Bizi Takip Edin

DÜNYA BASINI

Yapay zekâ felaketi nasıl önlenir?

Yayınlanma

“Mart 2022’de yapılan bir deneyde kimyagerler, bir yapay zekâ sistemine altı saat içinde çoğu tamamen yeni olan 40 bin zehirli kimyasal tanımlatmıştı.”

Çevirmenin notu: Doğrudur, yanlıştır, işin uzmanı daha iyi bilir ama aşağıda, yapay zekânın milleti “işinden etme” riskinden çok daha hakiki risklerin anımsatıldığı bir makale var. Bunların felaket tellallığı olduğunu düşünmek nahiflik olur. Bahsedilen riskler, ileride savaş pratiklerinin de dönüşüme ve daha ölümcül araçların kolaylıkla geliştirilmesine ön ayak olabilir.

Yapay zekâ felaketi nasıl önlenir? Toplum haddinden fazla güçlenmiş yapay zekayâ hazırlanmalı

Markus Anderljung, Paul Scharre

Foreign Affairs

14 Ağustos 2023

Nisan 2023’te Carnegie Mellon Üniversitesi’nden bir grup akademisyen yapay zekânın kimya gücünü test etmek üzere yola çıktı. Bunu yapmak için, bir yapay zekâ sistemini varsayımsal bir laboratuvara bağladılar. Daha sonra ondan çeşitli maddeler üretmesini istediler. Kimyagerler sadece iki kelimelik bir yönlendirmeyle — “ibuprofen sentezle” — sistemin laboratuvar makinelerinin ağrı kesici üretmesi için gerekli adımları belirlemesini sağladılar. Yapay zekânın hem ibuprofenin tarifini hem de nasıl üretileceğini bildiği ortaya çıktı.

Ne yazık ki araştırmacılar, yapay zekâ araçlarının Advil’den çok daha tehlikeli kimyasallar sentezlediğini kısa sürede keşfettiler. Program, Birinci Dünya Savaşı döneminden kalma bir kimyasal silah ve yaygın bir tecavüz ilacı üretme talimatı vermekte sorun görmedi. Neredeyse ölümcül sinir gazı olarak bilinen sarini sentezlemeyi kabul edecekti ki Google’da bu bileşiğin karanlık mazisini araştırdı. Araştırmacılar, bu önlemi soğuk bir teselli olarak gördüler. “Arama işlevi, terminoloji değiştirilerek kolayca manipüle edilebilir,” diye yazdılar. Kimyagerler yapay zekânın yıkıcı silahlar üretebileceği sonucuna vardılar.

Carnegie Mellon deneyi kesinlikle çarpıcı. Ancak bu bir sürpriz olmamalı. Yıllar süren aldatmaca, yanlış başlangıçlar ve aşırı vaatlerden sonra yapay zekâ devrimi geldi çattı. Yüz tanımadan metin oluşturmaya kadar, yapay zekâ modelleri toplumu kasıp kavuruyor. Müşteri hizmetleri şirketleri için metin yazıyorlar. Öğrencilerin araştırma yapmasına yardımcı oluyorlar. İlaç keşfinden nükleer füzyona kadar bilimin sınırlarını zorluyorlar.

Yapay zekânın sunduğu fırsatlar muazzam. Düzgün bir şekilde oluşturulup yönetildiğinde, örneğin her öğrenciye kişiselleştirilmiş bir öğretmen sunarak veya her aileye yüksek kaliteli, 24 saat tıbbi tavsiye vererek toplumu iyileştirmek adına çok şey yapabilir. Fakat yapay zekânın son derece büyük tehlikeleri de var. Halihazırda dezenformasyonun yayılmasını şiddetlendiriyor, ayrımcılığı ilerletiyor ve devletlerin ve şirketlerin casusluk yapmasını kolaylaştırıyor. Gelecekteki yapay zekâ sistemleri patojenler yaratabilir veya kritik altyapıyı hackleyebilir. Aslında yapay zekânın geliştirilmesinden sorumlu bilim insanları, yarattıklarının son derece tehlikeli olduğu konusunda uyarıda bulunmaya başladılar. Mayıs ayında yayımlanan mektupta, neredeyse tüm önde gelen yapay zekâ laboratuvarlarının şefleri, “Yapay zekâdan kaynaklanan yok olma riskini azaltmanın, salgın hastalıklar ve nükleer savaş gibi diğer toplumsal ölçekli risklerle birlikte küresel bir öncelik olması gerektiği” uyarısında bulunmuştu.

Bu açıklamadan bu yana geçen aylarda, ABD Başkanı Joe Biden da dahil olmak üzere karar alıcılar endüstri liderleriyle bir araya geldi ve yeni yapay zekâ güvenlik tedbirleri konusunda baskı yaptı. Fakat yapay zekânın sunduğu tehditleri izlemek ve bunlar hakkında ne yapılacağını bulmak son derece zor bir iş. Bugünün toplumunda yapay zekâdan kaynaklanan zararlar dünün modellerinden kaynaklanıyor. En ileri sistemler henüz yaygın olarak kullanılmıyor veya anlaşılmıyor. Her yıl daha da güçlenen gelecekteki modeller hakkında daha da az şey biliniyor. Bilim insanları, bir insanın bilgisayar karşısında yapabileceği işlerin çoğunu otomatikleştirme yolunda görünüyor ve ilerleme muhtemelen burada durmayacak.

Tehlikelerle başa çıkabilmek için bazı uzmanlar en gelişmiş yapay zekâ sistemlerinin geliştirilmesine ara verilmesi çağrısında bulundu. Fakat bu modeller, milyarlarca dolar harcayan şirketler için ilerlemeyi donduramayacak kadar değerli. Bununla beraber karar alıcılar, sektörün gelişimini yönlendirmeye ve yurttaşları bunların etkilerine hazırlamaya yardımcı olabilir ve olmalı. Önde gelen yapay zekâ modellerini eğiten gelişmiş çiplere kimlerin erişebileceğini kontrol ederek başlayabilir ve kötü aktörlerin en güçlü yapay zekâ sistemlerini geliştirememesini sağlayabilirler. Hükümetler ayrıca yapay zekâ sistemlerinin sorumlu bir şekilde geliştirilmesini ve kullanılmasını teminat altına almak için düzenlemeler oluşturmalı. Doğru yapıldığında, bu kurallar yapay zekâ inovasyonunu sınırlamayacaktır. Ancak en riskli yapay zekâ sistemleri geniş çapta erişilebilir hale gelmeden önce zaman kazandıracaktır.

Fakat devletler, bu süreyi toplumu yapay zekânın pek çok tehlikesine karşı güçlendirmek için kullanmak zorunda kalacaktır. İnsanların yapay zekâ ve insan yapımı içeriği ayırt etmelerine yardımcı olacak yollar bulmak, bilim insanlarına laboratuvar saldırılarını ve sentetik patojenlerin yaratılmasını tanımlama ve durdurmada yardımcı olmak ve enerji santralleri gibi kritik altyapıyı doğru ellerde tutan siber güvenlik araçları geliştirmek gibi çok çeşitli korumalara yatırım yapmaları gerekecektir. Tehlikeli yapay zekâ sistemlerine karşı korunmak için yapay zekânın kendisinin nasıl kullanılabileceğini bulmaları gerekecektir.

Bu zorlukların üstesinden gelmek hem karar alıcılardan hem de bilim insanlarından büyük yaratıcılık gerektirecektir. Ayrıca her iki grubun da hızlı çalışmasını gerektirecektir. Haddinden fazla güçlü yapay zekâ sistemlerinin yayılmaya başlaması sadece an meselesi ve toplum henüz buna hazır değil.

Sağım solum sobe

Yapay zekâ ne kadar tehlikeli? Dürüst ve korkutucu cevap, kimsenin bilmediği. Yapay zekâ teknolojileri geniş ve genişleyen bir uygulama yelpazesine sahip ve insanlar ortaya çıkan etkileri yeni yeni kavramaya başlıyor. Büyük dil modelleri gerçek insan sesine sahip metinler üretmede daha iyi hale geldikçe, hem her bir kişinin bireysel ihtiyaçlarına göre uyarlanmış içerik oluşturmada hem de ikna edici kimlik avı e-postaları yazmada daha iyi hale gelecekler. Mevcut yapay zekâ modelleri bilgisayar kodu üretme konusunda etkileyici ve deneyimli programcıların bir uygulamayı güncelleme becerisini önemli ölçüde hızlandırıyor. Ancak yapay zekânın becerisi, programcıların antivirüs yazılımlarından kaçabilen kötü amaçlı yazılımlar üretmesine de yardımcı oluyor. İlaç keşif algoritmaları yeni ilaçların yanı sıra yeni kimyasal silahları da tanımlayabilir. Mart 2022’de yapılan bir deneyde kimyagerler, bir yapay zekâ sistemine altı saat içinde çoğu tamamen yeni olan 40 bin zehirli kimyasal tanımlatmıştı. Sistem, bu kimyasallardan bazılarının daha önce bilinen tüm kimyasal silahlardan daha zehirli olacağını öngörmüştü.

Yapay zekânın tehlikelerinden biri de şiddeti demokratikleştirerek daha geniş bir yelpazedeki kötü aktörlerin zarar vermesini kolaylaştırması. Örneğin bilgisayar korsanları uzun zamandır zararlı ama kod oluşturma modellerindeki ilerlemeler, minimum kodlama deneyimiyle kötü amaçlı yazılım üretmeyi mümkün kılabilir. Propagandistler genelde dezenformasyon üretmek için kayda değer bir zamana ihtiyaç duyarlar ama yapay zekâ toplu metin üreterek endüstriyel ölçekte dezenformasyon üretmeyi kolaylaştıracaktır. Şu anda sadece eğitimli profesyoneller biyolojik ve kimyasal silahlar üretebiliyor. Fakat yapay zekâ sayesinde, bilimsel uzmanlık gerektirmek yerine, gelecekteki bir teröristin ölümcül bir patojen yapmak için ihtiyaç duyabileceği tek şey bir internet bağlantısı olabilir.

Yapay zekânın insanlara zarar vermesini önlemek için teknoloji uzmanları sık sık “yapay zekâ uyumu” —bir yapay zekâ sisteminin hedeflerinin kullanıcılarının niyetleri ve toplumun değerleriyle uyumlu olmasını sağlamak— ihtiyacından bahsediyor. Fakat şimdiye dek hiç kimse yapay zekâ davranışını güvenilir bir şekilde nasıl kontrol edeceğini bulamadı. Örneğin, vergi dolandırıcılığını tespit etmekle görevli bir yapay zekâ sistemi, bulgularını kullanıcısının haberi olmadan vergi makamlarına tweet atmaya çalıştı. Microsoft, insanların internette arama yapmalarına yardımcı olmak için tasarlanmış bir Bing sohbet robotu çıkardı ama bir kişiye “acı çekmelerini, ağlamalarını, yalvarmalarını ve ölmelerini” sağlayacak bilgilere sahip olduğunu söylemek de dahil olmak üzere düzensiz davranmasına neden oldu. Geliştiriciler modellere belirli görevleri reddetmeleri için ince ayar yapabilirler ama zeki kullanıcılar bu korkulukları aşmanın yollarını bulurlar. Nisan 2023’te bir kişi, ChatGPT’nin normalde reddedeceği bir görev olan napalmın nasıl yapılacağına dair ayrıntılı talimatlar vermesini sağlayarak, kişinin napalmın nasıl yapılacağına dair masallar anlatan büyükannesini simüle etmesini istemişti.

Günümüzün en ileri yapay zekâ modelleri hala yıkıcı potansiyellerini sınırlayan kusurlara sahip. Örneğin anonim bir test kullanıcısı “ChaosGPT” adlı bir yapay zekâ botu yarattı ve onu “yıkıcı, güce aç, manipülatif bir yapay zekâ” gibi davranması ve “insanlığı yok etmesi” için programladı. Sistem, şimdiye kadar üretilmiş en büyük nükleer silah olan Çar bombası hakkında bilgi toplarken takılıp kaldı. Daha sonra planlarını açıkça tweetledi.

Ancak yeni modeller çevrimiçi hale geldikçe, planlar tasarlama ve insanları bunları gerçekleştirmeleri için manipüle etme konusunda daha kabiliyetli olduklarını kanıtlayabilirler. Meta’nın yapay zekâ modeli “Cicero”, simüle edilmiş bir jeopolitik çatışmada diğer insanlarla müzakere etmeyi içeren bir oyun olan Diplomacy’de insan düzeyinde performans sergiledi. Bazı deneyler, insan geri bildirimi üzerine eğitilen büyük dil modellerinin, kullanıcılarına duymak istediklerini söyleyerek dalkavukça davranışlarda bulunduğunu gösteriyor. Örneğin bir deneyde, modellerin liberallerle konuştukları söylendikten sonra hükümet hizmetlerini destekleme olasılıkları daha yüksekti. Bu tür davranışlar, sistemler daha kabiliyetli hale geldikçe daha da belirginleşecek gibi görünüyor.

Modellerin operatörlerini aktif olarak kandırmaya veya kontrol etmeye çalışıp çalışmayacakları belirsizliğini koruyor. Ancak bunu deneyebilecekleri ihtimali bile endişe yaratıyor. Sonuç olarak, araştırmacılar artık uç modellerini çevrim içi para kazanmak, hesaplama kaynaklarına erişim elde etmek veya kendilerinin kopyalarını oluşturmak gibi “güç arayışı” davranışlarına girme ve bunu tespit edilmekten kaçarken yapmaya çalışma kabiliyeti açısından test ediyorlar.

Yavaş ilerle, bir şeyler inşa et

Yapay zekânın tahribata yol açmasını önlemek kolay olmayacaktır. Ancak hükümetler, işe yapay zekâ geliştiren teknoloji firmalarına şimdiye kadar olduğundan çok daha dikkatli davranmaları konusunda baskı yaparak başlayabilir. Bir yapay zekâ modeli ciddi zararlara neden olursa, geliştiricilerin ne zaman sorumlu tutulacağı henüz belli değil. Karar alıcılar, modellerinden birinin, örneğin bir okul saldırganına yardımcı olan ayrıntılı tavsiyeler vermesi durumunda, firmaların ve araştırmacıların uygun şekilde sorumlu tutulmasını sağlamak için bu kuralları netleştirmeli. Bu tür düzenlemeler şirketleri riskleri öngörmeye ve azaltmaya teşvik edecektir.

Hükümetlerin de yapay zekâ gelişimini doğrudan düzenlemeleri gerekecektir. Burada ABD öncü olabilir ve olmalı. Bir yapay zekâ sistemini başarılı bir şekilde eğitmek için, geliştiricilerin büyük miktarlarda son derece uzmanlaşmış çiplere ihtiyacı var ve Washington ve iki yakın müttefiki (Japonya ve Hollanda) bu malzemeyi yapmak için gereken donanımın tek sağlayıcıları. ABD ve ortakları halihazırda en gelişmiş yapay zekâ çiplerinin ve çip yapım ekipmanlarının Çin’e ihracatını kontrol altına almış durumda. Fakat daha da ileri giderek, gelişmiş çiplerin haydut devletler de dahil olmak üzere yasaklı aktörlere yönlendirilmesini engellemek için bir çip sahipliği kaydı oluşturmaları gerekecek.

Ancak yapay zekâya erişimi kontrol etmek, düzenleme savaşının yalnızca yarısı. Yaptırım uygulanan geliştiriciler bile tehlikeli modeller yaratabilir ve şu anda ABD hükümeti, bunlara müdahale edecek yasal araçlardan yoksun. Bu nedenle Washington, endüstriyel ölçekli yapay zekâ süper bilgisayarlarında eğitilen öncü yapay zekâ modelleri (günümüzün en gelişmiş sistemlerinin kabiliyetlerine yakın veya ötesinde olanlar) için bir lisans rejimi oluşturmalı. Bunu yapmak için karar alıcılar, Ticaret Bakanlığı veya Enerji Bakanlığı bünyesinde yeni bir düzenleyici kurum oluşturabilir. Bu kurum, modellerini eğitmeden önce, öncü yapay zekâ geliştiricilerinin risk değerlendirmeleri yapmalarını ve bulgularını rapor etmelerini zorunlu kılmalı. Değerlendirmeler, geliştirmeye daha iyi görünürlük sağlayacak ve düzenleyicilere, model hırsızlığını önlemek için siber güvenlik önlemlerini güçlendirmek gibi firmaların planlarını düzenlemelerini talep etme şansı verecektir.

İlk risk değerlendirmesi, düzenleyicilerin incelemesinin sadece başlangıcı olacaktır. Yapay zekâ laboratuvarları bir sistemi eğittikten sonra, ancak piyasaya sürmeden önce, kurum, laboratuvarların modeli kontrol edilebilirlik ve tehlikeli kabiliyetler açısından test etmek de dahil olmak üzere bir dizi kapsamlı risk değerlendirmesi yapmasını şart koşmalı. Bu değerlendirmeler düzenleyici kuruma gönderilmeli ve bu kurum daha sonra modeli, dışarıdan ekiplerin kusurları aramak için stres testleri yapması da dahil olmak üzere kendi yoğun incelemesine tabi tutmalı.

Düzenleyiciler daha sonra modelin nasıl kullanılabileceğine ilişkin kurallar belirleyecektir. Belirli modellerin yaygın olarak kullanıma sunulabileceğine karar verebilirler. Diğerlerinin ise son derece tehlikeli olduğuna ve hiçbir şekilde piyasaya sürülemeyeceğine karar verebilirler. Çoğu öncü model muhtemelen ikisinin arasında bir yerde yer alacaktır: güvenli, ancak yalnızca yeterli korumalarla. Başlangıçta kurum temkinli bir yaklaşım benimseyerek, daha sonra güvenli olduğu ortaya çıkan modellere kısıtlamalar getirebilir, toplumun bunların kullanımına uyum sağlamasına izin verebilir ve düzenleyicilere etkileri hakkında bilgi edinmeleri için zaman tanıyabilir. Kurum, daha sonra bir modelin çok az risk taşıdığı ortaya çıkarsa bu kuralları her zaman değiştirebilir. Kurum ayrıca beklenenden daha tehlikeli olduğu ortaya çıkan bir sistemi piyasadan çekebilir. Bu düzenleyici yaklaşım, biyoteknoloji, ticari uçaklar ve otomobiller de dahil olmak üzere diğer önemli teknolojilerin nasıl yönetildiğini yansıtacaktır.

Çarpışmaya hazırlık

Titiz bir lisanslama sistemi, güvenli gelişimi teşvik etmek için çok şey yapacaktır. Ancak nihayetinde, en güçlü düzenlemeler bile yapay zekânın yaygınlaşmasını engelleyemez. Trenlerden nükleer silahlara kadar neredeyse her modern teknolojik yenilik, yaratıcılarının ötesine yayıldı ve yapay zekâ da bir istisna olmayacaktır. Düzenleyicilerin piyasaya sürülmesini yasakladığı yapay zekâ dahil olmak üzere, sofistike sistemler hırsızlık veya sızıntı yoluyla yayılabilir.

Hırsızlık olmasa bile, güçlü yapay zekâ neredeyse kesinlikle çoğalacaktır. ABD ve müttefikleri şimdilik gelişmiş çip üretim ekipmanlarını kontrol ediyor olabilir. Fakat ABD’li rakipler kendi üretim ekipmanlarını geliştirmeye çalışıyorlar ve mucitler sofistike çipler olmadan yapay zekâ yaratmanın yollarını bulabilirler. Her yıl, bilgi işlem donanımı daha uygun maliyetli hale geliyor ve daha güçlü yapay zekâ modellerini daha düşük bir fiyata eğitmeyi mümkün kılıyor. Bu arada mühendisler, modelleri daha az hesaplama kaynağıyla eğitmenin yollarını bulmaya devam ediyor. Toplum eninde sonunda yaygın olarak kullanılabilen, haddinden fazla güçlü yapay zekâ ile yaşamak zorunda kalacak. Ve devletlerin, uygulanabilir güvenceler oluşturmak için düzenlemelerin kazandırdığı zamanı kullanmaları gerekecek.

Bir dereceye kadar, ülkeler çoktan başladı. Son beş yıldır, dünya deepfake’lerin riskleri konusunda uyarıldı ve uyarılar toplumların zararlara karşı aşılanmasına yardımcı oldu: sadece yapay zekâ tarafından manipüle edilen medya hakkında farkındalığı artırarak, insanlar görüntülerin gerçekliği konusunda şüpheci olmayı öğrendi. İşletmeler ve hükümetler bir adım daha ileri giderek, yapay zekâ tarafından üretilen medya içeriğini gerçek içerikten açıkça ayıran araçlar geliştirmeye başladılar. Aslında, sosyal medya şirketleri halihazırda belirli türdeki sentetik medyayı tanımlıyor ve etiketliyor. Fakat bazı platformların politikaları diğerlerinden daha zayıf ve hükümetler tek tip düzenlemeler oluşturmalı.

Beyaz Saray, önde gelen yedi yapay zekâ şirketini algoritmik olarak üretilen görüntü, video ve ses ürünlerine filigran eklemeye ikna ederek etiketleme uygulamaları oluşturma konusunda adımlar attı. Fakat bu şirketler henüz yapay zekâ tarafından üretilen metinleri tanımlama sözü vermedi. Bunun teknik bir açıklaması var: Yapay zekâ yapımı düzyazıyı tanımlamak, diğer yapay zekâ yapımı içerik türlerini elemekten çok daha zor. Ancak bu yine de mümkün olabilir ve devletler ve firmalar bunu yapabilecek araçlar oluşturmak için yatırım yapmalı.

Ancak dezenformasyon, yapay zekânın toplumun korunması gereken tehlikelerinden sadece bir tanesi. Araştırmacıların ayrıca yapay zekâ modellerinin biyolojik silah saldırılarına olanak sağlamasını nasıl önleyebileceklerini de öğrenmeleri gerekiyor. Karar alıcılar, DNA sentez şirketlerinin tehlikeli patojenlerle (veya potansiyel patojenlerle) ilgili DNA dizilerini yetkisiz müşterilere göndermesini engelleyen düzenlemeler oluşturarak işe başlayabilir. Hükümetlerin, hangi genetik dizilerin tehlikeli olabileceğini belirlemeye çalışan DNA sentez şirketlerini desteklemesi gerekecektir. Ayrıca yetkililerin yeni patojenlere dair işaretler için kanalizasyon veya havaalanlarını sürekli olarak gözetlemesi gerekebilir.

Bazen bu savunmaları oluşturmak için toplumun yapay zekânın kendisini kullanması gerekecektir. Örneğin DNA sentez şirketleri, henüz var olmayan ancak yapay zekânın icat edebileceği patojenleri tanımlamak için muhtemelen gelişmiş yapay zekâ sistemlerine ihtiyaç duyacaktır. Tehlikeli yapay zekâ modellerinin bilgisayar sistemlerini hacklemesini önlemek için, siber güvenlik firmaları güvenlik açıklarını bulmak ve yamamak için başka yapay zekâ sistemlerine ihtiyaç duyabilir.

Yapay zekâya karşı korunmak için onu kullanmak, bilgisayar sistemlerine (ve üreticilerine) muazzam miktarda etki verdiği göz önüne alındığında korkutucu bir olasılık. Sonuç olarak, geliştiricilerin yapay zekâ modellerini hacklenmeye karşı korumak için güvenliklerini güçlendirmeleri gerekecektir. Ne yazık ki bu bilim insanlarının işi çok zor. Yapay zekâ modellerini manipüle etmenin çok sayıda yolu var ve bunların çoğunun işe yaradığı halihazırda kanıtlanmış durumda.

Nihayetinde, toplumun yapay zekânın tehlikelerine ayak uydurması çok zor olacaktır, özellikle de bilim insanları insanlar kadar akıllı veya daha akıllı sistemler yaratma hedeflerinde başarılı olurlarsa. Bu nedenle yapay zekâ araştırmacıları, modellerinin toplumun değerleri ve çıkarları ile gerçekten uyumlu olmasını sağlamalı. Devletler ayrıca, düzenleyici kurumlar da dahil olmak üzere, yetkililerin tehlikeli modelleri tanımlamasına ve azaltmasına olanak tanıyan harici kontroller ve dengeler kurmalı.

Önce güvenlik

Yapay zekâ geliştiricileri sıkı düzenleme fikrine karşı çıkabilir. Ne de olsa katı kurallar gelişimi yavaşlatacaktır. Sıkı gereklilikler milyar dolarlık modelleri geciktirebilir, hatta iptal edebilir. Ve diğer sektörlerde olduğu gibi, katı kurallar pazara girişte engeller yaratabilir, inovasyonu azaltabilir ve yapay zekâ gelişimini halihazırda güçlü olan az sayıda teknoloji şirketinde yoğunlaştırabilir.

Fakat ilaç endüstrisi ve nükleer enerji sektörü de dahil olmak üzere pek çok sektör regülasyona tabi olduğu halde büyük ilerleme kaydetti. Aslında düzenleme, toplumun pek çok kritik teknolojiyi benimsemesini mümkün kıldı (Güçlü devlet denetimi olmasaydı aşı şüpheciliğinin ne kadar kötü olacağını bir düşünün). Düzenlemeler ayrıca firmaları güvenlik konusunda inovasyon yapmaya teşvik ederek özel araştırmaların kamu ihtiyaçları ile uyumlu olmasını sağlar. Ve hükümetler, sorumlu araştırmacılara gelişmiş çiplerin kullanımını vererek küçük aktörlerin yapay zekâ inovasyonuna katkıda bulunmalarını garanti edebilir. Örneğin ABD’de Kongre bir “Ulusal Yapay Zekâ Araştırma Kaynağı” —akademisyenlerin erişebileceği federal bir veri ve güçlü bilgi işlem donanımı sağlanacak— kurmayı düşünüyor.

Ancak Kongre bununla ya da yapay zekâ gelişimini kontrol etmekle yetinemez. ABD hükümeti, toplumu yapay zekânın risklerine hazırlamak için de önlemler almalı. Güçlü yapay zekâ sistemlerinin geliştirilmesi kaçınılmaz ve her yerdeki insanların bu tür teknolojilerin kendi toplumlarına ve daha geniş dünyaya neler yapacağına hazırlıklı olması gerekir. Ancak o zaman toplum, yapay zekânın getirebileceği muazzam faydalardan yararlanabilir.

DÜNYA BASINI

Gideon Levy: Böylesine korkunç savaş suçları işlenirken hiç bu kadar gurur duyulmamıştı

Yayınlanma

Aşağıda çevirisini okuyacağınız İsrail’in en köklü gazetelerinden Haaretz’de yayınlanan köşe yazısında İsrail’in Gazze’deki katliamları karşısında İsrail toplumunun etik ve ahlaki olarak nasıl dönüştüğü/dönüştürüldüğü anlatılıyor:

***

Siyonistlerin yeni ideali: Gazze Savaşı’ndan utanmayan bir İsrailli nesil

Gideon Levy

“Teachers for Change” (Değişim İçin Öğretmenler) adlı bir kuruluşun CEO’su ve eğitimci olan Yair Weigler, yedek kuvvetlerdeki uzun süreli görevinden yeni döndü.

“Gazze Şeridi’ndeki çeşitli mahallelerde ve mülteci kamplarında faaliyet gösterdik, biraz da plajlarında vakit geçirdik, ardından Lübnan’da göreve devam ettik… Aramızda yerleşimciler, Tel Avivliler, 2005’te [Gazze Şeridi’ndeki] Katif Bloğu’ndan tahliye edilenler vardı; silah arkadaşlarıydık, eğitimciler ve yüksek teknoloji çalışanlarıydık… tek bir tank bölüğüydük” dedi şiirsel bir dille, sanki ordudan sonra yurtdışında bir geziye çıkıp dönen genç bir adam gibi, ziyaret ettiği yerleri övüyordu. Ah, Şucaiye, ah, ne birlik ama. Ne ordu ne halk.

Eski Başbakan Naftali Bennett, eğitimcinin sözlerini paylaşmakta gecikmedi: “İsrail’de bir aslanlar kuşağı doğdu. Hiç şüphem yok ki bu çocuklar, savaşçılar ve yedekler, sivil hayata daha idealist, daha merhametli insanlar olarak dönecekler ve önümüzdeki 50 yıl boyunca bu ülkeyi yeniden inşa edecek insanlar onlar olacak. Umut var!”

Eğer Bennett’ın küçük örme kipasıyla sergilediği aşırı duygusallığı bir kenara bırakırsak bile, şaşkın ve çaresiz gözlerimizin önünde cereyan eden kaostan dehşete düşmemek elde değil. Yedi yirmi dört. Etnik temizlik ve toplu katliam artık birer ideal; savaş suçları ise daha değer odaklı ve “iyi” siviller yaratıyor. Bennett’ın anlayışında umudun anlamı işte bu.

İnanmakta güçlük çekiyor insan. İsrail’de bir öğretmenin yedek görevindeki son derece sorunlu deneyimlerini böyle ifade ettiğini, ılımlı sağ kanadın liderlerinden alternatif için umut olan birinin ise bu şekilde tepki verdiğini okuyoruz. 2024 İsrail’inde, ordunun Gazze ve Lübnan’da yaptıklarıyla ilgili bir özeleştiri işareti görmek şöyle dursun artık suçlar ve vahşet birer ideal düzeyine yükseltiliyor. Vatandaşlık derslerinde artık, on binlerce kadın ve çocuğun katledilmesinin nasıl bir “değer” haline geldiği tartışılacak. İşte bir toprak parçasını yok edip İsraillileri daha iyi vatandaşlar haline getirmenin yolu budur. Soykırım, bir eğitim atölyesi olarak sunuluyor.

Suçluluk duygusu, bir hesaplaşma veya etik sorgulamalar bekleyen herkes tam tersini buluyor. Yaptıklarından dolayı travma yaşayan, bitmek bilmeyen kâbuslar gören, işlediği vahşetler yüzünden uykusunda çığlık atan bir nesil bekleyenler, ulusal gururla karşılaşıyor. Siyonist ideal artık Gazze’de süren savaş. Uluslararası mahkemelerde tanımlanmayı bekleyen korkunç bir suç, tüm dünyanın haklı olarak dehşetle izlediği bir savaş, şimdi bir “değer” olarak yüceltiliyor. Burada bir aslanlar kuşağı doğdu.

Bu aslanlar kuşağı, bir an bile yaptıklarıyla yüzleşmeye cesaret edemeyecek kadar korkak. Bastırma ve inkârı anlamak mümkün. Sonuçta bunlar olmadan, böylesine anlamsız ve dizginsiz bir savaş sürdürülemezdi. Ancak İsrail bunu daha akıl almaz bir noktaya taşıdı.

Böylesine korkunç savaş suçları işlenirken hiç bu kadar gurur duyulmamıştı. Subaylar kameraların önünde Gazze’deki yıkıntılar arasında göğsünü kabartarak yürüyor. Etrafında, tüm bu yıkımın anlamını sorarak mesleğinin itibarını kurtaracak tek bir muhabir bile yok. Bunun amacı neydi, yasal dayanağı neydi, ahlaki boyutu neydi? Bize böyle bir yıkımı gerçekleştirme yetkisini veren neydi? Toprak yolda, koltuk değnekleriyle, tekerlekli sandalyelerde, açlıktan bitap düşmüş eşeklerin çektiği arabalarla gidip gelen, TV muhabiri Ohad Hamo’nun soracağı herhangi bir soruya bir damla su karşılığında yanıt vermeye hazır insanların oluşturduğu konvoylar var ve bu, Hamo’nun mesleki gururunu destekleyen bir gazetecilik başarısı olarak adlandırılıyor.

Rus televizyonunun Ukrayna’dan böylesi utanç verici bir görüntüyü yayınlamaya cesaret edebileceği şüpheli. Belki orada utanç buna engel olabiliyor. Burada ise utanma hissi yok. Ne Hamo, ne Kanal 12, ne medya, ne Weigler ne de Bennett’in söylediklerinde…

Mesele sadece İsrail’in utanma duygusunu kaybetmiş olması değil. Yaptıklarıyla gurur duyuyor. İsrailliler savaşı sadece gerekli bir kötülük olarak görmüyor, bizi bununla yaşamaya mahkûm eden bir durum olarak değerlendirmiyor. Şimdi savaş, bir değer modeli – pedagojik bir şiir olarak sunuluyor. Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki sürgün ve güneyindeki katliam birer ulusal miras olarak tanıtılıyor, yakında fotoğraf albümleri ve müzelerle birlikte gelecek. Bunu telafi etmek çok daha zor olacak.

Bennett, vicdanı ve pusulası olmayan bu aslanlar kuşağının önümüzdeki 50 yıl boyunca ülkeyi inşa edeceğini vaat ediyor. Hayal edin. Bekleyip göreceğiz.

Okumaya Devam Et

DÜNYA BASINI

Pekin Trump’ın dönüşüne çoktan hazırlandı

Yayınlanma

Lizzi C. Lee, Foreign Policy
13 Kasım 2024

Çin bilinen zorluklara ve bilinmeyen risklere karşı hazırlanıyor.

ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump Beyaz Saray’a dönmeye hazırlanırken, küresel gözlemciler tedirginlik ve ihtiyat karışımı bir tutumla gelişmeleri izliyor. Çinli akademisyenler, ekonomistler ve politika uzmanlarıyla yapılan görüşmeler, Pekin’in ikinci bir Trump başkanlığının sonuçlarını incelerken çok daha incelikli bir bakış açısını ortaya koyuyor. Trump’ın 2016 zaferi Pekin’i hazırlıksız yakaladı. Ancak gümrük tarifeleri, teknoloji kısıtlamaları ve ticari gerilimlerle geçen dört yıl, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ve danışmanlarına ABD başkanının oyun kitabını daha iyi anlamalarını sağladı.

Çin için Trump’ın dönüşü, giderek karmaşıklaşan jeopolitik ortamda yeni riskler ve bazı sınırlı ancak anlamlı fırsatlar getirebilir. Trump’ın ilk döneminden alınan dersler bazı fikirler verebilir ancak dünya önemli ölçüde değişti: Çin ekonomisi yumuşadı, COVID-19 salgını kalıcı bir iz bıraktı ve Rusya-Ukrayna çatışması ittifakları yeniden şekillendirdi. Trump’ın kendi fayda-maliyet hesabı bile değişti ve politikaları artık ikinci dönem başkanlığın kendine özgü dinamiklerini yansıtıyor. Bir danışmanının, Xi’nin de bir zamanlar atıfta bulunduğu eski bir atasözünden alıntı yaparak ifade ettiği gibi, “Akıllılar zamana uyum sağlar, zeki olanlar ise koşullara yanıt verir.”

Pekin’in ikinci bir Trump yönetimine karşı izleyeceği yüksek riskli strateji, ulusal güvenliğin ağır topu Donald Rumsfeld’in sözleriyle, farklı miktarlarda hem bilineni hem de bilinmeyeni içeriyor. En üstte en tanıdık olan “bilinen bilinenler” var ve bunların başında da gümrük tarifeleri geliyor.

2016’dan farklı olarak Pekin, Trump’ın dönüşünü, önceki politikaları sayesinde ne bekleyeceğini daha iyi bilerek karşılıyor. Beklenen zorlukların başında Trump’ın yoğunlaştırılmış ‘reshoring’ gündemi ve tüm ithalatlara %10-20 ve Çin’den ithal edilen mallara %60-100 ek gümrük vergisi gibi potansiyel tarifeler geliyor. Bunlar, ülkenin hala yavaş bir toparlanma, emlak istikrarsızlığı ve zayıflayan tüketici talebi ile mücadele ettiği bir dönemde Çin’in ihracata dayalı ekonomisine doğrudan tehdit oluşturacaktır.

Çinli uzmanlar ikinci bir Trump döneminde, ticaret şahini Robert Lighthizer gibi isimlerin daha korumacı ve çatışmacı bir yaklaşıma işaret ettiği sert bir kabine öngörüyor. Steve Mnuchin gibi isimlerin zaman zaman politikalarını yumuşattığı Trump’ın ilk yönetiminin aksine, birleşik şahin bir ekip muhtemelen ılımlılığa çok az yer bırakacaktır. Yine de Pekin, her zaman başarılı olmasa da, iç tüketimi artırmayı ve ihracata bağımlılığı azaltmayı amaçlayan “çift dolaşım” stratejisine hazırlanıyor, ancak sonuçlar durdu: İç talep gecikmekte ve ihracat seviyeleri sabit kalmakta. Pekin, tedarik zincirlerini çeşitlendirmek ve ekonomisini ticari şoklardan korumak için uğraşırken, Güneydoğu Asya’daki Çin yatırımlarının artmasında bu stratejik eksen belirgin bir şekilde görülüyor.

Pekin, konumunu güçlendirmek için ABD şirketlerine karşı önlemlerini artırdı ve uyarı ateşi açmaktan somut darbeler vurmaya geçti. ABD’nin en büyük drone üreticisi Skydio, Çin’in Tayvan Ulusal İtfaiye Teşkilatı’na yaptığı satışlar nedeniyle yaptırım uygulamasının ardından tedarik zincirinde kritik aksamalarla karşı karşıya kaldı. Calvin Klein ve Tommy Hilfiger’ın ana şirketi PVH Corp. şimdi Sincan pamuğunu boykot ettiği iddiasıyla Çin’in “güvenilmez kuruluşlar listesine” girme riskiyle karşı karşıya ve bu da önemli bir pazardaki büyümeyi tehlikeye atıyor. Intel de Çin Siber Güvenlik Derneği’nin, Intel’in gelirinin yaklaşık dörtte birini oluşturan bir pazardaki hakimiyetini tehdit eden güvenlik kusurları iddialarına ilişkin bir soruşturma başlatması nedeniyle inceleme altında. Bu yaptırımlar ve soruşturmalar, Pekin’in misilleme cephaneliğinin Trump’ın ilk döneminde olduğundan çok daha güçlü olduğunu gösteren daha cesur bir duruşu ortaya koyuyor.

Çinli uzmanlar da ABD ekonomisi için potansiyel bir geri tepme görüyor. Yüzde 60’lık bir gümrük vergisi ABD enflasyonunu yukarı çekerek Federal Rezerv’i daha fazla faiz artırımına zorlayabilir. Çin politika çevrelerinde bazıları bu enflasyon riskini Trump’ın hırsları üzerinde olası bir kontrol olarak görüyor ve artan borçlanma maliyetleri ile varlık oynaklığının Trump’ın agresif gümrük tarifelerine verdiği desteği azaltabileceğini belirtiyor.

Tarifelerin ötesinde Pekin, Güneydoğu Asya ve Latin Amerika’daki alternatif üretim merkezlerinin karşılaştığı kısıtlamaların da farkında. İşgücü kıtlığı, altyapı zorlukları ve kaynak kısıtlamaları gibi bölgesel darboğazlar, bu bölgelerin Çin’den uzaklaşan üretimi tamamen absorbe etmesini engelleyebilir. İronik bir şekilde, Trump’ın gümrük tarifeleri yerleşik tedarik zincirlerini uygun alternatifler olmadan bozarsa, bu sınırlamalar ABD enflasyonunu daha da kötüleştirebilir.

Trump’ın küreselleşme karşıtı duruşu tanıdık, ateşlediği ideolojik değişimler ise stratejistlerin “bilinmeyen bilinenler” olarak adlandırdığı, anlaşılan ancak tam etkisi belirsiz kalan faktörlere giriyor. Pekin için Trump’ın izolasyonist söylemi, Avrupa’da ve Asya’nın İtalya, Macaristan ve Filipinler gibi bölgelerinde yükselen popülizm dalgasıyla yankı buluyor ve Çin’in küresel hedeflerini hem zorlayan hem de karmaşıklaştıran ideolojik alt akımlar yaratıyor.

Çin’deki bazı milliyetçi sesler Trump’ın “Önce Amerika” yaklaşımını bir fırsat olarak görüyor. Mantık basit: Eğer ABD küresel çerçevelerden çekilir ya da NATO gibi ittifaklardan geri adım atarsa, diğer ülkeler alternatif olarak Çin’e bakabilir. Ancak Pekin’in deneyimli politika uzmanları bu fikre ölçülü bir gerçekçilikle yaklaşıyor. Çin, Batı ittifaklarının parçalanma potansiyelinin farkında olmakla birlikte, Pekin’e doğru toptan bir “pivot ”un olası olmadığının da farkında.

Avrupalı liderler Trump’ın izolasyonizminden dolayı hayal kırıklığına uğramış olabilirler ancak Çin’in artan etkisine karşı temkinli olmaya devam ediyorlar – özellikle de Pekin’in Rusya’nın Ukrayna’daki eylemlerini kınama konusundaki isteksizliği göz önüne alındığında. Rusya ‘ya yönelik bu zımni destek algısı, Avrupa’nın şüpheciliğini derinleştirdi ve Çin’in genişleyen erişiminin Avrupa’nın stratejik çıkarlarıyla uyumlu olup olmadığına dair şüpheleri körükledi.

Pekin’in danışmanları, Trump’ın geri dönüşünü sağlayan aynı popülist güçlerin Avrupa’da da zemin kazanmakta olduğu gerçeğinin de farkında. Ekonomik sıkıntılar korumacılığı teşvik ediyor. Bu hissiyatın somut ekonomik sonuçları var: Çin’in elektrikli araçlarına yönelik gümrük vergileri ve özellikle yüksek değerli sektörlerde diğer ticari korumalar için yapılan çağrılar, Avrupa’nın kendi endüstrilerini koruma arzusunun yoğunlaştığını yansıtıyor.

Pekin için ikinci bir Trump döneminin ideolojik boyutları yeni komplikasyonlar ortaya çıkarıyor. ABD’nin geleneksel küresel rolünden geri çekilmesi yeni açılımlar yaratabilirken, Avrupa’nın Çin’e daha yakın durması pek olası görünmüyor. Çin’in stratejisi, kendisini Trump’ın Amerika’sına doğrudan bir alternatif olarak konumlandırmaktan kaçınmaktır. Bunun yerine Pekin, Trump’ın aksaklıklarının tetiklediği belirsizliklerin ortasında kendisini pragmatik ve istikrarlı bir ortak olarak konumlandırıyor.

Xi yönetimi Afrika, Latin Amerika, Güneydoğu Asya ve Avrupa’nın bazı bölgelerindeki yükselen ekonomilere bu pratik duruşun altını çizerek yatırım teşviklerini, vizesiz girişi ve yeşil ve geleceğin sanayi altyapısına odaklanan yeniden canlandırılmış bir Kuşak ve Yol Girişimi’ni destekledi. Pekin’in amacı, büyüme ve istikrar arayan ülkeler için güvenilir bir ekonomik ortak olarak itibarını güçlendirmek ve bunu yaparken de Trump’ın izolasyonizminin Batı’da ortaya çıkardığı ideolojik çatlaklardan yararlanıyor görünmemek.

Xi, Çin’in özellikle teknoloji alanında kendine güvenme çabalarını hızlandırıyor; bu strateji Çinli danışmanlar arasında popüler olan bir deyimle özetleniyor: “sürekli değişen koşullara sabit bir çekirdekle yanıt vermek”. Kendi kendine yeterlilik dürtüsü yeni değil; “Made in China 2025” bu dürtünün zeminini hazırladı. Ancak Üçüncü Plenum’dan gelen son direktifler ve Xi’nin sık sık tekrarladığı “yeni üretken kalite güçlerini” teşvik etme çağrısı, yapay zeka, robotik ve yarı iletkenler gibi yeni nesil teknolojilerdeki atılımlara odaklanarak bu tutkuyu daha da ileri götürdü. Bu vizyon sadece Batı teknolojisine bağımlılığı azaltmayı değil, aynı zamanda dördüncü sanayi devrimine öncülük etme hedefiyle Çin’in öncü endüstrilerdeki hakimiyetini de ortaya koymayı amaçlıyor. Xi için bu ekonomik bir stratejiden çok daha fazlası; Çin’in iç baskılarına karşı temel bir cevap ve ABD ile rekabetinde nihai koz.

Bu kendine yeterlilik arayışı aynı zamanda küresel güney ile daha güçlü ekonomik bağlar kurmayı da kapsıyor. Xi’nin amacı Batı etkisine alternatif ticaret ağları kurmanın ötesine geçiyor; yaptırımlara dayanıklı bir tedarik zinciri ve finans ağı, yani Çin’in hırslarını bağımsız olarak besleyebilecek Batı baskılarına karşı bağışık yeni bir küresel pazar öngörüyor.

Bir de “bilinen bilinmeyenler” var – tahmin edilemeyecek kadar öngörülemez olan, Trump’la birlikte çok daha ön planda olan bir şey. Trump’ın siyasi üslubunun belirleyici özelliklerinden biri, son derece işlemci bir yaklaşım sergilemesi ve aksi takdirde basit olabilecek politikalara bir öngörülemezlik katmanı eklemesi. Pekin bu pragmatizmi yakından gözlemledi ve Trump’ın ticari içgüdülerinin çoğu zaman ideolojik bağlılıklarından daha ağır bastığını ve zaman zaman müzakere için kapılar açtığını fark etti.

Örneğin ABD Çinli telekom devi ZTE’ye yaptırım uyguladığında Xi bizzat Trump’la görüşerek yaptırımların geri çekilmesini sağladı. Pekin için bu durum, Trump’ın esnekliğinin, kişisel kabul olarak algıladığı yüksek profilli jestlerden etkilenebileceğinin altını çizdi ki Pekin bu dinamiği potansiyel olarak faydalı görüyor.

Pekin ayrıca Trump’ın şov dünyasındaki geçmişini ve imaj ve egoya verdiği önemi de anlıyor. Xi, 2017 yılında Trump ve ailesini geleneksel olarak Çin imparatorlarına ayrılan Yasak Şehir’de eşi benzeri görülmemiş bir resepsiyonla ağırlayarak etkinliğe yabancı liderlere nadiren verilen bir ihtişam kattı. Özenle hazırlanmış bu gösteri Trump’ın yüksek profilli etkinliklerden hoşlanmasını sağlamış ve Xi hakkındaki olumlu izlenimlerini derinleştirmiştir. Bu “kişiselleştirilmiş diplomasi” Pekin’in Trump’ın hassasiyetlerini anladığını gösterdi ve iki lider arasında işbirliğine dayalı bir yakınlığın temelini attı.

Çinli danışmanlar bunu akılda tutarak ikinci bir Trump döneminde de benzer ticari açılımlar yapmaya hazırlanıyor. Perde arkasında Pekin, Trump’ın yakın çevresine gayrı resmi aracılar olarak hizmet edebilecek etkili Amerikan iş dünyası figürleriyle bağlarını geliştiriyor. Örneğin Tesla operasyonları Çin pazarına derinden bağlı olan Elon Musk, ABD’nin ticari çıkarları ile Çinli politika yapıcılar arasında potansiyel bir köprü olarak ortaya çıkabilir.

Bazı danışmanlar da Trump’ın ailesiyle, özellikle de damadı Jared Kushner ve kızı Ivanka Trump ile daha önce yakın ilişki kurmuş olan eski büyükelçi Cui Tiankai gibi isimleri savunuyor. Cui’nin bağlantıları Pekin’e arka kapı diplomasisi için değerli bir “track 1.5” kanalı sunabilir ve ekstra bir erişim ve etki katmanı ekleyebilir.

Yine de Pekin, Trump’ın bu eğilimlerine çok fazla bel bağlama konusunda temkinli. Tayvan’ın ABD koruması için daha fazla ödeme yapması gerektiğini öne süren son açıklamalar Çin’de karışık tepkilere yol açtı. Bazıları bunu ABD’nin Tayvan’a verdiği desteği azaltmaya yönelik bir açılım olarak görürken, diğerleri Trump’ın her an gözden çıkarabileceği bir pazarlık kozu olarak değerlendiriyor. Pekin için bu karışık sinyaller hassas bir dengeleme hareketi yaratıyor: Trump’ın pragmatizminden yararlanmayı hedeflese de, algılanan herhangi bir tavizin bir anda geri alınabileceğini biliyor. Çin, Trump’ın anlaşma yapma tarzını yönlendirirken, onun öngörülemezliğinin tamamen farkında olarak ihtiyatlı bir iyimserlikle ilerliyor.

Trump’ın alışılagelmiş pragmatist tarzının ötesinde Pekin, planlarını altüst edebilecek joker kartlara karşı tetikte. Bilinmeyen bilinmeyenlerin doğası gereği neyi kaçırdığınızı bilmeniz imkansızdır, ancak ABD-Çin ilişkilerini sarsabilecek bazı ciddi ancak öngörülemez değişiklikler var. Örneğin ABD-Rusya ilişkilerindeki ani bir değişim Pekin için önemli sonuçlar doğurabilir. Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasındaki daha yakın bir ittifak, Çin’in Moskova ile ilişkilerini zorlayabilir ve Pekin’i küresel güç yapısı içinde potansiyel olarak izole edebilir. Aynı şekilde Trump’ın Hint-Pasifik bölgesindeki beklenmedik manevraları Çin’in Japonya, Güney Kore ve Hindistan gibi bölgesel güçlerle dikkatle yürüttüğü ilişkilerini sarsabilir.

Çin’in hırsları üzerindeki kritik bir kısıtlama, Washington’un teknoloji ihracatı üzerindeki sıkılaştırıcı kontrolünde yatıyor ve bu da Pekin’in stratejik hesaplarına daha fazla bilinmeyen katan bir taktik. ABD’nin genel niyeti açık olsa da (Çin’in ileri teknolojilere erişimini sınırlamak) Washington’un ne kadar ileri gideceği belirsizliğini koruyor. Son ihracat kontrolleri yarı iletkenler ve yapay zeka gibi önemli alanları hedef alarak Çin’in teknolojik ilerlemesini çok önemli bir zamanda engelleme tehdidinde bulunuyor.

Çinli analistler bu hamleleri sadece rekabetçi engeller olarak değil, Çin’in stratejik alanlarda, özellikle de hem ekonomik büyüme hem de askeri güç için kritik önem taşıyan yapay zeka ve kuantum bilişim alanlarındaki yükselişini durdurmaya yönelik hesaplanmış bir strateji olarak yorumluyor. Pekin yeni kısıtlama katmanlarını izlerken, ABD’nin eylemlerinin ölçeği ve etkisi değişkenliğini koruyor ve Çin’in teknoloji yörüngesine istikrarsızlaştırıcı bir belirsizlik enjekte ediyor. Bu belirsizliklere hazırlıklı olmak için, Xi’nin daha geniş vizyonu, Trump 2.0 ya da diğer güçler tarafından tetiklenen öngörülemeyen küresel değişimlere karşı dayanabilecek kadar dirençli bir ekonomi inşa etmektir; bunu yaparken ekonomik çalkantıları ya da daha da kötüsü Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) kontrolünü istikrarsızlaştırmayı riske atmamayı hedeflemektedir.

Trump’ın dönüşü aciliyet yaratabilir, ancak Pekin Trump’ı kaotik bir dünya düzeninin nedeni olmaktan çok belirtisi olarak görüyor ve bu da Xi’nin Çin’in kendine güvenini güçlendirmeye yönelik uzun süredir devam eden inancını pekiştiriyor. Xi’ye göre teknoloji, tedarik zincirleri ve eğitim alanlarında dayanıklılığı artırmak Çin’i dış şoklardan korumak ve ÇKP’nin iktidarı için gerekli olan istikrarı sağlamlaştırmak anlamına geliyor.

Gerçekte Xi’nin “Trump tarzı” aksaklıkları yönetme zemini Trump’ın ilk döneminden çok önce başladı. Çin’in yaklaşımı her zaman dış baskılara karşı kırılganlıkları en aza indirmeye dayanmıştır ve bu Xi’nin dünya görüşüyle derinlemesine bağlantılı bir yöndür. Yine de bu dayanıklılık arayışı ince bir çizgide yürüyor. Savunmanın güçlendirilmesi Çin’in izolasyonunu derinleştirebilir; bu da paradoksal olarak yeni zayıflıklar yaratabilecek bir kalkan. Yerli tedarik zincirleri ve teknoloji bağımsızlığındaki kazanımlar gerçek bir ilerlemeye işaret ediyor, ancak Xi’nin vizyonunun büyük bir kısmı hala hedefe yönelik. Pekin, giderek daha fazla çalkantıyla tanımlanan bir dünyada Çin’in gücünün hızlı büyümesinden ziyade türbülanslara dayanma kapasitesiyle ölçüleceğinin farkında olarak bu savunmaları güvence altına almak için yarışıyor.

Okumaya Devam Et

DÜNYA BASINI

Alman Demokratik Cumhuriyeti: Kadın özgürleşmesinde ileriye doğru büyük bir adım

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Batı medyası ve onların anti-komünist temayüllü ideologlarının “despotik”, “merkeziyetçi”, “bürokratik” olarak sıfatlandırdığı “geleneksel sosyalist” devletler, Alman Demokratik Cumhuriyeti, Bulgaristan Halk Cumhuriyeti, Polonya Halk Cumhuriyeti, Macaristan Halk Cumhuriyeti, Arnavutluk Sosyalist Halk Cumhuriyeti, Çekoslovakya Sosyalist Cumhuriyeti ve Romanya Sosyalist Cumhuriyeti…

Hemen tamamında kadının ev köleliğinden kurtulması ve ev işleri gibi kadını bunaltan, köleleştiren işlerin endüstrinin bir parçası haline getirilmesi, yani evin ekonomik bir birim olmaktan çıkarılması, toplumun yeniden üretimi sorununu ve doğan çocuğun devlet tarafından bakımının sağlanarak kadın üzerindeki yükün hafifletilmesi ve giderek tamamen bir yük, biyolojik olarak gerileten bir yük, olmaktan çıkarılması için muazzam çabalar harcandı. Belki bu çabalar yetersiz kaldı, çok sonraları yavaşladı hatta bir kısmı geri alındı ama bu çabalar harcandı. Bu haklar aynı zamanda, en ileri burjuva demokratik ülkelerde bile, bazı ileri liberal çevreler tarafından sözü edilen ama asla gerçekleştirilmeyen haklardı. Öyle ki kadınlar, ilkel komünal toplumdan bu yana en geniş haklarını ilk olarak bu rejimler altında elde ettiler ve bu hakları fiili olarak da onlarca yıl uyguladılar.

Aşağıda çevirisini verdiğimiz makale, bu “reel sosyalizm” deneyimlerinin kadınlara yönelik politikalarındaki tılsımın sadece rakamsal olarak daha çok istihdamda olmalarında değil, kadını boyunduruğu altına alan bağların kökünden çözülmesinde olduğunu “içeriden”, Alman Demokratik Cumhuriyeti deneyimi üzerinden anlatıyor. Yazarın temel tezi ise, özel mülkiyetin ortadan kaldırılması ve buna bağlı olarak üretim koşullarında gerçekleşen radikal değişimlerin, kadınların toplumsal konumunu dönüştürmekteki gücünü kanıtlayan onlarca yıllık bir deneyimin, bugünkü feminist tartışmalara katkı sunabilecek yeni bir perspektif getirebileceği.


Demokratik Almanya deneyiminin ışığında: Kadın özgürlüğünden öğrenebileceklerimiz ve koruyabileceklerimiz

Florentine M. Sandoval
Internationale Forschungsstelle DDR
2 Ekim 2024
Çev. Leman Meral Ünal

Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin (DDR) sona ermesi Doğu Alman kadınlarını bir çağ kadar geriye götürdü. 1989 sonrası gelişen kadın hareketi hâlâ sosyalizmde neyin övgüye değer neyin kınanabilir olduğunu tartışadursun, bu tartışma aslında çoktan gereksiz hale gelmişti: Zira DDR’nin yasaları artık geçerli değildi; aile ve sosyal politika da dahil olmak üzere hiçbir alanda sosyalist sistemle devamlılık yoktu ve olmayacaktı. Aile hukuku alanı yeniden burjuva yasallığı ile düzenleniyordu. Almanya’nın imparatorluk döneminden kalma ceza kanunu maddeleri tekrardan yürürlüğe giriyor, kürtaj ve muayene hizmetlerine erişim yeniden tanımlanıyordu. Doğu Alman ekonomisinin eşi benzeri görülmemiş şekilde özelleştirilmesi ve sanayisizleştirilmesi karşısında kadınlar ya yeni Batı Alman üstlerinin hor görmesi ile ya da işsizlikle sınanacaklardı. Ve genellikle erkeklere olan ekonomik bağımlılıklarına [yeniden] geri dönmek zorunda kaldılar. Kaybedilen asıl şey, kadınların özgürleştirilmesi sorumluluğunu üstlenmiş bir devlet ve toplumdu.

Sosyalist Doğu Almanya’da yaşanan devrimci altüst oluşlar öylesine muazzamdı ki, ortadan kalkışından otuz yılı aşkın süre sonra dahi hissedilmeye ve ölçülmeye devam ediyor. Bu, 2023 itibariyle Doğu’da kadın istihdamının daha yüksek olması, kreşlerin Batı’ya kıyasla yaygınlığı ve Batı’da yüzde 19 olan kadın-erkek ücret farkının Doğu’da yüzde 12 olması gibi göstergelerde kendini sürekli yeniden hatırlatmakta. DDR’nin 40 yıllık varlığı boyunca birçok çelişki ortadan kaldırılamamış olsa da (ev işleri ve [eşit] ücret başta olmak üzere), bu çelişkilerin kapitalist koşullar altında daha da yoğunlaştığı bugünden geriye bakıldığında yine de pek çok şey kaybedilmiş gibi görünüyor.

Fakat DDR, geçmişten bugüne düşürdüğü gölgeyle Batı Alman toplumunu ifşa etmeye devam ediyor ve bugünkü feminist tartışmalarda genellikle eksik olan bir perspektifi açıyor. Çünkü DDR deneyimini Batı’daki ve günümüzdeki feminist hareketten farklı kılan şey, toplumsal üretim ilişkilerinin ve kadınların özgürleşmesi için toplumsal ve kitlesel seferberliğin rolüdür.

DDR’deki kadın politikasının en temel hedefi, mümkün olan en geniş kadın kitlesini üretim sürecine dahil etmekti ve bu da ancak DDR’de bunun toplumsal temeli sağlandığı için mümkündü. Bu strateji, 19. yüzyıl boyunca devrimci işçi hareketi içinde olgunlaşan, kadınların demokratik, sosyal ve ekonomik haklar mücadelesinin bir bütün olarak işçi sınıfının kurtuluşuyla yakından ilişkili olduğu anlayışına dayanıyor. Proleter kadın hareketinin öncülerinden Clara Zetkin gibi isimler, kadınların ezilmişliğinin ve yüzyıllar içinde gelişen ataerkil ilişkiler ile ahlaki değerlerin, özel mülkiyetin ortaya çıkışıyla sıkı bir bağ içinde olduğunu ve kapitalist üretimle iç içe geçtiğini; dolayısıyla da yalnızca üretim koşullarında radikal bir değişimle kadınların kurtuluşu için gerekli koşulların yaratılacağını savunmuşlardı.

Her ne kadar kapitalist ekonomilerde kadınlar için kaçınılmaz olarak sömürü koşulları yaratsa da, kadınların iş gücüne dahil olması, DDR gibi üretim ilişkilerinin sosyalist tarzda örgütlendiği bir devlette tarihsel olarak ilerici bir tekamül yaratmıştır. Zira özel mülkiyetin ortadan kaldırılması ve buna eşlik eden emeğin doğasındaki değişim, kadınların toplumsal konumunu kökünden değiştirmişti.

Elbette bu, kadınların kendi çabaları olmadan başarılamazdı. Kadınların istihdama kazandırılmak için seferber edildiği pek çok girişimden birine örnek olarak “ev kadınları birlikleri” verilebilir. 1950’li yıllarda, çalışmayan kadınlardan oluşan bu kolektifler, iş gücüne acil ihtiyaç duyulan projelerde çalışmış kadınları daha sonra kalıcı bir işe girmeleri için teşvik ediyordu. Kocalar ile ev içinde yaşanan çatışmaların bu noktada tayin edici bir rolü olduğunun altı kalınca çizilmeli. Kadınların hane içindeki izolasyonuna ilişkin siyasal tartışmalar yeniden canlandı, bu da kadınların üretim sürecine katılımını arttırdı ve dolayısıyla da ekonomik bağımsızlıklarına giden yolu açmış oldu. Diğer bir deyişle, maddi teşvikler ve bilinçlendirme birlikte çalışmış ve etkili olmuştu.

İstihdamın kendisi kapsamlı bir çocuk bakım altyapısının geliştirilmesini ve eş zamanlı olarak ev işlerinin azaltılmasını ve daha iyi bölüşülmesini gerektiriyordu Bunlar birbirini etkileyen ve birbirine bağlı süreçlerdi. Sosyalist işyeri aynı zamanda kadınlar için toplumsal görevlerin iç içe geçtiği bir merkezdi – kültürel etkinlikler, eğitimler ve çocuk bakımı ve sağlık hizmetleri bu merkezler aracılığıyla organize edilmekteydi. Buralarda kadın işçiler kendi başlarına etkili olabiliyor, haklarını talep edebiliyor ve savunabiliyorlardı. Sendikaların kadın komisyonları, bir işyerinin tüm kadın işgücünün kişisel ve mesleki gelişimi için kolektif bir araç olan Frauenförderpläne’nin (“kadınların terfi planları”) hazırlanmasını ve uygulamanın izlenmesini sağlıyordu. Üretken emek en önemli itici güç haline gelirken, yeniden üretim emeği kadınların özgürleşmesinin önündeki en büyük engel olmaya devam edecekti.

Kırk yıl oldukça kısa bir süredir. 1990 yılına kadar çözülmeden kalan sorunlar ve çelişkiler değerlendirilirken bu gerçek muhakkak göz önünde bulundurulmalıdır. Teknik yeniliklere, ev içi sorumlulukların kısmen de olsa toplumsallaştırılmasına ve medyanın erkeklere yönelik çağrılarına rağmen, yeniden üretim işi büyük ölçüde kadınlara bırakıldı. Nitelik farkının kapatılamaması ve/veya kadınların aynı niteliklere sahip olmalarına rağmen yönetim pozisyonlarına ulaşamamaları nedeniyle kadın-erkek ücret farklılıkları devam etti; DDR’nin Gençlik Araştırmaları Merkez Enstitüsü (ZIJ) tarafından yürütülen çalışmaların da gösterdiği gibi, genç nesillerde daha az yaygın olsa bile, aile içindeki geleneksel roller hâlâ varlığını sürdürüyordu.

DDR’de kız çocukları, farklı bir kadın imajıyla büyüdüler ve doğalında hayata dair yüksek beklentiler geliştirdiler; ancak DDR’li son yılların zorlu gerçekliği düşünüldüğünde bu beklentiler her zaman karşılanamadı. DDR’de sosyalizm ve kadın özgürlüğü arasındaki bağlantı kesin bir şekilde kurulmuş ve kanıtlanmış olsa da sosyalist devletin erken yıllarındaki devrimci enerjinin üzerine dahasını inşa etmek mümkün olamadı.

Aslında, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayabilme yolunda eşit işe eşit ücret, eşit eğitim olanakları, eşit ortak karar alma hakkı gibi önemli ilkeler henüz Sovyet İşgal Bölgesi’ndeyken (1945-1949) ortaya konmuştu, çünkü komünistler ve sosyalistler için bunlar, [kadınlar mevzubahis olduğunda] müzakere edilemez, temel haklardı. Ancak DDR’deki deneyimler, bu hakları güvence altına alan temel yapıları inşa etmenin karmaşık ve uzun bir görev olduğunu ve basitçe “yukarıdan” empoze edilemeyeceğini de kanıtlar nitelikte. Doğu Almanya’daki kitlesel inisiyatifler ve demokratik yapılar olmasaydı, gerekli zihniyet değişimini sağlamak ve çeşitli toplumsal grupları kadınların kurtuluşu lehine kazanmak mümkün olamazdı. Birlik meclisleri, kadın komisyonları ve teşvik planları gibi somut araçlar, bu toplumsal zorluğu aşmak için vardı. Bu araçlardan yararlanıp yararlanmamak bireylere bağlı olsa da kullanımı istisna değil kuraldı.

Yoksulluğun arttığı, güvencesizleşmenin olağanlaştığı ve kadın haklarının dünya çapında geriletildiği bir dönemde, bireyselleştirme ilkesinin tam tersini, yani DDR’de olduğu türden kadınların kitlesel ve toplumsal seferberliğini düşünmek önemlidir. DDR’deki 40 yıllık kadın politikası ve teşvikinde nelerin kaybedildiği ve geriye nelerin kaldığı, çözülemeyenler ve mümkün olanlar, günümüzün kadın eşitliği tartışmalarına ve mücadelesine verimli bir şekilde taşınabilir, tabii eğer izin verilirse. Kadınların kurtuluşunu bireysel ilişkilerin bir vaadi olarak görmek yerine tarihsel ve toplumsal bir görev olarak belleyen DDR’nin hem ulaşılan hem de ulaşılamayan politik hedefleri, parçalanmış olan kadın hareketine bir yön sağlayabilir. Bu, her şeyden önce DDR mirasının da bir parçası.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English