Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Bern: AB-İsviçre görüşmeleri ilerliyor

Yayınlanma

Bern, merakla beklenen bir toplantının ardından çarşamba günü yaptığı açıklamada, AB-İsviçre ilişkilerini yeniden düzenlemek ve “istikrara kavuşturmak” amacıyla yürütülen müzakerelerde ilerleme kaydedildiğini ve her iki tarafın da görüşmeleri bu yıl içinde sonuçlandırmayı hedeflediğini söyledi.

AB üyesi olmayan İsviçre’nin 2021’de ana ticaret ortağıyla müzakerelere kapıyı hiçbir uyarıda bulunmadan kapatmasından bu yana ilişkiler gerilmiş durumda.

Görüşmeler mart ayında geçici olarak yeniden başlarken, İsviçre’nin AB’nin çok önem verdiği ülkeler arası serbest dolaşımdan muafiyet sağlama çabalarının anlaşmayı zorlaştırabileceğine dair endişeler vardı.

AFP’nin aktardığına göre çarşamba günü İsviçre Dışişleri Bakanı Ignazio Cassis, Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Maros Sefcovic’i Bern dışındaki 18. yüzyıldan kalma Lohn malikanesinde bir çalışma toplantısı ve geç akşam yemeğinde ağırladı.

Yıl sonuna kadar müzakereleri sonuçlandırma hedefi

İsviçre Dışişleri Bakanlığından toplantı sonrasında yapılan açıklamada, “Bu görüşme, İsviçre ile Avrupa Birliği arasındaki müzakerelerdeki siyasi durumu değerlendirmek… ve müzakerelerin yıl sonuna kadar ideal bir şekilde sonuçlandırılması ortak hedefiyle bundan sonra atılacak adımları görüşmek için bir fırsat sağladı,” denildi.

Açıklamada Cassis ve Sefcovic’in, “paketin birçok alanında müzakerelerin oldukça ilerlemiş olduğunu belirttiği” vurgulandı.

İki taraf şu anda 120’den fazla anlaşmayla yönetilen ilişkileri “istikrara kavuşturmaya ve geliştirmeye” çalışıyor.

İsviçre 2008 yılından bu yana AB’nin Schengen bölgesinin bir parçası.

Fakat ülke, gözlemcilere göre yüksek işsizlik ya da Avrupalı işçilerin kitlesel akını gibi belirli durumlarda AB ile kişilerin serbest dolaşımının askıya alınmasına ilişkin bir koruma maddesi için de bastırıyor.

İsviçre’nin Schengen muafiyet talepleri AB’yi kızdırmıştı

Cassis günün erken saatlerinde gazetecilere yaptığı açıklamada “hem içerik hem de prosedür açısından hâlâ tartışılması gereken pek çok unsur” olduğunu kabul etti. Bakan, hızlı bir şekilde bir anlaşmaya varma arzusu olsa da, “kalitenin zamanlamadan öncelikli olduğu” konusunda ısrar etti.

Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada iki liderin “açık kalan konuları ele aldıkları ve ilişkileri modernize etmek üzere dengeli ve karşılıklı yarar sağlayacak bir çözüm paketi üzerinde müzakereleri sonuçlandırma kararlılıklarını teyit ettikleri” belirtildi.

Bakanlık, “Müzakerelerin içeriğinin tatmin edici olması halinde, müzakerelerin yıl sonuna kadar sonuçlandırılması hedeflenmektedir,” dedi.

Bu, AB bakanlarının 15 Ekim’de İsviçre müzakere sürecini görüştükten sonra muafiyet talepleri karşısında hayal kırıklığına uğradıklarını dile getirmelerinden daha iyimser bir tona işaret ediyor.

Lüksemburg Dışişleri Bakanı Xavier Bettel o dönemde, “Avrupa alakart bir menü değildir” diye ısrar etmiş ve İsviçre de dahil olmak üzere “herkes için ortak kuralları bulunduğunu” eklemişti.

Çarşamba günkü açıklamada her iki tarafın da gösterdiği “kararlılık” vurgulanarak, baş müzakerecilerin Mart ayında görüşmelerin yeniden başlamasından bu yana “170’ten fazla müzakere oturumu düzenlediğine” işaret edildi.

AB’den “kapsayıcı anlaşma” talebi: Demiryolu pazarının açılması gündemde

Brüksel 2008’den bu yana İsviçre ile yaptığı anlaşmaların yasal çerçevesinin uyumlaştırılması için kapsayıcı bir anlaşma talep ediyor.

Mart ayından bu yana yürütülen müzakereler beş anlaşmanın (kişilerin serbest dolaşımı; kara taşımacılığı; hava taşımacılığı; tarım ve uygunluk değerlendirmelerinin karşılıklı tanınması) güncellenmesi ve elektrik, gıda güvenliği ve sağlık konularında yeni anlaşmalar yapılması üzerinde yoğunlaştı.

İsviçre’nin araştırma, kültür ve spor da dahil olmak üzere Avrupa programlarına katılımı da söz konusuyken, AB İsviçre demiryolu pazarının açılmasını talep ediyor.

Bu arada Brüksel, İsviçre’nin blok içindeki iktisadi ve toplumsal eşitsizlikleri azaltmayı amaçlayan Uyum Fonuna daha fazla katkıda bulunmasını istiyor.

İsviçre’nin en büyük partisi AB ile yakın ilişkilere karşı

Yapılacak herhangi bir anlaşmanın sadece İsviçre parlamentosundan değil aynı zamanda olası bir referandumda halktan da onay alması gerektiğinden, kalıcı bir anlaşmaya varmak zorlu bir mücadele olmaya devam ediyor.

İsviçre’nin en büyük partisi sağcı İsviçre Halk Partisi (SVP), AB ile daha yakın bağlar kurulmasına şiddetle karşı çıkıyor ve İsviçre Cumhurbaşkanı Viola Amherd geçtiğimiz günlerde onları ve destekçilerini ikna etmenin “neredeyse imkansız” olduğunu kabul etti.

Açıklamada, Cassis’in çarşamba günkü toplantıda “iç politika konusunda mümkün olan en iyi uzlaşıyı sağlamak için” İsviçre içinde paralel diyaloglar yürütmenin önemini vurguladığı belirtildi.

Açıklamada ayrıca Cassis ve Sefcovic’in “müzakerelerin son aşamasını yakından takip etmek üzere düzenli temas halinde olma” konusunda mutabık kaldıkları belirtildi.

AMERİKA

Trump, Ukrayna özel temsilcisini seçti

Yayınlanma

Donald Trump, Ukrayna özel temsilcisi olarak emekli Korgeneral James Kellogg’u atadı. Kellogg, Biden yönetiminin Ukrayna politikasını küresel güvenlik için tehlikeli bulurken, Trump’ın Ukrayna stratejisinde müzakere ve güçlü pozisyon odaklı bir yaklaşımı savunuyor.

ABD’nin yeni Başkanı Donald Trump, eski ulusal güvenlik danışmanı ve 2018-2021 yılları arasında Mike Pence’in başkan yardımcılığı döneminde görev yapan James Kellogg’u Ukrayna özel temsilcisi olarak atadı.

Trump, bu kararı Truth Social platformunda duyurdu ve şu ifadeleri kullandı: “Birlikte güç yoluyla barışa ulaşacağız ve Amerika ile dünyayı yeniden güvenli hale getireceğiz!”

Kellogg, kariyerinin büyük bir kısmını (1967-2003) orduda subay olarak geçirdi. Vietnam Savaşı (1961-1975), ABD’nin 1989’daki Panama işgali ve Birinci Körfez Savaşı (1990-1991) gibi önemli çatışmalarda yer aldı.

Askeri kariyerini korgeneral rütbesiyle tamamladıktan sonra, özellikle Trump’ın 2017’deki başkanlık döneminde ulusal güvenlik alanında hükümet yetkilisi olarak çalışmaya başladı.

Trump ile Ukrayna politikası konusunda benzer görüşlere sahip olan Kellogg, mevcut Başkan Joe Biden’ın Kiev’e yönelik yaklaşımını yalnızca bir başarısızlık olarak değil, küresel güvenlik için de bir tehdit olarak değerlendiriyor.

Şubat ayında The Washington Times gazetesinde kaleme aldığı bir makalede, Ukrayna sorununa yönelik stratejinin değişmesi gerektiğini savunmuştu. Ona göre müzakereler, Washington tarafından çözüm yollarından biri olarak ciddiyetle ele alınmalı.

Kellogg, şu ifadeleri kullanmıştı: “Eğer Amerika, Rusya ile müzakerelere güçlü bir pozisyondan yaklaşabilirse —örneğin Ukrayna’ya savaş alanında önemli bir taktik avantaj sağlama fırsatı sunarak ve ABD’nin caydırıcı gücünü yeniden inşa ederek— bu çatışmanın sonunu getirmede öncü bir rol oynayabilir.”

Haziran 2024’te Trump’a sunulduğu iddia edilen “Ukrayna planı” hakkında konuşulurken, Kellogg’un bu planın yazarlarından biri olduğu belirtilmişti.

Plana göre, Kiev’in ABD yardımının devam etmesi için müzakerelere katılmayı kabul etmesi gerekiyor. Ateşkes şartları ise savaş alanındaki duruma bağlı olarak belirlenecek. Ayrıca, Kellogg’un, Moskova’nın müzakereleri reddetmesinin ABD’nin Ukrayna’ya desteğini artıracağına dair bir mesaj vermek istediği de ifade ediliyor.

Nisan ayında, Trump yanlısı düşünce kuruluşu America First Policy Institute’un internet sitesinde Kellogg ve Fred Fleitz tarafından bir makale yayımlandı.

Makalede, Ukrayna’nın NATO üyeliğinin, güvenlik garantileri içeren kapsamlı bir barış anlaşması karşılığında ertelenmesi önerisi yer buldu. Eğer Rusya bu müzakere formatını kabul etmezse, enerji satışlarına vergi uygulanması ve bu gelirin Ukrayna’nın yeniden inşası için kullanılması gerektiği savunuldu.

Ayrıca makalede, Biden’ın Ukrayna politikasındaki en büyük hatalardan birinin, NATO üyeliği sürecinde Rusya’nın güvenlik çıkarlarını tamamen göz ardı etmesi olduğu vurgulandı.

Kellogg, dış politika görüşlerini 2016’da yayımlanan War by Other Means adlı kitabında detaylandırmıştı. Kitapta şu ifadelere yer vermişti:

“Rusya ve Çin ile barış içinde yaşamak istiyoruz. Bu iki ülkeyle ciddi anlaşmazlıklarımız var, ancak düşman olmak zorunda değiliz. Ortak çıkarlara dayalı bir zeminde buluşmalıyız.”

Ancak Kellogg, Amerika’nın çıkarlarına uygun olmayan bir anlaşma durumunda masadan hızla kalkılması gerektiğini de vurgulamıştı.

Ukrayna, Trump’ın dönüşüyle barış müzakerelerine hazırlanıyor

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

ABD, Çin’e yeni çip kısıtlamaları getirmeyi planlıyor

Yayınlanma

Konuyla ilgili bilgi sahibi kişilerin Bloomberg’e aktardığına göre, Biden yönetimi Çin’e yarı iletken ekipman ve yapay zeka bellek çipleri satışına yönelik ek kısıtlamalar üzerinde duruyor.

Kısıtlamaların önümüzdeki hafta içinde açıklanabileceğini söyleyen bu kişiler, kuralların zamanlamasının ve hatlarının birkaç kez değiştiğini ve yayınlanana kadar hiçbir şeyin nihai olmadığını vurguladı.

Önlemler, ABD’li yetkililerin aylar süren müzakereleri, Japonya ve Hollanda’daki müttefiklerle yapılan görüşmeler ve daha sert önlemlerin işlerine yıkıcı zararlar getireceği konusunda uyarıda bulunan Amerikalı çip ekipmanı üreticilerinin yoğun lobi faaliyetlerinin ardından geldi.

Biden yönetimi sert önlemleri biraz yumuşattı

Söz konusu kişiler, son teklifin daha önceki taslaklardan önemli farklılıklar içerdiğini söyledi. Bunlardan ilki, ABD’nin hangi Çinli şirketleri ticaret kısıtlama listesine ekleyeceği. Söz konusu kişiler, ABD’nin daha önce Çin’in teknoloji endüstrisinin merkezindeki telekom devi Huawei için altı tedarikçiye yaptırım uygulamayı düşündüğünü ve yetkililerin en az yarım düzine daha tedarikçiden haberdar olduğunu söyledi. 

Fakat şimdi bu Huawei tedarikçilerinden sadece bazılarını listeye eklemeyi planlıyorlar. Dahası yapay zeka bellek çipi teknolojisi geliştirmeye çalışan ChangXin Memory Technologies bu önlemlerden muaf olacak.

ABD kontrollerinin son versiyonu, veri depolamayı gerçekleştiren ve yapay zeka için gerekli olan yüksek bant genişliğine sahip bellek çipleri ile ilgili bazı hükümler de içerecek.

Çin’le iş yapan ABD’li şirketler için kısmi kazanım

Samsung Electronics ve SK Hynix ile Amerikalı bellek üreticisi Micron Technology şirketlerinin yeni önlemlerden etkilenmesi bekleniyor.

Japon çip hisseleri  haber üzerine sıçrama yaşadı. Tokyo Electron erken işlemlerdeki kayıplarını telafi ederek %10 kadar yükseldi. Screen Holdings de yaklaşık  %10 değer kazandı ve Kokusai Electric %23 yükseldi.

Öte yandan söz konusu kuralların Huawei’nin çip üretim ortağı Semiconductor Manufacturing International şirketine ait iki çip fabrikasına da yaptırım getireceği belirtildi.

Söz konusu kişiler, 100’den fazla ek varlık listesinin, çipleri üreten fabrikasyon tesislerinden ziyade yarı iletken üretim ekipmanı üreten Çinli şirketlere odaklanacağını söyledi.

Kararın, altı Huawei tedarikçisi de dahil olmak üzere önemli Çinli şirketlere yönelik tek taraflı ABD kısıtlamalarına karşı aylardır gevşeme talep eden Amerikalı çip dişli üreticileri Lam Research, Applied Materials ve KLA için kısmi bir kazanım olarak görülüyor.

Hollanda ve Japonya’nın tutumu belirsizliğini koruyor

Bu tür yaptırımların, hükümetleri henüz Çin’e satış konusunda en sert kısıtlamaları kabul etmemiş olan yabancı rakipleri Tokyo Electron ve Hollandalı ASML’ye kıyasla kendilerini haksız bir dezavantaja sokacağını iddia ediyorlardı.

Japonya ve Hollanda, 2022’den itibaren ABD önlemlerine kısmen uymak için Çin’e bazı kısıtlamalar getirdi, fakat her iki ülke de daha sıkı kontroller için son zamanlarda Amerikan baskısına direndi.

Konuyla ilgili bilgi sahibi kişiler, bazı ek araç kategorilerini de kısıtlayan yeni ABD kurallarının, Japonya ve Hollanda gibi müttefikleri doğrudan yabancı ürün kuralı ya da FDPR olarak adlandırılan kural hükümlerinden muaf tutmaya devam edeceğini söyledi.

Japonya ya da Hollanda’nın, ABD’nin yaptırım uygulamayı planladığı Çinli şirketlere ek kısıtlamalar getirip getirmeyeceği henüz belli değil.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

İngiltere, Ukrayna’da ‘özelleştirme’ fırsatları görüyor

Yayınlanma

Ukrayna, savaş koşullarına rağmen özelleştirme reformlarını hızlandırıyor. Birleşik Krallık, bu süreçte Ukrayna’ya ilgisini artırırken, Batı ile ‘ticari entegrasyonu’ teşvik eden reformları da ön planda tutuyor. Özellikle ‘Büyük Ölçekli Özelleştirme 2024’ programı ve kamu bankalarının özelleştirilmesi gibi adımlarla, Ukrayna’nın ekonomisi yabancı yatırımcılara daha fazla açılmaya hazırlanıyor.

Ukrayna’daki savaşın yıkıcı etkileri sürerken, Birleşik Krallık’ın bu ülkeye yönelik ilgisi, “özel sektör odaklı reformları” teşvik etmeye ve hükümetin ekonomisini yabancı yatırımlara açması için baskı yapmaya odaklanıyor.

İngiliz araştırmacı gazetecilik portalı DeclassifiedUK‘den Mark Curtis’in haberine göre Ukrayna’daki savaşın “önemli reformların gerçekleştirilmesi için fırsatlar sunduğu” belirtiliyor.

Belgeler, Ukrayna’daki özelleştirme yanlısı projelerin, ülkenin savaş sonrası yeniden inşası için stratejik bir adım olarak görüldüğünü vurguluyor.

Yeni reformlar ve özelleştirme adımları

Kiev yönetimi, son aylarda bu çağrılara olumlu yanıt veriyor. Geçtiğimiz ay Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, kamu bankalarının özelleştirilmesini genişleten yasayı imzaladı. Bu yasa, Ukrayna hükümetinin temmuz ayında duyurduğu Büyük Ölçekli Özelleştirme 2024 programının bir parçası olarak değerlendiriliyor. Program, yabancı yatırımları teşvik etmeyi ve ulusal bütçeye destek sağlamayı hedefliyor.

Özelleştirme kapsamında, ülkenin en büyük titanyum cevheri üreticisi, önde gelen bir beton ürünleri üreticisi ve madencilik tesisleri gibi büyük varlıklar satışa çıkarılacak.

Ukrayna, 2018’de çıkardığı bir yasayla yaklaşık 3 bin 500 kamu iktisadi teşebbüsünün özelleştirilmesini öngörmüş, yabancı yatırımcılara bu şirketlerin mülkiyetine geçme fırsatı tanımıştı. Ancak süreç, Kovid-19 pandemisi ve Rusya’nın Şubat 2022’deki askeri müdahalesi nedeniyle kesintiye uğramıştı.

Son iki yılda, yüzlerce küçük ölçekli işletmenin özelleştirilmesiyle 9,6 milyar grivna gelir elde edildi. Ukrayna Ekonomi Bakanı Yuliya Sviridenko, bu süreci “savaşın ortasında atılmış önemli bir adım” olarak nitelendiriyor.

NYT: Ukrayna hükümeti kamuya ait yaklaşık 20 şirketi özelleştirecek

Birleşik Krallık’ın dahli

Birleşik Krallık, Ukrayna’nın ekonomik direncini artırma ve gelecekteki büyümesine destek olma iddiasıyla İyi Yönetişim Fonu adıyla bir yardım projesi yürütüyor.

2022-2025 yıllarını kapsayan bu proje, Ukrayna’nın Avrupa-Atlantik pazarlarına entegrasyonunu ve Birleşik Krallık ile ticaret fırsatlarını geliştiren ekonomik reformları desteklemeyi hedefliyor.

Dışişleri Bakanlığı belgelerinde, “işgali sadece bir kriz değil, aynı zamanda bir fırsat olarak” değerlendiren reformların önemine dikkat çekiliyor. Fon kapsamında yürütülen SOERA projesi, Ukrayna’da kamu iktisadi teşebbüslerinin özelleştirilmesine destek oluyor ve devlet mülkiyetinde kalan şirketler için stratejik yönetim modelleri geliştiriyor.

Gelecek planları

Ukrayna’daki özelleştirme hamlesi, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gibi kuruluşların yönlendirmesiyle şekilleniyor.

Dünya Bankası, bu yıl Ukrayna’nın özel sektörüne destek için 593 milyon dolarlık bir fon sağladı. Ayrıca, IMF’nin geçen yıl Ukrayna’ya verdiği 15,6 milyar dolarlık kredi, özelleştirme stratejisinin oluşturulmasını şart koşuyor.

Avrupa Birliği de Ukrayna’ya 2024-2027 döneminde 50 milyar avroluk hibe ve kredi sağlayacak olan Ukrayna Planı’na, kamu teşebbüslerinin yönetimine ilişkin mevzuatın yürürlüğe girmesi gibi koşullar ekledi.

Öte yandan Ukrayna Varlık Fonu Başkanı Rustem Umyerov, uluslararası ortakların özelleştirme süreçlerini desteklediğini ve ülkelerindeki iş çevreleriyle görüşmeleri kolaylaştırmaya hazır olduklarını belirtti. Umyerov, “Stratejik yatırımcı arayışı, dünya pazarında liderliğe giden bir yol sunuyor,” diye ekledi.

Kiev, devlete ait tüm şirketlerin özelleştirilmesini önermiyor. Ukrayna hükümeti özelleştirmenin sübvansiyonları azaltarak, devlet bütçesine gelir sağlayarak ve “piyasa odaklı ürün ve hizmetler yoluyla kamu yararını arttırarak” ülkeye fayda sağlayabileceğini belirtiyor.

Ancak İngiliz vatandaşlarının hatırlatmaya ihtiyaç duymadığı gibi özelleştirme tam tersini de yapabilir; özel tekeller yaratabilir, hükümete karşı hesap verebilirliği azaltabilir ve halkı aşırı ücretlendirebilir.

Curtis, “Ukrayna’nın özelleştirme sürecine sözde ‘yardım eden’ Batılı ülkelerin temel hedefi yeni pazarlara erişim sağlamak ve Ukrayna’yı ticari yörüngelerine sokarak rakipleri Rusya’dan tamamen koparmak,” ifadelerini kullandı.

Ukrayna kamuoyunun Batı destekli bu özelleştirme konusunda ikna edilmeye ihtiyacı olduğuna dair bir işaret de ABD/İngiltere’nin SOERA projesinin bir halkla ilişkiler boyutu içermesi. Projenin amaçlarından biri de “reformları geliştirmek için hükümete stratejik iletişim konusunda yardımcı olmak”.

Ukrayna’nın özelleştirilen tarımı: Küresel gıda güvenliğinin aç garantörü

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English