Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Tayvan krizinin gölgesinde üç saatlik buluşma

Yayınlanma

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ve ABD Başkanı Joe Biden, iki ülke arasındaki gerilimin üst seviyeye çıktığı bir dönemde, G20 Zirvesi için geldikleri Endonezya’nın Bali Adası’nda bir araya geldi. Ülkelerinin bayrakları önünde el sıkışan iki lider, kameralara gülümseyen pozlar verdi.

Biden’ın Ocak 2021’de göreve başlamasından bu yana ilk kez yüz yüze görüşen iki lider, 3 saatlik toplantı sonunda “farklılıklara rağmen işbirliği” mesajı verdi.

ABD ile Çin arasında Tayvan krizinin ve ticari gerginliğin devam ettiği bir döneme denk gelen görüşmede, taraflar iki ülkenin işbirliği geliştirme sorumluluğunu vurguladılar.

‘İlişkiler doğru rotaya oturtulmalı’

Çin-ABD ikili ilişkilerinin mevcut durumunun iki ülke ve halklarının temel çıkarlarıyla uluslararası toplumun ortak beklentilerine uymadığını belirten Xi, ikili ilişkilerin doğru yönde geliştirilmesine öncülük etmeleri gerektiğini kaydetti.

Biden ile yaptığı bu görüşmeyi tüm dünya ülkelerinin yakından takip ettiğine dikkat çeken Xi Jinping, iki ülkenin diğer ülkelerle birlikte, dünya barışına umut katmaları, küresel istikrara güven vermeleri ve ortak kalkınmaya dinamizm sağlamaları çağrısında bulundu.

Xi Jinping, Çin-ABD ikili ilişkilerinde stratejik konularla önemli küresel ve bölgesel sorunlar hakkında “Başkan Biden ile her zaman olduğu gibi, içten ve kapsamlı görüş alışverişinde bulunmaya, Çin-ABD ikili ilişkilerini sağlıklı ve istikrarlı gelişim rayına yeniden oturtmaya, iki ülke dahil tüm dünya ülkelerine yarar getirmeye hazır olduğunu” belirtti.

Farklılıkları yönetme sorumluluğu

ABD Başkanı Biden, iki ülkenin çatışmadan kaçınması gerektiğini belirterek ABD ve Çin liderlerinin, “farklılıklarını yönetme ve yeni işbirliği imkanları bulma sorumluluğu olduğuna” işaret etti.

Biden gazetecilere yaptığı açıklamada, “Çin ve Amerika Birleşik Devletleri’nin farklılıklarını yönetebileceğini, rekabetin çatışmaya dönüşmesini engelleyebileceğini ve acil küresel sorunlar üzerinde birlikte çalışmanın yollarını bulabileceğini göstermenin iki ulusun liderleri olarak sorumlulukları olduğunu” söyledi.

Tayvan uyarısı

İki liderin görüşmesinin ardından yapılan ilk açıklamalarda Tayvan, Ukrayna, çip krizi, ekonomik rekabet gibi konuların gündeme gelmemesi dikkat çekti.

Ancak Beyaz Saray’dan yapılan açıklamaya göre Biden, üç saatlik toplantı sırasında ABD’nin Çin’in “Tayvan’a yönelik zorlayıcı ve giderek agresifleşen eylemlerine”, “Sincan, Tibet ve Hong Kong’daki insan haklarını ihlal eden uygulamalarına” ve “piyasa dışı ekonomik uygulamalarına” yönelik itirazları da dahil olmak üzere bir dizi zor konuyu gündeme getirdi.

Xinhua haber ajansına göre ise, Xi Jinping, Tayvan sorununun “Çin’in temel çıkarlarının özü” ve ikili ilişkilerde aşılmaması gereken “ilk kırmızı çizgi” olduğu konusunda Biden’ı uyardı.

Pekin-Washington hattı

Washington-Pekin ilişkileri son dönemde, ABD’li yetkililerin Tayvan ve Hong Kong konusunda tek Çin ilkesini ihlal eden açıklama ve uygulamaları ve ABD’nin Çin teknolojisine yönelik kısıtlamalarına kadar uzanan bir dizi gündemde artan gerilimler nedeniyle sarsıldı.

Ancak ABD’li yetkililer, son iki aydır hem Pekin’in hem de Washington’un ilişkileri onarmak için “sessiz çabalar” gösterdiğini söyledi.

ABD Hazine Bakanı Janet Yellen daha önce Bali’de gazetecilere verdiği demeçte, toplantının “ABD ile Çin arasındaki ilişkiyi istikrara kavuşturmak ve ABD şirketleri için daha stabil bir atmosfer yaratmak için” yapılacağını bildirmişti.

Biden’ın Ocak 2021’de başkan olmasından bu yana beş telefon veya görüntülü görüşme yapan iki lider, en son Biden’ın başkan yardımcısı olduğu Obama yönetimi sırasında şahsen bir araya gelmişti.

Çin Devlet Başkanı Xi, Kovid-19 salgınının başlamasının ardından yaklaşık 2,5 yıl boyunca yurt dışı ziyaretlerine ara vermiş ve yüz yüze diplomasiyi tercih etmemişti.

Xi, ilk kez temmuzda Endonezya Devlet Başkanı Joko Widodo’yu Pekin’de ağırlamış, ilk yurt dışı ziyaretini ise eylülde Kazakistan’a yapmış, ardından Özbekistan’a geçerek Şanghay İş Birliği Örgütü Zirvesi’ne katılmıştı.

DİPLOMASİ

Litvanya, topraklarında nükleer silah konuşlandırmak için anayasayı değiştirmeyi planlıyor

Yayınlanma

Litvanya, müttefiklerden nükleer silah konuşlandırma teklifi gelmesi hâlinde anayasasını değiştirmeyi değerlendirecek. Litvanya Savunma Bakanı Dovilė Šakalienė, henüz somut bir teklif olmadığını ancak her senaryoya hazırlıklı olunması gerektiğini belirtti. Polonya da benzer şekilde ABD’den nükleer silah talep ederken, ABD Başkan Yardımcısı JD Vance bu tür bir konuşlandırmaya karşı olduklarını ifade etti.

Litvanya Savunma Bakanı Dovilė Šakalienė, müttefiklerden ülkesinde nükleer silah veya bileşenlerinin konuşlandırılması yönünde somut teklifler gelmesi durumunda anayasayı değiştirmeyi değerlendireceklerini açıkladı.

Šakalienė, 14 Mart Cuma günü yaptığı basın toplantısında, “Müttefiklerimiz Litvanya’da nükleer silah veya unsurlarının konuşlandırılması için somut planlar sunarsa, Litvanya Cumhuriyeti Anayasası’nın 137. maddesinde değişiklik yapma ve diğer yükümlülükleri gözden geçirme olasılığını değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyoruz,” dedi.

Litvanya Anayasası’nın 137. maddesi, “Litvanya topraklarında kitle imha silahları ve yabancı devletlerin askeri üsleri bulunamaz,” hükmünü içeriyor.

Šakalienė, müttefiklerden henüz somut bir teklif gelmediğini, ancak Litvanya’nın her türlü senaryoya hazırlıklı olması gerektiğini vurguladı.

Bakan, “Şu anda bunlar sadece siyasi tartışmalar, somutlaşmış değiller. Ancak Savunma Bakanı olarak benim duruşum, bu konuda daha derin bir tartışmayı önceden başlatmamız gerektiği yönünde,” diye ekledi.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, mart ayı başlarında Avrupa’nın savunma kapasitesini güçlendirme gereğini dile getirmiş ve Fransız nükleer cephaneliğinin Rusya’ya karşı nasıl bir caydırıcı faktör olabileceği konusunda müttefiklerle görüşmeler yapma sözü vermişti.

Fransa, şu anda Avrupa Birliği’ndeki tek nükleer güç konumunda bulunuyor.

Nükleer silahların konuşlandırılması konusu Polonya’da da aktif olarak tartışılıyor. Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda, geçen hafta yaptığı açıklamada, ülkenin “Rusya’ya karşı korunmak için” güçlü bir caydırıcı güce ihtiyacı olduğunu ve bu aracın nükleer silah olması gerektiğini belirtti.

Duda, ABD Başkanı’nın Ukrayna özel temsilcisi Keith Kellogg ile yakın zamanda bu konuyu görüştüğünü ve Donald Trump’ı Amerikan nükleer başlıklarını Polonya’da konuşlandırma olasılığını değerlendirmeye çağırdığını söyledi.

Polonya Başbakanı Donald Tusk da daha önce “nükleer şemsiyenin” Polonya’ya yayılması gerektiğini belirtmişti.

Tusk, Rusya’ya karşı korunmak için sadece güçlü geleneksel silahlı kuvvetlere (ordu personel sayısını 500 bine çıkarma planlarından bahsetti) değil, aynı zamanda nükleer silahlara da ihtiyaç duyulduğunu kaydetmişti.

Ancak ABD Başkan Yardımcısı JD Vance, kısa süre sonra bu tür eylemlerin olasılığını reddederek Washington’ın Doğu Avrupa’da nükleer silah konuşlandırılmasını desteklemediğini söyledi.

Vance, “Bu konuyu Başkan Trump ile görüşmedim, ancak nükleer silahların Avrupa’da daha doğuya yayılmasını desteklemesi beni şaşırtır,” diye vurguladı.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Trump ve Putin, yarın telefon görüşmesi yapacak

Yayınlanma

Trump
ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yarın bir telefon görüşmesi yapacağını ve Ukrayna’nın Rusya ordusunun kontrolündeki bölgelerini ele alacağını açıkladı. Trump, savaşın sona erdirilmesi için iyi şansları olduğunu belirtirken, Ukrayna kaynakları mevcut temas hattının dondurulabileceğini ve söz konusu bazı bölgelerin Rusya kontrolünde kalabileceğini ifade etti.

ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile 18 Mart’ta bir telefon görüşmesi yapacağını açıkladı.

Reuters haber ajansına göre Trump, “Hafta sonu boyunca çok iş yapıldı. Bu savaşı sona erdirebilir miyiz diye bakmak istiyoruz. Belki başarırız, belki başaramayız ama bence çok iyi şanslarımız var,” dedi.

Trump, Putin ile Ukrayna’nın Rusya ordusunun kontrolüne geçen bölgelerini ve Zaporijya Nükleer Santrali’nin geleceğini görüşmek istediğini belirtti.

Trump, “Bence bunların çoğu zaten her iki taraf, Ukrayna ve Rusya tarafından tartışılıyor. Şimdiden belirli varlıkların paylaşımını konuşuyoruz,” diye konuştu.

ABD başkanının Orta Doğu özel temsilcisi Steve Witkoff, Trump ve Putin’in bu hafta “iyi ve olumlu bir görüşme” yapabileceğini belirtmişti. Witkoff, bu açıklamadan önce Kremlin’de Rusya Devlet Başkanı ile şahsen görüşmüştü.

Witkoff’un aktardığına göre, görüşmeler üç-dört saat sürdü ve Ukrayna’daki askeri çatışmaya çözüm bulma seçeneklerine odaklandı.

Witkoff, tarafların pozisyonlarının yakınlaştığını ve birkaç hafta içinde bir ateşkes sağlanmasını beklediğini ifade etti.

Bununla beraber Trump’ın özel temsilcisi, Moskova’nın kontrolünde bulunan bölgelerin ateşkes görüşmelerinin bir parçası olacağını da sözlerine ekledi.

Diğer yandan The Independent‘ın Ukraynalı kaynaklarına dayandırdığı haberine göre, Kiev’de mevcut temas hattının dondurulabileceği ve Rusya’nın kontrolündeki bazı bölgelerin ateşkes kapsamında Rusya kontrolünde kalabileceği kabul edildi. Fakat ek toprakların verilmesinin kırmızı çizgi olacağı vurgulandı.

Haberdeki kaynaklardan biri, “Örneğin, Zaporijya veya Herson’un tamamen teslim edilmesini talep etmek mantıklı değil; bu bizim için tamamen saçmalık gibi geliyor,” dedi.

Kiev’deki kaynaklar, kaybedilen toprakları diplomatik yollarla geri almak için “ellerinden geleni” yapacaklarını vurguladı.

RBK-Ukrayna ve European Pravda‘nın haberlerine göre, Kiev, kırmızı çizgilerini 11 Mart’ta Cidde’de yapılan görüşmelerde ABD tarafına iletti.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Türkiye, Irak’a elektrik ihracatını ikiye katlayacak

Yayınlanma

Türkiye, Irak’a elektrik ihracatını iki katına çıkararak 600 megavata yükseltecek. Bağdat yönetimi, yaz aylarının yaklaşmasıyla birlikte, ABD yaptırımları altındaki İran’dan aldığı enerjinin yerine alternatif kaynaklar sağlamaya çalışıyor.

Irak Elektrik Bakanlığı, pazar günü yaptığı açıklamada, “Irak-Türkiye enterkonneksiyon hattı üzerinden elektrik arz kapasitesini 600 megavata çıkarmak için gerekli tüm lojistik ve altyapı çalışmalarının tamamlandığını” duyurdu.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Irak ziyaretinde Irak Elektrik Bakanı Ziyad Ali Fadel başta olmak üzere çeşitli yetkililerle görüşmeler yaptı. Irak Elektrik Bakanlığı’na göre, Bayraktar elektrik arzının “önümüzdeki aylarda” artırılacağını ifade etti.

The National’da yer alan bilgiye göre geçen yıl temmuz ayında, Bağdat ve Ankara, şu anda Irak’a 300 MW elektrik sağlayan elektrik hattının açılışını yapmıştı.

ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’a karşı yürüttüğü “maksimum baskı” kampanyası kapsamında Washington geçen hafta Irak’a İran’dan enerji ithalatı yapmasına izin veren muafiyeti iptal etti.

Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nün (OPEC) ikinci en büyük üreticisi olmasına rağmen Irak, onlarca yıl süren savaş, kötü yönetim ve yolsuzluk nedeniyle elektrik talebini karşılamakta zorlanıyor. Eski Irak Başbakanı Mustafa Kazımi, 2020 yılında yaptığı açıklamada, ülkenin 2003’teki ABD öncülüğündeki işgalden bu yana elektrik sektörüne en az 60 milyar dolar harcadığını söylemişti.

Bağdat, elektrik ihtiyacının yaklaşık üçte birini İran’dan karşılıyor. Irak, İran’dan günlük 50 milyon metreküp doğalgaz ve 500 megavat elektrik satın alıyor. Iraklı yetkililer, ABD yaptırımlarının yalnızca elektrik ithalatını etkileyeceğini belirtiyor.

2018’den bu yana Washington, Irak’ın İran’dan enerji ithal etmesine belirli sürelerle izin veren muafiyetler tanıyordu. Bu muafiyetler genellikle 45 ila 120 gün arasında değişen periyotlarla uzatılıyordu. Ancak ABD, Irak’ın İran’a bağımlılığını azaltmasını istiyor ve bu doğrultuda baskı yapıyor.

Irak ise son yıllarda doğalgaz kaynaklarını geliştirme ve elektrik sektöründeki açığı kapatma yönünde bazı adımlar attı. Irak Petrol Bakanlığı verilerine göre, ülkenin doğal gaz rezervleri yaklaşık 3.714 milyar metreküp seviyesinde bulunuyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English