Bizi Takip Edin

AVRUPA

AB’den göçle mücadele manzaraları – 2: Schengen çatırdıyor

Yayınlanma

POLITICO’da yer alan bir değerlendirme şöyle başlıyor: “Hiçbir Avrupalı lider ya da bürokrat 20 milyon kişiyi sınır dışı etmekle ya da Müslümanların [girişini] yasaklamakla tehdit etmemiş –belki de eski Başkan Donald Trump’ın en sevdiği Avrupalı olan Macar diktatör Viktor Orbán hariç– olsa da Avrupa Birliği ve Trump göç konusunda kelimelerin ifade ettiğinden daha yakın.”

AB ülkelerinin önemli bir kısmı, bu yılki Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde göçmen karşıtı partilere verilen desteğin önemli ölçüde artmasının ardından göçü engellemek için tekil olarak harekete geçmeye başladı.

Elbette bu iş yeni değil: Daha sonra değineceğimiz “İskandinav modeli”, Avrupa’nın merkezindeki “göçmen karşıtı” yükselişten çok önce uygulamaya konmuş ve kimse o zamanlar “faşizmin yükselişini” konuşmamıştı.

AB’den “göçle mücadele” manzaraları

Eşyayı adıyla çağırmak: Toplama kampları Avrupa’ya dönüyor

Ama durumun gitgide başka bir noktaya evrildiğini herkes kabul ediyor. Aynı POLITICO makalesinde, Avrupalı liderlerin henüz kamuoyu önünde göçmenlere karşı Trump gibi “ırkçı, yabancı düşmanı” ifadeler kullanmaktan kaçındığı, ama kapalı kapılar ardında “göçmen işleme merkezleri”, “hızlı sınır dışı etme prosedürleri”, “yabancı düşman unsurların AB’yi istikrarsızlaştırmak için göçmenleri kullanarak yürüttüğü hibrit savaş” üzerine saatlerce konuştuklarına işaret ediyor.

Blok yetkilileri, AB dışında kurdukları dışa kapalı kampları ya da gözaltı merkezlerini tanımlamak için “geri dönüşler” ya da “geri dönüş merkezleri”nden bahsediyorlar. Ama eşyayı adıyla anmak gerek: Bunlar açıkça göçmenler için kurulmuş toplama kampları.

2015’teki tepe noktasından bu yana AB’de “göçle mücadele” gündeme hep ilk sıralarda yer aldı. Engellerin kısmen işe yaradığı görülüyor: 2023 yılında 300.000’den az göçmen Kıtaya ulaşmıştı; AB’nin sınır ajansı Frontex bu yıl şimdiye kadar yaklaşık 160.000 göçmenin Avrupa’ya ulaştığını tahmin ediyor.

Üstelik bu “engeller” artık sadece AB’nin “sınırlarında” değil, içeride de yaygınlaşıyor. Schengen’in çatırdadığı yönündeki iddiaların yaygınlaşması da bundan: Son zamanlarda en az 9 Avrupa ülkesi göçmenleri, mültecileri ve sığınmacıları caydırmak amacıyla bir tür iç sınır kısıtlaması getirdi.

Orta Avrupa ülkelerinden göçe karşı işbirliği kararı

Dokuz ülke sınır kontrolleri uyguluyor

Örneğin Polonya bu ay komşu Belarus’tan gelen göçmenlerin sığınma taleplerini “güvenlik tehdidi” gerekçesiyle geçici olarak durdurduğunu açıkladı. Varşova, Belarus ve Rusya’nın sığınmacıları “ülkeyi istikrarsızlaştırmak için” kullandığını ileri sürüyor.

Hatta Başbakan Donald Tusk bir adım daha ileri giderek, “Devlet, kimin girip çıkacağı üzerindeki kontrolünü yüzde 100 oranında yeniden ele geçirmelidir,” diye konuştu.

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, Suriyeli birinin on bir kişiyi bıçaklayarak üç kişinin ölümüne neden olmasının ardından bu yaz “belgesiz göçmenlerin” Almanya’ya geçişini engellemek için tüm sınırlarda kontrol başlattı.

Aralarında İtalya, Fransa ve Avusturya’nın da bulunduğu altı ülke daha sınır kontrolleri uygulamaya başladı.

Schengen’deki iç sınır kontrolleri uygulamalarını takip eden göçmen hizmetleri şirketi Fragomen, İtalya, Norveç ve Slovenya’nın sınırlarındaki iç kontrolleri Ekim-Aralık 2024’e kadar; Avusturya, Danimarka, Fransa, Almanya ve İsveç’in ise Mart-Mayıs 2025’e kadar uzattığını bildiriyor.

Fico, Orbán ve Vučić “düzensiz göçe” karşı birleşik cephe çağrısında bulundu

Schengen’de “istisnalar”: Geçici ulusal güvenlik tedbirleri

Bu kontroller kapsamında, sınır muhafızları kimlik belgelerini talep edebilir ve etkilenen Schengen ülkelerinde sınırı geçen yolcuların detaylı kontrollerini gerçekleştirebilir.

İç sınır kontrolleri, sınırlardaki trafiği geciktirme ve Avrupa Ortak Pazarı içindeki hareketliliği engelleme sonucunu doğurduğu için prensip olarak Schengen Bölgesi içinde yasak.

Bununla birlikte, “geçici ulusal güvenlik tedbirleri” olarak mümkün. Bu kontroller özellikle 2015’in sonlarından bu yana göç akınından etkilenen birçok ülkede çeşitli şekillerde uygulanıyor.

Bu nedenle Brüksel, Avrupa kurumlarının AB ülkelerinin Schengen iç sınırlarında sınır kontrollerini yeniden uygulamaya koyma kapasitelerini incelemelerine olanak sağlamak üzere Schengen Sınır Kodunu değiştirmeyi değerlendiriyor

Schengen Sınır Kodu, Schengen bölgesinin dış sınırlarını geçen herkes için geçerli olan kuralları belirliyor.

Schengen bölgesi, İrlanda ve Kıbrıs hariç tüm AB ülkelerinin yanı sıra İzlanda, Lihtenştayn, Norveç ve İsviçre’yi de kapsıyor. İtalya yarımadasında yer almaları nedeniyle San Marino ve Vatikan resmi olarak olmasa da fiilen üye.

Almanya ve Polonya dışında sınır kontrolleri getiren ülkeler ve ayrıntıları şöyle:

Avusturya

Viyana, Çek Cumhuriyeti sınırında 15 Ekim’e kadar, Slovenya ve Macaristan sınırında ise 11 Kasım’a kadar kontrolleri yeniden başlatmıştı.

Almanya’ya benzer şekilde, bu karar düzensiz göçü engellemek ve iltica sistemi üzerindeki baskıyı azaltmak ve Gazze savaşının ardından “Orta Doğu’dan gelen terörizm tehditlerini durdurmak” için alındı.

Gerekçeler arasında Ukrayna savaşı kaynaklı casusluk faaliyetleri ve siber dolandırıcılıklar da yer alıyor.

Danimarka

Danimarka tüm iç sınırlarında sınır güvenliğini artırdı. Norveç’te olduğu gibi, “Danimarka-Almanya kara sınırına ve Almanya ile feribot bağlantısı olan Danimarka limanlarına odaklanarak” 12 Mayıs’tan 11 Kasım’a kadar kısıtlamalar uygulanacak.

Kopenhag, “İsrail ile Gazze’deki militan gruplar arasındaki çatışma ve militan İslamcı gruplar arasında öncelikli bir hedef olarak Danimarka’ya yeniden odaklanılmasına neden olan 2023’teki Kuran’a saygısızlıklarla ilgili terör tehdidinden” endişe duyduğunu söyledi.

Fransa

Tüm iç sınırlardaki kontroller 1 Mayıs’tan bu yana uygulanıyor.

Paris’in bu kararı almasında “Schengen dış sınırlarındaki sürekli göç baskısı” ve “özellikle Türkiye ve Kuzey Afrika’dan düzensiz geçişlerdeki önemli artış” ile “kabul sistemi üzerindeki baskı” ve “yoğunlaşan terör tehdidi” etkili oldu.

Bu tedbir ayrıca yaz aylarında düzenlenen ve milyonlarca insanı Fransa’ya getiren Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları nedeniyle de uygulandı.

İtalya

Avrupa Komisyonuna göre İtalya’nın G7 dönem başkanlığı ve “Orta Doğu’daki kargaşa ve düzensiz göç akımlarına teröristlerin sızma riski” nedeniyle Roma, 18 Aralık’a kadar sınır güvenliğini artırdı.

Norveç

Schengen Bölgesi ile bağlantısı olan tüm limanlara girişler 12 Mayıs’tan bu yana kısıtlanmış durumda.

Oslo, önlemlerin temel gerekçesini “kritik altyapıya yönelik artan tehdit, Norveç’in gaz ihracatını tehdit eden Rus istihbarat operasyonları ya da Ukrayna’ya askeri destek” olarak açıkladı.

Slovenya

Hırvatistan ve Macaristan sınırında kontroller devam ediyor. Almanya’daki UEFA EURO 2024 ve Fransa’daki Olimpiyat Oyunları gibi büyük spor etkinlikleri nedeniyle haziran sonunda uygulamaya konulan kontrollerin 21 Aralık’a kadar devam etmesi bekleniyor.

Slovenya makamlarına göre bunun sebepleri arasında “Orta Doğu’da artan istikrarsızlık, Rusya’nın Ukrayna’daki saldırganlığı, organize suçlar ve genel terör tehditleri” de yer alıyor.

İsveç

İsveç, 12 Mayıs’tan 11 Kasım’a kadar kontrolleri başlatan İskandinav ülkeleri arasında yer alıyor. Avrupa Komisyonu bu tedbirin “tüm iç sınırlara yayılabileceğini” söyledi.

İsveçli yetkililer, “İsveç’te ve diğer Üye Devletlerde gerilimi artıran, Antisemitizm motivasyonlu ciddi şiddet ve saldırı riskini arttıran, kamu politikasına ve iç güvenliğe ciddi tehdit oluşturan” İsrail’in Gazze’deki saldırısı ve Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırılarını gerekçe gösterdi.

Polonya’ya AB’den “göçle mücadele” desteği geldi

Üçüncü ülkelerle anlaşmalar hızlanabilir

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, geçtiğimiz perşembe günü yapılan AB zirvesinden önce, ilkbaharda kabul edilen AB göç ve iltica reformunun uygulanmasının önemli ölçüde hızlandırılması çağrısında bulunmuştu.

Bu reform, diğer hususların yanı sıra, mültecilerin doğrudan AB’nin dış sınırlarında taramaya tabi tutulmasını öngörüyor.

AB’nin iltica tanıma oranının yüzde 20 ya da daha düşük olduğu ülkelerden kaçan herkes, iltica başvurusunu sınırda hızlı bir prosedürle işleme koydurmak zorunda ve bu amaçla özel olarak kurulmuş bir sınır kampını terk edemez.

Bir iltica prosedürü için gerekli olan hukuki destek burada fiilen imkansız ve tanınma şansı önemli ölçüde azalıyor. Reddedilen sığınmacılar doğrudan sınır kamplarından sınır dışı ediliyor.

Alman hükümeti, Almanya’ya gelen mülteci sayısını önemli ölçüde azaltacağını umduğu ve Federal Cumhuriyet’in bir dış AB sınırı olmadığı için reformu destekliyor. Yeni AB sınır kampları kurmanın ana yükü ise Yunanistan veya İtalya gibi devletlere ait.

Ursula von der Leyen: Sınır dışı edilen göçmenlerin sayısı artacak

Arnavutluk modeli Brüksel’in radarında

İtalya ise bunun yerine hızla başka bir modele yöneldi: iltica işlemlerinin Arnavutluk’a yaptırılması.

Akdeniz’de İtalyan sahil güvenliği tarafından tekneleri durdurulan erkek mülteciler Arnavutluk’un liman kenti Şingin’deki bir kampa götürülüyor ve yakınlardaki Gjadër’de de ikinci bir kamp mevcut.

Gelecekte, İtalyan sığınma prosedürleri kamplarda gerçekleştirilecek. Sığınma hakkı verilenlerin İtalya’ya seyahat etmelerine izin verilecek; reddedilenler ise doğrudan Arnavutluk’tan sınır dışı edilecek. Roma bu şekilde yılda 36,000 mültecinin işlemlerini gerçekleştirmeyi planlıyor, fakat bu durumda da mültecilere gerekli hukuki yardım sağlanmayacak.

Başbakan Giorgia Meloni perşembe günü AB zirvesi öncesinde düzenlenen özel bir toplantıda bu modeli tanıttı. Toplantıya diğer on AB ülkesinin devlet ve hükümet başkanlarının yanı sıra Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de katıldı.

Leyen daha önce Arnavutluk modelini yakından izleyeceğini ve gelecekte AB çapında çözümler bulmak amacıyla değerlendireceğini açıklamıştı.

İtalya göçmenleri Arnavutluk’a göndermeye başladı

Hollanda, sığınmacılara toplama kampları için bastırıyor

Brüksel’deki özel toplantıda Leyen’in AB dışında “geri gönderme merkezleri” kurma planını sunduğu da bildirildi.

Bu merkezler, iltica başvuruları reddedilen fakat AB’den menşe ülkelerine ya da güvenli olduğu varsayılan üçüncü ülkelere sınır dışı edilmeleri hemen mümkün olmayan mültecilerin nakledileceği sınır dışı kampları.

Leyen’in planları, mültecileri mümkün olduğunca hızlı bir şekilde ülke dışına çıkarmak amacıyla, gelecekte üçüncü ülkelerdeki söz konusu sınır dışı kamplarına nakledilmelerine izin verecek.

Bugüne kadarki en somut girişim, sağcı hükümeti kısa süre önce “tüm zamanların en katı iltica rejimini” ilan eden Hollanda’dan geldi. Bu kapsamda mülteciler zorla birkaç büyük kampa yerleştirilecek ve sadece temel asgari ihtiyaçları karşılanacak.

Lahey ayrıca ülke sınırlarını tamamen kapatabilmek için AB’nin ortak iltica politikasından çıkmayı talep ediyor. Hollanda hükümeti şu anda Uganda ile ilk sınır dışı kampının inşası için görüşmeler yürütüyor ve mültecilerin buradan nereye sınır dışı edileceğine Kampala’daki hükümet karar verecek.

Yeni Fransız hükümetinde göçe ve Schengen’e karşı sesler yükseliyor

Danimarka el yükseltti: Cenevre Sözleşmesi kaldırılmalı

Bu arada ilk AB hükümetleri iltica hakkını tamamen askıya almaya çalışıyor ya da çoktan başladılar.

Finlandiya nisan ayında Rusya ile olan sınırını tamamen kapattı, artık sığınma başvurularını kabul etmiyor ve Finlandiya parlamentosu tarafından sınırı geçmeyi başaran mültecileri geri gönderme konusunda açıkça yetkilendirildi.

Bu ne uluslararası hukuka ne de AB hukukuna uygundur, fakat Brüksel tarafından sorgusuz sualsiz hoşgörüyle karşılanıyor.

Danimarka ise bir adım daha ileri gitmek istiyor. Perşembe günü yapılan AB zirvesinde Başbakan Mette Frederiksen Cenevre Sözleşmesinin yürürlükten kaldırılmasını savunarak, “İkinci Dünya Savaşından sonra oluşturulan kurallar artık günümüz dünyasında işlemiyor,” dedi.

AVRUPA

Almanya, Suriyelilerin iltica başvurularına ilişkin tüm kararları askıya aldı

Yayınlanma

Almanya Federal Göçmen ve Mülteci Dairesi ikinci bir duyuruya kadar Suriyelilerin iltica başvurularını işleme koymayacağını söyledi.

Suriye’de Beşar Esad yönetiminin cihatçı HTŞ önderliğindeki örgütler tarafından devrilmesi nedeniyle Federal Göç ve Mülteciler Dairesi pazartesi günü Suriyelilerin iltica başvurularını derhal dondurdu.

Konuyla ilgili olarak SPIEGEL’e konuşan bir yetkili, Suriye’deki durumun belirsiz olduğunu ve orada siyasi gelişmelerin nasıl seyredeceğini tahmin etmenin çok zor olduğunu söyledi.

Bu nedenle şu anda ciddi bir değerlendirme yapmanın mümkün olmadığını savunan daire, her türlü kararın “ayakları yere basan” bir karar olması gerektiğini belirtti.

Yetkiliye göre, yaklaşık 46.000’i ilk başvuru olmak üzere Suriyelilerden gelen 47.270 sığınma başvurusu henüz karara bağlanmadı. Fakat Suriye’deki yeni durumun şu anda halihazırda alınmış kararlar üzerinde bir etkisi yok.

Alman siyasetinde Suriyeli sığınmacılar tartışması başladı

Almanya’daki Suriyelilerin akıbetine ilişkin siyasi tartışma şimdiden başlamış durumda. CDU/CSU’lu bazı politikacılar Suriyeli mültecilerin ülkelerine geri gönderilmesinden yana görüş bildirdi. Yeşiller ve SPD’li politikacılar ise Suriye’deki belirsiz durum karşısında itidal çağrısında bulundu.

CSU’nun içişleri konusundaki önde gelen milletvekili Andrea Lindholz pazar günü Rheinische Post’a verdiği demeçte, Suriye’de kalıcı bir barış sağlandığında pek çok Suriyelinin “artık korunmaya ihtiyaç duymayacağını ve dolayısıyla Almanya’da kalma hakkına sahip olmayacağını” söyledi.

Şansölye Olaf Scholz’un artık Almanya’nın daha fazla Suriyeli mülteci kabul etmeyeceğini kamuoyuna açıklaması gerektiğini de sözlerine ekleyen Lindholz, partinin daha önceki taleplerini de yineledi.

Dış ilişkilerden sorumlu partili meslektaşı Jürgen Hardt ise “İşlerin nereye gittiğini görmek için henüz çok erken. Almanya’daki Suriyeli mültecilerin istikrar sağlandığında ülkelerine dönmelerini bekliyoruz,” dedi.

SPD’den seçim öncesi “popülist” söylem endişesi

Alman parlamentosunun dış ilişkiler komisyonuna başkanlık eden SPD milletvekili Michael Roth SPIEGEL’e verdiği demeçte, Suriye’ye barışın geri gelmesi halinde, “burada kendilerini hiçbir zaman evlerinde hissetmeyen insanların geri dönmelerini engelleyecek hiçbir şey olmadığını” söyledi.

Bununla birlikte Roth, Suriyelilerin çoğunun topluma ve iş piyasasına iyi entegre olduğunu da sözlerine ekledi.

Roth, “‘Şimdi herkes hemen geri dönmek zorunda’ gibi popülist bir tartışmaya karşı uyarıyorum,” dedi.

SPD’li siyasetçi, AfD ve BSW’nin yanı sıra bazı CDU/CSU’luların da “seçim kampanyası sırasında bunu talep etmesinden” korktuğunu ve bunun da kendisini “endişelendirdiğini” söyled. korkuyorum

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Avrupalılar Esad’ın düşüşünden memnun

Yayınlanma

Avrupalı yetkililer, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın iktidardan devrilişini memnuniyetle karşılayarak devrik liderin uluslararası destekçileri Rusya ve İran’ın zayıflığına işaret ettiler.

Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) liderliğindeki silahlı gruplar 8 Aralık Pazar günü Şam’ın kontrolünü ele geçirdikten sonra Esad’ı devirdiklerini ilan ettiler.

AB’nin yeni diplomasi şefi Kaja Kallas’a göre “Esad’ın diktatörlüğünün sona ermesi olumlu ve uzun zamandır beklenen bir gelişme” idi.

Bu durumun aynı zamanda Esad’ın destekçileri Rusya ve İran’ın zayıflığını da gösterdiğini öne süren Kallas, “Önceliğimiz bölgede güvenliği sağlamaktır,” dedi, bölgedeki bakanlarla ‘yakın temas’ halinde olduğunu da sözlerine ekledi.

AB yetkilisi, “Suriye’nin yeniden inşası süreci uzun ve karmaşık olacaktır ve tüm taraflar yapıcı bir şekilde angaje olmaya hazır olmalıdır,” diye ekledi.

Leyen: Suriye’nin yeniden inşasını destekeleyeceğiz

Avrupa Konseyi Başkanı António Costa da Esad yönetiminin sona ermesiyle birlikte “tüm Suriye halkı için özgürlük ve barış adına yeni bir fırsatın ortaya çıktığını” ve bunun “bölgenin daha geniş çaplı istikrarı için hayati önem taşıdığını” savundu.

Costa, “AB daha iyi bir gelecek için Suriye halkıyla birlikte çalışmaya hazırdır,” dedi.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Avrupa, ulusal birliğin korunmasını ve tüm azınlıkları koruyan bir Suriye devletinin yeniden inşasını desteklemeye hazırdır,” dedi.

Avrupalı ve bölgesel liderlerle temas halinde olduklarını ve gelişmeleri izlediklerini belirten Leyen, bölgedeki tarihi değişimin fırsatlar sunduğunu fakat “risklerin de bulunduğunu” söyledi.

Berlin ve Paris’tan “aşırıcılık” uyarısı

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise, “Barbar devlet yıkıldı. Nihayet. (…) Fransa Orta Doğu’daki herkesin güvenliğine bağlı kalacaktır,” ifadelerini kullandı.

Fransa Dışişleri Bakanlığı da Suriyelilere “aşırıcılığın her türlüsünü reddetmeleri” çağrısında bulundu.

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock Esad’ın düşmesini milyonlarca Suriyeli için “büyük bir rahatlama” olarak nitelendirdi ama ülkenin artık “diğer radikallerin” eline geçmemesi gerektiği uyarısında bulundu.

İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares RTVE’ye yaptığı açıklamada Suriye’nin “Balkanlaşmamasını” umduğunu, farklı bölgelerin farklı radikal gruplar tarafından yönetilebileceğini söyledi.

Albares, “Suriye halkının gelecekte nasıl ve kim tarafından yönetileceklerine karar verebilmelerini sağlamalıyız ve tabii ki Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasını da sağlamalıyız,” dedi.

İrlanda Başbakanı Simon Harris, Suriye’de sivillerin korunmasının “her şeyden önemli” olduğunu söyledi ve “barışçıl bir geçişin yanı sıra özgür ve adil seçimler” çağrısında bulundu.

İsveç Dışişleri Bakanı Maria Stenergard, “Bunun uzun vadede hem Suriye hem de bölge için ne anlama geleceği konusunda kesin sonuçlara varmak için henüz çok erken,” uyarısında bulundu.

“Suriye’de iktidarın düzenli bir şekilde el değiştirmesi artık önem kazanıyor,” diyen Stenergard, sivil nüfusun, sivil altyapının korunması ve uluslararası insancıl hukuk uyarınca engelsiz insani erişimin sağlanması gerektiğini sözlerine ekledi.

“Rusya ve İran’a yaslanan kaybediyor” mesajı

Litvanya Dışişleri Bakanı Gabrielius Landsbergis ise Suriye örneğinin Rusya’nın “kovulabileceğini ve evine döneceğini” göstereceğini söyledi.

Litvanyalı, “Baltıklar haklıydı: Batı kazanacak kadar güçlü. Ukrayna’da ya da kaosa neden olduğu başka bir yerde ‘Ayı’dan korkmamıza gerek yok,” diye ekledi.

Çek Cumhuriyeti Başbakanı Petr Fiala da benzer bir açıklama yaparak, Beşar Esad’ın Rusya’ya olan güveninin “nihayetinde başarısız olduğunu” söyledi ve Suriye’de istikrar çağrısında bulundu.

Çek Dışişleri Bakanı Jan Lipavský de pazar günü yaptığı basın açıklamasında, “Esad rejimi uzun süredir Rusya ve İran’ın desteğine güveniyordu, fakat bunun bir çıkmaz sokak olduğu kanıtlandı. Geçici yönetim organının yapısı Suriye’deki yeni gelişmeleri gösterecektir,” dedi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İtalya Başbakan Yardımcısı Salvini’den “iktisadi intihar” uyarısı

Yayınlanma

İtalya Başbakan Yardımcısı ve Altyapı Bakanı Matteo Salvini, Avrupa Birliği’nin 2035 yılına kadar içten yanmalı motorlu araçların satışını yasaklama planını şiddetle eleştirerek, bunun “sadece Çin’e yardımcı olacak iktisadi bir intihar” olduğunu öne sürdü.

Perşembe günü Brüksel’de düzenlenen AB Ulaştırma Konseyinde AB’nin planladığı içten yanmalı motorların kullanımdan kaldırılma tarihini gözden geçirme planlarını tartışan Salvini, bunun Avrupa ekonomisi, sanayisi ve sosyal dokusu için “intihara” yol açacağını ve “Çin’e inanılmaz bir hediye” olacağını söyledi.

Bakan ayrıca bu fırsatı Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’i eleştirmek için kullandı ve görevdeki ilk döneminde “yıkıcı hatalardan” onun liderliğinin sorumlu olduğunu iddia etti.

Lega lideri, Leyen’in rotasını değiştireceğini ve politikalarının Avrupa endüstrisi üzerindeki etkisini kabul edeceğini umduğunu ifade etti.

İtalyan lider yeni ulaştırma komiserine güveniyor

Salvini, çarşamba akşamı bir araya geldiği yeni Avrupa Ulaştırma Komiseri Apostolos Tzitzikostas’a Leyen’den daha fazla güvendiğini ifade etti.

Salvini, Tzitzikostas’ın eldeki riskleri, özellikle de otomotiv sektöründe “risk altındaki 14 milyon işin” yol açacağı potansiyel sosyal huzursuzluğu net bir şekilde anladığını söyledi.

Salvini, “Yeni Komisyon üyesi ilk 100 gününde otomotiv sektörü için bir destek paketi sunmayı taahhüt etti. İtalya bu çabada onun yanında yer alacaktır,” diye ekledi.

Salvini, başta Komisyonun Adil, Temiz ve Rekabetçi Geçişten sorumlu yeni Başkan Yardımcısı Teresa Ribera olmak üzere diğer AB yetkililerini de eleştirdi.

Ribera 2035 emisyon hedefini güçlü bir şekilde savunurken Salvini Ribera’nın tutumunu “gerçeklikten kopuk” olarak nitelendirdi.

Salvini, “Yorumları bir Marslıya ait; gerçeklikten tamamen kopuk. Fabrikalar kapanırken ve istihdam kaybedilirken her şey yolundaymış gibi davranmak sorumsuzluktur,” dedi.

Fransa’ya sert sözler, Almanya’ya övgü

Benzinli ve dizel motorların yasaklanmasını savunmaya devam edenleri “ya cahil, ya yanlış yönlendirilmiş ya da Avrupa’nın ihtiyaçlarıyla uyumlu olmayan dış çıkarlara sahip” olmakla suçlayan Salvini, “Fransa listenin ilk sırasında yer alıyor,” diye ekledi.

Lega lideri ayrıca, “Şu anda kargaşa içinde olan Fransız hükümetinin sonuçlarını düşünmeden bu yolda devam ettiğini görmek utanç verici ve inanılmaz,” dedi.

Öte yandan Salvini, üretimlerini dönüştürmeyen şirketlerin cezalandırılmaması için “yavaş yavaş daha mantıklı bir tutum benimseyen” Almanya’yı övdü.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English