Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Beş soruda olası Suriye harekâtı

Yayınlanma

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mayıs ayında Suriye sınırı boyunca “Güvenli bölge oluşturmak için başlatılan çalışmaların eksik kalan kısımlarıyla ilgili yeni adımların yakında atılacağı”nı açıklaması, üç yıl sonra yeni bir harekâtı gündeme getirdi. Ancak üzerinden iki ay geçmesine rağmen bölgeye yeni bir harekât düzenlenmedi. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Temmuz ayında Türkiye’nin planladığı askeri operasyondan geri adım atmayacağını ve ertelemeyeceğini söyledi. Akar, Halep kırsalında bulunan Münbiç ve Tel Rıfat’tan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) güçlerine yönelik ciddi tacizler başladığını ve Türkiye’nin bu tacizleri askeri, taktiksel ve teknik olarak takip ettiğini ve elinde buna göre çalışma planlarının olduğunu belirtti.

Öte yandan TSK, Suriye’nin kuzeyinde konuşlu güçlerini takviye etti. Temmuz’un ilk 10 gününde dokuz askeri konvoy Fırat Kalkanı bölgesine giriş yaptı. Türkiye’nin kontrolündeki Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) gruplarına hazırlık durumlarının seviyesini yükseltmeleri için talimat verildi. Ayrıca Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı bölgelerinde konuşlu TSK birlikleri Halep’in kuzey kırsalındaki YPG mevzilerini ara ara bombalamayı sürdürdü.

1- Olası harekât bölgeleri nereleri kapsıyor?

Türkiye, 24 Ağustos 2016 Fırat Kalkanı, 20 Ocak 2018 Zeytin Dalı ve 9 Ekim 2019 Barış Pınarı Harekâtları ile Suriye sınırındaki bölgeye üç kez kapsamlı operasyon düzenledi. Operasyonların temel hedefi, PKK/PYD terör örgütünün Irak’tan Akdeniz’e Türkiye sınırı boyunca uzanan bir koridor oluşturmasını engellemek olarak konuldu. Operasyonlar büyük ölçüde başarıya ulaştı, ancak Barış Pınarı harekatı devam ederken ABD ve Rusya ile ayrı ayrı imzalanan mutabakatlara göre PKK/PYD, çekilmesi gereken Münbiç, Tel Rıfat ve Ayn el Arab’dan çekilmedi.

Barış Pınarı Harekâtı’nın sekizinci gününde Türkiye’ye gelen dönemin ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile imzalanan mutabakatta örgütün Türkiye sınırından 32 kilometre güneye çekileceği taahhüt edilmişti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında 22 Ekim 2019’da imzalanan Soçi Mutabakatı’nda ise terör örgütünün sınırdan 32 kilometre uzaklaştırılmasına ek olarak Münbiç ve Tel Rıfat’ın boşaltılacağı özellikle belirtilmişti. Mutabakatların üzerinden 2,5 yıl geçti, ancak terör örgütü Münbiç, Tel Rıfat ve Ayn el Arab ile Kamışlı’da varlığını sürdürüyor.

ABD desteğiyle Suriye topraklarının yaklaşık üçte birini işgal eden PKK/PYD, ülkenin kuzeyinde, TSK kontrolündeki Azez, Mare, Bab, Cerablus, Afrin, Tel Abyad ve Rasulayn ilçelerini sık sık ağır silahlarla hedef alıyor. Bu saldırılar Fırat’ın batısında Türkiye sınırına 18 kilometre uzaklıktaki Tel Rıfat ve sınıra 30 kilometre uzaklıktaki Münbiç ile Fırat’ın doğusunda sınırın dibindeki Ayn el Arab bölgelerinden geliyor. Harekâtın, öncelikli olarak Münbiç ve Tel Rıfat’ı hedef alması kuvvetle muhtemel. Ancak, Erdoğan’ın sınırlarını çizdiği güvenli bölge, söz konusu iki bölgenin temizlenmesiyle tamamlanmış olmayacak. Bu bölgeden daha geniş bir alanı kapsayan Rasulayn’dan Irak sınırına kadar uzanan Kamışlı da harekâtın uzak ama olası hedeflerinden biri.

2- Harekatın hedefi ne?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, harekât sinyalini verdiği konuşmasında, “Ülkemize ve güvenli bölgelerimize yapılan saldırıların, tacizlerin, tuzakların merkezi konumundaki alanlar, harekât önceliğimizin başında yer almaktadır” dedi. Açıklamadan harekâtın hedeflerinden birinin PKK/PYD bölgelerinden yönelen terör tehdidini ortadan kaldırmak olduğu anlaşılıyor.

Daha zor ve daha kapsamlı hedef ise Fırat’ın batısında Münbiç’ten başlayıp Fırat’ın doğusundan Irak sınırına kadar uzanan 480 kilometrelik sınır hattının tamamının “güvenli bölge”ye dönüştürülmesi. Mevcut durumda, bu bölgenin yaklaşık 155 kilometrelik kısmı (Cerablus ve Tel Abyad-Rasulayn arası) TSK kontrolünde. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu planı 24 Eylül 2019’da Birleşmiş Milletler kürsüsünden de gündeme getirdi, hedefin ilk etapta kurulacak bu alana 1-2 milyon Suriyeliyi yerleştirmek olduğunu söyledi. Erdoğan, bölgenin derinliğinin Rakka-Deyrizor hattına indirildiği takdirde ise Türkiye, Avrupa ve dünyanın diğer bölgelerinden dönecek Suriyeli sayısının 3 milyona kadar çıkabileceğini ifade etti. Erdoğan’ın bu konuşmasından 15 gün sonra TSK, Barış Pınarı Harekâtını başlattı ve Tel Abyad-Rasulayn arası terör örgütünden temizlendi, ancak ABD ve Rusya’nın araya girmesi ile harekât sonlandırıldı.

Harekâtın daha 2019’da belirlenen hedefi, neden bugün yeniden gündeme geldiğini de açıklıyor: 3 milyon Suriyelinin sınır hattında oluşturulacak ve daha sonraki etapta güneye doğru genişletilecek güvenli bölgelere yerleştirilmesi planlanıyor. Sığınmacı sorununun Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik krizle birlikte halkın temel gündemi haline gelmesi ve muhalefetin iktidarı sığınmacılar üzerinden sıkıştırması, Ankara’yı soruna çözüm bulmaya zorluyor. Şam ile diplomatik ilişkisi bulunmayan Ankara, güvenli bölge formülü ile Suriyeli sığınmacı yükünü hafifletmeye en azından yükü sınır dışına taşımaya çalışıyor.

Zamanlamada, Rusya’nın Ukrayna harekâtı önemli bir paya sahip. Zira, tüm dünyanın özellikle Avrupa’nın dikkati bu bölgede. Ukrayna krizinde Rusya’yı doğrudan karşısına almayan ve yaptırımlara katılmayan Türkiye, harekât için dikkati Ukrayna’da olan Rusya ile daha kolay uzlaşacağını düşünüyor.

3- Rusya ve İran ne diyor?

Rusya’nın Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrantyev olası bir harekâtı akıllıca bir adım olarak görmediklerini, çünkü gerilimin tırmanmasına ve istikrarın zarar görmesine yol açabileceğini söyledi. Konu, Ankara ziyaretinde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile birlikte kameralar karşısına geçen Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un da gündemindeydi. Çavuşoğlu 2019’da imzalanan mutabakat muhtırasına göre Tel Rıfat bölgesinin “terörden temizlenmesi” konusunda “Rusya’nın verdiği sözü tutmasını beklemenin Türkiye’nin hakkı” olduğunu söyleyince Lavrov, Türkiye ile Rusya’nın Mart 2020’de “İdlib’in teröristlerden temizlenmesine” ilişkin başka bir mutabakat daha imzaladıklarını anımsattı ve Türkiye’nin bölgede gerekli adımları atmadığı mesajını verdi.

Olası harekâtın hedefinin Rusların da bulunduğu Tel Rıfat ve Münbiç olması nedeniyle Moskova’nın harekâta kolay kolay yeşil ışık yakması beklenmiyor. Rusya’nın, İdlib’de Türkiye’nin bölgede olmasından faydalanan ve kök salan HTŞ’yi, Tel Rıfat ve Münbiç’e karşılık masaya koyması kuvvetle muhtemel.

Türkiye’nin daha önceki harekâtlarında yüksek perdeden karşı çıkmayan İran ise bu kez yeni bir harekâta karşı olduğunu açıkladı. Ayrıca daha önceki harekâtların “Fırat’ın doğusu teröristlerden temizlenmeli” diyen eski İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani döneminde yapıldığını hatırlatmakta fayda var. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi bayram dolayısıyla telefonda görüştüğü Suriye lideri Beşar Esad’a “Suriye’ye herhangi bir yabancı müdahaleye karşıyız” dedi. İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan da 2 Temmuz’daki Şam ziyareti sırasında İran’ın tutumunu, “Türkiye’nin güvenlik meselelerdeki endişelerini çok iyi anlıyoruz ve herhangi bir açıklamayla yapılan her türlü askeri eyleme şiddetle karşıyız” ifadelerini kullandı.

Öte yandan Rusya bir süredir Ukrayna gündemi nedeniyle Suriye’deki birliklerinin sayısını ve niteliğini düşürmek zorunda kalmıştı. Rusların boşalttığı yerleri İran destekli grupların aldığı ve İran’ın Halep, Hama, Deyrizor bölgelerine takviye birlikler yerleştirdiği belirtiliyor. Bu tablo karşısında muhtemel bir operasyona en çok İran’ın karşı çıkması şaşırtıcı olmayacaktır.

4- Suriye yönetimi ne yapacak?

Suriye yönetimi bugüne kadar Türkiye’nin kendi sınırında yaptığı tüm harekâtları işgal olarak niteledi ve karşı çıktı. Egemenlik iddiasında olan bir devletin kendi sınırında, kendisinden onay alınmadan yapılan herhangi bir operasyon için farklı bir açıklama yapması da beklenemez. Suriye her ne kadar karşı çıksa da Türkiye’nin YPG’yi hedef alan harekâtlarından yararlanmasını bildi ve bugün de yararlanmaya çalışıyor. Türkiye YPG’yi sıkıştırdıkça Suriye de YPG’yi, özerklik hedefini kırarak kendi denetimine almak için uğraşıyor. Bu kapsamda Şam ile YPG temsilcileri arasında bugüne kadar yapılan görüşmelerin YPG’nin “demokratik özerklik”te ısrarcı olması üzerine sonuçsuz kaldığı biliniyor.

Suriye yönetimi ve YPG temsilcileri, Türkiye’nin harekâtı gündeme geldikten sonra Ruslar aracılığıyla bir kez daha masaya oturdu. Görüşmelerden sızan bilgilere göre Şam, YPG’den devletin resmi bayrağının denetimindeki tüm bölgelerde göndere çekilmesini, kamu binalarına Beşar Esad’ın fotoğrafının asılmasını istedi ve diplomatik temsiliyetin devletinin meşru organlarıyla sınırlandırılması şartını koştu. YPG’liler şartları henüz kabul etmediklerini basına sızdırıyorlar. Toplantılarda gündeme gelen diğer bir konunun da Türkiye’nin olası harekâtına karşı koymak için “ortak bir askeri operasyon odasının” kurulması olduğu belirtiliyor. Öte yandan Suriye ordusunun bölgeye bazı takviyeler yaptığına ilişkin haberler yer alsa da Türkiye’nin harekâtına karşı koyacak düzeyde bir güç yığınağı olmadığı biliniyor.

5- ABD’nin tavrı ne olur?

ABD Dışişleri Bakanı Blinken, olası harekâtla ilgili Türkiye’yi uyardıklarını, böyle bir adımın bölgeyi riske atacağını söyledi: “Bu, karşı olacağımız bir şeydir. Endişemiz, yeni herhangi bir askeri operasyonun bölgedeki istikrarı zayıflatması, kötü niyetli aktörlere istikrarsızlıktan yararlanma fırsatı yaratmasıdır.” Blinken açıklamasında adını vermeden YPG’yi partner olarak nitelendirdi: “Suriye içinde IŞİD’e karşı savaşı partnerler yoluyla etkili bir şekilde sürdürüyoruz ve IŞİD’i içine tıktığımız kutuda tutmak için gösterilen çabaları tehlikeye atacak hiçbir şey görmek istemiyoruz.” ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Barbara Leaf, Türkiye’yi olası harekâttan vazgeçirmek için ellerinden gelen çabayı gösterdiklerini, ancak Ankara’nın ABD istiyor diye operasyondan “geri adım atacağını” düşünmediğini söyledi.

Türkiye sınırlarının tamamından YPG’yi uzaklaştıracak bir harekât, kuşkusuz Suriye’nin kuzeydoğusuna uzun süreden beri yatırım yapan ABD’nin çıkarına zarar verecektir. Suriye’de YPG üzerinden var olabilen ABD’nin YPG için planladığı Kuzey Irak modeli de sekteye uğrayacaktır. Harekâtın Fırat’ın batısındaki Tel Rıfat ve Münbiç’le sınırlı kalması durumunda, bu bölgelerde Rus güçleri var, ABD’nin Türkiye ile yeni bir krizi göze alması beklenmiyor. Ancak Fırat’ın doğusunda ABD birliklerinin bulunduğu Ayn el Arab’ı hedefleyen bir harekâtın ABD ile Türkiye’yi karşı karşıya getirmesi kaçınılmaz.

 

ORTADOĞU

UCM Hakiminden İsrail’in “tarafsızlık” sorgusuna yanıt

Yayınlanma

Beti Hohler

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), İsrail’in kendisi hakkındaki tarafsızlık sorgulamasına ilişkin İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkındaki tutuklama kararını verecek dairenin yeni atanan üyesi Hâkim Beti Hohler’in yanıtını yayınladı.

İsrail Başbakanı Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Gallant hakkındaki tutuklama talebi kararını verecek hâkim heyetine yeni atanan Hohler, savcılıktaki geçmiş görevine ilişkin İsrail’in sorularını yanıtladı.

UCM Hakimi Hohler’in sunduğu detaylı yanıtla, İsrail’in yargı sürecini geciktirmeye ve hakimin tarafsızlığını sorgulama yönelik girişimi temelsiz kaldı.

Tarafsızlık tartışması

Hohler’in UCM hakimliğine seçilmeden önce UCM Savcılık Ofisinde çalışmış olmasının, tarafsızlığına gölge düşürebileceğini öne süren İsrail Başsavcılığının UCM’ye yönelttiği sorulara verilen yanıtta, Filistin soruşturmasında görev almadığını belirtti. Hohler, savcılık bürosunda çalıştığı dönemde Filistin soruşturmasına doğrudan ya da dolaylı olarak katılmadığını ve soruşturmada görev alan personelle çalışmadığını kaydetti.

Eski Mossad şefi savaş suçları soruşturması nedeniyle eski UCM savcısını tehdit etmiş

İsrailli yetkililer hakkında yürütülen soruşturmanın belgelerine, soruşturma planlarına, evraklarına, delillerine veya gizli belgelere hiçbir şekilde erişmediğini aktaran Hohler, bu bilgi ve belgelerin kendisine başka şekilde de getirilmediğini ifade etti.

Yanıtında UCM’deki tüm soruşturmalara erişim sağlayan bir konumda çalışmadığını anlatan Hohler, Savcılıktaki görevinde kendisine danışılan ve görüş bildirdiği konular içinde Filistin soruşturmasının yer almadığını vurguladı.

Hohler, ağırlıklı olarak Filipinler’deki olayların soruşturulmasında görev aldığını ve etkileşime girdiği soruşturmalar içinde Filistin’in yer almadığını belirtti.

ABD Temsilciler Meclisi, UCM’ye yaptırım yasasını geçirdi

Tarafsızlığından makul gerekçelerle şüphelenilen bir hâkimin görevinden çekilmesi gerektiğine inandığını aktaran Hohler, görevinin gerektirdiği özelliklerin farkında olduğunu kaydetti. Hohler, Savcılık Ofisini de konuya ilişkin elindeki bilgileri mahkemeye sunmaya davet etti.

UCM’deki süreci geciktirme çabaları

Önceki UCM Başsavcısı Fatou Bensouda 16 Ocak 2015’te, Filistin’deki duruma ilişkin ön inceleme başlattığını duyurmasının ardından, Aralık 2019’da soruşturma için gerekli kriterlerin karşılandığını açıklamasına rağmen, Filistin topraklarının nereyi kapsadığı ve mahkemenin hangi topraklarda işlenen suçlara bakabileceğinin tespit edilmesi için ön yargılama dairesinden görüş istemişti.

Söz konusu görüşün verilmesi sırasında birçok UCM ülkesi ve sivil toplum kuruluşunun (STK) sürece dahil olmasıyla yaklaşık 2 yıl sonunda, ön inceleme tamamlanmış ve soruşturma ancak 3 Mart 2021’de başlatılmıştı.

“İsrailli yetkililer hakkında yakalama kararı almaması UCM’nin sonunu getirebilir”

UCM Başsavcılığının 20 Mayıs’ta Binyamin Netanyahu, Yoav Gallant ve üç Hamas lideri hakkında istediği tutuklama kararı talebi, İsrail ve müttefiklerinin sistematik engelleme çabalarıyla karşılaşmaya devam etti.

İngiltere’nin temmuzda başlattığı yetki itirazıyla yeni bir gecikme süreci başlamıştı. İngiltere’nin Filistin’in devlet statüsünü sorgulayarak UCM’nin yargı yetkisine itiraz etmesi ve daha sonra 64 ülke, kuruluş ve kişinin beyanlarının da sürece dahil edilmesiyle birlikte, tutuklama kararından önce yargılama yetkisi tartışmalarına girilmişti.

Bunun yanında Netanyahu hakkındaki tutuklama kararı talebini incelemekle görevli bir numaralı Ön Yargılama Dairesinin başkanı Hâkim Julia Motoc’un “sağlık nedenleri ve adaletin düzgün işleyişini koruma ihtiyacı” gerekçesiyle görevinden çekildiği açıklanmıştı.

UCM, Motoc’un yerine Sloven Hâkim Beti Hohler’in atandığını bildirmişti.

İsrail’in hedefindeki UCM Başsavcısı’na “cinsel taciz” soruşturması

UCM’deki Filistin süreci devam ederken, Mahkeme Taraf Devletler Meclisi Başkanlığından yapılan açıklamada, Başsavcı Kerim Han hakkında Savcılık Ofisi çalışanlarından birine yönelik “uygunsuz davranış” iddialarının bağımsız bir komisyon tarafından incelendiği duyurulmuştu.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Hamas’tan Gazze’nin yönetimi için “komite” önerisine şartlı onay

Yayınlanma

Hamas’ın siyasi büro üyesi Halil el-Hayye, El-Aksa televizyonuna yaptığı açıklamada Gazze’nin yönetimi için bir komite kurulması teklifini, bu komitenin tamamen yerel olması şartıyla kabul ettiklerini söyledi.

Hayye, Gazze’de ateşkes görüşmeleriyle ilgili açıklamasında “Masaya Gazze’nin yönetimi için bir komite kurulması yönünde bir fikir konuldu. Bu, Mısırlı kardeşlerimizin sunduğu bir öneri. Biz buna sorumlu bir yaklaşımla ve olumlu bir şekilde yanıt verdik. Komitenin Gazze’yi tamamen yerel bir şekilde yönetmesi ve oradaki günlük hayata dair her şeyi denetlemesi şartıyla bu öneriyi kabul ediyoruz” dedi.

Çin’de bir araya gelen Hamas ve El Fetih birleşme için diyaloğu sürdürme sözü verdi

Hamas ve Fetih hareketleri, bu ayın başında Gazze’nin yönetimi için bir komite kurulması ve ateşkes görüşmeleri çerçevesinde Mısır’ın başkenti Kahire’de bir araya gelmişti.

Hayye, Hamas ve İsrail arasında dolaylı olarak yürütülen ateşkes ve esir takası müzakerelerine ilişkin de “İsrail soykırımı durmadan esir takası olmayacak. Nitekim bu birbirine bağlı bir denklem. Biz tüm açıklıkla şunu söylüyoruz. Bu saldırganlığın durmasını istiyoruz. Herhangi bir esir takası olması için önce bu saldırılar durmalı” ifadelerini kullandı.

“Netanyahu, siyasi nedenlerle ateşkesi engelliyor”

Ateşkes anlaşmasına hazır olduklarını ancak İsrail’in de bu konuda gerçekten istekli olması gerektiğini belirten Hayye, “Ateşkes müzakerelerini harekete geçirmek için arabulucu ülkelerle temaslarımız sürüyor. Ancak Netanyahu, siyasi nedenlerle ateşkes müzakerelerinde ilerlemeyi engelliyor” diye konuştu.

İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze Şeridi’nde süren saldırılarının durdurulması için taraflar arasında uzun süredir dolaylı müzakereler yürütülüyor. Katar, ABD ve Mısır’la İsrail ve Hamas arasındaki ateşkes ve esir takası anlaşmalarına arabuluculuk ediyor.

“Ya Philadelphia ya anlaşma”

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail ve uluslararası kamuoyunda, siyasi nedenlerle Hamas ile esir takası anlaşması yapmamakla suçlanıyor. İsrail’in anlaşma taslağına eklediği maddelerin özellikle Mısır-Gazze sınır hattı Philadelphia Koridoru’nda kontrolünü sürdürme ısrarının müzakereleri zora soktuğu vurgulanıyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İsrail Meclis kürsüsünden Netanyahu’ya “seri katil” dedi

Yayınlanma

Ayman Ode

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya Gazze’deki sivil ölümlerinden ötürü “barışın seri katilisin” diyen Filistin asıllı İsrail Meclisi (Knesset) üyesi Ayman Odeh zorla kürsüden uzaklaştırıldı.

Odeh, Knesset’teki konuşmasında, İsrail ordusunun Gazze’de, sivil ayırt etmeksizin düzenlediği saldırılardan dolayı Netanyahu’yu eleştirdi.

İsrail saldırılarında henüz yeni doğmuş ikiz bebeğini ve eşini, doğum belgesini almaya gittiği esnada düzenlenen saldırıda kaybeden Muhammed Ebu el-Kumsan’ın hikayesini anlatan Odeh, “Gazze’de sisteminizin öldürdüğü 17 bin 385 bebek var; bunların 825’i bir yaşın altında” dedi.

Netanyahu’ya Gazze öldürülen sivil, kadın ve çocuklara ilişkin sert eleştiriler yönelten Odeh sözlerini şöyle sürdürdü: “Gazze’de 35 bin 55 yetim bebek var. Hepsinin kanı peşinizi bırakmayacak ve yine de küstahlığınızla Uluslararası Ceza Mahkemesinde nasıl suçlandığınızı merak edeceksiniz. Binyamin Netanyahu senin düşüncen nedir? Düşüncen nedir? 30 yıldır barışın seri katili oldun.”

Konuşması yarıda kesilen Odeh’in Knesset’te bulunanlarca kürsüden uzaklaştırıldığı görüldü.

Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki Deyr el-Belah’ta üç günlük ikiz bebeklerinin doğum belgesini almak için evinden çıkan Filistinli Muhammed Ebu el-Kumsan, eşini ve çocuklarını 13 Ağustos’ta İsrail saldırısında kaybetmişti.

Filistinli baba, bebeklerinin doğum belgesini almak için dışarı çıktıktan kısa bir süre sonra, İsrail ordusu sığındıkları evi bombalamıştı. Evde bulunan eşi ile Aysel ve Aser ismini verdikleri ikiz bebekleri ve kayınvalidesi saldırıda yaşamını yitirmişti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English