Bizi Takip Edin

AMERİKA

Venezuela’ya karşı yaptırımlar: ABD’nin umdukları ve buldukları

Yayınlanma

Çevirmenin notu: 2017 yılının sonu ve 2018’in başı Venezuela için son derece zorlu bir dönemdi. Eski ABD Başkanı Donald Trump, yanına aldığı John Bolton ile birlikte Venezuela’daki Bolivarcı yönetime karşı önce darbe teşebbüsünde bulundu, bu başarısız olunca sıkı bir ambargo rejimi yürürlüğe koydu. Bu uygulama Biden’ın göreve gelmesinden sonra da sürdürüldü.

Trump, Caracas’a ABD mali piyasasında Venezuela Hazine tahvillerinin ticaretini ve Venezuela devlet enerji şirketi PDVSA ile iş yapılmasını yasaklayan yaptırımlar getirmişti. Buna ilave olarak pek çok hükümet yetkilisi de kara listeye alındı.

2021’in son baharında Biden yönetimi, Maduro hükümeti ve Washington destekli muhalefet arasında askıya alınan müzakerelerin yeniden başlaması için bazı yaptırımları kaldırma kararı aldı ama bu, son derece alengirli bir tezgahtı. Chevron’a sağlanan yaptırım muafiyetinden sonra Caracas’ın iyi niyet jesti olarak şirketle sözleşme yapmasına rağmen şartlar son derece aleyhineydi. Sonuç olarak ambargo devam ediyor ve bu, ülke açısından uzun vadeli zararlar getiriyor.


Yaptırımlar: Uzun oyun

Ricardo Vaz
Venezuelanalysis.com
12 Temmuz 2023

Venezuelanalysis’ten Ricardo Vaz, rejim değişikliğini tetiklememiş olsalar da yaptırımların Venezuela’nın egemenliğine uzun vadede zarar verdiğini savunuyor.

Geçtiğimiz altı yılda ABD’nin Venezuela’ya yönelik dış politikası tek kelimeyle özetlenebilir: yaptırımlar. Bunun tek taraflı hükmünü ilan eden bir “geçici hükümetin” desteklenmesi gibi başka yönleri de oldu. Ancak ekonomik zorlayıcı tedbirler hem yaygın olarak kullanılmaları hem de Venezuela halkı üzerindeki etkileri bakımından ön planda ve merkezde yer aldı.

Son aylarda çok taraflı örgütlerden, bazı Demokrat yetkililerden ve hatta dış politika uzmanlarından yaptırımların hafifletilmesi yönünde gelen çağrılar giderek arttı. İlk grup Venezuelalı sivillerin toplu olarak cezalandırıldığına, ikincisi artan göçün ABD sınırları üzerinde yarattığı baskıya işaret ederken, üçüncü grup ise politikaların “başarısız” olduğunu savunuyor.

Bu “başarısızlığın” ne anlama geldiğini ortaya koymakta yarar var. ABD’nin politikaları, rejim değişikliğini tetiklemek ve Bolivarcı Devrimi alaşağı etmek olarak ilan edilen birincil hedeflerinde mutlak anlamda başarısız oldu. Fakat daha geniş bir perspektiften bakıldığında yaptırımlar, son aylarda şekillenmeye başlayan bazı kayda değer uzun vadeli sonuçlar doğuruyor.

Kişiye özel izinler

Pek çok siyasi analist ABD hükümetini, Amerikan şirketleri namına müşterek bir satış temsilcisi ve polis olarak ele alacaktır. Döner kapılar ve arsız lobicilik göz önüne alındığında, ki geçmiş tarihten bahsetmeye gerek yok, bu ilk yaklaşım olarak çok iyi. Fakat ABD imparatorluğu gibi bir korporatokrasi için bile tümüyle geçerli değil.

Trump yönetiminin Chevron gibi şirketleri söz konusu Karayip ülkesindeki faaliyetlerini durdurmaya zorladığı Venezuela’ya dönük yaptırım politikası bunun en iyi örneğiydi. Amaç basitti: kısa vadede kaybetmek ama Maduro hükümeti devrildikten sonra şirketler çok daha iyi koşullarda geri dönecekti.

Maduro devrilmese de Chevron nihayetinde geri döndü. Kasım 2022’de, yoğun lobi faaliyetlerinin ardından ABD Hazinesinden şirketin Venezuela devletine vergi veya telif ücreti ödemesini engelleyen maddeler nedeniyle pek çok tartışmaya neden olan bir izin aldı.

Bu sorumluluklar (Chevron’un azınlık hissesine sahip olduğu) ortak girişimlere ait olduğundan, bu daha çok muğlak olabilir. Fakat ABD’li petrol devi, kamuoyuna açıklanmayan bir sözleşme kapsamında Venezuela’nın PDVSA’sına ait borcun bir kısmını yavaş yavaş telafi etti. Ayrıca Venezuela hükümetinin PDVSA’nın bu görevleri münhasıran yerine getirmesini talep eden düzenlemelere “esnek” bir yaklaşım sergilemesiyle satış ve petrol sahası operasyonları üzerinde de kontrol sahibi oldu. Özetle, işler Chevron’un şartlarına göre yürütülüyor.

Genel yaptırım mimarisini yürürlükte tutarken Venezuela’nın çıkarlarını sınırlamak üzere çizilen Chevron izni emsal teşkil etmeye hazırlanıyor. Diğer bazı şirketlerin de benzer izinler talep edeceği söyleniyor.

Bölge dışı erişim

Chevron’a izin verilmesinden birkaç ay önce Biden yönetimi Avrupa’daki enerji krizini hafifletmeye çalışırken ABD Hazinesinden İtalyan Eni ve İspanyol Repsol’a PDVSA ile borç karşılığı petrol anlaşmaları yapmaları konusunda yeşil ışık yakıldı.

Venezuela tarafı için çok az fayda sağlayan şartlara rağmen Maduro hükümeti iyi niyet göstergesi olarak anlaşmayı kabul etti ve bu fırsatı düşük kaliteli seyreltilmiş ham petrol (DCO) stoklarını eritmek için kullandı. PDVSA, birkaç sevkiyatın ardından şartları yeniden müzakere etmek üzere Ağustos 2022’de anlaşmayı askıya aldı. Ham petrol sevkiyatları o zamandan sonra yeniden başladı ama koşullar bilinmiyor.

Bir başka gelişme de ocak ayında Washington’un Trinidad & Tobago’ya, ülkenin Karayip Denizi’ndeki önemli açık deniz rezervlerinden doğalgaz ithal etmek üzere Venezuela ile müzakerelere başlama yetkisi vermesiyle yaşandı. Trinidad, Avrupa pazarlarına tedarik sağlama konusunda ihracat merkezi olmayı umuyor ve projeleri “yedi kız kardeşten” bir diğeri olan Shell’e büyük fayda sağlayacak.

Fakat ABD, Venezuela’nın anlaşmanın bir parçası olarak herhangi bir nakit ödeme almaması koşulunu “dayattı”. Trinidad hükümeti gıda sevkiyatıyla ödeme yapma olasılığını gündeme getirdi, Caracas bu “sömürgeci” şartlara ateş püskürdü ve müzakereler devam ediyor.

Dikkat çekilmesi gereken ilk husus, ABD hükümetinin hiçbir Amerikan kuruluşunu içermeyen düzenlemelerde şartları dikte etmesinin saçma/çirkin olduğu. Ancak bu, yaptırım programının kapsamına borçlu olunan aşırı uyum. Trinidad, Shell, Eni ve Repsol kara listeye alınma riskini göze almak istemedikleri için her türlü iş teklifini önce Washington’a götürüyorlar.

İpotekli gelecek

Venezuela’nın petrol endüstrisini hedef alan birincil ve ikincil yaptırımların yanı sıra Trump yönetimi, PDVSA’nın ABD merkezli iştiraki CITGO’ya da el koyarak muhalefetin kontrolüne verdi. CITGO, rafinerileri hem Venezuela’nın ekstra ağır ham petrolü için bir varış noktası hem de son derece ihtiyaç duyulan yakıt ve seyrelticilerin kaynağı olduğu için kilit bir dişliydi.

Rafineri, eski “geçici hükümetin” resmi olarak ihmalkarlık olarak sınıflandırılan ama daha ziyade gizli anlaşma veya çıkar çatışmasına işaret eden bir dizi eyleminin ardından ciddi bir tehlike altında. Sonuç olarak CITGO, beş kadar şirketten gelen uluslararası tahkim kararlarını karşılamak için hisselerinin mahkeme kararıyla açık artırmaya çıkarılmasıyla karşı karşıya ve daha fazla davacı da sırada bekliyor.

Görev süresi Ocak 2021’de sona eren parlamentoya resmi olarak hesap veren geçici bir yönetim kurulu olan mevcut CITGO yönetimi, şu anda mahkeme dışı anlaşmalara varmak için alacaklılarla görüşüyor. Şirketi kurtarmak için çalıştığını iddia ediyor ama herhangi bir meşru devlet organına karşı hesap verme sorumluluğu yokken ülkenin çıkarlarını nasıl gözeteceğini düşünmek zor.

Dahası, kısa bir süre önce Venezuela’nın ihraç ettiği günlük 200 bin varili alacaklılara geri ödeme yapmak üzere bir fon oluşturmaya ayırması önerisini, başka bir deyişle, hala çok düşük olan petrol üretiminin dörtte birinden fazlasını, fazlaca sorgulanacak ve itiraz edilecek borçları karşılamak için ayırmayı ortaya attı.

CITGO yönetim kurulu başkanı Horacio Medina, gülünç bir şekilde bu miktarda ham petrolün şu anda Çin’e indirimli olarak satıldığını savunuyor. Ancak Venezuela’yı piyasa değerinin altında satış yapmaya zorlayan yaptırımlara son verilmesini talep etmek yerine PDVSA’yı yıllarca zor durumda bırakacak bir düzenlemeyle ülkenin hiç nakit almamasını tercih ediyor. Tabii ki bunun için de ABD’nin onayı gerekecek.

Bu tür bir tezgâhın kartopu gibi büyüyecek sonuçlarını anlamak zor değil. Mevcut vahim koşullarda petrol gelirlerinin azalması, Maduro hükümetini ve PDVSA’yı daha da zor bir müzakere pozisyonunda bırakacak ve dolayısıyla ülkenin çıkarlarının mümkün olduğunca en aza indirildiği anlaşmalara karşı daha savunmasız hale getirecektir.

Kalıcı sonuçlar

Venezuela’ya dönük kesintisiz rejim değişikliği çabaları genelde ülkenin başta petrol olmak üzere geniş doğal kaynaklarına ve ABD imparatorluğunun bunlar üzerinde kontrol sahibi olma niyetine işaret edilerek açıklanıyor. Daha derin bir mantık ise Chavez’in sosyalist projesinin Küresel Güney ve özellikle de Latin Amerika için bir umut ışığı olduğunu ve ABD’nin kendi “arka bahçesindeki” hegemonyasına bir tahkir olduğunu iddia ediyor.

Bu iki açıklama birbirini dışlayan açıklamalar değil. Yaptırımlar aslında bir taşla iki kuş vurmanın bir yolu. Şirketlerin lehine olan anlaşmaları dayatarak ve gelirlerini geleceğe ipotek ederek Washington, Venezuela’nın egemenliğinin hem yerel hem de bölgesel düzeyde doğuracağı tüm sonuçlarla birlikte altını oyuyor.

Zorlu koşullara rağmen Maduro hükümetinin eylemlerinden ve seçimlerinden hala kendisinin sorumlu olduğunu belirtmek gerek. Yanlış hesaplamalar ya da belirlenen hatalı önceliklere yaslanacak bir yol izlerse paçayı kurtaramaz. Birincisi ülke, finans piyasalarının bu tür onurlu davranışları ödüllendirdiği gibi son derece şaibeli bir varsayım altında borç taahhütlerini yerine getirme konusunda kesinlikle gereğinden fazla hevesli davrandı.

Bununla beraber kendisine uzatılan el, yalnızca son derece adaletsiz koşullarda mühlet sunan sıkı abluka tarafından inanılmaz derecede kısıtlandı. Ve hükümet bunu altyapıyı onarma, sosyal programları sürdürme ve nihayetinde seçimlerde rekabet etme ihtiyacıyla tartmak zorunda.

Yaptırımların rejim değişikliğini tetiklemekte başarısız olduğu kesin. Fakat Venezuela’dan çok uluslu şirketler lehine fedakârlıklar koparmaya yaradıkları düşünüldüğünde yakın zamanda ortadan kalkmayacakları da bir o kadar açık. Yaptırımlar sadece Venezuela halkının nefes almasını zorlaştırmak için tasarlanmadı, aynı zamanda uzun vadeli hasara yol açmayı da amaçlıyorlar.

AMERİKA

ABD’li senatör: Musk’ın Çin bağlantıları ABD ulusal güvenliği için ‘derin bir tehdit’

Yayınlanma

Elon Musk’ın yeni Donald Trump yönetimine katılımı, olası çıkar çatışmaları nedeniyle incelemeye alınırken, bir senatör Tesla ve SpaceX CEO’sunun Çin ile olan iş bağlarının ABD ulusal güvenliğini tehlikeye atabileceği uyarısında bulundu.

Senato’nun gizlilik, teknoloji ve hukuk alt komitesi başkanı Richard Blumenthal, “Bunun tehlikeli olmanın ötesinde olduğunu düşünüyorum. Bay Musk ve SpaceX’in bu pozisyonda olmasının ulusal güvenliğimiz için derin bir tehdit olduğunu düşünüyorum,” dedi.

Cumhuriyetçi Trump, Musk’ın federal kurumlarda potansiyel olarak büyük kesintilerin yanı sıra düzenlemelerde yapılacak değişiklikleri denetlemeyi amaçlayan bir hükümet verimlilik komisyonuna eş başkanlık edeceğini söyledi.

Tesla araçlarının yarısını, satışlarının da üçte birini gerçekleştirdiği Çin’de üretirken, ABD Savunma Bakanlığı ve diğer devlet kurumları da SpaceX’e giderek daha fazla bağımlı hale geliyor.

Musk’ın Çin ve Başbakan Li Qiang da dahil olmak üzere bazı üst düzey yetkilileriyle olan yakın iş ilişkileri, Pekin tarafından özellikle geçiş döneminin ilk günlerinde Trump’a bir arka kanal olarak değerlendirilebileceğine dair haberlere yol açtı.

Salı günü ABD’li teknoloji şirketleri ve bu şirketlerin Çin ile olan ilişkilerinin ele alındığı bir oturumda konuşan ve 2011 yılından bu yana Connecticut’ta Demokrat senatör olarak görev yapan Blumenthal, Musk’ın Pekin ile olan bağlarının istismar edilebileceğini savundu.

ABD’de Musk ve Ramaswamy “hükümet verimliliğini” denetleyecek

Okumaya Devam Et

AMERİKA

ABD, Filipinler’e Pekin’e karşı kullanması için insansız deniz aracı veriyor

Yayınlanma

Analistler, Washington’ın Manila’ya gelişmiş insansız hava araçları sağlamasının Filipin Donanması için bir “güç çarpanı” görevi göreceğini ve ABD’nin müttefikinin Güney Çin Denizi’nde Çin’e karşı gözetleme ve operasyonel kabiliyetlerini artıracağını söylüyor.

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin salı günü Filipinler’e yaptığı iki günlük ziyaret sırasında ABD hükümetinin Filipin Donanmasına Batı Filipin Denizi’ndeki operasyonları için açıklanmayan sayıda insansız deniz aracı (USV) verdiğini açıkladı.

Biden yönetimi sona ermeden önce “çok daha fazlasının” teslim edileceği sözünü verdi.

Austin, Filipinler Savunma Bakanı Gilberto Teodoro Jnr ile birlikte Batı Filipin Denizi’ne bakan ve ABD-Filipin ortak askeri tesisine ev sahipliği yapan Puerto Princesa, Palawan’da düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi: “Temmuz ayındaki ziyaretim sırasında açıkladığım 500 milyon ABD doları tutarındaki yabancı askeri finansmanla, Filipinler’in münhasır ekonomik bölgesi (MEB) boyunca haklarını ve egemenliğini savunacak yetenek ve araçlara sahip olmasını sağlamaya yardımcı olmak için bunun gibi daha birçok platformun teslim edilmesini bekliyoruz.”

Austin, ABD’nin “Filipinler’in savunmasına derinden bağlı olduğunu” ve Manila ile olan Karşılıklı Savunma Anlaşmasının “Güney Çin Denizi’nin herhangi bir yerinde, sahil güvenlik güçlerimiz de dahil olmak üzere silahlı kuvvetlerimize, uçaklarımıza veya kamu gemilerimize yönelik silahlı saldırılar için geçerli olduğunu” yineledi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

ABD’nin nükleer modernizasyon planı: Pentagon’dan kritik açıklama

Yayınlanma

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), ülkenin nükleer cephaneliğini artırma ve modernize etmeyi planlandığını açıkladı. Bu adımın, caydırıcılık kabiliyetini güçlendirmek amacıyla hayata geçirileceği ifade edildi.

Nükleer politikalardan sorumlu savunma bakan yardımcısı Richard Johnson, bu hedefin gerekirse nükleer kuvvetlerdeki stratejik ayarlamaları da içereceğini belirtti.

Johnson, Washington merkezli Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nde (CSIS) düzenlenen konferansta yaptığı konuşmada, “Bugün mevcut ABD kuvvetlerine ve doktrinine güveniyoruz. Fakat, eğer caydırıcılık kabiliyeti yetersiz kalırsa, bu eksikliği zamanında gidermeye hazır olmalıyız,” dedi.

Johnson, ABD’nin nükleer doktrinini, silahların modernizasyon programını ve kuvvetlerin hazır olma durumunu gerektiğinde yeniden değerlendireceğini vurguladı.

Yetkili, “Caydırıcılık başarısız olsa bile Washington, belirlediği hedeflere ulaşabilecek kapasitededir,” ifadesini kullandı.

20 Kasım’da, ABD Silahlı Kuvvetleri Stratejik Komutanı (STRATCOM) General Anthony Cotton, ABD’nin, Rusya ve Çin’e ek olarak “üçüncü taraf” tehditlerine karşı yeterli güçlere sahip olup olmadığını inceleyeceğini bildirmişti.

Cotton, günümüz tehditlerinin, nükleer modernizasyonun başladığı dönemden çok daha karmaşık hale geldiğini belirterek, “Stratejik planlama artık Rusya ve Çin’in giderek artan agresif tavırlarına uygun şekilde yeniden şekillendirilmelidir,” değerlendirmesini yapmıştı.

STRATCOM temsilcisi Tuğamiral Thomas Buchanan ise ABD’nin, potansiyel düşmanlara karşı caydırıcılık sağlayacak bir cephaneliğe sahip olması gerektiğini, aksi takdirde nükleer saldırı senaryolarının devreye girebileceğini söylemişti.

Öte yandan, 19 Kasım’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya’nın nükleer doktrininde önemli değişiklikler içeren güncellemeleri onayladı.

Yeni doktrine göre, insansız hava araçları veya nükleer olmayan seyir füzeleri ile yapılan saldırılarda ya da toprak kaybetme tehdidi karşısında nükleer silah kullanımının mümkün olduğu açıklandı.

Ayrıca, diğer nükleer güçlerin dolaylı olarak çatışmaya dahil olması, Moskova tarafından “saldırı” olarak değerlendirilecek.

Bu kapsamda, yalnızca Rusya’nın değil, müttefiki Belarus’un toprak bütünlüğüne yönelik tehditler de agresif bir tutumla karşılanacak.

Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü’ne (SIPRI) göre, Ocak 2023 itibarıyla Rusya’nın 4 bin 500, ABD’nin ise 3 bin 700 nükleer savaş başlığı bulunuyor.

Rusya’nın nükleer doktrinini güncellemesi ne anlama geliyor?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English