Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Suudi Arabistan Çin’le teknoloji anlaşmalarında taleplerini yükseltiyor

Yayınlanma

Financial Times’ın (FT) haberine göre, Suudi Arabistan, petro-dolar zenginliğini yerli teknoloji endüstrisini güçlendirmek için kullanırken, önde gelen Çinli teknoloji şirketlerinin büyük anlaşmalar karşılığında Körfez Krallığına yatırım yapmasını zorunlu kılıyor.

Alibaba ve SenseTime, son üç yıl içinde Suudi Arabistan ile ülkede ortak girişimler kurma karşılığında yüz milyonlarca dolar değerinde anlaşmalar yapan Çinli grupların başında geliyor.

Aralarında fon yöneticileri, teknoloji girişimcileri ve anlaşmalar üzerinde çalışan danışmanların da bulunduğu sektörden beş kişinin FT’ye aktardığına göre, Suudi yatırımcılar anlaşmaları finanse etmek için giderek daha katı şartlar uyguluyor.

Bazı durumlarda Çinli şirketler teknik uzmanlıklarını yeni Suudi ortaklarıyla paylaşmak zorunda kalıyor.

Yerel teknoloji şirketlerine Krallıktan nasıl para toplayacakları konusunda danışmanlık yapan Çinli bir danışman, “Şirketinizin ve mühendislerinizin kendi yeteneklerini eğitmesini istiyorlar,” dedi ve ekledi: “Bu da bazı koşullara bağlı.”

Krallığın ekonomisini geliştirmek ve petrolden uzaklaşmak için küresel teknoloji şirketlerine yönelmesi, yatırım ve yeni gelir kaynakları için Orta Doğu’ya yönelen Çinli teknoloji şirketlerinin finansman sıkıntısı ve zayıf iç satışlarıyla aynı döneme denk geldi.

Suudi stratejisi, Çin’deki yerel yönetimlerin on yıllar önce yabancı şirketlere yönelik taktiklerini yansıtıyor; yerel ekiplerin eğitimi ve yatırım karşılığında pazara erişim izni veriliyor.

Anlaşma hakkında bilgi sahibi iki kişinin FT’ye aktardığına göre, yapay zeka grubu SenseTime, Krallığın fütüristik megakent Neom’u inşa etmeye yönelik iddialı projesi için de bir sözleşme kazandı.

Bu gelişme, SenseTime’ın düşen hisse fiyatı ve temel iç gözetim işinden elde ettiği gelirlerdeki düşüşle mücadele ettiği bir dönemde gerçekleşti. SenseTime “Neom ile aktif olarak ilgilendiğini” söyledi.

Çinli otonom sürüş grubu Pony.ai, ekim ayında Neom Yatırım Fonu’ndan 100 milyon dolar topladı ve şirketin ülkede bölgesel araştırma ve geliştirme ve üretim merkezi kurması konusunda anlaşmaya varıldı.

Alibaba Cloud, 2022 yılında Saudi Telecom Group ile ortak bir girişim yoluyla Suudi pazarına girdi. 5G projelerinde Huawei ile de ortaklık kurdu ve teknoloji araştırmalarında “işbirliğini güçlendirme” sözü verdi.

Suudi Arabistan’ın Çinli teknoloji gruplarıyla yaptığı anlaşmalar, yatırımlarını korumak için tasarlanmış başka hükümlerle birlikte geliyor.

2022 yılında SenseTime, Orta Doğu’da yapay zeka çözümleri geliştirmek üzere bir ortak girişim oluşturmak için Krallığın egemen varlık fonu Kamu Yatırım Fonu’na ait Saudi Company for Artificial Intelligence’dan 207 milyon dolar topladı. SenseTime, ortaklığın “yerel genç yetenekleri güçlendirdiğini, bilgi aktardığını ve yapay zeka inovasyonlarını teşvik ettiğini” söyledi.

Anlaşma şartlarına göre, SenseTime halka açılamazsa veya yedi yıl sonra bir alıcı bulunamazsa SCAI’nin hisselerini satın almak zorunda kalacaktı.

Bazı Çinli yatırımcılar, yeni girişim fonları oluştururken Suudi mevkidaşlarının ancak yeni fonun yüzde 30’unun Krallıktaki projelere harcanması halinde yatırım yapacaklarını söyledi.

FT’ye konuşan üç Çinli fon yöneticisine göre bu önlemler on yıl önceki tutumla tezat oluşturuyor.

Orta Doğu’da bir fon oluşturmayı araştıran Çinli bir risk sermayedarı, “Eskiden, ismi ya da geçmişi olmayan Çinli risk sermayedarları boş bir çekle çekip giderlerdi,” dedi ve ekledi: “Artık bu çok daha zor.”

Sektörden birkaç kişi, Suudi Arabistan’ın yeni gelişen yapay zeka endüstrisini geliştirmek için yabancı teknoloji şirketlerine de başvurduğunu ve Silikon Vadisi ya da Shenzhen’den en iyi şirketler arasında “seçim yaptığını” söyledi.

Bir Yapay Zeka girişimcisi, ABD’li şirketlerin Washington’dan azar işitmekten ya da Veliaht Prens Muhammed bin Salman’ı eleştiren içeriklerin çıkarılması için üretken YZ modellerinin sansürlenmesine yönelik siyasi taleplere boyun eğmekten korkarak Krallıkla çalışmaktan çekinebileceklerini söyledi.

Suudi Arabistan kasım ayında da Çin ile yaklaşık 7 milyar dolar değerinde bir yerel para birimi takas anlaşması imzaladı. Çin, geçen yıl 86 milyon ton yakıt satın alarak Suudi petrolünün en büyük müşterisi konumuna geldi ve gözlemciler Çin Halk Bankası verilerine dayanarak bunun bir kısmının renminbi olarak ödendiğini tahmin ediyor.

Asya Toplumu Politika Enstitüsü Çin Analiz Merkezi’nde araştırmacı olan Chris Vassallo, “Çin ve Suudi Arabistan arasındaki artan yatırım ilişkisinin gizli bir motivasyonu var” dedi ve şöyle devam etti: “Krallık belki de Çin’e petrol satışından elde ettiği büyük bir renminbi yığınının üzerinde oturuyor ve bunun kullanım alanları çok çeşitli değil. Bunun bir yolu Çin mal ve hizmetlerine harcama yapmaktır.”

Çinli girişimciler, Orta Doğu’ya akın eden Batılı rakipleri karşısında sözleşme ve yatırım kazanma konusunda bir başka avantaja sahip olabileceklerini söylüyor: değerli fikri mülkiyet haklarını devretmeye istekli olmak.

Çinli bir teknoloji şirketi ile Suudi bir karşı taraf arasındaki ortak girişimi finanse eden bir risk sermayesi yatırımcısı, FT’ye yaptığı açıklamada, “Çinli şirketler genellikle fikri mülkiyet transferine, bu konuda çok katı politikaları olan Avrupalı ve ABD’li şirketlerden daha açıktır” dedi.

Ancak teknoloji anlaşmaları konusunda iki ülke arasındaki evlilik, özellikle yapay zeka alanında Krallık için riskler taşıyor. Triolo, “Çinli araştırmacılarla işbirliğinin, buradaki projeleri desteklemek için gelişmiş çiplerin ihracatında bazı ABD kısıtlamalarına yol açabileceği endişesi var” dedi.

DİPLOMASİ

NATO Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda ile güvenlik bağlantılarını artıracak

Yayınlanma

NATO, Çin ve Rusya’ya karşı Asya-Pasifik bölgesiyle bağlarını güçlendirmeye devam ediyor.

Nikkei’nin edindiği bilgiye göre NATO, dört Asya-Pasifik ülkesinin liderlerini 9 Temmuz’dan itibaren Washington’da düzenlenecek üç günlük zirveye davet ederken, Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda ve Güney Kore ile işbirliğini genişletmeye yönelik ilk ortak belgesini önümüzdeki hafta yayınlamayı planlıyor.

Belgenin, NATO ile dört ülke arasındaki işbirliği çerçevelerini netleştirmesi ve siber güvenlik ve dezenformasyon da dahil olmak üzere tehditlere yanıt vermelerini sağlaması hedefleniyor.

Üye olmayan dört ülkenin hepsi zaten NATO ortağı ve NATO ile IP4 (Hint-Pasifik 4’lü formatı) arasındaki ilişkiyi ortaya koyması beklenen belgede “IP4” olarak anılacaklar.

IP4 ülkeleri NATO’nun siber tatbikatlarına katılacak.

Gelişmeyi değerlendiren Brookings akademisyenlerinden Angela Stent’e göre, Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın üst üste üçüncü kez NATO zirvesine katılacak olması Asya’nın Batı güvenliği için önemini vurgulamakta.

Stent zirvenin odak noktasının Rusya’nın Asyalı ortakları ve müttefikleriyle birlikte Avrupa için oluşturduğu “tehdit” olduğunu ve müttefiklerin bu yeni gerçekliğe nasıl karşılık verileceğini tartışacaklarını kaydetti.

Geçen ay Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in resmi ziyaret için Kuzey Kore’ye gitmesi ve iki ülke arasında savaş durumunda acil askeri yardımı da kapsayan anlaşma NATO ülkelerini alarma geçirmişti.

Stent’e göre, Putin-Kim zirvesi aynı zamanda NATO’nun Kuzey Kore-Rusya ilişkileri ve diğer bölgeler arası bağlantılarla ilgili bilgi ve istihbarat paylaşımı yoluyla IP4 ile daha yakın çalışması için de bir fırsat yarattı. Stente, NATO ülkelerinin Güney Kore ve Japonya’dan Kuzey Kore balistik füzeleri ve Kuzey Kore’nin Rusya’ya tedarik ediyor olabileceği silah türleri konusunda perspektif sunması yönünde beklentileri olduğunu kaydetti.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Modi’nin ŞİÖ’deki yokluğu Çin’e ‘mesaj’ olarak yorumlandı

Yayınlanma

Kazakistan’ın başkenti Astana’da toplanan Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) yıllık zirvesi bugün sona eriyor.

Çin ve Rusya öncülüğünde 2001 yılında kurulan Orta Asya ekonomik ve güvenlik ittifakı dünya nüfusunun yüzde 40’ından fazlasını barındırıyor ve bu yıl Belarus’un da katılımıyla üye sayısını 10’a çıkarma yolunda ilerliyor.

Ancak Çin Devlet Başkanı Xi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin derinleşen işbirliğinin bir başka işareti olarak zirvede bir araya gelirken, Hindistan Başbakanı Narendra Modi toplantıya katılmamaya karar verdi ve yerine dışişleri bakanını gönderdi. Modi’nin katılmaması bazı çevrelerce, Yeni Delhi’nin dış politikasında hassas bir denge kurma çabaları arasında zirvenin önemini azaltmaya yönelik bir girişim olarak görülüyor.

Hong Kong’daki Lingnan Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler profesörü olan ve Asya-Pasifik çalışmaları konusunda uzmanlaşan Zhang Baohui, Modi’nin katılmamasının Hindistan’ın ŞİÖ’den uzaklaştığını açıkça gösterdiğini söyledi.

2017’de rakibi Pakistan’la birlikte gruba katılan Hindistan, geçen yıl yıllık zirveye fiilen ev sahipliği yapmış, bu da pek çok kişi tarafından Hindistan’ın Batı ile ilişkileri gergin olan Çin ve Rusya ile doğrudan etkileşimden kaçınma çabası olarak yorumlanmıştı.

South China Morning Post’a konuşan Zhang, “Daha olası bir neden ise Hindistan’ın daha geniş kapsamlı stratejik düzenlemeleri olabilir. Hindistan, Batı ile uyumunu artırırken Batı-dışı kampla ilişkilerini zayıflatıyor,” dedi ve ekledi: “Bu durum özellikle Hindistan’ın, dünya tarafından büyük ölçüde Çin ve Rusya’nın etkisinde olan Batı dışı bir siyasi gruplaşma olarak görülen ŞİÖ ile ilişkilerinde açıkça görülmektedir.”

Singapur Ulusal Üniversitesi Güney Asya Çalışmaları Enstitüsü’nde araştırma görevlisi olan Amit Ranjan ise, Modi’nin zirveye katılmamasının muhtemelen yoğun yurt içi ve seyahat programlarından kaynaklandığını söyledi.

Hindistan lideri geçtiğimiz ay üçüncü dönem için yeniden seçildi ancak partisi parlamentoda çok daha az bir çoğunluğa sahip oldu. İtalya’daki G7 Zirvesi’nden Hindistan’a yeni dönen Modi, önümüzdeki hafta Putin ile görüşmek üzere Rusya’ya gidecek.

Ranjan Modi’nin ŞİÖ’de Xi ile “karşı karşıya gelmekten” kaçınmak isteyebileceğini, zira iki ülke arasındaki ilişkilerin en son geçen yıl Güney Afrika’daki BRICS zirvesi sırasında bir araya gelmelerinden bu yana gergin olduğunu belirtti.

Bu arada Hindistan’ın ABD’nin Hint-Pasifik stratejisine giderek daha fazla uyum sağladığı ve Küresel Güney’in liderliği için Pekin ile rekabet ettiği görülüyor. İki Asyalı güç uzun süredir devam eden bir sınır anlaşmazlığı nedeniyle de çatışıyor.

“Hindistan ŞİÖ’ye katılmadan önce bunun Çin’in bir şovu olduğunu zaten biliyordu,” diyen Ranjan, şöyle devam etti: “Hindistan’ın dış politikası daha çok ulusal çıkarlarına dayanıyor. Hindistan, Çin ile doğrudan ilişki kurmaktansa Japonya, ABD ya da Rusya ile ilişki kurarak daha fazla kazanacağını düşünüyor olabilir.”

Şanghay Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü Çin ve Güney Asya Merkezi Genel Sekreteri Liu Zongyi, Hindistan’ın Çin ile sınır anlaşmazlığı nedeniyle büyük ölçüde donmuş olan ilişkilerini geliştirmeye çok az ilgi duyduğunu söyledi.

Liu, “[Hindistan Dışişleri Bakanı Subrahmanyam] Jaishankar, önceliğinin Çin ile sınır anlaşmazlıklarını çözmek olacağını açıkça belirtti … ancak Çin-Hindistan ilişkileri sadece sınır sorunlarını değil, birçok yönü içeriyor” dedi ve ekledi: “Bu bağlamda, sınır meselesi tamamen çözülemese de diğer ilişkilerimizi geliştirebiliriz.”

İki ülke arasındaki ilişkiler, 2020 yılında Himalaya bölgesindeki ortak sınırlarının tartışmalı bir bölümü olan Galwan Vadisi ‘nde orduları arasında yaşanan ölümcül çatışmanın ardından büyük bir gerileme yaşadı. Nükleer silahlara sahip iki ülke o zamandan bu yana 20’den fazla tur sınır görüşmesi gerçekleştirdi ve çok az ilerleme kaydetti.

Aynı zamanda Pekin ve Yeni Delhi, Covid-19 salgınından bu yana dört yıllık bir aradan sonra doğrudan uçuşlara henüz başlamadı ve her iki ülkeden gazeteciler diğerine yasaklı olmaya devam ediyor.

Ranjan yine de bazı olumlu gelişmeler gördüğünü söyledi. Pekin’in 18 aydır boş olan Hindistan büyükelçiliğine Xu Feihong’u atamasının her iki tarafın da ilişkileri geliştirmek istediğinin bir işareti olduğunu kaydetti.

Daha fazla diplomasiye ihtiyaç duyulduğunu ve bunun da en iyi Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile Hindistan Dışişleri Bakanı Jaishankar’ın daha sonra liderler düzeyinde yapılacak bir toplantı için “elverişli” bir ortam yaratmak üzere bir araya gelmeleriyle mümkün olacağını söyledi: “Daha alt düzeylerde iletişim kurmaları gerekiyor… Bu başlamadığı sürece iki liderin [bir araya gelmesi] çok zor.”

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

“Kurt işareti” krizi büyüyor: Almanya Dışişleri Bakanlığı, Türkiye Büyükelçisi’ni çağırdı

Yayınlanma

Avusturya-Türkiye maçında yaşanan “kurt işareti” krizi sürüyor. Türkiye’nin Alman elçisini Dışişleri Bakanlığına çağırmasının ardından bugün de Alman Dışişleri Bakanlığı Berlin’deki Türk Büyükelçisini çağırdı.

Olay, Türk futbolcu Merih Demiral’ın Almanya’daki Euro 2024 maçında “kurt selamı” vererek tepkilere yol açmasının ardından geldi. Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, “Türk aşırı sağcılarının sembollerinin stadyumlarımızda yeri yoktur. Avrupa Futbol Şampiyonasının ırkçılık için bir platform olarak kullanılması kesinlikle kabul edilemez. UEFA’nın olayı soruşturmasını ve yaptırımları değerlendirmesini bekliyoruz,” demişti.

Türk Dışişlerinden yapılan açıklamada ise, UEFA tarafından Merih Demiral hakkında disiplin soruşturması açılmasının “kabul edilemez olduğu” söylenirken, Federal Anayasa Koruma Teşkilatı’nın bu simgeyi yasaklamadığını ileri sürerek, “Bir spor müsabakasındaki sevinç kutlaması sırasında, tarihi ve kültürel bir sembolün, hiç kimseyi hedef almayan biçimde kullanılmasına yönelik siyasi amaçlı tepkileri kınıyoruz,” demişti.

Erdoğan cumartesi Berlin’e gitmek istiyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da cumartesi günü Berlin’de yapılacak Hollanda-Türkiye maçını izlemeye gitmeyi planladığı belirtiliyor.

Alman dpa’nın bilgi sahibi kaynaklardan edindiği bilgiye göre Erdoğan bu amaçla Azerbaycan’a yapmayı planladığı geziyi iptal etti. Spiegel’in Türk basınında yer alan haberlerden aktarığına göre ise iptalin nedeni, Demiral’ın gol sevinciyle başlattığı “kurt selamı” tartışması.

Spiegel’deki haberde, “kurt selamı” ile ilişkilendirilen “Bozkurtlar”ın Almanya’da 18.500 üyesi bulunduğu ve bunun da grubu “ülkenin en büyük aşırı sağcı örgütü” yaptığını yazdı.

Spiegel, “Bozkurtlar”ın yasaklanmadığını fakat Federal Anayasa Koruma Teşkilatı tarafından izlendiğini hatırlattı.

Almanya İçişleri Bakanından “kurt işareti” açıklaması

Sevim Dağdelen’den “Bozkurtlar”a yasak çağrısı

Demiral’ın hareketi ile başlayan tartışmanın ardından Alman partilerinden de tepkiler geliyor ve “Ülkü Ocakları”nın Almanya’da yasaklanması çağrısı yükseliyor.

Federal Meclis’teki Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) grubunun dış politika sözcüsü Sevim Dağdelen, “Alman hükümetinin İslamcı-Türk örgütünü ve onun faşist sembolizmini yasaklamayı yıllardır ertelemesi skandaldır,” dedi. Buna ilişkin bir önerge çarşamba günü federal meclise sunuldu.

Faeser’in Demiral’ın jestini eleştirmesine de yanıt veren Dağdelen, “Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser’in 2024 Avrupa Şampiyonası’ndaki ‘kurt selamı’ konusundaki öfkesi, Alman Federal Meclisi’nin ‘bozkurtların’ yasaklanmasına ilişkin 18 Kasım 2020 tarihli inceleme yetkisini hâlâ ertelediği gerçeği ışığında ikiyüzlüdür,” ifadelerini kullandı. 

Sol Parti, Yeşiller ve CDU’dan da eleştiriler

Sol Parti’nin federal genel müdürü Katina Schubert de Tagesspiegel gazetesine yaptığı açıklamada, “Almanya’da bir futbolcu aşırı sağcıların selamını cezasız bir şekilde gösterebiliyorsa, bu federal hükümet için bir uyandırma çağrısı olmalıdır. Trafik ışıkları nihayet faşist terör örgütü Bozkurtları yasaklamalıdır. O zaman kurt selamı vermek de cezai bir suç olacaktır,” dedi.

Schubert, birçok Avrupa ülkesinde “Bozkurtlar”ın yasaklı olmasına rağmen sadece Alman hükümetinin görmezden geldiğini ve “sorunu tanımayı reddettiğini” söyledi.

Diğerlerinin yanı sıra Federal Tarım Bakanı Cem Özdemir (Yeşiller) de X aracılığıyla “kurt selamının” yasaklanması çağrısında bulundu. CDU da buna destek verdi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English