Ortadoğu
Yüksek Mahkeme kararı öncesi gerilim zirvede

İsrail’de hükümetin Şin-Bet Direktörü Ronen Bar’ı görevden alma girişimiyle başlayan kriz, Yüksek Mahkeme’nin vereceği karar öncesinde siyasetin gündemine oturdu. Koalisyon içinde bölünmeler yaşanırken, muhalefet liderlerinden hükümete sert eleştiriler geldi.
İsrail İçişleri Bakanı Moshe Arbel, hükümetin Yüksek Mahkeme tarafından verilecek olası bir iptal kararına uyması gerektiğini açıkça dile getiren ilk ve tek bakan oldu. Yedioth Ahronoth gazetesi tarafından düzenlenen bir forumda konuşan Arbel, “Alınacak karar, İsrail devleti ve hükümeti tarafından saygıyla karşılanacaktır. Bu konuda hiçbir şüphe yok” dedi.
Arbel ayrıca, kamuoyunun hukuk kurumlarına olan güveninin korunmasının büyük önem taşıdığını belirterek, “Şin-Bet dahil hiçbir kurumu ezip geçmeyeceğiz” ifadelerini kullandı.
İsrail’de sıkça gündeme gelen “derin devlet” söylemlerine de değinen Arbel, bu yaklaşımı reddettiğini vurguladı: “Devlet yetkililerini bu tür etiketlerle karalamak yanlıştır. Elbette hata yapan bürokratlar olabilir, ama bu sistemin yok sayılmasını gerektirmez.”
Lapid: Netanyahu, Şin-Bet’i kişisel koruma teşkilatına dönüştürmek istiyor
Muhalefet lideri ve Gelecek Var Partisi Genel Başkanı Yair Lapid, aynı etkinlikte yaptığı konuşmada Başbakan Binyamin Netanyahu’yu, Şin-Bet’i kişisel güvenlik aygıtına dönüştürmeye çalışmakla suçladı.
Netanyahu’nun kovacağını açıkladığı Şin-Bet Direktörü’ne Başsavcı kalkanı
Lapid, Batı Şeria’daki radikal Yahudi yerleşimcilerin terör eylemlerine işaret ederek, hükümetin bu konuda sessiz kalmasını eleştirdi. Şin-Bet’in Yahudi Birimi Başkanı’nın “delil olmadan radikal yerleşimcileri gözaltına aldığına” ilişkin sızan ses kayıtlarının ardından söz konusu yetkilinin görevden alındığını hatırlattı. Lapid, o kayıtların “Yahudi terörü”nün ciddiyetini gösterdiğini söyledi, “Terör kimden gelirse gelsin soruşturulmalıdır. Bu hükümet Yahudi terörünü yok sayıyor çünkü ulusal güvenlik bakanı daha önce terörü desteklemekten mahkûm oldu” dedi.
Gantz: Netanyahu, iktidarda kalmak için her şeyi yapıyor
Ulusal Birlik Partisi lideri ve eski Savunma Bakanı Benny Gantz ise Netanyahu’nun tüm sınırları aştığını ve yalnızca koltuğunu korumaya odaklandığını söyledi.
“Başbakan, hukuk sistemini itibarsızlaştırarak kendini temize çıkarmaya çalışıyor. Bu kabul edilemez. Sorumluluk almalı” diyen Gantz, Netanyahu’nun Yüksek Mahkeme ve güvenlik kurumlarına yönelik baskılarla yargı reformunu meşrulaştırma çabasında olduğunu belirtti.
Gantz ayrıca, İsrail toplumunun sağdan sola tüm kesimlerinin bu tür bir yönetimi bir sonraki seçimde desteklemeyeceğini ifade etti.
Gözler Yüksek Mahkeme’nin kararında
İsrail Yüksek Mahkemesi’nin hükümetin Şin-Bet Direktörü Ronen Bar’ı görevden alma kararına yönelik itirazları yarın görüşmesi bekleniyor. Mahkeme’nin hükümet kararını iptal etmesi durumunda, koalisyonun buna uyup uymayacağı büyük merak konusu. İçişleri Bakanı Arbel dışındaki çoğu bakan, mahkeme kararını tanımayabileceklerinin sinyalini vermiş durumda.
Bu kritik kararın, İsrail’de uzun süredir devam eden hükümet-yargı çekişmesini açık bir anayasal krize dönüştürme potansiyeli bulunuyor.
Ortadoğu
Ahmed Şara, İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı ile Abu Dabi’de görüştü

Suriye’nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın, Abu Dabi’de İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı Tzachi Hanegbi ile bir araya geldiği ortaya çıktı.
Suriye merkezli bağımsız haber sitesi Al Jumhuriya’ya konuşan bir kaynak, İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı ile Şara arasındaki görüşmenin “Suriye-İsrail müzakereleri açısından önemli bir adım olduğunu” ileri sürdü. İddiaya göre ikili, ilk kez de bir araya gelmiyor.
İsrail ile HTŞ liderliğinde Esad yönetimini devirip geçici yönetim kuran Ahmed Şara hükümetinin normalleşme görüşmeleri yürüttüğü biliniyordu. Ynet News’in diplomatik kaynaklara dayandırdığı habere göre, Suriye ile İsrail arasındaki “sessiz” görüşmeler tam anlamıyla normalleşmeyi değil taraflar arasında sınırlı bir güvenlik anlaşmasını hedefliyor.
Habere göre Suriye liderinin yabancı yatırımları çekme ve yaptırımların hafifletilmesini sağlama hedefi ile İsrail’in kuzey sınırlarının güvenliğine dair endişeleri, bu süreci mümkün kılan ortak zemin olarak değerlendiriliyor. Sürecin sıcak bir barışa ya da karşılıklı büyükelçiliklerin açılmasına değil, tam normalleşme olmadan güvenlik temelli bir uzlaşmaya dayanacağı belirtiliyor.
Konuyla ilgili bir kaynak, “Şam’da falafel yiyebileceğini düşünen varsa, hayal kurmaya devam etsin” ifadeleriyle beklentilerin sınırını çizdi.
İki ülke arasında olası anlaşmanın güvenlik garantileri, terör faaliyetlerine karşı ortak taahhütler, İran etkisinin sınırlandırılması ve sınır hattına yakın bölgelerde silahlı grupların kısıtlanması gibi maddeleri içerebileceği ifade ediliyor. İsrail’in İran hedeflerine yönelik saldırılarda Suriye hava sahasını kullandığı ileri sürülmüştü; bu da iki ülke arasında resmi olmasa bile bir tür örtülü koordinasyon olduğunu düşündürüyor.
Ynet’e göre İsrail-Suriye görüşmeleri, 1973 savaşını sonlandıran 1974 tarihli “kuvvetlerin ayrıştırılması anlaşmasına” dayanıyor.
Bu anlaşma sınırları, asker konuşlanmalarını ve gözetim mekanizmalarını tanımlamıştı. İsrailli yetkililer, Suriye’nin İran etkisinden ciddi biçimde uzaklaştığı takdirde, bu anlaşmanın güncellenerek bugünkü tehditlere uyarlanabileceğini savunuyor.
Yaklaşık iki ay önce ABD Başkanı Donald Trump Ahmed Şara ile görüşmüştü. Bu, bir ABD Başkanı ile bir Suriye lideri arasında 25 yıl sonra gerçekleşen ilk görüşme olarak kayda geçti. Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada Trump’ın, Şara’dan İsrail ile normalleşmesini ve Filistinli silahlı grupları sınır dışı etmesini istediği aktarıldı. Trump, görüşme sonrası yaptığı açıklamada, ABD’nin Suriye’nin yeni hükümetiyle normalleşme adımları atmayı değerlendirdiğini, bu sürecin liderler düzeyindeki temasla başladığını söyledi. Yaptırımların hafifletilmesinin de Suriye’ye “yeni bir başlangıç” fırsatı vermeyi amaçladığını belirtti.
Tarihi görüşmenin ardından açıklama yapan Şara, “Suriye barışa ve işbirliğine açık bir ülke olma kararlılığında. Kendisine uzanan her iyi niyete sadık kalacak” dedi. Devamında ise şu ifadeleri kullandı: “Suriye artık bir güç mücadelesi arenası ya da yabancı emellerin sahnesi olmayacak. Ülkemizin parçalanmasına ya da önceki rejimin halkımızı bölmeye çalışan anlatılarına izin vermeyeceğiz. Suriye tüm Suriyelilere aittir.”
Bu süreçte Trump yönetimi önce Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldırdı, ardından da HTŞ’nin ABD’nin ‘terör örgütü’ listesinden çıkarılacağını duyurdu.
Ortadoğu
İsrail’den Refah’ta ‘toplama kampı’ planı: İnsanlığa karşı suç

İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, Gazze Şeridi’ndeki tüm sivil nüfusun Refah kentinin enkazı üzerine inşa edilecek kapalı bir “insani bölgeye” yerleştirilmesi için bir plan üzerinde çalışıldığını açıkladı. Ancak uzmanlar bu planı Gazze’deki tüm Filistinliler için bir ‘toplama kampı’ olarak nitelendiriyor.
İsrail ordusuna, Refah’ın enkazı üzerine bir “insani bölge” kurulmasına yönelik plan hazırlaması talimatı verdiğini söyleyen Katz, bu yapay yerleşim alanının nihai hedefinin Gazze Şeridi’nde yaşayan tüm nüfusu barındırmak olduğunu belirtti.
Katz’ın ifadesine göre, ilk etapta çoğunluğu El-Mevasi bölgesinden olmak üzere yaklaşık 600 bin Filistinli, güvenlik taramalarının ardından bu bölgeye nakledilecek. Savunma bakanı, yerleştirilen sivillerin bölgeyi terk etmelerine izin verilmeyeceğini de açıkça dile getirdi.
Plan uyarınca, bölgenin güvenliği İsrail ordusu tarafından sağlanacak, ancak askeri güçler bölgeyi yönetmeyecek ve insani yardımları dağıtmayacak. Katz, söz konusu bölgenin yönetimi için uluslararası ortak arayışında olduklarını kaydetti. Planın koordinasyonu, Savunma Bakanlığı Genel Müdürü ve eski Genelkurmay Başkan Yardımcısı Amir Baram tarafından yürütülüyor.
‘Göç planı uygulanacak’ mesajı
Savunma Bakanı Katz, gazetecilere verdiği brifingde İsrail’in Hamas’ı zayıflatma stratejisini şöyle sıraladı: Örgüt liderliğini hedef almak, toprak kontrolünü ele geçirmek, Gazze’nin silahsızlandırılması ve ayrıca “uygulanacak olan göç planı”.
Katz, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun, Gazzelileri kabul etmeye istekli ülkeleri araştırmak üzere süreci yönettiğini ifade etti.
Ancak Haaretz’e konuşan bir yetkiliye göre, İsrail hükümeti nüfus transferi planının hayata geçirilme ihtimalini gerçekçi bulmuyor ve şu anda Gazze’den kitlesel göçü kolaylaştıracak bir hazırlık yapılmıyor. İsrail’in birçok ülkeye Filistinli mültecileri kabul etme teklifinde bulunduğu, ancak hiçbir ülkenin bunu kabul etmediği bildirildi.
‘İnsanlığa karşı suç’
İsrail’in önde gelen insan hakları avukatlarından Michael Sfard, Katz’ın planının uluslararası hukuku ihlal ettiğini söyledi.
Sfard, “(Katz) insanlığa karşı bir suç için operasyonel bir plan ortaya koydu. Bu, bundan başka bir şey değildir” dedi. “Bu, Gazze Şeridi’nin güney ucuna nüfus transferi ve şeridin dışına sürgün için hazırlık yapmaktan ibarettir” diye ekledi.
The Guardian‘a konuşan Sfard, “Birini kendi vatanından kovmak, savaş bağlamında bir savaş suçudur. Eğer onun planladığı gibi kitlesel ölçekte yapılırsa, bu insanlığa karşı suç haline gelir” değerlendirmesini yaptı.
Kudüs İbrani Üniversitesi’nde Holokost tarihçisi olan Prof. Amos Goldberg de, savunma bakanının Gazze’de etnik temizlik ve “Filistinlileri sınır dışı etmeden önce bir toplama kampı veya geçici kamp” kurulması için net planlar ortaya koyduğunu söyledi.
Katz’ın planının, İsrail’in yeni yerleşim yerine taşınma emrine uymayı reddeden Filistinlilere ne olacağı sorusunu da gündeme getirdiğini belirten Prof. Goldberg, “Filistinliler tamamen çaresiz olmadıkları için bu çözümü kabul etmez ve isyan çıkarırsa ne olacak?” diye ekledi.
Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamasıyla çelişiyor
Aynı günün sabahında, İsrail Genelkurmay Başkanlığı Yüksek Mahkeme’ye yaptığı bildirimde, ordunun Gazze içinde ya da dışında zorla nüfus tahliyesi uygulamadığını iddia etti. Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in ofisinden yapılan açıklamada, “nüfusu yerinden etmek veya belirli alanlarda yoğunlaştırmak” gibi hedeflerin operasyon planları arasında yer almadığı savunuldu.
Ancak bu açıklama, mayıs ayında orduya verilen “Gideon’un Arabaları” adlı operasyon emriyle çelişiyor. Haaretz gazetesinin daha önce ortaya çıkardığı bu belgeye göre, söz konusu emirde operasyonun amaçlarından biri açıkça “sivil nüfusu yönetmek ve yerinden etmek” olarak belirtilmişti. İsrail ordusu, haberdeki detayları doğrulamış, ancak resmi bir açıklama yapmamıştı.
Bu arada, pazartesi günü Beyaz Saray’da konuşan İsrail Başbakanı Netanyahu, ABD ve İsrail’in Filistinlilere “daha iyi bir gelecek” sunacak diğer ülkelerle birlikte çalıştığını söyledi.
Trump ile akşam yemeğine hazırlanırken Netanyahu, “İnsanlar kalmak istiyorsa kalabilir, ama gitmek istiyorlarsa gidebilmeliler” dedi.
GHF taşeronluğunda toplama kampları
Öte yandan, Reuters, ABD ve İsrail destekli bir yardım kuruluşu olan Gazze İnsani Vakfı’nın (GHF), hem Gazze içinde hem de Gazze dışında kurulabilecek “Geçici İnsani Yerleşim Alanları” olarak tanımlanan kampların inşasını önerdiğini duyurdu.
Söz konusu planın Katz’ın açıkladığı planla ilişkisi net değil ancak GHF’nin kuruluşu ve faaliyetlerinde İsrail’in parmağı olduğu biliniyor.
Reuters’ın ortaya çıkardığı plan, Gazze halkını bu alanlara yerleştirerek “Hamas’ın nüfus üzerindeki kontrolünü sona erdirmeyi” hedefliyor.
Yaklaşık 2 milyar dolarlık bu plan, Trump yönetimine sunuldu ve yakın zamanda Beyaz Saray’da gündeme geldi. Tarihsiz olan ancak 11 Şubat tarihli fotoğraflar içeren sunum belgesinde, GHF’nin 2 milyar doların üzerinde bir kaynak sağlamaya çalıştığı, bu parayla Gazze içinde ve dışında büyük ölçekli “Geçici İnsani Yerleşim Alanları” inşa edilmesinin hedeflendiği belirtildi.
Planın, mayıs ayı sonunda Gazze’de GHF’nin gıda dağıtım noktaları açmasıyla başladığı ve bu kampların ikinci aşama olduğu ifade ediliyor.
Reuters’ın incelediği belgeye göre kamplar, Gazze halkının “geçici olarak barınabileceği, radikalleşmeden arındırılabileceği, yeniden topluma entegre edilebileceği ve isterlerse yeniden yerleşime hazırlanabileceği” “gönüllü alanlar” olarak tanımlanıyor.
Reuters’ın ulaştığı sunum dosyası, bu kampların nasıl inşa edileceği ve maliyetleri gibi teknik ayrıntılara kadar iniyor. Sunumda yer alan bir zaman çizelgesine göre, bir kamp projesi başlatıldıktan sonraki 90 gün içinde faaliyete geçecek ve içinde 2 bin 160 kişi, çamaşırhane, duş, tuvalet ve bir okul yer alacak.
Projede yer alan bir kaynak, bu sunumun geçen yıl başlayan bir planlama sürecine ait olduğunu ve her biri yüz binlerce kişiyi barındırabilecek sekiz kamp inşa edilmesinin öngörüldüğünü söyledi.
Ancak plan, Filistinlilerin bu kamplara nasıl ve hangi yolla taşınacağına dair net bir bilgi içermiyor. Kampların Gazze dışında nereye kurulabileceği de belirsiz. Haritada Mısır ve Kıbrıs’a yönelen oklar ile “başka muhtemel destinasyonlar” ifadesi dikkat çekiyor.
Belgede, bu geniş ölçekli tesislerin “yerel halkla güven ilişkisi kurmak” ve Başkan Donald Trump’ın “Gazze vizyonunu gerçekleştirmek” için kullanılacağı belirtiliyor.
GHF böyle bir teklif sunmadığını ve belgede yer alan slaytların kendilerine ait olmadığını, sadece “Gazze’ye güvenli şekilde yardım ulaştırmaya yönelik teorik seçenekleri incelediklerini” açıkladı.
Ancak sunumun kapağında GHF’nin, bazı slaytlarda ise GHF’nin lojistik ve güvenlik hizmetlerini sağlayan, eski CIA ajanı Philip Reilly’nin kurucusu olduğu SRS’nin (Safe Reach Solutions) adı geçiyor.
Projede çalışan bir kaynak, planın maddi kaynak eksikliği nedeniyle ilerlemediğini belirtti. Reuters daha önce GHF’nin İsviçre’de bir banka hesabı açarak bağış toplamak istediğini, ancak UBS ve Goldman Sachs gibi bankaların GHF ile çalışmayı reddettiğini bildirmişti.
4 Şubat’ta Trump, kamuoyuna ilk kez “Gazze’yi devralıp Ortadoğu’nun Rivierası’na dönüştürmek istediklerini”, bunun için de 2,3 milyon Filistinlinin başka yerlere yerleştirilmesi gerektiğini açıklamıştı.
Tony Blair’in ekibi de işin içinde
Bu arada önceki gün de Financial Times gazetesi, eski İngiltere Başbakanı Sir Tony Blair’in düşünce kuruluşu Tony Blair Enstitüsü’nün (TBI), İsrailli iş insanlarının önderliğinde, Elon Musk’ın adını taşıyan bir üretim bölgesini de içeren bir proje peşinde olduğunu duyurdu.
Bu projenin, Gazze İnsani Yardım Vakfı’nın kurulmasında rol oynayan ve tepki çeken Boston Consulting Group’un (BCG) üzerinde çalıştığı ve Trump’a sunduğu Gazze’yi Filistinsizleştirerek “Orta Doğu Rivierası” olarak yeniden düzenlemeyi öngören plan olduğu ve TBI’nin de bu projede BCG ile ortak yer aldığı ortaya çıktı. TBI ve BCG ise iddiaları reddetti.
Tony Blair’in sözcüsü, eski başbakanın planları hazırlayanlarla konuşmadığını ve planlar hakkında yorum yapmadığını söyledi.
Sözcü, “TBI ekibi, Gazze için savaş sonrası ‘planları’ olan birçok farklı grup ve kuruluşla görüşüyor, ancak bu planın yazımıyla hiçbir ilgisi yok” dedi.
BCG sözcüsü iddiaları reddederek şunları söyledi: “Bu çalışmayı tamamen reddediyoruz. BCG bu çalışma için herhangi bir ödeme almamıştır.”
Ortadoğu
ABD, HTŞ’yi terör örgütleri listesinden çıkarıyor

Suriye’de Beşar Esad yönetimini devirip Şam’da geçici bir hükümet kuran Heyet Tahrir el Şam (HTŞ), El Kaide ve El Nusra bağlantılı geçmişine rağmen, ABD tarafından yabancı terör örgütleri listesinden çıkarılmak üzere. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın bir iç yazışmasına göre bu karar, Başkan Donald Trump’ın Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldırmasıyla eş zamanlı olarak alındı.
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio tarafından 23 Haziran’da imzalanan ve 7 Temmuz’da resmiyete giren yazışmada, “Adalet ve Hazine Bakanlıklarıyla yapılan istişareler sonucunda, aynı zamanda Heyet Tahrir el Şam olarak da bilinen El Nusra Cephesi’nin yabancı terör örgütü listesinden çıkarılacağı” belirtildi.
2012’de El Kaide’nin Suriye kolu olarak kurulan El Nusra Cephesi, ABD yaptırımlarından kurtulmak amacıyla ismini daha sonra HTŞ olarak değiştirmişti. Pentagon ve CIA’in El Kaide benzeri mezhepçi yapıları kullanarak yürüttüğü Esad karşıtı operasyonlar, Suriye’yi 2011’den itibaren 14 yıl sürecek bir vekalet savaşına sürükledi.
ABD’nin yanı sıra İsrail, İngiltere, Fransa, Katar, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Türkiye gibi ülkelerin de destek verdiği Esad karşıtı cephe, 8 Aralık 2024’te HTŞ liderliğindeki cihatçı grupların Şam’da yönetimi ele geçirmesiyle sahadaki hedeflerine ulaştı.
Şara geçici cumhurbaşkanı ilan edildi, Trump yaptırımları kaldırdı
ABD’nin başına ödül koyduğu HTŞ lideri Ahmed Şara (diğer adıyla Ebu Muhammed Colani), Şam’da yönetimi ele geçirdikten sonra kendisini geçici cumhurbaşkanı ilan etti. Bu gelişmeyle birlikte Batı dünyası Esad döneminde uygulanan yaptırımları gevşetmeye başladı.
Mart ayında Alevi nüfusun yoğun olduğu sahil kentlerinde HTŞ’ye bağlı grupların da katıldığı 1600’ü aşkın sivilin öldürüldüğü mezhepçi katliamlar belgelenmesine rağmen, ABD Başkanı Donald Trump, mayıs ayında Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’ı ziyaretinde yaptırımları kaldırma niyetini duyurdu. Aynı ziyaret sırasında HTŞ lideri Ahmed Şara ile görüştü.
Trump, geçen hafta Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldıran başkanlık kararnamesini imzaladı. Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, bu adımın “istikrar ve barışa giden yolu desteklemeyi amaçladığı” iddia edildi.
ABD’den İsrail’le normalleşme ve Filistin direnişine mesafe şartı
ABD yönetimi, yaptırımların kaldırılmasına karşılık olarak yeni Suriye yönetiminden bazı taleplerde bulundu. Bu talepler arasında: İsrail’le ilişkilerin normalleştirilmesi, “yabancı teröristlerle”- İran bağlantılı gruplar kastediliyor – bağların koparılması ve Filistinli direniş örgütlerinin yasaklanması yer alıyor.
İsrail: Normalleşme süreci Golan işgali devam ederken yürütülmeli
-
Ortadoğu1 hafta önce
Reuters: Suriye’de Şara’ya bağlı güçler 1.500 Alevi’yi katletti
-
Söyleşi2 hafta önce
İsrail-İran savaşını kim kazandı? E. Tuğamiral Alaettin Sevim Harici’ye anlattı
-
Dünya Basını2 hafta önce
ABD ve İsrail, UAEA’yı nasıl ele geçirdi?
-
Avrupa2 hafta önce
Yeni MI6 şefinin dedesi, “Kasap” olarak bilinen Nazi casusu çıktı
-
Dünya Basını2 hafta önce
İran-İsrail savaşı ve Orta Asya
-
Görüş1 hafta önce
Altı Gün Savaşı’ndan ‘On İki Gün Savaşı’na
-
Söyleşi2 hafta önce
E. Koramiral Kadir Sağdıç: ‘Hürmüz’ü kapatmak ABD-İsrail’e yarar’
-
Amerika1 hafta önce
Zohran Mamdani: Canavarın ininde bir ‘nepo bebek’