Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Şifa Hastanesi toplu mezara dönüştü: Cesetler defnedilemiyor

Yayınlanma

İsrail ordusunun karadan saldırılarını giderek yoğunlaştırdığı abluka altındaki Gazze Şeridi’nde gözlerin çevrildiği Şifa Hastanesi’ndeki durum giderek zorlaşıyor. İsrail ordusunun hastaneyi kuşatması nedeniyle hastane bahçesinde dört bir yanda biriken cesetler defnedilemiyor.

İsrail’in Gazze Şeridi’nde yakıt, elektrik, iletişim ve interneti kesmesinden sonra İsrail ordusu ile Kassam Tugayları arasındaki en şiddetli çatışmalar, Şifa Hastanesi ve Kudüs Hastanesi civarında yaşanıyor.

İsrail ordusu, Gazze’de on binlerce yaralı ile sivilin sığındığı onlarca hastaneyi zorla tahliye ettirmek için yerleşkelerini ya da ana binalarını vurdu. Saldırılarda yüzlerce kişi öldü ve yaralandı. İsrail, Gazze’nin en büyük hastanesi olan Şifa Hastanesi’nin altında tüneller olduğunu, burada Hamas liderliğinin ofislerinin bulunduğunu iddia ediyor. Hamas bu iddiayı yalanlasa da hastan savaşın en önemli hedeflerinden biri haline geldi ve herhangi bir savaşta en güvenli yer olması beklenen hastaneler şu an toplu mezara dönüşmüş durumda. Kudüs hastanesi hastalar ve personel tahliye edilmeye çalışılırken İsrail’in SİHA’larla kuşattığı Şifa Hastanesinde cesetler bile defnedilemez durumda.

Gazze Sağlık Bakanlığı, Gazze’nin kuzeyindeki tüm hastanelerin hizmet dışı olduğunu, Şifa Hastanesi’nin yoğun bakım bölümündeki prematüre bebek ve hastaların elektrik kesintisi, bombardıman ve sıkı kuşatma nedeniyle hayatını kaybettiğini duyurdu. Gazze Sağlık Bakanlığı Genel Müdürü Münir El Burş, Şifa Hastanesi’nin avlusunda 100 cesedin çürüdüğünü duyurdu.

Gazze’deki Filistin Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Eşref el-Kudra da “İsrail ordusu Şifa Hastanesi’ni kuşatmış durumda. Hastanenin doğu ve güney çıkışlarında tanklar var, giriş-çıkışlara izin vermiyor. Hastanenin bahçesi keskin nişancılar tarafından hedef alınıyor. Bu tıbbi kompleksin içinde bir binadan diğer binaya geçmek dahi mümkün değil” dedi.

Gazze’deki Hükümet Medya Ofisinden yapılan açıklamada ise İsrail işgal ordusunun, işlemiş olduğu suçları gizlemek amacıyla internet ve iletişimi kestiğine işaret edildi ve “Gazze Şeridi’nde 2 milyon 300 binden fazla insan kurtarma ekipleri, acil servisler ve sivil toplum ekipleriyle iletişime geçemiyor” ifadeleri yer aldı. Açıklamada, “Birbirleriyle iletişim imkanı bulamayan ekiplerin bu durumu Gazze Şeridi’nde idam hükmü demektir. Bu da İsrail’in uluslararası insancıl hukuk ve uluslararası örfleri ihlal etmesi yönüyle yeni bir suç işlemesi demektir” değerlendirmesinde bulunuldu.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus da sosyal medya üzerinden “Şifa Hastanesi’nde durum çok vahim. Hasta ölümlerinde feci oranda artış var. Ne yazık ki hastane, artık hastane olarak hizmet veremiyor” açıklamasında bulundu.

“Su almaya çıkan hedef oluyor”

Birleşmiş Milletler (BM) İnsani İşler Koordinasyon Ofisinin (OCHA) İşgal Altındaki Filistin Topraklarındaki İnsani İşler Koordinatörü Andrea de Domenico, hafta sonu çatışmaların Şifa Hastanesi etrafında yoğunlaştığına dikkati çekti ve temel altyapının zarar gördüğünü, bazı personelin hayatını kaybettiğini bildirdi. De Domenico, hastaneler ve civarlarındaki askeri operasyonların hastaları ve personeli korumak için önlem alarak gerçekleşmesi gerektiğinin altını çizerek “Hastaları, Gazze’nin herhangi bir yerine güvenli bir şekilde taşıma imkânı yok” uyarısında bulundu.

Hastaneden su almak için çıkan kişilerin keskin nişancılar tarafından vurulduğu bilgisini edindiklerini kaydeden de Domenico, keskin nişancıların kim olduğunu teyit etmenin mümkün olmadığını söyledi. Şifa Hastanesi’nde 43 bebeğin kuvözde ve oksijene bağlı olduğunu ifade eden de Domenico, bağlantı kesildiği için tam sayısını bilmemekle beraber bazı bebeklerin hayatını kaybettiğini öğrendiklerini aktardı.

BM: Gazze’de felaket gözler önünde gerçekleşiyor

Birleşmiş Milletler (BM) Sözcüsü Stephane Dujarric, Gazze’deki gelişmelere ilişkin açıklama yaptı. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in hafta sonu muhataplarıyla yoğun görüşmeler yürüttüğünü aktaran Dujarric, ” Gazze’deki insani felaket kapalı kapılar ardında değil, gözler önünde gerçekleşiyor. Durum çok ciddi. Önümüzdeki birkaç günde olabileceklerden ciddi endişe duyuyoruz” uyarısında bulundu.  BM’nin insani ateşkes çağrısı konusunda ısrarcı olduğunu aktaran Dujarric, “Böylelikle her damla yakıt ya da bir ambulansın geçişi için müzakere etmek zorunda kalmayız” değerlendirmesinde bulundu.

İsrail: Savaşın sonu yakın değil

İsrail’in hastane katliamı ABD Başkanı Joe Biden’a soruldu. Biden, “Bildiğimiz gibi, olup bitenlerle ilgili endişelerimi dile getirmekten çekinmedim. Umudum ve beklentim, hastanelere yönelik müdahale eylemlerinin daha az olması ve İsraillilerle temas halinde kalmamızdır” dedi.

Gazze sınırında İsrail askerlerine yaptığı ziyarette konuşan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise savaşın sonunun yakın olmadığını söyledi: “Bu bir operasyon değil, sonuna kadar bir savaş. Bunu bilmeniz benim için önemli. Rehineleri geri getirmek için çalışacağız, bölge sakinlerinin tam güvenliğini sağlayacağız ve Hamas’ı bitireceğiz.”

Kahire: İsrail yardımların girişine engel oluyor

Mısır, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ahmed Ebu Zeyd, Refah Sınır Kapısı’nın kapalı tutulduğuna ilişkin iddialar üzerine açıklama yaptı. Zeyd, “Gazze Şeridi’ndeki krizin başlangıcından bu yana hiçbir zaman Refah Sınır Kapısı kapatılmadı, Refah Sınır Kapısı açık” ifadelerini kullandı. “Engelleyici şartlar ve dayanaksız gerekçelerle Gazze Şeridi’ne yardımların girişine engel olan İsrail tarafıdır” diyen Ebu Zeyd, bunun aksine dair iddiaları ortaya koyanları kınadıklarını dile getirdi. Ebu Zeyd, “Sınırın kapalı olduğunu öne sürenler, bölgeyi ziyaret eden Birleşmiş Milletler yetkilileri tarafından yapılan açıklamalara baksın” dedi. Ebu Zeyd, Mısır tarafının insani yardımların Gazze tarafına sürdürülebilir şekilde girebilmesi için üzerine düşen icraatları yerine getirdiğini uluslararası yetkililerin açıklamalarından kavrayacağını hatırlattı.

Ürdün: İsrail hükümeti tüm kırmızı çizgileri aşıyor

Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safedi, Ürdün resmi televizyon kanalına, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarıyla ilgili açıklamalarda bulundu. Bakan Safedi, “(Filistin’de) Gelecek daha da kötü (olacak). Çünkü tüm kırmızı çizgileri aşan ve ihlal etmediği hiçbir uluslararası hukuk bırakmayan bir İsrail hükümetiyle karşı karşıyayız” dedi.

İsrail’in, Gazze’de barbarca savaşını sürdürdüğünü ve bu savaşı artık hiçbir mantıklı yanı kalmayan söylemleriyle örtbas etmeye çalıştığını kaydeden Safedi, Ürdün’ün de İsrail’in asılsız söylemlerini açığa çıkarmayı hedefleyen çabalarına devam ettiğini aktardı. İsrail’in Gazze’de işlediği suçların olumsuz sonuçları konusunda uyarıda bulunan Safedi, İsrail’in, Batı Şeria’da yaptıklarının durumun daha kötü hale gelmesine neden olacağına dikkati çekti. Çatışmayı Hamas’ın ortaya çıkarmadığını, tam aksine çatışmanın Hamas’ın var olmasına neden olduğunu belirten Safedi, “Hamas baskını, mahrumiyetin, hak ihlalinin, onur ihlalinin ve işgalin sürdüğü bir ortamda ortaya çıktı” dedi.

Safedi, Ürdün’ün Hamas’ın siyasi yönetimiyle iletişim kanallarını açma konusundaki düşüncesine ilişkin bir soruya yanıt olarak şunları söyledi: “İletişimimizi sürdürmesini bilen bir ülkeyiz ve girdiğimiz tüm kapıların bizi hedefimize nasıl ulaştıracağını biliyoruz, o da Filistin halkının haklarının tam olarak karşılanması temelinde bu çatışmaya son vermektir. Biz de ona göre hareket ediyoruz.”

Kassam Tugayları: İsrail esir takası konusunu erteliyor

Öte yandan Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde, Hamas’ın Telegram kanalından yayınlanan ses kaydında, İsrail’le esir takası anlaşması ve sahadaki çatışmalara ilişkin bilgi verdi. Ubeyde, Katarlı arabulucuların geçen hafta boyunca Gazze’deki İsrailli esirlere karşılık, Filistinli 200 çocuk ve 25 kadının serbest bırakılması için çalıştığını kaydetti. İsrail’in, Gazze’deki 100 kadın ve çocuğun serbest bırakılmasını istediğini aktaran Ebu Ubeyde, Kassam olarak, 5 günlük bir ateşkesle 50 kadın ve çocuğu serbest bırakabileceklerini ve bu sayısının 70’i bulabileceğini arabuluculara ilettiklerini söyledi. Esir takası için yapılacak anlaşmanın, ateşkesi ve insani yardım girişini içermesini talep ettiklerini belirten Ebu Ubeyde, İsrail’in bu konuyu “ertelediğini ve kaçtığını” dile getirdi.

Sahadaki çatışmalara ilişkin de bilgi veren Ebu Ubeyde, Filistinli direnişçilerin, İsrail askerlerinin girdiği noktalara sızarak, tanklar ile askeri araçlarını hedef aldığını ve askerlere saldırdığını kaydetti. Son 48 saat içinde 20 İsrail askeri aracını tamamen ya da kısmi olarak imha ettiklerini söyleyen Ebu Ubeyde, “İsrailli komutanların direnişi yok etme hayali, yenilgiden kaçıştır” diye konuştu.

ORTADOĞU

Suudi Arabistan’da ‘ahlaka aykırı eylemlere’ karşı sert önlemler alınıyor

Yayınlanma

Financial Times’ta (FT) yer alan habere göre Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın talimatıyla ülkede “ahlaka aykırı eylemler”le mücadele etmek amacıyla özel bir birim kuruldu; fuhuş ve dilencilik suçlamalarıyla 50’den fazla kişi gözaltına alındı.

İçişleri Bakanlığı bünyesinde “toplumsal güvenlik ve insan kaçakçılığı” ile mücadele amacıyla kurulan birim, 11 kadını fuhuş suçlamasıyla tutukladı. Bunun yanı sıra, masaj salonlarında “ahlaka aykırı eylemlerde” bulunduğu öne sürülen ve kadınlar ile çocukları sokaklarda dilenmeye zorlayan onlarca yabancı da gözaltına alındı.

Bu adım, geçmişte Suudi Arabistan’da katı ahlaki kuralları ve cinsiyet ayrımını sert bir şekilde uygulayan “Erdemi Teşvik ve Ahlaksızlığı Önleme Komitesi” ile karşılaştırılıyor. Prens Selman, 2016’da bu dini polis teşkilatının birçok yetkisini elinden almıştı.

Veliaht Prens Selman, son yıllarda ekonomiyi çeşitlendirme politikaları çerçevesinde sosyal ve dini kısıtlamaları gevşetmeye yönelik radikal adımlar attı. Konser ve sinema yasaklarını kaldıran reformlar yaptı. 2019’da “genel ahlak yasası” duyurulmuş olsa da bu yasa sıkı bir şekilde uygulanmadı.

Analistler, Suudi yetkililerin neden şimdi böyle bir baskı sürecine döndüğünün belirsiz olduğunu ifade ediyor. Ancak yarı resmi nitelikteki Okaz gazetesinin köşe yazarlarından Halid el-Süleyman, yeni kurulan toplumsal güvenlik biriminin, sosyal medyada ahlaki ve cinsel içerikli yasadışı faaliyetlerin reklamının yapılması da dahil, “ahlaka aykırı eylemlerde önemli bir artış” gözlemlenmesi nedeniyle kurulduğunu yazdı.

Süleyman, geçen ay kaleme aldığı yazıda “İslam’ın doğduğu yer olan ülkemizin özel bir dini ve sosyal kimliği var. Hiç kimse yüksek ahlaki ve sosyal değerlerin hâkim olduğu Suudi toplumunun imajını bozmamalı” diye yazdı.

Bazı Suudi sosyal medya kullanıcıları, toplumsal güvenlik biriminin, uzun sakallı memurların yer almadığı yeni bir dini polis gücü gibi hareket ettiğini öne sürerken, kamuoyunun bir kısmı ise kararı destekledi.

Suudi Arabistan’da turizm gibi yeni ekonomik faaliyetlerin artışı, toplumsal değişimler ve daha fazla yabancı işçinin ülkeye gelişiyle birlikte, uyuşturucu kullanımı ve fuhuş gibi suçların arttığına dair iddialar var.

İçişleri Bakanlığı geçen ay yaptığı açıklamada, yeni kurulan birimin “şeriat hukuku ve Suudi Arabistan’ın yasal sisteminin garanti altına aldığı temel hak ve özgürlükleri ihlal eden veya bireylerin onurunu zedeleyen suçlarla” mücadele edeceğini duyurdu.

Bazı uzmanlar, bu girişimin insan hakları kuruluşları ve Batılı güçlerden gelebilecek eleştirileri önlemek amacıyla bireylerin haklarını koruma çabası olarak sunulmuş olabileceğini belirtiyor.

Washington merkezli New Lines Institute’ta kıdemli araştırmacı olan Sultan Alamer, “Genellikle bu tür duyurular güvenlik çerçevesinde yapılırdı, ancak burada insan hakları söylemi ön plana çıkarılıyor” dedi.

Önümüzdeki yıllarda Suudi Arabistan, 2034 FIFA Dünya Kupası gibi büyük uluslararası etkinliklere ev sahipliği yapmaya hazırlanırken, yabancı yatırımcıları çekme çabalarını da sürdürecek. Ancak ülkenin aldığı bu yeni kararlar, Suudi Arabistan’daki reform süreçlerine yönelik şüpheler uyandırabilir.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Reuters: ABD, Lübnan Merkez Bankası başkanlığı için adaylarla görüşüyor

Yayınlanma

ABD, Hizbullah’ın mali kaynaklarını engelleme gerekçesiyle Lübnan Merkez Bankası başkanının seçimi sürecine müdahil oldu. Washington yönetiminin, Lübnan Merkez Bankası başkanlığı için bazı adaylarla görüştüğü iddia ediliyor.

Lübnan, beş yılı aşkın süredir devam eden ekonomik kriz nedeniyle büyük bir mali çöküş yaşarken, ABD’nin bölgedeki etkisini artırmaya yönelik hamleleri dikkat çekiyor. Üç Lübnanlı kaynak, bir Batılı diplomat ve Trump’ın ilk döneminde görev almış bir yetkiliye göre, Washington yönetimi, Lübnan Merkez Bankası başkanlığı için bazı adaylarla görüşüyor. Kaynaklar ABD’li yetkililerin adaylarla Washington’da ve Lübnan’daki ABD Büyükelçiliği’nde görüşmeler yaptığını söylüyor.

Lübnanlı kaynaklara göre ABD’li yetkililer, adaylara Lübnan bankacılık sistemi üzerinden “terörün finansmanıyla” nasıl mücadele edeceklerini ve Hizbullah’a karşı durup duramayacaklarını soruyor.

ABD’nin Hizbullah’ın Lübnan bankacılık sistemi üzerinden yasadışı finansmanını engellemeyi amaçladığı değerlendiriliyor. İsrail’in geçen yılki saldırılarında büyük kayıplar veren Hizbullah’ın Lübnan hükümeti üzerindeki etkisi azalmış durumda. Bu süreçte, ABD’nin desteklediği Joseph Avn, Lübnan Cumhurbaşkanı olarak seçilirken, Hizbullah’a doğrudan yer verilmeyen yeni bir hükümet göreve geldi. Yeni yönetimin şimdi ise aralarında Merkez Bankası başkanlığı da bulunan kritik atamaları yapması gerekiyor.

Trump yönetimi yetkilisi, bu görüşmelerin “olağan diplomatik temasların” bir parçası olduğunu iddia etti. Yetkili, ABD’nin Lübnan hükümetine adayların niteliklerine ilişkin net mesajlar verdiğini belirterek, “Kriterlerimiz net: Hizbullah bağlantısı olmayan ve yolsuzluğa bulaşmamış bir isim olmalı. Bu, ekonomik açıdan kritik bir konu” dedi.

Lübnanlı kaynaklara göre, Merkez Bankası başkanlığı için ciddi şekilde değerlendirilen isimler arasında eski bakan Kamil Ebu Süleyman, yatırım şirketi yöneticisi Firas Ebu Nasif, varlık yönetim firmalarının başındaki Filip Cabir ve Kerim Suveyd bulunuyor.

Yeni merkez bankası başkanı, Cumhurbaşkanı Joseph Avn ve Başbakan Nawaf Salam’ın öncelik olarak belirlediği ekonomik ve mali reformların yürütülmesinde kritik bir rol oynayacak.

Yeni hükümet, ülkeyi yeniden yapılandırmak amacıyla Uluslararası Para Fonu (IMF) ile müzakereleri sürdürmeyi hedefliyor. Ancak reformlar, IMF’den finansman sağlanması için temel şart olarak görülüyor. Batılı ülkeler ve Arap liderler de geçen yıl İsrail saldırılarıyla harap olan Lübnan’ın yeniden inşasına destek vermek için reformların gerçekleştirilmesini bir ön koşul olarak belirtiyor. Bu bağlamda, ABD’li yetkililerin merkez bankası başkanlığına aday isimler konusunda Suudi Arabistan ile görüşmeler yaptığı belirtiliyor.

Göreve gelecek yeni merkez bankası başkanı, Temmuz 2023’ten bu yana geçici olarak bankayı yöneten Vesim Mansuri’nin yerine geçecek. Mansuri, 30 yıl boyunca görevde kalan ve 2023’te skandallarla görevden ayrılan eski başkan Riyad Selame’nin yerine atanmıştı.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Netanyahu’nun kovacağını açıkladığı Şin-Bet Direktörü’ne Başsavcı kalkanı

Yayınlanma

ronen bar

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Şin-Bet Direktörü Ronen Bar’ı görevden alacağını duyurdu. Muhalefetin tepki gösterdiği kararla ilgili İsrail Başsavcısı Gali Baharav-Miara, Netanyahu’nun, Bar’ı keyfi olarak görevden alamayacağını söyledi.

İsrail Başbakanlık Ofisinden yapılan açıklamaya göre, Başbakan Netanyahu, Bar ile görüştü ve görevine son verilmesi için bu hafta hükümete bir karar taslağı sunacağını söyledi. Bar’ın görevden alınmasının oylanacağı kabine toplantısının çarşamba yapılacağı kaydedildi.

Netanyahu yayımladığı video mesajda ise “Yedi cephede süren bir savaşın ortasındayız. Her zaman, ama özellikle de böylesine varoluşsal bir savaşta, Başbakan, Şin-Bet şefine tam güven duymalıdır” ifadelerini kullandı. Bar’a güvenmediğini dile getiren Netanyahu, görevden alma kararını süregelen ve zaman içinde büyüyen güvensizlikle gerekçelendirdi. Netanyahu, Şin-Bet’e güvense de Bar’ın görevden alınması kararının gerekli olduğunu savundu.

Ronen Bar, kendisini görevden alacağını bildiren Netanyahu’yu “kişisel” davranmakla suçladı.

İsrail devlet televizyonu Kan’ın haberine göre Bar, “Görevden alınmamın 7 Ekim’e dayanmadığı açıktır” dedi. Bar, “Kamu yararıyla çelişen kişisel bir güven görevi beklentisi yanlıştır” diyerek Netanyahu’yu “kişisel” davranmakla suçladı.

Şin-Bet’in başında 7 Ekim’de kendisinin bulunduğunu hatırlatan Bar, üzerine düşen sorumluluğu üstlendiğini ve bu sorumluluğu yerine getirme niyetinde olduğunu açıkça ifade ettiğini kaydetti. Bar, “Beni görevden almaktaki sebebin 7 Ekim olmadığı açıktır. Başbakan, kararın aramızda süregelen bir güven eksikliği olduğu iddiasından kaynaklandığını açıkladı” ifadelerini kullandı.

Netanyahu’nun “kişisel” güven beklentisinin kamu yararıyla çeliştiğini söyleyen Bar, Şin-Bet’in 7 Ekim’e ilişkin istihbarat hatalarına ve iç süreçlere işaret eden kapsamlı bir soruşturma yürüttüğünü aktardı. Bar, “Soruşturma, örgütün uyarılarının siyasi kademe tarafından uzun süre ve kasıtlı olarak göz ardı edildiğini ortaya koymaktadır” dedi. Sadece ordu ve iç istihbarat teşkilatının değil, hükümet ve Netanyahu’nun da bu konuda sorgulanması gerektiğinin altını çizen Bar, bu konuda ısrarcı olduğunu dile getirdi.

Bar, yerine gelmesi muhtemel iki adayın en iyi şekilde hazırlanması için yükümlülüğünü yerine getireceğini kaydetti.

İsrail Başsavcısı Gali Baharav-Miara da Netanyahu’nun, Bar’ı keyfi olarak görevden alamayacağını açıkladı. Yedioth Ahronoth gazetesinin haberine göre, Başsavcı, Netanyahu’ya resmi bir mektup göndererek Bar’ın görevden alınmasının altında yatan gerekçeler ile yasal dayanakların hukuk müşavirinin dikkatine sunulması gerektiğini aktardı. Miara, Netanyahu’nun bu kararı alıp alamayacağına ilişkin yeterliliğinin soruşturulması gerektiğini vurguladı. Netanyahu’nun “kişisel güvensizlik” gerekçesine işaret eden Miara, konunun “olağanüstü hassasiyetine” ve “çıkar çatışmasına dönüşmesine” dikkati çekti.

Netanyahu, Bar’ı uzun süredir açık bir şekilde eleştiriyordu. İsrail basını ve muhalifler ise Netanyahu’nun 7 Ekim’in sorumluluğunu güvenlik birimlerine yıkmak istediğini söylüyor. 7 Ekim başarısızlığında hükümetin rolünün soruşturulmaması eski Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’nin de istifa gerekçelerinden biriydi.

Son olarak Netanyahu, Bar’ı 7 Ekim 2023’teki başarısızlığının ardından kurumda reform yapmak için gerekli kararların alınmasını engellemek için bir kampanya yürütmekle suçlamış, Şin-Bet ise suçlamaları “tehlikeli” olarak nitelendirmişti.

Öte yandan, bazı gizli dosyalar basına sızdırılmıştı ve Netanyahu’nun danışmanlarının sanık sandalyesinde olduğu ve Katar’dan para alınması gibi bazı suçlamalara ilişkin soruşturmaları Şin-Bet yürütüyordu.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English