Bizi Takip Edin

AMERİKA

Venezuela’ya karşı yaptırımlar: ABD’nin umdukları ve buldukları

Yayınlanma

Çevirmenin notu: 2017 yılının sonu ve 2018’in başı Venezuela için son derece zorlu bir dönemdi. Eski ABD Başkanı Donald Trump, yanına aldığı John Bolton ile birlikte Venezuela’daki Bolivarcı yönetime karşı önce darbe teşebbüsünde bulundu, bu başarısız olunca sıkı bir ambargo rejimi yürürlüğe koydu. Bu uygulama Biden’ın göreve gelmesinden sonra da sürdürüldü.

Trump, Caracas’a ABD mali piyasasında Venezuela Hazine tahvillerinin ticaretini ve Venezuela devlet enerji şirketi PDVSA ile iş yapılmasını yasaklayan yaptırımlar getirmişti. Buna ilave olarak pek çok hükümet yetkilisi de kara listeye alındı.

2021’in son baharında Biden yönetimi, Maduro hükümeti ve Washington destekli muhalefet arasında askıya alınan müzakerelerin yeniden başlaması için bazı yaptırımları kaldırma kararı aldı ama bu, son derece alengirli bir tezgahtı. Chevron’a sağlanan yaptırım muafiyetinden sonra Caracas’ın iyi niyet jesti olarak şirketle sözleşme yapmasına rağmen şartlar son derece aleyhineydi. Sonuç olarak ambargo devam ediyor ve bu, ülke açısından uzun vadeli zararlar getiriyor.


Yaptırımlar: Uzun oyun

Ricardo Vaz
Venezuelanalysis.com
12 Temmuz 2023

Venezuelanalysis’ten Ricardo Vaz, rejim değişikliğini tetiklememiş olsalar da yaptırımların Venezuela’nın egemenliğine uzun vadede zarar verdiğini savunuyor.

Geçtiğimiz altı yılda ABD’nin Venezuela’ya yönelik dış politikası tek kelimeyle özetlenebilir: yaptırımlar. Bunun tek taraflı hükmünü ilan eden bir “geçici hükümetin” desteklenmesi gibi başka yönleri de oldu. Ancak ekonomik zorlayıcı tedbirler hem yaygın olarak kullanılmaları hem de Venezuela halkı üzerindeki etkileri bakımından ön planda ve merkezde yer aldı.

Son aylarda çok taraflı örgütlerden, bazı Demokrat yetkililerden ve hatta dış politika uzmanlarından yaptırımların hafifletilmesi yönünde gelen çağrılar giderek arttı. İlk grup Venezuelalı sivillerin toplu olarak cezalandırıldığına, ikincisi artan göçün ABD sınırları üzerinde yarattığı baskıya işaret ederken, üçüncü grup ise politikaların “başarısız” olduğunu savunuyor.

Bu “başarısızlığın” ne anlama geldiğini ortaya koymakta yarar var. ABD’nin politikaları, rejim değişikliğini tetiklemek ve Bolivarcı Devrimi alaşağı etmek olarak ilan edilen birincil hedeflerinde mutlak anlamda başarısız oldu. Fakat daha geniş bir perspektiften bakıldığında yaptırımlar, son aylarda şekillenmeye başlayan bazı kayda değer uzun vadeli sonuçlar doğuruyor.

Kişiye özel izinler

Pek çok siyasi analist ABD hükümetini, Amerikan şirketleri namına müşterek bir satış temsilcisi ve polis olarak ele alacaktır. Döner kapılar ve arsız lobicilik göz önüne alındığında, ki geçmiş tarihten bahsetmeye gerek yok, bu ilk yaklaşım olarak çok iyi. Fakat ABD imparatorluğu gibi bir korporatokrasi için bile tümüyle geçerli değil.

Trump yönetiminin Chevron gibi şirketleri söz konusu Karayip ülkesindeki faaliyetlerini durdurmaya zorladığı Venezuela’ya dönük yaptırım politikası bunun en iyi örneğiydi. Amaç basitti: kısa vadede kaybetmek ama Maduro hükümeti devrildikten sonra şirketler çok daha iyi koşullarda geri dönecekti.

Maduro devrilmese de Chevron nihayetinde geri döndü. Kasım 2022’de, yoğun lobi faaliyetlerinin ardından ABD Hazinesinden şirketin Venezuela devletine vergi veya telif ücreti ödemesini engelleyen maddeler nedeniyle pek çok tartışmaya neden olan bir izin aldı.

Bu sorumluluklar (Chevron’un azınlık hissesine sahip olduğu) ortak girişimlere ait olduğundan, bu daha çok muğlak olabilir. Fakat ABD’li petrol devi, kamuoyuna açıklanmayan bir sözleşme kapsamında Venezuela’nın PDVSA’sına ait borcun bir kısmını yavaş yavaş telafi etti. Ayrıca Venezuela hükümetinin PDVSA’nın bu görevleri münhasıran yerine getirmesini talep eden düzenlemelere “esnek” bir yaklaşım sergilemesiyle satış ve petrol sahası operasyonları üzerinde de kontrol sahibi oldu. Özetle, işler Chevron’un şartlarına göre yürütülüyor.

Genel yaptırım mimarisini yürürlükte tutarken Venezuela’nın çıkarlarını sınırlamak üzere çizilen Chevron izni emsal teşkil etmeye hazırlanıyor. Diğer bazı şirketlerin de benzer izinler talep edeceği söyleniyor.

Bölge dışı erişim

Chevron’a izin verilmesinden birkaç ay önce Biden yönetimi Avrupa’daki enerji krizini hafifletmeye çalışırken ABD Hazinesinden İtalyan Eni ve İspanyol Repsol’a PDVSA ile borç karşılığı petrol anlaşmaları yapmaları konusunda yeşil ışık yakıldı.

Venezuela tarafı için çok az fayda sağlayan şartlara rağmen Maduro hükümeti iyi niyet göstergesi olarak anlaşmayı kabul etti ve bu fırsatı düşük kaliteli seyreltilmiş ham petrol (DCO) stoklarını eritmek için kullandı. PDVSA, birkaç sevkiyatın ardından şartları yeniden müzakere etmek üzere Ağustos 2022’de anlaşmayı askıya aldı. Ham petrol sevkiyatları o zamandan sonra yeniden başladı ama koşullar bilinmiyor.

Bir başka gelişme de ocak ayında Washington’un Trinidad & Tobago’ya, ülkenin Karayip Denizi’ndeki önemli açık deniz rezervlerinden doğalgaz ithal etmek üzere Venezuela ile müzakerelere başlama yetkisi vermesiyle yaşandı. Trinidad, Avrupa pazarlarına tedarik sağlama konusunda ihracat merkezi olmayı umuyor ve projeleri “yedi kız kardeşten” bir diğeri olan Shell’e büyük fayda sağlayacak.

Fakat ABD, Venezuela’nın anlaşmanın bir parçası olarak herhangi bir nakit ödeme almaması koşulunu “dayattı”. Trinidad hükümeti gıda sevkiyatıyla ödeme yapma olasılığını gündeme getirdi, Caracas bu “sömürgeci” şartlara ateş püskürdü ve müzakereler devam ediyor.

Dikkat çekilmesi gereken ilk husus, ABD hükümetinin hiçbir Amerikan kuruluşunu içermeyen düzenlemelerde şartları dikte etmesinin saçma/çirkin olduğu. Ancak bu, yaptırım programının kapsamına borçlu olunan aşırı uyum. Trinidad, Shell, Eni ve Repsol kara listeye alınma riskini göze almak istemedikleri için her türlü iş teklifini önce Washington’a götürüyorlar.

İpotekli gelecek

Venezuela’nın petrol endüstrisini hedef alan birincil ve ikincil yaptırımların yanı sıra Trump yönetimi, PDVSA’nın ABD merkezli iştiraki CITGO’ya da el koyarak muhalefetin kontrolüne verdi. CITGO, rafinerileri hem Venezuela’nın ekstra ağır ham petrolü için bir varış noktası hem de son derece ihtiyaç duyulan yakıt ve seyrelticilerin kaynağı olduğu için kilit bir dişliydi.

Rafineri, eski “geçici hükümetin” resmi olarak ihmalkarlık olarak sınıflandırılan ama daha ziyade gizli anlaşma veya çıkar çatışmasına işaret eden bir dizi eyleminin ardından ciddi bir tehlike altında. Sonuç olarak CITGO, beş kadar şirketten gelen uluslararası tahkim kararlarını karşılamak için hisselerinin mahkeme kararıyla açık artırmaya çıkarılmasıyla karşı karşıya ve daha fazla davacı da sırada bekliyor.

Görev süresi Ocak 2021’de sona eren parlamentoya resmi olarak hesap veren geçici bir yönetim kurulu olan mevcut CITGO yönetimi, şu anda mahkeme dışı anlaşmalara varmak için alacaklılarla görüşüyor. Şirketi kurtarmak için çalıştığını iddia ediyor ama herhangi bir meşru devlet organına karşı hesap verme sorumluluğu yokken ülkenin çıkarlarını nasıl gözeteceğini düşünmek zor.

Dahası, kısa bir süre önce Venezuela’nın ihraç ettiği günlük 200 bin varili alacaklılara geri ödeme yapmak üzere bir fon oluşturmaya ayırması önerisini, başka bir deyişle, hala çok düşük olan petrol üretiminin dörtte birinden fazlasını, fazlaca sorgulanacak ve itiraz edilecek borçları karşılamak için ayırmayı ortaya attı.

CITGO yönetim kurulu başkanı Horacio Medina, gülünç bir şekilde bu miktarda ham petrolün şu anda Çin’e indirimli olarak satıldığını savunuyor. Ancak Venezuela’yı piyasa değerinin altında satış yapmaya zorlayan yaptırımlara son verilmesini talep etmek yerine PDVSA’yı yıllarca zor durumda bırakacak bir düzenlemeyle ülkenin hiç nakit almamasını tercih ediyor. Tabii ki bunun için de ABD’nin onayı gerekecek.

Bu tür bir tezgâhın kartopu gibi büyüyecek sonuçlarını anlamak zor değil. Mevcut vahim koşullarda petrol gelirlerinin azalması, Maduro hükümetini ve PDVSA’yı daha da zor bir müzakere pozisyonunda bırakacak ve dolayısıyla ülkenin çıkarlarının mümkün olduğunca en aza indirildiği anlaşmalara karşı daha savunmasız hale getirecektir.

Kalıcı sonuçlar

Venezuela’ya dönük kesintisiz rejim değişikliği çabaları genelde ülkenin başta petrol olmak üzere geniş doğal kaynaklarına ve ABD imparatorluğunun bunlar üzerinde kontrol sahibi olma niyetine işaret edilerek açıklanıyor. Daha derin bir mantık ise Chavez’in sosyalist projesinin Küresel Güney ve özellikle de Latin Amerika için bir umut ışığı olduğunu ve ABD’nin kendi “arka bahçesindeki” hegemonyasına bir tahkir olduğunu iddia ediyor.

Bu iki açıklama birbirini dışlayan açıklamalar değil. Yaptırımlar aslında bir taşla iki kuş vurmanın bir yolu. Şirketlerin lehine olan anlaşmaları dayatarak ve gelirlerini geleceğe ipotek ederek Washington, Venezuela’nın egemenliğinin hem yerel hem de bölgesel düzeyde doğuracağı tüm sonuçlarla birlikte altını oyuyor.

Zorlu koşullara rağmen Maduro hükümetinin eylemlerinden ve seçimlerinden hala kendisinin sorumlu olduğunu belirtmek gerek. Yanlış hesaplamalar ya da belirlenen hatalı önceliklere yaslanacak bir yol izlerse paçayı kurtaramaz. Birincisi ülke, finans piyasalarının bu tür onurlu davranışları ödüllendirdiği gibi son derece şaibeli bir varsayım altında borç taahhütlerini yerine getirme konusunda kesinlikle gereğinden fazla hevesli davrandı.

Bununla beraber kendisine uzatılan el, yalnızca son derece adaletsiz koşullarda mühlet sunan sıkı abluka tarafından inanılmaz derecede kısıtlandı. Ve hükümet bunu altyapıyı onarma, sosyal programları sürdürme ve nihayetinde seçimlerde rekabet etme ihtiyacıyla tartmak zorunda.

Yaptırımların rejim değişikliğini tetiklemekte başarısız olduğu kesin. Fakat Venezuela’dan çok uluslu şirketler lehine fedakârlıklar koparmaya yaradıkları düşünüldüğünde yakın zamanda ortadan kalkmayacakları da bir o kadar açık. Yaptırımlar sadece Venezuela halkının nefes almasını zorlaştırmak için tasarlanmadı, aynı zamanda uzun vadeli hasara yol açmayı da amaçlıyorlar.

AMERİKA

ABD’de Demokratlar arasında “Biden çekilsin” sesleri yükseliyor

Yayınlanma

ABD’de kasım ayında yapılacak başkanlık seçimleri yaklaşırken, Donald Trump karşısındaki münazara performansı sert eleştirilere konu olan Başkan Joe Biden’ın yarıştan çekilmesine yönelik kendi partisinden çağrılar gelmeye başladı.

On yıllardır Demokratik Ulusal Komite’de (DNC) görev yapan James Zogby, Biden’ın çekilmesi halinde DNC’nin adayını seçmek için şeffaf, adil bir süreç oluşturabileceğini ileri sürdü.

The Nation’da yer alan habere göre Zogby, “Biden’ın adaylıktan çekilmesi söz konusu değil. Bu onun bireysel olarak karar vermesi gereken bir şey. Asıl soru onun yerine nasıl geçileceğidir,” dedi.

31 yıldır DNC üyesi ve Arap Amerikan Enstitüsü’nün başkanı Zogby, birçok Demokrat yönetime danışmanlık yapmış ve bir dizi başkanlık kampanyasına da liderlik etmişti.

Zogby, Biden’ın kampanyasını sonlandırması gerektiğine inandığını söyledi. DNC üyesi ayrıca Komitenin Biden’ın yerine geçecek kişiyi güçlendirecek ve Demokratlara kasım ayında üstünlük sağlayacak bir süreç oluşturabileceğini düşündüğünü vurguladı.

Kamala Harris’in ismi geçiyor

Ohio’dan eski Demokrat Temsilciler Meclisi üyesi Tim Ryan da, Başkan Yardımcısı Harris’in bu sonbaharda Demokrat aday listesinde Biden’ın yerini alması gerektiğini söyledi.

Ryan sosyal medya paylaşımında, “Yara bandını söküp atmalıyız! Tehlikede olan çok şey var. [Harris] işinde önemli ölçüde büyüdü, tartışmada Trump’ı yok edecek, seçim sorununu vurgulayacak, tabanımıza enerji verecek, genç seçmenleri geri getirecek ve bize nesilsel değişim sağlayacak. Vakit geldi!” diye yazdı.

Ryan, Pazartesi günü Newsweek’te yayınlanan bir başyazıda, Biden’ın hayranı olmasına rağmen, adaylık için uygun olmadığını savundu.

Ohio Senatosu yarışını Senatör JD Vance’e karşı kıl payı kaybettikten sonra 2022’de Kongre’den ayrılan Ryan, Harris’in partinin ihtiyaç duyduğu “kuşaksal değişimi” temsil edebileceğini de savundu.

Teksaslı Demokrat Kongre üyesi Lloyd Doggett salı günü, kasım ayındaki seçimlerde “Trump’ın zaferini riske atamayacak kadar çok şeyin tehlikede olduğunu” söyleyerek, Biden’a açıkça kenara çekilme çağrısı yaptı.

Demokratlardan “Trump kazanacak” çıkışı

Doggett, “Trump’ın aksine, Başkan Biden’ın ilk taahhüdünün kendisine değil, her zaman ülkemize olduğunu kabul ederek, çekilmek için acı verici ve zor bir karar vereceğini umuyorum,” dedi.

Maine’den Demokrat bir kongre üyesi olan Jared Golden ise yerel gazete Bangor Daily News’de bir köşe yazısı yayınlayarak Biden’ın kasım ayında kazanma kapasitesine güvenmediğini söyledi. Golden, “Ona oy vermeyi planlamıyor olsam da Donald Trump kazanacak,” dedi.

Washington eyaletinden Demokrat bir kongre üyesi olan Marie Gluesenkamp Perez de yerel bir televizyon kanalına verdiği demeçte, Biden’ın münazara performansının kendisine seçime mal olduğunu düşündüğünü söyledi.

Perez, “Hepimiz ne gördüğümüzü gördük, bunu geri alamazsınız ve bence gerçek şu ki Biden Trump’a karşı kaybedecek. Bunun zor olduğunu biliyorum ama bence o münazara zarar verdi,” diye konuştu.

Partideki ağır toplar da henüz desteklerini çekmemiş olsalar da Biden’ın durumuna ilişkin şüphelerini dile getiriyorlar.

Pelosi ve Clyburn de cini şişeden çıkardı

Demokratların eski Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, salı günü MSNBC’ye verdiği bir röportajda başkanın durumunu sorgulamanın “meşru” olduğunu kabul etti.

Biden’ın Kongre’deki en ateşli destekçilerinden Jim Clyburn, partinin başkan adayı olarak Biden’ı hâlâ desteklediğini söyledi fakat Biden “kenara çekilirse” Harris’i destekleyeceğini söyleyerek tepede bir değişiklik düşündüğünü gösterdi.

Financial Times’a konuşan New York’lu bir iş adamı ve bağışçı ise, “Bence [Biden’ı geri çekmek için] momentum oluşuyor. Bence bunun bir parçası da dün Yüksek Mahkeme’nin Trump’a dokunulmazlık veren kararı ve insanların korkmaya başlaması. Trump kazanırsa ne olur? Bu bir felaket olur,” dedi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Arjantin ile Brezilya arasında yeni kriz

Yayınlanma

Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei, Bolivya’da geçen hafta yaşanan darbe girişiminin sahte olduğuna dair şüphelerini savundu ve Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva’ya yönelik hücumlarını, ismi açıklanmayan bir eleştirmene “aptal bir dinozor” diye hitap ettiği bir sosyal medya paylaşımıyla sürdürdü.

Milei’nin paylaşımı geniş çaplı bir kafa karışıklığına neden oldu çünkü Lula, ismiyle anılan tek kişiydi, “dinozor”un kimliği ise hiç belirtilmemişti. Milei’nin ofisi Lula iddialarını yalanladı fakat Milei’nin kime hakaret ettiğini söylemedi.

Yine de sosyal medya paylaşımında Milei, Lula’ya yönelik çeşitli eleştirilerini yineledi ve yaklaşan Brezilya ziyaretinden önce anlaşmazlığın tırmanmasına neden oldu.

Milei geçen yıl Arjantin’de yapılan seçimlerde Lula’yı hedef almış, Brezilyalı Lula da kendi kampanya ekibini Milei’nin rakibine yardım etmek üzere görevlendirmişti.

Milei, Lula’yı seçimlere müdahale etmek ve “tarihin en kirli kampanyasını” desteklemekle suçladı. Ayrıca Brezilyalı lideri “komünist” olarak nitelendiren Arjantinli, mevkidaşının başkanlığa dönmeden önce yolsuzluk suçlamasıyla hapse atıldığını belirtti.

Milei, Bolivya Devlet Başkanı Luis Arce’ye karşı geçen hafta yapılan darbe girişiminin de “sahte” ve “hileli” bir ayaklanma olduğu yönündeki duruşunu yineleyen bir sosyal medya paylaşımında bu eleştirileri tekrarladı.

Milei, salı sabahı X’te yaptığı paylaşımda, “Bolivya’da yapılan sahtekarlık biliniyor ve mükemmel aptal bunu kabul etmek yerine beni eleştiriyor,” diyerek yine saldırdığı isimsiz “dinozora” gönderme yaptı.

Milei ve Lula, Brezilya ve Arjantin arasındaki ilişkilerin soğumasına yol açacak şekilde sürekli olarak kamuoyu önünde atışıyor.

Pazartesi günü Milei, Lula’nın siyasi rakibi eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro ile birlikte ABD’de her yıl düzenlenen Muhafazakâr Siyasi Eylem Konferansı’nın bir uzantısı olan CPAC Brasil’in bu haftaki etkinliğine katılacağını açıkladı.

Eski başkanın oğullarından ve CPAC Brasil organizatörlerinden Eduardo Bolsonaro’ya göre Milei ve Bolsonaro, cumartesi ve pazar günleri gerçekleşecek olan etkinlik sırasında bir araya gelmeyi planlıyor.

Lula hükümeti paylaşımla ilgili yorum yapmayı reddetti. Lula, geçen hafta komşusundan özür dilemesini talep etmiş, fakat Milei’nin sözcüsü bu talebin yerine getirilmeyeceğini söylemişti.

Arce yönetimi de pazartesi günü Arjantin Büyükelçisi ile bir araya geldi ve Milei’nin başarısız darbe girişimiyle ilgili açıklamalarını “enerjik bir şekilde reddettiğini” söyledi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Biden yönetiminden istifa eden 12 kişiden sert Gazze bildirisi

Yayınlanma

Joe Biden’ın Gazze savaşına yaklaşımı nedeniyle görevlerinden ayrılan 12 eski ABD hükümet yetkilisi, Huffington Post ile özel olarak paylaştıkları ilk ortak açıklamalarında, Başkanın Gazze politikasının “hem Filistinlileri hem de Yahudileri insanlıktan çıkaran” “bir başarısızlık ve ABD ulusal güvenliği için bir tehdit” olduğunu ve derhal elden geçirilmesi gerektiğini savundu.

Açıklamada, Dışişleri Bakanlığından dört, ordudan üç, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansından (USAID) bir ve Biden’ın siyasi ekibinden dört eski yetkilinin rota değişikliği için önerdikleri adımlar özetleniyor.

Bildiri, kamuya açık platformlarda yönetime meydan okumaya devam edeceklerini ve Biden’ın ekibi üzerinde ABD destekli İsrail saldırısını sona erdirme ve yarattığı insani krizi ele alma konusunda ilerleme göstermeleri için baskıyı artıracaklarını öne sürüyor.

Bildiri, hükümet içinde zaten yaygın olan yönetimin Gazze politikasına yönelik memnuniyetsizliğin nasıl artmaya devam edebileceğinin de altını çiziyor. Hükümette kalan yetkilileri liderlerine “suç ortağı olmamaları” için meydan okumaya çağıran bildiriyi imzalayanlar arasında daha önce adı duyulmamış biri de bulunuyor: Anna Del Castillo, Gazze nedeniyle yönetimden ayrılan bilinen ilk Beyaz Saray yetkilisi. Del Castillo nisan ayında ayrılmadan önce Yönetim Ofisi’nde müdür yardımcısıydı.

Bildiride, “Her birimiz Amerika Birleşik Devletleri Anayasasını korumak ve savunmak için yemin ettik ve ulusumuz Bağımsızlık Gününü kutlarken, her birimize hükümetten bu yemini sona erdirmek için değil, ona uymaya devam etmek için istifa ettiğimizi; hizmet taahhüdümüzü sona erdirmek için değil, onu uzatmak için istifa ettiğimizi hatırlatıyoruz,” denildi.

Gazze politikasını “belirtilen amaçlara ulaşamadığı için başarısız” olarak nitelendiren eski yetkililer, “İsraillileri daha güvenli hale getirmedi, aşırılık yanlılarını cesaretlendirdi ve Filistin halkı için yıkıcı oldu, gelecek nesiller için yoksulluk ve umutsuzluk kısır döngüsünü ve bu döngünün tüm sonuçlarını garanti altına aldı. Ülkemize hizmet eden bir grup kendini adamış Amerikalı olarak, başka bir yol olduğunda ısrar ediyoruz,” dediler.

İmzacılar, Biden’ın stratejisini yeniden ayarlayacağına dair umutlarını kaybettiklerini ve yönetimini, bildiride defalarca kullanılan bir kelime olan “uzlaşmaz” olarak görmelerine yol açtığını anlattılar.

Örneğin geçen ay ordudan ayrılan 13 yıllık ABD ordusu mensubu ve bir Yahudi olan Harrison Mann, açık tehlike ve aşırılıkların Washington’u Tel Aviv’e verdiği tam desteği yeniden gözden geçirmeye teşvik edebileceğine inandığı birçok andan bahsetti.

O dönemde Savunma İstihbarat Teşkilatı’nın Ortadoğu bürosunda görev yapan Mann, kampanyanın başlarında ABD hükümetinin “İsraillilerin çok sayıda sivili öldürdüğü izlenimi veren herhangi bir şeyi gerçekten soruşturmadaki” başarısızlığından etkilenmişti.

Ocak ayında Mann, Ürdün’deki bir üste üç ABD askerinin “son derece öngörülebilir” bir şekilde öldürülmesinin (Biden bu olaydan İran’la bağlantılı ve Hamas’a sempati duyan milisleri sorumlu tutmuştu) düşünmeye zorlayabileceğini düşünüyordu.

Birkaç hafta sonra, İsrail ordusunun World Central Kitchen adlı kâr amacı gütmeyen kuruluşun yardım görevlilerini öldürmesinin, İsrail’in sağlık personeline yönelik saldırıları göz önüne alındığında, ABD politikasında bir değişikliğe neden olabileceğini belirten Mann, İsrail’in Refah kentini işgal etmesinin de Biden’ın uyarılarına neden olabileceğini söyledi.

Mann, “Sebeplere rağmen, bir değişiklik görebileceğimiz konusunda oldukça umutlu hissettiğim pek çok an oldu ve sanırım hepimizin anladığı şey -bazıları benden daha hızlı- bu konuda topu hareket ettirecek tek şeyin dış baskı olduğudur,” dedi.

İstifa edenler Biden yönetiminin İsrail-Filistin çatışmasının çözümüne yeniden odaklanmasını istiyor. İnsan hakları ihlallerinden sorumlu yabancı güçlere askeri yardım yapılmasını engelleyen ABD yasalarının uygulanması ve ABD’nin Filistinlilerin kendi kaderini tayin etmesini desteklediğini ve başta İsrail işgali altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs olmak üzere gelecekteki bir Filistin devleti için kilit öneme sahip bölgelerdeki İsrail yerleşimlerine karşı olduğunu göstermek için daha fazlasını yapması gibi adımlar öngörüyorlar.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English