Bizi Takip Edin

AVRUPA

AB’den “göçle mücadele” manzaraları

Yayınlanma

AB’de 2015 krizinin ardından yükselmeye başlayan göç ve göçmen karşıtı hareketler ve devlet politikaları, artık neredeyse “anaakım” haline gelmiş durumda.

Almanya’nın tüm kara sınırlarında polis kontrollerini tekrar başlatmasının ardından, Polonya hükümeti de iltica başvurularını “geçici olarak” askıya alma kararı aldı.

Başbakan Donald Tusk salı günü yaptığı açıklamada, iktidardaki koalisyon içinde bazı bölünmelere neden olmasına rağmen, Varşova’nın yeni ve daha sert bir göç stratejisini resmen kabul ettiğini duyurdu.

Tusk tarafından cumartesi günü “Kontrolü Yeniden Kazanmak, Güvenliği Sağlamak” başlığı altında açıklanan hükümetin yeni yaklaşımı, hem iktidar hem de muhalefet kanadından pek çok siyasetçinin hukuki açıdan tartışmalı bulduğu iltica haklarının geçici olarak bölgesel düzeyde askıya alınmasını içerdiği için eleştirildi.

Tusk, salı günü öğleden sonra hükümetin haftalık toplantısının ardından stratejisinin kabul edildiğini duyurdu ve bunun “zor ama gerekli ve beklenen” olduğunu söyledi.

Eski Sivil Platform (PO) milletvekili Janina Ochojska’nın yanı sıra pazartesi günü böyle bir tedbirin “etkisiz” olacağından korktuğunu söyleyen muhalefetteki Hukuk ve Adalet (PiS) milletvekili ve eski savunma bakanı Mariusz Błaszczak’a göre iltica haklarının geçici ve bölgesel olarak bile askıya alınması Cenevre Sözleşmesini ihlal edebilir.

Tusk ayrıca cumartesi günü yaptığı açıklamada, Varşova, Budapeşte ve Bratislava’nın muhalefetine rağmen AB bakanlarının bu yılın başlarında nitelikli çoğunlukla onayladığı AB Göç ve İltica Paktını uygulamaya niyetli olmadığını duyurdu.

Polonya’nın yeni strateji belgesi: Göç kontrolü sıkılaşıyor

“Polonya’nın 2025-2030 yılları için kapsamlı ve sorumlu göç stratejisi” başlıklı belge 30 sayfadan üzerinde ve sekiz bölümden oluşuyor. Strateji bölgeye erişim, sığınma hakkı, işgücü piyasasına erişim ve entegrasyon gibi konuları kapsıyor.

Belgede, göç süreçlerinin “ayrıntılı bir şekilde düzenleneceği ve varış amacı, akının ölçeği ve yabancıların menşe ülkeleri açısından kontrol altında tutulacağı” belirtiliyor.

Ayrıca “Polonya Cumhuriyeti hükümetinin sığınma hakkı verilmesine ilişkin mevcut yaklaşımda bir değişiklik talep edeceği” de açıklandı.

Vize politikası “seçici” hale gelecek

Göç politikasını şekillendirecek kilit organ, yetkileri henüz ayrıntılı olarak tanımlanmamış olan Bakanlıklar Arası Göç Ekibi olacak. Ekip, stratejinin uygulanmasını izleyecek ve 2027 yılı sonuna kadar “kapsamlı orta vadeli gözden geçirmeyi” hazırlayacak.

Polonya’nın vize politikası, hükümetin Polonya’ya girmek isteyen yabancı vatandaşlar için kurallar belirlediği “seçici bir modele” dayanacak. Seçilmiş bir grup ülkeden gelenlere ya da “benzersiz” becerilere sahip olanlara öncelik tanınacak.

Vizeler, ülkedeki stratejik yatırımlardan kaynaklanan belirli işçi kategorilerine duyulan ihtiyaç da dahil olmak üzere çeşitli kriterlere göre verilecek.

Polonya, Alman sınır kontrol modeline karşı

Hükümetin, Almanya’nın geçen ay yaptığı gibi Schengen bölgesi içinde sınır kontrollerinin yeniden getirilmesine karşı olduğu da belirtiliyor.

Yeni strateji, sınır kontrollerinin sadece büyük spor veya siyasi etkinlikler gibi geçici durumlarda uygulanması gerektiğini savunuyor.

Belgede ayrıca, “Göçmenlerin ikincil hareketliliği sorununu çözmenin anahtarı AB’nin dış sınırlarını uygun şekilde güvence altına almaktır,” deniyor.

Leyen, sığınmacılar için ‘geri gönderme merkezlerine” destek verdi

Öte yandan Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de, başvuruları reddedilen sığınmacıların nakledilmesi için Avrupa Birliği sınırları dışında “geri gönderme merkezleri” kurulmasını öngören tartışmalı projeye şimdiye kadarki en güçlü desteğini verdi.

Bu fikir, Avrupa Komisyonu Başkanının Brüksel’de iki gün sürecek ve göç konusunun ağırlıklı olarak ele alınacağı zirve öncesinde AB liderlerine gönderdiği bir mektupta yer aldı.

Pazartesi akşamı basınla paylaşılan yedi sayfalık mektupta, geçen yıl blok genelinde 1.140.000’e ulaşan sığınma başvurularının sayısını azaltmak ve “düzensiz sınır geçişleri ve insan kaçakçılığıyla mücadele” etmek için çeşitli öneriler özetleniyor.

Öneriler arasında, Giorgia Meloni’nin sağcı hükümetinin İtalyan yetkililer tarafından açık sularda kurtarılan erkek göçmenleri transfer etmek için iki merkez inşa ettiği Arnavutluk’ta yaptığı gibi, genellikle sığınma prosedürlerinin “offshore edilmesi” ile ilişkilendirilen “yenilikçi yollar” geliştirmeye yönelik açık bir eylem çağrısı da yer alıyor.

Leyen, İtalya-Arnavutluk modeline göz kırpıyor

Leyen daha önce İtalya-Arnavutluk protokolünü “ezber bozan bir düşünce” olarak tanımlamıştı.

Başkan yeni mektubunda, insani yardım örgütleri tarafından iltica sürecini baltaladığı ve yargı denetimini zayıflattığı gerekçesiyle sert bir şekilde eleştirilen bu anlaşmanın sonuçlarının AB göç politikasının bundan sonraki adımlarını belirleyebileceğini söyledi.

Leyen, “Ayrıca, özellikle geri dönüşle ilgili yeni bir yasa teklifi göz önünde bulundurulduğunda, AB dışında geri dönüş merkezleri geliştirme fikriyle ilgili olası yolları araştırmaya devam etmeliyiz,” diye yazdı.

Komisyondan “güvenli üçüncü ülkeler belirleme “çağrısı

Komisyon başkanı, İtalya-Arnavutluk protokolünün faaliyete geçmesiyle birlikte bu deneyimden “pratikte de dersler çıkarabileceklerini” savundu.

Leyen ayrıca üye ülkeler arasındaki anlaşmazlıkları önlemek ve büyük bir değişiklik olmaksızın %20 ile %30 arasında seyreden sınır dışı etme oranını hızlandırmak için AB düzeyinde “güvenli üçüncü ülkeler” belirlenmesini talep etti.

Geçtiğimiz hafta 17 Avrupa ülkesinden oluşan bir grup Komisyona bir belge göndererek sınır dışı etme konusunda “paradigma değişikliği” talep etmiş ve hükümetlerin “güçlendirilmesi gerektiğini” belirtmişti.

17 ülkenin mektubunda, “Kalma hakkı olmayan kişiler sorumlu tutulmalıdır. Yeni bir yasal zemin bu kişilerin yükümlülüklerini ve görevlerini net bir şekilde tanımlamalıdır. İşbirliği yapmamanın sonuçları olmalı ve yaptırıma tabi tutulmalıdır,” dedi.

Mektubunda Leyen, dijitalleşme ve üye devletler tarafından verilen kararların karşılıklı olarak tanınması konularına odaklanarak “geri dönenler için işbirliği yükümlülüklerini net bir şekilde tanımlayacak ve geri dönüş sürecini etkin bir şekilde düzenleyecek” bir yasayı masaya yatırma sözü verdi.

İki kritik başlık: Sınır dışı prosedürleri ve vize kuralları

Avrupa Komisyonu Başkanı, 17 ülkelik grubun iki temel talebini destekliyor.

Bunlardan birincisi, kamu düzeni ve güvenliğine tehdit olarak görülenlerin gözaltına alınması ve sınır dışı edilmesi için yeni kurallar.

İkincisi ise vize ve ticaret politikalarının, iltica başvuruları reddedilen AB üyesi olmayan ülkeleri vatandaşlarını kabul etmeye ikna etmek için bir kaldıraç olarak kullanılması.

Leyen, “AB’nin göç politikası ancak AB’de kalma hakkına sahip olmayanlar etkin bir şekilde geri gönderilirse sürdürülebilir,” diye yazdı.

Başkanın dile getirdiği diğer fikirler arasında komşu ülkelerle daha fazla AB destekli anlaşma imzalanması, insan kaçakçılığını engellemek için daha katı kurallar, hibrit saldırılara ve araçsallaştırmaya karşı daha güçlü bir müdahale ve Orta Doğu’da savaştan zarar görmüş ülkelere daha fazla insani yardım yer alıyor.

Leyen ayrıca, her ne kadar STK’lar göçün “offshore edilmesinin” doğası gereği sorunlu olduğu konusunda uyarıda bulunmuş olsalar da, bloğun ileriye götüreceği her türlü projenin “AB ilke ve değerlerine, uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklere ve temel hakların korunmasına” saygı göstermesi ve göçmenler için “sürdürülebilir ve adil çözümler” sağlaması gerektiğini vurguladı.

İsveç zorunlu sığınma merkezlerini hayata geçirmeyi düşünüyor

Kuzeye doğru gittiğimizde ise, İsveç hükümeti ve parlamentodaki sağcı müttefiki İsveç Demokratları, ülkedeki sığınmacıların izlenmesini artırmak için devlet tarafından işletilen zorunlu sığınma merkezleri getirmek istiyor.

İsveç hükümeti tarafından yaptırılan ve salı günü sunulan bir araştırmanın sonuçları, sığınmacıların belirli bir bölgeyle sınırlandırılması ve varlıklarının kontrol edilmesi ya da yardımlarını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmaları gerektiğini öne sürdü.

Raporu hazırlamakla görevlendirilen Ingela Fridström, “Genel bir kural olarak, yalnızca sığınma evinin kayıtlı olduğu ilçede kalabilirsiniz. Bu nispeten geniş bir alandır ve iletişim, sosyal hizmetler ve eğlence yardımlarını kullanabilmeniz gerekir,” dedi.

Bu nedenle İsveç hükümeti, sığınmacıların iltica süreci boyunca yaşamak zorunda kalacakları, İsveç Göçmen Bürosunun denetimi altında bir tür zorunlu iltica merkezi önerecek.

Ödenek kesintileri gündemde

Mevcut sisteme göre, İsveç Göçmenlik Bürosu yeni gelen sığınmacılara kalacak yer önermek zorunda, fakat sığınmacılar isterlerse başka bir yerde, örneğin akrabalarının yanında yaşamayı da seçebiliyorlar.

Belirlenen konaklama yerlerinde yaşamayan sığınmacılar günlük 71 İsveç kronu (6,26 avro) tutarındaki ödenek haklarını kaybedebilirler.

Hükümet, önerilen sistemin AB hukuku ve bu yılın başlarında kabul edilen yeni Göç ve İltica Paktı kapsamında yasal olduğunu savunuyor.

Sığınmacılar üzerinde daha fazla kontrol

Göç Bakanı Johan Forssell’e göre, sığınmacıların %65’i kendi evlerinde yaşamayı tercih ediyor ve bu da bazı belediyelerde hem “marjinalleşme” hem de “aşırı kalabalıklaşma” riskini artırıyor.

Forsell basın toplantısında, “İltica başvuruları reddedilen kişilere ulaşmak daha kolay olacak,” diye de ekledi.

İsveç’te şu anda 12.600 kişi Göçmen Bürosunun kabul sistemine kayıtlı.

Forssell, İsveç hükümetinin şimdi 2025 ya da 2026’da parlamentoda oylamaya sunulabilecek bir yasa taslağı hazırlayacağını da sözlerine ekledi.

Esad ile ilişkiler yeniden kurulabilir mi?

İtalya’nın başını çektiği bazı AB ülkeleri, göçmenlerin sınır dışı edilmesini kolaylaştırmak amacıyla Suriye ile ilişkileri normalleştirmenin de yollarını arıyor.

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni salı günü AB liderleri toplantısı öncesinde İtalyan Senatosunda yaptığı açıklamada, “Avrupa Birliği’nin Suriye Stratejisini gözden geçirmek ve Suriyeli mültecilerin gönüllü, güvenli ve sürdürülebilir bir şekilde anavatanlarına dönebilmeleri için gerekli koşulları yaratmak üzere tüm aktörlerle birlikte çalışmak gerekiyor,” dedi. 

AB 2011 yılında Suriye ile diplomatik ilişkilerini kesmişti. İki AB diplomatının POLITICO’ya verdiği bilgiye göre Meloni, perşembe günü Brüksel’de düzenlenecek AB liderler zirvesinde Şam ile ilişkileri gündeme getirmeyi planlıyor.

Öte yandan POLITICO’ya göre yetkililer ilişkilerin normalleşmesine yönelik böyle bir değişimin nasıl gerçekleşebileceğinin haritasını çıkarmış değil.

Bir AB yetkilisi, “Esad’ı aramak için telefonu elimize alacağız diyen kimse yok. Kimse bunu dile getirmeye cesaret edemiyor ama bazılarının gizli bir önerisi bu,” dedi.

7 AB ülkesi Suriye ile ilişkileri gözden geçirme çağrısı yapmıştı

Temmuz ayında yedi AB ülkesi (Avusturya, İtalya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Yunanistan, Hırvatistan ve Kıbrıs) AB’nin dış politika şefine birliğin Suriye stratejisini gözden geçirme çağrısında bulunmuştu.

Bu ülkeler amaçlarının Suriye’deki insani durumu iyileştirmenin yanı sıra göçmenlerin ülkenin belirli bölgelerine geri dönmelerine yardımcı olmak olduğunu belirtmişlerdi.

Avusturya’nın Avrupa ve uluslararası ilişkilerden sorumlu federal bakanı Alexander Schallenberg, “Esad orada, onu aklamak mümkün değil ama Avrupa 1,2 milyondan fazla Suriye vatandaşını kabul etti,” diyerek yeni bir değerlendirmenin öneminin altını çizdi. 

“Açık fikirli bir değerlendirme” talep eden Avusturyalı, “Nerede duruyoruz, nereye gitmeliyiz, çünkü elde etmek istediğimiz sonuçları elde edemiyoruz,” uyarısında bulundu.

AVRUPA

Almanya, Suriyelilerin iltica başvurularına ilişkin tüm kararları askıya aldı

Yayınlanma

Almanya Federal Göçmen ve Mülteci Dairesi ikinci bir duyuruya kadar Suriyelilerin iltica başvurularını işleme koymayacağını söyledi.

Suriye’de Beşar Esad yönetiminin cihatçı HTŞ önderliğindeki örgütler tarafından devrilmesi nedeniyle Federal Göç ve Mülteciler Dairesi pazartesi günü Suriyelilerin iltica başvurularını derhal dondurdu.

Konuyla ilgili olarak SPIEGEL’e konuşan bir yetkili, Suriye’deki durumun belirsiz olduğunu ve orada siyasi gelişmelerin nasıl seyredeceğini tahmin etmenin çok zor olduğunu söyledi.

Bu nedenle şu anda ciddi bir değerlendirme yapmanın mümkün olmadığını savunan daire, her türlü kararın “ayakları yere basan” bir karar olması gerektiğini belirtti.

Yetkiliye göre, yaklaşık 46.000’i ilk başvuru olmak üzere Suriyelilerden gelen 47.270 sığınma başvurusu henüz karara bağlanmadı. Fakat Suriye’deki yeni durumun şu anda halihazırda alınmış kararlar üzerinde bir etkisi yok.

Alman siyasetinde Suriyeli sığınmacılar tartışması başladı

Almanya’daki Suriyelilerin akıbetine ilişkin siyasi tartışma şimdiden başlamış durumda. CDU/CSU’lu bazı politikacılar Suriyeli mültecilerin ülkelerine geri gönderilmesinden yana görüş bildirdi. Yeşiller ve SPD’li politikacılar ise Suriye’deki belirsiz durum karşısında itidal çağrısında bulundu.

CSU’nun içişleri konusundaki önde gelen milletvekili Andrea Lindholz pazar günü Rheinische Post’a verdiği demeçte, Suriye’de kalıcı bir barış sağlandığında pek çok Suriyelinin “artık korunmaya ihtiyaç duymayacağını ve dolayısıyla Almanya’da kalma hakkına sahip olmayacağını” söyledi.

Şansölye Olaf Scholz’un artık Almanya’nın daha fazla Suriyeli mülteci kabul etmeyeceğini kamuoyuna açıklaması gerektiğini de sözlerine ekleyen Lindholz, partinin daha önceki taleplerini de yineledi.

Dış ilişkilerden sorumlu partili meslektaşı Jürgen Hardt ise “İşlerin nereye gittiğini görmek için henüz çok erken. Almanya’daki Suriyeli mültecilerin istikrar sağlandığında ülkelerine dönmelerini bekliyoruz,” dedi.

SPD’den seçim öncesi “popülist” söylem endişesi

Alman parlamentosunun dış ilişkiler komisyonuna başkanlık eden SPD milletvekili Michael Roth SPIEGEL’e verdiği demeçte, Suriye’ye barışın geri gelmesi halinde, “burada kendilerini hiçbir zaman evlerinde hissetmeyen insanların geri dönmelerini engelleyecek hiçbir şey olmadığını” söyledi.

Bununla birlikte Roth, Suriyelilerin çoğunun topluma ve iş piyasasına iyi entegre olduğunu da sözlerine ekledi.

Roth, “‘Şimdi herkes hemen geri dönmek zorunda’ gibi popülist bir tartışmaya karşı uyarıyorum,” dedi.

SPD’li siyasetçi, AfD ve BSW’nin yanı sıra bazı CDU/CSU’luların da “seçim kampanyası sırasında bunu talep etmesinden” korktuğunu ve bunun da kendisini “endişelendirdiğini” söyled. korkuyorum

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Avrupalılar Esad’ın düşüşünden memnun

Yayınlanma

Avrupalı yetkililer, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın iktidardan devrilişini memnuniyetle karşılayarak devrik liderin uluslararası destekçileri Rusya ve İran’ın zayıflığına işaret ettiler.

Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) liderliğindeki silahlı gruplar 8 Aralık Pazar günü Şam’ın kontrolünü ele geçirdikten sonra Esad’ı devirdiklerini ilan ettiler.

AB’nin yeni diplomasi şefi Kaja Kallas’a göre “Esad’ın diktatörlüğünün sona ermesi olumlu ve uzun zamandır beklenen bir gelişme” idi.

Bu durumun aynı zamanda Esad’ın destekçileri Rusya ve İran’ın zayıflığını da gösterdiğini öne süren Kallas, “Önceliğimiz bölgede güvenliği sağlamaktır,” dedi, bölgedeki bakanlarla ‘yakın temas’ halinde olduğunu da sözlerine ekledi.

AB yetkilisi, “Suriye’nin yeniden inşası süreci uzun ve karmaşık olacaktır ve tüm taraflar yapıcı bir şekilde angaje olmaya hazır olmalıdır,” diye ekledi.

Leyen: Suriye’nin yeniden inşasını destekeleyeceğiz

Avrupa Konseyi Başkanı António Costa da Esad yönetiminin sona ermesiyle birlikte “tüm Suriye halkı için özgürlük ve barış adına yeni bir fırsatın ortaya çıktığını” ve bunun “bölgenin daha geniş çaplı istikrarı için hayati önem taşıdığını” savundu.

Costa, “AB daha iyi bir gelecek için Suriye halkıyla birlikte çalışmaya hazırdır,” dedi.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Avrupa, ulusal birliğin korunmasını ve tüm azınlıkları koruyan bir Suriye devletinin yeniden inşasını desteklemeye hazırdır,” dedi.

Avrupalı ve bölgesel liderlerle temas halinde olduklarını ve gelişmeleri izlediklerini belirten Leyen, bölgedeki tarihi değişimin fırsatlar sunduğunu fakat “risklerin de bulunduğunu” söyledi.

Berlin ve Paris’tan “aşırıcılık” uyarısı

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise, “Barbar devlet yıkıldı. Nihayet. (…) Fransa Orta Doğu’daki herkesin güvenliğine bağlı kalacaktır,” ifadelerini kullandı.

Fransa Dışişleri Bakanlığı da Suriyelilere “aşırıcılığın her türlüsünü reddetmeleri” çağrısında bulundu.

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock Esad’ın düşmesini milyonlarca Suriyeli için “büyük bir rahatlama” olarak nitelendirdi ama ülkenin artık “diğer radikallerin” eline geçmemesi gerektiği uyarısında bulundu.

İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares RTVE’ye yaptığı açıklamada Suriye’nin “Balkanlaşmamasını” umduğunu, farklı bölgelerin farklı radikal gruplar tarafından yönetilebileceğini söyledi.

Albares, “Suriye halkının gelecekte nasıl ve kim tarafından yönetileceklerine karar verebilmelerini sağlamalıyız ve tabii ki Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasını da sağlamalıyız,” dedi.

İrlanda Başbakanı Simon Harris, Suriye’de sivillerin korunmasının “her şeyden önemli” olduğunu söyledi ve “barışçıl bir geçişin yanı sıra özgür ve adil seçimler” çağrısında bulundu.

İsveç Dışişleri Bakanı Maria Stenergard, “Bunun uzun vadede hem Suriye hem de bölge için ne anlama geleceği konusunda kesin sonuçlara varmak için henüz çok erken,” uyarısında bulundu.

“Suriye’de iktidarın düzenli bir şekilde el değiştirmesi artık önem kazanıyor,” diyen Stenergard, sivil nüfusun, sivil altyapının korunması ve uluslararası insancıl hukuk uyarınca engelsiz insani erişimin sağlanması gerektiğini sözlerine ekledi.

“Rusya ve İran’a yaslanan kaybediyor” mesajı

Litvanya Dışişleri Bakanı Gabrielius Landsbergis ise Suriye örneğinin Rusya’nın “kovulabileceğini ve evine döneceğini” göstereceğini söyledi.

Litvanyalı, “Baltıklar haklıydı: Batı kazanacak kadar güçlü. Ukrayna’da ya da kaosa neden olduğu başka bir yerde ‘Ayı’dan korkmamıza gerek yok,” diye ekledi.

Çek Cumhuriyeti Başbakanı Petr Fiala da benzer bir açıklama yaparak, Beşar Esad’ın Rusya’ya olan güveninin “nihayetinde başarısız olduğunu” söyledi ve Suriye’de istikrar çağrısında bulundu.

Çek Dışişleri Bakanı Jan Lipavský de pazar günü yaptığı basın açıklamasında, “Esad rejimi uzun süredir Rusya ve İran’ın desteğine güveniyordu, fakat bunun bir çıkmaz sokak olduğu kanıtlandı. Geçici yönetim organının yapısı Suriye’deki yeni gelişmeleri gösterecektir,” dedi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İtalya Başbakan Yardımcısı Salvini’den “iktisadi intihar” uyarısı

Yayınlanma

İtalya Başbakan Yardımcısı ve Altyapı Bakanı Matteo Salvini, Avrupa Birliği’nin 2035 yılına kadar içten yanmalı motorlu araçların satışını yasaklama planını şiddetle eleştirerek, bunun “sadece Çin’e yardımcı olacak iktisadi bir intihar” olduğunu öne sürdü.

Perşembe günü Brüksel’de düzenlenen AB Ulaştırma Konseyinde AB’nin planladığı içten yanmalı motorların kullanımdan kaldırılma tarihini gözden geçirme planlarını tartışan Salvini, bunun Avrupa ekonomisi, sanayisi ve sosyal dokusu için “intihara” yol açacağını ve “Çin’e inanılmaz bir hediye” olacağını söyledi.

Bakan ayrıca bu fırsatı Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’i eleştirmek için kullandı ve görevdeki ilk döneminde “yıkıcı hatalardan” onun liderliğinin sorumlu olduğunu iddia etti.

Lega lideri, Leyen’in rotasını değiştireceğini ve politikalarının Avrupa endüstrisi üzerindeki etkisini kabul edeceğini umduğunu ifade etti.

İtalyan lider yeni ulaştırma komiserine güveniyor

Salvini, çarşamba akşamı bir araya geldiği yeni Avrupa Ulaştırma Komiseri Apostolos Tzitzikostas’a Leyen’den daha fazla güvendiğini ifade etti.

Salvini, Tzitzikostas’ın eldeki riskleri, özellikle de otomotiv sektöründe “risk altındaki 14 milyon işin” yol açacağı potansiyel sosyal huzursuzluğu net bir şekilde anladığını söyledi.

Salvini, “Yeni Komisyon üyesi ilk 100 gününde otomotiv sektörü için bir destek paketi sunmayı taahhüt etti. İtalya bu çabada onun yanında yer alacaktır,” diye ekledi.

Salvini, başta Komisyonun Adil, Temiz ve Rekabetçi Geçişten sorumlu yeni Başkan Yardımcısı Teresa Ribera olmak üzere diğer AB yetkililerini de eleştirdi.

Ribera 2035 emisyon hedefini güçlü bir şekilde savunurken Salvini Ribera’nın tutumunu “gerçeklikten kopuk” olarak nitelendirdi.

Salvini, “Yorumları bir Marslıya ait; gerçeklikten tamamen kopuk. Fabrikalar kapanırken ve istihdam kaybedilirken her şey yolundaymış gibi davranmak sorumsuzluktur,” dedi.

Fransa’ya sert sözler, Almanya’ya övgü

Benzinli ve dizel motorların yasaklanmasını savunmaya devam edenleri “ya cahil, ya yanlış yönlendirilmiş ya da Avrupa’nın ihtiyaçlarıyla uyumlu olmayan dış çıkarlara sahip” olmakla suçlayan Salvini, “Fransa listenin ilk sırasında yer alıyor,” diye ekledi.

Lega lideri ayrıca, “Şu anda kargaşa içinde olan Fransız hükümetinin sonuçlarını düşünmeden bu yolda devam ettiğini görmek utanç verici ve inanılmaz,” dedi.

Öte yandan Salvini, üretimlerini dönüştürmeyen şirketlerin cezalandırılmaması için “yavaş yavaş daha mantıklı bir tutum benimseyen” Almanya’yı övdü.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English