Bizi Takip Edin

Diplomasi

Soçi Zirvesi’nde liderlerin önünde hangi konular olacak?

Yayınlanma

Tahıl Anlaşması, olası Rusya-Ukrayna barış görüşmeleri ve Suriye dosyası zirvenin öne çıkan gündem maddeleri… Peki bu başlıklarda ne gibi kararlar alınabilir? Mevcut tahıl anlaşmasının devamı mümkün mü? Barış görüşmeleri için uygun zemin var mı? Türkiye’nin rolü ne olacak? Ankara-Şam normalleşmesinde sıra hangi adımda? E. Korgeneral İsmail Hakkı Pekin ve Prof. Dr. Hasan Ünal, Harici’ye değerlendirdi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin ile 4 Eylül’de Rusya’nın Soçi kentinde bir araya gelecek.

İki liderin görüşmesinde ana gündem maddesi Rusya’nın çekilmesiyle sona eren Tahıl Koridoru anlaşması olacak. Erdoğan ve Putin’in görüşmesi öncesi iki ülkenin dışişleri bakanları bir araya geldi. İki bakanın basın açıklaması sırasında Karadeniz Tahıl Girişimi anlaşması ile ilgili Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov;

– Birleşmiş Milletler (BM) ile yapılan paket anlaşmadaki Rusya’nın şartlarının karşılandığı zaman, tahıl anlaşmasına döneceklerini

-Acil ihtiyaç duyan ülkelere gönderilmek üzere 1 milyon tahılın Katar’ın da mali desteği ile işlenmek üzere Türkiye’ye göndermelerinin gündemde olduğunu teyit etti.

Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise,

-Türkiye’nin katkısıyla Birleşmiş Milletler’in yeni bir tahıl anlaşması önerisi paketi hazırladığını,

-Rusya’nın kendi tahıl ve gübresinin kesintisiz ihracına ilişkin taleplerinin karşılanması gerektiğini,

-Tahıl anlaşmasının hem küresel gıda güvenliği hem de Karadeniz bölgesinin istikrarı açısından kritik rolünü olduğunu söyledi.

Fidan ve Lavrov, Soçi zirvesi öncesi dün Moskova’da buluştu. Görüşmelerin bugün de devam etmesi bekleniyor. Foto: Dışişleri Bakanlığı / Mustafa Aygün

Eski Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı, emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin de Türkiye’nin geçen yılki tahıl koridoru anlaşmasını tekrar gündeme getireceğini ancak Rusya’nın çözüm olarak acil ihtiyaç duyan ülkelere gönderilmek üzere Türkiye’ye tahıl sevk etmeyi önereceğini belirtti. “Bu şartlar altında Rusya’nın mevcut tahıl anlaşmasına döneceğini sanmıyorum” diyen Pekin, bunun nedenlerini şöyle açıkladı: “Çünkü Batı, Rus gübresinin ve tahılının ihracatını engelliyor. Rusya birkaç defa uzatmıştı anlaşmayı şimdi bir kez daha uzatırsa bu işin Rusya açısından caydırıcılığıyla ortadan kalkar. Dolayısıyla Ruslar büyük ihtimalle acil ihtiyaç duyan ülkelere hibe tahıl gönderimi çözümünde diretecekler.”

Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. Hasan Ünal, Türkiye’nin önerisi ve Rusya’nın bu öneriye neden sıcak bakmadığı ile ilgili şunları söyledi: “Türkiye yeni tahıl anlaşmasının geçen yılki usulle olmasını istiyor. BM de aynısını öneriyor. Ancak sorun BM’nin verdiği sözleri yerine getirmemiş olması. Rusya’nın tarım bankasını swift sistemine yeniden alınması gerekiyor. Rusya’dan tahıl alan ülkeler ödemelerini nasıl yapacak? Ayrıca Rusya’nın tahılını taşıyacak gemilere uluslararası şirketler sigorta yapmıyor oradan da bir sıkıntı çıkıyor. Rusya da doğal olarak bana verdiğiniz sözleri tutmuyorsunuz diyor. Batı’nın Rusya’ya yaptığı tam olarak 1990’larda ve sonrasında ‘Biz NATO’yu Doğu Almanya’nın sınırlarından doğuya doğru bir santim bile genişlemeyeceğiz’ demesine benziyor. Batı’nın bu sözlerini yakından biliyoruz. Dolayısıyla Rusya’ya verilen sözler yerine getirmezse Türkiye ve BM’nin istediği ve önerdiği geçen yılki modelin işlemesi neredeyse mümkün değil.”

Ünal, Moskova’nın alternatif tahıl anlaşması önerisinin, özellikle ihtiyacı olan Afrika ülkelerine hibe olarak gönderilmek üzere sınırlı bir miktarı kapsadığını belirtti. Ünal, Rusya’nın Afrika ülkeleriyle yaptığı zirvede verdiği sözü yerine getirmek için bunu önerdiğini belirtti.

Ancak daha önemli nokta Rusya ve Ukrayna tahılının dünya piyasalarına nasıl ulaşacağı ile ilgili tartışma.

Ünal bu konuda şunlara dikkat çekti: “Ukrayna tahılının bir kısmını Doğu Avrupa’ya kara yoluyla gönderiyor. Ancak orada da başka sorunlar çıkıyor, o ülkelerin üreticileri Ukrayna tahılı ucuz olduğu için itiraz ediyor.”

“Geçen yıl anlaşma kapsamında Ukrayna tahılının yüzde 60-70’i koridor aracılığıyla Karadeniz üzerinden taşındı. O gemiler Boğazlarda Birleşmiş Milletler, Ukrayna, Rusya ve Türkiye’nın katılımıyla oluşturulan komisyonca arandı dönüşte silah taşımaması için. Ki biz bu uluslararası komisyona izin vererek Montrö’den fedakârlık yaptık. Montrö’ye göre Boğazlardan geçen gemileri arama yetkisi sadece Türkiye’de. Ancak Ukrayna dronları Rus gemilerine saldırınca ve Rusya’ya verilen sözler yerine getirilmeyince bu koridor kapandı.”

Tahıl anlaşmasının çökmesinden sonra ilk kez bir sivil kargo gemisi, ağustos ayının ortasından Ukrayna’dan Türkiye’ye doğru yola çıktı. Bu deneme niteliğindeki sevkiyatla ilgili Hasan Ünal şunları kaydetti: “Ukrayna’nın Odessa Limanının batısındaki bir bölgeden gemiler yükleme yapacak hemen Romanya karasularına geçecek Romanya’dan Bulgaristan ve Türkiye karasularına girecek. Bir gemi böyle geldi ancak bu sevkiyat çok sorunlu. Çünkü bu gemilerin geri dönerken ne yüklü olduğunu kim nasıl bilecek. Rusya bunları vurabilir içinde silah var diye. Türkiye de zaten itiraz ediyor, bu yolu riskli buluyor. Böyle bir durum NATO ülkeleriyle çatışma riskini beraberinde getirebilir. Zaten bazı NATO ülkeleri Rusya ile savaşı dansa gitmek zannediyor.”

İsmail Hakkı Pekin de bu deneme niteliğindeki sevkiyatın tehlikeli olduğuna dikkat çekti: “Her an bir deniz savaşı yani denizde bir müdahale ortaya çıkabilir. Zaten deneme olarak özellikle Hong Kong bandıralı gemi seçmişlerdi, bir daha da denemediler. Bunu Türkiye de çok riskli buluyor ve istemiyor.”

Hasan Ünal, Ukrayna tahılının dünya piyasalarına ulaştırması için ABD’nin gündeme getirdiği Tuna Nehri üzerinden sevkiyatın artırılması önerisinin de çözüm olamayacağını söyledi: “Çünkü tahılı Tuna’ya kadar indirmek de sıkıntı. Bu tahılı hangi gemiler taşıyacak? Gemileri Ruslar vurursa ne olacak? Ruslar o gemilerin silah taşıdığını söyleyebilir. Kaldı ki tahılı taşıyacak büyüklükteki gemiler Tuna Nehri’nden sürekli sevkiyat yapabilir mi? Buna yapacaklarsa karadan taşımaları da mümkün ama her iki durumda da maliyet artacaktır.”

İsmail Hakkı Pekin, ABD’nin mevcut Rus yaptırımlarını sürdürmek için böyle önerileri gündeme getirdiğine dikkat çekti. Geçen yıl Karadeniz üzerinden otuz milyon tondan fazla tahıl sevkiyatı yapıldığını hatırlatan Pekin, bunu Tuna Nehri üzerinden ya da kara yoluyla veya tren yoluyla sevk etmenin mümkün olmadığına dikkat çekti: “Bir de şöyle bir sorun var. Tahıl Ukrayna’dan yüklendikten sonra uluslararası sulardan Romanya karasularına girene kadar Rusya müdahale edebilir. Bu durumda Karadeniz’in güvenliği sorunu ortaya çıkar. Bu durumda ABD, Karadeniz’e NATO donanması sokmak isteyebilir. Bu girişimin ucu çatışmaya açık.”

“Rusya’ya verilen taahhütler yerine getirilmezse yeni formül ne olabilir” sorusuna Ünal şu yanıtı verdi: “Putin’in geçen Türkiye’yi ‘enerji üssü yapalım’ açıklamasının dışında bir de ‘Türkiye’yi tahıl üssü yapalım’ açıklaması vardı. Teknik olarak tam böyle olmayabilir ancak alternatif olarak Rus tahılını Türkiye’nin satın alıp yeniden satması mümkün olabilir. Hem biz kendi tahıl sanayimiz için ihtiyaç duyduğumuz tahılı karşılayabiliriz hem de dünya piyasalarına işlenmiş ya da işlenmemiş halde satabiliriz. Hatta belki buna Ukrayna’nın tahılı da eklenebilir. İki tarafın tahılı da ayrı ayrı koridorlardan Türkiye’ye gelebilir ve Türkiye üzerinden satılabilir. Böyle bir anlaşma Türkiye için çok iyi olur. Batı’nın da buna ihtiyacı var. Yani Batı bir yandan Rus tahılının satılmasını istemiyorlar ama bir yandan da ihtiyaçları var.”

Rusya-Ukrayna olası barış görüşmesi

Fidan-Lavrov ortak açıklamasında Rusya-Ukrayna barış görüşmesi de gündeme geldi. Fidan, Türkiye’nin Rusya ile Ukrayna arasında daha önce doğrudan müzakerelere ev sahipliği yaptığını, gerekli şartlar oluştuğunda kolaylaştırıcı veya arabulucu rolünü sürdürmeye devam ettiğini mevkidaşına söylediğini, Kiev’e 25 Ağustos’ta yaptığı ziyaretteki temaslarında da benzer mesajları paylaştığını belirtti, “Bölgemizde kalıcı barış ve istikrarın tesis edilmesini istiyoruz. Bu beklentilerimizi Sayın Lavrov ile olan görüşmemizde yineledim. Elimizden gelen desteği vermeye hazır olduğumuzu teyit ettim” dedi.  Lavrov ise Fidan’la görüşmesinde Ukrayna konusunun da istişare edildiğini belirtti ancak Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelensky’nin sunduğu barış formülünün Rusya için kabul edilemez olduğunu vurguladı.

Konunun Erdoğan-Putin görüşmesinde de gündemde olmasını bekleniyor. Hasan Ünal, Hakan Fidan’ın yakın zamanda Ukrayna’ya gittiğine dikkat çekti ve iki tarafın da barış şartlarına ilişkin karşılıklı yoklamalar yapabileceğini belirtti. Ünal’a göre olası bir barışın şartları şöyle olabilir: “Ukrayna Kırım’dan vazgeçecek karşılığında Ukrayna’da Donetsk ve Lugansk’ın dahil olduğu Sovyet biçiminde, yani iki kurucu cumhuriyetin olduğu bir federasyon kurulacak. Neonaziler’in tasfiyesi kararı alınacak.”

Bu temelde bir barışın mümkün olduğunu ancak Amerika ve İngiltere’nin ikna edilmesi gerektiğini belirten Ünal, “Bu iki ülkenin şu an seçim sürecinde olduğu düşünülürse ikna olmaları pek mümkün gözükmüyor. Özellikle Biden’ın seçimi kazanabilmesi için savaşın başarıyla devam ettiğini gösterebilmesi lazım.”

Ancak ABD seçimini Trump’ın kazanması durumunda barış anlaşması fikrinin ortaya çıkabileceğine dikkat çeken Ünal, Türkiye’nin arabuluculuğuna ihtiyaç duyulacağının altını çizdi: “Türkiye’nin en büyük şansı şu ana kadar izlediği dengeli ve dikkatli politika sayesinde taraflar nezdinde güven sağlamış olmasıdır.”

İsmail Hakkı Pekin de ABD’deki seçimleri hatırlattı ve her ne kadar Soçi’de iki liderin masasında olsa da olası bir barış görüşmesinin şimdilik uzak ihtimal olduğuna dikkat çekti.

Türkiye-Suriye normalleşmesi

Erdoğan-Putin görüşmesinin ana gündem maddelerinden birinin de Ankara-Şam normalleşmesi olması bekleniyor. Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, bu konuda atılacak adımları Fidan’la birlikte ele aldıklarını teyit etti ancak detay vermedi.

Prof. Dr. Hasan Ünal’a göre Ankara-Şam normalleşmesi yakın: “Suriye’nin müzakere pozisyonunu yükseltmesine bakıyorum ve oradan normalleşmenin yaklaştığını görüyorum. Yani ciddi müzakereler oluyor ki Suriye pozisyonunu yukarıda tutmaya çalışıyor. Ama her hâlükârda Moskova’nın Suriye’yi Türkiye’nin Suriye topraklarından kademeli, yani bir takvime bağlanarak çekilmesini kabul etmeye ikna edeceğini düşünüyorum. Sığınmacıların kademeli olarak geri gönderilmesi, PKK/YPG’ye karşı ortak mücadele yani Adana Mutabakatı’nın güncellenmesi de gündemde. Türkiye, Suriye’nin terör örgütü olarak tanımladığı örgütleri terör örgütü olarak kabul etmek ve Adana Mutabakatı’na girmesini kabul etmek zorunda. Zaman zaman Suriye’den gelen açıklamaları el yükseltmek olarak görüyorum. Son olarak Suriye ile uzlaşmanın sonucunda Suriye’nin KKTC’yi tanımasını sağlamak lazım. Çünkü Batı ülkelerinden korkusu olmayan devletler lazım bize. Suriye Batı’dan neden korksun ki?”

Emekli İstihbarat Başkanı Pekin ise önümüzdeki dönemde normalleşmeden çok Suriye’deki kargaşanın gündeme geleceği görüşünde. Wagner’in Suriye’de bazı yerleri boşaltıyor olabileceğine dikkat çekti: “Oradaki durum nereye varacak, önemli. ABD oraya ilave asker gönderdi. Büyük ihtimal önümüzdeki dönemde orada hareketlenme olabilir. Zaten şu anda Deyrezor-Rakka arasında çatışmalar var. Görüşmede bu konular da gündeme gelebilir. ABD, Esad’a baskı yapmaya çalışıyor. Esad’dan belli bölgelere özerklik vermesini istiyor. Mesela Dürzilerin hâkim olduğu Süveyda’da günlerde protestolar var orası da belki özerk olma yolunda gidiyor. Dera konusu var. Orada Sünniler çoğunlukta. İki Arap aşireti arasında sorun var. Amerika bu ayaklanmalar, çatışmalar yoluyla Esad’ın manevra alanını daraltmak istiyor. Suriye uyuşturucu dosyasıyla da sıkıştırılacak. ABD’nin amacı Suriye’yi parçalamak yoluyla, Esad’ı devirmese bile kontrol ettiği alanları daraltmak. Bunu PYD üzerinden yapıyor. Amerika’nın Türkiye’nin destelediği Suriye Milli Ordusu’nu (ÖSO) özellikle Deyrezor-Rakka tarafında kullanma ihtimali var. Görüşmelerde bu konuların da değerlendirileceğini düşünüyorum.”

Bu kargaşanın toplam olarak Esad’ı Türkiye ile normalleşme konusunda yumuşatacağını belirten Pekin; “Bizim de tam olarak görüşme zamanımız aslında. Çünkü Esad sıkışacak büyük ihtimalle. Sıkışınca da Türkiye’nin önüne koyduğu şartlardan geri adım atabilir.”

Rusya’nın Türkiye’ye Suriye ile görüşmesi için baskı yaptığını hatırlatan Pekin, “Bizim de terörle mücadele için Suriye’nin kuzeyindeki bölgeleri bir süre daha kontrol etmemiz gerekiyor. Bunun da yolu Esad’la anlaşmaktan geçiyor. Belki Esad’la anlaşıp ortak güvenlik için adımlar atılabilir. Ancak öbür yandan ABD de bir taviz koparmadan Ankara’nın Şam’la normalleşmesini istemiyor ve baskı yapıyor. ABD’ye rağmen önümüzdeki dönemde Esad daha fazla köşeye sıkışırsa Türkiye ile anlaşmanın kapısı aralanabilir.”

Diplomasi

NATO’dan Ukrayna’ya soğuk duş

Yayınlanma

NATO’nun 24-25 Haziran’da Lahey’de düzenlenecek zirvesinin bildiri taslağında, Ukrayna’nın üyeliği ve yıllık 40 milyar dolarlık yardım vaadi gibi önemli taahhütler çıkarıldı. Bloomberg’in gördüğü belgeye göre, tek sayfaya indirilen metnin ana odağı, üye ülkelerin savunma harcamalarını artırması oldu. Taslakta Rusya ‘tehdit’ olarak nitelendirilirken, önceki metinlerde yer alan ‘saldırgan’ ifadesine yer verilmediği dikkat çekti.

Bloomberg‘in haberine göre, 24-25 Haziran’da Lahey’de gerçekleştirilecek NATO zirvesinin bildiri taslağında, Ukrayna’ya ilişkin önemli taahhütlere yer verilmedi.

Taslak metinden hem Ukrayna’nın gelecekteki üyeliğine dair vaatler hem de yıllık 40 milyar dolar askeri yardım sözü çıkarılırken, ana vurgu savunma harcamalarının artırılmasına yapıldı.

Öncelik Ukrayna değil savunma harcamaları

Haberde, üzerinde hâlâ değişiklik yapılabilecek olmasına rağmen, mevcut tek sayfalık taslağın, geçen yılki on sayfadan uzun ve Ukrayna’ya uzun vadeli güvenlik yardımı vaat eden metinden çarpıcı biçimde farklı olduğu belirtildi.

Mevcut metin, neredeyse tamamen savunma harcamalarına odaklanıyor. Buna göre ittifak üyeleri, mevcut yüzde 2’lik savunma harcaması hedefini 2032 yılına kadar GSYİH’nin en az yüzde 3,5’ine çıkarmayı taahhüt edecek.

Ayrıca altyapının korunması, sınırlar ve sivil halkın krizlere hazırlanması gibi savunmayla ilgili diğer faaliyetler için de GSYİH’nin yüzde 1,5’i kadar ek harcama yapılması planlanıyor.

Üye ülkelerin, Ukrayna’ya yaptıkları yardımları bu genel savunma harcaması rakamına dahil etme konusunu da değerlendirecekleri ifade edildi.

Ramstein toplantısı Ukrayna için rekor askeri yardım kararlarıyla sona erdi

Geri çekilen vaatler

Bildiri taslağında, geçmiş deklarasyonlarda yer alan birkaç önemli ifadenin eksikliği dikkat çekiyor. Metinde, Ukrayna’nın uzun vadeli de olsa NATO’ya katılım beklentilerine dair hiçbir ifade bulunmuyor.

Ayrıca, Kiev’e yıllık 40 milyar dolar askeri yardım sağlama yönündeki geçen yılki vaat de taslakta yer almıyor.

Dönemin genel sekreteri Jens Stoltenberg, başlangıçta beş yıl için 100 milyar avro önermiş, ancak bazı ülkelerin direnciyle karşılaşınca bunu yıllık 40 milyar avroya (ittifakın savaşın başından beri Ukrayna’ya sağladığı yaklaşık miktar) çevirmişti.

Ancak bu teklif, bazı ülkelerin birkaç yıl sonrasına yönelik somut taahhütler vermeye hazır olmaması nedeniyle bir vaatten öteye gidememişti.

Bu yılın başlarında Avrupa Birliği de Avrupa diplomasisinin lideri Kaja Kallas tarafından önerilen 40 milyar avroluk kendi askeri yardım paketini kabul etmeye çalışmış, ancak bu plan İtalya, Fransa, İspanya ve Portekiz’in karşı çıkmasıyla başarısız olmuştu.

Rusya ‘tehdit’ ama ‘saldırgan’ değil

Bloomberg‘in haberine göre, birçok ülkenin ısrarı üzerine Rusya, taslak bildiride Avro-Atlantik güvenliğine yönelik bir “tehdit” olarak tanımlandı.

Fakat mevcut Amerikan yönetiminin tutumu göz önüne alındığında, bu ifadenin metne dahil edilmesinin garanti olmadığı belirtildi. Bununla birlikte, geçen yılki deklarasyonların aksine, Rusya’dan “saldırgan” olarak bahsedilmediği veya Ukrayna’da “istilacı bir savaş” yürüttüğüne dair bir atıf yapılmadığı görüldü.

ABD’nin Donald Trump döneminde, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararı gibi birçok uluslararası belgede bu tür ifadeleri engellediği biliniyor.

Trump’a ‘zafer hissi’ yaşatma stratejisi

Konuya yakın kaynaklara göre, Lahey’deki zirve de kısa tutulacak. Mevcut Genel Sekreter Mark Rutte’nin ana hedefinin, harcamaların GSYİH’nin yüzde 5’ine çıkarılmasında ısrar eden Trump’a bir zafer hissi yaşatmak ve ABD’nin ortak savunmaya tam bağlılığını sağlamak olduğu belirtildi.

Trump’ın ilk başkanlık döneminde, o zamanlar Hollanda başbakanı olan Rutte, Trump’ın GSYİH’nin yüzde 2’lik hedefini talep ettiği ve aksi takdirde toplantıyı terk etme tehdidinde bulunduğu bir NATO zirvesindeki anlaşmazlığı çözmeyi başarmıştı.

Kaynaklar, mevcut zirvede Hollanda kralı ile verilecek bir akşam yemeği dışında sadece savunma harcamalarının tartışılacağı tek bir oturum planlandığını söyledi.

Bu düzenlemenin, Trump ile diğer ülke liderleri arasında yaşanabilecek kamuya açık tartışma olasılığını sınırlamak için yapıldığı ifade edildi.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Ukrayna’da barış için toprak tavizi vermeyi kabul edenlerin oranı arttı

Yayınlanma

Kiev Uluslararası Sosyoloji Enstitüsü’nün yaptığı kamuoyu yoklaması, Ukrayna’da barış karşılığında topraktan vazgeçmeye hazır olanların oranının son altı ayda arttığını ortaya koydu. Mayıs-Haziran 2025 itibarıyla halkın yüzde 38’i bu görüşü desteklerken, yüzde 52’si toprak tavizine karşı çıkıyor. Hem Kiev hem de Moskova resmi olarak toprak tavizlerini reddederken, Rusya ele geçirdiği bölgelerin tanınmasını talep ediyor.

Ukrayna’da barışın tesis edilmesi amacıyla Rusya’ya toprak tavizi verilmesini destekleyenlerin oranında son altı ayda artış yaşandı.

Kiev Uluslararası Sosyoloji Enstitüsü (KMIS) tarafından yürütülen kamuoyu araştırmasının sonuçlarına göre, bu görüşü savunanların oranı son dönemde yükseldi.

Ankete göre, Mayıs-Haziran 2025 döneminde katılımcıların yüzde 38’i toprak tavizini destekledi. Bu oran, şubat-mart aylarında yüzde 39 seviyesindeydi.

Aralık 2024’te yapılan araştırmada da benzer şekilde halkın yüzde 38’i bu yönde görüş bildirmişti.

Strana gazetesinin aktardığına göre bu veriler, çatışmanın sona ermesi için topraktan vazgeçmeyi kabul edenlerin sayısının yaklaşık altı aydır aynı seviyelerde seyrettiğini gösteriyor.

Karşılaştırma yapmak gerekirse, Ekim 2024’te Ukraynalıların sadece yüzde 32’si toprak tavizine hazırdı.

Taviz karşıtlarının oranı düşüyor

Anket sonuçları, toprak tavizine karşı çıkarak çatışmaların devam etmesini savunanların oranında ise düşüş olduğunu ortaya koydu.

Mayıs-Haziran 2025 itibarıyla Ukraynalıların yüzde 52’si toprak tavizine karşı çıkarken, bu oran Şubat-Mart aylarında yüzde 50, Aralık 2024’te ise yüzde 51’di.

Ekim 2024’te ise katılımcıların yüzde 58’i toprak kaybetmemek için çatışmanın sürmesi gerektiğini düşünüyordu.

Verilere göre, taviz karşıtlarının oranı 2022’den bu yana düşüş gösteriyor. O dönemde halkın yüzde 87’si tavizlere karşı çıkarken, bu görüşü savunanlar sadece yüzde 8’di.

Günümüzde ise taviz yanlılarının oranı dört kattan fazla artmış durumda. Tüm anketlerde katılımcıların yüzde 10 ila yüzde 11’i bu konuda kararsız kaldı.

Hem Moskova hem de Kiev, toprak tavizlerini ihtimal dışı bırakıyor. Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, zamanla kaybedilen toprakların bir kısmının diplomatik yollarla geri alınmasını sağlayacak bir uzlaşı arayışına kapı aralamıştı.

Zelenskiy’e göre, topraklarla ilgili müzakereler iki tarafın heyetleri arasında değil, doğrudan kendisi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında yürütülmeli.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ise ülkesinin “başkasının toprağında gözü olmadığını” ancak “kendisinin olanı da vermeyeceğini” vurgulamıştı.

Medinskiy: Uzlaşma olmazsa Kiev yeni topraklar kaybeder

Rusya’nın talepleri ve geçmiş müzakereler

Rus tarafının 2 Haziran’da İstanbul’da sunduğu bir memorandumda, Moskova’nın Ukrayna güçlerinin Donetsk ve Lugansk halk cumhuriyetleri, Zaporojye ve Herson oblastlarından çekilmesini ve Kırım ile birlikte bu bölgelerin Rus toprağı olarak uluslararası alanda tanınmasını talep ettiği belirtilmişti.

Rus müzakere heyeti başkanı Vladimir Medinskiy ise Kiev’in 28 Şubat 2022’deki ilk müzakerelerde daha yumuşak koşullarla bir barış anlaşması imzalama şansını kaçırdığını söylemişti.

Medinskiy’e göre o dönemde Ukrayna’nın Kırım’ı Rusya’nın bir parçası olarak tanıması ve Donetsk ve Lugansk’ı “rahat bırakma” taahhüdü vermesi yeterli olacaktı.

Bu sırada Rus güçleri Harkov, Sumi ve Dnipropetrovsk oblastlarında ilerleyişini sürdürüyor.

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitriy Medvedev, Rus birliklerinin son olarak Dnipropetrovsk’a girmesinin ardından Kiev’e sahada yeni gerçeklikler vadetmişti.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Dünya Bankası: Küresel ekonomi en kötü on yıla doğru ilerliyor

Yayınlanma

Dünya Bankası tarafından yayınlanan yeni analize göre, küresel iktisadi büyüme 1960’lardan bu yana en zayıf on yılına doğru ilerliyor.

Analizde, ABD Başkanı Donald Trump’ın ticaret savaşının dünya ekonomilerini etkileyen en önemli faktörlerden biri olduğu belirtiliyor.

Dünya Bankası, salı günü yayınladığı raporda, Trump’ın ABD’nin ticaret ortaklarına uyguladığı yeni gümrük vergilerinin, dünya çapındaki resesyonları hesaba katıldığında, küresel iktisadi büyümeyi 2008 finansal krizinden bu yana en düşük seviyesine indireceğini öngörüyor.

Washington merkezli kurum, gümrük vergileri nedeniyle yeni bir küresel resesyon beklemiyor, ama basın açıklamasında, küresel büyüme tahminlerinin bu yıl ve gelecek yıl gerçekleşmesi halinde, 2020’lerin ilk yedi yılında ortalama küresel büyümenin, 1960’lardan bu yana en yavaş on yıl olacağına dikkat çekti.

Dünya Bankası raporunda, bu yılki küresel GSYİH büyüme tahminini ocak ayında yaptığı %2,7’den %2,3’e düşürdü. Bu tahmin, dünya çapındaki gümrük vergilerinin mayıs ayı sonundaki seviyelerinde kalacağı varsayımına dayanıyor.

Bu durum, dünya ekonomisini, 2009’daki finansal krizin ardından yaşanan ilk küresel resesyon ve 2020’deki koronavirüs pandemisinin ilk yılı olan ikinci küresel resesyon hariç, 17 yılın en zayıf büyüme hızına doğru sürüklüyor.

Dünya Bankası verilerine göre, bu yıllarda küresel iktisadi büyüme sırasıyla %1,3 ve %2,9 oranında daralmıştı.

Kurumun raporunda, “Gümrük vergilerindeki keskin artış ve bunun sonucunda ortaya çıkan belirsizlik, dünya ekonomilerinin çoğunda geniş tabanlı bir büyüme yavaşlamasına ve görünümün bozulmasına katkıda bulunuyor,” denildi.

“Ticaret geriliminin artmasıyla ortaya çıkan kargaşa”nın, tüm bölgelerde ve gelir gruplarında dünya ekonomilerinin yaklaşık %70’i için büyüme tahminlerini düşürmesine neden olduğunu da ekleyen kurum, gelişmekte olan ekonomilerde beklenen yavaşlamanın, artan kamu borç seviyeleri gibi uzun vadeli eğilimlerden de etkileneceğini belirtti.

Fitch Ratings salı günü, gümrük vergisi artışlarının ve ticaret politikasındaki belirsizliğin etkisini gerekçe göstererek, bu yıl küresel devlet tahvillerine ilişkin görünümünü “nötr”den “kötüye gidiyor”a düşürdüğünü açıkladı.

Kredi derecelendirme kuruluşu raporunda, “Küresel ticaret savaşının tırmanması, gümrük vergilerinin ne zaman sona ereceğine ve bunların küresel ticaret hacimleri, tedarik zincirleri, yatırımlar ve uluslararası ilişkiler üzerindeki etkisine ilişkin belirsizlik, küresel ekonomi için önemli bir olumsuz şok oluşturuyor,” dedi.

Ocak ayında göreve yeniden gelen Trump, Amerika’nın ticaret ortaklarının çoğuna ve otomobiller ve çelik gibi önemli mallara ithalat vergilerini artırdı.

Washington ile bir anlaşma sağlanamadığı takdirde, 9 Temmuz’dan itibaren ABD’nin birçok ticaret ortağına cezai nitelikte yüksek “karşılıklı gümrük vergileri” uygulanacak. Bu vergiler, geçen ay yasal bir engele takılmıştı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English