Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

‘ABD, uluslararası hukuku kendi çıkarına göre yorumluyor’

Yayınlanma

ABD, İsrail’in Gazze saldırıları başladığından bu yana BMGK’nin ateşkes talep edilen karar tasarılarından 6’sını reddettikten sonra dün yapılan ateşkes çağrısına çekimser kaldı ve böylece BMGK 7 Ekim’den bu yana ilk kez Gazze’de acil ateşkes kararı almış oldu. Ancak karar çıktıktan sonra ABD’nin yaptığı “kararın bağlayıcı olmadığı” yönündeki açıklamalar karara gölge düşürdü. Hem BM’nin hem de diğer ülkelerin tepkisini çeken bu açıklama sonrası BMGK kararlarının hangisinin, kim için bağlayıcı olduğu tartışması başladı. Aşağıda çevirisini okuyacağınız makalede uzmanlar kararın bağlayıcı olup olmadığını ve ABD açıklamasının olası sonuçlarını değerlendiriyor:

***

Bir BM kararını bağlayıcı kılan nedir?

Uzmanlar, ABD’nin Gazze’de ateşkes için yapılan son çağrının ‘bağlayıcı olmadığı’ konusunda ısrar ederek uluslararası konumunu zedelediğini söylüyor.

Maya Krainc

BM Güvenlik Konseyi’nin Gazze’de ateşkes talep eden bir kararı kabul ettiği gün ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, ABD’nin İsrail’i buna uymaya zorlayıp zorlamayacağına ilişkin soruları kararın “bağlayıcı olmadığını” söyleyerek geçiştirdi. Miller sözlerine şöyle devam etti: “Karar taraflara yeni yükümlülükler getirmediği için bağlayıcı değil, ancak BM Güvenlik Konseyi kararları söz konusu olduğunda her zaman olduğu gibi bu kararlara saygı duyulması, kararların bir ağırlığı olması ve uygulanması gerektiğine inanıyoruz.”

ABD’nin tutumunun aksine, Çin ve Mozambik’in BM büyükelçileri ile İngiltere’nin eski BM elçisi, BM Genel Sekreter Sözcüsü Farhan Haq’ın “Güvenlik Konseyi’nin tüm kararları uluslararası hukuktur, dolayısıyla uluslararası hukuk ne kadar bağlayıcıysa o kadar bağlayıcıdır” sözleriyle kararın bağlayıcı olduğunu açıkça ifade ettiler. Geçen hafta 14 lehte ve bir çekimser oyla kabul edilen kararda öncelikli olarak Ramazan ayı boyunca derhal ateşkes sağlanması, tüm rehinelerin derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılması, tıbbi ve diğer insani ihtiyaçlarının karşılanması için insani yardımın garanti altına alınması talep ediliyor.

Kararlar Güvenlik Konseyi’nin iradesinin resmi ifadeleridir ve uluslararası hukukun gücüyle desteklenirler. RS’ye konuşan uzmanlar, ABD’nin pozisyonuna karşı çıkarak, kararda ilgili tarafların uyması gereken bir yükümlülük olduğunu söylüyorlar. Bu arada, üye devletlerin toplu olarak ya da tek başlarına, tarafları uymaya zorlayacak önlemler alabileceklerinin anlaşıldığını söylüyorlar.

Daha da önemlisi, uzmanlar Washington’un uluslararası hukuku kendi siyasi hedefleri – bu durumda İsrail’i korumak – lehine seçici bir şekilde yorumladığını ve bunun ileride dünyanın geri kalanı nezdinde meşruiyetine zarar verebilecek sonuçlar doğurabileceğinden şikayet ediyorlar.

Uluslararası hukuk uzmanı ve Yale Hukuk Fakültesi profesörü Aslı Bâli, BM Şartı’nın 25. Maddesi’nin Konsey’in tüm kararlarının bağlayıcı sayılması gerektiğini öngördüğünü söyledi. Bu maddeye göre BM üyeleri “Güvenlik Konseyi’nin kararlarını işbu Antlaşma uyarınca kabul etmeyi ve uygulamayı kabul ederler.”

Bazıları bu maddenin sadece Konsey’in güvenlik tehditlerine karşılık verme yetkilerini özetleyen BM Şartı’nın 7. Bölümüne atıfta bulunan kararlar için geçerli olduğunu savunuyor. Bâli, Uluslararası Adalet Divanı’nın 1970 yılında verdiği ve yargıçların BM Şartı’nın daha geniş bir şekilde yorumlanmasını kabul ettiği bir karara atıfta bulunarak bu görüşe katılmıyor.

Neyin bağlayıcı bir karar olduğuna ilişkin bir başka tartışma da kullanılan dille ilgili. Uluslararası hukuk danışmanı ve Avukat Eran Sthoeger, Güvenlik Konseyi’ne uluslararası barış ve güvenliğe yönelik tehditleri değerlendirme yetkisi veren Şart’ın 7. Bölümü ve 39. Maddesine açıkça atıfta bulunmanın yanı sıra, Güvenlik Konseyi’nin bir kararın bağlayıcı olduğunu açıkça belirtmek istediğinde “karar verir” ifadesini kullandığını söylüyor. Sthoeger, ateşkes kararında bu unsurların hiçbiri bulunmadığından, üyeler üzerinde bağlayıcı olarak kabul edilmemesi gerektiğini savunuyor.

Ancak uluslararası hukuk uzmanı ve Washburn Üniversitesi Profesörü Craig Martin, RS’ye verdiği demeçte, bu kararda tam olarak “karar” kelimesi kullanılmasa da “talepte bulunma” dilinin benzer şekilde üye devletler üzerinde bir yükümlülük yarattığını söyledi.

“Herhangi birinin bunun yarattığı yükümlülükle ilgili herhangi bir belirsizlik veya muğlaklık olduğunu nasıl öne sürebileceğini anlamak zor” dedi.

Bâli, bir kararın bağlayıcı ve uygulanabilir olarak kabul edilmesi için “karar” kelimesinin kullanılmasına gerek olmadığını gösteren, Konsey tarafından kabul edilen önceki kararlara atıfta bulundu. Örneklerden biri, Irak’a Kuveyt’ten kuvvetlerini çekmesi için son bir şans vermek amacıyla 1990 yılında kabul edilen ve Konseyin “Irak’tan 660 (1990) sayılı karara ve sonraki tüm ilgili kararlara tam olarak uymasını talep ettiği” 678 sayılı karar.

Northwestern Üniversitesi’nde uluslararası hukuk üzerine çalışan Profesör Ian Hurd, kararın bağlayıcı olup olmadığına ilişkin geriye dönük tartışmaların ABD’nin uluslararası hukuku kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde yorumlamaya çalışmasının bir yansıması olduğunu söyledi.

RS’ye konuşan Hurd, “ABD, dostları ve düşmanları arasında orta yolu bulmak ve kendine avantaj sağlamaya çalışıyor” dedi. Bâli, ABD’nin kararın bağlayıcı olmadığını iddia etmesinin, İsrail’e silah sağlamayı savunabileceği anlamına geldiğini de sözlerine ekledi.

ABD’nin tutumunun potansiyel sonuçları da yok değil. Martin, Washington’un sözleşme hükümlerinin ve Güvenlik Konseyi içtihadının yerleşik yorumları karşısında bu kararın bağlayıcı olmadığı yönündeki ısrarının “uluslararası hukuk sisteminin normatif gücünü bir kez daha aşındırdığını” söyledi ve bunun uluslararası hukukun ABD ve müttefikleri için siyasi güç aracı olduğu yönündeki algının artmasına katkıda bulunduğunu sözlerine ekledi.

Hurd’a göre ABD ateşkes oylamasında çekimser kalarak Gazze’de sivillerin korunması ve insani hukuka uyulması için İsrail üzerindeki baskısını artırmış oldu. İsrail’in bu karara uymaması halinde ABD’nin nasıl bir tepki vereceği, Washington’un bu konuda daha sert bir tutum takınmaya niyetli olup olmadığını ortaya koyacaktır.

DİPLOMASİ

Çin bankalarının Rusya’ya yönelik ödeme kontrolleri sertleşiyor

Yayınlanma

Çin bankaları, Rusya ile ticarette yeni kontroller uygulayarak Hindistan, BAE ve Hong Kong üzerinden yapılan ödemelerde ‘Rusya bağlantısı’ tespit etmeye odaklanıyor.

İzvestiya gazetesine konuşan iş dünyası temsilcileri, Çin bankalarının Hindistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Hong Kong’dan gelen ödemelerdeki “Rusya bağlantısını” tespit etmeye yönelik kontrolleri sıkılaştırdığını ifade etti.

Impaya Rus şirketinin ticari direktörü Aleksey Razumovskiy, ödeme işlemlerinin giderek zorlaştığını belirtti.

Razumovskiy’e göre, Çin bankaları artık nakliye belgelerini analiz ederek malların kimlere, nerelere ve hangi amaçla gönderildiğini detaylı bir şekilde inceliyor.

Daha önce Türkiye ve Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ülkeleri üzerinden yapılan transferlerde uygulanan bu tür gelişmiş kontroller, artık diğer ülkelere de genişletilmiş durumda.

Opora Rusya’nın Çin Temsilcisi İlona Gorşeneva-Dolunts, Çin bankalarının, ödeme yapılan ülkeden gelen malların yine o ülkeye gönderilmesi şartını koştuğunu doğruladı.

Dış ticaret uzmanı ve Atvira Genel Müdürü Yekaterina Kiseviç de bu kontrollerin sıkılaştırılmasının amacının, Çin bankalarının ikincil yaptırımlara maruz kalmaktan kaçınması olduğunu dile getirdi.

First Group CEO’su Aleksey Poroşin, Çin bankalarının ödeme süreçlerini sıkılaştırmasının geçmişe dayandığını hatırlattı.

Poroşin, Donald Trump’ın başkanlığı döneminde başlatılan ticaret savaşı politikalarının hala etkili olduğunu ve Çin bankalarının yeni yaptırım riskleriyle karşılaşmamak için ihtiyatlı davrandığını belirtti. Ayrıca, mevcut durumun 2025 yılına kadar düzelmeyeceğini öngördü.

Alternatif ödeme yöntemleri var mı?

Poroşin’e göre, Çin’e ödeme göndermek için hâlâ bazı alternatifler mevcut. Bölgesel Rus bankalarından Çin bankalarına doğrudan transferler yapılabiliyor.

Bunun yanında, Malezya ve Endonezya üzerinden gerçekleştirilen ödemeler de seçenekler arasında yer alıyor.

Kiseviç, en güvenli ve hızlı yöntemin, Rus bankalarının Çin’deki şubeleri aracılığıyla doğrudan ödeme yapmak olduğunu ifade etti.

Ancak Kiseviç bunun için, Çin’deki karşı tarafların bu bankalarda hesap açması gerektiğini belirtti. Böyle bir durumda, ödemelerin genellikle 2 ila 3 gün içinde tedarikçilere ulaştığını ve bankanın transfer için yüzde 4 oranında sabit komisyon aldığını ekledi.

Çin bankalarının Rus şirketlerine yönelik bu tür sıkı kontroller uygulamaya başlaması, 2022’de Ukrayna’daki savaş nedeniyle devreye alınan yaptırımlarla alakalı.

2023’ün sonlarından itibaren, “dost ülkelerin” bankaları da ABD Başkanı Joe Biden’ın nedeniyle Rusya ile olan işbirliklerine yeni tedbirler getirdi.

Bu yıl ise, ABD’nin yaptırımları daha da genişletilerek, bankalar dahil olmak üzere tüm Rusya bağlantılı kuruluşları savunma sanayii kapsamında değerlendirilmeye başlandı.

Çin-Rusya ödemeler sorunu

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Britanya Başbakanı Starmer yatırım çekmek için Körfez’i ziyaret edecek

Yayınlanma

Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer’ın önümüzdeki ay Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne seyahat edeceği bilgisini veren bir kaynak çarşamba günü Reuters’a yaptığı açıklamada, Britanya’nın zengin Körfez ülkeleriyle bağlarını derinleştirmeye çalıştığını söyledi.

Starmer’ın BAE seyahat planları hakkında bilgi veren bir başka kaynak da BAE ziyaretini doğruladı.

Kaynak, Londra’nın BAE’nin enerji projeleri de dahil olmak üzere Körfez ülkelerinden yatırım çekmeyi umduğunu söyledi. Starmer’ın Gazze, İsrail ve Lübnan’daki çatışmalar da dahil olmak üzere bölgesel konuları da ele alması bekleniyor.

Gezi, İşçi Partisi’nin temmuz ayında iktidara gelmesinden bu yana Starmer’ın Körfez’e yaptığı ilk ziyaret olacak.

Starmer hükümeti, BAE ile önceki Muhafazakâr hükümet döneminde, kısmen bazı Muhafazakâr parlamenterlerin BAE bağlantılı Telegraph gazetesini satın alma teklifi gibi İngiltere’deki BAE yatırımlarına karşı çıkması nedeniyle gerilen ilişkileri onarmaya çalışıyor.

Starmer’ın ziyareti ilk olarak çarşamba günü Financial Times tarafından, planları hakkında bilgi sahibi olan kişilere dayandırılarak duyuruldu.

Gazete Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın önümüzdeki yıl Londra’yı ziyaret edebileceğini fakat seyahat planlarının henüz kesinleşmediğini belirtti.

Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad Es-Sani 3-4 Aralık tarihleri arasında Britanya’yı ziyaret edecek ve Buckingham Sarayında Kral Charles ve Kraliçe Camilla tarafından ağırlanacak.

Birleşik Krallık’ın bakanları ayrıca Bahreyn, Kuveyt, Umman, Katar, Suudi Arabistan ve BAE’den oluşan Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ile serbest ticaret anlaşmasına yönelik müzakereleri ilerletmek amacıyla eylül ayında Körfez’i ziyaret etmişti.

Birleşik Krallık İş ve Ticaret Bakanlığı, KİK ile yapılacak bir serbest ticaret anlaşmasının Britanya ekonomisine uzun vadede 1,6 milyar pound (2,10 milyar dolar) katkı sağlayacağını tahmin ediyor.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

UCM’den Netanyahu’ya tutuklama emri

Yayınlanma

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Gazze’de savaş suçu ı̇şledikleri gerekçesiyle İsrail Başbakanı Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Gallant hakkında tutuklama emri çıkardı.

İsrail ve ABD’nin yaptırım ve tehditlerine rağmen Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama emri çıkardı.  Mahkeme, İsrail’in Filistinlilere karşı işlediği savaş suçları ve insanlığa karşı suçlarla ilgili ezici deliller doğrultusunda harekete geçerek bu kararı aldı. Netanyahu ve Gallant’a yöneltilen suçların arasında açlığı silah olarak kullanmaktan suçlu bulunduklarını da belirtildi. Mahkeme bu suçlamaların, “makul temellere” dayandığını söyledi.

“İsrailli yetkililer hakkında yakalama kararı almaması UCM’nin sonunu getirebilir”

İsrail, mahkemenin kendisiyle ilgili soruşturmaları engellemek amacıyla istihbarat teşkikatı Mossad’ı gözetlemek, hacklemek, baskı yapmak, karalamak ve iddiaya göre üst düzey UCM personelini tehdit etmek için devreye sokmuştu. Uluslararası basına da yansıyan UCM yetkililerinin de bir kısmını kamuoyuna duyurduğu bu baskılar sonuç vermedi.

UCM, İsrail’in kararı ya da mahkemeyi tanımasının bir önemi olmadığını belirtti.

Mahkeme, bunun yanında Hamas lideri Muhammed Diab İbrahim Al-Masr için de bir tutuklama emri çıkardı.

İsrail, UCM savcısı Khan’ı da tehdit etmiş

Bu kararın İsrail’in Filistinlilere yönelik saldırılarını engellemesi veya ABD’nin bu saldırılara verdiği desteği azaltması beklenmiyor. Ancak karar sonrası Avrupa ülkelerinin İsrail’e verdikleri destek konusunda daha fazla iç bölünme yaşamaları muhtemel.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English