Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Avrupa’nın gözünde Türkiye’nin anı: Von der Leyen’in Suriye krizi ortasında yüksek riskli ziyareti

Yayınlanma

 Ahmetcan Uzlaşık – Brüksel

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in 17 Aralık’ta Türkiye’ye yapacağı ziyaret, Beşar Esad rejiminin uzun gölgesinden çıkmaya başlayan Suriye için kritik bir döneme denk geliyor. Suriye, eşi benzeri görülmemiş siyasi değişimlerle karşı karşıya kalırken, von der Leyen’in Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yapacağı görüşmeler yalnızca acil insani krizi ele almakla kalmayacak, aynı zamanda bölgedeki AB-Türkiye iş birliğinin geleceğini de şekillendirecek.

Esad rejiminin çöküşü, Suriye’de yeni bir döneme dair umutları artırmış olsa da, bu geçiş süreci hem riskler hem de belirsizlikler barındırıyor. Ziyareti öncesinde bir açıklama yapan Ursula von der Leyen, Suriye halkına yönelik AB desteğinin devam etmesinin önemine vurgu yaparak, “Esad rejiminin çöküşü, Suriye halkı için yeni bir umut sunuyor. Ancak bu değişim anı aynı zamanda riskler barındırıyor ve zorluklar getiriyor. Sahadaki durum bu kadar belirsizken, Suriye halkına yardımımız her zamankinden daha önemli” dedi.

Von der Leyen: “Hayati Yardım Sağlama Konusunda Kararlıyız”

Avrupa Birliği, Suriye’deki devam eden çatışma ve siyasi çalkantılardan etkilenenlerin acil ihtiyaçlarını karşılamak için hızlı bir şekilde harekete geçti. Komisyon, Dubai’deki stoklarından Türkiye’ye 50 ton sağlık malzemesi taşınmasını içeren yeni bir İnsani Hava Köprüsü operasyonunun başlatıldığını duyurdu. Bu malzemeler daha sonra artan sağlık krizini hafifletmek için kuzey Suriye’ye taşınacak. Ayrıca, 46 ton barınma ve eğitim malzemesi de teslim edilecek ve AB’nin 2024 yılı için toplam insani yardım fonu 163 milyon avroya ulaşacak.

“Travma kitleri, tıbbi malzemeler ve 60.000’den fazla Suriyeliye gıda paketleri gibi hayati yardımlar sağlamaya kararlıyız,” dedi von der Leyen 13 Aralık’ta. AB’nin genişleyen insani yardım çabaları, durumun aciliyetini yansıtıyor. Ancak, bu müdahalenin ölçeğine rağmen, Suriye’ye uygulanan birçok yaptırımın devam etmesi nedeniyle bu çabaların uzun vadeli etkinliği konusunda sorular gündemde kalmaya devam ediyor.

“Türkiye, Suriye konusunda eşitler arasında birinci derecede bir ortak olacaktır.”

Von der Leyen’in ziyareti, AB’nin aday ülkesi olan Türkiye’nin bölgedeki jeopolitik öneminin arttığı bir döneme denk geliyor. Uzun süre Esad’a karşı muhalif güçleri destekleyen Türkiye, Batı’da artık Suriye iç savaşının kazananlarından biri olarak gösteriliyor.

Suriye’den kaçan 4 milyondan fazla mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye, çatışmadan en doğrudan etkilenen ülkelerden biri olurken, Avrupa siyasetçilerinin gözünde Ankara’yı göç akışının kilit bir bekçisi olarak önemli bir konuma taşıdı. Von der Leyen, Erdoğan ile yapacağı görüşmeye hazırlanırken, odağın muhtemelen mülteci krizini yönetmek, Suriye’deki azınlıkların korunmasını sağlamak ve yeni bir iç çatışmaya yol açabilecek daha fazla istikrarsızlığı önlemek için AB-Türkiye iş birliğini güçlendirmeye yönelik olması bekleniyor.

“Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasını ve tüm halkının, özellikle de azınlıkların haklarının korunmasını sağlamak için birlikte çalışmalıyız,” dedi von der Leyen 13 Aralık’ta.

ECDPM’de (Avrupa Kalkınma Politikası Yönetimi Merkezi) Yardımcı Direktör Sophie Desmidt, Türkiye’nin AB stratejisindeki merkezi rolüne dikkat çekti. Desmidt, “Türkiye, AB için Suriye ile ilgili konularda eşitler arasında birinci derecede bir ortak olacak ve von der Leyen bu noktayı ziyaretinde vurgulayacak,” dedi. Ayrıca, Türkiye’nin göç krizi sırasındaki hayati rolü göz önüne alındığında, konumunu daha fazla AB desteği elde etmek için kullanma olasılığını da öne çıkardı. Desmidt, “ABD liderliği, Trump göreve başlayana kadar ‘topal ördek’ durumunda ve Trump’ın engelleyici mi yoksa bir güç simsarı mı olacağı henüz belli değil. Erdoğan’ın İran karşısında liderliğini pekiştirmek istediğini düşünüyorum, ki bu da AB’nin işine yarıyor,” diye ekledi.

Kaja Kallas: AB’nin diplomasideki yeni yüzünün zorluğu

Eski Estonya Başbakanı Kaja Kallas, 1 Aralık’ta Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi olarak göreve başladı.

AB’nin yeni Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas’ın son açıklamaları, von der Leyen’in ziyaretine yeni bir bağlam kazandırıyor. Kallas, Suriye’nin devam eden istikrarsızlığı ışığında bölgedeki istikrarı sağlamaya yönelik AB’nin kararlılığını vurguladı. 8 Aralık’ta attığı bir tweet’te, “Önceliğimiz, bölgede güvenliği sağlamaktır. Suriye ve bölgede tüm yapıcı ortaklarla çalışacağım,” dedi.

14 Aralık’ta Kallas, Suriye’nin siyasi geçiş sürecine yönelik AB desteğini vurgulayarak, “Suriye umut verici ancak belirsiz bir gelecekle karşı karşıya. Bu yüzden Akabe’de hepimiz önemli prensiplerde anlaştık: istikrar, egemenlik, toprak bütünlüğü, ancak aynı zamanda azınlıklara saygı, kurumların inşası ve Suriye’deki tüm grupları kapsayan hükümet birliği,” ifadelerini kullandı.

16 Aralık’ta ilk Dışişleri Konseyi Toplantısı’na katılmadan önce, Kallas, “Avrupalı üst düzey bir diplomat” atayarak, Şam’a gidip yeni hükümet ve halkla temas kuracağını duyurdu.

Kallas ayrıca, Suriye’nin yeni liderliği kapsayıcı bir hükümet kurar ve kadınların ve azınlıkların haklarına saygı gösterirse, bloğun Suriye’ye yönelik yaptırımları hafifletebileceğini belirtti. Dışişleri Konseyi toplantısının ardından birçok AB dışişleri bakanının, Suriye’den Rus etkisini, özellikle askeri üsleri, ortadan kaldırmasını talep ettiğini de ifade etti.

“AB liderliği, göç baskısının azalmasını istiyor”

Desmidt, Almanya ve Fransa’daki siyasi krizin liderlik sorunu bağlamında olası etkileri hakkında şunları söyledi: “Şimdilik bu bir zorluk olacak, ancak Almanya seçimlerinin sonucuna bağlı olarak işler nispeten hızlı ilerleyebilir. Bana göre, Komisyon, Parlamento ve AB üye devletlerinin liderleri de dahil olmak üzere AB liderliği genel olarak, Suriye’ye verilen desteğin bir sonucu olarak görmek istedikleri sonuç konusunda büyük ölçüde hemfikir: AB üzerindeki göç baskısının azalması.”

Desmidt, ortak bir AB eylemine katkı sağlayabilecek diğer aktörlere de dikkat çekerek, üye devletleri ortak bir pozisyon etrafında harekete geçirme görevi üstlenecek olan yeni Konsey Başkanı António Costa ile Akdeniz’den sorumlu yeni Komiser Dubravka Šuica’yı örnek gösterdi. Kaja Kallas’ın ise bunun kendi önceliği olduğunu göstermesi gerektiğini belirtti, çünkü Kallas’ın profilinin Ukrayna ve Rusya konusunda güçlü olduğunu söyledi. Desmidt, “Hafta sonu harekete geçerek Ürdün’e seyahat edip ABD, Türkiye ve Arap devletlerinden temsilcilerle görüşmesi bunun bir göstergesi,” diye ekledi.

“Siyaset eninde sonunda ahlaki çerçevelerin önüne geçecektir”

Desmidt bu görüşü destekleyerek, erken bir ayrılmaya karşı uyarıda bulundu. “AB, birçok kez insan hakları ve demokrasi vurgusunu pratikte terk ettiği için eleştirildi ve AB dışındaki birçok ortak tarafından çifte standartlarla hareket ettiği, bazı rejimlere karşı sert bir tutum sergilerken, çıkarların söz konusu olduğu durumlarda diğerlerine karşı daha hoşgörülü olduğu şeklinde görüldü,” dedi.

Desmidt, “Siyaset eninde sonunda ahlaki çerçevelerin önüne geçecektir, ancak AB duruşu ve çıkarları konusunda net olmalıdır. Şu anda Suriye’nin geçiş hükümetiyle angajmanı kapatmak, AB’nin yapıcı ve etkili bir şekilde hareket etme alanını da kapatacaktır,” diye ekledi. Desmidt, Afganistan ile paralellikler kurarak, AB’nin liderlik ile halkı desteklemek için ilkesel ancak pragmatik bir yaklaşım benimsediğini hatırlattı.

Geleceğe bakıldığında, AB hassas bir denge testiyle karşı karşıya. Suriyeli mültecilerin olası geri dönüşü ve yeniden yapılanma ihtiyacı, AB’nin bölgeye olan bağlılığını sınayacak. Avrupa Komisyonu, Suriye’nin altyapısının yeniden inşasını finanse etmeye devam edeceğini taahhüt etti, ancak von der Leyen’in de kabul ettiği gibi, bu, Türkiye dahil tüm bölgesel aktörlerin iş birliğini gerektirecek.

“Suriye’nin yeniden inşası önemli kaynaklar gerektirecek ve AB, üzerine düşeni yapmaya hazır,” dedi von der Leyen. “Ancak, siyasi geçişin kapsayıcı ve sürdürülebilir olmasını sağlamak için bölgesel ortaklarımızla birlikte çalışmamız şart.”

Desmidt, bütçe kısıtlamalarının ve Avrupa’da aşırı sağ partilerin yükselişinin bu çabaları daha da karmaşık hale getirebileceğini belirtti. “AB, yeniden yapılanmanın maliyetini tek başına üstlenmeyecek. Körfez ülkeleri gibi bölgedeki ortakların da devreye girmesi gerekecek. İdeal olarak, AB’nin rolü, bölgesel olarak sahiplenilen ve Suriye’nin uzun vadeli yeniden inşasının yolunu açan saygılı ve yenilikçi iç ve dış politika çözümlerine öncelik veren bir süreci koordine etmek ve desteklemek olmalıdır,” diye ekledi.

Desmidt, uluslararası bağışçı konferansları, Dünya Bankası ve Asya ile İslam Kalkınma Bankaları ile ortak yeniden yapılanma fonları ve bölgesel bir barış süreci ve planı gibi destek için olası yolları da açıkladı. Ayrıca, Suriye için bir AB Özel Temsilcisi atanması olasılığını da önerdi.

Son olarak şunları söyledi: “Korkum şu ki, Orta Doğu ve Ukrayna dışındaki diğer çatışma bölgeleri, özellikle Afrika, çıkarlar ve fonların yeniden tahsis edilmesinden zarar görecek. Şu anda, göçmenlerin geri dönüşü ve AB üzerindeki göç baskısının hafifletilmesi, örneğin Sudan veya Sahel’den daha yüksek bir siyasi öncelik listesinde yer alıyor.”

“Türkiye’nin Avrupa’daki Önemi Şüphesiz Artmıştır”

Brüksel’de kıdemli misafir araştırmacı olan Dr. Kadri Taştan, Suriye’nin dönüşümü ışığında Türkiye’nin stratejik konumunu vurgulayarak Türkiye perspektifini sundu.
“Türkiye’nin önemi Avrupa’nın gözünde şüphesiz artmıştır,” diyen Taştan, Ankara’nın Beşar Esad rejiminin düşüşünün imkânsız göründüğü dönemlerde bile Suriye’deki muhalif gruplara verdiği tutarlı desteğe dikkat çekti.

Dr. Taştan’a göre, bu kararlı destek, Suriye’nin önemli bir dönüşüm geçirdiği bu dönemde Türkiye’yi özellikle avantajlı bir konuma taşıdı. “Kısa vadede Türkiye, özellikle muhalif güçlerle olan köklü ilişkileri göz önüne alındığında, bu yeni yapı içinde en etkili ve kazançlı ülke konumundadır,” diye açıkladı.

Güvenlik ve Göç, AB-Türkiye İş Birliğinin Temel Taşlarıdır

AB ve Türkiye arasındaki olası iş birliği alanları hakkında sorulan bir soruya yanıt veren Dr. Kadri Taştan, iki ana odak noktası belirledi: güvenlik ve göç. “AB ve Türkiye arasındaki iş birliği, güvenlik—özellikle terörle mücadele—ve göç konularına odaklanacaktır,” dedi. Bu iki alanın ortak çabalar için net fırsatlar sunduğunu belirten Dr. Taştan, Avrupa’nın Suriye’nin yeniden inşasına önemli ölçüde katkıda bulunma kapasitesine dair şüphelerini dile getirdi.

“Avrupalıların yeniden yapılanma için kayda değer bir destek sağlayabileceğini düşünmüyorum. Avrupa’daki siyasi ortam buna uygun değil,” diye ekledi ve AB’nin önde gelen ülkelerinin karşı karşıya olduğu mevcut zorluklara dikkat çekti. “Avrupa’nın iki lokomotif ülkesi önemli siyasi istikrarsızlıklarla mücadele ediyor ve popülist hareketlerin yükselişi büyük ölçekli taahhütleri zorlaştırıyor.”

Dr. Taştan, göç ve mültecilerin geri dönüş programlarının AB-Türkiye iş birliğinin temel taşlarından biri haline gelebileceğini vurguladı. AB’nin bu programları finanse etmek ve uygulamak için sivil toplum kuruluşlarını kullanabileceğini belirtti.

“AB, bu girişimleri Türkiye üzerinden finanse edebilir ve sivil toplum kuruluşları gibi aktörleri kullanarak göçün etkin yönetimini ve mültecilerin güvenli dönüşünü sağlayabilir,” diye ekledi.

Son Ziyaret, Oturma Düzeni Üzerindeki Tartışmalara Neden Olmuştu

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Türkiye’ye yapacağı yaklaşan ziyarete hazırlanırken, ünlü “sofagate” olayı hâlâ hafızalarda taze. 2021 yılındaki ziyaretinde, von der Leyen, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AB Konsey Başkanı Charles Michel ile yapılan toplantıda kendisine bir sandalye verilmemesi nedeniyle küresel çapta eleştiriler ve cinsiyetçilik suçlamaları gündeme gelmişti.

İkili, en son Kasım 2024’ün başında Budapeşte’de gerçekleşen Avrupa Siyasi Topluluğu (EPC) Zirvesi sırasında bir araya gelmişti.

Ursula von der Leyen Ankara’ya doğru yola çıkarken, Suriye’nin kırılgan geçiş sürecinde hem AB hem de Türkiye için riskler yüksek. Ziyaret, insani yardım, göç iş birliği ve jeopolitik stratejiyi dengeleyerek AB-Türkiye ilişkilerini yeniden tanımlamak için kritik bir anı temsil ediyor.

 

DİPLOMASİ

Lukaşenko: Ukrayna, Putin ile gizli görüşmelere başladı

Yayınlanma

Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko, Rus gazeteci Olga Skabeyeva’ya verdiği röportajda, Ukraynalı yetkililerin Vladimir Putin ile gizlice görüştüğünü iddia etti. Lukaşenko, bu görüşmelerin detaylarını vermekten kaçınırken, ABD’nin Ukrayna konusunda net bir stratejisinin olmadığını ve Moskova’ya yönelik yaptırım seçeneklerinin tükenmesi nedeniyle Washington’ın Kiev üzerindeki baskıyı artırdığını öne sürdü.

Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko, Rus gazeteci Olga Skabeyeva’ya verdiği röportajda, Ukraynalı temsilcilerin Vladimir Putin ile gizli görüşmeler yaptığını iddia etti.

Avrupa Birliği’nde yapıcı müzakereler yapabilecek politikacıların olup olmadığı sorusuna yanıt veren Lukaşenko, Ukrayna’da böyle kişilerin olmadığını, ancak yine de bir diyalog yürütüldüğünü belirtti.

Lukaşenko, “Biz yine de onlarla (Ukraynalı temsilcilerle) görüşüyoruz. İsteyenlerle konuşmak gerekiyor. Fakat, kendi tarafımızda, Rusya’da ve benzeri yerlerde görüşmek için böyle tutkulu bir istek görmüyoruz. Gerçi, ben konuşmayacağım, bırakın Vladimir Vladimiroviç (Putin) söylesin. O görüşmüştü. Onu aradılar, anlattılar. Ancak, görüşmeleri dair kamuya açık bir dile getirilmedi,” dedi.

Detayları açıklama yetkisi olmadığını belirten Lukaşenko, ayrıntı vermekten kaçındı.

Belarus Devlet Başkanı, “Ancak Putin bana anlattı. Şu sonucu çıkardı: Görüşmek istiyorlarsa, gelsinler, şimdilik gizlice, gazeteciler öğrenmesin diye. Belki Vladimir Vladimiroviç risk alır ve kimin aradığını söyler,” diye ekledi.

13 Mart’ta Lukaşenko, Putin ile görüşmek üzere Moskova’ya gitti. Görüşmelerin başlamasından önce, Amerikan yönetiminin Ukrayna’daki çatışmayı çözmek için net bir stratejisinin olmadığını söyledi.

Lukaşenko, “ABD’nin Ukrayna konusunda hiçbir planı yok. Kesinlikle. Bir taraf ne istiyor, diğeri ne istiyor, sadece nabız yokluyorlar,” dedi.

Ayrıca Lukaşenko, Washington’ın Kiev üzerindeki baskıyı artırmaya karar verdiğini, çünkü Moskova’ya karşı yaptırım uygulama imkanlarının neredeyse tükendiğini dile getirdi.

Lukaşenko, “O kadar çok yaptırım uyguladılar ki, daha ötesi yok. Bu nedenle Ukrayna’ya baskı yaptılar ve onun gidecek hiçbir yeri yok. 30 gün için anlaştılar, yani 30 gün,” diye konuştu.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

G7 bildirisinin hedefinde İran var

Yayınlanma

Reuters tarafından görülen nihai taslak bildiriye göre, önde gelen Batılı devletlerin dışişleri bakanları perşembe günü İran’ın “keyfi gözaltı ve yabancı suikast girişimlerini giderek artan bir şekilde baskı aracı olarak kullanmasının yarattığı tehdit” konusunda uyarıda bulundu.

ABD, Almanya, Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya ve Kanada’dan oluşan G7 ülkeleri yaptıkları açıklamada Tahran’ın “Orta Doğu’daki istikrarsızlığın başlıca kaynağı” olduğunu iddia ederek ülkenin nükleer programı konusunda diplomasiyi yeniden başlatmaya çağırdı.

Taslak bildiride, Filistin sorununa iki devletli çözümün de bahsi geçmedi ve metnin daha önceki taslaklarında bunun önemini vurgulayan dil terk edildi.

Üyeler bunun yerine “Filistin halkı için siyasi bir ufkun” gerekliliğini vurguladı ve Gazze’ye “engelsiz insani yardımın” yeniden başlaması ve kalıcı bir ateşkes için desteklerini yeniden teyit etti.

Diplomatlar tarafından onaylanan nihai taslağın cuma günü ilerleyen saatlerde bakanlar tarafından da kabul edilmesi bekleniyor.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

NATO Genel Sekreteri Rutte: Savaş sonrası Rusya ile ilişkiler yeniden kurulmalı

Yayınlanma

NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, Ukrayna’daki savaş sona erdikten sonra Rusya ile ilişkilerin normalleştirilmesi gerektiğini belirtti. Rutte, ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna’ya verdiği desteği azaltmasına rağmen transatlantik ittifakı bir arada tutmaya çalışırken, Avrupa ülkelerinin savunma harcamalarını artırması ve askeri konumlarını yeniden gözden geçirmesi gerektiğini vurguladı.

NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, Ukrayna’daki çatışmalar sona erdikten sonra Rusya ile ilişkilerin zamanla normalleştirilmesi gerektiğini söyledi.

Rutte, Bloomberg TV‘de Annmarie Hordern’e verdiği mülakatta, “Savaş Avrupa için bir şekilde durmuş olursa, adım adım, ABD için de adım adım Rusya ile normal ilişkileri yeniden kurmak normal olur,” dedi.

Ancak Rutte, henüz o noktada olmadıklarını ve Rusya’nın müzakereleri ciddiye almasını sağlamak için üzerlerindeki baskıyı sürdürmeleri gerektiğini ifade etti.

Son haftalarda yoğun bir diplomasi yürüten Rutte, Başkan Donald Trump’ın Ukrayna’ya verdiği desteği azaltması ve ABD’nin Avrupa’daki geleneksel güvenlik rolünden çekileceğine işaret etmesiyle ittifakı bir arada tutmaya çalışıyor.

Bu sürpriz hamle, Avrupa ülkelerini savunma harcamalarını artırmaya ve askeri konumlarını yeniden düşünmeye sevk etti.

Rutte, perşembe günü Beyaz Saray’da Trump ile bir araya geldi ve ikili, Ukrayna’da ABD’nin arabuluculuğunda potansiyel bir ateşkesi görüştü. Avrupa’nın müzakerelerde büyük ölçüde dışlanması, kıtadaki pek çok lideri rahatsız etti.

Devam eden görüşmeler hakkında konuşan Rutte, “Amerikan yönetimi ve elbette Ukraynalılarla ciddi görüşmelere girmeye hazır olduklarından emin olmak için üzerlerindeki baskıyı sürdürmeliyiz,” ifadesini kullandı.

Rutte’nin en büyük görevi, Trump’ın üyelerin savunmaya yeterince harcama yapmayarak Washington’ı istismar ettiği yönündeki yaygın eleştirileri arasında ABD’nin Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) bağlılığını sürdürmesini sağlamak.

Trump daha önce ABD’yi askeri ittifaktan çekmekle tehdit etmişti.

Trump ve Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin Oval Ofis’teki televizyonda yayınlanan tartışmasının ardından Rutte, ABD’nin Ukrayna için yaptığı her şeyi överken, Ukraynalı lidere ilişkileri düzeltme çağrısında bulundu.

NATO, haziran ayındaki bir sonraki zirvede üyelerinin savunma harcamaları hedefini en az yüzde 3’e çıkarmaya çalışacak.

Trump, müttefiklerin yüzde 5 harcama yapmasını talep etti; bu, yaygın olarak gerçekçi olmayan ve ABD’nin bile karşılamadığı bir hedef.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English