Bizi Takip Edin

AMERİKA

Trump, ‘harikulade’ teklifler gelirse tarifeleri düşürmeye hazır

Yayınlanma

ABD Başkanı Donald Trump, diğer ülkelerin “harikulade” bir teklifte bulunması halinde gümrük vergilerini azaltmaya açık olduğunu söyleyerek, bazı üst düzey yetkililerin ısrarına rağmen Beyaz Saray’ın müzakerelere açık olduğunu gösterdi.

Perşembe günü Air Force One’da konuşan Trump, borsadaki çöküşe rağmen gümrük tarifesi programını geniş bir şekilde savunarak faiz oranlarının düşmesinden mutlu olduğunu ve iktisadi türbülansın durulacağına inandığını söyledi.

“Tarifeler bize müzakere için büyük bir güç veriyor” diyen Trump, her ülkenin ABD’yi aradığını ileri sürdü.

Trump, bunun yumuşamayı düşündüğü anlamına gelip gelmediği sorusuna ise “Duruma göre değişir” yanıtını verdi.

Başkan, “Eğer birisi size çok harikulade bir şey vereceğini söylerse, bize iyi bir şey verdikleri sürece [mümkün],” dedi.

Trump ayrıca daha fazla verginin yolda olduğunu da belirtti ve “Çipler çok yakında başlıyor. İlaçlar, sanırım daha önce görmediğimiz bir düzeyde gelmeye başlayacak. Şu anda ilaç sektörüne bakıyoruz. İlaçlar. Bu ayrı bir kategori. Yakın gelecekte bunu açıklayacağız. Şu anda inceleme aşamasındayız,” ifadelerini kullandı.

Asya genelinde hisseler gerilerken Hindistan’daki ilaç hisseleri de cuma günü düştü. ABD ve Avrupa endeks vadelileri düştü, dolar düşüşünü sürdürdü ve 10 yıllık ABD Hazine tahvillerinin getirisi, gümrük vergisi hamlelerinin piyasalarda yankılanmaya devam etmesiyle yeniden %4’ün altına indi.

Perşembe günü S&P 500’den yaklaşık 2,5 trilyon dolar silindi ve endeks neredeyse %5 düştü. Daha küçük firmalardan oluşan Russell 2000, başkanın ticaret saldırısının Amerikan ekonomisini sekteye uğratacağı spekülasyonları üzerine 2021’deki tüm zamanların en yüksek seviyesinden düşüşünü %20’ye çıkardı.

Trump ayrıca, Pekin’in ByteDance şirketinin TikTok sosyal video uygulamasının ABD operasyonlarının satışını onaylaması halinde, özellikle Çin için gümrük vergisi indirimi sunmaya istekli olacağını yineledi.

Trump’ın bir anlaşmaya aracılık etme çabalarının bir parçası olarak uzatma teklif etmemesi halinde, hizmetin elden çıkarılması için cumartesi günü son tarih.

Trump “bir anlaşmaya çok yakın olduklarını” söyledi.

“Belki Çin arar ve ‘tarifelerden dolayı üzgünüz’ der ve belki de TikTok’u onaylatmak için bir şeyler almak ister diye düşünüyorum,” diyen Trump, Pekin’in bu yaklaşımı benimseyeceği konusunda ‘bilgisi olmadığı’ uyarısında bulundu.

Trump günü yabancı hükümetlerle ve gümrük vergilerinin hafifletilmesini isteyen iş dünyası liderleriyle görüşerek geçirdiğini belirtti. Başkan perşembe günü otomobil üreticilerinin yöneticileriyle görüştüğünü söyledi ama isim vermekten kaçındı.

Başkan, önümüzdeki hafta ABD’yi ziyaret edebileceğini söylediği İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile de görüştü.

İsrail bu hafta başında Trump’ın gümrük vergilerinden kurtulma umuduyla ABD mallarına uyguladığı gümrük vergilerini kaldırmış, fakat Beyaz Saray İsrail mallarının %17’lik bir oranla karşı karşıya kalacağını duyurmuştu.

Trump, “Bence piyasalarımız patlama yapacak. Buna bir şans vermeliyiz. Biraz zaman tanımak lazım,” dedi.

Trump enerji fiyatlarındaki ve 10 yıllık faizlerdeki düşüşe dikkat çekerek bunları olumlu olarak değerlendirdi.

ABD Başkanı ayrıca Birleşik Krallık’ın yeni tarife rejimi kapsamındaki muamelesinden memnun olduğuna inandığını söyledi. Avrupa Birliği ülkeleri %20’lik bir oran uygularken, İngiltere minimum %10’luk bir tarife ile karşı karşıya.

AMERİKA

Trumpizmin iktisadi aklı – 1: Stephen Miran ve doların devalüasyonu planı

Yayınlanma

Yazar

ABD Başkanı Donald Trump’ın yeni bir ticaret savaşı başlatarak tüm küresel ekonomiyi vuran gümrük vergileri uygulaması, Türkiye’de de zamanında çok duyduğumuz “rasyonel olmayan iktisat politikaları” çığlıklarının atılmasına neden oldu.

Buna göre Trump çılgın bir otokrat olduğu için bilgisizlikten bu tarifeleri bu şekilde uygulamayı istemişti. Veya “yeni Keynesçi” ünlü iktisatçı Paul Krugman’ın dediği gibi, Trump ticaret söz konusu olduğunda “çıldırmıştı” ve “habis aptallık” dünya ekonomisini öldürebilirdi.

Trump’a geniş bir bilgi ve büyük bir akıl atfediyor değilim, zaten yazının geri kalanında buna işaret edeceğim. Üstelik tarifelerin belirlenme usulünde basbayağı “çocukça” bir taraf var, buna daha önce değinmiştik. Dahası, dizinin ilerleyen bölümlerinde, “Trumponomics”e getirilen ciddi itirazları ve stratejinin çelişkilerini de vurgulayacağız.

Ne var ki, Trump’ın aklının ermeyeceği şeyler var ve bunları için de “danışman” takımı devreye giriyor. Trump, çılgın bir otokrata değilse de züccaciye dükkanına giren cahil ve kör bir file benzetilse daha doğru olur; ona bu yüzden ihtiyaç var: kırıp dökmesi için.

Dolayısıyla bir haftada trilyonlarca dolar paranın hisse senedi piyasalarından buhar olup uçmasının arkasında, kısmen bir “akıl” olduğunu düşündürecek işaretler buluyoruz. Tarihte benzer örnekler de yok değil. Büyük Buhran’daki Başkan Herbert Hoover anılarında, kendi Hazine Bakanı Andrew Mellon’un şöyle dediğini aktarıyordu:

“İşgücünü tasfiye edin, hisse senetlerini tasfiye edin, çiftçileri tasfiye edin, gayrimenkulleri tasfiye edin. . . . [Buhran] sistemdeki çürümüşlüğü temizleyecek. Yüksek yaşam maliyetleri ve yüksek yaşam seviyesi düşecek. İnsanlar daha çok çalışacak, daha ahlaklı bir hayat yaşayacak. Değerler ayarlanacak ve girişimci insanlar işinde daha az ehil olan insanların enkazlarını kaldıracak.”

Başdanışman Miran ve doların aşırı değerli olması sorunsalı

Küresel tarifeleri resmi olarak duyuran Beyaz Saray özetinden çıkan sonuç, aslında sık sık dile getirilen, görünürdeki politika setine işaret ediyordu: Adına küreselleşme denen süreç, özellikle imalat sanayisi söz konusu olduğunda artık ABD’nin ve Amerikan işçilerinin çıkarlarına hizmet etmiyordu. Üretimin yeniden ülke içine taşınması (reshoring) ve içeride vergi indirimleri için bunlar yapılıyordu.

Bu da elbette işin görünen kısmı. Görünenin yüzeyini kazımak istediğimizde, Trump’ın Beyaz Saray’ında esas olarak üç isim “iktisadi akıl” bağlamında öne çıkıyor: Beyaz Saray Ekonomik Danışmanlar Konseyi Başkanı Stephen Miran, Hazine Bakanı Scott Bessent, Ticaret Temsilcisi Peter Navarro.

Bu yazıda, 30 milyar dolarlık hedge fonu yöneticisi Hudson Bay Capital’de stratejist olarak çalışan Miran’ın, kasım ayında Trump seçildikten hemen sonra yayınlanan 41 sayfalık bir rapordan bahsedeceğim.

“Küresel Ticaret Sisteminin Yeniden Yapılandırılması için Kılavuz” başlıklı memorandumda Miran, “piyasaları” gümrük tarifelerinin uygulanabilir olduğuna ikna etmeye çalışıyordu.

“Küresel ticaret sisteminde reform yapma” ve “Amerikan sanayisini dünyanın geri kalanı karşısında daha adil bir zemine oturtma arzusu”nun, Trump için on yıllardır “tutarlı bir tema” olduğunu hatırlatarak giriş yapan Miran, “Uluslararası ticaret ve finans sistemlerinde kuşaklar boyu sürecek bir değişimin eşiğinde olabiliriz,” sözleri ile bugünlerin sinyallerini veriyor.

Stratejist, “Bu politikaların önemli olumsuz sonuçlar doğurmadan uygulanabileceği bir yol var, fakat bu yol dar,” diyerek işlerinin kolay olmadığını kabul ederek başlıyor.

Fakat dananın kuyruğunun koptuğu yer şurası:

“İktisadi dengesizliklerin temelinde uluslararası ticaretin dengelenmesini engelleyen doların aşırı değerlenmesi yatmaktadır ve bu aşırı değerlenme rezerv varlıklara yönelik esnek olmayan talepten kaynaklanmaktadır. Küresel GSYİH büyüdükçe, ABD için rezerv varlıkların ve savunma şemsiyesinin finansmanı giderek daha külfetli hale gelmekte, imalat ve ticarete konu olan sektörler maliyetlerin yükünü taşımaktadır.”

Bu tür bir aşırı değerlenme ABD ihracatını daha az rekabetçi kılıyor, ithalatı daha ucuz hale getiriyor ve Amerikan imalatını baltalıyor. Temel argüman seti bu.

Dolara ilişkin bu değerlendirmenin zannedildiğinden daha yaygın olduğunu not edip geçiyorum, bu konuyu yakın zamanda iktisatçı Radhika Desai ile konuşmuştuk. Başkan Yardımcısı JD Vance’in de benzer düşüncelere sahip olduğunu, doların bu aşırı değerli olma halinin de küresel rezerv para olma niteliğinden kaynaklandığını düşündüğünü okumuştuk.

Zaten tarifelerin tek başına uygulanmasının pek bir işe yaramayacağına dair Miran ve Bessent gibi isimler arasında bir konsensüs olduğunu göreceğiz. Nitekim Miran, dolar ile yabancı para birimleri arasında da bir “ayarlama”, kur düzenlemesi istediğini yazıyor:

“Para birimi telafisi [currency offset] ticaret akışlarındaki uyumluluğu engelleyebilse de, tarifelerin nihai olarak gerçek satın alma gücü ve refahı azalan tarifeye tabi ülke tarafından finanse edildiğini ve elde edilen gelirin rezerv varlık sağlanması için yük paylaşımını iyileştirdiğini göstermektedir.”

Dolayısıyla tarifelerin olumsuz yanları ile döviz paritesinin ayarlanmasının olumlu yanları birbirini götürecek. Harvard’da iktisat doktorası yapan Miran’a bakılırsa, böylece Amerikalı tüketicilerin satın alma gücü etkilenmeyecek; fakat Amerikan tarifeleri ile boğuşan ihracatçı ülkelerin vatandaşları para birimlerindeki hareketin bir sonucu olarak daha yoksul hale geldiğinden, ihracatçı ülke verginin ‘bedelini’ ödeyecek ya da yükünü taşıyacak, ABD Hazinesi ise geliri toplayacak.

Sorunun kaynağı: Doların rezerv para olması musibeti

Miran, “ticaret perspektifinden bakıldığında”, doların aşırı değerlenmesinin nedeni olarak “büyük ölçüde dolar varlıklarının dünyanın rezerv para birimi olarak işlev görmesini” gösteriyor. JD Vance’in argümanıyla uyumlu.

ABD dünyaya rezerv varlıklar sağladığı için, dolar ve ABD Hazine tahvillerine, ticareti dengelemek veya riske göre ayarlanmış getirileri optimize etmekten kaynaklanmayan bir talep oluyor. Bu rezerv işlevleri uluslararası ticareti kolaylaştırmaya hizmet ediyor ve getiri maksimizasyonundan ziyade genellikle “politika nedenleriyle” (örneğin rezerv veya para birimi yönetimi veya varlık fonları) tutulan büyük tasarruf havuzları için bir araç sağlıyor.

Dolayısıyla dolar ve Amerikan tahvillerine yönelik rezerv talebinin büyük bir kısmı iktisadi veya yatırım temellerine göre esnek değil. Miran şöyle bir örnek veriyor: Mikronezya ve Polinezya arasındaki ticareti teminat altına almak için satın alınan Hazine tahvilleri, ABD’nin ticaret dengesinden, son istihdam raporundan veya Hazine tahvillerinin Alman Bund’larına [devlet tahvilleri] kıyasla göreceli getirisinden bağımsız olarak satın alınıyor.

Bu tür olgular, diyor danışman, Belçikalı iktisatçı Robert Triffin’e atfen “Triffin dünyası” olarak tanımlanabilecek bir durumu yansıtıyor: Triffin dünyasında rezerv varlıklar küresel para arzının bir biçimi ve bunlara olan talep, rezerv sağlayan ülkenin iç ticaret dengesi ya da kâr getirme özelliklerinin değil, küresel ticaret ve tasarrufların bir fonksiyonu olarak beliriyor.

Bu modelde Amerika çok fazla ithalat yaptığı için büyük cari açıklar vermiyor, fakat rezerv varlık sağlamak ve küresel büyümeyi kolaylaştırmak amacıyla Amerikan devlet tahvili ihraç etmek zorunda olduğu için çok fazla ithalat yapıyor.

Saadet ve ızdırap: Finansın yükselişi, imalatın çöküşü

Miran’a göre rezerv ülke statüsünün üç önemli sonucu var: Bir miktar daha ucuz borçlanma, daha pahalı para birimi ve finansal sistem aracılığıyla güvenlik hedeflerini takip etme yeteneği.

Bu aşırı değerlenme, diye devam ediyor Miran, Amerikan imalat sektörüne ağır bir yük getirirken, ekonominin finansallaşmış sektörlerine zengin Amerikalıların yararına olacak şekilde fayda sağlıyor. Hedge fonu yöneticisi, kapitalizmin son 40 yılına damga vuran finansallaşma eğilimini bir solcuymuşçasına topa tutar gibi görünüyor.

Daha sonra, meselenin bir “krize yanıt” olduğu anlaşılıyor. Doların rezerv olma niteliği, kriz anlarında imalat ve ihracat sektörlerini daha da zorluyor. Rezerv varlık “güvenli” olduğu için dolar resesyonlar sırasında değer kazanıyor. Buna karşın, diğer ülkelerin para birimleri iktisadi gerileme dönemlerinde değer kaybetme eğiliminde.

Bu da toplam talepte bir düşüş yaşandığında, ihracat sektörlerindeki acının rekabet gücünün keskin bir şekilde erozyona uğramasıyla daha da arttığı anlamına geliyor. Bu nedenle ABD’deki resesyonlar sırasında imalat sektöründeki istihdam hızla düşüyor ve sonrasında da önemli ölçüde toparlanamıyor.

Rezerv para olmanın ikilemi

Fakat bir sorun var: Başkan Trump doların rezerv statüsünden memnun ve hatta doları rezerv amaçlı kullanmayı bırakma eğilimi gösteren ülkeleri, bilhassa da BRICS grubunu, cezalandırmakla tehdit etti.

Bu gerilim nasıl çözülecek? Miran’a göre “ticaret ve güvenlik ortakları arasında yük paylaşımını artırmaya yönelik bir dizi politika” ile çözülecek. Biraz uzun olsa da olduğu gibi aktarıyorum:

“Trump Yönetimi, doların küresel rezerv para birimi olarak kullanılmasına son vermeye çalışmak yerine, diğer ülkelerin rezerv konumumuzdan elde ettikleri faydaların bir kısmını geri almanın yollarını bulmaya çalışabilir. Toplam talebin diğer ülkelerden Amerika’ya yeniden yönlendirilmesi, ABD Hazinesi’ne gelir artışı ya da bunların bir kombinasyonu, Amerika’nın büyüyen küresel ekonomi için rezerv varlık sağlamanın artan maliyetini karşılamasına yardımcı olabilir. Trump Yönetimi’nin ticaret politikası ile güvenlik politikasını giderek daha fazla iç içe geçirmesi, rezerv varlıkların sağlanması ile güvenlik şemsiyesini birbirine bağlı görmesi ve bunlar için yük paylaşımına birlikte yaklaşması muhtemeldir.”

Yukarıda rezerv ülke statüsünde olmanın üç unsuruna değinmiştik. Bunlardan biri de finansal akışları kontrol edebilme kapasitesiydi. Miran’a göre, imalar ve ihracat kapasitesindeki düşüşün yarattığı olumsuzluklar, ABD’nin küresel finans dünyasını kontrol etmesinin getirdiği olumluluklarla dengeleniyordu. Finansal kontrol, ABD’ye ulusal güvenlik hedeflerine minimum maliyetle ulaşmasını sağlayan bir “jeopolitik avantaj” sağlıyordu. Amerika “liberal demokrasilere” küresel bir savunma kalkanı sağlıyor ve bunun karşılığında rezerv statüsünün faydalarını elde ediyordu. Yani rezerv statüsü, zaten öteden beri ulusal güvenlik meselesi ile iç içe geçmişti.

İşte Trump, bu avantajların külfete dönüştüğü (veya öyle görüldüğü) bir döneme yanıt Miran’a göre. Danışman iktisatçı, “Bu bağlantı, Başkan Trump’ın neden diğer ülkelerin aynı anda hem savunma hem de ticarette Amerika’dan faydalandığını düşündüğünü açıklamaya yardımcı oluyor: savunma şemsiyesi ve ticaret açıklarımız para birimi aracılığıyla birbirine bağlı,” diye yazıyor ve devam ediyor:

“Triffin dünyasında, Amerika Birleşik Devletleri’nin küresel GSYİH ve askeri güç içindeki payı küçüldükçe bu [küresel] düzenleme daha da zorlaşmaktadır. Küresel GSYİH’nin Amerikan GSYİH’sini geçmesiyle birlikte Amerika’nın üzerindeki iktisadi yükler arttıkça, Amerika’nın küresel güvenliği finanse etmesi daha da zorlaşır, çünkü cari açık büyür ve ekipman üretme kabiliyetimizin altı oyulur. Büyüyen uluslararası açık, Amerikan ihracat sektörü üzerindeki artan baskı ve bunun sonucunda ortaya çıkan sosyo-iktisadi sorunlar nedeniyle bir sorundur.”

İki kez ölmek mümkün mü?

ABD statükoyu artık omuzlayamıyor veya omuzlamak istemiyor, dolayısıyla onu değiştirmek istiyor. Miran’ın ilk tespiti bu.

ABD doları büyük ölçüde rezerv varlıktır çünkü Amerika “istikrar, likidite, piyasa derinliği ve hukukun üstünlüğünü” sağlıyor. Tüm bunlar, Amerika’yı dünya çapında fiziksel güç uygulayabilecek kadar güçlü kılan ve küresel uluslararası düzeni şekillendirmesine ve savunmasına olanak tanıyan özelliklerle ilgili. İkinci tespiti de bu.

Rezerv para statüsü ile ulusal güvenlik arasındaki iç içe geçmişliğin tarihi çok eskilere dayanıyor. Dolayısıyla Trump yönetimi küresel ticaret sistemini yeniden şekillendirdikçe bu bağlantılar daha da belirgin hale gelecek. Tespitlerin üçüncüsü ise bu. Dolayısıyla yaşadığımız şey basitçe doları (ve ABD’yi) içe kapatma olmaz, olamaz.

Hem gümrük tarifeleri hem de kur politikası, Amerikan imalatının rekabet gücünü artırmayı ve böylece sanayi tabanını güçlendirmeyi ve dünyanın geri kalanından gelen toplam talebi ve istihdamı ABD’ye tahsis etmeyi amaçlıyor.

Miran, tekstil gibi emek-yoğun sektörlerin Bangladeş gibi ülkelerden geri gelmeyeceğinin altını çiziyor. Tarifeler yüksek katma değerli mamüllerde Amerikan egemenliğini korumayı, imalatın ülke dışına çıkmaya devam etmesini engellemeyi ve pazarlarını Amerikan ihracatına açmak veya Amerikan fikri mülkiyet haklarını korumak için diğer ülkelerden anlaşmalar sağlamak için müzakere kozu elde etmeyi hedefliyor. Ulusal güvenlikle iç içe geçmiş sektörler arasında ise yarı iletkenler ve farmasötikler yer alıyor.

Ama çelişki ortada duruyor. Miran her şeye rağmen Trump yönetimine güveniyor. Çelişkiyi kabul edecek cesareti gösteriyor ve şöyle yazıyor:

“Doların ABD imalat sektörü üzerindeki ağırlığına rağmen, Başkan Trump doların küresel rezerv para birimi olma statüsüne verdiği değeri vurgulamış ve dolardan uzaklaşan ülkeleri cezalandırmakla tehdit etmiştir. Bu gerilimin, doların statüsünü korumayı amaçlayan ama ticaret ortaklarımızla yük paylaşımını iyileştiren politikalarla çözülmesini bekliyorum. Uluslararası ticaret politikası, rezerv konumumuzun ticaret ortaklarına sağladığı faydaların bir kısmını yeniden elde etmeye ve bu iktisadi yük paylaşımını savunma yükü paylaşımıyla ilişkilendirmeye çalışacaktır. Her ne kadar Triffin etkileri imalat sektörünü olumsuz etkilese de, Amerika’nın sistem içindeki konumunu sistemi tahrip etmeden iyileştirmeye yönelik girişimler olacaktır.”

Yeniden yapılandırmanın yük paylaşımı ayağı

Stephen Miran, Beyaz Saray Ekonomik Danışmanlar Konseyi Başkanı olarak yaptığı ilk konuşmasında da kasım ayında yazdığı makaledeki temaları işledi.

Miran’ın işlediği yeni tema ise yük paylaşımında hangi kalemlerin yer alacağıydı. Miran, ABD’nin onlarca yıldır sağladığı küresel “kamu mallarının” maliyetini diğer ülkelerin daha fazla üstlenmesini istiyordu.

Miran tarafından dile getirilen Trumpizmin iktisadi zihin dünyasında ABD, dünyanın geri kalanı tarafından yeterli bir karşılık almadan küresel rezerv para birimi ve dünya çapında bir savunma şemsiyesi sağladığı için bir “enayi” olagelmişti.

Başkan Miran, Hudson Enstitüsü’nde yaptığı konuşmada, “Başkan Trump, ister ulusal güvenlik ister ticaret alanında olsun, diğer ulusların bizim kanımız, terimiz ve gözyaşımız üzerinden bedavacılık yapmasına artık göz yummayacağını açıkça ortaya koydu,” diyor.

Daha önce değindiğimiz gibi, Amerikalı diplomatlar ve iktisatçılar tarafından uzun zamandır bir güç kaynağı olarak görülen ABD dolarının küresel finans ve ticaretteki üstünlüğünün olumsuz yanları olduğunu da savunan Miran, “Dolara olan talebin borçlanma oranlarımızı düşük tuttuğu doğru olsa da, aynı zamanda döviz piyasalarını da çarpıttı. Bu süreç şirketlerimize ve işçilerimize gereksiz yükler getirerek ürünlerini ve emeklerini küresel sahnede rekabet edemez hale getirdi,” ifadelerini kullanıyor.

Finansal hegemonya iyi ama bize yükü çok fazla, diyor. Başka ülkelerin Amerikan varlıklarına yatırım yapıp kendi para birimlerini manipüle ettiğini ve bu sayede ihracat mallarını ucuzlattıklarını öne sürüyor. Hatta daha da ileri gidiyor ve 2008 krizinden önce Çin’in mortgage piyasasındaki borçlarını artırarak balonun oluşmasına odun taşıdığını söyleyerek, finansal çöküşten Pekin’i sorumlu tutuyor.

Miran, yük paylaşımı için beş seçenek öne sürüyor:

  • Birincisi, diğer ülkeler misilleme yapmadan ABD’ye ihracatlarında gümrük vergilerini kabul eder ve ABD Hazinesi’ne kamu mallarının finansmanı için gelir sağlar.
  • İkinci olarak, pazarlarını açarak ve Amerika’dan daha fazla alım yaparak adil olmayan ve zararlı ticaret uygulamalarını durdururlar.
  • Üçüncüsü, savunma harcamalarını ve ABD’den tedariklerini artırır, daha fazla ABD malı satın alarak Amerikan askerlerinin yükünü hafifletebilir ve ABD’de istihdam yaratırlar.
  • Dördüncüsü, Amerika’da yatırım yapıp fabrikalar kurarlar. Mallarını bu ülkede üretirlerse gümrük vergileriyle karşılaşmazlar.
  • Beşincisi, Hazine’ye “çek yazarak” ABD’nin küresel kamu mallarını finanse etmesine yardımcı olurlar.

Miran konuşmasını şöyle bitiriyor:

“Yük paylaşımı Amerika Birleşik Devletleri’nin onlarca yıl boyunca özgür dünyaya liderlik etmeye devam etmesini sağlayabilir. Bu sadece adalet için değil, aynı zamanda uygulanabilirlik için de bir zorunluluktur. İmalat sektörümüzü yeniden inşa etmezsek, güvenliğimiz ve mali piyasalarımızı desteklemek için ihtiyaç duyduğumuz güvenliği sağlamakta zorlanacağız.  Dünya hâlâ Amerikan savunma şemsiyesine ve ticaret sistemine sahip olabilir, fakat bunlar için adil payını ödemeye başlamalıdır.”

Meali: Dünya kapitalist sistemindeki tıkanıklığın aşılması, ABD’nin sermaye birikimini garanti altına almadaki jandarma rolüne devam edebilmesi ve tek tek ülkelerdeki mülk sahibi sınıfların çıkarlarını koruyabilmesi için, Amerikan ekonomisinin yeniden inşasına dünyanın tamamı –diğer tüm kapitalistler de!– dahil olmalı.

Bir sonraki yazıda, Hazine Bakanı Scott Bessent’in neler dediğine bakacağız.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Hazine Bakanı Bessent, Trump’ı tarifeler konusunda ‘odaklanmaya’ çağırıyor

Yayınlanma

ABD Hazine Bakanı Scott Bessent pazar günü Florida’ya uçarak Başkan Donald Trump’ı, mesajını avantajlı ticaret anlaşmaları yapmaya odaklamaya teşvik etti. Bessent bunun olmadığı durumda borsanın daha da düşmesi riskini göze alması gerektiğini söyledi.

POLITICO’da yer alan habere göre pazar gecesi Bessent, Trump’a gümrük vergileriyle ilgili “oyunun sonunu konuşmaya”, yani diğer ülkelerle anlaşmalar yapmaya daha fazla ağırlık vermediği sürece piyasaların tehlikede kalmaya devam edeceğini söyledi.

Haberde görüşlerine yer verilen kişilerden biri, “Bessent’in görüşü, ‘Siz değişmedikçe piyasalar erimeye devam edecek’ şeklindeydi. Politikadan vazgeçmeyeceksiniz ama müzakere ve oyunun sonunun ne olduğu hakkında konuşmak zorundasınız,” dedi.

İkinci bir kişi ise toplantıyı, geçen haftaki “Kurtuluş Günü” duyurusunun yarattığı “şok ve dehşetin” ardından 50 ülkenin ABD’nin yeni gümrük vergisi rejimini tartışmaya açmasının ardından atılacak adımları belirlemek için bir fırsat olarak tanımladı.

Serbest ticaret anlaşmaları koparma hedefi

Bessent’in görüşünü aktaran kişi, Trump’ın 2 Nisan’da gümrük tarifelerini uygulamaya koymasının amacının yabancı hükümetler üzerinde “maksimum baskı” yaratmak olduğunu da sözlerine ekledi.

Trump ve üst düzey yönetim yetkilileri son birkaç günü Amerikalıları “uzun, sancılı ve potansiyel olarak kalıcı bir ticaret savaşına hazırlıklı olmaya” çağırarak geçirdi.

POLITICO’ya göre Bessent aynı zamanda, “özel ve nazik bir şekilde de olsa” başkanı ticaret konusundaki söylemini değiştirmeye teşvik etmeye çalışan bilinen ilk danışman.

ABD gümrük vergilerini neye göre hesaplıyor? Çin’in misillemesi nasıl etkileyecek?

Bakanlarla danışmanlar arasında ‘nihai hedef-ara hedef’ gerilimi

Hazine Bakanı tavsiyelerini mesaj vermekle sınırlı tutsa da, Trump’ı geçen hafta açıkladığı bazı agresif uluslararası ticaret engellerini azaltma olasılığı da dahil olmak üzere, müzakereler için kamuoyu önünde daha fazla alan açmaya yönlendiriyor gibi görünüyor.

Başkan’ın yeni gümrük vergisi rejiminin kamuya açık ve gür sesli bir savunucusu olan Hazine Bakanı, Trump’ın, politikanın Amerika için nasıl daha iyi bir anlaşma ve ABD’de daha fazla istihdamla sonuçlanacağına daha fazla vurgu yapmasını öneriyor.

Trump ve yönetiminin çelişkili söylemleri ticaret savaşının ilk günlerine damgasını vurdu. Pazartesi günü Bessent, ABD’nin Japonya ile gümrük vergileri konusunda müzakerelere başladığını duyururken, aynı saatlerde ticaret danışmanı Peter Navarro, Financial Times’da yönetimin geçen hafta kullandığı “müzakere yok” söylemini eleştiren bir yazı yayınladı.

Bir Beyaz Saray yetkilisi, Navarro’nun yazıyı “iyi niyetle” kaleme aldığını ve “mesajın bu olduğu bir zamanda yazıldığını” savundu.

Beyaz Saray Japonya ile müzakerelerde ilerlerken bile Trump Çin ile ticaret savaşını tırmandırıyor ve Pekin’i yüzde 104 vergi uygulamakla tehdit ediyor.

Hazine Bakanının tavsiyeleri Trump’ı yumuşatmış görünüyor

Öte yandan Bessent’in tavsiyesi, Trump’ı en sert açıklamalarını yumuşatmaya ve bazı ülkelerle müzakerelerin kapısını resmen açmaya teşvik etmiş görünüyor.

Trump dün (7 Nisan) Oval Ofis’te gazetecilere verdiği demeçte, “Bizimle anlaşma yapmaya gelen pek çok ülke var ve bunlar adil anlaşmalar olacak” dedi ve ardından hem “kalıcı tarifeler” hem de “müzakereler” olacağını söyleyerek kafaları yeniden karıştırdı.

Beyaz Saray Basın Sekreteri Karoline Leavitt POLITICO’ya yaptığı açıklamada, “Bu tarifelerin bazıları kalıcı olacak, bazıları ise müzakereye açık olabilir” dedi ve bunun “[Trump’ın] bir anlaşma yapacağı anlamına gelmediğini, ama bir anlaşma yapmaya istekli olduğu anlamına geldiğini” sözlerine ekledi.

Japonya ile müzakerelerin başlaması rahat bir nefes aldırdı

Pazartesi günü Bessent X’te yaptığı açıklamada Trump’ın kendisine ve Ticaret Temsilcisi Jamieson Greer’e ABD ile resmi olarak görüşmelere başlayan ilk ülke olan Japonya ile gümrük vergileri konusunda müzakerelere başlama talimatı verdiğini duyurdu.

Bessent, “Japonya, Amerika’nın en yakın müttefikleri arasında yer almaktadır ve gümrük tarifeleri, tarife dışı ticaret engelleri, döviz sorunları ve devlet sübvansiyonları konularında yürüteceğimiz verimli çalışmaları sabırsızlıkla bekliyorum. Japon hükümetinin bu sürece yönelik sosyal yardımlarını ve ölçülü yaklaşımını takdir ediyorum,” dedi.

Bessent, 50’den fazla ülkenin Trump’ın gümrük vergilerine “açık ve olumlu” yanıt verdiğini ve ABD’nin “önümüzdeki haftalarda bu ülkelerle anlamlı müzakereler yapmayı dört gözle beklediğini” de sözlerine ekledi.

Bessent, Fox Business’tan Larry Kudlow’a sonra verdiği röportajda müzakerelerin aylarca, mayıs ve muhtemelen hazirana kadar uzayabileceğini ve Trump’ın bu müzakerelere şahsen dahil olacağını söyledi.

Bakan, “Misilleme yapmayan ülkeler için maksimum tarife seviyesindeyiz. Umuyorum ki iyi müzakereler sonucunda bu seviyelerin aşağıya indiğini göreceğiz. Ama bu diğer ülkelere bağlı olacak. Müzakereler zorlu geçecek,” diye konuştu.

POLITICO’ya göre Japonya ile müzakerelerin başlaması, Trump’ın çevresinde yer alan ve diğer ülkelere daha fazla ticaret engeli koymak da dahil olmak üzere korumacı politikalarını destekleyen ama anlaşma yapmak için de yer olması gerektiğine inanan pek çok kişiyi rahatlattı.

Bessent, Trump’ın ekonomi danışmanı Kevin Hassett ve diğerlerinin de dahil olduğu “adil ticaret” kampı, son haftalarda Navarro ve ABD Ticaret Temsilcisi Jamieson Greer’in de dahil olduğu, gümrük tarifelerini bir araç olarak değil nihai amaç olarak gören daha agresif bir “korumacı” grup karşısında geri planda kalmıştı.

Trump ve ‘Kurtuluş Günü’: Gümrük vergilerinden ötesi

Beyaz Saray, tarifeler konusunda anketlere güveniyor

Beyaz Saray’a yakın bir kişi, gümrük vergisi politikasında bir değişiklik olmadığını, ama yönetimin diğer ülkelerin masaya getireceği teklifleri görmek istediğini vurguladı.

Söz konusu kişi, başlangıçta tarifelerin siyasi etkisi konusunda endişeli olsalar da, gördükleri iç anketlerin düşüncelerini değiştirdiğini de sözlerine ekledi.

Söz konusu kişi, geçen hafta sahada olan dış gruplardan gelen anketlerin, tarifelerin hem taban hem de daha geniş anlamda işçi sınıfı seçmenleri arasında iyi gittiğini gösterdiğini ve bunun da siyasi hasar korkularının bir kısmını hafiflettiğini savundu.

Yeni gümrük vergisi açıklamasının ardından geçen hafta yaşanan büyük borsa kayıplarından sonraki dönemi yansıtan bir kamuoyu yoklaması henüz yapılmadı. 

Fakat hisse senedi sahibi Amerikalıların sayısı son yıllarda artıyor ve 2023’te yapılan en son Gallup anketinde yüzde 60’ın üzerindeydi.

Bu, 401(k) ve diğer emeklilik hesapları olan kişileri içeren bir ölçüt ve bu insanlar son günlerde varlıklarının önemli ölçüde düştüğünü gördüler.

Söz konusu kişi paniğin şu ana kadar Trump’ı korkutmadığını da sözlerine ekledi. 

Yine de bu sabır sadece bir yere kadar sürebilir. CBS News-YouGov tarafından mart ayı sonunda yapılan bir ankete göre, insanların yüzde 23’ü Trump göreve gelmeden önce mali açıdan daha iyi durumda olduklarına inanıyor; bu oran Trump göreve gelmeden önce ocak ayında yüzde 42 idi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

JPMorgan CEO’su: Trump’ın gümrük vergileri ekonomik büyümeyi yavaşlatacak

Yayınlanma

JPMorgan Chase CEO’su Jamie Dimon, ABD Ticaret Bakanı Howard Lutnick ile yaptığı görüşmenin ardından ticaret savaşının uzun vadeli olumsuz sonuçları olabileceği konusunda uyardı. Dimon, Donald Trump yönetiminin uygulamaya koyduğu gümrük vergilerinin enflasyona yol açabileceğini ve ekonomik büyümeyi yavaşlatabileceğini belirtti. JPMorgan ekonomistleri, ABD ve dünya için resesyon riskini yüzde 60’a yükseltti.

ABD’li bankacılık devi JPMorgan Chase’in CEO’su Jamie Dimon, ABD Ticaret Bakanı Howard Lutnick ile gerçekleştirdiği toplantıdan birkaç gün sonra ticaret savaşının olası uzun vadeli olumsuz etkileri konusunda uyarıda bulundu.

Dimon ve diğer Amerikalı banka yöneticileri, bu toplantıda Donald Trump yönetiminin uygulamaya koyduğu geniş kapsamlı gümrük vergilerini ele almıştı.

Dimon, konuya ilişkin değerlendirmesinde, “Ekonomi sert bir sarsıntı geçiriyor,” ifadelerini kullandı.

Dimon, “Muhtemelen enflasyonist sonuçlar göreceğiz. Gümrük vergilerinin resesyona neden olup olmayacağı belirsizliğini koruyor ancak büyüme hızını kesinlikle yavaşlatacak,” diye konuştu.

Trump’ın gümrük vergilerini açıklamasının ardından geçtiğimiz hafta dünya piyasaları sert düşüş yaşadı ve hisse senedi varlıklarında trilyonlarca dolar değer kaybı görüldü.

Toplantıya yakın bir kaynak, Dimon ve diğer banka yöneticilerinin, gümrük vergisi duyurusundan bir gün sonra, perşembe günü Washington Lutnick ile bir araya geldiğini aktardı.

JPMorgan ekonomistleri, ABD ve dünya için bu yılki resesyon riski değerlendirmesini yüzde 40’tan yüzde 60’a yükseltti.

Dimon, “Bu konunun (Trump’ın gümrük vergilerinin askıya alınması veya iptali) ne kadar hızlı çözülürse o kadar iyi olur, çünkü bazı olumsuz etkiler zamanla artacak ve üstesinden gelinmesi zorlaşacaktır,” dedi.

Dimon’a göre, gümrük vergileri ve ticaret savaşıyla ilişkili riskler arasında kalıcı enflasyon ve yüksek bütçe açığı bulunuyor. JPMorgan CEO’su ayrıca, Amerikan ekonomisine olan güvenin, yatırımların, sermaye akışlarının, şirket kârlarının ve doların da tehlike altında olduğu görüşünde.

JPMorgan’ın ilk çeyrek sonuçları cuma günü açıklanacak. Banka, 2025 yılında rekor düzeyde yıllık kâr elde etmişti.

ABD’nin resesyondan kaçınma umutlarının suya düşebileceği konusunda da uyaran Dimon, “Varlıkların piyasa değeri hâlâ oldukça yumuşak bir iniş yaşayacağımız umuduna dayanıyor gibi görünüyor. Ben bu konuda emin değilim,” ifadelerini kullandı.

Küresel resesyon endişelerinin artması Asya’daki bankaları vurdu

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English