Bizi Takip Edin

Diplomasi

Axios: Trump, Zelenskiy’e Kırım’ı Rusya toprağı olarak tanıma şartı koşmadı

Yayınlanma

ABD Başkanı Donald Trump ve Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Papa Franciscus’un cenazesi öncesinde Vatikan’da sürpriz bir görüşme gerçekleştirmişti. Axios haberine göre Trump, görüşmede ABD’nin Ukrayna’dan Kırım’ı Rusya toprağı olarak tanımasını istemediğini belirtti. Zelenskiy ise barış için tavizlere açık olduğunu ancak güçlü güvenlik garantileri istediğini ifade etti.

Axios haber portalına konuşan kaynaklara göre ABD Başkanı Donald Trump, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile Vatikan’da yaptığı görüşmede, Washington’un Kiev’den Kırım’ı Rusya toprağı olarak tanımasını talep etmediğini söyledi.

Görüşme, 26 Nisan’da Papa Franciscus’un cenaze töreni öncesinde gerçekleşti.

Kaynaklar, Zelenskiy’nin Papa’nın cenazesi öncesinde Trump’ın kendisiyle görüşmeye hazır olduğuna dair “sinyaller aldığını” belirtti.

Ancak Ukraynalı liderin danışmanlarının, 28 Şubat’ta Oval Ofis’te yaşanan gerginliği hatırlatarak bu görüşmeye şüpheyle yaklaştığı ifade edildi.

Görüşmenin önceden planlanmadığı, başlangıçta sadece cenaze sonrası bir araya gelme ihtimalinin değerlendirildiği kaydedildi.

Haberde, “Ancak liderler daha sonra varışta karşılaştılar. Aziz Petrus Bazilikası’nda görüşmek için tenha bir yer buldular,” ifadeleri yer aldı.

İki liderin karşılıklı sandalyelerde oturduğu anlara ait görüntüler basına yansımıştı.

Axios‘a konuşan kaynaklardan biri, “Görüşmede Zelenskiy, Kırım’ı Rusya toprağı olarak tanımadığını teyit etti, Trump ise kendisinden bunu istemediğini açıkça belirtti. Plan, Ukrayna’nın değil, ABD’nin tanımasını öngörüyor,” dedi.

Habere göre, Ukrayna Devlet Başkanı aynı zamanda mevkidaşına çatışmayı sona erdirmek için “taviz vermekten korkmadığını” ancak yeterince güvenilir güvenlik garantilerine ihtiyacı olduğunu söyledi.

Kaynaklar, görüşme sırasında liderler arasında “pozitif bir hava” olduğunu da sözlerine ekledi.

Bu durumun, Kiev’in “daha çok Rusya’nın pozisyonunu desteklediğini” düşündüğü ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance ve Beyaz Saray Temsilcisi Steve Witkoff’un görüşmede yer almamasından kaynaklanmış olabileceği öne sürüldü.

Ayrıca Zelenskiy’nin 27 Nisan sabahı ABC kanalına röportaj vermesinin planlandığı ancak çeviride yaşanan “bazı teknik sorunların” ardından röportajı iptal etme kararı aldığı öğrenildi.

Kaynak, “Bu harika bir görüşmeydi ve Zelenskiy bunu riske atmak istemedi,” diye konuştu.

İki devlet başkanının 26 Nisan’daki görüşmesi, 28 Şubat’ta Beyaz Saray’da yaşanan ve Ukrayna heyetinin erken ayrılmasıyla sonuçlanan gerginliğin ardından ilk yüz yüze temasları oldu.

Bu son görüşme sadece 15 dakika sürdü.

Ukrayna Devlet Başkanlığı İdaresi, liderlerin Papa’nın cenazesinden sonra tekrar görüşme kararı aldığını duyurmuştu, ancak bu ikinci görüşme gerçekleşmedi.

Trump, Zelenskiy ile görüşmesini yorumlarken, Ukraynalı liderin eskisinden daha sakin davrandığını ve anlaşmaya hazır olduğunu ancak hâlâ silah talep ettiğini belirtti.

Trump daha önce Ukrayna’nın, “tek kurşun atmadan Rusya’ya devrettiği” Kırım’ı geri almasının “zor olacağını” söylemişti.

Trump’a göre, yarımada etrafındaki durum geçen yıllar içinde daha da karmaşıklaştı ve Kiev’in bölgeyi geri alma girişimleri zorluklarla karşılaşıyor.

Trump daha sonra Kırım ve diğer toprakların Kiev’e devredilmesi taleplerini “saçma” olarak nitelendirmişti.

Diplomasi

ABD ve Çin, ihracat kısıtlamalarını hafifletmek ve ateşkesi sürdürmek için anlaşmaya vardı

Yayınlanma

ABD ve Çin yetkilileri, ticaret ateşkesini yeniden rayına oturtmak ve Çin’in nadir toprak mineralleri ve mıknatıslara uyguladığı ihracat kısıtlamalarını çözmek için bir çerçeve üzerinde anlaştılar. ABD Ticaret Bakanı Howard Lutnick, Londra’da iki gün süren yoğun müzakerelerin ardından salı günü yaptığı açıklamada bu bilgiyi verdi.

Lutnick gazetecilere verdiği demeçte, çerçeve anlaşmasının, Çin’in kritik minerallerin ihracatına getirdiği kısıtlamalar nedeniyle aksayan misilleme gümrük vergilerini hafifletmek için geçen ay Cenevre’de varılan anlaşmaya “somut içerik” kazandırdığını söyledi. Anlaşma ayrıca, yakın zamanda yürürlüğe giren bazı ABD ihracat kısıtlamalarını da kaldıracak.

Lutnick, “Cenevre konsensüsünü ve iki başkanın görüşmesini uygulamak için bir çerçeveye vardık” dedi ve ekledi: “Fikir, geri dönüp Başkan Trump ile konuşmak ve onun onayladığından emin olmak. Onlar da geri dönüp Başkan Xi ile konuşacak ve onun onayladığından emin olacaklar. Onaylanırsa, çerçeveyi uygulayacağız.”

ABD ve Çin’in üst düzey ekonomi yetkilileri, üç haneli rakamlara ulaşan gümrük vergilerini düşüren Cenevre anlaşmasını bozma tehdidi oluşturan karşılıklı ihracat kısıtlamalarını hafifletecek bir anlaşma için bastırıyordu.

Ayrı bir brifingde, Çin Ticaret Bakan Yardımcısı Li Chenggang da, ABD ve Çin liderlerine sunulacak bir ticaret çerçevesinin üzerinde anlaşmaya varıldığını söyledi.

Li, gazetecilere verdiği demeçte, “İki taraf, 5 Haziran’daki telefon görüşmesinde iki devlet başkanının ulaştığı mutabakat ve Cenevre toplantısında varılan mutabakatın uygulanması için ilke olarak bir çerçeveye ulaştı” dedi.

Li, “Umarız, Londra toplantısında kaydedilen ilerleme, Çin ve ABD arasında güvenin güçlendirilmesine, iki ülke arasında ekonomik ve ticari bağların sağlıklı ve istikrarlı gelişimine katkı sağlar” diye ekledi.

Li, görüşmelerde ne yönde ilerleme kaydedildiğine ilişkin detay vermezken, tarafların ülke liderlerinin onayının ardından uzlaşmanın içeriğini duyurması bekleniyor.

Lutnick, Çin’in ABD’ye nadir toprak mineralleri ve mıknatıs ihracatına getirdiği kısıtlamaların çerçeve anlaşmasının “temel” bir parçası olarak çözüleceğini söyledi.

Lutnick, “Ayrıca, bu nadir topraklar gelmediğinde Amerika Birleşik Devletleri’nin uyguladığı bir dizi önlem vardı. Bunların, Başkan Trump’ın da söylediği gibi, dengeli bir şekilde kaldırılmasını beklemelisiniz” dedi.

Londra ev sahipliğinde

ABD ve Çin’in, karşılıklı tarife artışlarıyla tırmanan ticaret geriliminin çözümü için başlattığı müzakerelerin yeni turu, 9-10 Haziran’da İngiltere’nin başkenti Londra’da Buckingham Sarayı’na yürüme mesafesindeki Lancaster House adlı hükümet konağında yapıldı.

İngiltere hükümetinin 39.000 şişelik şarap mahzenine de ev sahipliği yapan tarihi mekan, iki ekonomik süper güç arasındaki görüşmeler için tarafsız bir zemin olarak İngiliz hükümeti tarafından sağlandı.

Müzakerelerde ABD tarafını Hazine Bakanı Scott Bessent, Ticaret Bakanı Howard Lutnick ve Ticaret Temsilcisi Jamieson Greer, Çin tarafını ise Ekonomik İlişkilerden Sorumlu Başbakan Yardımcısı He Lifeng, Ticaret Bakanı Wang Wentao ve Uluslararası Ticaret Temsilcisi Li Li Chenggang temsil etti.

Cenevre sonrası

Londra’daki toplantı, Cenevre’de 90 günlük ateşkes anlaşmasının imzalanmasından bu yana He ve Bessent’in ilk yüz yüze görüşmesi oldu.

Yüksek riskli müzakereler, iki zorlu konunun — Çin’in ABD’ye nadir toprak ihracatı ve ABD’nin Çin’e teknoloji ihracatı kontrolleri — daha geniş kapsamlı görüşmeleri rayından çıkarmaması için başlatıldı.

Cenevre’deki ilk tur görüşmeler öncesinde Bessent, her iki tarafın birbirine uyguladığı yüksek gümrük vergilerinin ikili ticarete ambargo anlamına geldiği uyarısında bulunmuştu. Riskleri vurgulayan Çin’in ABD’ye ihracatı, mayıs ayında yıllık bazda 2020’deki pandemiden bu yana en keskin düşüşünü yaşadı.

ABD, Çin’i Cenevre’de nadir toprak elementleri ihracatındaki kısıtlamaları hafifleteceği yönündeki taahhüdünü yerine getirmediğini suçlarken, Pekin ise Washington’a teknolojiyle ilgili ihracat kontrollerini kaldırması için baskılarını artırdı. Çin, ABD’nin Cenevre toplantısının ardından yeni kısıtlamalar açıklamasına da sert tepki gösterdi.

ABD, Çin’i savunma, otomotiv ve teknoloji sektörleri için hayati önem taşıyan nadir toprak elementlerinin sevkiyatlarının onaylanmasında ayak sürmekle suçladı. Onayların yavaşlığı, ABD ve Avrupa’daki üretim tedarik zincirlerini etkiledi.

Pekin ise Washington’u, Huawei çiplerinin küresel olarak kullanılmasına ilişkin yeni uyarılar yayınlayarak, Çinli şirketlere çip tasarım yazılımı satışını durdurarak ve Çinli öğrencilerin vizelerini iptal ederek Cenevre anlaşmasını “ciddi şekilde ihlal etmekle” suçladı.

Pazartesi günü, üst düzey bir Beyaz Saray yetkilisi, Pekin’in nadir toprak elementlerinin ihracatını hızlandırmayı kabul etmesi halinde Trump’ın Çin’e çip satışındaki kısıtlamaları hafifletebileceğini belirtti.

Bu, Joe Biden yönetiminin, Çin’in ABD teknolojisini elde etme kabiliyetini kısıtlamak için “küçük bahçe, yüksek çit” olarak adlandırdığı yaklaşımı uygulamasından önemli bir politika değişikliği anlamına gelir.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Timothy Ash: Rusya’nın başına gelebilecek en iyi şey mutlak bir yenilgi ve 50 yıllık işgal

Yayınlanma

Ünlü İngiliz tarihçi ve yazar Timothy Garton Ash, Rusya için en iyi senaryonun mutlak bir askeri yenilgi ve ardından ‘yaklaşık 50 yıllık bir işgal’ olduğunu belirtti. Ukrayinska Pravda’ya konuşan Ash, Ukrayna’nın gücünün Avrupa’nın güvenliği için kilit önemde olduğunu vurgularken, savaş sonrası Batı’nın ilgisinin azalabileceği uyarısında bulundu.

İngiliz tarihçi ve yazar Timothy Garton Ash, Rusya’nın geleceğine dair analizde bulundu. Ash, uzun vadede Rusya’nın başına gelebilecek en iyi şeyin “mutlak bir askeri yenilgi” ve ardından Almanya örneğinde olduğu gibi “yaklaşık 50 yıllık bir işgal” olduğunu öne sürdü.

Ukrayinska Pravda gazetesine mülakat veren Ash, Rusya’nın nükleer bir güç olması nedeniyle böyle bir senaryonun mümkün olmadığını kabul etmekle birlikte, “Rusya’nın yenilemeyeceği yönündeki temelsiz algıların” ve nükleer silah korkusunun Batı’nın politikasını şekillendirdiğini belirtti.

Tarihçi Ash, “Rusya’ya yönelik en iyi politikamız, Ukrayna’ya yönelik politikamızdır: Ukrayna’nın güçlü, bağımsız, egemen, müreffeh ve çekici bir demokratik ülke olmasına yardım etmek. Sonrasında ise sadece dayanmalı ve beklemelisiniz. Birkaç yıl, belki de on yıllar içinde bu çekim merkezi çalışmaya başlayacaktır,” ifadelerini kullandı.

‘İnsanların normal bir hayat kurma ihtiyacı beni çok etkiledi’

Askeri müdahalenin başlangıcından bu yana Ukrayna’yı yedinci kez ziyaret eden Ash, ülkedeki gözlemlerini de paylaştı. Ash, “Ukrayna’da şimdiye kadar tanıştığım en yorgun insanlardan bazılarını görüyorum. Ama aynı zamanda oldukça dirençli bir izlenim bırakıyorlar,” dedi.

Batı’da savaşın bitmek üzere olduğuna dair gerçekçi olmayan bir beklenti olduğunu, ancak Ukrayna’da kimsenin böyle bir yanılsamaya kapılmadığını belirten Ash, şu değerlendirmede bulundu:

“Bu kez beni en çok etkileyen şey, insanların bir dereceye kadar savaşı kazanana kadar savaşacaklarının farkında olmaları. Ama aynı zamanda kendi hayatlarını kurma ihtiyacı da hissediyorlar; bu daha çok kültür, sanat, tiyatro ve kişisel alanla ilgili. Normal bir hayata sahip olmakla ilgili. Bu sefer beni en çok etkileyen şey bu oldu.”

Ash, uzun süreli bir ateşkes ilan edilmesi durumunda herkesin savaşın bittiğini söyleme tehlikesine dikkat çekerek, “O zaman tüm dikkatler, 1999’dan sonra Bosna’da olduğu gibi Ukrayna’dan başka yöne çevrilir. Ve siz sorunlarınızla baş başa kalırsınız. Bu yüzden insanların şimdi Ukrayna’ya gelmesini nasıl motive edeceğimizden çok, dikkati daha uzun bir süre nasıl üzerimizde tutacağımızı düşünmekten endişe duyuyorum,” diye konuştu.

‘Medyadaki en büyük sorun sansür değil, mülkiyet’

İfade özgürlüğü üzerine de bir kitabı bulunan Ash, Ukrayna’daki medya ortamına ilişkin de önemli tespitler yaptı. Gezegendeki çoğu yerde en büyük sorunun sansür değil, “mülkiyet ve sahiplerin etkisi” olduğunu belirten Ash, “Modern Ukrayna hakkında konuşurken, bence burada daha çok gayri resmi etkiler, medya ortamını etkilemeye çalışan Başkanlık Ofisi’nin etkisi söz konusu. Bu gerçekten endişelenilmesi gereken bir durum,” değerlendirmesini yaptı.

‘NATO’nun genişlemesi savaşın nedeni değil, savaşı önleyen şeydi’

Ash, NATO’nun genişlemesinin Ukrayna’daki savaşa neden olduğu yönündeki anlatıyı “saçmalık” olarak nitelendirdi.

2000’lerin başında Başkan George W. Bush’a danışmanlık yapan uzman grubunda yer aldığını hatırlatan Ash, “NATO’nun genişlemesi, ABD’de tam ölçekli bir savaş olmamasının nedenidir,” dedi.

Tarihçi, “Geriye dönüp 2008 Bükreş Zirvesi’ne baktığımızda, eğer o zaman Ukrayna’yı NATO yoluna soksaydık, kendimizi bu savaştan koruyabilirdik,” değerlendirmesinde bulundu.

Avrupa’nın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ve ABD Başkanı Donald Trump şoklarıyla nihayet uyandığını kaydeden Ash, Avrupa ülkelerinin artık kendi güvenlikleri için daha fazlasını yapmaları gerektiği konusunda gerçek bir anlayışa sahip olduğunu vurguladı.

Ukrayna’nın bu dönüşümde kilit bir rol oynadığını savunan Ash, “Ukrayna ne kadar güçlenir ve Rusya’ya ne kadar çok zayiat verdirirse, Avrupa’nın geri kalanı o kadar güvende olur. Bu çok açık, çünkü en büyük güvenlik tehdidimiz Rusya,” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Brezilya, Çin ile ilişkilerini güçlendirmek için panda tahvili ihracı planlıyor

Yayınlanma

Brezilya, Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva’nın Asya’nın süper gücüyle ticaret ve yatırım bağlarını güçlendirme çabaları kapsamında, bu yıl içinde Çin piyasasında panda tahvili adı verilen ilk devlet tahvilini satmayı umuyor.

Maliye Bakan Yardımcısı Dario Durigan’a göre, Brasília’daki sol kanat hükümet, yabancı borçlular tarafından Çin renminbi cinsinden ihraç edilen “panda tahvili” adı verilen tahvili planlıyor ve aynı zamanda euro cinsinden tahvil piyasasına yeniden girmek istiyor.

Durigan, Financial Times‘a verdiği röportajda, “Fikir, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da sürdürülebilir bir tahvilin dolar cinsinden ihracını ve Avrupa’da panda tahvillerin ihracını gerçekleştirmek” dedi.

Durigan, “Avrupa Birliği, Brezilya ile ikili ticareti genişletmek için müzakere etmek istiyor, ister işlemler açısından ister Brezilya’ya Avrupa’da tahvil ihraç etme seçeneği sunarak” dedi ve ekledi: “Aynı şey Çin ile de olabilir.”

Lula hükümeti, ABD Başkanı Donald Trump’ın geniş kapsamlı gümrük vergileriyle tetiklenen küresel ticaret savaşı ortamında, Brüksel ile ticari bağlarını derinleştirmeye ve Pekin ile ilişkilerini sağlamlaştırmaya çalışıyor.

Brezilya’nın da üyesi olduğu Güney Amerika ülkeleri bloğu Mercosur, AB ile uzun süredir beklenen ticaret anlaşmasının bu yıl sonuna kadar onaylanmasını umuyor. Perşembe günü Lula, Paris’e yaptığı resmi ziyaret sırasında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile bir araya geldi ve anlaşmayı desteklemesi için çağrıda bulundu.

Panda tahvili planları, Lula’nın geçen ay yaptığı devlet ziyareti sırasında Brezilya’nın en büyük ticaret ortağı olan Çin’den daha fazla yatırım sağlamak için yapılan çabaların bir parçası. Pekin, ekonomik etkisini genişletmek için Latin Amerika’ya yönelik bir cazibe atağı da başlattı.

RBC BlueBay Asset Management’ın gelişmekte olan piyasalar stratejisti Graham Stock, “Çoğu durumda [panda tahvillerini] finansal bir hamle olmaktan çok diplomatik bir hamle olarak görüyorum” dedi ve bu tür araçların genellikle 200 ila 300 milyon dolar arasında olduğunu ekledi.

Planlanan ihraç, büyümeyi hızlandırmak ve eşitsizliği azaltmak amacıyla devletin ekonomideki rolünü artırmaya çalışan Lula’nın politikalarına yönelik piyasa şüpheciliğinin arttığı bir dönemde, uluslararası yatırımcıların Brezilya’nın borçlarına olan ilgisini test edecek.

Hükümetinin vergi ve harcama yaklaşımı Brezilyalı iş liderlerini rahatsız etti. Eleştirenler, aşırı harcamaların enflasyonu körüklediğini, faiz oranlarını yükselttiğini ve sürdürülemez bir kamu borcu riskini artırdığını savunuyor.

Goldman Sachs’ın Latin Amerika baş ekonomisti Alberto Ramos, “Her gün yeni para harcama yolları düşünüyorlar” dedi ve ekledi: “Maliyeyi sürdürülebilir hale getirmek için bütçe açığını GSYİH’nin yüzde 3’ü oranında düzeltmeleri gerekiyor.”

Brezilya, kamu borcunun yüzde 5’inden azını diğer para birimlerinde (çoğunlukla dolar) cinsinden tutarken, finansmanını büyük ölçüde yurt içi yatırımcılardan sağlıyor. Son euro ihracı 2014 yılında gerçekleşti.

Bu hafta Brezilya, yüzde 5,68 faizle 1,5 milyar dolarlık beş yıllık dolar tahvili ve yüzde 6,73 faizle 1,25 milyar dolarlık 10 yıllık tahvil sattı. Bu, ülkenin 2025 yılındaki ikinci uluslararası ihracı oldu.

RBC BlueBay’den Stock, renminbi cinsinden ihraç etmenin real cinsinden ihraç etmekten daha ucuz olacağını, 10 yıllık tahviller için yüzde 2’ye kadar düşebileceğini, ancak bunun kur riskini beraberinde getireceğini söyledi. Stock, bunu dolara karşı hedge etmenin faiz oranını ABD para biriminde borçlanma maliyetine yaklaştırabileceğini, real’e karşı hedge etmenin ise faiz oranını neredeyse yüzde 14’e çıkarabileceğini ekledi.

Brezilya’da borçlanma maliyetleri, ülkenin merkez bankasının enflasyonu dizginlemek amacıyla gösterge faiz oranını yüzde 14,75’e yükseltmesiyle arttı.

Durigan, yönetimin faiz ödemeleri öncesi dengeli bir birincil bütçe hedefine ulaşma yolunda ilerlediğini söyledi. Hükümet, gelecek yıl için GSYİH’nin yüzde 0,25’i oranında birincil fazla hedefliyor.

Bununla birlikte, Durigan ülkenin yatırım yapılabilir statüye doğru ilerlediğini umuyor.

“Aşamalı bir mali uyum süreci yürütüyoruz. Başka bir deyişle, sosyal adaletle hesapları dengeliyoruz” dedi.

“Bugünkü kamu borcu sorunumuz faizlerden kaynaklanıyor. Mali durumu düzeltmeye başlarsak, merkez bankasına faiz oranlarını kademeli olarak düşürmesi için gerekli koşulları sağlayabiliriz ve [gelecek yıl] yatırım notu alabiliriz” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English