Bizi Takip Edin

AVRUPA

Almanya’da ‘üçüncü nesil’ RAF üyelerine karşı sürek avı

Yayınlanma

Alman polisi ve yargısı, otuz yıldır yeraltında yaşadığı ve arandığı ileri sürülen Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) üyesi Daniela Klette’nin yakalandığını ilan etti.

RAF’ın ‘üçüncü nesil’ yöneticilerinden olduğu öne sürülen Klette’nin Berlin Kreuzberg’de bir evde gözaltına alındığı açıklandı. Sonrasında müfettişler başka bir kişiyi daha gözaltına aldı. Fakat bu kişinin kimliği hâlâ belirsiz. Aşağı Saksonya Eyaleti Ceza Soruşturma Bürosu başkanı Friedo de Vries düzenlediği basın toplantısında, “Şu anda kim olduğunu söyleyemeyiz,” dedi. Tutuklanan kişinin erkek ve ‘aranan yaş diliminde’ olduğu söyleniyor.

Klette ile birlikte ‘üçüncü kuşak’ RAF üyeleri olduğu söylenen Ernst-Volker Staub ve Burkhard Garweg’in de Aşağı Saksonya polisi tarafından arandığı belirtiliyordu. Fakat bugün savcılıktan yapılan açıklamada, gözaltına alınan kişinin Staub veya Garweg olmadığı, işlemlerin ardından serbest bırakıldığı söylendi.

Der Dpiegel’in ‘üç eski solcu terörist’ olarak adlandırdığı kişiler, cinayete teşebbüsün yanı sıra çok sayıda soygun ile suçlanıyor. Geçimlerini yeraltında finanse etmek için, süpermarket nakit taşıyıcılarını defalarca soydukları ve bazı durumlarda altı haneli meblağlar ele geçirdikleri iddia ediliyor.

Alman siyasetçiler mutlu: ‘Kıskıvrak yakalandı’ öyküsü

Verden savcılığı, Klette’nin herhangi bir direniş göstermediğini söyledi. Aşağı Saksonya’dan müfettişler, Klette’nin Kreuzberg’deki dairesinde ‘mühimmat’ bulunduğunu açıkladılar. İddiaya göre Klette parmak izleriyle tanımlanırken, sahte bir isim ve İtalyan pasaportu kullanıyordu.

‘Claudia Ivone’ ismini kullanan Klette’nin, komşuları tarafından ‘çekingen ve her zaman çok arkadaş canlısı’ olarak tarif edildiği yine Der Spiegel tarafından bildiriliyor. 

Der Spiegel, hazırladığı Daniela Klette haberinde, Aşağı Saksonya’daki polis ve yargı şeflerinin salı günü ‘gururlu ve rahatlamış durumda’ olduklarına işaret ediyor: “SPD’li İçişleri Bakanı Daniela Behrens, alelacele düzenlenen bir basın toplantısında bir ‘başyapıt’ hakkında övgüler yağdırdı. Gözaltı, ‘Alman suç tarihinde bir dönüm noktasıydı.’ Adalet Bakanlığı başkanı Yoldaş Kathrin Wahlmann, ‘eşsiz bir soruşturma başarısından’ bahsetti.”

Behrens, bunun terörle mücadelede ‘önemli bir sinyal’ olduğunu söyledi. SPD’li politikacı, “Teröristler asla kendilerini güvende hissedemezler. Unutmuyoruz. Bıkmadan usanmadan araştırmaya devam ediyoruz,” dedi.

Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser de Peru’nun başkenti Lima’ya yaptığı ziyaretin sırasında bir demeç vererek, Klette’nin gözaltına alınmasını ‘Aşağı Saksonya eyaletinin polis ve soruşturma makamları ile federal hükümet için büyük bir başarı’ olarak nitelendirdi.

Faeser sözlerine şöyle devam etti: “Hukukun üstünlüğü azmini ve kalıcı gücünü göstermiştir. Kimse yeraltında kendini güvende hissetmemeli.”

ARCHIV – 19.01.2016, —: HANDOUT – Die undatierten Handouts des Bundeskriminalamtes (BKA) zeigen Fahndungsfotos (oben) und Alterssimulationen (unten) von Burkhard Garweg (l-r), Ernst-Volker Staub und Daniela Klette, Mitglieder der inzwischen aufgelösten terroristischen Vereinigung RAF (Rote Armee Fraktion). Die frühere Terroristin der Roten Armee Fraktion (RAF), Daniela Klette (65), ist in Berlin gefasst worden. Das erfuhr die Deutsche Presse-Agentur am Dienstag aus Sicherheitskreisen. Foto: BKA/dpa +++ dpa-Bildfunk +++

Örgüt yok, üyesi var; eylemler ‘siyasi’ değil, ama ‘terör’

İçişleri Bakanı Behrens, 20 Nisan 1998’de RAF’ın kendi kendini feshettiğini ilan etmesine rağmen, şu anda 65 yaşında olan Klette’nin, 55 yaşındaki Burkhard Garweg ve 69 yaşındaki Ernst-Volker Staub ile birlikte üçüncü RAF nesline ait olduğunu iddia etti.

SPD’li bakana göre, iddia edilen eylemler artık siyasi amaçlı olmasa bile, ‘vicdansızlığa ve şiddete’ tanıklık ettiler ve devletin elinden kaçmak için işlendiler.

Behrens, tüm bunları gerekçe göstererek, Klette’nin tutuklanmasının yine de ‘terörle mücadele bağlamında’ değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyor.

Kızıl Yardım’dan açıklama: Devletin intikam ihtiyacının sonucu

Dayanışma örgütü Rote Hilfe (Kızıl Yardım) salı günü bir açıklama yaparak, Klette’nin tutuklanmasının, ‘onlarca yıllık zulmün ve devletin intikam ihtiyacının sonucu’ olduğunu savundu.

Kızıl Yardım, devletin mümkün olan en yüksek hapis cezasını elde etmek ve ‘pişmanlık ifadeleri elde etmek’ için ‘bu yeni RAF davasında da hukukun üstünlüğünün tüm standartlarının askıya almasından’ korkulması gerektiğini kaydetti.

Açıkalamada, “Bugün Türk ve Kürt sol aktivistlerinin yanı sıra anti-faşist gruplara karşı sıklıkla olduğu gibi, siyasi güdümlü bir mahkumiyet süreci beklenebilir,” denildi.

70’li ve 80’li yıllara damga vuran RAF ve eylemleri

Karlsruhe’de büyüyen Klette’nin 1970’lerde ilk olarak nükleer enerji protestolarına katıldığı ve sonrasında ve RAF mahkumları için kampanya yürüten Kızıl Yardım’da faaliyet yürüttüğü belirtiliyor.

Öncesinde de ses getiren eylemlere imza atan RAF, ilk nesil liderleri Andreas Baader’in hücresinde ensesinden tek kurşunla öldürülmüş halde bulunması ve Gudrun Ensslin ve Ulrike Meinhof’un hapishanelerdeki şüpheli ölümlerinin ardından 1980’li yıllarda da eylemlerine devam etmişti. RAF gerillaları, 1986’da üst düzey Batı Alman diplomat Gerold von Braunmühl’ü, 1989’da Deutsche Bank başkanı Alfred Herrhausen’i ve 1991’de Treuhand Detlev başkanı Karsten Rohwedder’i öldürdü.

Federal Başsavcı’nın Klette’ye yüklediği suçlar arasında 1990 yılında Eschborn’daki Deutsche Bank’a yapılan başarısız bir bombalı saldırı, ertesi yıl Bonn’daki ABD Büyükelçiliğine ateş açmak ve 1993’te Staub ve Garweg ile birlikte Hessen, Weiterstadt’taki yeni hapishane binasını havaya uçurmak yer alıyor.

RAF, 1998’de resmen dağıldığına ilan etmişti. O tarihten bu yana örgütün üstlendiği herhangi bir eylem yok.

1980’lerde, Susanne Albrecht ve Silke Maier-Witt de dahil olmak üzere bir dizi RAF üyesi Alman Demokratik Cumhuriyeti (DDR) tarafından korunup saklanmıştı.

AVRUPA

Avusturya’da seçim zamanı: Özgürlük Partisi birinciliğe göz kırpıyor

Yayınlanma

Avusturya’nın sağcı Özgürlük Partisi’nin (FPÖ) pazar günü yapılacak ulusal seçimlerde %28’lik tarihi bir oranla Halk Partisi (ÖVP) ile birinci sırayı paylaşacağı tahmin edilse de partinin şansölyelik umudu pek mümkün görünmüyor.

FPÖ daha önce bölgesel ve ulusal düzeyde hükümet koalisyonlarının bir parçası oldu, fakat henüz ulusal bir seçimde zafer elde edemedi veya bir üyesi şansölye olarak görev yapmadı.

Euractiv’e konuşan FPÖ Milletvekili Elisabeth Dieringer, partiye verilen desteğin artmasıyla ilgili olarak, “İnsanları dikkatle dinliyoruz. Fikrimizi her gün değiştirmiyoruz. Bu yüzden insanların kalplerine, zihinlerine ve günlük sorunlarına ulaşıyoruz,”dedi.

Haziran ayında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde FPÖ, ÖVP’nin %24,52’lik oy oranına karşılık %25,4’lük oy oranıyla birinci olmuştu.

FPÖ, eski FPÖ lideri ve eski başbakan yardımcısı Heinz-Christian Strache’nin, dönemin başbakanı Sebastian Kurz’un merkez sağ ÖVP koalisyonu olan Avusturya hükümetinin çöküşüyle sonuçlanan “İbiza olayı”n a karışmasının ardından, 2019’dan bu yana Herbert Kickl liderliğinde güveni yeniden inşa etmek için çalışıyor.

Geçtiğimiz hafta, iklim ve çevre konularını yeniden gündeme getiren Boris Fırtınası’nın Orta Avrupa üzerindeki etkisi nedeniyle seçim kampanyasında bir sarsıntı yaşandı.

“Bu konu daha önce kampanyada pek tartışılmıyordu. Şimdi ise tartışılıyor,” diyen Yeşiller Milletvekili Thomas Waitz Euractiv’e verdiği demeçte “aşırı sağ seçmenleri mobilize ettiğini” öne sürdü.

Avusturya’nın çok partili siyasi ortamında FPÖ’nün hükümet edebilmesi için %50+1 çoğunluğu sağlaması gerekiyor. Başka bir deyişle, partinin gerekli çoğunluğu sağlamak için en azından bir başka partiyle koalisyon kurması gerekiyor.

Son anketler Şansölye Karl Nehammer’in Hıristiyan demokrat partisinin kurulacak koalisyonun temel taşı olacağını gösteriyor.

Parti, Özgürlük Partisi ile koalisyon kurmak ya da Sosyal Demokratlar (SPÖ) ve Yeşiller veya liberal NEOS gibi daha küçük bir küçük ortakla ittifak yapmak arasında seçim yapmak zorunda kalabilir.

SPÖ milletvekili Andreas Schieder Euractiv’e verdiği demeçte, “Bence biz Sosyal Demokratlar için bir şey çok açık. Aşırı sağ ile koalisyon yok,” dedi.

Avusturya Cumhurbaşkanı ve Yeşiller’in eski lideri Alexander van der Bellen’in anayasaya göre başbakan, başbakan yardımcısı ve bakanların atamalarını onaylaması gerektiğinden, başbakanlığı elde etmek FPÖ lideri Herbert Kickl için zor olabilir.

Geçen yıl yaptığı bir açıklamada van der Bellen, “Avrupa karşıtı bir partiyi, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşını kınamayan bir partiyi desteklemeye çalışan” hiç kimseye “yemin ettirmeyeceğini” belirtmişti ki, bu nitelemeler şüphesiz Kickl’in partisi için de geçerli.

ÖVP Milletvekili Lukas Mandl Euractiv’e verdiği mülakatta, “Özgürlük Partisi’nin liste başı adayının hükümeti kuramayacağından kesinlikle eminim çünkü parlamentoda çoğunluğu bulamayacak,” dedi.

Kickl, Die Presse’ye verdiği mülakatta hükümet kurma şansının reddedilmesi ihtimaline değinerek cumhurbaşkanının “anayasayı çiğnemiş” olacağını savundu.

2000 yılında FPÖ’nün ÖVP ile birlikte ikinci büyük parti olarak hükümet koalisyonuna girmesinin ardından AB üye ülkeleri Avusturya ile ikili ilişkileri askıya almıştı. Fakat FPÖ 2019’da hükümete katıldığında böyle bir durum söz konusu olmadı.

Nitekim Yeşiller Milletvekili Thomas Waitz de “AB’den herhangi bir tepki beklemiyorum. Aksine tam tersini bekliyorum. Çok gürültülü bir sessizlik olacak,” dedi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Finlandiya, NATO karargahını Rusya sınırı yakınlarına konuşlandıracak

Yayınlanma

Finlandiya Savunma Bakanlığı, NATO kara kuvvetleri komuta merkezini Rusya sınırına 140 kilometre mesafedeki Mikkeli kentine konuşlandırma kararı aldı.

Savunma Bakanı Antti Hakkänen, Mikkeli’nin hâlihazırda Finlandiya Kara Kuvvetleri Komutanlığı karargâhına ev sahipliği yaptığını belirterek, “NATO üssü ile birleştirilerek, ulusal savunmamızın koordinasyonu ile NATO’nun savunma kabiliyetlerinin koordinasyonu arasında mümkün olan en iyi sinerjiyi elde edeceğiz,” dedi.

Bakanlık açıklamasına göre, normal şartlar altında üs, NATO tatbikatlarından ve ‘bölgedeki diğer barışçıl faaliyetlerden’ sorumlu olacak.

Olası bir kriz durumunda ise karargâh, NATO kara kuvvetlerinin operasyonlarını yönetecek. Karargâhta hem müttefik ülkelerden hem de Fin savunma kuvvetlerinden personel görev yapacak.

Iltalehti gazetesinin daha önce bildirdiğine göre, Mikkeli üssü, ABD’nin doğu kıyısındaki Norfolk’ta bulunan karargâhın yönetimi altında faaliyet gösterecek.

Bu kentin seçilmesinin birkaç nedeni bulunuyor: Hâlihazırda bir Fin ordu karargâhı ve bir havalimanına sahip olması, ayrıca Bakan Hakkänen’in memleketi olan Güney Savo bölgesinin başkenti olması.

NATO karargâhının Mikkeli’de kurulmasına yönelik hazırlıklar ilkbaharda kamuoyuna duyurulmuştu.

Finlandiyalı yetkililer, Ukrayna’daki savaşın devam etmesi ve Rusya’nın sınırda ‘göç krizi yaratma girişimleri’ karşısında ‘önleyici caydırıcılığı güçlendirmek’ amacıyla bu kararı aldıklarını bildirdi.

Finlandiya Savunma Bakanı, Mikkeli’de ittifak askerlerinin konuşlandırılması konusunda çeşitli NATO ülkeleriyle görüşmeler yaptığını kaydetti.

Bakan, amaçlarının bu güçlerin ‘kriz durumlarında’ ülkeye hızlıca ulaşabilmesini sağlamak olduğunu belirterek, ‘sınırdaki gergin atmosfere’ de dikkat çekti.

Yle kanalının aktardığına göre Finlandiya, Mikkeli üssüne ek olarak Rovaniemi veya Sodankylä’da yeni bir NATO karargâhı açmayı da değerlendiriyor.

Finlandiya’nın güney ve kuzeyinde iki NATO karargâhı kurulacak

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İtalya, emisyon kuralları revizyonunda 9 AB ülkesinin desteğini aldı

Yayınlanma

İtalya İktisadi Kalkınma Bakanı Adolfo Urso, AB otomobil emisyon mevzuatının revizyonunun 2026’dan 2025’e çekilmesi önerisine dokuz AB ülkesinin desteğini aldıklarını açıkladı.

Bakan, İtalya’nın çağrısını desteklemeye hazır yeterli sayıda AB üyesi ülke olduğunu savuncu.

Urso, “Bazı ülkeler teklifimizle ilgili görüşlerini Konseyde dile getirirken, bazıları da yaptığım ikili görüşmelerde dile getirdiler: Özellikle Romanya, Slovakya, Letonya, Malta, Kıbrıs, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nden bahsediyorum; ayrıca İspanya ve dün de Almanya ile görüştüm,” dedi.

Böylece Urso’nun önerisini destekleme potansiyeli olan AB üyesi ülke sayısı dokuza yükseldi.

Urso, “Hazırladığımız rapor aracılığıyla, şu anda 2026 sonu olarak belirlenen revizyon maddesinin daha erken uygulanmasını talep etmeye hazır yeterli çoğunlukta ülke olduğuna inanıyorum. Bunun 2025 yılının ilk yarısına çekilmesini teklif edeceğiz,” diye ekledi.

İtalya’nın önerisi, yeşil dönüşümü desteklemek için daha fazla ortak mali kaynak çağrısında bulunuyor ve şu anda hem Brüksel hem de Berlin tarafından karşı çıkılan biyoyakıtlara ve elektrikli araçlara geçişte “teknolojik tarafsızlık” olarak adlandırılan şeye katkıda bulunmak için hidrojene yer bırakıyor.

Fakat Başbakan Giorgia Meloni’nin hükümeti uzun zamandır AB’nin Yeşil Mutabakat’ına, özellikle de 2035 yılına kadar içten yanmalı motorların aşamalı olarak kullanımdan kaldırılmasına şüpheyle yaklaşıyordu.

Urso’nun, hükümeti bu hedefe bağlı kalan Alman Şansölye Yardımcısı Robert Habeck ile yaptığı görüşmenin ardından bu tutum değişiyor gibi görünüyor.

Almanya Ekonomi Bakanlık Müsteşarı Sven Giegold, Urso’nun Habeck ile görüşmesine ilişkin haberlerle ilgili olarak “açıklığa kavuşturulması gereken yanlış anlaşılmalardan” söz etse de Urso gazetecilere yaptığı açıklamada “herhangi bir yanlış anlaşılma olmadığını” söyledi.

Urso, “Habeck ile bu tedbirleri görüştüğümüzü söyledim ve o da kendileri için 2035 hedefinin amiral gemisi olarak kalması gerektiğini yineledi. Gerçekten de, bu hedefi koruyabilecek ama aynı zamanda ona ulaşmak için gerekli koşulları yaratabilecek bir ana yoldan bahsediyoruz,” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English