Bizi Takip Edin

Diplomasi

Trump, Putin ile Suudi Arabistan’da görüşecek

Yayınlanma

ABD Başkanı Donald Trump, Ukrayna’nın NATO üyeliğinin uygun olmadığını ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Suudi Arabistan’da görüşebileceğini açıkladı. Trump ayrıca, ABD’nin Ukrayna’ya yardıma devam edeceğini ve hem Ukrayna hem de Rusya’nın barış istediğini belirtti.

ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray’da gazetecilere yaptığı açıklamada, Ukrayna’nın NATO üyeliğini uygun bulmadığını söyledi.

Ülkenin ittifaka girme ihtimalini düşük ve pratik olmadığını değerlendiren Trump, “(ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth tarafından) bugün bunun düşük ihtimal ve pratik olmadığı söylendi. Ben de buna katılıyorum,” dedi.

Aynı zamanda, ABD’nin Ukrayna’ya yardım etmeye devam edeceğine dair güvence vererek, “Bu yardımın güvenilir olmasını istiyoruz,” diye ekledi.

CBS News‘in haberine göre, Donald Trump ayrıca Vladimir Putin ile görüşme niyetini de doğruladı.

Trump, görüşmelerin Suudi Arabistan’da gerçekleşebileceğini belirterek, “Putin barış istiyor,” dedi.

Daha önce ABD Savunma Bakanı Hegseth, Ukrayna’nın 2014 sınırlarına dönmesinin ulaşılamaz bir hedef olduğunu belirtmişti. Brüksel’deki NATO karargâhında Ukrayna Savunma Temas Grubu önünde yaptığı konuşmada Hegseth, Ukrayna’nın NATO üyeliğinin olası bir diplomatik çözüm çerçevesinde gerçekçi bir senaryo olarak görülmediğini de ifade etmişti.

Bununla birlikte, “Ukrayna için sürdürülebilir bir barışın” güvenilir güvenlik garantileriyle sağlanması gerektiğini vurguladı.

Pentagon Şefi, bu garantilerin savaşın yeniden başlama olasılığını ortadan kaldırması gerektiğini söyledi ve “Bu tür garantiler hem Avrupalı hem de Avrupalı olmayan muharip güçlere dayanmalıdır,” diye konuştu.

12 Şubat’ta Donald Trump, Vladimir Putin ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Trump’ın daha sonra yaptığı açıklamaya göre, Ukrayna’daki savaşı sona erdirmek için “derhal müzakerelere başlama” konusunda anlaştılar.

Bu çabaları koordine etmek için ABD Başkanı, Dışişleri Bakanı Marco Rubio, CIA Direktörü John Ratcliffe, Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz ve Özel Temsilci Steve Witkoff dahil olmak üzere yönetiminin kilit üyelerini görevlendirdi.

Daha sonra Trump, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile bir telefon görüşmesi yaptı. Zelenskiy’nin açıklamasına göre, görüşmede Ukrayna için güvenlik anlaşmalarının hazırlanması ve Ukrayna’nın doğal kaynaklarıyla ilgili konular ele alındı.

Donald Trump ise Ukrayna Devlet Başkanı’nın “tıpkı Putin gibi barış anlaşması yapmak istediğini” belirtti.

Pentagon şefi, Ukrayna’nın NATO kumarına şüpheyle yaklaşıyor

Diplomasi

Kazakistan, Duma Başkan Yardımcısı dahil beş Rus siyasetçiye giriş yasağı getirdi

Yayınlanma

Kazakistan, ‘ülkeye ve yönetimine yönelik hakaret içeren ve düşmanca açıklamaları’ gerekçesiyle Rusya Devlet Duması Başkan Yardımcısı Pyotr Tolstoy dahil dört milletvekili ve bir eski milletvekilinin ülkeye girişini yasakladı. Kara listeye alınanlar arasında Kazakistan’ın toprak bütünlüğünü sorgulayan ve tarihini küçümseyen ifadeler kullanan isimler bulunuyor. Yasaklılar listesine ayrıca bazı Rus gazeteciler ve siyaset uzmanları da eklendi.

Kazakistan hükümeti, Rusya parlamentosunun alt kanadı Duma’nın dört mevcut milletvekili ile bir eski Rus parlamenterin ülkeye girişini yasakladı.

Deutsche Welle‘nin ülke hükümetindeki bir kaynağa dayandırdığı haberine göre, yasağın nedeni söz konusu isimlerin Kazakistan’a ve yönetimine karşı kamuoyuna hakaret içeren ve düşmanca açıklamalarda bulunmaları.

Kara listeye alınan isimler arasında Devlet Duması Başkan Yardımcısı Pyotr Tolstoy, Duma Uluslararası İlişkiler Komisyonu Birinci Başkan Yardımcısı Vyaçeslav Nikonov, Birleşik Rusya Partisi milletvekilleri Yevgeniy Fyodorov ve Konstantin Zatulin ile Rossotrudniçestvo Başkanı ve eski Duma milletvekili Yevgeniy Primakov yer alıyor.

Tolstoy daha önce yaptığı açıklamalarda, Ukrayna’dan sonra Rusya için “bir sonraki sorunun” Kazakistan olabileceğini öne sürmüştü.

Ayrıca Almatı’yı “Ruslar tarafından inşa edilen Verniy şehri” olarak nitelendirmiş ve Kazakistan’ı Rusya’dan uzaklaşmak için “kendi tarihini uydurmaya” çalışmakla suçlamıştı.

Nikonov ise federal televizyonda yaptığı konuşmada, “Kazakistan diye bir yer yoktu,” diyerek modern Kazakistan topraklarını “Rusya ve SSCB’nin hediyesi” olarak tanımlamıştı.

Fyodorov da Nikonov’un açıklamalarını destekleyerek Rusya’nın Kazakistan’dan topraklarını geri isteme hakkı olduğunu ifade etmişti.

Fyodorov’a göre Kazakistan, “uluslararası hukuka uygun olarak SSCB’den ayrılmadığı” için devlet statüsü “tamamen yasal değil” idi.

Konstantin Zatulin, 2022 yılında Kazakistan Devlet Başkanı Kasım Cömert Tokayev’in o dönemde kendi kendini ilan eden Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetlerini tanımayı reddetmesini sert bir dille eleştirmişti.

Zatulin, tam teşekküllü bir ortaklık olmaması durumunda “Ukrayna’da olduğu gibi her şeyin mümkün olabileceğini” söyleyerek toprak iddialarına ima etmişti.

Primakov ise Kazakistan makamlarını “milliyetçilerin Rus diline karşı eylemlerine” karşı hareketsiz kalmakla suçlamıştı.

Daha sonra, Kazakistan Enformasyon Bakanı Askar Umarov’u Rus düşmanı olduğu iddia edilen açıklamaları nedeniyle “Rus düşmanı pislik” olarak nitelendirerek onunla çalışmayı açıkça reddetmişti.

Deutsche Welle‘nin aktardığına göre, milletvekillerinin yanı sıra gazeteciler Tina Kandelaki ve Tigran Keosayan, siyaset bilimci Nikita Mendkoviç, siyaset bilimci Aleksandr Dugin ve Rus tarihçi Andrey Grozin de istenmeyen kişi (persona non grata) listesine dahil edildi.

Grozin’in geçtiğimiz günlerde herhangi bir gerekçe gösterilmeden Kazakistan’a girişine izin verilmedi.

BDT Ülkeleri Enstitüsü’nde Kazakistan ve Orta Asya Bölümü Başkanı olan Grozin, 28 Nisan’da Rusya-Kazakistan ilişkilerindeki sorunlar üzerine bir tartışma ve 29 Nisan’da iki ülke arasındaki güvenlik ve insani işbirliği konularına adanmış bir yuvarlak masa toplantısı olmak üzere iki etkinliğe katılmayı planlıyordu.

Fakat 27 Nisan’da Astana Havalimanı’nda pasaport kontrolünden geçerken ülkeye girişine izin verilmedi. Enstitüden yapılan açıklamada, ret nedeninin öğrenilemediği belirtildi.

Enstitü ayrıca, 2023 yılında da benzer bir olayın yaşandığını hatırlattı. O dönemde Enstitü Direktörü olan milletvekili Zatulin’in, Baykonur Uzay Üssü’nden bir uzay aracının fırlatılışına katılmak üzere “birkaç saat boyunca Kazakistan’a sokulmamaya çalışıldığı” ancak durumun daha sonra çözüldüğü ifade edildi.

Alman araştırmacı Alexander Rahr: AB, Orta Asya hamlesinde geç kaldı

Okumaya Devam Et

Diplomasi

ABD ile Ukrayna arasındaki maden anlaşmasının nihai metnine bakış

Yayınlanma

Yazar

Ukrayna’nın geleceği ve savaş sonrası yeniden inşası adına kritik olabilecek bir gelişme yaşandı. 30 Nisan’da Washington’da, ABD Hazine Bakanı Scott Bessent ve Ukrayna Ekonomi Bakanı Yuliya Sviridenko, bir süredir üzerinde çalışılan ABD-Ukrayna Yeniden Yapılanma Yatırım Fonu (RIF) anlaşmasına imza attılar.

Söz konusu anlaşma, kamuoyunda daha çok “nadir toprak elementleri anlaşması” olarak biliniyor ve şubat ayının başından beri iki ülke arasında müzakere ediliyordu.

Anlaşmanın lafzında neler var?

Anlaşma ile özünde, Ukrayna’nın sahip olduğu zengin yeraltı kaynaklarından elde edilecek gelirlerin bir kısmıyla finanse edilecek ortak bir yatırım fonu kuruluyor.

Bu fonun temel amacı, savaşın yaralarını sarmak, ülkenin yeniden inşasına katkıda bulunmak ve gelecek vadeden yeni projelere yatırım yapmak olarak açıklandı. Anlaşma, Ukrayna’nın, sahip olduğu doğal kaynakların araştırılması ve potansiyel olarak işletilmesi konusunda ABD’ye belirli bir erişim hakkı tanıyor.

1 Mayıs’ta Ukrayna Bakanlar Kurulu’nun internet sitesinde yayımlanan 12 sayfalık anlaşma metni, bu işbirliğinin çerçevesini çiziyor. Anlaşmanın bazı kilit noktaları şunlar:

— Ortak fon (RIF): İki ülke, Yeniden Yapılanma Yatırım Fonu’nu (RIF) birlikte kuruyor. Ukrayna hükümeti, bu ortaklığın herhangi bir yerli yasayla çelişmesi durumunda, anlaşmanın öncelikli olacağını taahhüt ediyor.

— Vergi muafiyeti: Fon ve fonla ilgili tüm faaliyetler, hem Ukrayna’da hem de ABD’de vergiden muaf tutulacak. Bu, fonun kârlılığını ve etkinliğini artırmayı hedefliyor.

— Para birimi ve transferler: Ukrayna, yerli para birimi Grivna’nın dolara serbestçe çevrilebilmesini ve fonla ilgili paranın herhangi bir ortak hesaba kolayca transfer edilebilmesini garanti ediyor.

— Yatırım hakları ve lisanslama: Ukrayna, ortaklık kapsamında doğal kaynakların geliştirilmesi, altyapının kullanılması ve diğer varlıklar için lisanslar vermeyi taahhüt ediyor. Ancak bu süreçlerin Ukrayna yasalarına ve ülkenin Avrupa Birliği’ne karşı yükümlülüklerine aykırı olmaması gerekiyor. Ayrıca, ABD’li ortağın, çıkarılan ürünlerin paylaşımı ve satın alınması konusunda müzakere etmesine olanak tanıyan hükümlerin lisanslara dahil edilmesi öngörülüyor.

— Finansman: Fonun nasıl finanse edileceği de önemli bir detay. Kiev, kira gelirlerinden elde edilen gelirin önceden belirlenmiş bir kısmını (yüzde 50) fona aktaracak. ABD’nin katkısı ise daha çok Ukrayna’ya sağladığı ve sağlayacağı askeri yardımlar (silah, mühimmat, teknoloji, eğitim) üzerinden hesaplanacak. Bu yardımların tahmini değeri, ABD’nin sermaye katkısını artırmış sayılacak.

— İhtilafların çözümü: Olası anlaşmazlıkların ikili istişareler yoluyla çözülmesi hedefleniyor.

Anlaşma kapsamında adı geçen doğal kaynaklar listesi oldukça uzun ve stratejik öneme sahip: Alüminyum, berilyum, lityum, titanyum, uranyum, kobalt, nikel, tantal, galyum, germanyum, nadir toprak elementleri, petrol ve doğalgaz gibi pek çok kritik maden ve mineral bu listede yer alıyor.

Taraflar ne diyor?

Ukrayna Ekonomi Bakanı Sviridenko, anlaşmanın detaylarını kamuoyuyla paylaşırken bazı önemli noktaların altını çizdi. Facebook üzerinden yaptığı açıklamada, kaynakların mülkiyetinin ve kontrolünün tamamen Ukrayna’da kalacağını vurguladı. Fonun sadece kritik materyaller ve petrol/doğalgaz alanındaki yeni projelerden elde edilecek gelirin yüzde 50’si ile finanse edileceğini belirtti.

Sviridenko ayrıca, anlaşmanın Ukrayna’nın mevcut borçlarıyla ilgili olmadığını ve Ukrnafta, Energoatom gibi devlet şirketlerinin mülkiyetinin devlette kalacağını da ekledi. Sviridenko’ya göre bu anlaşma, diğer küresel aktörlere Ukrayna ile on yıllarca sürecek “güvenilir ve uzun vadeli işbirliğinin” mümkün olduğuna dair bir sinyal niteliği taşıyor.

ABD tarafında ise Hazine Bakanı Scott Bessent, anlaşmanın Rusya’ya “açık bir mesaj” gönderdiğini ifade etti. Bessent’e göre bu mesaj, Donald Trump yönetiminin barış sürecine bağlılığını ve bu sürecin merkezinde “hür, egemen ve uzun vadede müreffeh bir Ukrayna” vizyonunun yer aldığını gösteriyor.

Bessent, “Şunu netleştirelim: Ukrayna’nın yeniden inşasından, Rusya’nın savaş makinesini finanse eden veya ona tedarik sağlayan hiçbir devlet veya kişinin faydalanmasına izin verilmeyecektir,” ifadelerini kullandı.

Beyaz Saray da anlaşmayı “türünün ilk örneği tarihi bir ortaklık” olarak nitelendirdi ve Ukrayna’nın yeniden inşasını ve uzun vadeli ekonomik başarısını güvence altına alacağını belirtti. Beyaz Saray ayrıca, ortaklığın eşit temsil esasına göre (her iki taraftan üçer yönetim kurulu üyesi) özel olarak kurulacak bir şirket tarafından denetleneceğini ve ABD’nin Ukrayna kaynaklarını kendisi için satın almak istemesi durumunda öncelik hakkına sahip olacağını açıkladı.

Başkan Trump ise daha önceki açıklamalarında, bu tür bir anlaşma yoluyla ABD’nin Ukrayna’ya yaptığı ve kendi tahminine göre 350 milyar doları aşan yardımı teorik olarak geri alabileceğini ima etmişti.

Ukrayna’da madene hücum

Müzakerelerdeki belirsizlikler

Anlaşma metni, müzakere sürecindeki bazı iniş çıkışları ve uzlaşmaları da yansıtıyor. Başlangıçta Kiev’in, anlaşmada ABD’nin güvenlik garantilerine yer verilmesi konusunda ısrarcı olduğu biliniyor. Ancak bu talep, ABD tarafından kabul görmedi ve nihai metne girmedi.

Diğer taraftan, Washington’un Ukrayna’ya sağlanan askeri yardımların bir tür borç olarak kaydedilmesi yönündeki talebi de anlaşmada yer almadı.

Fakat pek çok detayın hâlâ belirsiz olduğu ve tarafların bu detayları ayrı bir “Sınırlı Sorumlu Ortaklık Anlaşması” ile netleştirmeyi planladığı anlaşılıyor. European Pravda‘nın haberine göre, müzakereler sırasında anlaşmanın birkaç parçaya bölünmesine karar verilmiş. İmzalanan bu ilk belge, daha çok yeraltı kaynaklarının geliştirilmesi, madenlerin satışı ve gelecekteki Amerikan yardımları (askeri yardımlar dahil) konusundaki işbirliğinin siyasi çerçevesini belirliyor.

Dikkat çekici bir diğer husus ise, anlaşmanın imzalandığı gün yaşandı. Kyiv Post‘un diplomatik kaynaklara dayandırdığı haberine göre, 30 Nisan’da Beyaz Saray, Kongre’ye Ukrayna’ya 50 milyon dolar değerinde savunma ürünleri ihracatını onaylayacağını bildirdi. Ancak bu ihracat, Joe Biden dönemindeki karşılıksız yardımlardan farklı olarak, doğrudan ticari satış (DCS) formatında gerçekleşecek. Bu, Trump yönetiminin 100 günlük iktidarındaki Kiev’e yönelik ilk askeri sevkiyat kararı oldu.

Bir yığın soru işareti

BUnun yanı sıra Trump’ın Ukrayna ile anlaşmayı öncelikle iç kamuoyuna yönelik bir mesaj olarak kurguladığı anlaşılıyor. Bu yaklaşımla, ABD’nin artık Biden dönemindeki gibi cömert bir destek sunmak yerine ekonomik çıkarlarını öne çıkardığı ve verdiği her desteğin karşılığını almak istediği mesajı veriliyor.

Ancak planın uygulanabilirliği konusunda ciddi soru işaretleri mevcut. Paranın nasıl geri alınacağına dair net bir yol haritası sunulmuş değil; Ukrayna’daki doğal kaynakların muhtemel getirisi ve işletme koşulları üzerine somut analizler de mevcut değil.

Devam eden savaş ve ülkenin gelecekteki sınırlarına dair belirsizlikler göz önüne alındığında, anlaşmanın büyük ölçüde sembolik bir değer taşıdığı ve seçim sürecinde verilen sözleri yerine getirme uğraşının bir parçası olduğu düşünülüyor.

Öte yandan, bu tür bir mutabakat Washington’un Ukrayna’ya olan siyasi bağlılığını artırarak Kiev için diplomatik bir kazanım anlamına gelebilir. Fakat bu, ABD’ye sahada askeri bir yükümlülük getirmiyor.

Bu anlaşmanın geçmişi, Zelenskiy’nin geçen yılın ekim ayında resmi olarak sunduğu “zafer planına” kadar uzanıyor. Planın stratejik ekonomik potansiyele ayrılan bölümünde Zelenskiy, Batılı ortaklara ülkenin sahip olduğu “trilyonlarca dolar değerindeki kritik kaynakların” (uranyum, titanyum, lityum, grafit vb.) ortak korunması ve bunlara ortak yatırım yapılması için bir anlaşma teklif etmişti.

Financial Times‘ın iddiasına göre, bu maddenin plana dahil edilmesinde, Trump’a yakınlığıyla bilinen Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham’ın tavsiyeleri etkili olmuştu. Zelenskiy’nin bu planı, geçen yılın eylül ayındaki ABD ziyareti sırasında bizzat Trump’a sunduğu da biliniyor.

Ukrayna’nın kaynakları ABD’nin beklentilerini karşılayacak mı?

Geçen haftalarda İspanyol gazetesi El Mundo, ABD’nin Ukrayna’dan elde etmek istediği hammadde kaynaklarının yeterliliğinin belirsiz olduğunu yazmıştı.
Gazete, ABD’nin Ukrayna’nın ekonomik toparlanmasından sorumlu özel temsilci eski yardımcısı Tyson Barker’ın görüşlerine yer verdi. Barker, yaptığı açıklamada, “Şu anda kimse Ukrayna’da yeterli nadir toprak elementi olup olmadığını bilmiyor,” dedi.

Barker, ülkede petrol, doğalgaz, lityum ve grafit rezervleri bulunduğunu ancak bunların dünyanın en büyük rezervleri arasında yer almadığını belirtti. Uzman, maden yataklarının varlığına dair en güçlü argümanın “büyük bir ülke olması gerçeği” olduğunu ifade ederek, “Alan ne kadar büyükse, potansiyel o kadar yüksek olur,” diye konuştu. Ancak Barker, bunun hammaddenin yeterli kalitede olacağını veya kârlı bir şekilde çıkarılabileceğini garanti etmediğini söyledi.

Gazete, madencilik sektörü uzmanı Amanda Marcillano van Dyke’ın değerlendirmesine de yer verdi. Van Dyke, Trump yönetiminin Ukrayna’daki nadir toprak metallerinin varlığına işaret eden “Sovyetler Birliği dönemine ait eski analizlere dayandığını” belirtti. Barker da bu tezi destekleyerek, “Sadece 1980’lerden kalma Sovyet jeologlarının raporları var,” ifadesini kullandı.

Ukrayna Ekonomi Bakanlığı, ülke topraklarında Avrupa Birliği’nin (AB) kritik olarak tanımladığı 34 faydalı mineralden 22’sinin yataklarının bulunduğunu bildirmişti.

Devlet Jeoloji ve Maden Kurumuna göre, ülke dünya grafit rezervlerinin yüzde 6’sına, lityumun yüzde 1-2’sine, titanyumun yüzde 1’ine ve uranyumun yüzde 2 ila 4’üne sahip. Reuters‘ın Jeoloji Enstitüsü’ne dayandırdığı haberine göre Ukrayna’da lantanyum, seryum, neodimyum, erbiyum ve itriyum gibi nadir toprak elementleri de bulunuyor.

ABD Jeolojik Araştırma Kurumu, ulusal güvenlik ve ekonomi için en önemli 50 element arasında berilyum, grafit, lityum, manganez, titanyum ve zirkonyumu sayıyor. Bu elementlerin yatakları Ukrayna’da da mevcut.

Fakat kurum, her birinin çıkarılmasının ekonomik olarak uygun olup olmadığına dair garanti vermiyor. Örneğin, bazı durumlarda geliştirme ve çıkarma için önemli yatırımlar gerektiren yataklardan bahsediliyor.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Analistler: Çin müzakerelere açık, ancak önce ABD’nin gümrük vergilerini kaldırması gerek

Yayınlanma

Analistler, Çin’in ticaret savaşını yatıştırmaya yönelik potansiyel bir anlaşma için ABD ile görüşmeleri yeniden başlatıp başlatmamayı değerlendirdiğini teyit etmesinin, Pekin’in pozisyonunu yumuşattığı şeklinde yorumlanmaması gerektiğini söyledi, zira Çin müzakerelere açık olsa da bu konuda acele etmiyor.

Pekin cuma günü yaptığı açıklamada Washington’un “ilgili kanallar aracılığıyla görüşmelere katılma arzusunu ifade ederek” kendisine ulaştığını söyledi.

Ancak Çin Ticaret Bakanlığı’ndan bir sözcü de ABD’nin gerçekten görüşmek istiyorsa “yanlış uygulamalarını ele alarak samimiyetini göstermek” için Çin’e uyguladığı gümrük vergilerini kaldırması gerektiğini vurguladı.

Pekin merkezli bir düşünce kuruluşu olan Çin ve Küreselleşme Merkezi’nin başkan yardımcısı Victor Gao’ya göre bu açıklamalar “olumlu bir adım” çünkü Çin’in ABD ile yapılacak herhangi bir ticaret görüşmesine ilişkin koşullarını resmen ortaya koyuyor.

Ancak South China Morning Post’a konuşan Gao’ya göre, bakanlığın açıklaması Çin’in tonunda bir değişikliği yansıtmıyor, zira Pekin herhangi bir resmi müzakere başlamadan önce ABD’nin gümrük vergilerini düşürmesi konusunda ciddi.

Gao, “Bence bu açıklama Çin’in pozisyonunu değiştirmekten ziyade her şeyi başa döndürüyor,” dedi ve ekledi: “Benim yorumum Çin’in ABD ile konuşmak için acele etmediği yönünde. Top Amerika’nın sahasında.”

Avustralya’daki Tazmanya Üniversitesi’nde Asya çalışmaları profesörü olan James Chin ise, Çin’in genel tutumunda bir değişiklik olmasa da, açıklamanın iki tarafın zaten arka kanallar aracılığıyla konuşuyor olabileceğinin sinyalini verdiğini söyledi.

Chin, “Çinliler bir anlaşma istiyor, ancak Çinliler pes etmeyecek,” dedi, “Henüz bir anlaşma olduğunu sanmıyorum. Çinlilerin piyasalara konuşmaya ve bir anlaşma yapmaya istekli olduklarına dair bir sinyal göndermeleri gerekiyor” değerlendirmesini yaptı.

Pekin’in müzakereler başlamadan önce ABD’den tüm gümrük vergilerini kaldırmasını talep etmesinin Washington üzerinde baskı kurmayı amaçlayan bir taktik olarak görülmesi gerektiğini, zira ABD’nin bunu gerçekten yapmasını beklemediğini de sözlerine ekledi.

Pekin, Washington ile müzakere iddialarını yalanladı, ‘önce tarifeleri kaldırın’ dedi

Dünyanın en büyük iki ekonomisi arasında haftalardır devam eden kısasa kısas gümrük vergisi artışları, Çin mallarının ABD’de yüzde 145 ek vergiyle karşı karşıya kalmasına neden olurken, Amerika’nın Çin’e ithalatı da yüzde 125 ek vergiyle karşı karşıya kaldı.

Guangdong eyaleti merkezli özel bir düşünce kuruluşu olan Zhibenshe’nin CEO’su Xue Qinghe’ye göre, gümrük vergileri küresel ekonomiye gerçek anlamda zarar vermeye başladığından, her iki taraf da artık bir anlaşma için görüşmeye istekli.

Xue, Çin’in iş dünyası, diplomasi ve halk kanalları aracılığıyla ulaşmaya çalıştığını ancak Trump’ın Başkan Xi Jinping ile doğrudan görüşmeyi umduğu için bu çabaların çok az sonuç verdiğini sözlerine ekledi.

ABD Başkanı Donald Trump geçen hafta Oval Ofis’te düzenlediği basın toplantısında Çin mallarına yönelik gümrük vergilerinin “yüzde 145 kadar yüksek olmayacağını” ve “önemli ölçüde düşeceğini ama sıfır olmayacağını” söyleyerek ABD-Çin ticaret savaşına ilişkin tutumunu yumuşatmış gibi göründü.

ABD merkezli araştırma grubu The Conference Board’un Çin Merkezi kıdemli danışmanı Alfredo Montufar-Helu, Pekin’in son açıklamasının Çin’in müzakerelere hazır olduğuna dair güçlü bir sinyal gönderdiğini, ancak ihtiyatlı bir iyimserlikle ele alınması gerektiğini söyledi.

Bu açıklama “ABD yetkililerinin proaktif bir şekilde görüşmeleri başlatmaya çalıştığını gösteriyor ki bu da Trump yönetiminin en önemli isteklerinden biri olan Çin’in bir anlaşmaya ilk ulaşan taraf olması isteğine ters düşüyor” dedi.

Montufar-Helu, kapsamlı bir ticaret anlaşmasının müzakere edilmesinin karmaşık ve zaman alıcı bir süreç olacağını vurguladı.

“Her iki taraf da ulusal ekonomik güvenlikleri için hayati önem taşıdığını düşündükleri konularda taviz vermek konusunda isteksiz davranacağından, sürecin hassas geçmesi muhtemeldir” dedi.

Uzmanlara göre, görüşmelerin başlaması için Çin’in, ABD’nin Çin mallarına uyguladığı gümrük vergilerinin, Trump’ın 2 Nisan’da “Kurtuluş Günü” vergilerini açıklamasından önceki seviye olan %20’ye geri dönmesi ve müzakere süreci boyunca bu seviyede kalması konusunda ısrar etmesi muhtemel. Çin müzakerelere açık olsa da somut adımı ABD’nin atması gerekiyor.

Çin Ticaret Bakanlığı yaptığı açıklamada, “ABD’nin hatalı tek taraflı tarife politikalarını düzeltmeyi reddetmesi halinde, bunun sadece samimiyetten tamamen yoksun olduğunu kanıtlayacağını ve karşılıklı güveni daha da zayıflatacağını” söyledi.

“Bir şey söylerken başka bir şey yapmak, hatta görüşmeleri zorlama ve şantaj için bir kılıf olarak kullanmak – Çin bunu kabul etmeyecektir” diye ekledi.

Fransız yatırım bankası Natixis’in Asya-Pasifik baş ekonomisti Alicia Garcia-Herrero’ya göre bu yorumlar Pekin’in ABD tarafını taleplerinde “çok değişken” olarak gördüğünü gösteriyor.

“Dolayısıyla [Pekin] ABD’nin ne istediğini yazılı olarak görmek istiyor” dedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English