Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Zaharova: Ruslara yönelik soykırımı görmezden gelen Almanya’nın İsrail’i savunması şaşırtıcı değil

Yayınlanma

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, önceki gün düzenlediği basın toplantısında Gazze savaşı, İsrail’e yönelik soykırım suçlamaları ve Batılı ülkelerin tutumunu değerlendirdi.

Alman hükümetinin, İsrail’i Gazze Şeridi’ndeki Arap nüfusa karşı soykırım yapmakla suçlayarak BM Uluslararası Adalet Divanı’nda dava açan Güney Afrika Cumhuriyeti’ne karşılık verme niyetinde olduğunu açıklamasını nasıl yorumlayacağı sorulan Zaharova, şöyle konuştu:

“Alman hükümetinin, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail’i Gazze Şeridi halkına karşı soykırım işlemekle suçlayan bir dava açmasına karşı çıkma kararı bizi şaşırtmadı. Bu karar, Berlin’in sonuçlarına bakmaksızın İsrail’e her zaman verdiği koşulsuz desteğin arka planında yer alıyor. Alman yetkililerin bu tutumu, Washington tarafından tanımlanan ‘kurallara dayalı düzenin’ dile getirilmeyen dogmaları arasında uzun zamandır önemli bir yer tutuyor.

Bu durumda, Alman siyasi seçkinleri İsrail’e iyilikten çok kötülük yapmış gibi görünüyor. Konuyla ilgili bir hükümet açıklamasında Berlin, ‘Alman tarihinin muhasebesine ve Holokost şeklinde insanlığa karşı işlenen suça’ atıfta bulunarak, insanların kitlesel imhası konusunda ‘uzman’ olduğunu iddia ediyor.

Peki ya Almanya’nın İkinci Dünya Savaşı sırasında diğer uluslara, milliyetlere ve halklara karşı işlediği insanlık suçları?

Anlaşılan Almanya, BM Genel Kurulu’nun A/RES/60/7 sayılı kararı ve bir dizi başka uluslararası belgeye göre Holokost’un çeşitli etnik ve sosyal grupların Naziler tarafından zulme uğratılması ve kitlesel olarak imha edilmesi olduğunu yine unutmuş. AGİT Berlin Deklarasyonu da tüm etnik ve dini gruplara ayrımcılık yapılmaksızın saygılı bir şekilde muamele edilmesinin önemini kabul etme ihtiyacını pekiştirmişti.

Tarih, ağır suçlar işlemiş ve gayri meşru deneyimlerinden edindikleri bilgileri benzer zulümlerin önlenmesine yardımcı olmak için kullanarak ıslah yoluna girmiş pek çok suçlu örneğini bilir. Fakat bu her zaman, tekrarlamak bir yana, kendi suçlarını meşrulaştırmaya dönük en ufak bir girişimde bulunmadan, aktif pişmanlık ve koşulsuz suç itirafının varlığında mümkün olmuştur.

‘Almanya, mazisiyle yüzleşme konusunda farklı bir yol izliyor’

Almanya’nın mazisiyle yüzleşme konusunda farklı bir yol izlediğini görüyoruz. Yine 80 yıl önce olduğu gibi, Berlin makamlarının eylemleri, insanların milliyet temelinde bölünmesinin yeni ve daha sofistike bir düzeye taşındığını gösteriyor.

İşte birkaç örnek. Berlin, Rusların, Belarusluların, Ukraynalıların, Fin-Ugor halklarının, Ermenilerin, Gürcülerin, Moldovalıların ve diğerlerinin Alman hükümetinden fon almaya hakları olmadığına inanarak Leningrad kuşatmasından sağ kurtulan Yahudi olmayanlara tazminat ödemeyi ısrarla reddetmeye devam ediyor. Dünya kamuoyunun dikkatini, yeni ırk ayrımcılığının bu bariz gerçeğine defalarca çektik. Wannsee Konferansı kararları ve Avrupa’da bir ‘ölüm kampları’ sisteminin kurulmasıyla birlikte, 27 Ocak’ta kaldırılışının 80. yıldönümü kutlanacak olan 800 günden fazla korkunç bir abluka altında kalan Leningrad trajedisi, Nazi Almanyası ve müttefiklerinin insanlık dışı niyetlerinin ciddi bir kanıtı.

‘Almanya, Rusya’nın Nazizmin yeniden canlandırılmasını önlemeye yönelik çabalarının altını oymayı amaçlıyor’

Federal Almanya Cumhuriyeti yetkilileri, Rusya’nın Nazizmin yeniden canlandırılmasını önlemeye yönelik çabalarının altını oymayı amaçlıyor. Federal Almanya Cumhuriyeti daha önce BM Genel Kurul toplantılarında, Nazizmin, neo-Nazizmin ve ırkçılığın, ırk ayrımcılığının, yabancı düşmanlığının ve ilgili hoşgörüsüzlüğün çağdaş biçimlerinin tırmanmasına katkıda bulunan diğer uygulamaların yüceltilmesiyle mücadeleye ilişkin Rusya tarafından önerilen karar tasarısının kabul edilmesine ilişkin oylamada sistematik olarak çekimser kaldı ve 2022’den bu yana buna tamamen karşı çıkarak, Nazi hareketinin yeniden yüceltilmesini ve eski Naziler de dahil olmak üzere SS örgütünün eski üyelerinin aklanmasını durdurmak için belge metninde yer alan önerilere meydan okudu.

Almanya, Nazi işbirlikçilerinin yüceltilmesini iç ve dış politikasının kayda değer bir parçası haline getiren Kiev rejiminin Avrupa Birliği’ndeki en yüksek sesli savunucusu.

‘Rusları ve Rusça konuşanları kasten öldürenlere sponsorluk yapıyor’

Berlin, neo-Nazi meşaleli yürüyüşler düzenleyen, İkinci Dünya Savaşı savaş suçlularını yücelten, SS şivronlarını ve yamalarını amblem olarak kullanan ve Batı tarafından tedarik edilen askeri teçhizata Wehrmacht sembollerini boyayan militanları destekliyor. Rusları ve Rusça konuşanları kasten öldürenlere sponsorluk yapıyor, silahlandırıyor, tıbbi tedavi organize ediyor ve uluslararası arenada destek sağlıyor.

‘Baerbock, atalarının ‘Königsberg savunmasında’ öldüğünü gururla iddia etti’

Son zamanlarda Federal Almanya Cumhuriyeti yönetiminden temsilcilerin Berlin’in Nazi geçmişini kınamasını sorgulayan açıklamaları sıklaştı. Almanya’nın ve Ukrayna’daki neo-Nazi rejiminin ‘tarihin doğru tarafında yer aldığını’ açıkça teyit eden Federal Şansölye O. Scholz, esasında Nazi Almanya’sının işbirlikçilerini yeniden canlandıran ve faşizmle mücadele edenlerin anısını silmeye çalışan mevcut Rus düşmanı Zelenskiy rejimini haklı çıkardı. Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, atalarının ‘Königsberg savunmasında’ öldüğünü gururla iddia etti. Alman yönetici elitinin tarihin ‘doğru tarafı’ anlayışı artık budur.

Berlin, Nasyonal Sosyalizmin ülkemiz halklarına karşı işlediği suçları soykırım olarak tanımayı reddetmeye devam ediyor. Rus soruşturma makamları ve mahkemeleri, ülkemizin çeşitli bölgelerinde Üçüncü Reich birlikleri tarafından işlenen savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırım eylemlerine tanıklık eden önemli miktarda kanıt biriktirdi.

Böylece, 25 Temmuz 2022 tarihinde Krasnodar Bölge Mahkemesi, Temmuz 1942’den Ağustos 1943’e kadar Krasnodar oblastının işgal altındaki topraklarında Alman faşist işgalciler tarafından işlenen soykırım gerçeğini tespit etti. O dönemde Kuban’da, Alman ve işgal yetkilileri ile suç ortakları, aralarında 9 binden fazla çocuğun da bulunduğu 48 binden fazla sivili kurşuna dizerek, işkence ederek, asarak, gazla öldürerek, diri diri yakarak ve konuşlandırılmış toplama kampları ağını kullanarak kasten katletmişti.

10 Ekim 2022 tarihinde Leningrad Bölge Mahkemesi, Büyük Anayurt Savaşı sırasında Nazi işgalcilerin bu bölge topraklarında işlediği suçları soykırım olarak kabul etti. Mahkeme, 1941 ve 1944 yılları arasında Alman işgal makamlarının 33 binden fazla sivili kasten katlettiğini tespit etti.

Petersburg Kent Mahkemesi, 20 Ekim 2022 tarihinde Leningrad kuşatmasının Sovyet halkına yönelik bir soykırım olduğuna hükmetti. Oturumlar sırasında kuşatmada hayatını kaybeden insan sayısının en az 1 milyon 93 bin 842 olduğu anlaşıldı.

Reichsführer SS Heinrich Himmler’in himayesinde geliştirilen ve özü Dr. E. Wetzel’in 27 Nisan 1942 tarihli ‘Genel Plan Ost Üzerine Görüş ve Öneriler’ başlıklı belgesinde korunan ‘Genel Plan Ost’a göre, Almanya tarafından fethedilen eski Sovyetler Birliği’ndeki Alman yerleşim bölgesinde sadece 14 milyon Slav’ın kalacağı hatırlatılmalı. Bunlar 4,5 milyon Almanın kontrolü altına sokulacaktı. ‘Irksal olarak istenmeyen yerliler’ Batı Sibirya’ya gönderilecekti. Sözde 31 milyon sürgünden bahsediliyordu. Doğum oranının düşürülmesine yol açacak bir dizi önlemle ‘Rusya halkının ırksal açıdan zayıflatılması’ ve ‘biyolojik gücünün zayıflatılması’ öngörülüyordu.

Bu ve benzeri sayısız örneğin, Almanya’nın Üçüncü Reich’ın ülkemize karşı işlediği suçları soykırım olarak resmen tanıması için yeterli olduğuna inanıyoruz.

Tüm bunlardan, BM Uluslararası Adalet Divanı’ndaki mevcut yargılamalar bağlamında Berlin’in, insanlık karşısındaki tarihsel suçunu oluşturan her şeyin sadece bir bölümünü – Holokost meselesini – ayırmaya karar verdiği ve bunu tamamen değil, sadece şu anda kendisine uygun olan açıdan ele almaya karar verdiği kanaatine varabiliriz.

Orta Doğu söz konusu olduğunda, Scholz hükümeti sadece iç siyasi mülahazaları değil, aynı zamanda Gazze Şeridi’ndeki Filistinlilerin toplu olarak cezalandırılmasının tüm dünyada, özellikle de Küresel Güney’de yarattığı öfkeyi dikkate alarak böyle bir girişimde bulunmamayı tercih edebilirdi. Bu hatalı yaklaşımın kınanması daha şimdiden en üst düzeyde dile getirilmiştir: Namibya Cumhuriyeti Devlet Başkanı H. Geingob, Almanya’nın Afrika’da işlediği insanlığa karşı suçların kefaretini henüz ödememiş olması nedeniyle Federal Almanya Cumhuriyeti’ni bu son derece hassas konuda herhangi bir adım atmamaya çağırdı. Burada kastedilen 1904-1908 yılları arasında Alman Güney-Batı Afrikası’ndaki sömürge yönetiminin burada yaşayan on binlerce Herero ve Nama halkını katlettiği hadiseler. Namibya’da bu hadiseler ülkenin yerli nüfusuna karşı işlenmiş bir soykırım eylemi olarak kabul ediliyor.

‘Üçüncü Reich’ın işlediği suçların Alman makamları tarafından pişmanlık nedeni olarak görülmemesi şok edici ve öfke uyandırıcı’

Üçüncü Reich’ın 27 milyon SSCB vatandaşının imhası da dahil olmak üzere işlediği suçların büyük bir kısmının Alman makamları tarafından pişmanlık nedeni olarak görülmemesi şok edici ve öfke uyandırıcı. Aksine, Berlin bir kez daha 80 yıl önce Hitler’in ne yok edebildiği ne de fethedebildiği Avrupa’nın o bölgesinde yaşayanların imhasına dalmış durumda.

Burada şu soru ortaya çıkıyor: Almanların bu pişmanlığı daha önce samimi miydi ve Almanya’nın Nazilerden arındırılması hedeflerine ulaşıldı mı?

‘Neo-Nazi pratiklerinin onaylanmasının arka planında Alman militarizmi canlanmaya devam ediyor’

Mevcut Alman yönetiminin liderliğinin tutumunu kabul edilemez, ahlak dışı, gayri meşru ve gayri ahlaki buluyoruz. Bununla birlikte en rahatsız edici olan şey, neo-Nazi pratiklerinin onaylanmasının arka planında Alman militarizminin canlanmaya devam etmesi. Bu eğilim, bu ülkenin çelişkili tarihsel deneyimi göz önüne alındığında Almanya’nın yanı sıra Avrupa ve dünyanın kaderi için de son derece vahim sonuçlar doğurabilir.”

DİPLOMASİ

Maduro, ABD ile doğrudan müzakerelerin yeniden başlayacağını duyurdu

Yayınlanma

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, ABD ile diplomatik temasların yeniden kurulacağını ve iki ay önce Washington yönetiminden diyaloğu yeniden başlatma teklifi aldıklarını duyurdu.

İki ülke, yarın doğrudan görüşmelere geri dönecek.

Maduro, Venezolana de Televisin‘e verdiği demeçte “Yeni anlaşmalar imzalamak ve daha önce imzalanmış anlaşmaları uygulamak için müzakere edeceğiz. Diyalogdan, karşılıklı anlayıştan, ilişkilerimizin geleceğinden, Venezuela’nın egemenliğine ve bağımsızlığına tam saygı göstererek değişimden yanayım,” dedi.

Venezuela lideri, ayrıca ABD’nin yaptığı anlaşmalara sadık kalması gerektiğini vurguladı.

Maduro, devlet başkanlığı seçimlerinde iktidar partisinden resmen aday gösterildi. Seçimler 28 Temmuz 2024 tarihinde yapılacak.

Aynı zamanda, seçmenlerin yüzde 54’ünden fazlasının desteğiyle ülkedeki en popüler siyasetçi muhalefetin temsilcisi Maria Corina Machado olarak öne çıkıyor.

Geçen yılın aralık ayında Venezuela Yüksek Mahkemesi, Maria Corina Machado’yu siyasi haklardan mahrum bırakarak seçimlere katılmasını yasaklamıştı.

Mahkeme, kararına gerekçe olarak muhalefet liderinin bir ‘yolsuzluk planına’ karışmış olmasını göstermişti.

Temmuz 2023’te Maria Corina Machado’nun Venezuela’da 15 yıl boyunca kamu görevinde bulunması yasaklandı. Mart ayında da muhalif Henrique Capriles’e benzer bir yasak getirilmişti.

Ekim ayına gelindiğinde hükümet ve muhalefet, diyaloğun yeniden başlatılması ve seçimlerin düzenlenmesi için meşru bir seçim sürecinin güvence altına alınmasını içeren bir anlaşma imzaladı.

Bunun ardından ABD, Venezuela’ya yönelik yaptırımları geçici olarak hafifletti ve ülkenin petrol, doğalgaz ve altın sektörlerini kapsayan işlemlere izin veren genel lisanslar çıkardı. Geçici hafifletme Nisan 2024’e kadar geçerliydi. Ülkenin petrol ve doğalgaz sektörüne yönelik yaptırımlar 2019 yılında seçim hileleri iddiasıyla uygulanmıştı.

Maduro, ABD yetkililerinin ‘bir şiddet dalgası başlatma’ ve ülkeyi işgal etme niyetinde olduğunu belirtmiş ve ’emperyalizme karşı çıkan tüm hükümetlerin’ saldırı altında olduğuna işaret etmişti.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

ŞİÖ zirvesine hazırlanan Astana ilk konuğu Xi’yi ağırlıyor

Yayınlanma

Kazakistan’ın başkenti Astana 3-4 Temmuz’da düzenlenecek olan Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Liderler Zirvesi’ne hazırlanıyor.

Zirve öncesi bugün Astana’ya varan ilk lider Çin Devlet Başkanı Xi Jinping oldu. Xi, yaptığı yazılı açıklamada, ülkeye ziyaretinden ve ŞİÖ zirvesinden beklentilerini açıkladı.

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping salı günü yaptığı açıklamada Pekin’in “hegemonyacılığa, güç politikasına ve blok çatışmasına” karşı çıktığını ve çok kutuplu dünyayı savunduğunu söyledi.

Metni Kazinform haber ajansı tarafından yayınlanan Çin ve Kazakistan – Yeni ufuklar için ortak bir arzu başlıklı makalede Xi, “Benzeri görülmemiş, çığır açan, tarihi değişimler karşısında Çin tarafı, Kazak tarafı ile birlikte kriz zamanlarında yeni fırsatlar yaratmaya ve yeni perspektifler açmaya hazırdır” dedi.

Çin lideri, ziyaretinin Kazakistan’la “yüzyıllardır süregelen iyi dostluk ve kapsamlı işbirliği geleneğini çoğaltmasını” ve Çin-Kazak “ebedi kapsamlı stratejik ortaklığını” yeni bir zirveye taşımak amacıyla ikili ilişkilerin daha da geliştirilmesi için yeni planların ana hatlarını belirlemesini beklediğini kaydetti.

Kazakistan’ın ŞİÖ dönem başkanlığını öven Çin Devlet Başkanı, her iki ülkenin de uluslararası ve bölgesel meselelerde benzer pozisyonlara sahip olduğunu, ortak, entegre ve sürdürülebilir güvenlik kavramının uygulanmasını savunduğunu, dünya barışı, küresel kalkınma ve adil bir dünya düzenine ulaşmak için çaba gösterdiğini kaydetti.

Xi Jinping’in ŞİÖ zirvesinden sonra Tacikistan’a geçmesi planlanıyor.

Belarus’un katılımı

ŞİÖ üye devletleri Başkanlar Konseyi’nin 24. toplantısı 4 Temmuz’da Astana’daki Bağımsızlık Sarayı’nda yapılacak. Toplantıya BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ve çeşitli uluslararası örgütlerin başkanlarının katılması bekleniyor.

15 Haziran 2001 tarihinde Şanghay’da kurulan örgüt, başlangıçta Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Çin, Tacikistan ve Özbekistan olmak üzere altı ülkeden oluşuyordu.

2017 yılında Hindistan ve Pakistan, 2023 yılında ise İran bloğa katıldı. Belarus’un da örgüte katılım sürecini yakında tamamlaması bekleniyor.

Bu arada Hindistan Başbakanı Modi’nin ŞİÖ zirvesine katılmayacağı, onun yerine Hindistan heyetine Dışişleri Bakanı S. Jaishankar’ın liderlik edeceği kaydedildi.

Zirveye katılması beklenmese de Taliban zirvenin önemli aktörlerinden biri olacak. Afganistan ŞİÖ’de gözlemci statüsüne sahip ancak ülke Ağustos 2021’de Taliban’ın kontrolüne geçtiğinden beri ŞİÖ toplantılarına davet edilmiyor. Ancak ocak ayında Kazakistan Taliban ‘ı terör örgütleri listesinden çıkardı ve Rusya da aynı şeyi yapmayı düşünüyor. Bu da gelecekte Afganistan’ın ŞİÖ toplantılarına gözlemci olarak ya da daha fazla katılması için davet edilmesini sağlayabilir.

Zirveyle ilgili ana tartışmalardan biri ise Belarus’un örgüte katılımı. Belarus’un katılımının grubun genişlemesine hizmet edeceği ama aynı zamanda odak noktasını da kaydırabileceği tartışılıyor.

Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü 1 Temmuz’da yaptığı açıklamada, “Çin, bu [ŞİÖ] zirvesinin daha fazla fikir birliği oluşturmaya yardımcı olacağına, yeni bir işbirliği sayfası açacağına ve tüm ülkelerin güvenlik, istikrar, kalkınma ve refahına ve insanlık için ortak bir geleceği olan bir topluluk inşa etmeye katkıda bulunacağına inanıyor” dedi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Ukrayna, yaklaşık 80 adet F-16 alacak

Yayınlanma

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), Ukraynalı F-16 pilotlarına yönelik eğitim programını genişletme konusunda yeni bir baskı altına girerken Ukrayna, uzun zamandır beklediği savaş uçaklarının ilkini kısa süre içinde teslim alacak.

Pazartesi günü Hollanda’nın görevden ayrılan savunma bakanı Kajsa Ollongren, “İlk uçak teslimatı yakında gerçekleşecek,” dedi. İlk dilimde kaç uçağın yer alacağı ve bunların tam olarak ne zaman teslim edileceği belli değil.

Ukrayna hava kuvvetlerinden bir sözcü, Newsweek‘e yaptığı açıklamada bu bilginin gizli olduğunu söyledi ve detay vermedi.

Hollanda, Kiev’i gelişmiş savaş uçaklarıyla donatmak için Danimarka, Norveç ve Belçika ile birlikte uluslararası bir koalisyonun parçası olarak Ukrayna’ya toplam 24 adet F-16 jeti vermeyi taahhüt etmişti.

Kiev’in alacağı savaş uçağı sayısı 80’i bulacak ki bu sayı Kiev’in ihtiyaç duyduğunu söylediği toplam sayının çok altında kalıyor.

Ukrayna’nın Batılı destekçileri, savaş boyunca askeri yardım paketlerinde yer alan tank veya topçu sistemleri gibi teçhizat türlerinden çok daha büyük bir taahhüt olan F-16 konusunda isteksizdi.

Diğer yandan Kiev’in F-16’ları ne zaman teslim alacağı ve uçakları Rusya’ya karşı ne zaman operasyonel hale getireceği konusundaki belirsizlik devam ediyor.

F-16 tedarikçisi ülkeler, Ukraynalı personelin eğitim programlarını tamamlaması ve ülkede gerekli altyapı ve tesislerin çalışır durumda olması gerektiği görüşünde.

Kiev ile destekçileri arasında eğitim programları konusunda gerilim giderek daha görünür hale geliyor.

İngiltere hükümetine göre, 10 Ukraynalı pilottan oluşan bir grup Mart 2024’te İngiliz hava kuvvetlerinde temel uçuş ve dil eğitimini tamamladı.

Londra, Ukraynalıların Fransız hava kuvvetleriyle ‘ileri uçuş eğitimine’ geçeceklerini de ekledi. Bu eğitim halihazırda devam ediyor.

Az sayıda Ukraynalı pilot da ABD ordusuyla birlikte Arizona Tucson’da ve Danimarka’daki bir hava üssünde eğitim görüyor. Romanya’nın güneydoğusunda Ukraynalı pilotlar için bir başka eğitim merkezi daha hazırlanıyor.

Ukrayna parlamentosundaki silah ve mühimmat komisyonunun başında bulunan Ukraynalı siyasetçi Aleksandra Ustinova, geçtiğimiz ay İngiliz The Times gazetesine verdiği demeçte Washington yönetimin F-16 tedariki geciktirmek için ‘bahaneler’ ürettiğini iddia etmişti.

Ukrayna’nın 2024 yılı sonuna kadar tam eğitimli 20 pilota sahip olacağını belirten Ustinova, en büyük sorunun personel eğitimi olduğunu savunmuştu.

Haziran ortasında Politico‘nun haberine göre Kiev, ABD ve diğer ortak ülkelere eğitim gören F-16 pilotlarının sayısını artırmaları için baskı yapıyordu ama Arizona’daki askeri üs, Danimarka’daki program ve Romanya’daki üste eğitim için sınırlı sayıda yer vardı.

Ardından Pazartesi günü Temsilciler Meclisi’ndeki bir grup Demokratın yıl sonuna kadar 10 Ukraynalı F-16 pilotunun daha ABD’de eğitim alması için bastırdığını bildirdi.

15 Demokrat Temsilciler Meclisi üyesinin imzası bulunan dilekçede, “Yıl sonuna kadar Ukrayna’nın elinde, onları uçuracak kalifiye pilot sayısından daha fazla F-16 uçağı olacak. Bu durum, bu uçakların Ukrayna’ya sağlayabileceği stratejik avantajların altını oyma tehdidi yaratmaktadır,” ifadelerine yer verildi.

Kiev, ABD’yi Ukraynalı pilotların F-16 eğitimini kasten geciktirmekle suçladı

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English