Bizi Takip Edin

Amerika

ABD’nin ‘Demokrasi Zirvesi’ sönük geçmeye aday

Yayınlanma

ABD’nin düzenlediği ikinci ‘Demokrasi Zirvesi’, dünkü ‘tematik gün’ün ardından bugünkü genel kurulla birlikte tam olarak başladı.

120 ülke liderinin çağrıldığı zirveye sivil toplum örgütleri ve büyük teknoloji şirketleri de davetli. Toplantının ‘tematik gün’deki odağında Ukrayna savaşı vardı ve Volodimir Zelenski, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile birlikte Ukrayna oturumuna katılacak.

Bu seneki zirveye ABD’nin yanı sıra Kosta Rika, Hollanda, Güney Kore ve Zambiya da ev sahipliği yapıyor.

ABD Başkanı Joe Biden’ın başkanlık kampanyası vaatlerinden olan ‘Demokrasi Zirvesi’nin iç ve dış kamuoyunda algılanma biçimi ise karmaşık.

Örneğin Amerika’nın Sesi (VoA), zirveye Hindistan, İsrail ve Polonya gibi ‘demokratik olmayan uygulamaları’ nedeniyle eleştirilen ülkelerin de katıldığına dikkat çekiyor. Bunun yanı sıra Tayvan’ın da zirveye çağrılması, ABD-Çin ilişkilerinin daha da gerileceğine işaret ediyor.

2021’deki ilk zirveye davet edilmeyen Honduras, Fildişi Sahilleri, Gambiya, Moritanya, Mozambik, Tanzanya, Bosna Hersek ve Lihtenştayn ise bu seneki zirveye davet edildi.

Pakistan pas geçti

Bir başka nokta, katılmayanların çokluğu. Macaristan ve Türkiye bu seneki zirveye çağrılmazken, Pakistan da dün yaptığı açıklamada Demokrasi Zirvesine katılmayı reddederek bunun yerine Washington ile demokrasi konusunda ikili temaslarda bulunacağını ilan etti.

Pakistan’dan İngilizce yayın yapan Dawn gazetesinin haberine göre, İslamabad dostu Pekin’i üzmek istemediği için bu toplantıya katılmamayı tercih etti.

Pakistan Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, Şahbaz Şerif hükümetinin Pakistan’n ABD ile olan dostluğuna değer verdiği vurgulandı.

Açıklamada, “Biden yönetimi altında, bu ilişki önemli ölçüde genişledi ve genişledi,” denildi.

Pakistan’ın eski Washington Büyükelçisi Maleeha Lodhi de İslamabad’ın zirveye katılmama kararını savundu.

Twitter hesabından açıklama yapan Lodhi, “Doğru bir karar. Zirve fikri Amerika’nın Çin’i çevreleme stratejisinden kaynaklanıyor. Tayvan’ın davet edilmesi Pakistan’ın katılmasını daha da imkansız hale getirdi,” dedi.

Gündemde ne var?

CNN’de yer alan habere göre, Biden yönetimi, ‘teknolojinin kötüye kullanımı ve suiistimaline karşı’ yabancı ortakları ile birlikte, ‘ticari casus yazılımların yayılması ve kötüye kullanılmasına karşı ortak bir taahhüt’ de dahil olmak üzere yeni adımlar açıklayacak.

Ulusal Güvenlik Konseyi stratejik iletişim koordinatörü John Kirby gazetecilere yaptığı açıklamada, ABD’nin önümüzdeki günlerde zirveyle bağlantılı olarak, ek yatırımlar da dahil olmak üzere bir dizi yeni girişim açıklayacağını söyledi.

Bu kapsamda Biden’ın USAID ve Dışişleri Bakanlığı programları aracılığıyla 690 milyon dolarlık finansmanı duyurması bekleniyor.

ABD medyası memnun değil

Foreign Affairs’te yayınlanan bir makalede, zirveden beklentilerin ‘mütevazı’ olduğuna dikkat çekiliyor. Yazıda, Biden yönetiminin 2021’deki ilk zirveden bu yana ‘demokrasileri teşvik etmek’ için gerekli mekanizmaları kurmadığının altı çiziliyor.

“Rusya Ukrayna’yı işgal etmeden önce Türkiye, Macaristan ve Polonya’daki demokratik gerileme hakkında kamuoyu önünde çok az şey söyledi ve o zamandan beri bu konuda neredeyse hiçbir şey söylemedi,” diyen Foreign Affairs, ABD’nin demokrasi zirvesi toplamak yerine ‘otoriter yönetimlerle mücadele için gerçek bir plana ihtiyacı olduğunu’ savunuyor.

Newsweek’te çıkan bir yazıda da Macaristan ve Türkiye’nin etkinlikten dışlanmasına işaret edilerek zirvenin ‘bölünmüş bir şekilde’ toplandığı belirtiliyor.

Washington Post yazarlarından Ishaan Tharoor ise Biden’ın Demokrasi Zirvesinin tırmanması zor bir tepe olduğunu yazıyor.

Tharoor’un aktardığına göre, ABD’nin resmi açıklamalarındaki tüm beklentilerine rağmen, Washington’daki bazı ABD’li yetkililer ve birçok dış politika uzmanı, özel konuşmalarında bu etkinlik karşısında ‘gözlerini deviriyor.’

Tharoor şöyle devam ediyor: “Eleştirmenler bu etkinliği önemsiz bir sohbet toplantısı ya da Washington’un bazı durumlarda insan haklarını savunurken bazı durumlarda görmezden geldiği ABD dış politikasının dünya sahnesindeki tutarsızlığının hoş karşılanmayan bir vitrini olarak görüyor.”

Çin ve Rusya çok sert

Öte yandan ABD’nin hedefindeki Çin ve Rusya da zirveye yönelik sert açıklamalarda bulundu.

Çin Salı günü yaptığı açıklamada, ABD öncülüğündeki ‘sözde Demokrasi Zirvesinin’ ülkeler arasında ‘bariz bir şekilde’ ideolojik bir çizgi çizdiğini ve bölünme yarattığını söyledi.

Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mao Ning bu etkinliğin, ‘demokrasinin ruhunu ihlal ettiğini ve ABD’nin demokrasi maskesi arkasında üstünlük arayışını daha da açığa çıkardığını’ söyledi.

Global Times’ta yer alan başyazıda ise, “Sözde ‘Demokrasi Zirvesi’nin hem amaçları hem de sonuçları anti-demokratiktir ve tamamen ABD’nin diplomatik ve jeopolitik çıkarlarına hizmet etmektedir,” deniyor.

Başyazı, ABD’nin anti-demokratik uygulamalarına dikkat çekerek, ironik bir şekilde şunları dile getiriyor: “Eğer Washington bu ‘Demokrasi Zirvesi’ne gerçekten önem veriyorsa, yapması gereken en önemli şey bu fırsatı kendisi için bir reçete yazmak için kullanmaktır.”

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova ise, ‘demokrasi zirvelerinin’ ardındaki asıl amacın, ABD’nin devletlerin iç işlerine yönelik ‘dış kontrol araçlarını yenilemek ve yasallaştırmak’ olduğunu savundu.

“Aynı zamanda, Amerikan siyasi elitlerinin ‘otokrasi’ olarak etiketlemeye çalıştığı ülkelerle mücadele etmek için ideolojik bir platform oluşturuluyor. Bunlar ilk etapta Rusya ve Çin’dir,” diyen Zaharova, ‘Demokrasi Zirvesi’ni ‘yeni-sömürgeci bir pratiğin göstergesi’ olarak nitelendirdi.

Amerika

Paylaşılamayan Kanada: Trump ve Kral Charles’tan farklı mesajlar

Yayınlanma

Kanada, yeni Trump yönetiminin hedefinde olmaya devam ederken, Büyük Britanya Kralı III. Charles’tan “egemenlik” vurgusu geldi.

Kral III. Charles salı günü Kanada Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada, Kanada’nın egemenliğini sorgulayanlara net bir mesaj verdi.

Kral, Kanadalılara hitaben yaptığı konuşmada, ülkenin milli marşından bir satır alıntılayarak, “Gerçek kuzey gerçekten güçlü ve özgürdür,” dedi.

Başbakan Mark Carney, ABD Başkanı Donald Trump’ın gümrük vergileri ve ilhak tehditlerine yanıt olarak Liberal hükümetin “egemenlik mesajını” iletmesi için kraldan yardım istemişti.

Büyük Britanya Kralı, Beyaz Saray’a da seslendi

Kral, Trump’ın adını anmadan, hükümet adına parlamentonun yeni oturumunu açmak için taht konuşmasını okumakla görevine sadık kaldı. Konuşmada Kanada’nın bağımsızlığı defalarca vurgulandı ve Carney’in öncelikleri özetlendi.

Kanada hükümet yetkilileri tarafından yazılan konuşmada, ABD ve Kanada’nın “karşılıklı saygıya dayanan ve ortak çıkarlar üzerine kurulu” bir ilişkiye sahip “egemen uluslar” olduğu da vurgulandı. İki ülke şu anda yeni bir ticaret ve güvenlik anlaşması imzalamak için müzakereler yürütüyor.

Kral, “Birçok Kanadalı, etraflarında hızla değişen dünyadan endişe ve kaygı duyuyor. Temel değişiklikler her zaman tedirgin edicidir. Fakat bu an aynı zamanda inanılmaz bir fırsat. Yenilenme için bir fırsat,” dedi.

Konuşma öncesinde yetkililer, konuşmanın sadece Kanadalılara değil, aynı zamanda Trump’ın Beyaz Saray’ına da yönelik olduğunu vurguladı.

Trump, göreve döndüğünden bu yana, Kanada’nın 51. eyalet olması gibi kışkırtıcı bir fikri defalarca dile getirdi. Bu sürekli alay konusu, sınırın kuzeyinde tedirginlik yarattı.

Carney, ABD-Kanada ilişkilerini yeniden tanımlama sözü verdi

Carney, seçim kampanyası boyunca bahisleri yükselterek, “Amerika bizim topraklarımızı, kaynaklarımızı, suyumuzu, ülkemizi istiyor. … Bunlar boş tehditler değil. Başkan Trump bizi parçalamaya çalışıyor, böylece Amerika bizi ele geçirebilecek,” demişti.

Yakın zamanda Oval Ofis’te yapılan bir toplantıda Carney, Trump’a Kanada’nın “satılık olmadığını, asla satılık olmayacağını” söyledi. Son zamanlarda ise, önceki ilişkilerin “bittiğini” ilan ederek Kanada-ABD ilişkilerinin şartlarını yeniden tanımlayacağına söz verdi.

Şimdi, Avam Kamarası altı aylık aradan sonra yeniden toplanırken, Carney’in açılış konuşması, G7’ye liderlik etmek için “Kanada ekonomisini nasıl dönüştüreceği”ne dair yol haritasını belirliyor.

Ottawa, Kral ve Kraliçe’nin 24 saatlik ziyaretine bu nedenle büyük önem veriyordu. Kanada tarihinde İngiliz kraliyet ailesinden birinin parlamentoyu açması sadece üçüncü kez gerçekleşti.

Konuşma, eski başbakanlar Kim Campbell, Stephen Harper ve Justin Trudeau’nun senato izleyicileri arasında yer aldığı Kanada’nın en önemli isimlerini bir araya getirdi.

İngiliz kralı ya da kraliçesi, hâlâ Kanada’da resmi olarak “devletin başı” kabul ediliyor.

Trump, ‘Ver egemenliği, al Altın Kubbe’yi’ dedi

Donald Trump, Kanada’nın kendi iddialı “Altın Kubbe” füze savunma kalkanına katılmasının 61 milyar dolara mal olacağını, fakat Ottawa’nın egemenliğinden vazgeçip 51. eyalet olması halinde bunun ücretsiz olacağını söyledi.

ABD Başkanı salı günü Truth Social platformunda, “Muhteşem Altın Kubbe Sistemimize katılmak isteyen Kanada’ya, ayrı ama eşit olmayan bir ülke olarak kalmaları halinde bunun 61 milyar dolara mal olacağını, ancak bizim değerli 51. eyaletimiz olurlarsa bunun SIFIR DOLARA mal olacağını söyledim,” diye yazdı ve Kanadalıların “teklifi değerlendirdiklerini” ileri sürdü.

Kanada Başbakanı Mark Carney’in sözcüsü ise cevaben, “Başbakan, Başkan Trump ile yaptığı görüşmeler de dahil olmak üzere her fırsatta Kanada’nın bağımsız ve egemen bir ülke olduğunu ve öyle kalacağını açıkça belirtmiştir,” dedi.

Kanada’nın Arktik’teki ‘sorumlulukları’ ağırlaşıyor

ABD ve Kanada arasında, balistik füze saldırılarının tespitini de içeren Kuzey Amerika Hava-Uzay Savunma Komutanlığı (NORAD) adlı bir savunma anlaşması bulunuyor.

Kanada’nın NORAD’daki sorumlulukları, Kuzey Kutup Dairesi’nin Rusya ve Çin ile jeopolitik rekabetin yeni cephesi haline gelmesiyle gündeme geldi.

Carney’in sözcüsü, başbakanın Amerikalı meslektaşlarıyla “geniş kapsamlı ve yapıcı görüşmeler” yaptığını, bu görüşmelerin “NORAD ve Altın Kubbe gibi ilgili girişimlerin güçlendirilmesini” de içerdiğini ekledi.

Mart ayında Kanada, ABD-Kanada sınırından Kuzey Kutbu’na kadar erken uyarı kapsama alanı sağlayacak son teknoloji bir Kuzey Kutbu radar sistemi geliştirmek için Avustralya ile 6 milyar Kanada doları (4,2 milyar ABD doları) tutarında bir anlaşma imzaladı.

Carney, anlaşmayı açıklarken, “Kanada’nın NORAD modernizasyon planının önemli bir bileşeni olan radar sisteminin uzun menzilli gözetleme ve tehdit izleme yetenekleri, Kuzey’deki tehditleri tespit edecek ve caydıracak,” demişti.

Okumaya Devam Et

Amerika

Musk, Trump’ın vergi yasasından memnun değil

Yayınlanma

Elon Musk, Başkan Donald Trump’ın ısrarı üzerine Temsilciler Meclisinde kıl payı kabul edilen kapsamlı harcama tasarısından memnun değil gibi görünüyor.

Musk, müttefiki başkanın desteklediği bir konuyu alışılmadık bir şekilde eleştirerek, salı günü yayınlanan bir röportajda, Trump’ın desteklediği “Büyük Güzel Tasarı”nın, Devlet Verimliliği Departmanı’nın (DOGE) hedefleriyle çeliştiğini söyledi.

Milyarder Tesla CEO’su CBS röportajında, “Açıkçası, bütçe açığını azaltmak yerine artıran ve DOGE ekibinin yaptığı çalışmaları baltalayan bu devasa harcama tasarısını görmek beni hayal kırıklığına uğrattı,” dedi.

Geçen hafta tek bir oy farkla Temsilciler Meclisinden geçen devasa tasarı, Trump’ın vergi indirimleri, göç ve diğer konulardaki iç politika gündeminin büyük bir bölümünü içeriyor.

Musk, “Bir yasa tasarısı büyük olabilir veya güzel olabilir, ama kişisel görüşüme göre ikisi birden olabileceğini sanmıyorum,” diye ekledi.

Trump’ın ‘harika’ vergi yasasında sona doğru

Musk, 2 trilyon dolarlık tasarruf vaadiyle DOGE’yi işletmeye başlamıştı. 11 federal kurumu boşaltan veya kapatan ve yaklaşık 250.000 federal çalışanın işinden ayrılmasına neden olan Musk, vergi mükelleflerine 160 milyar dolar tasarruf sağladığını söylüyor.

Öte yandan, haftalık Hazine verilerini takip eden Penn Wharton Bütçe Modeli’ne göre, toplam hükümet harcamaları arttı.

Milyarderin eleştirisi, Senato’da belirsiz bir geleceği olan devasa tasarıya nihai olarak eklenecek içeriği etkileyebilir.

Trump’ın müttefiki Cumhuriyetçi Wisconsin Senatörü Ron Johnson, açığı azaltmak için daha derin kesintiler yapılmasını istiyor. 

Cumhuriyetçilerden bazıları ise yasadaki Medicaid kesintilerinin boyutu ve Enflasyonu Düşürme Yasası (IRA) vergi indirimlerinin geri alınmasına itiraz ediyor.

Okumaya Devam Et

Amerika

ABD, yabancı öğrenciler için sosyal medya incelemesi yapmayı düşünüyor

Yayınlanma

ABD yönetimi, ülkede eğitim almak için başvuran tüm yabancı öğrencilerin sosyal medya incelemesinden geçmesini zorunlu hale getirmeyi değerlendiriyor.

Söz konusu gerekli incelemeye hazırlık amacıyla, Dışişleri Bakanı Marco Rubio tarafından imzalanan ve salı günü tarihli memorandumda, ABD Büyükelçilikleri ve konsolosluklara bu tür öğrenci vizesi başvuru sahipleri için yeni görüşme randevuları almayı askıya almaları talimatı verildi.

Dışişleri talimatında, “Gerekli sosyal medya tarama ve inceleme işlemlerinin genişletilmesine hazırlık olarak, konsolosluk bölümleri, önümüzdeki günlerde yayınlanmasını beklediğimiz septel ile yeni bir talimat verilene kadar, öğrenci veya değişim programı katılımcıları (F, M ve J) için vize randevu kapasitesini artırmamalıdır,” deniyor.

“Septel”, Dışişleri Bakanlığının “ayrı telgraf” (“separate telegram”) için kullandığı bir kısaltma.

Yönetim daha önce de bazı sosyal medya tarama şartları getirmişti, fakat bunlar büyük ölçüde İsrail’in Gazze’deki eylemlerine karşı protestolara katılmış olabilecek geri dönen öğrencileri hedef alıyordu.

Belge, gelecekteki sosyal medya denetimlerinin neleri hedef alacağı konusunda doğrudan bir açıklama yapmıyor, fakat “teröristleri uzak tutmak” ve “antisemitizmle mücadele” etmek amacıyla çıkarılan başkanlık kararnamelerine atıfta bulunuyor.

POLITICO’ya göre birçok Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, örneğin kampüs protestolarına katılmış olabilecek öğrencileri inceleme konusunda geçmişte verilen talimatların belirsiz olduğunu aylardır özel olarak şikayet ediyor.

Örneğin, X hesabında Filistin bayrağını paylaşmanın bir öğrencinin ek incelemeye tabi tutulmasına neden olup olmayacağı belirsiz.

Dışişleri Bakanlığı: Her egemen ülkenin hakkı

Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Tammy Bruce, Rubio’nun emri hakkında doğrudan yorum yapmaktan kaçındı ve kamuoyuna hiçbir açıklama yapılmadığını söyledi.

Bruce, “Her egemen ülke, kimlerin ülkeye girmeye çalıştığını, neden girmek istediklerini, kim olduklarını, ne yaptıklarını ve en azından bu çerçeve içinde, burada ne yapacaklarını belirleme hakkına sahiptir. Bu yeni bir şey değil. Ve buraya gelenlerin kim olduğunu, öğrenci olup olmadıklarını değerlendirmek için elimizdeki tüm araçları kullanmaya devam edeceğiz,” dedi.

Vize başvurularının durdurulması veya hatta yavaşlatılması, dünya çapında yüz binlerce öğrenciyi ve yurtdışından yetenekli öğrencileri çekerek kadrolarını giderek güçlendiren ABD’deki çok sayıda eğitim kurumunu etkileyecek.

Bloomberg’e konuşan Cleveland merkezli göçmenlik avukatı David Leopold, Trump yönetiminin bu hamlesinin hem uluslararası öğrenciler hem de onlara bağımlı olan ABD üniversiteleri için “yıkıcı, hatta felaketle sonuçlanabilecek” bir adım olabileceğini söyledi. Leopold, bu adımın iktisadi ve kültürel etkilerinin çok büyük olacağını vurguladı.

Uluslararası öğrenciler üniversiteler için önemli bir mali kaynak

Uluslararası öğrenciler, yaklaşık 19 milyonluk toplam ABD yükseköğretim nüfusunun %5,9’unu oluşturuyor. 2023-2024 öğretim yılında, 1,1 milyondan fazla yabancı öğrenci ABD’ye gitti. En fazla öğrenci Hindistan’dan giderken, onu Çin takip etti.

ABD’ye gelen uluslararası öğrencilerin çoğu bilim, teknoloji, mühendislik veya matematik alanlarında eğitim görüyor. Bunlardan yaklaşık %25’i matematik ve bilgisayar bilimleri okurken, beşte biri mühendisliği tercih etti.

Yabancı öğrenciler genellikle tam öğrenim ücretini ödüyorlar. Dışişleri Bakanlığı tarafından desteklenen Open Doors Raporu’na göre, en fazla yabancı öğrenciye sahip ABD okulları, 21.000’den fazla uluslararası öğrencisiyle New York Üniversitesi, Northeastern Üniversitesi ve Columbia.

Salı günü öğrenci vizesi mülakatlarına ilişkin alınan karar, İç Güvenlik Bakanlığı’nın (DHS) Harvard’ın uluslararası öğrencileri kaydetmesini engellemeye çalışmasından birkaç gün sonra geldi. Bu girişim, federal bir yargıç tarafından geçici olarak hızla durduruldu.

Beyaz Saray, Harvard’ın federal kurumlarla sözleşmelerini feshetmek istiyor

Yönetim ayrıca, toplam değeri yaklaşık 100 milyon dolar olan Harvard ile kalan tüm federal sözleşmeleri iptal etme yolunda ilerliyor.

Trump yönetimi bu kapsamda federal kurumlara Harvard ile sözleşmelerini feshetmeleri için baskı yapıyor.

Genel Hizmetler İdaresi (GSA), Harvard’ın kabul ve kampüs yaşamının diğer yönlerinde ırk ayrımcılığı yaptığını ileri sürdü ve salı günü gönderilen bir mektupta, idarenin kurumların Harvard ile “federal hükümet sözleşmelerinin feshi veya geçişi için inceleme” yapmasına yardımcı olmasını istedi.

Genel Hizmetler İdaresi Federal Satın Alma Servisi Komiseri Josh Gruenbaum, POLITICO’nun elde ettiği federal satın alma yetkililerine gönderilen mektupta, “Kurumunuzun, standartlarını karşılamadığını belirlediği tüm sözleşmeleri uygun gördüğü şekilde feshetmesini ve alternatif bir karşı tarafça daha iyi hizmet verilebilecek sözleşmeleri yeni bir tedarikçiye devretmesini tavsiye ederiz,” diye yazdı.

GSA, kurumlardan 6 Haziran’a kadar Harvard ile ilgili sözleşmelerine ilişkin planlarını bildirmelerini istedi.

‘Antisemitizm’ soruşturmasında sıra California Üniversitesi’ne geldi

Trump yönetimi, Beyaz Saray’ın yükseköğretime yönelik baskısını yoğunlaştırmasıyla birlikte, üniversite kampüslerindeki soruşturmalarını Ivy League kurumlarının ötesine, California Üniversitesi (UC) sistemi dahil olmak üzere diğer okullara da genişleteceğini taahhüt etti.

Adalet Bakanlığı’nın “antisemitizmle mücadele” görev gücünün başkanı Leo Terrell, UC sisteminin “büyük çaplı davalar” beklemesi gerektiğini belirterek, “Doğu Kıyısı, Batı Kıyısı ve Ortabatı’daki” üniversitelerin de yasal işlemlerle karşı karşıya kalabileceğini ekledi.

UC başkanlık ofisinin stratejik ve kritik iletişimden sorumlu kıdemli direktörü Rachel Zaentz ise California Üniversitesi’nin “antisemitizmi kınadığını” ve sistem genelinde ortadan kaldırmak için çalıştığını savundu.

Zaentz, kurumun Trump yönetimi ile işbirliği içinde olduğunu da ekledi ve “Üniversite, antisemitizmi ve her türlü ayrımcılığı ortadan kaldırmak için programlarımızı ve politikalarımızı güçlendirmeye tamamen odaklanmış durumda,” dedi.

Terrell, salı günü Fox News’e verdiği röportajda, “Mahkeme salonunda tüm faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Trump caymayacak,” ifadelerini kullandı.

Terrell, üniversiteleri “mali açıdan çok acıtacak” yerlerden vuracakları uyarısında da bulundu.

Danışman ayrıca, yönetimin kullanabileceği olası araçlar olarak, federal nefret suçu suçlamalarını ve işe alımdaki ayrımcılığa odaklanan Madde VII davalarını özellikle örnek gösterdi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English