Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Blinken tartışmalar eşliğinde Çin’e vardı

Yayınlanma

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Çin’in Rusya’ya Ukrayna konusunda verdiği destek endişelerini dillendirerek çarşamba günü Şanghay’a vardı. Blinken’a kırmızı halısız karşılama dikkat çekti. ABD basını Blinken’ın Pekin’i Rusya’nın askeri üretimine destek vermemesi konusunda uyaracağını yazdı. Çin Dışişleri Bakanlığı ise buna tepki göstererek, “ABD, Ukrayna’ya büyük miktarda yardım sağlayan bir tasarıyı kabul ederken bu iddialarda bulunması ikiyüzlülük ve sorumsuzluktur” dedi. Pekin, Ukrayna’da savaşı körükleyen tarafın ABD olduğuna işaret etti.

Ziyaret ayrıca, Washington’un yerli sanayisini Çinli rakiplerinden korumak için yaptırım ve gümrük vergilerini artırdığı bir dönemde, Çin’in ikili ilişkilerin gidişatından giderek daha fazla endişe duyduğu bir döneme denk geliyor.

Dışişleri Bakanlığı daha önce yaptığı açıklamada Blinken’ın üç günlük bir ziyaret gerçekleştireceğini ve Şanghay ve Pekin’de yetkililerle bir araya geleceğini belirtmişti. Blinken Pekin’e en son Haziran 2023’te gitmiş ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile bir araya gelmişti. Üst düzey bir bakanlık yetkilisi başka bir yüz yüze görüşme ayarlanıp ayarlanmadığını doğrulamadı.

Masada hangi konular var?

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Matthew Miller, Blinken’ın görüşeceği konular arasında “Orta Doğu’daki kriz, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşı, boğazlar arası meseleler ve Güney Çin Denizi” olduğunu söyledi.

Üst düzey yetkili Ukrayna konusunda Blinken’ın Çin’in Rusya’nın savunma sanayi üssüne verdiği destekle ilgili “derin endişelerini” dile getireceğini söyledi. Yetkili, Çin’deki işletmelerden çift kullanımlı malzeme ve silah bileşenlerinin transferi yoluyla Rusya’nın askeri üretimini artırdığını savundu.

Bu ayın başlarında ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Kurt Campbell, Center for a New American Security’de düzenlenen bir seminerde ABD’nin son birkaç ay içinde Rusya’nın Çin’in desteğiyle “askeri olarak neredeyse tamamen yeniden yapılanmış” olduğunu değerlendirdiğini söyledi.

Kanada Dışişleri Bakanlığı Büyük Çin Bölümü’nün eski müdür yardımcısı ve şu anda Canada West Foundation’da yönetici olarak görev yapan Jeff Mahon Nikkei Asia’ya verdiği demeçte Çin’in Rusya’ya verdiği desteği durdurmanın Blinken için “en önemli konu” olacağını belirtti. Ancak Mahon iki taraf arasında temel bir çıkar çatışması olduğunu ve Çin’in Rusya’nın Ukrayna’da bir darbe almasını ya da yenilgiye uğramasını istemediğini de sözlerine ekledi.

“Çin, Rusya’ya silah satmayacağını zımnen kabul etmiş durumda. Yani bu aşılmamış bir çizgi. Ama belki de çizginin üstünde oturuyorlardır” ifadelerini kullandı Mahon.

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Wang Wenbin ise bu iddiaların sorulması üzerine, “ABD, Ukrayna’ya büyük miktarda yardım sağlayan bir tasarıyı kabul ederken, Çin ve Rusya arasındaki normal ticari ve ekonomik alışverişler konusunda asılsız suçlamalarda bulunmaya devam ediyor. Suçu başkalarına atarken alevleri körüklemek sadece ikiyüzlülüktür ve son derece sorumsuz bir davranıştır. Çin bunu kesinlikle reddetmektedir” ifadelerini kullandı.

Ukrayna konusunda Çin’in tutumunun “adil ve objektif” olduğunu söyleyen Sözcü, “Barış ve siyasi çözüm için görüşmeleri teşvik etmek üzere aktif bir şekilde çalıştık. Hükümet, çift kullanımlı ürünlerin ihracatını kanun ve yönetmeliklere uygun olarak denetlemektedir. Çin, Ukrayna krizinin ne yaratıcısı ne de bir tarafıdır. Biz asla ateşi körüklemeyiz ya da bencil kazançlar peşinde koşmayız ve günah keçisi olmayı da kesinlikle kabul etmeyiz. Çin’in Rusya ve dünyadaki diğer ülkelerle eşitlik ve karşılıklı fayda temelinde normal ticaret ve ekonomik alışveriş yapma hakkına müdahale edilmemesi veya bu hakkın kesintiye uğratılmaması gerektiğini bir kez daha vurgulamak isterim. Çin’in meşru ve yasal hak ve menfaatleri ihlal edilmemelidir” dedi.

ABD’ye, “ateşi körüklemenin” ya da “başkalarını karalamanın ve suçu başkalarına atmanın” Ukrayna meselesini çözmenin bir yolu olmadığı çağrısında bulunan Çinli Sözcü, “Doğru yol ancak tüm tarafların meşru güvenlik kaygılarını karşılayarak diyalog ve müzakere yoluyla dengeli, etkin ve sürdürülebilir bir Avrupa güvenlik mimarisi oluşturmaktır” dedi.

Blinken ayrıca İsrail ve İran’ın kısasa kısas saldırılarının ardından Orta Doğu’daki gerilimin azaltılması konusunda Çin’in işbirliğini arayacak. Üst düzey Dışişleri Bakanlığı yetkilisi şunları söyledi: “Çin’e, İran da dahil olmak üzere tüm taraflara itidal ihtiyacını iletmek için sahip olduğu her türlü kanalı ya da etkiyi kullanması konusundaki ilgimizi ifade ettik.”

Blinken’ın ziyareti aynı zamanda Pekin’in ayrılıkçı olarak nitelendirdiği Tayvan’ın yeni lideri Lai Ching-te’nin 20 Mayıs’taki yemin törenine bir aydan kısa bir süre kala gerçekleşiyor. ABD’li yetkili Lai’nin yemin törenine kadar tüm taraflardan “tansiyonu yükseltebilecek provokatif eylemlerden kaçınmalarını ve itidal göstermelerini” beklediklerini söyledi.

Pekin ise ‘kırmızı çizgi’ ilan ettikleri Tayvan konusunda ödün vermeyeceklerini defalarca kez vurguladı.

Doğrudan iletişimi artırma çabaları

Öte yandan Blinken’ın ziyareti jeopolitik rakipler arasında doğrudan iletişimi artırma çabalarını sürdürüyor. Blinken ayrıca ABD Başkanı Joe Biden ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in geçtiğimiz kasım ayında Kaliforniya’da bir araya geldiklerinde mutabık kaldıkları üç ana konuda kaydedilen ilerlemeyi de ele alacak: uyuşturucu karşıtı işbirliği, askerden askere iletişim ve yapay zeka işbirliği.

Biden ve Xi, ABD Hazine Bakanı Janet Yellen’in 3-9 Nisan tarihleri arasında Çin’i ziyaret etmesinden hemen önce, nisan ayı başında 105 dakikalık bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi.

Ancak Yellen’ın turu, ikili ilişkilerdeki kilit sürtüşme noktalarından birini tekrar tekrar vurguladı: Çin’in endüstriyel kapasite fazlasından ABD’nin duyduğu endişe. Kasım ayında yeniden seçilecek olan Biden, geçen hafta Yellen’in kapasite fazlasıyla ilgili endişelerini yineledi ve Çin çelik ve alüminyumuna uygulanan gümrük vergilerinin üç katına çıkarılması çağrısında bulundu. Pekin ise bu endişeleri “yersiz, önyargılı ve politik” olarak nitelendirerek karşı çıkıyor.

Ulusal ekonomi danışmanı Lael Brainard gazetecilere yaptığı açıklamada, ABD’nin cansız iç pazarını telafi etmek için Çin’den yeni bir ihracat artışına hazırlandığını söyledi ve “Çin iyileşme yolunu ihraç edemez” uyarısında bulundu.

Ancak Pekin, ikili ilişkilerin yönü konusunda hayal kırıklığını dile getirdi. Xi, Biden ile yaptığı telefon görüşmesinde, Kaliforniya zirvesinden bu yana ilişkilerin istikrara kavuşmaya başlamasına rağmen, “ilişkinin olumsuz faktörlerinin de arttığını” ve dikkat edilmesi gerektiğini kaydetti.

Xi, “ABD tarafı Çin’in ticaret ve teknoloji gelişimini bastırmak için bir dizi önlem aldı ve yaptırım listelerine giderek daha fazla Çinli kuruluş ekliyor” dedi ve ekledi: “Bu ‘riskleri azaltmak’ değil, risk yaratmaktır.”

Uzmanlara göre, Blinken’ın görevi, herhangi bir politika değişikliğinin sorunsuz bir şekilde yürütülmesini ve tüm ilişkiyi rayından çıkarmamasını sağlamak.

DİPLOMASİ

Reuters: Ukrayna’ya askeri yardım koordinasyonunu ABD yerine NATO üstlendi

Yayınlanma

Reuters ajansına konuşan bir kaynağa göre, ABD, Ukrayna’ya yönelik Batı ülkelerinin askeri yardımlarının koordinasyon görevini Kuzey Atlantik İttifakı’na (NATO) devretti.

Bu adım, önceden planlanmış olmasına rağmen birkaç ay ertelenmişti.

Ajans, bu kararın NATO’nun Ukrayna’ya asker göndermeden “savaşta daha aktif bir rol üstlenmesini” sağlayacağını belirtti.

Fakat diplomatlar, ABD’nin Kiev’e en büyük askeri desteği sağlamaya devam etmesi nedeniyle bu değişikliğin etkisinin sınırlı kalabileceğini ifade etti.

Ajans ayrıca, ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın Rusya-Ukrayna savaşını hızla sona erdirmek istediğini, ancak bunu başarmak için nasıl bir yol izleyeceğini henüz açıklamadığını anımsattı.

NATO ülkeleri, temmuz ayında Washington’da düzenlenen bir zirvede, Ukrayna’ya askeri yardım sevkiyatının koordinasyonunun NATO’ya devredilmesine karar verdi.

Bu yeni yapı, NATO Güvenlik Yardım ve Eğitim Misyonu (NSATU) olarak adlandırılıyor ve yaklaşık 700 kişilik bir personel kadrosuna sahip.

Misyonun merkezi, Almanya’nın Wiesbaden kentindeki bir ABD üssünde bulunuyor.

McFaul: Ukrayna, topraklardan feragat karşılığında NATO üyeliğine ikna edilmeli

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İsveç’ten “enerji kablosu” projesine Alman elektrik reformu şartı

Yayınlanma

İsveç, Berlin’in elektrik piyasasını yeniden düzenleyerek denizaşırı ülkelerden daha düşük maliyetli elektrik çekmeyi durdurması halinde Almanya’yı güney İsveç’e bağlayacak bir elektrik kablosu projesini onaylamaya hazır olduğunu açıkladı.

İsveç Enerji Bakanı Ebba Busch Financial Times’a (FT) yaptığı açıklamada, Almanya ve İsveç elektrik piyasalarını birbirine bağlaması planlanan 700 megavatlık Hansa PowerBridge projesinin “Almanya kendi sistemini düzene sokana kadar” erteleneceğini söyledi. 

Busch, Almanya’nın iç elektrik piyasasını, şebekelerinin verimliliğini artıracak ve fiyatları düşürecek ihale bölgelerine ayırması halinde İsveç hükümetinin proje üzerinde “harekete geçmeye hazır olacağını” da sözlerine ekledi.

Bu tür reformların, Almanya’nın İsveç’in büyük ölçüde hidroelektrikle üretilen daha ucuz elektriğini çekmesini ve İsveçli tüketiciler için maliyetlerin artmasını önleyeceği düşünülüyor.

Elektrik, şebekeler üzerinde en yüksek fiyat talebinin olduğu yere doğru akıyor. İsveç’in şebekesi halihazırda Baltık Denizinin altından geçen bir enterkonnektör aracılığıyla Almanya’ya bağlı.

Avrupa’daki elektrik fiyatlarına ilişkin tartışmalar, AB üyesi ülkelerin Rus gazı ve fosil yakıtlardan uzaklaşmak için sisteme hava koşullarına bağlı yenilenebilir enerji eklemek için acele etmeleri nedeniyle bu yıl giderek hararetlendi.

Bu durum, güneşin parladığı ve rüzgârın estiği dönemlerde önemli ölçüde fazla üretime yol açarken, güneş ya da rüzgârın olmadığı zamanlarda da üretimin çok düşük olduğu dönemleri beraberinde getirdi. Sonuç olarak birçok ülkede fiyatlar son derece dalgalı bir seyir izledi.

Busch, geçtiğimiz çarşamba ve perşembe günleri İsveç’in güneyinde fiyatların “eksi fiyatlardan” kilovat saat başına yaklaşık 1 avroya sıçradığını söyledi. Busch, bunun yatırım için “çok zor bir durum yarattığını” da sözlerine ekledi.

Yaz aylarında Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis de Yunanistan’daki açıklanamaz yüksek faturalarla ilgili endişelerini dile getirmiş ve bloğun enerji sistemini daha iyi incelenmesi gereken bir “kara kutu” olarak tanımlamıştı.

Mitsotakis, “İyi işleyen ve yenilenebilir enerji kaynaklarından gerçekten yararlanan bir enerji piyasasına sahip olmak istiyorsak, bu konulara bakan ve müdahale etme kapasitesine sahip bir tür Avrupa düzenleyicisi düşünmeliyiz,” dedi.

AB’nin enerji düzenleyicisi Acer pazartesi günü, elektrik şebekesi maliyetlerinin 2050 yılına kadar iki katına çıkabileceği ve mevcut şebekelere daha fazla yük bindikçe “elektrik faturalarının genel karşılanabilirliğini tehlikeye atacağı” uyarısında bulundu.

Norveçli politikacılar geçen hafta, ülkedeki elektrik fiyatlarının 2009’dan bu yana en yüksek seviyeye ulaşması üzerine, Norveç ile Danimarka, Almanya ve Britanya arasındaki enterkonektörleri gözden geçirmek istediklerini söyledi. O zamandan bu yana fiyatlar aralık ayı için rekor düşük seviyelere geriledi.

Oslo’nun endişelerine atıfta bulunan Busch, “dünyanın geri kalanının bir parçası olmayı seven açık, ilerici bir ülkenin bu birbirine bağlı enerji sisteminin bir parçası olmak istemeyebileceğimizin sinyalini vermesinin Avrupa için üzücü bir an olduğunu” söyledi.

Busch, Almanya’nın yüksek fiyatlarının sorumlusu olarak nükleer santrallerini kapatma ve 2011 yılında Japonya’da meydana gelen Fukushima kazasının ardından AB düzeyinde nükleere verilen desteğe karşı çıkma kararını gösterdi.

İsveç de bir önceki hükümet döneminde benzer bir karar almış aöa politikasını değiştirerek Avrupa düzeyinde nükleer enerjinin en güçlü savunucularından biri haline gelmişti.

İsveç’in kendi enerji sistemi, ülkenin hidroelektrik santrallerinin çoğunun bulunduğu kuzeyden zayıf iletim bağlantıları olduğu için genellikle büyük bölgesel fiyat farklılıklarından muzdarip.

Geçtiğimiz hafta Volvo Cars, Volvo Trucks ve SKF’ye ev sahipliği yapan Göteborg’daki tüketiciler elektrik için kuzeydeki Luleå kentindekilerden 190 kat daha fazla ödedi.

FT’ye konuşan İsveç’in önde gelen bir şirket yöneticisi, “Enerji politikamız umutsuz. Eğer işleri kısa sürede yoluna koymazsak, sanayinin büyük bir kısmı sıkıntıya girebilir,” dedi.

Busch, Avrupa’nın nükleer enerji konusunda “siyasi mücadelelere” girmeyi bırakması ve sistemi istikrara kavuşturmak için teknolojiye daha fazla yatırım yapılmasını teşvik etmesi gerektiğini söyledi.

Busch, nükleer karşıtı Yeşiller partisinin üyesi Alman Enerji Bakanı Robert Habeck’i kastederek, “Hiçbir siyasi irade fiziğin temel kurallarını geçersiz kılamaz, Dr. Robert Habeck bile,” dedi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

İsviçreli Büyükelçi Buch: Rusya’yı zayıflatmış olabilirler, ama aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflatmış oldular

Yayınlanma

İsviçre’nin Türkiye Büyükelçisi Jean-Daniel Ruch, Rusya-Ukrayna barış görüşmelerinin erken sonlandırılmasının savaşın uzamasına ve ölümlerin artmasına yol açtığını belirtti. Batı’nın bu stratejisinin sadece Rusya’yı değil, tüm Batı’yı da zayıflattığını vurguladı.

İsviçre’nin Türkiye Büyükelçisi Jean-Daniel Ruch, Türkiye’nin savaşın altıncı haftasında gerçekleştirdiği ve giderek olumsuz bir şöhrete bürünen Rusya-Ukrayna barış görüşmelerine dair değerlendirmede bulundu.

Antithèse adlı YouTube kanalına mülakat veren Ruch, müzakerelerin nasıl sonlandırıldığı ve Batı’nın bu süreçteki rolü üzerine çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Ruch, Batı’nın –özellikle İngiliz müttefikler ve Amerikalıların– müzakerelerin başarıya ulaşmasının eşiğinde olduğu bir dönemde bu süreci sonlandırdığını belirtti.

Bu kararın, Batı’nın Rusya’yı zayıflatma stratejisi kapsamında alındığını ifade eden Ruch, bu yaklaşımın hem Rusya’yı hem de Batı’yı zayıflattığını ileri sürdü.

“Bu kararı son derece ahlaksızca buluyorum, zira savaşın devam etmesi halinde ölümlerin on binlerce, hatta yüz binlerle ifade edilebileceği aşikardı,” diyen Ruch, bu kararın insani boyutunu vurguladı.

Ruch, Batı’nın müzakereleri sonlandırma kararını, Rusya’yı zayıflatma amacıyla erken alındığını ve bunun da savaşın uzamasına yol açtığını savundu.

Ruch, “Neden bu kadar çok insan öldü?” sorusunu sorarak, Batı’nın stratejisinin sadece Rusya’yı değil, aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflattığını dile getirdi.

Avrupa’nın bu süreçte önemli ölçüde etkilendiğini belirten Ruch, “Rusya’yı zayıflatmış olabilirler, ama aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflatmış oldular,” dedi.

Savaşın devam etmesi durumunda ölümlerin artacağı ve çatışmaların daha da tırmanacağı konusunda uyarılarda bulunan Ruch, “Bu, insanlık adına büyük bir trajediydi,” ifadelerini kullandı.

Ayrıca, bugün yapılacak bir barış anlaşmasının bile Rusya’nın uzlaşmaya hazır olup olmadığına bağlı olduğunu belirten Ruch, sürecin son derece zorlu olduğunu vurguladı.

Öte yandan Ruch, kitabının yazılmasına neden olan süreç hakkında da bilgiler verdi. “Rusya’nın işgalinden sonra başladım, zira bu durumu önleyememiş olmamız mümkün değildi,” diyen Ruch, Batı’nın masada iki taslak anlaşma olmasına rağmen bunlara uymamasının savaşın uzamasına neden olduğunu söyledi.

Tarihçilerin bu dönemi bir gün yeniden ele almasının gerektiğini belirten Ruch, “Bu, belki de tarihçiler tarafından bir gün yeniden ele alınması gereken bir tartışma,” değerlendirmesini yaptı.

Türkiye’nin bu süreçteki rolüne de değinen Ruch, Türkiye’nin tarafsızlık konusunda Ukrayna ile çalışmak istediğini ve bu konuda görüşmeler yaptığını anlattı. “Türkler, Ukrayna için tarafsızlık kavramı üzerinde bizimle çalışmak istiyorlardı,” diyen Ruch, Türkiye’nin tarafsızlık modeli üzerine çalışmalar yaptığını ve bu sürecin önemli olduğunu belirtti.

Ruch, Batı’nın küresel bir gündemi olduğunu ve bu savaşla yüzleşmek için acelelerinin olmadığını ifade etti. Rusya’nın nükleer tehditlerini artırması ve Batı’nın buna karşı ne tür tedbirler alacağı konusundaki endişelerini dile getiren Ruch, kara birliklerinin NATO ile Rusya arasında bir savaşa yol açabileceğini ve bunun Türkiye’nin güvenliği açısından ciddi riskler taşıdığını vurguladı.

Ayrıca Ruch, savaşın yarın sona ereceğini düşünmediğini ve çözüm modelinin hala İstanbul’da müzakere edilenlere dayandığını belirtti. Tarafsızlık ve güvenlik garantileri konusundaki belirsizlikler nedeniyle bu sürecin ne kadar zor olacağını vurgulayan Ruch, “Bu savaşın yarın sona erdiğini göremeyeceğiz,” diye ekledi.

Ukrayna’da müzakere gündemi: Toprak mı güvenlik garantisi mi?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English