Bizi Takip Edin

SÖYLEŞİ

ABD İHA’sının Karadeniz’de düşürülmesi ne anlam taşıyor?

Yayınlanma

ABD Avrupa Kuvvetleri Komutanlığı (EUCOM) iki Rus Su-27 uçağının, Karadeniz’de ABD’ye ait MQ-9 İnsansız Hava Aracını (İHA) taciz ettiğini, uçaklardan birinin çarptığı MQ-9’un uluslararası sulara düştüğünü duyurmuştu.

Açıklamada, “Rus Su-27’lerinden biri MQ-9’ın pervanesine çarptı. ABD Kuvvetleri MQ-9’u Karadeniz’de uluslararası sulara düşürmek zorunda kaldı. Çarpışmadan önce Su-27 uçağı düşüncesizce, çevreye zarar vererek, gayri profesyonel bir şekilde MQ-9’un üzerine yakıt püskürttü ve önünde uçtu. Bu olay güvensiz ve gayri profesyonelliğin yanı sıra beceriksizliğin göstergesidir” denildi.

Ardından ortaya çıkan görüntülerde Rus Su-27 uçağının yakıt tahliyesi yaparak ABD MQ-9 İHA’sına yakın mesafeden angajman yaptığı görüldü.

Rusya Savunma Bakanlığı olayla ilgili yaptığı açıklamada, insansız hava aracının Kırım Yarımadası yakınlarında uçtuğunu ve tanımlayıcı transponderi kapalı olarak Rusya sınırına doğru ilerlediğini belirtiyor. Moskova, bunun Rusya’nın Ukrayna’daki askeri operasyonları nedeniyle hava sahası için verdiği talimatların ihlali olduğunun da altını çiziyor.


Bölgede yaşanan olay ardından birçok uzman, Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan savaşın Karadeniz üzerindeki etkilerine dikkat çekiyor. Konuyla ilgili Harici’ye konuşan Emekli Tümamiral Deniz Kutluk kritik soruları yanıtladı.

İHA’nın düşürülmesi Rusya ve ABD’nin Ukrayna savaşı çerçevesinde ilk kez karşı karşıya geldiği bir olay olarak cereyan etti. Bu durum ilerleyen süreçte Rusya-ABD İlişkilerini nasıl etkiler?

“İHA’nın düşürüldüğü şartlar uluslararası hukuk bakımından normal görülebilir; çünkü ABD haber vermeden savaş alanına girmeye çalışmış görünüyor. Bu alanlar ADIZ (Air defence Identification Zone) olarak veya “yasaklanmış/kısıtlanmış hava sahaları olarak bilinir ve üçüncü taraflar zarar görmesin diye anons edilerek kapatılabilir. Son Balkan Savaşı buna örnektir. Başka örnekler de var elbette…O halde ABD transponderini kapadığı, yani kimliğini gizlediği bir hava vasıtasını bu hava sahalarına gönderirken bu riski biliyor olmalıdır. Bilmemesi oldukça acemice kalır ki ihtimal vermemek gerekir. Göndermiş ise bilerek ve riski alarak göndermiştir.

Askeri olarak da bir anlamı olduğu ve görevi olduğu açıktır. Düşmesi-düşürülmesi sürpriz olamamalıdır. ABD bu noktada daha önce Slava Sınıfı Komuta Gemisi Moskova’nın batırılmasında Ukrayna’nın sahil güdümlü bataryalarına istihbarat sağladığını açık etmişti. Rusya benzeri bir durumla karşı karşıya kaldığını düşünerek hareket etmiş olabilir. ABD savaşan taraf olmadığına göre günün sonunda bu bir Rus savunma eylemi olarak kabul edilecektir. Kaldı ki Rusya önleme uçuşu yaptığında düştüğünü bu İHA’ya ateş açmadığını ileri sürmektedir. Pilot manevrası ile hava boşluğuna sürüklenip düşmesine yardımcı olmuşlarda olabilir, akla en yakın ihtimal bu gelmektedir.”

Sizin de belirttiğiniz gibi ABD olayın Rus pilotaj hatası ile bir çarpışma sonucu oluştuğunu iddia ediyor. Olayın askeri angajman teamülleri gereği kasıtlı-kasıtsız olmasına bakmaksızın değerlendirmesi nasıl olmalı?

“ABD ve Rus iddialarını açık kaynaklardan izledim. Kanaatimce savaşan olarak kontrolü üzerinde egemen olduğu hava sahasına giren yabancı hava aracını Rusya önlemiştir. Başlangıçta bu bir tanıma teşhis önlemesi olabilir. Ancak silahlı ve kimlik transponderi kapalı bir İHA Rusya için de riskli tanıma-teşhis sahasındaki varlığı ile kabul edilebilir bir cisim değildir ki düşmesine neden olan manevralar yapılmış olmalıdır. Burada üzerine yakıt boşaltıldığı, yükse hızla uçup hava boşluğuna düşürüldüğü; pervanesinin arızalanmasına yol açıldığı gibi iddialar bulunmaktadır. Öte yandan, İHA’lar deniz hukukunda tanımlanması henüz olmayan ve kuralları yerleşmemiş araçlar olarak görülmektedir. Uçaklar için Chicago Konvansiyonu 1944’den, harp gemileri için Deniz Hukuku Sözleşmesi 1958-1982’den beri yürürlükte iken bu bayraksız araçlar için bir hukuki yönetim düzeni henüz ortada yok. Bu bakımdan kim haklı olduğunu düşünürse ona göre hareket edilmesi gerekir.”

Karadeniz’de yaşanan sıcak gelişme ardından ABD Kongresi “Karadeniz Güvenlik Yasası 2023” gündeme geldi. Söz konusu yasa tasarısı ABD’nin Karadeniz’e kıyısı olan devletler üzerinden NATO’nun ortak güvenliğine katkıda bulunmada kritik öneme sahip olduğu belirtiliyor.

Bu konuya da değinen Kutluk, böyle bir yasanın uygulamaya geçmesi halinde Karadeniz’de nasıl bir jeopolitik etki yaratacağı sorusuna şöyle yanıt verdi:

“ABD Kongresinde sunulan Karadeniz Güvenliği Karar tasarısının bu olayla doğrudan ilgisi olmamalıdır. Ancak aşikardır ki ABD bir süredir bu konuda hazırlık içindedir ve ABD Federal Kurumlarına bütçe ve planlama için ABD Dışişleri Bakanlığı yönlendirme yapma hazırlığında bir karar tasarısı Kongre’ye sunulmuştur. Uygulaması 1-3 yıl sürecek bu tasarı içinde Türkiye aleyhinde unsurlar olduğu gibi Karadeniz’de kışkırtıcı bir konum üstlenmesini sağlayacak kimi adımlar da atılmaya çalışılmaktadır. Ayrıca Montreux Sözleşmesi ile bağdaşmayan unsurlar da göze çarpmaktadır. Kimi tutarsız veya içten çelişik unsurlar da gözlenmektedir. Türkiye’nin bu konuda dikkatli olması ve bugünlerde planlamaya başlayarak karşı pozisyonlarını oluşturması, ABD emrivakileri ile Karadeniz dengelerinin değişmesine fırsat vermemesi üzerinde durulması gereken bir husustur.”

DİPLOMASİ

Hint akademisyen Harici’ye değerlendirdi: ‘BRICS, Hindistan-Çin gerilimini yatıştıran bir platform’

Yayınlanma

Delhi Üniversitesi Doğu Asya Çalışmaları’nda öğretim üyesi olan Doç. Dr. Rajiv Ranjan BRICS Zirvesine ilişkin Hindistan’ın beklentilerini Harici’ye değerlendirdi: “Hindistan-Çin rekabetinin ya da anlaşmazlıklarının BRICS’i zayıflattığını düşünmek bence yanlış. BRICS, 2017’deki Xiamen Zirvesi’nden 2024 Kazan Zirvesi’ne kadar Hindistan ve Çin arasındaki gerilimi yatıştıran uluslararası platformlardan biri olarak öne çıkmaktadır. Hindistan-Çin gerginliği BRICS’i hiçbir şekilde etkilememiştir.”

Batı, Rusya’nın ev sahipliğinde Kazan’da başlayan 16. BRICS Zirvesi’ndeki ‘anlaşmazlık’ noktalarına gözünü dikmişken, grupta aralarındaki anlaşmazlık ve çatışma ile öne çıkan iki rakip ülke Çin ve Hindistan’dan önemli bir adım geldi.

Hindistan Dışişleri Bakanı Subrahmanyam Jaishankar, belirli bölgelerde askeri devriye anlaşmasının durumu 2020’deki ölümcül sınır çatışmasından önceki hale getirdiğini belirterek, Çin ile olan “uzaklaşma sürecinin” tamamlandığını söyledi. Pekin, iki tarafın “diplomatik ve askeri kanallar aracılığıyla ilgili sınır sorunları üzerinde yakın iletişim” sonucunda “bir çözüme ulaştığını” doğruladı.

Bu, Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping arasında Kazan’da yapılacak bir görüşmeye zemin hazırlayacak bir gelişme olarak değerlendirildi. Bu görüşmenin Xi ve Modi’nin, iki ülke ilişkilerinde kalıcı bir gerginlik yaratan 2020 çatışmasından bu yana ilk resmi görüşmeleri olması bekleniyor.

Zirve öncesi Batılı uzmanlar tarafından yapılan değerlendirmelerde, özellikle de iki ülke arasındaki çatışmaya dikkat çekilerek, BRICS’in ortak bir tutum geliştirmesinin ve ortak bir tavır sergilemesinin zor olduğu ifade edilmişti. Ancak bu gelişmenin aksine, BRICS’in üye ülkeler arasındaki çatışmaların çözümünde olumlu bir rol oynadığını gösteriyor.

‘BRICS dünyayı doğru yola sokmak için olumlu rol üstlenebilir’

Modi çarşmaba günü yaptığı BRICS konuşmasında, Rusya-Ukrayna ihtilafının barışçıl müzakereler yoluyla çözülmesi çağrısında bulunarak Hindistan’ın savaşı değil diyalog ve diplomasiyi desteklediğini söyledi. Savaşlar, ekonomik belirsizlik, iklim değişikliği ve terörizm gibi acil sorunlarla ilgili endişelerini dile getirerek BRICS’in dünyayı doğru yola sokmak için olumlu bir rol oynayabileceğini vurguladı.

Başbakan ayrıca terörizmle mücadelede küresel çabaların ortaklaştırılması ve bu tehditle mücadelede “çifte standart” olmaması gerektiğini ifade etti. “Terörizm ve terörün finansmanıyla mücadele edebilmek için herkesin tek yürek ve kararlı desteğine ihtiyacımız var. Bu ciddi konuda çifte standarda yer yoktur” dedi.

‘Batı’ya alternatif olma değil, kurumları reforme etme hedefi’

Modi, Hindistan’ın yeni ülkeleri ortak ülkeler olarak BRICS’e kabul etmeye hazır olduğunu söyledi. “Bu bağlamda, tüm kararlar fikir birliği ile alınmalı ve BRICS kurucu üyelerinin görüşlerine saygı gösterilmelidir” dedi.

Başbakan ayrıca BM Güvenlik Konseyi ve diğer küresel organlarda reform yapılmasını istedi.

“BM Güvenlik Konseyi, Çok Taraflı Kalkınma Bankaları ve DTÖ gibi küresel kurumlardaki reformlar konusunda zamana bağlı bir şekilde ilerlemeliyiz” dedi.

Modi grubun Batı merkezli kurumlara alternatif gösterilmesi ile ilgili tartışmalara da değinerek, “BRICS’teki çabalarımızı ilerletirken, bu örgütün küresel kurumları reforme etmek isteyen bir örgüt olarak algılanmak yerine, onların yerini almaya çalışan bir örgüt imajı kazanmamasını sağlamaya dikkat etmeliyiz” dedi.

Modi ayrıca Küresel Güney ülkelerinin umut, istek ve beklentilerinin de göz önünde bulundurulması gerektiğini savundu. “Farklı bakış açıları ve ideolojilerin bir araya gelmesiyle oluşan BRICS gruplaşması dünya için bir ilham kaynağıdır ve olumlu işbirliğini teşvik etmektedir” dedi.

“Çeşitliliğimiz, birbirimize duyduğumuz saygı ve uzlaşı temelinde ilerleme geleneğimiz işbirliğimizin temelini oluşturuyor” diye ekledi.

BRICS’in Hindistan için anlamını ve önemini, Kazan Zirvesi’nden Yeni Delhi’nin beklentilerini, Delhi Üniversitesi Doğu Asya Çalışmaları’nda öğretim üyesi olan Doç. Dr. Rajiv Ranjan ile konuştuk.

BRICS Hindistan için ne anlama geliyor? Hindistan’ın bu zirveden beklentileri nelerdir?

Hindistan için BRICS, eşitlikçi ve adil olan daha iyi bir dünya inşa etme arzusunu yansıtan bir ülkeler grubudur. BRICS aynı zamanda dünyada yeni ortaya çıkan bu ülkelerin yeni gerçekliğini de temsil etmektedir. BRICS, Küresel Güney ülkelerinin hem ekonomik hem de siyasi olarak kalkınmalarına yardımcı olmak için bir araya gelmiştir.

BRICS’in yakın zamanda genişlemesinin ardından düzenlenen bu zirvede Hindistan, Küresel Güney ülkeleri için daha iyi bir ses elde etmeyi umuyor. Başbakan Modi’nin zirve kapsamında Rusya Devlet Başkanı Putin ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile de bir araya gelmesi bekleniyor. Bu, Hindistan’ın çok kutuplu Asya ve dünya düzeninde yerini alması için elzemdir. Hindistan ticareti ve ekonomik kalkınmayı teşvik etmekte, iklim değişikliği müzakerelerinde Küresel Güney’in çıkarlarını korumakta ve terörizmle mücadele etmektedir.

Putin için bu zirve hem sembolik hem de pratik açıdan önemli görülüyor. Siz ne düşünüyorsunuz? Bu zirvenin Rusya için önemini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Rusya-Ukrayna savaşından bu yana Rusya, Kolektif Batı tarafından hem siyasi hem de ekonomik yaptırımlar altında. Rusya bu baskılara karşı koymak için destek toplamak isteyebilir.

Çin ve Hindistan arasındaki anlaşmazlık ve rekabet BRICS’in zayıf yönlerinden biri olarak görülüyor. Buna katılıyor musunuz? Bu BRICS zirvesinde iki ülke hangi konularda karşı karşıya gelebilir? Genişleme gündemi bu anlaşmazlıklardan biri mi?

Hindistan-Çin rekabetinin ya da anlaşmazlıklarının BRICS’i zayıflattığını düşünmek ve bu şekilde bir çıkarımda bulunmak bence yanlış. Aslında BRICS, 2017’deki Xiamen Zirvesi ve 2024 Kazan Zirvesi’ne kadar Hindistan ve Çin arasındaki gerilimi yatıştıran uluslararası platformlardan biri olarak ortaya çıkmıştır. Hindistan-Çin gerginliği BRICS’i hiçbir şekilde etkilememiştir.

BRICS’in genişlemesi Hindistan’ın Küresel Güney’de daha geniş kitlelere ulaşmasını sağladı. BRICS’in genişlemesine tek bir üyenin değil, tüm üyelerin karar verdiğini bildiğimizden, herhangi birinin daha fazla etkiye sahip olabileceğini veya diğerlerine şartları dikte edebileceğini söylemek yanlıştır.

Çin BRICS’in “yeni bir tür çok taraflı işbirliği mekanizmasına dönüşmesi” çağrısında bulunmuştu. Çin’in BRICS’i uluslararası sisteme yönelik siyasi ve stratejik hedefleri için bir araç olarak gördüğü söyleniyor. Siz buna katılıyor musunuz?

Her üye ülkenin kendi gündemi ve hedefleri vardır. Ancak BRICS’in kolektif bir kimlik olduğunu ve tek bir ülkenin dış politikası olmadığını unutmayın. BRICS, üye ülkelerin çıkarlarını genişletmek ve korumak için kurulmuştur. Başbakan Modi’nin de daha önce belirttiği gibi BRICS başka hiçbir ülkeye karşı değildir. BRICS’i uluslararası sistemde olumlu bir ses olarak görmeliyiz, Batı karşıtı bir gruplaşma olarak değil.

Öyleyse BRICS’in Batı merkezli kurumlara ve işleyişe bir alternatif olabileceğine ilişkin yaklaşımını hatalı mı buluyorsunuz?

BRICS bir alternatiftir ancak Batıya karşı olması gerekmez. Daha eşitlikçi ve adil bir düzeni korumak ve yaratmak için tasarlanmıştır. Mevcut kurum ve yapılara karşı çıkmak için değil, onları tamamlayıcı bir yapı oluşturmak için tasarlanmıştır.

BRICS dünya ekonomisinde önemli bir yere sahip. Ticarette dolarsızlaşma ve üye ülkeler arasında alternatif ödeme sistemleri özellikle bu zirveyle birlikte daha da gündeme geldi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Gerçekçi görüyor musunuz?

BRICS, kendi para birimini oluşturabilirse, mevcut ödeme sistemine alternatif sağlayacaktır. Tek bir para biriminin hakimiyeti Küresel Güney için iyi değildir. Dünya çok kutuplu bir düzene doğru ilerliyor ve bu nedenle birkaç kurum veya ülke tarafından kontrol edilmeyen ve sömürülmeyen ödeme sistemlerinin olması doğaldır. Dolayısıyla daha fazla ödeme alternatifine sahip olmak aslında ekonomik çok kutupluluğu da beraberinde getirecektir.

BRICS’in doğası ve her şeyden önce bir grup ülkenin ortak çabalarıyla tek bir ödeme sisteminin hakimiyetinde olmayan gerçek bir çok taraflı ödeme sistemine yol açacağı düşünüldüğünde bu biraz karmaşık görünüyor.

Okumaya Devam Et

SÖYLEŞİ

Seçimden sonra Gürcistan’ı neler bekliyor?

Yayınlanma

Gürcistan, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından geçen 30 yılı aşkın süredir bağımsız bir devlet olarak hem iç siyasette hem de uluslararası arenada çeşitli zorluklarla karşı karşıya kaldı. Bu küçük Kafkas ülkesi, bir yandan Avrupa Birliği ve NATO ile yakınlaşmayı hedeflerken, diğer yandan Rusya’nın Güney Osetya ve Abhazya’yı işgali gibi jeopolitik baskılarla mücadele ediyor.

Bu çalkantılı dönemde, Gürcü halkı bir kez daha kaderini belirlemek üzere sandık başına gidiyor. 26 Ekim’de yapılacak parlamento seçimleri, sadece iç siyasi dengeleri değil, Gürcistan’ın Batı ile ilişkilerini ve bölgesel güvenlik stratejisini de etkileme potansiyeline sahip.

Ülkedeki mevcut siyasi iktidar, Gürcü Rüyası partisi, Avrupa Birliği (AB) ve ABD ile yaşadığı gerilimlerin yanı sıra, Rusya ile geliştirdiği yakın ilişkiler nedeniyle eleştirilerin odağında. Gürcistan’ın AB üyelik süreci ve toprak bütünlüğü mücadelesi, bu kritik seçimlerden çıkacak sonuçlara bağlı olarak yeni bir yön kazanabilir. Son dönemde tartışmalara neden olan ‘yabancı etkinin şeffaflığı’ yasasını yürürlüğe koyan Gürcistan’ın, AB’ye katılım sürecinin durdurulduğu bildirilmişti.

News Day Georgia haber ajansının direktörü ve kurucusu olan Avtandil Otinashvili, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana 35 yıldır gazetecilik yapıyor.

Sovyetler Birliği öncesi ve sonrası Gürcistan’ın ve siyasetin dönüşümünü özetleyebilir misiniz? Şu anda Gürcistan Avrupa Birliği’nin kapısında. Bugün hakkında ne söyleyebilirsiniz?

Bu 30 yıl ekonomik sorunlar açısından gerçekten zor geçti. Bugün gerçekten ilginç ve önemli bir dönemdeyiz. 26 Ekim’de parlamento seçimlerimiz olacak. Bu seçim çok önemli ancak bugün Gürcü Rüyası, milyarder Bidzina Ivanishvili tarafından kurulan parti, şimdiye kadar üç parlamento seçimini kazandı.

Gürcistan’daki seçimlerin güvenliği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu soruya cevap vermek zor, ancak seçimlerin yasadışı bir şekilde kazanıldığını kanıtlayan herhangi bir delilimiz yok. Sadece seçim güvenliğinin olmadığına dair söylentiler var. Şu ana kadar ön seçim aşamasında her şey nispeten normal bir ortamda ilerliyor. Önceki üç seçimde de durum aynıydı.

26 Ekim seçimlerinin çok önemli olduğunu söylediniz. Gürcü Rüyası hala ülkeyi yönetiyor. Seçim sonrası döneme dair senaryonuz nedir? Gürcü Rüyası’nın bir kez daha seçimleri kazanacağını mı düşünüyorsunuz? Kaybederlerse ne olur? Seçim sonuçlarını nasıl öngörüyorsunuz?

Gürcü Rüyası bir kez daha seçimi kazanmak ve en azından 2030’a kadar ülkeyi yönetmek istiyor. “Biz Gürcü halkına barış getiren normal bir hükümetiz, savaş değil” diyorlar. “Eğer kazanırsak, halkımıza barış garantisi veriyoruz” kampanya söylemleri bu: “Savaş yok.” Halkına “Oyunuzla savaş mı barış mı istediğinizi seçeceksiniz” diyorlar. Ancak, seçimlere katılacak bir siyasi muhalefet de var. Tabi ki sonuç, Gürcü halkının kararı olacak. Halk, kimin kazanacağını belirleyecek. Benim görüşüme göre, çoğunluk muhalefete oy verecek. Bugün Gürcü Rüyası’nın ABD, AB ve NATO ile çok kötü ilişkileri var. Sadece Rusya Federasyonu ile iyi ilişkileri var. Nüfusun çoğu bu durumdan memnun değil. Rusya; Güney Osetya ve Abhazya’yı işgal etti ve bu ülkemiz için iyi değil.

Rusya’nın stratejisi, NATO’nun yakınlaşabileceği bölgelerde bir tampon bölge yaratmak. NATO ve Rusya arasında bir çatışma olursa, bu tampon bölgeler kullanılacak. Rusya, Donbass bölgesinde, Güney Osetya ve Abhazya’da da aynı stratejiyi uyguluyor. Sizce Gürcü Rüyası bu stratejinin farkında mı ve Rusya ile iyi ilişkiler sürdürürlerse, daha fazla işgali önleyebileceklerine mi inanıyorlar?

Bence bu fikir ülkeyi kurtaramayacak. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Gürcü topraklarındaki bağımsızlık tanımasını iptal etmeyeceklerini söyledi. Güney Osetya ve Abhazya’nın bağımsızlığını tanıdılar ve şimdi bu durumu yeniden gözden geçirmeyeceklerini söylüyorlar. Bu konuda bir şüphe yok. Rusya ile yakın ilişkilerimiz olsa bile, topraklarımızı geri vereceklerine dair bir ihtimal yok. Bu bölgelerin bağımsızlığını zaten tanıdılar. Güney Osetya ve Abhazya’da Rus askerleri ve askeri üsler bulunuyor.

Gürcistan halkının çoğunluğu Güney Osetya ve Abhazya’nın Gürcistan’a geri verilmesini istiyor. Rus birliklerinin geri çekilmesini istiyorlar. Bu durumda, ABD ve AB, Gürcü Rüyası hükümeti yönetirken Gürcistan hükümetiyle ilişki kurmak istemiyorlar. Geçen hafta Gürcistan Başbakanı Irakli Kobakhidze, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu için ABD’deydi. Etkinliğin Gala yemeği için ABD Başkanı Joe Biden’dan bir davet aldı. Ancak gala yemeğinden bir saat önce, ABD tarafı Kobakhidze’nin davetini iptal etti çünkü ABD, Kobakhidze’nin Batı’nın dostu olmadığını düşünüyor. Gürcistan hükümeti de ABD ve AB hakkında olumsuz açıklamalarda bulunuyor.

Peki, eğer Kobakhidze’yi Washington’un dostu olarak görmüyorsa ABD Gürcistan Başbakanı’nı ilk etapta neden davet etti? Davetiyeyi iptal etmeye bir saat kala karar verdiler. Bu bir tür intikam mıydı? Belki de ABD, Gürcistan’ın uluslararası toplum önünde imajını zedelemek istedi.

Bu çok iyi bir soru. Neden önce davet edip sonra iptal ettiklerini bilmiyorum. Hiç davet etmeseler daha iyi olurdu. İlk önce davet edip sonra iptal etmek daha kötü. ABD, Gürcistan’ın değil hükümetin imajını zedelemek istemiş olabilir. ABD, Gürcistan hükümetinden 60 siyasetçiyi yaptırım listesine aldı, vizelerini iptal etti ve ayrıca mali yaptırımlar uyguladı. Bu, LGBT ve yabancı kuruluşlar yasası nedeniyle oldu. Evet, ABD bunu kasıtlı olarak yaptı. Örneğin, ABD veya NATO’dan bazı resmî heyetler Gürcistan’a geliyor ve Gürcistan hükümeti onları karşılamıyor, görmezden geliyor. Gürcistan hükümeti sürekli ABD’yi eleştiriyor. Eğer bu şekilde davranırsanız, onlar da aynı şekilde hatta daha kötü bir şekilde karşılık verebilirler.

Bidzina Ivanishvili’nin Gürcü siyaseti üzerindeki rolünden bahsedelim. Emekliliğini duyurmasına rağmen, Bidzina Ivanishvili’nin Gürcü Rüyası ve Gürcistan siyaseti üzerinde hala güçlü bir etkisi olduğu düşünülüyor. Onun siyasete devam eden etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz ve bunun Gürcü demokrasisi üzerindeki etkisi nedir?

O çok zengin bir kişi ve Gürcistan’daki tüm siyaseti, hükümeti, parlamentosu, adalet sistemi ve daha fazlasını kontrol ediyor. Her şeyi kontrol ediyor. Bu yüzden kalmak istedi, böylece açıkça olmasa da yönetmeye devam edebilirdi. Siyaseti işgal etmiyor ama orada oturuyor. Gürcistan demokrasisi için bu çok kötü. Bu yüzden gelişemiyoruz. Eğer her şeyi kontrol ediyorsa, bu yüzden Amerikalılar ve Avrupalılar demokrasinin olmadığını söylüyor ve o her şeyi yönetirken Gürcistan demokrasisine katkıda bulunamayacaklarını ifade ediyorlar. Gürcistan demokrasisi için, aynı partinin 20 yıl boyunca yönetimde olması iyi değil. Bu diktatörlük gibi bir şey.

Bir başka önemli nokta daha var. Ivanishvili aynı zamanda seçim öncesi programını da sunuyordu. Şimdi vurguladığı şey, kazanacakları ve bu sefer muhalefet partilerini burada tutacakları, onları yargılayacakları ve partileri kapatacakları yönünde. Muhalefet partilerini, Rusya ile 2008 yılında savaşı başlattıkları ve Güney Osetya ile Abhazya’nın işgaline neden oldukları konusunda suçluyorlar.

Muhalefet partilerinin Gürcü Rüyası’na karşı seçimlerde rekabet edebileceğini düşünüyor musunuz? Kamuoyu yoklamaları ne diyor? Gürcü Rüyası’na karşı kazanabilecek güçlü bir muhalefet partisi var mı?

Gürcistan halkı kimin kazanacağını belirleyecek. Gürcü Rüyası’nın desteği yok diyemem. Onların da güçlü destekçileri var. Bu durumda kimin kazanacağını söylemek zor. Kamuoyu yoklamalarına göre, yarın seçim olsa Gürcü Rüyası oyların %35’ini alır. Muhalefet partilerinin oyları %15 ile %20 arasında değişiyor. Dört muhalefet partisi, “Ulusal Hareket” adı altında seçimlere katılmak üzere birleşti. Seçimlerin güvenli olup olmayacağını göreceğiz. Seçim güvenliğini sağlamak için uluslararası gözlemciler de olacak.

Biz Gürcistan parlamentosunda dört veya beş siyasi partili bir koalisyon istiyoruz. Muhalefet koalisyon istiyor ama Gürcü Rüyası, anayasayı değiştirebilmek için %60 oy almak istiyor. Bunu gerçekten başarmak istiyorlar. Ancak muhalefet partileri, halkın farklı isteklerini temsil etmek için parlamentoda yer almak istiyor.

Gürcistan kısa bir süre önce AB adaylık statüsünü kazandı, bu önemli bir dönüm noktası. Ancak oligarşiden arınma ve demokratik gerileme konusundaki endişeler devam ediyor. Gürcistan’ın AB entegrasyonuna ilerlemesi için hangi reformların kritik olduğunu düşünüyorsunuz?

Gürcü halkı haklarının korunmasını istiyor. Ancak Gürcü Rüyası yabancı kuruluşlarla ilgili yasa ve LGBT propagandasını yasaklayan yasayı çoktan çıkardı. AB, hükümetle olan iş birliğini askıya aldı. İnsan haklarının korunması olmazsa, asla AB üyesi olamayız. Sorun şu ki, Gürcü Rüyası bu yasaların normal olduğunu ve iyi olduğunu düşünüyor. Ancak insanların çoğu AB’ye katılmak istiyor. Bu yüzden AB hakkında geleceği öngöremiyoruz.

Rusya, Abhazya ve Güney Osetya dahil olmak üzere Gürcistan topraklarının %20’sini işgal etmeye devam ediyor. Bu karmaşık jeopolitik durumu göz önüne alarak Gürcistan, Avrupa hedefleri ile Rusya ile olan ilişkisini nasıl dengeliyor?

Bu zor bir soru. Şu anda bir risk anı var. Bence Rusya ve Avrupa arasında bir dengeye ihtiyacımız var. Seçimlere kadar durum böyle devam edecek. Ancak seçimlerden sonra sonuçlar Gürcistan’ın hangi yöne gittiğini gösterecek. Şu anda Gürcü Rüyası, Rusya ile çok yakın ilişkilere sahip ancak muhalefet kazanırsa işler değişebilir. Moskova ile olan ilişki tamamen kesilmeyebilir ama değişebilir. Şu anda Rus vatandaşları Gürcistan’a vizesiz girebiliyor ve 3 aya kadar kalabiliyorlar. Belki seçimlerden sonra, muhalefet kazanırsa, Rus vatandaşlarına vize uygulanabilir.

Gürcü Rüyası ile Avrupa Birliği aslında bir rüya mi oluyor? Bunu mu kastediyorsunuz?

Evet, Gürcü Rüyası ülkemizi yönettiği sürece AB ve ABD ile ilişkiler olmayacak. AB’nin Gürcistan özel temsilcisi kısa süre önce kamuoyuna bunu söyledi.

Gürcü Rüyası içinde liderlik değişiklikleri de dahil olmak üzere iç çatışmalar olduğuna dair haberler var. Bir sonraki seçimler öncesinde partinin yapısında veya liderliğinde önemli değişiklikler öngörüyor musunuz?

Gürcü Rüyası’nın arka planında yalnızca Bidzina Ivanishvili var. Lider, onun seçtiği kişi olacak. Bu konuda çok fazla tartışma yok.

Gürcistan’ın stratejik konumu ve devam eden toprak anlaşmazlıkları göz önüne alındığında, ülkenin mevcut güvenlik stratejisini, özellikle bölgesel istikrarsızlık ışığında nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gürcistan bir stratejiye sahip olmaya çalışıyor ama bu çok zor çünkü Gürcistan, üç buçuk milyon nüfuslu küçük bir ülke. Bu stratejiyi kime karşı geliştirebiliriz? Burada, Rusya’dan savaş istemiyorsanız güvenlik sağlamalısınız, tıpkı Güney Osetya ve Abhazya’da olduğu gibi. Ya da ABD veya AB’den güvence almalısınız. Bölgeden kimden koruma alabiliriz? Azerbaycan’dan mı, Ermenistan’dan mı, Türkiye’den mi? Elbette, Ukrayna’nın durumuna bakarak kendimizi korumayı düşünmeliyiz. Rusya ülkemizde tehlike yaratabilir. Gürcistan yön değiştirip NATO’nun bir parçası olup AB’ye katılırsa, Batı’dan Ruslara karşı koruma alabilir.

Gürcistan’da basın özgürlüğü bir endişe konusu. 35 yıldır medyada çalışan bir gazeteci olarak, siyasi baskılar karşısında Gürcistan’daki güncel gazetecilik ve medya bağımsızlığı durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Basın özgürlüğümüzün olduğunu söyleyebilirim. Muhalefeti destekleyen Formula TV gibi özel televizyon kanalları var. Çok zengin bir iş adamı, muhalefet için başka bir haber kanalını satın aldı ve gazetecilik ve yönetimle ilgilenmiyor. Ayrıca Gürcü Rüyası’nı destekleyen bir hükümet yanlısı televizyon kanalı ve gazete de var. Yine de her şeyin bağımsız olduğunu söyleyemem. Medya paraya dayanır ve özgürlük, paranın nereden geldiğine bağlıdır çünkü reklamlardan elde edilen gelir her zaman yeterli olmaz. Medyayı finanse etmenin iki yolu vardır; ya reklamlar ya da dış finansman.

Yabancı kuruluşlar ve LGBT propagandasını yasaklayan yasalar hakkında kişisel olarak ne düşünüyorsunuz?

Bence bunlar çok olumsuz yasalar. Yabancı acenta yasası, kamuoyuna açıklandığı gibi şeffaflıkla ilgili değil. Yasanın amacının paranın kaynağını ortaya çıkarmak olduğunu iddia ediyorlar, ancak zaten sivil toplum kuruluşlarının bütçelerinin şeffaflığını ve para akışını düzenleyen farklı yasalarımız var. Benzer şekilde, LGBT yasası da olumsuz. Kim kiminle birlikte oluyor ilgilenmiyorum. Herkes insandır ve partnerlerini seçme hakkına sahiptir.

Ancak bu yasa, insanların kişisel ya da cinsel yaşamlarına müdahale etmekle değil, LGBT propagandasını yasaklamakla ilgili.

Propaganda ne demek? Bununla aynı fikirde değilim. Elli kişi bir araya geliyor. Şehir merkezine gidip Rustaveli Bulvarı’nda gösteri yapıyorlar. Bunu yapamazlar mı? Bu onların hakkı. Yasaya göre, evde oturup dışarı çıkmamaları gerekiyor. Propagandanın ne sorunu var? Ben LGBT değilim. Propagandaları yüzünden mi değişeceğim? Hiçbir sorun yok. Bu saçma. Bugün internette her türden pornografi görebilirsiniz. Bu gösterilerde bir sorun görmüyorum. Bu insanlar LGBT yönelimiyle doğmuşlar. İstediğim konuda gösteri yapma anayasal hakkım var. Neden onların da aynı hakkı yok? LGBT’yi onayladığımı ya da onlarla aynı fikirde olduğumu söylemiyorum. Anayasal hakları olan gösteri veya propaganda yapma haklarının olduğunu söylüyorum.

Okumaya Devam Et

SÖYLEŞİ

Eski Küba Kültür Bakanı Harici’ye konuştu: Venezuela, faşizmin durdurulabileceğinin kanıtı

Yayınlanma

10-11 Eylül 2024 tarihlerinde Caracas’ta düzenlenen Birinci Anti-Faşist Kongre çerçevesinde, halen Küba’nın başkenti Havana’daki Casa de las Américas’ı yöneten ünlü Kübalı entelektüel Abel Prieto Jimenez ile bir araya geldik.

Abel Prieto, Küba Yazarlar ve Sanatçılar Birliği Başkanı ve iki kez ülkesinin Kültür Bakanı olarak görev yaptı. Ayrıca Martiano Program Ofisi’ni yönetti ve José Martí Kültür Derneği’nin başkanı. The Flight of the Cat (1991) gibi çok sayıda öykü ve romanın yazarı. Küba Milli Meclisi’nde milletvekili.

Bu Anti-Faşist Kongre ile ilgili izlenimleriniz neler?

Bir kez daha Caracas’ta, Dünya Anti-Faşist Kongresinde bulunmaktan dolayı çok mutluyum. Bizzat Devlet Başkanı Nicolás Maduro tarafından başlatılan ve sosyal liderler tarafından desteklenen bu girişimin, Venezuela’nın ve dünyanın farklı bölgelerinden aktivistler, sosyal hak savunucuları ve entelektüeller arasında, çok fazla zarar veren, yoksul insanları, mütevazı insanları aşağı çeken ve fazlaca genç insanı peşinden sürükleyen faşist bir demagogun arkasından giden bu gerçekten tehlikeli fenomeni tartışmak üzere bir analiz çağrısı olduğunu düşünüyorum.

Özellikle Arjantin’deki Javier Milei vakasından bahsediyorum. Grotesk bir vaka, gençlerin Arjantin’in şu anki devlet başkanı gibi bir delinin, aşırı bir neoliberalin peşinden nasıl gittiklerini görmek son derece rahatsız edici. Dolayısıyla, kafa karışıklığının çok büyük olduğu, çok fazla kafa karışıklığının olduğu, faşizmin büyüyebileceği çok fazla yönünü kaybetmiş insanın olduğu bir dönemdeyiz.

Bu nedenle kendimizi anti-emperyal ve anti-faşist bir cephede ifade etmek oldukça önemli. İletişim ve sosyal ağlar açısından da diğer iletişimler hakkında düşünmek hayati önem taşıyor. Bugün her şey medyada ve sosyal ağlarda kararlaştırılıyor ve bu nedenle etiğe dayalı uygun kodları bulmak epey önemli. Aşırı sağın sahip olduğu gerçek avantajlardan biri de hiçbir etiğe sahip olmamaları.

Etik bir şekilde iletişim kurmalıyız, faşist bile olsa karalamak için bir iftira icat etmemeliyiz. Komutan Fidel Casto asla yalan söylemememiz ve etik ilkelerimizi ihlal etmememiz gerektiğini söylemişti. İşte bakmamız gereken örnek, öğreti budur. Düşünmeli ve söylemsel olmayan, üstünlük kurmaya yönelik olmayan, sorumlu, nesnel, akıllı bir iletişim kurmalı, direnişin tüm bu çekirdeğini birleştirmeli ve iletişim savaşını kazanmalıyız, bu da yalan duvarının içinde boşluklar açmak, bir boşluk açmak ve halkımızın gerçeklerini gizlice içeri sokmaktır.

‘Neoliberalizmle müttefik olan günümüzün faşizmi, bizi sonsuza kadar sermayenin yeni köleleri haline getirmek istiyor’

Günümüzde faşizmi ya da neo-faşizmi nasıl tanımlarsınız?

Günümüzde faşizm, şiddet, dışlama ve kapitalist sistemi hiçbir zaman sorgulamayan aşırı bir milliyetçilik gibi faşizmin klasik özelliklerine yanıt veriyor. Yani, küreselleşmeye karşı konuşabilen bir retoriğe sahip olsa bile ne finansal sermayeyi ne de büyük çokuluslu şirketleri asla sorgulamıyor, zira Arjantin’deki Milei’leri, Brezilya’daki Bolsonaro’ları, İspanya’daki Abascal’ları, İtalya’daki Meloni’leri ve bu otoriter iddiaların tüm referanslarını gerçekten yerleştirenler onlar.

Bugün anti-faşist olmak, ülkelerin egemenliğinin Washington’un ya da diğer emperyalist güçlerin elinde olduğunu hiçbir şekilde kabul etmemektir. Neoliberalizmle müttefik olan günümüzün bu faşizmi, bizi sonsuza kadar sermayenin yeni köleleri haline getirmek istiyor, zira neoliberal doktrinin en aşırı varyasyonunu savunmakla ilişkilendiriliyor.

Yeni nesillere anti-faşizm ve anti-emperyalizm tohumları ekmenin bir sorumluluk olduğuna inanıyorum; gençler hazırlanmalı, halkımızın bu gerçek kökleri konusunda eğitilmeli ve faşizmin ne anlama geldiğini çözmelidir.

‘Emperyalizme karşı uluslararası bir direniş cephesi oluşturarak yeneriz’

Faşizmi nasıl yeneriz?

Faşizmi, faşizme karşı, emperyalizme karşı uluslararası bir direniş cephesi oluşturarak ve güçlendirerek yeneriz. Komutanlar Fidel Castro ve Hugo Chávez tarafından oluşturulan İnsanlığı Savunma Ağı var, stratejistler ve vizyonerler bunu gerçekten desteklediler. İnsanlığı Savunma Ağı’nın ideoloğu, 2003 yılında, George W. Bush’un büyük saldırısının ortasında, Meksikalı büyük entelektüel Pablo González Casanova’ydı, ki bu da faşist, emperyalist bir saldırıydı, ‘terörizme karşı küresel haçlı seferi’ maskaralığında Bush, Irak’a saldırıyı ilan etti, West Point’te toplananlara, oradaki öğrencilere dünyanın 60 ya da daha fazla karanlık köşesini istila etmeye ve işgal etmeye hazır olmaları gerektiğini söyledi.

Daha sonra Meksika’da bir İnsanlık Savunma Ağı oluşturma fikri ortaya çıktı ve Fidel bunu hemen destekledi. Ve sonra, biliyorsunuz, burada ama 20 yıl önce Caracas’ta, Aralık 2004’te oldukça önemli bir etkinlik düzenlendi, Ağın temel yapılanması verildi, diyelim ki Chávez tüm zaman boyunca halkla birlikteydi, Chomsky geldi, Ernesto Cardenal, Nuestra América direnişinden pek çok önemli sima geldi.

Venezuela bugün dünyaya nasıl bir mesaj veriyor?

Venezuela’nın bu Birinci Anti-Faşist Kongre ile dünyaya gönderdiği mesaj umut, direniş ve yaratıcılık mesajıdır. Caracas kendisini emperyalizm, kapitalizm, faşizm ve diğer neo-faşist ifadelere karşı insanlığın savunma ekseni olarak kurmuştur.

Daha önce Amerika’mızın ülkelerinin ve halklarının egemenliğini ve bağımsızlığını savunmaktan söz ediliyordu. Şimdi ise gençlerin zihinlerini etkileyen bu psikolojik ve bilişsel savaşlara karşı kendimizi savunmaktan söz ediliyor.

Bu anlamda Venezuela, faşizmin ilerleyişine karşı savaştığını ve direndiğini gösteriyor, fakat daha önce de söylediğim gibi faşizm iletişim etiği ve kültürle mücadele etmek zorunda. Bizi en çok endişelendirmesi gereken şeylerden biri de gençlerin faşistlere oy verdiğini görmektir. Venezuela, faşizmin durdurulabileceğinin kanıtı ama hazırlıklar daha yeni başladı. Uluslararası Anti-Faşist Cephe’yi kuralım!

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English