Diplomasi
M23, Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin kilit şehri Goma’yı ele geçirdiğini duyurdu

Ruanda destekli M23 isyancılarının, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin saldırıya son verilmesi çağrısına rağmen şehri ele geçirdiklerini açıklamasından saatler sonra, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin (DKC) doğusundaki en büyük şehir olan Goma’nın bazı bölgelerinden silah sesleri yükseldi.
Haber, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Ruanda birliklerinin pazartesi günü ortak sınır boyunca ateş teatisinde bulundukları ve M23 savaşçılarının ilerleyişiyle birlikte çatışmanın hızla tırmanma riskinin ortaya çıktığı haberleriyle birlikte geldi.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti hükümet sözcüsü Patrick Muyaya, X üzerinden yaptığı açıklamada Ruanda ordusunun Goma’daki varlığını doğruladı.
“Hükümet, Ruanda’nın açık niyetlerini göz önünde bulundurarak katliamdan ve insan hayatı kaybından kaçınmak için çalışmaya devam ediyor” diyen Muyaya, bölge sakinlerine evlerinde kalmalarını ve vandalizm ve yağmacılık yapmaktan kaçınmalarını söyledi.
Pazartesi günü erken saatlerde M23, DRC hükümetinin Ruanda tarafından bir “savaş ilanı” olarak nitelendirdiği Goma’yı ele geçirdiğini duyurdu. BM, ele geçirmenin Goma’nın iki milyon sakini arasında “kitlesel paniğe” neden olduğunu söyledi.
M23’ün iddiası, Kongolu birliklere silahlarını teslim etmeleri için verdiği 48 saatlik sürenin dolmasına dakikalar kala geldi. Örgütün savaşçıları ayrıca Goma sakinlerini sakin olmaya ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti ordusu mensuplarını merkezdeki stadyumda toplanmaya çağırdı.
İki görgü tanığı Reuters haber ajansına isyancıların Goma’nın merkezine girdiğini söyledi. Ajansın bildirdiğine göre, bunlardan biri ağır silahlı adamların sokaklarda yürüdüğünü gösteren kısa bir video paylaştı.
Mineral zengini bölge
M23 isyancı ittifakının ilerleyişi, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin mineral zengini doğusunda binlerce kişiyi evlerini terk etmeye zorladı ve onlarca yıldır devam eden çatışmanın daha geniş çaplı bir bölgesel savaşı yeniden alevlendirme riski taşıdığı korkularını tetikledi.
M23 savaşçıları birkaç gündür Goma’nın dış mahallelerinde Kongo ordusu ve BM barış gücü askerleriyle çatışıyor.
Kilit şehir için verilen savaş, otuz yılı aşkın bir süredir bölgesel rekabetler, etnik anlaşmazlıklar ve silahlı milis çatışmalarıyla mücadele eden ve dünyanın en kötü insani krizlerinden birini tetikleyen istikrarsız bir bölge olan Doğu Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ndeki çatışmaların sonuncusu.
BM yaptırımları çağrısı
M23’ün Goma’daki ilerleyişine öfkelenen Demokratik Kongo Cumhuriyeti cumartesi günü Ruanda ile ilişkilerini kesti ve komşusuna BM yaptırımları uygulanması çağrısında bulundu.
Kenya Devlet Başkanı William Ruto pazartesi günü yaptığı açıklamada, Goma savaşının sona ermesi için uluslararası baskının artmasıyla birlikte Demokratik Kongo Cumhuriyeti Devlet Başkanı Felix Tshisekedi ve Ruanda Devlet Başkanı Paul Kagame’nin çarşamba günü krizi görüşmek üzere bir toplantıya katılmayı kabul ettiklerini söyledi.
Krize cevaben pazar günü BMGK’da yapılan acil toplantıda Kinşasa’nın en üst düzey diplomatı, daha fazla Ruanda askerinin egemenliği “açık ve kasıtlı bir şekilde ihlal ederek” sınırı geçtiği uyarısında bulundu.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Therese Kayikwamba Wagner, “Bu cepheden bir saldırı, artık diplomatik kurnazlıkların arkasına saklanmayan bir savaş ilanıdır” dedi.
Kigali “herhangi bir çözüm sunmayan” açıklamaları reddetti ve Kinşasa’yı son tırmanışı tetiklemekle suçladı.
Ruanda Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada “Ruanda sınırı yakınlarındaki çatışmalar Ruanda’nın güvenliği ve toprak bütünlüğü için ciddi bir tehdit oluşturmaya devam etmekte ve Ruanda’nın savunma pozisyonunu sürdürmesini gerektirmektedir” denildi.
BM uzmanları Ruanda’nın Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndeki çatışmalarda M23’ü desteklemek üzere 3,000-4,000 asker konuşlandırdığını ve füzeler ve keskin nişancılar da dahil olmak üzere önemli bir ateş gücü sağladığını söylüyor.
Pazar günü geç saatlerde yapılan bir açıklamada BMGK, bölgedeki saldırgan “dış güçlerin” geri çekilmesi çağrısında bulundu ancak açıkça isim vermekten kaçındı.
Açıklama, BM Başkanı Antonio Guterres’in Ruanda’ya silahlı kuvvetlerini Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nden çekmesi çağrısında bulunmasının ardından geldi ve bu çağrı Kigali tarafından reddedildi.
Tırmanan çatışmalarda yaklaşık bir düzine yabancı barış gücü askeri öldürüldü.
Türkiye’nin arabuluculuk teklifi reddedildi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ruanda Devlet Başkanı Paul Kagame ile geçen gün yaptığı görüşmede, Türkiye’nin iki ülke arasında arabuluculuk yapmaya hazır olduğunu belirtti. Erdoğan, “Büyük Göller bölgesinde istikrar ve barışa katkı sağlayacak bu meselenin çözümü konusunda her iki tarafın da arzu etmeleri halinde biz de Türkiye olarak her türlü desteği vermeye hazırız” ifadelerini kullanmıştı.
Ancak, KDC hükümetinin, Türkiye’nin arabuluculuk teklifini reddettiği ve “Afrika sorunlarına Afrika çözümleri” yaklaşımını benimsediklerini ifade ettikleri iddia edildi.
İsyancılar kim ve ne istiyorlar?
M23 isyancıları – ya da 23 Mart Hareketi – Kongo’nun doğusunda on yıllardır süren çatışmalarda mineral zengini bölgede yer edinmek için mücadele eden yaklaşık 100 silahlı gruptan biri. İsyancılar son haftalarda önemli toprak kazanımları elde ederek kasaba ve köyleri ele geçirdi ve Goma’yı kuşattı.
Grup 2012 yılında Kongo ordusundan kopan etnik Tutsilerin başarısız entegrasyonunun ardından kuruldu. Grup, Tutsileri ayrımcılığa karşı savunduğunu ve 1994’te Ruanda’da Tutsilere yönelik soykırımla bağlantılı olan etnik Hutu milislerine karşı Tutsilerin çıkarlarını savunduğunu iddia ediyor. Ancak eleştirmenler bunun Ruanda’nın Doğu Kongo üzerinde ekonomik ve siyasi nüfuz elde etmek için bir bahane olduğunu söylüyor. Tutsiler Kongo nüfusunun %1-2’sini oluşturuyor.
Kongolu yetkililer Ruanda’yı giderek artan bir şekilde bölgenin kaynakları üzerinde kontrol sağlamak ve Kongo’nun bazı bölgelerini ilhak etmeyi amaçlamakla suçluyor.
M23, kontrolü altındaki bölgelerde kendi vergi sistemini uyguluyor, yerel bir hükümet yönetiyor ve doğal kaynakları kontrol ediyor.
Goma, ticaret, güvenlik ve insani yardım çabaları için bölgesel bir merkez ve havaalanı malzeme naklinde kilit öneme sahip. 2012 yılında isyancılar Goma’yı ele geçirmiş ve yaklaşık bir hafta boyunca kontrol etmişlerdi ancak Ruanda üzerinde artan uluslararası baskının ardından – ABD ve İngiltere’den gelen yardımların askıya alınması da dahil – M23 şehri teslim etti.
2021’den bu yana Kongo hükümeti ve Burundi birlikleri ve BM askerleri de dahil olmak üzere müttefik güçler isyancıları Goma’dan uzak tutuyor.
Batı’nın suç ortaklığı
Analistler tarafından, Kongo’daki krizin, İngiltere, ABD ve Fransa dahil olmak üzere Batı’nın rolü ve 1994 yılında Ruanda’da Tutsilere karşı gerçekleştirilen soykırımdaki suç ortaklığı ile doğrudan bağlantılı olduğu değerlendiriliyor.
Fransa, 1994’teki Fransız Turkuaz Operasyonu sırasında Ruanda soykırımını organize eden ve uygulayan Hutu üstünlükçüleri için Kongo’da bir kaçış yolu ve güvenli bir sığınak yaratılmasını sağlamıştı. Bu sayede Kongo’da yeniden toplanıp Kongo ve Ruanda’da Tutsileri katletmeye ve her iki ülkede de kendi soykırım ideolojilerini paylaşmayan Hutulara saldırıp onları öldürmeye devam edebildiler.
Bazı analistler ise, çatışmaların, jeopolitik etkilerini sürdürmek ve bölgenin maden zenginliklerinin çıkarılmasından kar elde etmek isteyen yabancı ülkeler tarafından körüklendiğini söylüyor.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti koltan, altın, elmas ve kobalt gibi doğal kaynaklar bakımından oldukça zengindir. Bu madenlerin işletilmesi, gruplar arasında uzun süreli çatışmaların önemli bir nedenidir. Bazı silahlı gruplar bu kaynaklar üzerindeki kontrolleri sayesinde finanse edilmektedir.
Diplomasi
NATO zirvesi: Silahlanma çılgınlığı ve Silikon Vadisi çağı

Lahey’deki NATO zirvesi, çok sayıda savunma bakanı, savunma uzmanı ve silah endüstrisi temsilcisinin katıldığı geniş çaplı bir toplantıyla bugün (24 Haziran) başlıyor.
NATO Savunma Sanayii Forumu, ittifakın açıklamasına göre, NATO ülkelerinin “benzeri görülmemiş bir hızla” nicel olarak yeniden silahlanmasına yardımcı olmayı ve en son teknolojilerin gelecekteki savaşlarda daha kullanışlı hale getirilmesini amaçlıyor.
Yapay zeka (AI) teknolojisinin hiç olmadığı kadar yaygın olarak kullanıldığı İsrail’in İran’a yönelik saldırıları, şu anda askeri teknoloji standartlarını belirliyor.
Raporlara göre, İsrail silahlı kuvvetleri, özellikle AI’ın yardımıyla “hava, siber ve kara operasyonlarını” entegre ederek “drone sürülerini, gizli ağları ve sabotaj görevlerini gerçek zamanlı olarak koordine ediyor.”
ABD de AI’ın savunmaya entegrasyonunu hızla ilerletirken, Alman girişimler de AI kontrollü insansız hava araçlarının (İHA) üretiminde başarılar elde ediyor.
Bunlar arasında, sivil şirketleri geride bırakarak Almanya’nın en pahalı girişimi olarak kabul edilen savunma startup’ı Helsing de bulunuyor.
Test sahası olarak Ukrayna
Bu yılki Savunma Sanayii Forumunda NATO, savaşların büyük ölçüde savaşan tarafların sahip olduğu savunma sanayii kapasitelerine göre sonuçlandığını gösteren deneyimlerden sonuçlar çıkarıyor.
Örneğin, Hollanda Savunma Bakanı Ruben Brekelmans’a göre, Ukrayna’daki savaş “endüstriler arası bir savaş” haline geldi. Brekelmans’ın bakanlığı, NATO ile birlikte ve sanayi birliği VNO-NCW ve Hollanda Dışişleri Bakanlığı ile işbirliği içinde forumu düzenliyor.
Büyük miktarlarda askeri teçhizat üretebilen ve özellikle bunu hızlı bir şekilde yapabilenlerin belirleyici bir avantaja sahip olduğunun altı çiziliyor.
Foruma savunma bakanları, savunma uzmanları ve özellikle savunma sanayii temsilcileri dahil olmak üzere 400’den fazla katılımcı davet edildi.
Toplantı öncesinde yapılan açıklamalara göre, tartışmalar “silah üretimini benzeri görülmemiş bir hızla genişletme ve yoğunlaştırma” üzerine odaklanacak.
Toplantıda, niceliksel artışların yanı sıra, finansman seçenekleri ve “otonom sistemler dahil” savaşta en son teknolojilerin nasıl kullanılabileceği ele alınacak.
AI savaşı: Azerbaycan ve Ukrayna örneği
İsrail silahlı kuvvetlerinin İran savaşındaki operasyonlarına ilişkin raporlara bakıldığında, en son teknolojilerin nasıl kullanıldığına dair bir fikir edinilebilir.
İHA’ların kullanımı yeni bir şey değil ama İHA savaşının dönüm noktası 2020’de Azerbaycan-Ermenistan savaşında yaşandı. İHA’lar şu anda Ukrayna savaşında önemli bir rol oynuyor.
İran savaşında da yapay zekanın yaygın kullanımı devreye girmiş durumda: Al Monitor’un analizine göre, AI tabanlı savaş ilk kez merkezi sahneye çıktı. Washington merkezli Orta Doğu Enstitüsü’nden (MEI) bir uzmana göre, İsrail AI’ın yardımıyla “hava, siber ve kara operasyonlarını entegre ederek drone sürülerini, gizli jetleri ve sabotaj görevlerini gerçek zamanlı olarak koordine ediyor.”
AI tabanlı siber saldırılar ve AI tabanlı elektronik savaş da İran’ın hava savunmasını etkisiz hale getirmeyi mümkün kıldı. MEI uzmanı, bunun en önemli örneği olarak Mossad’ın Tahran’a yakın bir yerde gizli bir drone üssü kurmasını ve Tel Aviv’in buradan AI kontrollü saldırılar düzenlemesini gösteriyor.
İsrail ayrıca İran şehirlerinde AI yardımıyla saldırı silahı olarak kullanılan patlayıcılarla donatılmış sivil araçlar kullanıyor.
NATO’da Silikon Vadisinin ağırlığı artıyor
ABD’de Trump yönetimi, yapay zeka da dahil olmak üzere çeşitli araçlarla yüksek teknolojili savaşa yönelme politikasını sürdürüyor.
Halihazırda küresel askeri harcamaların üçte birinden fazlasını oluşturan askeri bütçe, yüzde 13,4 oranında artırılarak 1,01 trilyon dolara çıkarıldı.
Aynı zamanda, kaynaklar ve kapasiteler geleneksel ABD savunma şirketleri olarak bilinen 5 şirketten (General Dynamics, Lockheed Martin, RTX, Northrop Grumman, Boeing) yapay zeka ve havacılık endüstrilerindeki startup’lara kaydırılıyor.
Bunun bir örneği, İsrail’in Demir Kubbe sistemini örnek alan kıtasal füze savunma sistemi “Altın Kubbe” projesi. Elon Musk’ın SpaceX ve Starlink şirketleri ile Palantir ve Anduril gibi genç teknoloji şirketleri bu projeden büyük ihaleler almayı umuyor.
Elon Musk’ın hükümetten çekilmesine rağmen, Silikon Vadisinden teknoloji şirketleri, personel açısından Trump yönetiminde güçlü bir şekilde temsil edilmeye devam ediyor.
Örneğin, Palantir CEO’su Alex Karp’ın çalışanları, Dışişleri Bakanlığı ve Pentagon’da etkili pozisyonlarda bulunuyor. Haberlere göre, ABD Savunma Bakanlığında şu anda “yeni bir ton” var ve bu, ABD’nin Batı Kıyısındaki startup’lar ve teknoloji şirketleri” arasında “adeta coşku”ya neden oluyor.
Almanya’nın en pahalı startup’ı
Alman Silahlı Kuvvetleri henüz benzer bir başarıya ulaşmaktan çok uzak olsa da, Alman savunma sanayisinde ABD’dekine benzer yüksek teknoloji startup’ları kurma çabalarında ilk başarı işaretleri görülmeye başladı.
Şu anda Almanya’nın en değerli startup’ı, Münih merkezli Helsing. Şirketin kurucu ortağı Gundbert Scherf, bir zamanlar McKinsey tarafından Federal Savunma Bakanı Ursula von der Leyen’in “Stratejik Silah Kontrol Komiseri” olarak görev yapmak üzere gönderilmişti.
Helsing, yapay zeka yardımıyla kontrol edilen ve sinyal bozucularla durdurulamayan Ukrayna için kamikaze insansız hava araçları üretmesiyle adını duyurdu.
Son zamanlarda, Ukraynalı askerlerin Helsing insansız hava araçlarının bazı rakip modellere göre çok pahalı ve kalitesinin düşük olduğunu düşündükleri bildiriliyor.
Bununla birlikte, Helsing, NATO’nun doğu kanadında kurulması planlanan bir “insansız hava aracı duvarı” için ekipman tedarik etmek üzere görüşmelerini sürdürüyor.
İnsansız hava araçlarının yanı sıra, bu şirket öncelikle savaş uçakları, denizaltılar ve tanklar için yapay zeka geliştiriyor. Bu sayede bu araçlar gelecekte daha verimli bir şekilde kullanılabilecek.
Şu anda 12 milyar avro değerinde ve Almanya’nın en pahalı startup’ı olan Helsing, İsveçli Saab ile işbirliği içinde Eurofighter uçaklarını elektronik savaş için donatmaya hazırlanıyor.
Alman AI çalışmaları Ukrayna’ya odaklanıyor
AI ve drone şirketi Helsing’in yanı sıra, Münih yakınlarındaki Gilching’de bulunan drone üreticisi Quantum Systems de yükselişte.
Quantum Systems, 2015 yılında eski Alman Silahlı Kuvvetleri subayı Florian Seibel tarafından kuruldu. Şirket, sadece Alman Silahlı Kuvvetleri için değil, Ukrayna için de üretim yapıyor.
Ayrıca gelecekte Airbus Defence ile de yakın işbirliği içinde olacak. Bu konuyla ilgili bir niyet mektubu, geçtiğimiz günlerde Le Bourget Havalimanında düzenlenen Paris Havacılık Fuarında imzalandı.
Mektuba göre, Quantum Systems, insansız hava araçları ve insansız hava araç sürüleriyle birlikte çalışacak altıncı nesil savaş uçağı Future Combat Air System (FCAS) projesinde yer alacak.
Quantum Systems, bugüne kadar Airbus Defence tarafından 40 milyon avro ile finanse edildi.
Pentagon bağlantılı sermaye Avrupa’ya akıyor
Helsing ve Quantum Systems Alman şirketleri olsa da, Rheinmetall drone ve yapay zeka alanında kısmen ABD’li ünlü teknoloji milyarderi Peter Thiel tarafından finanse edilen Anduril adlı ABD şirketiyle işbirliği yapıyor.
Rheinmetall ve Anduril, geçen hafta askeri insansız hava araçları üretmek için stratejik bir ortaklık anlaşması imzaladı.
Anduril’den yapılan açıklamaya göre ortaklık, zamanla daha fazlasını kapsamayı amaçlayan üç kanıtlanmış yeteneğin geliştirilmesine odaklanıyor: Anduril’in düşük maliyetli, seri üretilebilir otonom hava araçları ailesinin bir parçası olan Barracuda’nın Avrupa versiyonunun Rheinmetall’in dijital egemenlik çerçevesi (“Battlesuite”) içine entegrasyonu; Anduril’in yüksek performanslı, çok görevli grup 5 otonom hava aracı (AAV) Fury’nin Avrupa versiyonunun Rheinmetall’in dijital egemenlik çerçevesi (“Battlesuite”) içine dahil edilmesi; ve Anduril’in yeni üretim yaklaşımlarından yararlanarak Avrupa’da kullanılmak üzere katı roket motorları için fırsatların araştırılması.
Anduril Industries CEO’su Brian Schimpf, “Bu, ortak üretim, operasyonel uygunluk ve egemenliğe karşılıklı saygı üzerine kurulu farklı bir savunma işbirliği modeli. Rheinmetall ile birlikte, hızlı bir şekilde üretilebilen, geniş çapta konuşlandırılabilen ve NATO misyonlarının gelişmesine göre uyarlanabilen sistemler geliştiriyoruz,” dedi.
Bu anlaşma, ABD’li bir teknoloji şirketinin, Berlin ve Brüksel’in silah üretiminde ABD’den bağımsız olarak mümkün olduğunca özerk hale gelme çabalarına ters düşen, Avrupa’da silah teknolojisinin yaygınlaşmasında önemli bir konum elde etmesini sağlıyor.
Anduril, Avrupa’yı gözüne kestirdi
Geçen mart ayında Silikon Vadisi devi Anduril’in, Avrupa kıtasının savunma harcamalarını artırmaya hazırlanırken, İngiltere’de insansız hava aracı üretimi ve Avrupalı silah üreticileriyle sözleşmeler imzalamayı düşündüğü açıklanmıştı.
Anduril’in İngiltere ve Avrupa genel müdürü Rich Drake, Bloomberg’e verdiği bir röportajda, “Yeterli sipariş alırsak, kesinlikle İngiltere’de bir tesis açmayı planlıyoruz. Müstakil bir İngiliz şirketi olmaya kararlıyız,” demişti.
Anduril ve veri analizi geliştiricisi Palantir gibi Amerikan savunma teknolojisi şirketleri, Ukrayna’da savaşın başlamasından bu yana Avrupa’da ilgi görmeye başladı.
Geçen şubat ayının başlarında Anduril ve İngiliz hükümeti, Ukrayna’ya saldırı amaçlı insansız hava araçları sağlamak için yaklaşık 30 milyon sterlin (38 milyon dolar) tutarında bir anlaşma yaptığını duyurmuştu.
2024 yılının haziran ayında, Anduril ve Rheinmetall, küçük insansız hava araçlarına odaklanan hava savunma sistemleri üzerinde ortak çalışma yapmak üzere bir anlaşma imzalamıştı.
Drake, şirketin Almanya dışında “birkaç başka ülke”deki savunma şirketleriyle de görüşmelere başladığını söylemişti.
Anduril, Silikon Vadisinin önde gelen risk sermayesi fonları Andreessen Horowitz ve Founders Fund dahil olmak üzere bir dizi yatırımcı tarafından destekleniyor ve son zamanlarda, Meta ile askerler için karma gerçeklik başlıkları sağlamak üzere anlaşma dahil olmak üzere bir dizi başarı elde etti.
Geleneksel Amerikan silah şirketleri için Avrupa’nın önemi
ABD’nin önde gelen savunma şirketleri, yıllık gelirlerinin önemli bir bölümünü oluşturan Avrupa’da uzun süredir devam eden bağlara sahipler ve daha derin ortaklıkların kıtada iş yapmaya devam etmelerini sağlayacağını umuyorlar.
Bu bölge, 2024 yılında hem Lockheed Martin’in hem de RTX’in yıllık gelirlerinin yaklaşık yüzde 11’ini oluşturuyor. Birçok Avrupa ordusu Lockheed’in F-35 savaş uçağına sahipken, RTX’in Patriot füzesi hava savunma alanında açık ara pazar lideri.
Lockheed ve RTX’in savunma iştiraki Raytheon, son iki yılda kıtada geniş kapsamlı ortak üretim ortaklıkları kurduklarını duyurdu. Lockheed, Rheinmetall ile büyük ölçekli füze üretimi kuracak, Raytheon ve Avrupalı füze üreticisi MBDA’nın ortak girişimi ise Almanya’da NATO için Patriot füzeleri üretecek.
Raytheon’un kara ve hava savunma sistemleri başkanı Thomas Laliberty, ülkelerin “egemenlik kavramına farklı yaklaşımlar” sergilediğini söyledi.
Raytheon’un “her birini anlamaya ve elimizden geldiğince bu gereksinimleri karşılamalarına yardımcı olmaya” çalıştığını da sözlerine ekledi.
Lockheed Martin’in baş işletme sorumlusu Frank St John, Paris’te Financial Times’a verdiği demeçte, şirketin sadece Avrupa’daki tedarik zincirini genişletmekle kalmayıp, aynı zamanda üretim tesisleri kurduğunu da söyledi.
Lockheed, ortaklıkların bölgenin finansmanına uygun olmasını ve Avrupa gereksinimlerini karşılayabilmesini sağladığını da ekledi.
Boeing de “hangi işbirliği fırsatlarının mevcut olduğunu incelediğini” söylüyor. Şirket, Avustralya ile insansız savaş uçağı MQ-28 Ghost Bat’ı geliştirmek için uyguladığı ortak geliştirme yaklaşımını Avrupa’da da uygulamak istediğini belirtti.
Diplomasi
AB ve Kanada savunma paktı imzaladı

Kanada Başbakanı Mark Carney, pazartesi günü (23 Haziran) Avrupa Birliği (AB)ile bir güvenlik ve savunma ortaklığı anlaşması imzaladı.
Anlaşmanın amacı, ABD Başkanı Donald Trump’ın Amerika’nın kuzey komşusunu ilhak etme tehditlerinin ardından Kanada’nın savunma ve güvenlik ilişkilerini ABD’den uzaklaştırmak.
Önemli bir konu, Kanada’nın AB’nin milyarlarca avroluk ReArm Europe girişimi kapsamında yeni savunma harcamaları programlarına katılmasına izin verilmesi.
Kanada ve Avrupa’daki NATO ülkeleri de savunma harcamalarını önemli ölçüde artıracaklarını vaat ediyorlar. Bu vaat, Çarşamba günü Lahey’de başlayacak zirvede ittifak liderleri tarafından yeniden teyit edilecek.
Avrupa Konseyi Başkanı António Costa, zirvenin ardından düzenlediği basın toplantısında, “NATO kolektif savunmamızın temel taşı olmaya devam ederken, bu ortaklık hazırlıklarımızı daha hızlı ve daha iyi bir şekilde güçlendirmemize, daha fazla ve daha akıllı yatırımlar yapmamıza olanak tanıyacak,” dedi.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, bu ortaklığın Kanada’nın hızla gelişen Avrupa savunma mimarisindeki rolünü güçlendireceğini savundu ve bunun sadece başlangıç olduğunu söyledi.
Leyen, “Bu, endüstrilerimiz, halkımız ve transatlantik güvenlik aracı için iyi olacak,” dedi. Leyen, Carney’in Brüksel’de “dostların arasında” olduğunu da sözlerine ekledi.
Pazartesi akşamı yayınlanan ortak açıklamaya göre, Ottawa artık Brüksel ile AB’nin 150 milyar avroluk Avrupa için Güvenlik Eylemi (SAFE) planıyla ilgili ikili bir anlaşma üzerinde çalışacak.
Program, AB ülkeleri ve yakın müttefikleriyle sınırlı olup, üyelere silah satın almaları için kredi vererek ve diğer ülkelerin ortak alımlara katılmalarına izin veriyor.
Carney basın toplantısında, SAFE’ye katılım yolunda bir adım atmaktan “çok memnun” olduğunu belirtti.
Carney, “Bu, yeni yetenek gereksinimlerimizi daha hızlı ve daha etkili bir şekilde karşılamamıza, endüstrilerimizi geliştirmeye ve yargı yetkilerimizi güvence altına almaya yardımcı olacak. Yapacağımız şey, her iki taraf için de daha verimli ve daha uygun maliyetli olmalı,” dedi.
Güvenlik ve Savunma Ortaklığına göre, AB ve Kanada, Ukrayna’ya askeri yardım konusunda işbirliği ve Kanada ve Avrupa askeri teçhizat, personel ve malzemelerinin birlikte çalışabilirliğini ve hareketliliğini iyileştirme yollarını araştıracak.
Ayrıca, Kanada’nın AB topraklarında askeri hareketliliğini artırmak için askeri hareketlilikle ilgili Kalıcı Yapılandırılmış İşbirliği (PESCO) projelerinde işbirliğini genişletecek ve Kanada’nın ek PESCO projelerine katılımı için yeni fırsatlar araştıracak.
Carney, havacılık ve çift kullanımlı endüstri projeleri gibi savunma işbirliği alanlarında daha fazla ilerleme çağrısında bulundu.
AB ve Kanada ayrıca yıllık güvenlik ve savunma diyaloğu düzenleyecek ve Kanada ile Avrupa Savunma Ajansı arasında bir idari düzenleme kurulmasını araştıracak.
Diplomasi
İtalya, Rus milyarderlerin 2,64 milyar dolarlık varlığını dondurdu

Ukrayna’daki savaşın başlamasından bu yana İtalya, Avrupa Birliği yaptırımları çerçevesinde Rus milyarderlere ait 2,3 milyar avro (2,64 milyar dolar) değerindeki varlıkları dondurdu. Bu varlıklar arasında banka hesapları, villalar, yatlar ve otomobiller bulunuyor. İtalya hükümeti, dondurulan varlıkların bakım masraflarını karşılamak zorunda kalırken, bu maliyet 45 milyon avroyu aştı.
Ukrayna’daki savaşın başlamasından bu yana İtalya, Avrupa Birliği yaptırımları çerçevesinde Rus milyarderlere ait 2,3 milyar avro (2,64 milyar dolar) değerindeki varlıkları dondurdu.
Reuters‘in haberine göre, dondurulan varlıklar arasında banka hesapları, villalar, yatlar ve otomobiller bulunuyor.
En son hamleler bu ayın başında gerçekleşti. Bu dönemde maliye polisi, Milano merkezli İran şirketi Irital Shipping Lines’ı ve toplam 1 milyon avrodan fazla değerdeki iki gayrimenkulüne geçici olarak el koydu. Gerekçe olarak İran’ın Rusya’ya askeri destek sağladığı gösterildi.
‘Bakım maliyetleri hükümete yük oluyor’
Rusya’nın dondurulan varlıklarının bakım masraflarını İtalya hükümeti karşılıyor. Şubat 2024 itibarıyla bu giderler 31,7 milyon avroya ulaşmıştı.
Güncel tutar bilinmiyor çünkü ülkenin Devlet Varlıkları Kurumu, gazetecilerin sorularına bu bilginin devlet sırrı olduğu yanıtını verdi. Reuters‘in hesaplamalarına göre, masraflar şu anda 45 milyon avroyu geçmiş durumda.
Varlıkların kaderi AB’nin elinde
Bu varlıkların kaderi Avrupa Birliği’nin elinde bulunuyor. Eğer AB dondurma işlemini kalıcı hale getirmeye karar verirse, devlet bu varlıkların müsaderesine yönelik prosedür başlatmak zorunda kalacak.
Blokaj kaldırılırsa, varlıklar sahiplerine geri verilebilecek ancak bunun için İtalya’ya bakım masraflarını ödemeleri şartı aranacak.
Milyarder Mordaşov’un yatı ve villası
İtalya tarafından dondurulan varlıklar arasında Severstali sahibi milyarder Aleksey Mordaşov’un 63 metre uzunluğundaki Lady M yatı da bulunuyor.
65 milyon avro değerindeki gemi, Ligurya bölgesindeki Imperia limanında tutuluyor. Tersane yönetimi, yatın kozmetik bakımının sezona bağlı olarak aylık 12-13 bin avroya mal olduğunu, ortalama su ve elektrik faturasının ise 10 bin avro daha tuttuğunu bildirmişti.
Ayrıca yetkililer, Mordaşov’un Sardinya’daki 105 milyon avro değerindeki villasını da dondurdu.
Mazepin’in kayıp yatları
Aynı yerde Uralkaliy başkanı Dmitriy Mazepin’e ait Rocky Ram villası da bloke edilmiş durumda. Ancak Mazepin’in AB yaptırımları çerçevesinde müsadere edilen Aldabra isimli iki yatı İtalya’dan kayboldu.
700 bin ila 1 milyon avro değerindeki ilk gemi, Haziran 2022’de Olbia’yı terk ederek Tunus’a ulaştı. İkincisi ise birkaç hafta sonra Türkiye’de ortaya çıktı.
Mazepin, yatların nakli için yabancı bir şirketin hizmetlerini kullanmış, bu şirket de Sardunyalı bir kaptan tutmuştu. Aracılık yaptıkları için 500 bin avro para cezasına çarptırıldılar.
-
Görüş1 hafta önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Asya2 hafta önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Ortadoğu6 gün önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi1 hafta önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Avrupa6 gün önce
Merz: İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor
-
Amerika2 hafta önce
ABD’de göçmen isyanı büyüyor: Deniz piyadeleri Los Angeles’ta
-
Dünya Basını2 hafta önce
İran’la savaş kapıda mı?
-
Görüş7 gün önce
İsrail’in ‘Bildiği Şeytan” ile İşi Bitti mi?