Diplomasi
Avrupa’nın gözünde Türkiye’nin anı: Von der Leyen’in Suriye krizi ortasında yüksek riskli ziyareti

Ahmetcan Uzlaşık – Brüksel
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in 17 Aralık’ta Türkiye’ye yapacağı ziyaret, Beşar Esad rejiminin uzun gölgesinden çıkmaya başlayan Suriye için kritik bir döneme denk geliyor. Suriye, eşi benzeri görülmemiş siyasi değişimlerle karşı karşıya kalırken, von der Leyen’in Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yapacağı görüşmeler yalnızca acil insani krizi ele almakla kalmayacak, aynı zamanda bölgedeki AB-Türkiye iş birliğinin geleceğini de şekillendirecek.
Esad rejiminin çöküşü, Suriye’de yeni bir döneme dair umutları artırmış olsa da, bu geçiş süreci hem riskler hem de belirsizlikler barındırıyor. Ziyareti öncesinde bir açıklama yapan Ursula von der Leyen, Suriye halkına yönelik AB desteğinin devam etmesinin önemine vurgu yaparak, “Esad rejiminin çöküşü, Suriye halkı için yeni bir umut sunuyor. Ancak bu değişim anı aynı zamanda riskler barındırıyor ve zorluklar getiriyor. Sahadaki durum bu kadar belirsizken, Suriye halkına yardımımız her zamankinden daha önemli” dedi.
Von der Leyen: “Hayati Yardım Sağlama Konusunda Kararlıyız”
Avrupa Birliği, Suriye’deki devam eden çatışma ve siyasi çalkantılardan etkilenenlerin acil ihtiyaçlarını karşılamak için hızlı bir şekilde harekete geçti. Komisyon, Dubai’deki stoklarından Türkiye’ye 50 ton sağlık malzemesi taşınmasını içeren yeni bir İnsani Hava Köprüsü operasyonunun başlatıldığını duyurdu. Bu malzemeler daha sonra artan sağlık krizini hafifletmek için kuzey Suriye’ye taşınacak. Ayrıca, 46 ton barınma ve eğitim malzemesi de teslim edilecek ve AB’nin 2024 yılı için toplam insani yardım fonu 163 milyon avroya ulaşacak.
“Travma kitleri, tıbbi malzemeler ve 60.000’den fazla Suriyeliye gıda paketleri gibi hayati yardımlar sağlamaya kararlıyız,” dedi von der Leyen 13 Aralık’ta. AB’nin genişleyen insani yardım çabaları, durumun aciliyetini yansıtıyor. Ancak, bu müdahalenin ölçeğine rağmen, Suriye’ye uygulanan birçok yaptırımın devam etmesi nedeniyle bu çabaların uzun vadeli etkinliği konusunda sorular gündemde kalmaya devam ediyor.
“Türkiye, Suriye konusunda eşitler arasında birinci derecede bir ortak olacaktır.”
Von der Leyen’in ziyareti, AB’nin aday ülkesi olan Türkiye’nin bölgedeki jeopolitik öneminin arttığı bir döneme denk geliyor. Uzun süre Esad’a karşı muhalif güçleri destekleyen Türkiye, Batı’da artık Suriye iç savaşının kazananlarından biri olarak gösteriliyor.
Suriye’den kaçan 4 milyondan fazla mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye, çatışmadan en doğrudan etkilenen ülkelerden biri olurken, Avrupa siyasetçilerinin gözünde Ankara’yı göç akışının kilit bir bekçisi olarak önemli bir konuma taşıdı. Von der Leyen, Erdoğan ile yapacağı görüşmeye hazırlanırken, odağın muhtemelen mülteci krizini yönetmek, Suriye’deki azınlıkların korunmasını sağlamak ve yeni bir iç çatışmaya yol açabilecek daha fazla istikrarsızlığı önlemek için AB-Türkiye iş birliğini güçlendirmeye yönelik olması bekleniyor.
“Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasını ve tüm halkının, özellikle de azınlıkların haklarının korunmasını sağlamak için birlikte çalışmalıyız,” dedi von der Leyen 13 Aralık’ta.
ECDPM’de (Avrupa Kalkınma Politikası Yönetimi Merkezi) Yardımcı Direktör Sophie Desmidt, Türkiye’nin AB stratejisindeki merkezi rolüne dikkat çekti. Desmidt, “Türkiye, AB için Suriye ile ilgili konularda eşitler arasında birinci derecede bir ortak olacak ve von der Leyen bu noktayı ziyaretinde vurgulayacak,” dedi. Ayrıca, Türkiye’nin göç krizi sırasındaki hayati rolü göz önüne alındığında, konumunu daha fazla AB desteği elde etmek için kullanma olasılığını da öne çıkardı. Desmidt, “ABD liderliği, Trump göreve başlayana kadar ‘topal ördek’ durumunda ve Trump’ın engelleyici mi yoksa bir güç simsarı mı olacağı henüz belli değil. Erdoğan’ın İran karşısında liderliğini pekiştirmek istediğini düşünüyorum, ki bu da AB’nin işine yarıyor,” diye ekledi.
Kaja Kallas: AB’nin diplomasideki yeni yüzünün zorluğu
Eski Estonya Başbakanı Kaja Kallas, 1 Aralık’ta Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi olarak göreve başladı.
AB’nin yeni Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas’ın son açıklamaları, von der Leyen’in ziyaretine yeni bir bağlam kazandırıyor. Kallas, Suriye’nin devam eden istikrarsızlığı ışığında bölgedeki istikrarı sağlamaya yönelik AB’nin kararlılığını vurguladı. 8 Aralık’ta attığı bir tweet’te, “Önceliğimiz, bölgede güvenliği sağlamaktır. Suriye ve bölgede tüm yapıcı ortaklarla çalışacağım,” dedi.
14 Aralık’ta Kallas, Suriye’nin siyasi geçiş sürecine yönelik AB desteğini vurgulayarak, “Suriye umut verici ancak belirsiz bir gelecekle karşı karşıya. Bu yüzden Akabe’de hepimiz önemli prensiplerde anlaştık: istikrar, egemenlik, toprak bütünlüğü, ancak aynı zamanda azınlıklara saygı, kurumların inşası ve Suriye’deki tüm grupları kapsayan hükümet birliği,” ifadelerini kullandı.
16 Aralık’ta ilk Dışişleri Konseyi Toplantısı’na katılmadan önce, Kallas, “Avrupalı üst düzey bir diplomat” atayarak, Şam’a gidip yeni hükümet ve halkla temas kuracağını duyurdu.
Kallas ayrıca, Suriye’nin yeni liderliği kapsayıcı bir hükümet kurar ve kadınların ve azınlıkların haklarına saygı gösterirse, bloğun Suriye’ye yönelik yaptırımları hafifletebileceğini belirtti. Dışişleri Konseyi toplantısının ardından birçok AB dışişleri bakanının, Suriye’den Rus etkisini, özellikle askeri üsleri, ortadan kaldırmasını talep ettiğini de ifade etti.
“AB liderliği, göç baskısının azalmasını istiyor”
Desmidt, Almanya ve Fransa’daki siyasi krizin liderlik sorunu bağlamında olası etkileri hakkında şunları söyledi: “Şimdilik bu bir zorluk olacak, ancak Almanya seçimlerinin sonucuna bağlı olarak işler nispeten hızlı ilerleyebilir. Bana göre, Komisyon, Parlamento ve AB üye devletlerinin liderleri de dahil olmak üzere AB liderliği genel olarak, Suriye’ye verilen desteğin bir sonucu olarak görmek istedikleri sonuç konusunda büyük ölçüde hemfikir: AB üzerindeki göç baskısının azalması.”
Desmidt, ortak bir AB eylemine katkı sağlayabilecek diğer aktörlere de dikkat çekerek, üye devletleri ortak bir pozisyon etrafında harekete geçirme görevi üstlenecek olan yeni Konsey Başkanı António Costa ile Akdeniz’den sorumlu yeni Komiser Dubravka Šuica’yı örnek gösterdi. Kaja Kallas’ın ise bunun kendi önceliği olduğunu göstermesi gerektiğini belirtti, çünkü Kallas’ın profilinin Ukrayna ve Rusya konusunda güçlü olduğunu söyledi. Desmidt, “Hafta sonu harekete geçerek Ürdün’e seyahat edip ABD, Türkiye ve Arap devletlerinden temsilcilerle görüşmesi bunun bir göstergesi,” diye ekledi.
“Siyaset eninde sonunda ahlaki çerçevelerin önüne geçecektir”
Desmidt bu görüşü destekleyerek, erken bir ayrılmaya karşı uyarıda bulundu. “AB, birçok kez insan hakları ve demokrasi vurgusunu pratikte terk ettiği için eleştirildi ve AB dışındaki birçok ortak tarafından çifte standartlarla hareket ettiği, bazı rejimlere karşı sert bir tutum sergilerken, çıkarların söz konusu olduğu durumlarda diğerlerine karşı daha hoşgörülü olduğu şeklinde görüldü,” dedi.
Desmidt, “Siyaset eninde sonunda ahlaki çerçevelerin önüne geçecektir, ancak AB duruşu ve çıkarları konusunda net olmalıdır. Şu anda Suriye’nin geçiş hükümetiyle angajmanı kapatmak, AB’nin yapıcı ve etkili bir şekilde hareket etme alanını da kapatacaktır,” diye ekledi. Desmidt, Afganistan ile paralellikler kurarak, AB’nin liderlik ile halkı desteklemek için ilkesel ancak pragmatik bir yaklaşım benimsediğini hatırlattı.
Geleceğe bakıldığında, AB hassas bir denge testiyle karşı karşıya. Suriyeli mültecilerin olası geri dönüşü ve yeniden yapılanma ihtiyacı, AB’nin bölgeye olan bağlılığını sınayacak. Avrupa Komisyonu, Suriye’nin altyapısının yeniden inşasını finanse etmeye devam edeceğini taahhüt etti, ancak von der Leyen’in de kabul ettiği gibi, bu, Türkiye dahil tüm bölgesel aktörlerin iş birliğini gerektirecek.
“Suriye’nin yeniden inşası önemli kaynaklar gerektirecek ve AB, üzerine düşeni yapmaya hazır,” dedi von der Leyen. “Ancak, siyasi geçişin kapsayıcı ve sürdürülebilir olmasını sağlamak için bölgesel ortaklarımızla birlikte çalışmamız şart.”
Desmidt, bütçe kısıtlamalarının ve Avrupa’da aşırı sağ partilerin yükselişinin bu çabaları daha da karmaşık hale getirebileceğini belirtti. “AB, yeniden yapılanmanın maliyetini tek başına üstlenmeyecek. Körfez ülkeleri gibi bölgedeki ortakların da devreye girmesi gerekecek. İdeal olarak, AB’nin rolü, bölgesel olarak sahiplenilen ve Suriye’nin uzun vadeli yeniden inşasının yolunu açan saygılı ve yenilikçi iç ve dış politika çözümlerine öncelik veren bir süreci koordine etmek ve desteklemek olmalıdır,” diye ekledi.
Desmidt, uluslararası bağışçı konferansları, Dünya Bankası ve Asya ile İslam Kalkınma Bankaları ile ortak yeniden yapılanma fonları ve bölgesel bir barış süreci ve planı gibi destek için olası yolları da açıkladı. Ayrıca, Suriye için bir AB Özel Temsilcisi atanması olasılığını da önerdi.
Son olarak şunları söyledi: “Korkum şu ki, Orta Doğu ve Ukrayna dışındaki diğer çatışma bölgeleri, özellikle Afrika, çıkarlar ve fonların yeniden tahsis edilmesinden zarar görecek. Şu anda, göçmenlerin geri dönüşü ve AB üzerindeki göç baskısının hafifletilmesi, örneğin Sudan veya Sahel’den daha yüksek bir siyasi öncelik listesinde yer alıyor.”
“Türkiye’nin Avrupa’daki Önemi Şüphesiz Artmıştır”
Brüksel’de kıdemli misafir araştırmacı olan Dr. Kadri Taştan, Suriye’nin dönüşümü ışığında Türkiye’nin stratejik konumunu vurgulayarak Türkiye perspektifini sundu.
“Türkiye’nin önemi Avrupa’nın gözünde şüphesiz artmıştır,” diyen Taştan, Ankara’nın Beşar Esad rejiminin düşüşünün imkânsız göründüğü dönemlerde bile Suriye’deki muhalif gruplara verdiği tutarlı desteğe dikkat çekti.
Dr. Taştan’a göre, bu kararlı destek, Suriye’nin önemli bir dönüşüm geçirdiği bu dönemde Türkiye’yi özellikle avantajlı bir konuma taşıdı. “Kısa vadede Türkiye, özellikle muhalif güçlerle olan köklü ilişkileri göz önüne alındığında, bu yeni yapı içinde en etkili ve kazançlı ülke konumundadır,” diye açıkladı.
Güvenlik ve Göç, AB-Türkiye İş Birliğinin Temel Taşlarıdır
AB ve Türkiye arasındaki olası iş birliği alanları hakkında sorulan bir soruya yanıt veren Dr. Kadri Taştan, iki ana odak noktası belirledi: güvenlik ve göç. “AB ve Türkiye arasındaki iş birliği, güvenlik—özellikle terörle mücadele—ve göç konularına odaklanacaktır,” dedi. Bu iki alanın ortak çabalar için net fırsatlar sunduğunu belirten Dr. Taştan, Avrupa’nın Suriye’nin yeniden inşasına önemli ölçüde katkıda bulunma kapasitesine dair şüphelerini dile getirdi.
“Avrupalıların yeniden yapılanma için kayda değer bir destek sağlayabileceğini düşünmüyorum. Avrupa’daki siyasi ortam buna uygun değil,” diye ekledi ve AB’nin önde gelen ülkelerinin karşı karşıya olduğu mevcut zorluklara dikkat çekti. “Avrupa’nın iki lokomotif ülkesi önemli siyasi istikrarsızlıklarla mücadele ediyor ve popülist hareketlerin yükselişi büyük ölçekli taahhütleri zorlaştırıyor.”
Dr. Taştan, göç ve mültecilerin geri dönüş programlarının AB-Türkiye iş birliğinin temel taşlarından biri haline gelebileceğini vurguladı. AB’nin bu programları finanse etmek ve uygulamak için sivil toplum kuruluşlarını kullanabileceğini belirtti.
“AB, bu girişimleri Türkiye üzerinden finanse edebilir ve sivil toplum kuruluşları gibi aktörleri kullanarak göçün etkin yönetimini ve mültecilerin güvenli dönüşünü sağlayabilir,” diye ekledi.
Son Ziyaret, Oturma Düzeni Üzerindeki Tartışmalara Neden Olmuştu
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Türkiye’ye yapacağı yaklaşan ziyarete hazırlanırken, ünlü “sofagate” olayı hâlâ hafızalarda taze. 2021 yılındaki ziyaretinde, von der Leyen, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AB Konsey Başkanı Charles Michel ile yapılan toplantıda kendisine bir sandalye verilmemesi nedeniyle küresel çapta eleştiriler ve cinsiyetçilik suçlamaları gündeme gelmişti.
İkili, en son Kasım 2024’ün başında Budapeşte’de gerçekleşen Avrupa Siyasi Topluluğu (EPC) Zirvesi sırasında bir araya gelmişti.
Ursula von der Leyen Ankara’ya doğru yola çıkarken, Suriye’nin kırılgan geçiş sürecinde hem AB hem de Türkiye için riskler yüksek. Ziyaret, insani yardım, göç iş birliği ve jeopolitik stratejiyi dengeleyerek AB-Türkiye ilişkilerini yeniden tanımlamak için kritik bir anı temsil ediyor.
Diplomasi
Rusya’nın Ukrayna için hazırladığı ateşkes memorandumunun tam metni yayımlandı

TASS ajansı, Rusya’nın bugün İstanbul’daki müzakerelerde sunduğu Ukrayna’da ateşkese ilişkin memorandumun tam içeriğini kamuoyuyla paylaştı. Memorandum, Ukrayna güçlerinin belirli bölgelerden çekilmesini öngören birinci seçenek ile asker sevkiyatının yasaklanması, dış yardımın durdurulması ve Kiev’in ‘yıkıcı faaliyetlerden’ vazgeçmesini içeren kapsamlı bir ikinci paket teklif sunuyor. Nihai çözüm için ise Kırım, Donbass ve Novorusya’nın Rusya toprağı olarak tanınması gibi şartlar sıralanıyor.
TASS ajansı, Rusya’nın Ukrayna’da çatışmaların durdurulması amacıyla bugün İstanbul’da gerçekleştirilen müzakerelerde sunduğu memorandumun tam metnini yayımladı.
Memorandumda, ateşkesin sağlanması için iki farklı seçenek sunulurken, nihai bir çözüme ulaşılması için de bir dizi koşul sıralanıyor.
Bu koşullar arasında Ukrayna’nın belirli bölgelerden askerlerini çekmesi, yabancı askeri yardımların durdurulması, Ukrayna’nın tarafsızlığı ve bazı bölgelerin Rusya toprağı olarak tanınması gibi maddeler bulunuyor.
Ateşkes için iki farklı yol haritası
Rusya tarafından sunulan memorandumda Kiev yönetimine iki ateşkes seçeneği öneriliyor.
İlk seçenek, Ukrayna ordusunun Donetsk Halk Cumhuriyeti (DHC), Lugansk Halk Cumhuriyeti (LHC), Zaporojye ve Herson oblastlarından tamamen çekilmesini içeriyor. Bu çekilme, taraflarca üzerinde anlaşmaya varılacak bir mesafeye kadar Rusya sınırlarından uzaklaşmayı kapsıyor.
İkinci seçenek ise “paket teklif” olarak adlandırılıyor ve daha kapsamlı maddeler içeriyor. Bu seçeneğe göre, asker sevkiyatının yasaklanması, Ukrayna’ya yönelik dış askeri yardım ve istihbarat paylaşımının sonlandırılması, seferberliğin durdurularak terhis işlemlerinin başlatılması ve üçüncü ülkelerin Ukrayna topraklarındaki askeri varlığının ortadan kaldırılması talep ediliyor.
Ayrıca, Kiev’in Rusya ve vatandaşlarına yönelik “yıkıcı ve bozguncu faaliyetlerden” vazgeçmesi de garanti altına alınması istenen şartlar arasında yer alıyor.
Ateşkesin detayları ve kontrol mekanizması
Memorandumun ateşkes koşulları bölümünde, Ukrayna ordusunun Donetsk, Lugansk, Herson ve Zaporojye oblastlarından çekilmesi ilk opsiyon olarak belirtiliyor.
Ukrayna ordusunun, Rusya’nın Donbass ve Novorusya dahil kendi toprağı olarak tanımladığı bölgelerden çekilmeye başlamasıyla birlikte 30 günlük bir ateşkes rejiminin kurulacağı ifade ediliyor. Çekilmenin de bu 30 günlük süre zarfında tamamlanması öngörülüyor.
İkinci “paket” opsiyon ise 10 maddelik bir çözüm önerisi sunuyor. Bu öneri, Ukrayna ordusunun Rusya sınırlarından üzerinde anlaşılan mesafeye çekilmesi dışındaki tüm yer değiştirmelerinin yasaklanmasını içeriyor.
Batı ülkelerinden Ukrayna’ya silah ve istihbarat sağlanmasının durdurulması, yabancı uzmanların Ukrayna safındaki askeri faaliyetlere katılımının sonlandırılması ve Kiev tarafından sıkıyönetimin kaldırılması da bu paketin önemli maddeleri arasında.
Ateşkes rejiminin denetlenmesi ve kontrolü için ise iki taraflı bir Merkez kurulması planlanıyor. Kiev’e, nihai çözüme ilişkin hükümleri yerine getirmek üzere bir anlaşma imzalaması teklif ediliyor.
İstanbul görüşmelerinde Rusya’dan Ukrayna’ya memorandum ve kısmi ateşkes teklifi
Nihai çözümün şartları belirlendi
Memorandumda, nihai bir çözüme ulaşılması için Ukrayna’nın kabul etmesi beklenen şartlar da detaylandırılıyor.
Bu şartların başında Kırım, Donbass ve Novorossiya’nın uluslararası alanda Rusya’nın bir parçası olarak tanınması geliyor.
Rusça konuşan nüfusun tüm hak, özgürlük ve çıkarlarının güvence altına alınması, Rusçaya resmi dil statüsü verilmesi, Nazizm ve neo-Nazizm’in propagandası ile yüceltilmesinin yasalarla yasaklanması da talep ediliyor.
Ayrıca, Ukrayna Ortodoks Kilisesi (UOK) üzerindeki tüm kısıtlamaların kaldırılması, Ukrayna’daki milliyetçi oluşumların dağıtılması, “siyasi tutuklular” için karşılıklı af ilan edilmesi ve alıkonulan askerler ile sivil şahısların serbest bırakılması da çözüm koşulları arasında sıralanıyor.
Belgede, Ukrayna topraklarına nükleer silahların kabulü, sevkiyatı ve konuşlandırılmasının kesin bir dille yasaklanması ve Ukrayna’nın tarafsız statüye sahip olması gerektiği vurgulanıyor.
Ukrayna ordusunun personel sayısı, silah ve askeri teçhizat miktarına sınırlama getirilmesi, Ukrayna’nın Rusya’ya yönelik mevcut tüm yaptırımlarını kaldırması ve yenilerini uygulamaktan vazgeçmesi de isteniyor.
Çatışmalardan kaynaklanan zararlar için karşılıklı tüm hak iddialarından vazgeçilmesi ve doğalgaz sevkiyatı da dahil olmak üzere diplomatik ve ekonomik ilişkilerin aşamalı olarak yeniden tesis edilmesi öngörülüyor.
Barışa giden adımlar ve takvim
Memorandumun üçüncü bölümünde, adımların sırası ve uygulama takvimi de belirleniyor. Buna göre, Rusya’nın hayatını kaybetmiş 6 bin Ukraynalı askerin naaşını Ukrayna tarafına teslim etmesinin hemen ardından, “tüm hükümlerinin uygulanmasına yönelik somut tarihlerin ve gelecekteki Nihai Çözüm Anlaşması’nın imza tarihinin belirlendiği Ateşkes Memorandumu’nun imzalanması” aşamasına geçilecek. Bunu takiben 30 günlük bir ateşkes rejimi ilan edilecek.
Sonraki aşamalar ise “Ukrayna topraklarında seçimlerin yapılması, yönetim organlarının oluşturulması” ve ardından “anlaşmanın imzalanması” olarak sıralanıyor.
Ukrayna makamlarının, sıkıyönetimin kaldırılmasından sonra en geç 100 gün içinde yapılması gereken cumhurbaşkanlığı ve Verhovna Rada (parlamento) seçimlerinin tarihini ilan etmesi gerekiyor.
Rusya ile Ukrayna arasındaki barış anlaşmasının, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin yasal olarak bağlayıcı bir kararıyla onaylanması da memorandumda yer alan son koşul olarak dikkat çekiyor.
Diplomasi
İstanbul görüşmelerinde Rusya’dan Ukrayna’ya memorandum ve kısmi ateşkes teklifi

Rusya ve Ukrayna heyetleri, İstanbul’da gerçekleştirdikleri ikinci tur doğrudan müzakerelerde, ağır hasta savaş esirleri ile 25 yaş altı askerlerin tamamının takası ve büyük çaplı bir cenaze değişimi konularında mutabakata vardı. Rusya, cephenin belirli bölgelerinde iki ila üç günlük ateşkes önerirken, Ukrayna bir sonraki görüşmenin 20-30 Haziran tarihleri arasında yapılmasını teklif etti.
Rusya ve Ukrayna heyetleri arasında İstanbul’da düzenlenen ikinci tur doğrudan müzakereler, savaş esirleri ve cenaze takası konularında önemli anlaşmalarla sonuçlandı.
Görüşmelerde Rusya, Ukrayna’ya bir çözüm memorandum taslağı sunarken, cephenin belirli bölgelerinde iki ila üç günlük geçici ateşkes önerisinde bulundu. Ukrayna tarafı ise bir sonraki toplantı için Haziran ayının sonunu işaret etti.
İlk görüşmede tarafların ateşkes memorandumları hazırlama ve 1000’e 1000 formülüyle savaş esiri takası yapma konusunda mutabık kalmasının ardından gerçekleşen bu yeni turda, tüm ağır hasta savaş esirlerinin takası ve bugüne kadarki en büyük cenaze değişimi konularında ilerleme sağlandı.
Esir ve cenaze takasında önemli uzlaşı
Müzakerelerin en somut çıktıları arasında esir ve cenaze takasları yer aldı. Rus heyeti başkanı Vladimir Medinskiy, tüm ağır yaralı ve ağır hasta esirlerin “hepsi hepsiyle” formülüne göre takas edileceğini belirtti. Aynı formülün 25 yaş altı genç askerler için de geçerli olacağını ifade eden Medinskiy, bu kapsamda her iki taraftan 1000 ila 1200 kişinin listeye dahil olabileceğini söyledi.
Ayrıca, ağır yaralı askerlerin siyasi kararlar beklenmeksizin, düzenli ve rutin olarak takas edilebilmesi için Moskova ve Kiev arasında bir komisyon kurulacağı açıklandı.
Ukrayna heyeti başkanı Rustem Umerov da ağır hasta savaş esirleri ve 25 yaş altı kişilerin takası konusunda anlaşmaya varıldığını teyit etti.
Cenaze takası konusunda ise Medinskiy, Rusya’nın gelecek hafta tek taraflı olarak 6 bin Ukraynalı asker ve subayın cenazesini teslim edeceğini duyurdu. Umerov ise tarafların “6000’e 6000” şeklinde bir cenaze takası üzerinde anlaştığını belirtti.
Bakan Fidan: Türkiye, Rusya-Ukrayna barışında kolaylaştırıcı olmaya hazır
Rusya’dan ateşkes ve memorandum teklifi
Vladimir Medinskiy, Rusya’nın Ukrayna’ya çözüm için bir memorandum taslağı ilettiğini açıkladı.
Taslağın, ateşkesin sağlanması ve barışa ulaşılması için çeşitli seçenekler içeren iki bölümden oluştuğu kaydedildi.
Rusya ayrıca, komutanların asker cenazelerini toplayabilmesi amacıyla cephenin belirli bölgelerinde iki ila üç günlük ateşkes teklif etti. Rus heyetinin müzakerelerin sonuçlarından memnun olduğu bildirildi.
Ukrayna’nın tutumu ve talepleri
Ukrayna tarafı, Rusya’dan memorandum metnini aldığını doğruladı. Ancak Rustem Umerov, Rusya’nın koşulsuz ateşkes ve devlet başkanları düzeyinde bir görüşme yapılması tekliflerini kabul etmediğini dile getirdi.
Kiev heyeti, 20 ila 30 Haziran tarihleri arasında yeni bir görüşme yapılmasını önerdi.
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, tarafların çözüme ilişkin belgeleri teati ettiğini ve yeni bir esir serbest bırakma sürecine hazırlandıklarını bildirdi.
Çocukların durumu da gündemdeydi
Görüşmelerde çocukların durumu da ele alındı. Medinskiy, Ukrayna’nın kendilerine iadesini talep ettiği 339 çocuğun ismini içeren bir liste verdiğini, bu çocukların Rus askerleri tarafından çatışma bölgelerinden kurtarıldığını belirtti.
Medinskiy, Moskova’nın şu ana kadar 101 çocuğu iade ettiğini, Kiev’in ise 22 çocuğu geri gönderdiğini söyledi.
Ukrayna Devlet Başkanlığı İdaresi Başkanı Andrey Yermak da Kiev heyetinin Rus tarafına iadesi talep edilen Ukraynalı çocukların listesini ilettiğini teyit etti.
Müzakerelerin detayları ve bir sonraki adım
İstanbul Boğazı kıyısındaki Çırağan Sarayı’nda gerçekleşen görüşmenin saat 13.00’te başlaması planlanıyordu ancak bir buçuk saat gecikmeyle başladı.
Gecikmenin, Ukrayna heyeti başkanı Rustem Umerov’un toplantı öncesinde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile yaptığı görüşmeden kaynaklandığı öğrenildi. Bir saatten fazla süren müzakereler Rusça yapıldı.
Türk Dışişleri Bakanlığı yetkilisinin değerlendirmelerine göre görüşmeler “olumsuz” sonuçlanmadı.
TASS ajansının haberine göre ise üçüncü tur müzakerelerin “bir süre içinde” yapılması bekleniyor.
İstanbul görüşmeleri öncesinde Ukrayna’nın ateşkes memorandumu basına sızdı
Diplomasi
Meloni, Orta Asya’da: ‘Köprü’ rolü gelişiyor

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, İtalya’nın Orta Asya ile olan derin iktisadi bağlarını kullanarak, Çin ve Rusya arasında yer alan bu bölgede Avrupa’nın çıkarlarını güvence altına almaya çalışıyor.
Meloni, gergin ticaret ilişkileri ortamında AB ile ABD Başkanı Donald Trump arasında arabuluculuk yapmaya çalıştı ve ayrıca İtalya’nın anakarasını Sicilya’ya bağlayan Messina Boğazı üzerindeki köprü projesini şimdi AB-NATO ortak planı olarak lanse ediyor.
Meloni’nin şimdi kurmaya çalıştığı “köprü” ise AB ile Orta Asya arasında.
Özbekistan ve Kazakistan’a yaptığı iki günlük ziyaret sırasında Meloni, 7 milyar avronun üzerinde değeri olduğu tahmin edilen ticaret ve işbirliği anlaşmaları imzaladı.
Bu anlaşmaların 4 milyar avrosu Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım-Cömert Tokayev ile yapılan anlaşmalardan geliyor.
Ziyaret, cuma günü Kazakistan’ın başkentinde düzenlenen “İtalya-Orta Asya” zirvesiyle sona erdi. Meloni, zirvede beş Orta Asya cumhuriyetinin liderleriyle bir araya geldi.
Ziyareti, İtalya’yı AB’nin çıkarları için önemli bir köprü olarak konumlandırıyor ve enerji, hammadde, altyapı ve diplomasi alanlarında işbirliğini teşvik ediyor.
Bu ziyaret, Brüksel’in Çin ve Rusya arasında yer alan kara ile çevrili bölgeyle bağlarını güçlendirme ve Orta Asya’da bol miktarda bulunan nadir toprak elementleri ve kritik minerallere erişimi çeşitlendirme geniş hedefleri ile de uyumlu.
Çizme’den Asya’nın derinliklerine enerji bağlantısı
İtalya, Çin ve Rusya’nın ardından Kazakistan’ın üçüncü büyük ticaret ortağı ve enerji, iki ülke arasındaki ilişkilerin bel kemiğini oluşturuyor.
Bu durum ticaret hacmine de yansıyor. İki ülke arasındaki yıllık 20 milyar avroluk ticaretin 18 milyar avrosu sadece 2024 yılında petrol ve ilgili ürünlerden elde edildi.
İtalyan enerji devi Eni, Kazakistan’ın en büyük iki petrol sahası olan Karaçaganak ve Kaşagan’da faaliyet gösteriyor. 2022 yılında ülkenin petrol ithalatının yaklaşık %28’i, çoğunluğu Trieste üzerinden Almanya ve Avusturya’ya taşınarak gerçekleştirildi.
Çeşitlendirme konuşmalarına rağmen, petrol ve doğalgaz hakimiyetini sürdürüyor. Çarşamba günü, Kazakistan’ın devlet fonu Samruk Kazyna ile İtalyan şirketleri Maire ve Ansaldo Energia arasında 180 milyon avroluk petrokimya sözleşmeleri imzalandı.
İtalya-Kazakistan Ticaret Birliği Direktörü Marco Benetta, “Kazakistan’a [ilk] geldiğimizde ana faaliyet petrol ve gazdı. Fakat şimdi tarım, turizm ve kaynak işleme alanlarına ilgi artıyor,” dedi.
Astana’ya gitmeden önce Meloni, Özbekistan’ın Semerkant kentinde hammadde, iletişim, bilim, inovasyon ve güvenlik gibi alanları kapsayan yaklaşık 3 milyar avro değerinde anlaşmalar imzaladı.
Meloni’ye Ansaldo Energia, Simest ve Danieli’nin üst düzey yöneticileri eşlik etti ve bu yöneticiler daha sonra Kazakistan’a da gitti.
Eni, 2008’den bu yana 2 milyar doların üzerinde yatırım yapan, Türkmenistan’da faaliyet gösteren az sayıdaki Batılı şirketten biri.
AB’nin hedefleriyle uyumlu
Meloni’nin gezisi, Avrupa’da da dikkatlerden kaçmadı.
İtalyan hükümetine yakın bir kaynak Euractiv’e verdiği demeçte, “Meloni’nin amacı öncelikle İtalya’nın Orta Asya ülkeleriyle zaten güçlü olan bağlarını güçlendirmek, ama ziyaretinin belirli bir görevi olmamasına rağmen daha geniş Avrupa stratejik çıkarlarını da destekleyecek,” dedi.
İtalya, bölgede erken hareket eden ülkelerden biri. Milano merkezli ISPI düşünce kuruluşunun kıdemli araştırma görevlisi Eleonora Tafuro Ambrosetti, “İtalya, 2019 yılında dönemin Dışişleri Bakanı Luigi Di Maio’nun Orta Asya’daki beş mevkidaşını Roma’da bir araya getirmesiyle ‘1+5’ formatında diyalog düzenleyen ilk Avrupa ülkesi oldu,” diye hatırlattı.
Meloni’nin ziyareti bu ivmeyi sürdürüyor fakat daha da öteye gidiyor. Cancarini, “Roma, Meloni’yi Orta Asya diplomasisine doğrudan dahil ederek ilişkileri bir sonraki aşamaya taşımak ve AB’nin kısıtlamaları olmadan bölgedeki bağlarını geliştirmek istiyor,” dedi.
Bu ulusal çerçeveye rağmen, stratejik mantık Brüksel ile ortak. Cancarini, “Hedefleri aynı: Orta Asya üzerinden alternatif rotalar bularak Rusya’nın coğrafi ve stratejik etkisini azaltmak,” diye ekledi.
Meloni, Trump ile Avrupa arasında seçim yapmayı ‘çocukça’ buluyor
Brüksel gözünü Orta Koridor’a dikti
Avrupa’nın bölgedeki temel hedeflerinden biri, “Orta Koridor” olarak da adlandırılan Trans-Hazar Uluslararası Ticaret Yolu’nun (TITR) geliştirilmesini hızlandırmak.
Bu yol, Rusya’yı tamamen bypass ederek Çin ve Avrupa’yı Orta Asya ve Hazar Denizi üzerinden birbirine bağlıyor.
Nisan ayında AB, koridorun geliştirilmesi için 3 milyar avro ayırdı. İtalya, projeyi açıkça destekledi ve Meloni, Astana’ya vardığında bunu “muhtemelen en umut verici ve büyüleyici meydan okuma” olarak nitelendirdi.
Tafuro Ambrosetti, “Orta Koridor’u Rusya’ya daha güvenli ve daha hızlı bir alternatif rota olarak gören Roma için bu çok cazip bir proje ve şirketleri için bu fırsatı gerçekten değerlendirmek istiyor,” dedi.
İtalyan silah sanayisi de bölgede
İtalya, 2011 yılında başlatılan Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında Çin ile bir mutabakat zaptı imzalamıştı. Birçok kişi, İtalya’nın Orta Asya politikasının Çin pazarına erişimle bağlantılı olduğunu düşünüyordu.
Fakat Roma’nın 2023 yılında girişimden resmi olarak çekilmesinden bu yana, Orta Asya’daki varlığı askeri alanı da kapsayacak şekilde derinleşti.
Mart ayında Kazakistan Savunma Bakanı Ruslan Jaqsylyqov, İtalya Savunma Bakanı Guido Crosetto’nun 2022’de Özbekistan’a yaptığı ve Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev ile görüştüğü ziyaretin ardından İtalya’ya gitmişti.
Öte yandan Türkmenistan, 2008’den beri İtalya’dan silah satın alıyor. Eski Cumhurbaşkanı Kurbankulu Berdimuhammedov da İtalyan savunma şirketi Leonardo ile görüşmelerde bulunmuştu.
-
Dünya Basını1 hafta önce
Çin’de üretilen güneş panelleri ve bataryalar neden bu kadar ucuz?
-
Amerika2 hafta önce
İki İsrail elçiliği çalışanını öldüren Elias Rodriguez manifesto yazmış
-
Görüş2 hafta önce
Çin-Afrika enerji işbirliği: Kurak bölgelerin temiz enerji vahalarına dönüşümü
-
Ortadoğu2 hafta önce
Robert Ford: Ahmed Şara ile 2023’te İdlib’de görüştüm
-
Görüş2 hafta önce
Trump’ın Orta Doğu’daki ‘hasat turu’ dolu dolu sona erdi
-
Görüş2 hafta önce
İspanya’dan Türkiye’ye bakmak
-
Diplomasi1 hafta önce
Lavrov’un ziyareti ve Ermenistan’da son durum: Denge mi, savrulma mı?
-
Görüş1 hafta önce
Rusya ile müzakerelerde aklıselimin galip gelme ihtimali