliyor:
b) “Rusya Federasyonu’nun ve/veya müttefiklerinin topraklarına karşı düşman tarafından nükleer silahlar ya da diğer türden kitle imha silahlarının kullanılması” maddesine şu ifade eklendi: “Devlet sınırları dışında bulunan askeri birliklere veya tesislere karşı.”
Bu ifadeyle açıkça Rusya’nın Suriye’deki askeri üsleri, deniz kuvvetleri unsurları ya da Ukrayna’daki askeri varlıkları gibi sınır ötesi varlıkları kastediliyor.
d) maddesi, “Rusya Federasyonu ve/veya Belarus’a yönelik geleneksel silahlarla gerçekleştirilen bir saldırının devletin varlığını tehdit edecek bir boyuta ulaşması” olarak güncellendi. Bu ifade, Rusya’nın nükleer şemsiyesinin artık Belarus’u da kapsayacağını net bir şekilde ortaya koyuyor.
Güncellenen doktrine eklenen tamamen yeni bir madde şu şekilde: e) “Düşmanın hava ve uzay kaynaklarını kullanarak gerçekleştirdiği ve Rusya Federasyonu’nun sınırlarını ihlal eden önemli bir saldırıya dair doğrulanmış bilgiler.”
Bu yeni madde, hava ve uzay sistemlerine dair yeni nesil silah teknolojileri konusundaki devasa teknik ve teknolojik devrime doğrudan bir yanıt niteliği taşıyor. Burada özellikle hipersonik füzeler, lazer silahları ve savaş dronları gibi sistemlerin kastedildiği aşikâr.
Bu değişiklik, silahlı insansız hava araçlarının (SİHA) modern savaş alanında oynadığı dönüştürücü rolü yansıtıyor. SİHA’lar, özellikle kara muharebesinde kullanılan zırhlı araçların (örneğin, ana muharebe tankları, zırhlı personel taşıyıcılar ve diğer askeri nakliye araçları) etkinliğini büyük ölçüde azaltarak, kara savaşının doğasını kökten değiştiriyor. Özellikle Ukrayna’da, SİHA’ların etkisiyle tankların önemi hızla azalıyor.
SİHA’lar yalnızca bir “oyun değiştirici” değil; aynı zamanda kara muharebesine dair gerçeklikleri yeniden şekillendiren araçlar olarak görülüyor. Bu durum, gelecekteki savaş stratejilerinin ve askeri planlamanın merkezinde yer alacaklarını açıkça gösteriyor.
Nükleer caydırıcılık, politik ilkeler
Rusya’nın yeni nükleer doktrininde, askeri ve askeri-teknik şartlar ile bunların tamamlayıcı unsurlarının yanı sıra, politik koşullar (Bölüm: “Nükleer Caydırıcılığın Doğası”) da kapsamlı bir şekilde revize edildi.
Bu bölüm, Rusya’nın caydırıcılık stratejisinde potansiyel tehditleri daha somut hale getirerek düşman aktörlerin çerçevesini genişletiyor. Artık yalnızca “potansiyel düşman” ifadesi kullanılmıyor, bunun yerine “tekil devletler ve askeri koalisyonlar” deniyor.
Bu, özellikle NATO gibi askeri blokları ve ittifakları kapsamakta olup, bu yapıların nükleer silahlar ve/veya diğer kitle imha silahlarına sahip olmalarına ve Rusya tarafından potansiyel tehdit olarak değerlendirilmesine atıfta bulunuyor.
Bu ifadeye ek olarak, doktrinde şu vurgu yer alıyor: Nükleer caydırıcılık, aynı zamanda “kontrol ettikleri devlet topraklarını, hava sahasını, deniz alanlarını ve kaynaklarını, Rusya Federasyonu’na saldırı hazırlığı ve icrası için sağlayan” devletlere de yöneliktir. Bu ifade, özellikle Ukrayna ve diğer post-Sovyet ülkelerini hedef alıyor gibi görünmektedir.
Madde 10: “Bir askeri koalisyonun (blok veya ittifakın) parçası olan bir devletin Rusya Federasyonu ve/veya müttefiklerine yönelik saldırısı, tüm koalisyonun (blok/ittifak) saldırısı olarak kabul edilecektir.”
Bu düzenleme, Moskova’nın NATO üyeleri arasında ayrım yapmayı bırakıp, bir NATO üyesi ülkenin Rusya’ya karşı saldırıya geçmesi durumunda NATO’nun tamamını sorumlu tutma yaklaşımını benimsediğini gösteriyor.
Bu politika değişikliği, Avrupa’daki yalnızca bazı NATO üyesi ülkelerin Ukrayna’ya asker gönderme olasılığına dair spekülasyonlara bir yanıt niteliği taşıyor. Bu tür bir durum, Rusya tarafından ilhak edilmiş bölgelerdeki Rus birlikleriyle doğrudan çatışma ihtimalini beraberinde getirebilir.
Madde 11: “Nükleer silaha sahip bir devletin desteğiyle veya katılımıyla, bir nükleer silaha sahip olmayan devletin Rusya Federasyonu ve/veya müttefiklerine saldırısı, her iki devlet tarafından ortak bir saldırı olarak kabul edilecektir.”
Bu madde özellikle Ukrayna ve ABD arasındaki ilişkilere işaret ediyor. Metnin bu şekilde şekillendirilmesinin, Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin Rusya Federasyonu’na bağlı Kursk oblastına yönelik halen tam anlamıyla savuşturulamamış saldırılarından kaynaklandığı değerlendiriliyor.
Madde 15: Nükleer caydırıcılığı tetikleyecek tehditlerin kapsamını genişletiyor.
Metinde şu ifadeler yer alıyor:
“Rusya Federasyonu’na karşı bir tehdide dönüşebilecek ve nükleer caydırıcılıkla etkisiz hale getirilmesi gereken en önemli askeri tehlikeler şunlardır:
a) Potansiyel düşman tarafından sahip olunan ve Rusya Federasyonu’na ve/veya müttefiklerine karşı kullanılabilecek nükleer silahlar ve/veya diğer kitle imha silahları ile bu silah türleri için kullanılan taşıma sistemleri.
b) Potansiyel düşmanlar tarafından Rusya Federasyonu’na karşı kullanılma olasılığı bulunan füze savunma sistemleri, orta ve kısa menzilli seyir füzeleri ile balistik füzeler, yüksek hassasiyetli nükleer olmayan silahlar ve hipersonik silahlar, insansız saldırı platformları ve enerji silahlarının varlığı ve konuşlandırılması.”
b) maddesi, bir yandan silahlanmadaki yeni teknolojik gelişmelere, diğer yandan bu silahların Rusya topraklarına yakın bölgelere konuşlandırılmasına işaret ediyor.
“c) Düşman konvansiyonel (nükleer olmayan) kuvvetlerinin Rusya Federasyonu’nun sınırlarına veya bitişik deniz alanlarına yakın yerlerde konuşlandırılması, buna nükleer silahların taşıma sistemleri ve bu silahların kullanımını mümkün kılacak askeri altyapı da dahil.”
c) maddesi, Rusya sınırlarına yakın konvansiyonel askeri kuvvetlerin ve altyapının varlığına duyulan karşıtlığı bir kez daha vurguluyor. Bu nokta, Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin gerekçesi olarak Putin’in konuşmalarında da özellikle belirtilmişti.
“d) Düşmanlar tarafından uzay tabanlı füze savunma sistemlerinin, uydu karşıtı silahların ve saldırı sistemlerinin geliştirilmesi ve konuşlandırılması.”
d) maddesi, uzayın askerileştirilmesini Rusya için bir tehdit olarak ele alıyor.
“e) Nükleer silahların ve bunların taşıma sistemlerinin nükleer olmayan ülkelere konuşlandırılması.”
e) maddesi, esasen uzun süredir var olan bir sorunu, teknik nükleer katılımı gündeme getiriyor: Resmi olarak nükleer olmayan devletler, topraklarında nükleer silahlar barındırıyor. Sonuç olarak, bu ülkeler komuta zincirlerinin son aşamasında bir ölçüde bu silahların kullanımına karar verme gücüne sahip olabiliyor. Kendi nükleer silah taşıma kapasitesine sahip savaş uçaklarıyla bu bombaları hedef bölgeye taşıma gibi durumlar buna örnek.
“f) Yeni askeri koalisyonların (bloklar, ittifaklar) oluşturulması veya mevcut askeri ittifakların genişletilmesi sonucu, bu yapıların askeri altyapısının Rusya Federasyonu sınırlarına yaklaşması.”
Bu madde, NATO’nun doğuya doğru genişlemesini ifade ediyor. NATO’nun doğuya doğru genişlemesi (Ukrayna’nın NATO üyeliğine dahil edilmesi planları gibi) doğal olarak Rusya sınırlarına yaklaşmasını veya Baltık ülkeleri, Norveç ve Finlandiya gibi ülkeler üzerinden zaten sınır hattında yer almasını beraberinde getiriyor.
“g) Rusya Federasyonu’nun bazı topraklarını izole etmeye yönelik önlemler, örneğin kritik altyapı ve ulaşım bağlantılarının engellenmesi.”
Bu noktada Rusya tarafı, özellikle Baltık Denizi’ndeki Kaliningrad bölgesini ve muhtemelen Karadeniz’deki Kırım’ı dikkate alıyor. Her iki bölge de teorik olarak Rusya tarafından yoğun bir askeri operasyonla izole edilebilir: Kaliningrad, Baltık Denizi’ne erişimin etkili bir şekilde engellenmesiyle; Kırım ise kara bağlantısının geri alınması ve Kırım Köprüsü’nün zarar görmesiyle.
Sonuç olarak üç temel tespit yapılabilir:
Birincisi: Nükleer silahların kullanım eşiğinin düşürüldüğü açıkça görülüyor. Rusya’nın gözünde düşman aktörlerin ve tehdit potansiyellerinin kapsamının genişletilmesi ve bu tehditlerin somutlaştırılması, bu durumu açıkça ortaya koyuyor.
İkincisi: Rusya’nın sınırlarına yapılan sık göndermeler, güvenlik politikasının özel bir boyutunu vurguluyor; Rusya, kendi sınırlarında ya da sınırlarına yakın bölgelerde başka bir büyük gücü veya bu güçlerin müttefiklerini kabul etmeyeceğini net bir şekilde ifade ediyor (bu durum, 1962’deki Küba Krizi’ndeki argümanlarla paralellik gösteriyor).
Moskova’nın bu güvenlik çıkarı –meşru olup olmadığı bir yana– geçmişte Varşova Paktı askeri ittifakının oluşturulmasında da önemli bir rol oynamıştı. İdeolojik çatışmanın ötesinde, Moskova’nın öncelikli hedefi ideolojik etki alanlarını genişletmek değil, stratejik bir derinlik yaratmaktı; bu ya kendi müttefikleri aracılığıyla ya da tampon devletlerle sağlanmaya çalışılmıştı.
Üçüncüsü: Bu politik ilkelerin yalnızca müttefik Belarus ile mi sınırlı olduğu, yoksa son dönemde yakınlaşma yaşanan Kuzey Kore’yi, hatta Çin ve İran’ı da kapsayıp kapsamadığı belirsizliğini koruyor. Zira yalnızca Belarus’tan bahsedilmiyor, Rusya’nın müttefiklerinden çoğul bir ifadeyle söz ediliyor. Bu belirsizlik, tesadüfi değil, kasıtlı.
Her halükârda, Batı açısından şu tespit yapılabilir: Moskova’nın güncellenmiş nükleer doktrini, bir uyarı sinyali olarak görülse de bugün farklı menzillerdeki Batı füzelerinin Rusya’ya yöneldiği gözlemleniyor, sonuç ise belirsiz.
Rusya’nın nükleer doktrinini güncellemesi ne anlama geliyor?
İlginizi Çekebilir
-
ABD’den HTŞ’ye “iyi niyet” mesajı: Yaptırımlar hafifliyor
-
Macron Fransız büyükelçileri ile buluştu
-
ABD’de özel sermaye şirketlerinin yeni hedefi emeklilik fonları
-
FT: Xi’nin Trump’ın oyunbazlığına karşı bir misilleme planı var
-
Trump’tan Kongreden geçecek tek bir “dev yasaya” yeşıl ışık
-
FT: Yeni bir Monroe doktrininin Güney Amerika’da işe yaraması pek olası değil
RUSYA
İzvestiya muhabiri Ukrayna’nın İHA saldırısında hayatını kaybetti
Yayınlanma
16 saat önce06/01/2025
Yazar
Harici.com.trİzvestiya gazetesinin serbest çalışan muhabiri Aleksandr Martemyanov, Donetsk Halk Cumhuriyeti’nde (DHC), Ukrayna ordusuna ait bir insansız hava aracının (İHA) sivil bir araca saldırması sonucu aldığı yaralardan dolayı hayatını kaybetti.
RIA Novosti ajansından muhabir Maksim Romanenko’nun haberine göre, Ukrayna ordusu, Donetsk-Gorlovka otoyolunda seyir halindeki bir sivil aracı hedef aldı. Saldırı sonucunda bir kişi hayatını kaybederken, teşkilatın bir muhabiri ve medya mensubu dört kişi yaralandı.
Romanenko, olayla ilgili şu ifadeleri kullandı: “Gorlovka’daki saldırıların ardından çekim yaptıktan sonra Donetsk’e dönüyorduk. Yolda, kamikaze tipi bir drone aracımıza çarptı.” Romanenko, yüzünde sıyrıklar ve sarsıntı geçirdiğini belirtti.
Bir süre sonra, İzvestiya gazetesi de kendi muhabirlerinin ölümünü doğruladı.
2024 yılı boyunca Ukrayna ordusunun saldırıları sonucunda pek çok Rus gazeteci hayatını kaybetti. 15 Aralık’ta, Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, gazetecilerin ölümünden sorumlu olanların hak ettikleri cezayı alacaklarını taahhüt etti.
Zaharova, “suçlu Kiev rejiminin militanlarının” elleriyle öldürülen diğer gazetecileri hatırlatarak şu isimleri zikretti: Savaş muhabiri Semyon Eryomin, kameraman Valeriy Kojin, gazeteci Nikita Tsitsagi ve Kursk’taki Halk Gazetesi yayın yönetmeni Yuliya Kuznetsova. Önceki yıllarda ise Darya Dugina ve Vladlen Tatarskiy gibi gazetecilerin öldürüldüğü biliniyor.
Rusya Federasyonu’nun en önemli araştırma kurumlarından birisi olan IMEMO – Yevgeniy Primakov Dünya Ekonomisi ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, her yıl olduğu gibi 2025 yılı için de öngörülerini bir rapor olarak yayımladı.
Rusya Bilimler Akademisi‘ne bağlı araştırma enstitüsü olan IMEMO, 1956 yılında kuruldu. Enstitü, modern dünya siyasetinin ve dünya ekonomisinin gelişimindeki ana eğilimleri incelemeyi ve siyasi kararlar almak için güvenilir bir analitik temel geliştirmeyi amaçlıyor.
Kurum, Rusya’nın federal ve bölgesel yetkilileri, medya, büyük devlet ve özel şirketler ile birlikte Rus ve yabancı araştırma merkezleriyle etkileşim halinde faaliyetlerine devam ediyor.
IMEMO’nun 2025 yılı projeksiyonuna göre en önemli siyasi trendler şunlar olacak:
- Donald Trump’ın yeni Cumhuriyetçi yönetiminin Amerika Birleşik Devletleri’nde iktidara gelmesiyle bağlantılı olarak Amerikan politikasındaki değişiklikler
- Dünya genelindeki muhtelif çatışmaların; küresel, bölgesel ve ulusal düzeylerde ilgili askeri-politik ve sosyo-ekonomik istikrarsızlığı ve belirsizliği ortaya çıkarması ve dünya siyasetinde güvenlik ve militarizasyon konularının öneminin artması eğilimi
- Küresel Güney
Ruslara göre 2024’te çatışma yaratan arka planın artmasının nedenleri sadece “sıcak çatışmalar” değil, aynı zamanda düzinelerce ülke ve kuruluşta (örneğin Avrupa Parlamentosu) seçimlerin yapıldığı yoğun mücadele, önde gelen ülkelerde ve uluslararası kurumlarda (örneğin Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Ceza Mahkemesi) derinleşen iç siyasi dengesizlikler ve bölünmelerdi.
Tüm bunlar, tüm dünyayı etkisi altına alan 2024 ABD Başkanlık Seçimleri’ne ilişkin endişeli beklentiler zemininde, belirsizliği dünya siyasetini etkileyen bağımsız bir faktöre dönüştürdü.
Rapora bakınca 2025’te, hükümet değişikliğinin yaklaştığı Fransa, erken seçimlerin yaklaştığı Almanya, Romanya, Gürcistan ve Kore Cumhuriyeti iç siyasi kriz durumuna gireceği öngörülüyor.
IMEMO uzmanlarına göre Suriye‘deki iktidar rejimi kısa denilebilecek bir sürede ve beklenmedik bir şekilde çöktü. Çatışma gruplarının etno-dinsel doğası ve krize dahil olan uluslararası aktörlerin (İran, Türkiye, Rusya, ABD ve İsrail) daha az karmaşık olmayan çıkar birliği de dahil olmak üzere çok bileşenli yapıyı hesaba katan Ruslar, Suriye’deki mevcut politik değişimi, “öngörülemeyen ve belirsiz bir durum” olarak görüyor.
Ek olarak uzmanlar, Suriye’deki mevcut durumu, ölçeği ve konumu önemli ölçüde farkları olsa bile, 2023‘te Güney Kafkasya‘da yaşanan Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki Karabağ’da meydana gelen savaşa benzetiyor. Buradaki benzetmeyi ise, “dış patronların” (her iki vakada da İran ve Rusya) dikkatlerinin diğer çatışma bölgelerine çekilmesi ve askeri eylemlerin hızla gelişmesine bağlıyorlar.
Öte yandan Ukrayna’daki çatışma halinin 2025 yılında getireceği belirsizlikler silsilesi de (çatışmaların tırmanması veya barış görüşmeleri olmak üzere her iki durum da hesaba katılarak) gündeme alındığında mevcut durum, Rusya Federasyonu açısından “son derece yüksek radikal bir belirsizlik” olarak nitelendiriliyor.
Küresel çaptaki gelişmeleri, dünya siyaseti ve uluslararası ilişkiler üzerinde yıkıcı bir etkiye sahip eylemler olarak nitelendiren Rus uzmanlar, mevcut belirsizlik halini çatışma dinamiklerinin yalnızca başlangıç noktası olarak görüyorlar. Uzmanlara göre önceki dünya düzeninin dönüşümü, “Dünyanın Sonu” anlamına gelmiyor. Genel olarak tanınan bir düzenin ve toplum yaşamının tekdüze normlarının kategorik olarak eksikliği anlamına gelen bir çöküş olarak nitelendiriliyor.
Uluslararası sorunların çözümünde kabul edilmesi mümkün olmayan dayatmacı yöntemlerinin hızla fiili olarak meşrulaştırıldığını belirten rapor, mevcut hali “Küresel İtaatsizlik Şöleni” olarak betimliyor. Bir süredir global çapta değerlendirilen “oldu-bitti” normuyla birlikte kaos olarak da nitelendirilebilecek “Yeni Normallik” algısının sonucunda; inşa edilecek dünyanın başlıca ülkeleri artık dış politika planlamasını kurarken, proaktif stratejileri ve askeri güç faktörünü çok daha fazla öncelleştireceği vurgulanıyor.
Ancak burada siyaset bilimi nezdinde değerlendirme yapmak gerekirse:
“Rus uzmanların önermelerine göre, daha önce büyük güçlerin az veya çok fikir birliğini yansıtan güçlü bir dünya düzeninin ataletiyle başarılı bir şekilde bastırılan çatışma halleri, zincirleme bir şekilde alevlenebilir. Bu durum: Suriye, Karabağ ve Lübnan’daki örneklerde gördüğümüz gibi; sorunları tek taraflı dayatmacı yöntemlerle çözmek için bir fırsat penceresi açar.”
ABD Faktörü:
Pekala Amerikan faktörünü de değerlendiren Rus uzmanlar, 2025 yılında ABD’de yeni bir hükumetin gelmesinin ardından (yalnızca yeni başkanlık idaresi değil; aynı zamanda yasama ve yürütme aygıtlarında da Cumhuriyetçilerin etkisinin artmasıyla birlikte) küresel gündemin neredeyse tüm kilit alanlarında (Avrupa’dan Çin’e, Arktik’ten Güney Afrika’ya) “politik çatallanmalar” yaşanacağını öngörüyorlar. Buna göre kısa ve orta vadede:
- Ukrayna’daki çatışma halinin çözüme kavuşturulması,
- Rusya ve İran’a karşı yaptırımların olası artırılması veya hafifletilmesi,
- Asya – Pasifik ve Afrika’da çok ve/veya iki taraflı formatlı işbirliklerinin artırılması, olası senaryolar şeklinde ortaya çıkıyor.
Donald Trump’ın “MAGA – Make America Great Again (Yeniden Büyük Amerika)” politikasındaki çelişkiye dikkat çeken Ruslar, Çin ile zorlu ticari, ekonomik ve jeopolitik savaşı kazanmak isteyen ABD’nin aynı zamanda modern dünyada, mümkün mertebe geleneksel Amerikan izolasyonculuğuna geri dönerek; sınır ötesindeki savaşlara ve çatışmalara nasıl katılmayacağını sorguluyor. Bu ikilemin de “politik çatallanmalar” yaratacağı kanaatine varıyorlar.
Yukarıda aktardığım tüm bu belirsizlik halini irdelersek, son yıllarda ortaya çıkan küresel siyasetteki değişim süreçleri daha belirgin hale geldi diyebiliriz. Dünya tek kutuplu olmaktan çıktı. Yeniden ABD Devlet Başkanı seçilen Donald Trump’a yönelik korku ve düşmanlığa paralel şekilde ABD artık çoklu çatışmaları tek başına çözebilecek ve dünya üzerindeki baskın rolünü yeniden tesis edebilecek bir güç olmaktan çıktı. Raporda Rus uzmanların da belirttiği gibi, Washington‘da artık politikalar “Çin merceğinden” görülecek. ABD, artık çatışmaları tek başına çözemiyor ve II. Dünya Savaşı’nın ardından inşa edilen Yalta–Postdam Sistemi ile birlikte anlaşmalar ve kurumlar neredeyse tamamen çökmüş durumda.
Enstitünün 2025 çalışmasında birkaç küresel öngörü daha bulunuyor:
- Ticaret ve ekonominin yanı sıra güvenlik alanında da küreselleşmenin yavaşlaması ancak bölgeselleşmenin hızlanması eğilimi;
- Dünya siyasetinde Asya – Pasifik bölgesinin artan ağırlığı ve güçlenen rolü;
- Türkiye ve Hindistan gibi bölgesel güçlerin rollerinin artışıyla birlikte Rusya’nın Asya’da yalnızca Çin ile değil aynı zamanda Türkiye ve Hindistan ile de uluslararası rekabetinin yoğunlaşması.
Uzmanlara göre öngörülebilir gelecekte tüm bunlar ve benzeri olgular; çok kutupluluğun genişlemesine ve uluslararası ilişkilerin postmodernist biçimde gelişmesine yol açacak. Rapora bakarsak, küresel ekonomideki yeni işleyiş modeli, emtia ve finansal akışların konturlarının temeli olacak çeşitli güç merkezlerinin ortaya çıkmasıyla şekillenecek.
Ancak her şeye rağmen Ruslar, kendilerinin ekonomik potansiyellerini umut verici bulurken; tam teşekküllü ekonomik bir güç merkezi olmak için ise yetersiz buluyorlar. Rapora göre, Rusya’nın dost olarak tanımladığı ülkelerle (BRICS ve Küresel Güney) üretim ve teknolojik işbirliği sistemini organik olarak entegre etmesi, hem kendisine hem de “dost ülkelerine” büyük fırsatlar yaratacak.
Küresel Güvenlik – 2025
Raporda uluslararası güvenliği güçlendirmek için tasarlanan kurumların krizine de değinen Ruslar, ABD‘nin BM‘nin münhasır yetkilerini görmezden gelmesiyle birlikte silah kontrolü alanında bir çıkmaza girdiğini belirtiyor.
Aslında hatırlarsanız bu durum, 2003‘te başlayan Irak Savaşı sırasında tamamen belirgindi. Bir dizi silah kontrolü, silahsızlanma ve yayılmanın önlenmesi rejiminin kademeli olarak bozulması; özellikle 2010’larda OPCW – Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün çalışmalarında belirgin hale gelen destekleyici kurumların siyasallaşmasına yol açtı.
Rapor da bu duruma dikkat çekiyor ve ekliyor: 2025’e gelindiğinde kriz, kademeli olarak artıyor ve sadece askeri-politik alanda değil tam teşekküllü bir biçimde küresel yönetişimde artan işlevsel bozukluğun ön plana çıktığı belirtiliyor. En açık örneği ise, Dünya Ticaret Örgütü’nün ABD – Çin çelişkisi sebebiyle felç halde olması şeklinde ortaya koyuyorlar.
Ruslara göre 2025‘te, büyük güçlerin blok siyasetine yaklaşımlarında gözle görülür değişiklikler devam edecek. Nitekim dünya genelinde birçok araştırmacı, kalıcı ittifakların aksine oluşturulan durumsal koalisyonlara doğru bir kayma olduğunu belirtiyordu. Raporda da belirtildiği gibi, ikili ve çok taraflı askeri ittifaklar ağı kuran ABD, askeri-politik hakimiyetini güçlendirme konusundaki isteğini açıkça ortaya koyuyor.
Bu durumun özellikle son yıllarda Asya-Pasifik bölgesinde belirginleştiğini belirten raporda, ABD’nin “Hint-Pasifik Stratejisi” kavramı etrafında inşa ettiği Çin’e karşı çok yönlü ve çok seviyeli bir zorla kontrol sistemine dikkat çekiliyor. Aynı zamanda, kavram tartışmalı askeri-teknik girişimler (örneğin: Yatay silahlanma yarışı açısından sorular ortaya çıkaran AUKUS) ve uzun menzilli füzelerin hızla yayılması (hem silah transferleri şeklinde hem de bölgeye Amerikan sistemleri konuşlandırılarak) eleştiriliyor. Bu eğilimin, Güneydoğu Asya’da barışçıl sürdürülebilir kalkınma kavramını tehdit ettiği öne sürülüyor.
2025 yılında bu süreçlerin birikmiş ataletin etkisi altında gelişmeye devam edeceğini düşünen Rus uzmanlar, uluslararası güvenlik alanında, kolektif güvenliğin normatif kurumları aracılığıyla çözülemeyen çelişkilerin ilgili normatif kurumların zayıflığı nedeniyle birikeceğini belirtiyor. Buna ek olarak uzmanlar şunu da ekliyor: Dünya düzenindeki kriz hali, giderek daha az güvenli bir uluslararası ortamda ulusal güvenliği sağlamak için kabul edilebilir davranış sınırlarının ötesine geçmeyi zorlaştırıyor. Küresel ve bölgesel boyuttaki güvenliğin zayıflaması devam ettiği sürece, çatışmaların sayısı ve kapsamı büyük oranda artmaya devam edecek.
Türkiye 2025
Pekala Türkiye ile ilgili öngörüler olmadan olmaz. Rus uzmanlar, Türkiye ile ilgili düşüncelerini şu satırbaşlarıyla özetleyebiliriz:
- Ankara, Rusya ile Batı arasında denge kurma stratejisini sürdürecek.
- Vaşington’a gelecek yeni başkanın YPG ile işbirliği sorununu çözüme ulaştırması, Ankara ile Vaşington arasındaki ilişkilerin ısınmasına yardımcı olabilir.
- İki ülkenin İran ve İsrail-Filistin çatışması ile ilişkilere yaklaşımlarındaki farklılıkların çözümü de en az YPG sorunu kadar zor olacak.
- Türkiye, ABD arasındaki ilişkilere bir “reset” atmak isteyecektir.
- Birçok alanda örtüşen çıkarlara dayalı ve mevcut çelişkileri etkisiz hale getirmeyi amaçlayan Rus-Türk işbirliği, pragmatik ortaklık ruhuyla devam edecektir.
- Rusya ile Türkiye’nin uluslararası çatışmalara yaklaşımı farklı olduğu göz önüne alındığında, Rusya ile Türkiye arasındaki karşılıklı gerginliğin potansiyelini belirleyecek olan; özellikle Türkiye‘nin Ukrayna’ya silah tedariki olacaktır.
- Türkiye, 2025’te bölgesel ajandasını sürdürecek. Hem diplomatik hem de kültürel araçları kullanarak ve güç faktörüne güvenerek etkisini genişletmeye çalışacaktır.
- Çözülemeyen Kıbrıs sorunu ve Ege Denizi bölgesindeki Türk-Yunan çelişkileri, Ankara ile Atina arasında gerginliğin artması için kalıcı bir risk yaratacaktır. Ancak taraflar kapsamını sınırlamaya çalışacaktır.
- Ankara, Suriye’de sınır ötesi askeri operasyonlarına ve Aralık 2024’te Beşar Esad rejimini deviren Suriye’deki silahlı muhalif güçlerini desteklemeye devam edecektir.
- Türkiye, kontrol ettiği kuzey bölgelerinde kullandığı yönetim sistemini uygulayarak ve inşaat sektörü aracılığıyla Suriye’nin yeniden inşasına katılarak buradaki lider rolünü sürdürmek istiyor.
- 3,5 Milyon Suriyeli mülteciyi (Ruslar, resmi rakamları kullansa da bizler bu rakamın daha fazla olduğunu biliyoruz) Türkiye’den geri gönderme görevi, Ankara’ya Suriye’deki duruma katılmak için ek fırsatlar sağlıyor. Mevcut koşullarda Türkiye ile diyalog, Rusya için hem Suriye hem de diğer bölgesel konuları tartışmak için en önemli format olmaya devam ediyor.
- Türkiye, Türk Devletleri Teşkilatı’nın 2040 Stratejisi’ne uygun olarak aralarındaki ilişkilerin geliştirilmesini teşvik etme politikasını sürdürecektir. Bu durum, belirli koşullar altında Rusya’nın bu devletlerle işbirliği projelerinde rekabete yol açabilecektir.
- Türkiye’deki ekonomik durum, Rusya ile Batı arasındaki gerginliklerin ortasında Rusya ile Türkiye arasındaki ekonomik işbirliğinin artan önemi nedeniyle Rusya’nın dikkatinin odağında kalmaya devam edecek.
- Türkiye’de kötüleşen bir ekonomik kriz, özellikle Ankara’nın ithal ettiği Rus doğalgazının ödenmesi açısından Rusya için de ekonomik riskler yaratabilir.
Rapordaki konular tabi ki bunlarla sınırlı değil. Oldukça derinlemesine analizler sunan bu metin, Rusya ve dünyanın önümüzdeki yıllarda karşılaşacağı küresel değişimlerin karmaşık ve çok yönlü doğasını vurguluyor. Hem ekonomide hem de uluslararası politikada artan “belirsizlik” haline dikkat çeken Ruslar, kendilerine karşı devam eden yaptırımları, küresel enerji politikasındaki değişiklikleri, artan militarizasyonu ve küresel Güney’de liderlik için yoğun rekabeti ülkeleri için benzersiz bir risk ve fırsat kombinasyonu olarak değerlendiriyorlar.
Metin, bölgesel güçlerin ve iş birliği formatlarının öneminin arttığı “tek kutuplu” bir düzenden “çok kutuplu” bir dünya düzenine geçişe önem veriyor. Nitekim zaten Rusya için bu durum, BRICS, Asya-Pasifik bölgesi ülkeleri ve Küresel Güney ile bağları güçlendirme fırsatlarını ortaya koyuyor.
Rusların dış politikada Orta Doğu ve Post-Sovyet gibi stratejik açıdan önemli bölgelerdeki pozisyonlarını koruduğunu; öte yandan Çin ve Hindistan da dahil olmak üzere ortaklarının çatışan çıkarları arasında denge kurma ihtiyacıyla karşı karşıya olduğunu anlıyoruz.
Bu nedenle ilgili rapor, Rusya için önemli bir ödevi ortaya çıkartıyor; Ruslar, küresel türbülans bağlamında istikrar ve sürdürülebilir kalkınma elde etmek için kaynaklarını ve fırsatları etkili bir şekilde kullanması gerekiyor.
RUSYA
Rusya’da bir dizi havalimanı uçuşlarını geçici olarak askıya aldı
Yayınlanma
18 saat önce06/01/2025
Yazar
Harici.com.trKazan, İjevsk, Nijnekamsk ve Perm havalimanlarında uçuşlar güvenlik gerekçesiyle geçici olarak durduruldu. Rusya Savunma Bakanlığı, ülkenin 5 bölgesinde 61 İHA’nın düşürüldüğünü açıkladı. Leningrad Oblastı’nda da gece boyunca 4 İHA etkisiz hale getirildi.
Rusya Federal Sivil Havacılık Kurumu (Rosaviatsiya) temsilcisi Artyom Korenyako, Kazan, İjevsk, Nijnekamsk ve Perm havalimanlarının güvenlik amacıyla uçuş kabul ve gönderimlerini geçici olarak durdurduğunu bildirdi.
Korenyako, Telegram kanalından yaptığı açıklamada, “Uçak mürettebatları, hava trafik kontrolörleri ve havalimanı birimleri, uçuş güvenliğini sağlamak için gerekli tüm önlemleri alıyor; bu, en önemli önceliğimizdir,” ifadelerini kullandı.
Korenyako ayrıca, daha önce benzer kısıtlamaların Saratov Havalimanında uygulandığını ancak Moskova saatiyle 08.30 itibarıyla havalimanının normal operasyonlarına geri döndüğünü belirtti.
Rosaviatsiya temsilcisi, kısıtlamaların uygulanma nedenleriyle ilgili net bir açıklama yapmadı. Ancak, 5 Ocak sabahında Rusya Savunma Bakanlığı, ülkenin 5 bölgesinde 61 insansız hava aracının (İHA) düşürüldüğünü duyurdu. İHA’ların en yoğun olarak Rostov Oblastı’nda (37 adet) ve Bryansk Oblastı’nda (20 adet) etkisiz hale getirildiği açıklandı. Ayrıca, Voronej (2 İHA), Belgorod (1 İHA) ve Oryol (1 İHA) oblastları da saldırılara hedef oldu.
4 Ocak’ta, St. Petersburg’daki Pulkovo Havalimanında da uçuş kabul ve gönderimleri geçici olarak durduruldu. Bu süre zarfında Pulkovo’ya yönelmekte olan 20 uçak yedek havalimanlarına yönlendirildi.
Leningrad Oblastı Valisi Aleksandr Drozdenko, gece ve sabah saatlerinde bölge üzerinde tespit edilen dört İHA’nın Rusya’nın hava savunma sistemi tarafından etkisiz hale getirildiğini bildirdi.
ABD’den HTŞ’ye “iyi niyet” mesajı: Yaptırımlar hafifliyor
Macron Fransız büyükelçileri ile buluştu
ABD’de özel sermaye şirketlerinin yeni hedefi emeklilik fonları
FT: Xi’nin Trump’ın oyunbazlığına karşı bir misilleme planı var
Nippon Steel, Joe Biden’a dava açtı
Çok Okunanlar
-
DÜNYA BASINI1 hafta önce
Birbiri ardına yaşanan uçak kazaları: Neler oldu?
-
SÖYLEŞİ2 hafta önce
‘Trump ABD’yi Suriye’den çıkarmak istiyor’
-
ASYA2 hafta önce
Bakü’den Grozni’ye giden bir yolcu uçağı Kazakistan’da düştü
-
ORTADOĞU2 hafta önce
HTŞ’nin Şam Valisi Mervan: İsrail ile sorunumuz yok, belki korktukları için Suriye’yi biraz bombalamışlardır
-
ORTADOĞU1 hafta önce
FT, “İsrail öncülüğünde Orta Doğu’nun yeniden şekillendirilmesini” yazdı
-
AMERİKA2 hafta önce
BYD, “zorla çalıştırma” iddialarının ardından Brezilya’daki taşeronu kovdu
-
AMERİKA2 hafta önce
Morgan Stanley’in Kasım 2024 raporundan: Türkiye’de asgari ücrete %30 zam bekliyoruz
-
SÖYLEŞİ1 hafta önce
‘Nihai barıştan bahsetmek için henüz erken’