Diplomasi
The Times: Ukrayna, savaşın başından bu yana en zayıf dönemini yaşıyor

The Times gazetesinin analizine göre, Rusya’nın Donbass’taki ilerleyişi ve Ukrayna ordusunun yaşadığı yorgunluk, savaşın seyrini değiştiriyor. İngiltere’nin Storm Shadow füze desteğine rağmen, Ukrayna’nın durumu kritik bir noktaya ulaştı.
İngiliz The Times gazetesi, Rusya’nın Donbass bölgesinde kayda değer ilerlemeler kaydettiğini ve Ukrayna’nın savaşın başlangıcından bu yana en zayıf dönemini yaşadığını yazdı.
Gazeteye göre, İngiltere’nin uzun menzilli Storm Shadow füzelerinin Rusya topraklarına yönelik saldırılarda kullanımına onay vermesi, Batı’nın Rus birliklerinin ilerleyişini durdurma çabalarının somut bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.
Kraliyet Birleşik Güvenlik ve Savunma Çalışmaları Enstitüsü uzmanı Matthew Saville, Ukrayna’nın elindeki sınırlı sayıdaki Storm Shadow füzesinin savaşın gidişatını değiştirme potansiyelinin düşük olduğunu belirtti.
Saville, Ukrayna için tek umudun ılıman bir kış ve buzların çözülmesi olabileceğini, bunun da toprak kayıplarını yavaşlatabileceğini vurguladı.
Ayrıca uzman, son bir ay içinde Rusya’nın saldırılarının yoğunlaştığını kabul ederken, yakın gelecekte geri çekilme ve olası toprak kayıpları riskine de dikkat çekti.
Saville, “Ukrayna birlikleri tükenme noktasında. Cephe hattındaki askerlerini yenileyemiyor, fiziksel ve ruhsal açıdan yorgun durumdalar. Dinlenme fırsatları neredeyse hiç yok,” değerlendirmesini yaptı.
Diplomasi
Endonezya ve Katar 4 milyar dolarlık ortak fon kuracak

Başkan Prabowo Orta Doğu turunu tamamlarken Endonezya ve Katar 4 milyar dolarlık ortak fon kuracak.
Endonezya Devlet Başkanı Prabowo Subianto salı günü bir hafta süren Orta Doğu turunu tamamlarken yeni ticari bağlar ve yatırım taahhütleri konusunda iyimserliğini ifade etti. Özellikle de Danantara Endonezya ve Katar arasında planlanan 4 milyar dolarlık ortak fon konusunda.
Prabowo tarafından şubat ayında başlatılan Endonezya’nın yeni varlık fonu Danantara, salı günü yaptığı açıklamada, kendisinin ve Katar Yatırım Otoritesi’nin ortak fona 2’şer milyar dolar katkıda bulunacağını söyledi. Endonezya ve Katar arasındaki bu ortak fon, Güneydoğu Asya’nın en büyük ekonomisinde maden işleme, yenilenebilir enerji, sağlık ve teknoloji sektörlerine yatırıma odaklanacak.
Prabowo, pazar günü Doha’da Katar Emiri Tamim bin Hamad Al Thani ile yaptığı görüşmenin ardından “Ortaklığımızı derhal artırma konusunda anlaştık” dedi.
Danantara İcra Kurulu Başkanı Rosan Roeslani, fonun ortak fonu “ihtiyatlı, şeffaf ve sonuç odaklı” bir şekilde yönetmesi için Katar tarafından verilen “güveni” takdir ettiğini söyledi.
Roeslani, “Odak noktamız, finanse edilen her projenin ulusal ekonomi üzerinde stratejik ve sürdürülebilir etkilere sahip olmasını sağlamaktır” dedi.
Katar ziyareti Prabowo’nun Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye, Mısır ve Ürdün’ü de kapsayan Orta Doğu turunun bir parçasıydı. Prabowo, Endonezya’nın İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında yerlerinden edilen 1,000 Filistinliyi geçici olarak barındırmaya hazır olduğunu belirtirken, Orta Doğu’daki çatışmaya “barışçıl bir çözüm” bulunması da ele alınan başlıca konular arasındaydı.
Ancak diğer Müslüman liderlerle yaptığı görüşmelere ekonomik işbirliği damgasını vurdu.
Analistler bu geziyi, Prabowo’nun ABD Başkanı Donald Trump’ın gümrük vergisi politikalarının etkilerine ilişkin endişelerin arttığı bir ortamda geleneksel olmayan ortaklarla ekonomik ve ticari bağları güçlendirme çabalarının bir parçası olarak görüyor. Endonezya, Trump’ın geçen hafta açıkladığı çoğu ülke için 90 günlük uygulama duraklaması sırasında daha iyi koşullar üzerinde müzakere edemezse ABD’ye ihracatında %32’lik bir gümrük vergisi oranıyla karşı karşıya kalacak.
Orta Doğu turu, Endonezya rupiahının ABD doları karşısında tüm zamanların en düşük seviyesine inerek bölgedeki en kötü performans gösteren para birimlerinden biri haline gelmesinin ve Endonezya Borsası’nda işlemlerin askıya alınmasıyla endeksin %9’un üzerinde değer kaybetmesinin hemen ardından gerçekleşti. Bu olaylar, Endonezya’nın mali istikrarı ve büyüme beklentilerine ilişkin piyasa endişelerini yansıtıyor.
Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesinin ardından Türkiye’de konuşan Prabowo, ABD-Çin ticaret savaşında tarafsız kalacaklarını söyledi. “Biz [taraf tutmuyoruz], tüm ülkelere saygı duyuyoruz. ABD’yi olduğu kadar Çin’i de iyi bir dost olarak görüyoruz” dedi.
Endonezya ve Türkiye’nin “birlikte bir dünya ekonomik gücü olarak gelişmesi gerektiğini, çünkü ancak o zaman sesimizin duyulacağını” da sözlerine ekledi.
Liderler geçen yıl kaydedilen yaklaşık 3 milyar dolarlık ikili ticaret hedefini 2025 yılında 10 milyar dolara yükseltti. Endonezya’nın ekonomik işlerden sorumlu koordinatör bakanı Airlangga Hartarto, her iki ülkenin de “sınırlı tercihli ticaret anlaşmasının” hızlandırılmış bir şekilde uygulanması yoluyla bu iddialı hedefe ulaşmaya çalışacağını söyledi.
Endonezya, Güneydoğu Asya ülkesine tütün, makine ve buğday gibi başlıca ihraç kalemleri olan Türkiye’ye ağırlıklı olarak palmiye yağı, tekstil ve kauçuk gönderiyor.
Prabowo, Türk işletmelerini elektrikli araç bataryaları, yenilenebilir enerji ve altyapı gibi projelere yatırım yapmaya davet etti. Prabowo ve Erdoğan ayrıca savunma sanayinin geliştirilmesine yönelik işbirliğini de ele aldı.
Dubai merkezli enerji şirketi Masdar ve Endonezya devlet kuruluşu Perusahaan Listrik Negara, Batı Java’da 100 megavatlık yeni bir yüzer güneş enerjisi santrali geliştirmek üzere BAE’de bir anlaşma imzaladı. Bu, Masdar’ın aynı eyalette 145 megavatlık benzer bir tesisi faaliyete geçirmesinin ardından Endonezya’daki ikinci yüzer güneş enerjisi santrali olacak.
Prabowo, Endonezya’nın temiz enerji dönüşümüne yatırım yapmaları için Orta Doğu ülkelerine kur yapıyor; gelişmekte olan ülkeler üzerinde fosil yakıtlardan uzaklaşma baskısı artarken, gelişmiş ülkelerden gelen destek vaatleri yavaş gerçekleşiyor. Trump yönetimi mart ayında ABD’nin, aralarında Endonezya’nın da bulunduğu bazı gelişmekte olan ülkelerde enerji dönüşümünü desteklemek için gelişmiş ülkelerden fon sağlamayı amaçlayan Just Energy Transition Partnership’ten çekildiğini açıkladı.
Prabowo’nun diğer Müslüman liderlerle yaptığı görüşmelerde ele alınan diğer sektörler arasında tarım ve balıkçılık da vardı, zira Başkan gıda güvenliği programı için destek arayışında. BAE’nin önde gelen süt ürünleri üreticisi Al Ain Farms, Prabowo’nun ziyareti sırasında Endonezya’da yatırım yapmak üzere bir anlaşma imzaladı.
Padjadjaran Üniversitesi’nden uluslararası ilişkiler uzmanı Teuku Rezasyah, Endonezya’nın ABD’nin gümrük vergisi artışlarının yarattığı riskleri dengelemek için yeni bir hedef ihracat pazarı ve yatırım kaynağı olarak “Orta Doğu’yu sağlamlaştırması gerektiğini” söyledi.
Arap ülkelerinin şu anda “ABD’ye yatırım yapma ve ABD ile ticaret yapma konusunda kendilerini rahat hissetmeyebileceklerini” belirten Pandie, Endonezya’nın bu ülkelerin yatırımlarını çekmek için daha fazla şansa sahip olduğunu söyledi.
Diplomasi
JD Vance’ten Avrupa’ya: Vasal olmanızı istemiyoruz

Geçen şubat ayında Münih Güvenlik Konferansında yaptığı konuşma ile Avrupalıları şok eden ABD Başkan Yardımcısı JD Vance, Yaşlı Kıta’nın ABD’nin “güvenlik vasalı” olmaya devam etmesinin iyi bir şey olmadığını savundu.
Unherd’e kapsamlı bir mülakat veren Başkan Yardımcısı, Avrupalı liderlerin uluslararası sahnede daha bağımsız bir rol üstlenmeye ve özellikle göç konusunda kendi seçmenlerine karşı daha duyarlı olmaya hazır olmaları koşuluyla, ABD’nin kıtanın dostu olmaya devam edeceğini kaydetti.
Vance, “Avrupa’yı seviyorum. Avrupalı halkları seviyorum. Amerikan kültürünü Avrupa kültüründen ayıramayacağınızı düşündüğümü defalarca söyledim. Biz büyük ölçüde felsefelerin, teolojilerin ve elbette Amerika Birleşik Devletleri’ni kuran Avrupa’dan gelen göç örüntülerinin bir ürünüyüz,” dedi.
Ukrayna lideri Volodimir Zelenskiy’in, kendisini “Rusya işgalini bir şekilde meşrulaştırmaya çalışmakla” suçlamasını reddeden Vance, buna Moskova’nın 2022’den bu yana gerçekleştirdiği eylemlere yönelik kınamalarına atıfta bulunarak karşı çıksa da, “Ayrıca, çatışmayı sona erdirmek istiyorsanız, hem Rusların hem de Ukraynalıların stratejik hedeflerini nerede gördüklerini anlamaya çalışmanız gerektiğini stratejik olarak kabul etmeye çalıştım. Bu, Rusya’nın davasını ahlaki olarak desteklediğiniz ya da tam ölçekli işgali desteklediğiniz anlamına gelmiyor, fakat onların stratejik kırmızı çizgilerinin ne olduğunu anlamaya çalışmalısınız, aynı şekilde Ukraynalıların da çatışmadan ne elde etmeye çalıştıklarını anlamaya çalışmalısınız,” diye ekledi.
Zelenskiy’in şu anda “tüm hükümetini ve savaş çabalarını” bir arada tutan Amerikan hükümetine “bir şekilde Rusların tarafında olduğunu” söylemesinin “saçma olduğunu” savunan Amerikan yetkili, bu tür söylemlerin “kesinlikle verimli olmadığını” söyledi.
Amerikan Başkan Yardımcısı, Ukrayna’nın ötesinde, Avrupalı liderlerin göç, entegrasyon ve güvenlik konularında 21. yüzyıl gerçeklerini hâlâ hesaba katamadıklarından endişe ettiğini aktardı.
Vance, “Avrupa halklarının daha mantıklı iktisat ve göç politikaları için feryat etmeye devam etmeleri ve Avrupa liderlerinin bu seçimlere devam ederek Avrupa halklarına oy vermiş gibi göründüklerinin tam tersini sunmaya devam etmelerinin” Trump yönetimini “çok hayal kırıklığına uğrattığını” savundu.
Göç, Vance’in Avrupalı liderlere karşı hissettiği hayal kırıklığının merkezinde yer alıyor. Açık sınır politikalarının “demokratik güven için zehirli” olduğunu ileri süren Vance’e göre, “insanlar daha az göç istemeye devam ettiklerinde ve liderleri tarafından daha fazla göçle ödüllendirilmeye devam ettiklerinde Batı’nın tüm demokratik projesi çöküyor.”
Vance, Avrupa’nın bir diğer “kör noktasının” da güvenlik olduğunu söyledi. Avrupa’nın tüm güvenlik altyapısının, kendi hayatı boyunca, ABD tarafından sübvanse edildiğine işaret eden Başkan Yardımcısı, en azından çeyrek asır öncesine kadar, Avrupa’nın “çok canlı ordulara, en azından kendi vatanlarını savunabilecek ordulara sahip olduğunu” söyleyebileceklerini kaydetti.
Vance’e göre bugün gelinen noktada çoğu Avrupa ülkesinin makul bir savunma sağlayabilecek orduları yok. Bu bağlamda, “İngilizler bariz bir istisna, Fransızlar bariz bir istisna, Polonyalılar bariz bir istisna,” diyen Vance, bunların “kuralı kanıtlayan istisnalar” olduğunu belirtti.
Vance, “Avrupalı liderler güvenliğe radikal bir şekilde az yatırım yapmışlardır ve bu değişmelidir,” dedi.
De Gaulle’ü hatırlatan ABD’li siyasetçi, “[De Gaulle] ABD’yi seviyordu ama benim de kesinlikle kabul ettiğim gibi, Avrupa’nın ABD’nin daimi bir güvenlik vasalı olmasının Avrupa’nın da Amerika’nın da çıkarına olmadığının farkındaydı,” diye konuştu.
Avrupa’nın daha bağımsız olmasının ABD için iyi olacağını savunan Vance, “Tarihe dönüp baktığımda, İngiliz ve Fransızların Süveyş Kanalı konusunda Eisenhower ile yaşadıkları anlaşmazlıkta kesinlikle haklı olduklarını düşünüyorum,” iddiasında bulundu.
Kendisi de Irak işgaline katılan Vance, pek çok Avrupa ülkesinin Irak işgali etmemiz konusunda haklı olduğunu kabul etti ve “Açıkçası, eğer Avrupalılar biraz daha bağımsız ve biraz daha ayağa kalkmaya istekli olsalardı, belki de tüm dünyayı Irak’ın Amerika öncülüğünde işgali olan stratejik felaketten kurtarabilirdik,” dedi ve şöyle ekledi:
“Avrupalıların Amerikalılar ne derse onu yapmalarını istemiyorum. Bunun onların çıkarına olduğunu düşünmüyorum ve bizim de çıkarımıza olduğunu düşünmüyorum.”
Keir Starmer hükümetiyle bir ticaret anlaşması üzerinde “çok sıkı” çalıştıklarını söyleyen Vance, Trump’ın Birleşik Krallık’ı ve Kral’ı gerçekten sevdiğini ve hayranlık duyduğunu, daha önce de Kraliçe’yi sevdiğini hatırlattı.
Trump için, “Kendisi de bir işadamı ve [İngiltere’de] bir dizi önemli iş ilişkisi var. Ama bence bundan çok daha derin. Gerçek bir kültürel yakınlık var ve tabii ki Amerika temelde bir Anglo[Sakson] ülkesi.. Bence evet, her iki ülkenin de yararına olacak harika bir anlaşmaya varma şansımız yüksek,” dedi.
Başkan Yardımcısı, Almanları da sevdiklerini söyledi ama ABD’ye ihracatta büyük ölçüde bağımlı olmalarına rağmen, Almanya’ya ihracat yapmak isteyen pek çok Amerikan şirketine karşı oldukça sert davrandıklarını öne sürdü.
Vance, yönetimin dayanağının “adalet” olacağını söyledi ve şöyle ekledi:
“Bunun Avrupa ile pek çok olumlu ticari ilişkiye yol açacağını düşünüyorum. Ve yine, Avrupa’yı müttefikimiz olarak görüyoruz. Sadece Avrupalıların biraz daha bağımsız olduğu bir ittifak olmasını istiyoruz ve güvenlik ve ticaret ilişkilerimiz de bunu yansıtacak.”
Küresel ticaret statükosunun ABD için artık “tahammül edilemez” noktaya geldiğini savunan Vance, “Küresel ticaret sisteminin yol açtığı şey, ürün kategorileri arasında büyük ve kalıcı ticaret açıklarıdır ve ülkelerin büyük çoğunluğu ihracat fazlalarını absorbe etmek için gerçekten ABD’yi [iç pazar olarak] kullanıyor. Bu bizim için kötü oldu. Amerikalı üreticiler için kötü oldu. İşçiler için kötü oldu. Ve Tanrı korusun, eğer Amerika gelecekte bir savaşa girerse, bu Amerika’nın askerleri için kötü olacaktır,” dedi.
Siyasetçi olmadan önce kendisinin de bir risk sermayedarı olduğu hatırlatılıp piyasalarda yaşanan son çalkantıların kendi portföyünü erittiğini gördüğünde ne hissettiği sorulduğunda Vance, “Yeni bir sistemin uygulanması temelde finans piyasalarını tedirgin edecektir. Başkan bunun uzun vadeli bir oyun olduğu konusunda çok tutarlı… Elbette iş dünyasının size ne söylediğine, işçilerin size ne söylediğine, tahvil piyasalarının size ne söylediğine duyarlı olmalısınız. Bunların hepsi politikayı başarılı kılmak için duyarlı olmamız gereken değişkenler,” diyerek “politik” bir yanıt verdi.
Vance, Temel politikalarının “küresel ticaretin yeniden dengelenmesi” olduğuna işaret ederek, Başkan’ın bu konuda “çok net ve ısrarcı” olduğunu vurguladı.
Diplomasi
ABD, İran’dan uranyum rezervlerini Rusya’ya devretmesini talep etti

ABD, İran’la Umman’da yaptığı dolaylı görüşmelerde, yeni nükleer anlaşma kapsamında Tahran’ın yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum stoklarını Rusya gibi üçüncü bir ülkeye devretmesini önerdi. The Guardian’a göre İran, stokların güvence olarak ülke içinde kalmasını talep ederek teklife direniyor.
The Guardian gazetesinin haberine göre, ABD, yeni bir nükleer anlaşma çerçevesinde İran’a yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum stoklarını Rusya gibi üçüncü bir ülkeye devretmesini teklif etti.
Bu konu, Washington ve Tahran temsilcileri arasında 12 Nisan’da Umman’da yapılan İran’ın nükleer programına ilişkin müzakerelerde ele alındı.
Gazeteye göre, Tahran yönetimi ABD’nin teklifine direnmeyi planlıyor; zira İranlı yetkililer, zenginleştirilmiş uranyum stoklarının Birleşmiş Milletler Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) kontrolünde ülke topraklarında kalması gerektiğine inanıyor.
Bu seçenek, ABD’nin anlaşmadan çekilmesi durumunda bir güvence olarak değerlendiriliyor.
İran ve ABD arasında Maskat’ta yapılan görüşmeler, Donald Trump’ın başkanlık görevine dönmesinden bu yana yapılan ilk temas oldu.
Toplantıda Amerikan tarafını ABD Başkanı’nın Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff, İran tarafını ise Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi temsil etti.
Görüşmeler dolaylı nitelikteydi; Umman Dışişleri Bakanı Bedr el-Busaydi arabuluculuk yaparak taraflara sözlü ve yazılı mesajlar iletti.
Fakat The Guardian‘ın aktardığına göre, Witkoff ve Arakçi arasında doğrudan temaslar da yaşandı. Her iki taraf da görüşmeyi yapıcı olarak nitelendirdi.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekai, müzakerelerin ikinci turunun 19 Nisan’da yine Maskat’ta yapılacağını bildirdi.
Müzakereler sırasında ABD ve İran yeni bir nükleer anlaşma üzerinde uzlaşmayı hedefliyor.
Önceki anlaşma 2015 yılında imzalanmış, ancak ABD 2018’de anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmişti.
Wall Street Journal‘ın haberine göre, Washington İran’ın nükleer programı üzerindeki çalışmaları durdurmaya çalışırken, İran ise ülkenin atom sektörüne yönelik kısıtlamaların hafifletilmesini, yurt dışındaki milyarlarca dolarlık varlığının serbest bırakılmasını ve İran petrolünün Çinli alıcıları üzerindeki baskının sona ermesini istiyor.
Buna karşılık Tahran, 2015 anlaşması kapsamında üzerinde anlaşılan uranyum zenginleştirme seviyelerine dönmeye hazır olduğunu belirtiyor.
Kasım 2022’de UAEK, İran’ın elindeki yüzde 60’a kadar zenginleştirilmiş uranyum stoklarının 62,3 kilogram olduğunu tahmin etmişti; bu miktar nükleer anlaşmayla izin verilen hacmin 18 katı.
Nükleer silah üretimi için ise yüzde 90 zenginleştirme seviyesinde yaklaşık 50 kilogram uranyum yeterli oluyor.
Bloomberg‘in haberine göre Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den İran’la nükleer anlaşma müzakerelerinde arabuluculuk yapmasını istemişti.
Bunun ardından konu, 18 Şubat’ta Riyad’da Rus ve ABD heyetleri arasında yapılan toplantıda ele alındı.
Mart ayında Trump ve Putin, ikinci telefon görüşmeleri sırasında Orta Doğu konusuna da değindi.
Beyaz Saray, her iki liderin de İran’ın İsrail’i yok etme fırsatına asla sahip olmaması gerektiği konusunda hemfikir olduğunu belirtti.
Mart ayında Trump, İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’e bir mektup göndererek nükleer program konusunda iki ay içinde yeni bir anlaşma yapılmasını talep etti.
Aksi takdirde İslam Cumhuriyeti’ni eşi benzeri görülmemiş “bombardımanlar” ve ikincil gümrük vergileriyle tehdit etti.
Nisan ayı başlarında Daily Mail‘e konuşan siyasi, askeri ve diplomatik çevrelerden üst düzey Amerikalı kaynaklar, ABD’nin İsrail ile işbirliği içinde İran’a saldırabileceğini belirtti.
-
Avrupa2 hafta önce
Almanya’daki Porsche fabrikaları tank üretmeye başlayacak
-
Görüş2 hafta önce
Hindistan’ın Trump stratejisi işe yarıyor mu?
-
Görüş1 hafta önce
Yemen’de 48 saatlik Husi karargâhı ziyareti…
-
Ortadoğu2 hafta önce
İsrail’den Türkiye’ye “bombalı” mesaj
-
Görüş1 hafta önce
Sosyalizmin yeni dünya-sistemindeki yeri – 4
-
Dünya Basını2 hafta önce
HTŞ katliamlarından kurtulan Suriyeliler ölüm ve yıkımı anlatıyor
-
Avrupa1 hafta önce
Komünist Parti’ye karşı ilk ‘Twitter devrimi’: Moldova’da 16 yıl önce ne olmuştu?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Wolfgang Münchau: Trump’ın tarifeleri küreselleşmenin sonudur