Bizi Takip Edin

Amerika

Bolsonaro gitse de fikirleri Kongre’de hala baskın

Yayınlanma

Brezilya’da eski Başkan Bolsonaro’nun taraftarlarının Kongre, Başkanlık Sarayı ve Yüksek Mahkemeyi bastığı görüntüler tüm dünyada gündem oldu. Siyaset Bilimci Hüsamettin Aslan, Brezilya’yı bu krize götüren süreci, ülkedeki kutuplaşmayı ve Lula da Silva’nın krizi yönetme şeklini Harici’ye değerlendirdi.

Hüsamettin Aslan

‘Bolsonaro’nun otoriter yönetim tarzı birçok sınıfı ötekileştirdi’

  • Brezilya’yı Kongre baskınına götüren süreci anlatabilir misiniz? Böyle bir olay bekleniyor muydu? Bu siyasi ve toplumsal kutuplaşma nasıl oluştu?

2022 yılında Brezilya genel seçimlerinden zaferle ayrılan Lula da Silva üçüncü dönem başkanlık görevini yerine getirmek için 1 Ocak 2023’te devir teslimin ardından Brezilya’da resmen görevine başladı.

Seçim öncesi genel durum şöyle: Brezilya’da özellikle Covid-19’un getirmiş olduğu ekonomik yıkım ve bu ekonomik yıkımla birlikte aşırı sağcı Bolsonaro’nun getirdiği otoriter ve milliyetçi yönetim tarzı Brezilya’da birçok sınıfı ötekileştirmişti. Bu bağlamda Bolsonaro’yu başta evanjelik toplum, dindar kesim, sağ cumhuriyetçi ve milliyetçiler, silahlı kuvvetler, sermaye sınıfı ve kırsal kesimde yaşayan çiftlik sahipleri desteklemekteydi. Lula da Silva’yı ise özellikle şehir hayatında dışlanmış kesimler, yoksullar, işçiler, öğrenciler, Z kuşağı, Latin Amerika’nın ve Brezilya’nın en güçlü sivil toplum kolektifleri olan LGBTİ hareketleri desteklemekteydi. Brezilya seçimleri öncesi anket şirketlerine göre Lula da Silva’nın Bolsonaro’nun 10 ila 15 puan önünde bitirmesi beklenirken, özellikle Bolsonaro seçim stratejisini, aile değerleri, vatan ve tanrı gibi muhafazakar değerler üzerine inşa edip beklenenden fazla oy olarak seçimi ikinci tura taşıdı ve Lula da Silva’nın 1.8 puan gerisinde bir oy alarak seçimi kaybetti. Lula da Silva’nın kısa marjla seçimi kazanması belki hukuken değil ama siyaseten ülkede tartışıldı. Hatta Dünya Kupasına katılan Brezilya futbol takımının başarıları bile ülkede kutuplaşmayı giderememişti. Binlerce Bolsonaro taraftarı otoyolları kapattı ve askeri kışlalar önünde darbeye davet mitingleri yaparak ordunun yönetimi ele geçirmesi ve solcu Lula da Silva ve onların destekçilerine bırakmaması için aylarca gösterilerde bulundular. Ancak Bolsonaro hukuken seçim sürecini kabul ederek geçiş sürecini başlattı ve 1 Ocak 2023’te görevin Lula da Silva’ya teslim edilmesi noktasında denetim kurumlarını harekete geçirdi.

ABD Kongre baskını ile benzerlikler

Bolsonaro’nun başta Covid-19 döneminde aldığı ve almadığı kararlarla ilgili ve otoriter yönetimi ile ilgili hakkında açılmış birçok dava bulunmaktaydı. Bu bağlamda hem avukatlarının vermiş olduğu telkinle hakkında olası bir tutuklama kararına karşı önlem almak için ve hem de rakibi Lula da Silva’yı tebrik etmemek ve devir teslim törenine katılmamak için ülkeyi terk ederek önceki ABD Başkanı Trump’ın yaşadığı Miami’ye gitti. Tabii hem seçim öncesinde hem de seçim sonrasında gerek Brezilya’da gerekse uluslararası ilişkilerde Latin Amerika’yı takip eden tüm uzmanlar, Bolsonaro’nun Trump ailesiyle yakın olan ilişkisini göz önünde bulundurarak ve aynı zamanda Bolsonaro’yu destekleyen sosyolojinin de aynı networkten yani evanjelik networkten beslenmesinden ötürü 6 Ocak 2021 yılında Amerikan Kongresi’ndekine benzer bir baskının Brezilya’da da olabileceğini bekliyordu.

Ancak Brezilya’da 1 Ocak 2023’te benzer bir girişim gerçekleşmedi. Hiç kimsenin beklemediği bir anda sürpriz bir şekilde devir teslimden bir hafta sonra aşırı sağcı Bolsonaro taraftarları Brezilya Kongresini, Başkanlık Sarayını ve Yüksek Mahkeme binasını işgal ederek ortalığı talan ettiler. Brezilya kamu kurumlarının işgale uğraması hem Brezilya’da hem de dünyada şok etkisi yarattı. Binlerce kişinin Brezilya kamu kurumlarını ele geçirerek, yakıp yıkması dünya medyasının ana gündemi oldu. Bu bağlamda gözler Lula da Silva’yı aradı. Ancak Lula da Silva, São Paulo şehrinde afetten dolayı yaşanan durumu incelemek için başkent dışındaydı. Sao Paulo belediyesi de aynı zamanda sağ kökenli bir belediye tarafından idare edilmektedir. Lula da Silva bunun dışında bir ilçe belediyesinde de konuşma yaparak, yapılanları faşist bir eylem olarak nitelendirmiş ve sorumluların yakalanarak gerekli cezaları alacağı yönüne bir açıklama yapmış ve dik bir duruş sergilemiştir. Nitekim olaydan hemen sonra özellikle asker devreye girerek, göstericileri kamu binalarından uzaklaştırdı. Ancak bu süre içerisinde özellikle polisin ideolojik formasyonundan ötürü milliyetçi bir reaksiyon gösterip Bolsonaro taraftarı göstericilere toleranslı davranması hem Lula da Silva’nın hem de konuyu takip eden otoritelerin dikkatini çekmiştir. Lula da Silva eyalet valisi Rocha’yı ve güvenlik istihbarat şefini görevden alarak eyalette olağanüstü durum ilan etti.

‘Bolsonaro döneminde ülke askeri vesayetle yönetildi’

Bolsonaro’nun görev süresi içerisinde muvazzaf ve emekli 10 bin ila 11 bin civarında asker sivil kadrolara atandı. Bu bağlamda Brezilya, Bolsonaro yönetimi döneminde her ne kadar bir askeri darbe olmamış olsa da, bir vesayet altında yönetildi. Nitekim Lula da görevi devralmadan önce 8 bin askerin görevden alınacağı yönünde bir açıklama yaptı. Bu bağlamda son kongre baskını aynı zamanda bürokrasinin militarizasyonu açısından önemli bir çıktı olarak değerlendirilebilir. Zira Bolsonaro’ya yakın ilgisi olan sivil bürokratların, askeri kadroların ve polis kadrolarının bu gösterilere engel olmaması ideolojik bir formasyondan ileri geldiği gibi aynı zamanda bürokratik bir motivasyondan da kaynaklanmaktadır. Nitekim Lula da Silva da gösterilerden sorumlu olarak eyalet ve güvenlikten sorumlu bakanı ve eyalet valisini görevden aldı. Bu anlamda yaşanan bu durum Brezilya iç siyasetinde bir rövanşizmin çıktısı olarak değerlendirildiği gibi, Lula’yı destekleyen kitlelerin de kendi içerisinde Bolsonaro taraftarlarına duyacağı bir öfkenin temel taşını oluşturmaktadır.

Askerlerin göstericilere müdahalesiyle Başkanlık Sarayı, Yüksek Yargı binası ve Kongrenin göstericilerden temizlenmesinin akabinde başta ABD Başkanı Joe Biden olmak üzere, Latin Amerika ve Kıta Avrupası’ndan birçok lider Brezilya ve Lula da Silva’ya geçmiş olsun dileklerini ileterek demokratik kamu kurumlarına olan saygılarını yenilediler. Bu bağlamda Latin Amerika ve Brezilya’da 2015 yılında başlayan sağ ve milliyetçi hükümetlerin 2023’ün ilk günleri ile birlikte büyük oradan tasfiye edildiğini görüyoruz. Özellikle kıtanın ekonomik, askeri ve siyasi anlamda ilk 5 ülkesi olan Brezilya, Arjantin, Meksika, Şili ve Kolombiya’nın tamamı sol ve solcu hükümetler tarafından yönetilmektedir. Bu bağlamda Amerika Birleşik Devletleri de otoriter bir söylemi geliştiren Trump gibi bir liderden arındırılarak, aslında  küresel sistemle benzer refleksleri geliştiren bir hükümetler silsilesi geliştirilmektedir.

‘Hem Temsilciler Meclis’inde hem de Senato’da muhafazakarlar baskın’

  • Lula yönetimi kısa sürede kontrolü sağlasa da ülkede gerginlik devam ediyor. Sizce olayların devamı gelecek mi? Lula hükümeti ne gibi adımlar atacak?

Brezilya’da yaşanan bu durum yakın bir gelecekte de kutuplaşma ve gerginliğin devam edeceğini göstermektedir. Lula da Silva her ne kadar seçimleri kazanmış olsa da Kongre’de üstünlüğü sağlayamadı. Bu bağlamda hem Temsilciler Meclis’inde hem Senato’da Bolsonaro’yu destekleyen siyasi grupların üstünlüğü bulunmakta. Hem sağ partiler hem de muhafazakar evanjelikler Temsilciler Meclisi’nde ve Senato’da  bir üstünlüğe sahip. Bolsonaro her ne kadar seçimleri kaybetmiş olsa da Bolsonaro’yu destekleyen fikir ve düşünce akımları Brezilya Kongresi’nde üstünlüğü sağlamaktadır. Dolayısıyla Lula da Silva ya Kongre’de uzlaşmacı bir tutum izleyecektir – ki sağ partiler ve evanjelik parlamenterler oldukça agresif ve uzlaşma konusunda katı bir tutum sergilemektedir – ya da ülkeyi kararnamelerle yönetecektir. Her hâlükârda Lula da Silva’nın ülkenin kritik konularında karar almasına ciddi bir engel teşkil etmektedir.

Sonuç olarak Brezilya’da yaşanan bu gerilimin yakın bir zamanda da devam etmesi beklenmektedir. Nitekim Brezilya’da Kongre ve silahlı kuvvetler noktasında bir üstünlüğe sahip olan sağ siyasi gruplar Lula da Silva’nın karar alma mekanizmasına sık sık müdahalede bulunacaklardır. Ancak yargı ve medya gücünü elinde bulunduran Lula, uluslararası konjonktürde Bolsonaro karşıtlığı üzerinden kendisine alan açmaktadır. Ancak Brezilya’nın öncelikle sakinleşmeye ihtiyacı var. Aşırı kutuplaşma öncelikle hem kamu kurumlarına hem de topluma ciddi zararlar vermektedir. Lula ilk iki başkanlığında proaktif bir dış politika stratejisi izlemiş, Asya’da, Afrika’da ve Avrupa başkentlerinde saygıdeğer bir lider olmuştur. Bu bağlamda Lula da Silva’nın dış politikadaki bu proaktif yönetimi Brezilya ekonomisine olumlu katkılar sağlamış, Brezilya dünyanın beş ekonomisi arasına yerleşmiştir. Özellikle Covid-19 ve Bolsonaro’nun devlet tecrübesinin az olması nedeniyle Brezilya ekonomisi ciddi bir resesyona girmiş ve dünyada 9. ekonomi olmaya kadar gerilemiştir. Covid-19’un getirmiş olduğu ekonomik yıkım siyasetle birleşince ülke ciddi bir kutuplaşmayla karşı karşıya kalmıştır. Bu bağlamda Lula da Silva’nın proaktif dış politika stratejisi hem ülke ekonomisine hem de toplumsal kutuplaşmayı gidermeye ciddi bir kazanım getireceğinden, Brezilya siyaseti içerisinde Lula da Silva olumlu katkı yapacak yegane aktör olarak görünmektedir.

‘Lula kutuplaşmayı gidermeye odaklanacak’

Lula da Silva ülkedeki bu kutuplaşmayı gidermek için hem Brezilya statükosuna selam göndererek cumhurbaşkanı yardımcısını sağ kökenli bir siyasetçi – aynı zamanda eski cumhurbaşkanlığı seçimi rakibi – yapmış hem de savunma bakanlığına yine asker kökenli bir siyasetçi getirmiştir. Ayrıca Lula, kendi tabanıyla çelişmeyen görüntüler ve sözler vermekten geri durmadı. Özellikle başkanlık devir tesliminin yapıldığı 1 Ocak 2023 günü Brezilya kamuoyuna bütüncül bir mesaj vermek için yanına yerli hareketinden bir kişi, LGBT hareketinden bir kişi, Youtuber, siyahi bir kadın, hayvan aktivisti ve evanjelik bir kadın siyasetçiyi alarak toplumun dışlanmış kesimlerini bir arada tutmaya çalışan ve seçkin zümreyi de yönetim içerisinde gösteren korporatist bir yönetim kurmuştur. Ancak Kongre baskınından anlaşıldığı üzere bu mesaj yerine ulaşmamıştır.

Amerika

İran’a saldırı ile birlikte MAGA büyük ölçüde hizaya girdi

Yayınlanma

Donald Trump’ın cumartesi gecesi İran’ı bombaladığını duyurması, askeri harekata şüpheyle yaklaşan MAGA Cumhuriyetçilerinin Başkan’ın arkasında dizilmesine yol açtı.

İran’a yönelik saldırı olasılığı, “Amerika’yı Yeniden Büyük Yap” (MAGA) koalisyonu içinde günlerce süren iç çekişmelere yol açmıştı fakat Başkan, ABD’nin İran’ı bombaladığını duyurduktan sonra, birçok Cumhuriyetçi eleştirmen saldırıları “sınırlı bir eylem” olarak alkışladı.

İran’a saldırı olasılığı, ABD’nin rejim değişikliğine yardım etmesi için baskı yapan Cumhuriyetçiler ile tam ölçekli bir savaşın Trump’ın “Önce Amerika” yaklaşımına ihanet edeceği uyarısında bulunan izolasyonist sesler arasında tartışma başlatmıştı.

‘Mükemmel bir cerrahi saldırı’

Örneğin Muhafazakâr aktivist ve Cumhuriyetçi savaş şahinlerini sık sık eleştiren Charlie Kirk X’te yaptığı açıklamada, İran’ın Trump’a “başka seçenek bırakmadığını” öne sürdü ve “On yıldır İran’ın asla nükleer silaha sahip olmayacağı konusunda kararlıydı. İran, bomba peşinde diplomasiyi terk etmeye karar verdi. Bu, mükemmel bir şekilde gerçekleştirilmiş cerrahi bir saldırıdır. Başkan Trump, ihtiyatlı ve kararlı bir şekilde hareket etti,” dedi.

Trump’ın bir dönem başsavcı adayı olan ve Orta Doğu’daki çatışmanın ABD için uzun süreli bir savaşa dönüşeceği konusunda uyarıda bulunan eski Florida milletvekili Matt Gaetz, X’te yaptığı açıklamada, Başkanın saldırısının “mutlaka daha büyük bir çatışmanın habercisi” olmadığını ileri sürdü ve bombardımanı, Trump’ın ilk döneminde Kasım Süleymani’ye düzenlediği suikaste benzetti.

Ne var ki bazı Cumhuriyetçiler, Fordo nükleer tesisinin bombalanmasının tehditleri sona erdireceğinden şüphe ediyor. Bu isimlerin arasında Senato Silahlı Kuvvetler Komitesi üyesi Senatör Tim Sheehy de vardı.

Fakat saldırılardan sonra Sheehy, cumartesi günkü askeri harekatı “doğru karar” olarak nitelendirdi.

Senatör, “Karşı çıkanlara şunu söylemek istiyorum: Bu bir savaşın başlangıcı değil, sonu. İran 46 yıldır Amerika ile savaş halinde. İran halkı ayaklanmalı ve bu katil rejime son vermelidir,” dedi.

Senatonun en “şahin” Cumhuriyetçilerinden Lindsey Graham de bombardımanın “doğru karar” olduğunu ve “rejimin bunu hak ettiğini” söyledi.

Bazı şahin Cumhuriyetçiler, saldırılardan önce Trump’ın, İran’ın Orta Doğu’daki Amerikan üslerine ve müttefiklerine karşı olası misillemelerine rağmen, İran’ın nükleer programını geri püskürtmek için “tarihi bir fırsatı” olduğunu savunuyordu.

Örneğin Senato İstihbarat Komitesi Başkanı Tom Cotton, “İran, 46 yıldır Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı bir terör savaşı yürütüyor. İran’ın nükleer silaha sahip olmasına asla izin veremeyiz. Cesur askerlerimize Tanrı yardımcımız olsun. Başkan Trump doğru kararı verdi ve Ayetullahlar, Amerikalılara saldırmamaları yönündeki uyarısını hatırlamalıdır,” dedi.

‘MAGA’ iç savaşında yeni cephe: İran

Bannon, Trump ile yemekteyken saldırı kararı çoktan verilmişti

Yine de saldırı, bazı “MAGA izolasyoncularını” rahatsız etti. ABD’nin askeri müdahalesine karşı temkinli olan MAGA ideolğu Steve Bannon, Başkanın açıklamayı yaptığı sırada kendi programında canlı yayın yapıyordu.

Bannon, Trump’ın cumartesi akşamı yaptığı konuşmada “MAGA’ya seslenerek” İran’a saldırmayı neden tercih ettiğini açıklaması gerektiğini savundu.

ABC‘de yer alan habere göre, perşembe günü (19 Haziran) Trump ve  Bannon öğle yemeği için masaya oturduklarında, başkan ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine nasıl saldırılacağına dair bir planı çoktan onaylamıştı.

Öğle yemeğinden önce başkanla telefonda görüşen Bannon, kendisine yakın birkaç kişiye göre, tüm bunların kötü bir fikir olduğunu düşünüyordu.

Kaynaklara göre, Trump ile önceden planlanmış öğle yemeği için Beyaz Saray’a geldiğinde, belirli konuşma konuları hazırlamıştı: “İsrail istihbaratına güvenilemez” ve “sığınak delici bomba planlandığı gibi çalışmayabilir.”

Bannon ayrıca İran’ın misilleme yapması halinde, Orta Doğu’daki ABD askerleri, özellikle Irak’taki 2.500 askerin maruz kalacağı kesin riskin de net olmadığını savunuyordu.

Bannon, Fox News’e savaş açtı

Bannon, İran’ın bombalanmasına karşı tutumunu Fox News‘e karşı şiddetli bir meydan okumaya dönüştürdü. Bannon, cuma günkü programına savaş yanlısı seslerin bir montajıyla başladı ve izleyicilerine “kafalarının patlayacağını” vaat etti.

Bannon ve konukları, Fox News‘i defalarca “propaganda” yapmakla suçladı. Bannon, pazar günü Semafor‘a verdiği demeçte, “Sağcılar şu anda hoş olmayan bir gerçekle, büyük bir maskenin düşmesiyle karşı karşıya: Murdochlar Amerika’nın çıkarlarını ön planda tutmuyor,” dedi.

Fox’un yabancı bir güçle olan ilişkisi hakkında kapsamlı bir FARA (Yabancı Acentalar Soruşturma Yasası) soruşturması yapılması gerektiğini savunan Bannon, “izleyicileri yaşlılar, 70 yaş ve üstü insanlar” olduğunu ve Fox’un “aktivist bir tabanı olmadığı için etkisi olmadığını” da sözlerine ekledi.

Cumhuriyetçi Kongre üyelerinden ‘anayasa’ uyarıları

Temsilci Thomas Massie ise Başkanın paylaşımının ardından X’te, “Bu anayasaya aykırı,” dedi. Kentucky temsilcisi, Trump ile çatışmış ve ABD’nin İran’a müdahalesini en yüksek sesle eleştiren Cumhuriyetçilerden biri.

Bu hafta Massie, birkaç Temsilciler Meclisi Demokratı ile birlikte, ABD’nin çatışmaya müdahalesini engellemek için bir Temsilciler Meclisi kararı sunmuştu.

Muhafazakâr Kongre üyesi Warren Davidson da, “Başkan Trump’ın kararı haklı çıkabilir, ama Anayasaya uygun bir gerekçe bulmak zor. Bu akşamki açıklamalarını sabırsızlıkla bekliyorum,” diye tweet attı.

Cumhuriyetçi Senatör Tim Kaine de Kongrenin onayı olmadan İran’a karşı harekete geçilmesini engellemek için kendi karar tasarısını oylamaya sunmayı planladı ve bunu bu hafta içinde gerçekleştirebilir.

Kaine, “Amerikan halkı, ABD’nin İran’a savaş açmasına ezici bir çoğunlukla karşıdır. İsrail Dışişleri Bakanı dün, İsrail’in bombardımanının İran’ın nükleer programını ‘en az 2 veya 3 yıl’ geriye attığını itiraf etti. Peki Trump’ı bugün bu kadar aceleci bir şekilde bombalamaya karar vermeye iten ne oldu? Korkunç bir karar,” dedi.

ABD’deki İran tartışması büyüyor

Sanders’tan ‘oligarşiye karşı mücadele’ kampanyası

Kendi İran yasasını zorlayan bağımsız Vermont Senatörü Bernie Sanders da Oklahoma’nın Tulsa kentinde düzenlediği “Oligarşiye Karşı Mücadele” turunda Trump’ın saldırısını sert bir şekilde eleştirdi.

Sanders, İran’a saldırmak için başkanın yasal yetkisini tutkuyla sorgularken, kalabalık yumruklarını havaya kaldırarak “Artık savaş yok” sloganları attı.

Sanders, “Az önce duyduğum bu haber sadece endişe verici değil, aynı zamanda anayasaya da aykırı. Hepiniz biliyorsunuz ki, bu ülkeyi savaşa sokabilecek tek kurum ABD Kongresidir. Başkanın bu hakkı yoktur,” diye konuştu.

Okumaya Devam Et

Amerika

Piyasalar İran’ı beklerken petrol fiyatları yükseldi

Yayınlanma

Petrol fiyatları, enerji piyasalarının ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine yönelik askeri saldırısını ve İran’ın cevabını beklerken pazar akşamı Başkan Donald Trump’ın göreve dönmesinden bu yana en yüksek seviyelere yükseldi.

ABD ham petrol vadeli işlemleri yüzde 6’nın üzerinde artışla varil başına 78 dolara yükseldi ve Trump’ın göreve başladığı 20 Ocak’taki fiyattan 1 doların üzerinde bir artış kaydetti.

Bu artış, Amerikan sürücülerin önümüzdeki hafta 4 Temmuz tatili için yola çıkmaya hazırlandığı bir dönemde benzin fiyatlarına da yansıyacak gibi görünüyor.

Trump, “enerji hakimiyeti” gündeminin bir parçası olarak tüketici enerji fiyatlarını düşürme vaadiyle seçim kampanyası yürütmüştü, fakat şu anda normal benzinin ortalama pompa fiyatı galon başına yaklaşık 3,22 dolar ile Trump’ın göreve başladığı zamanki fiyatın yaklaşık 10 sent üzerinde ve bu hafta da yükselme olasılığı var.

Petrol fiyatlarının şimdi ne kadar daha artacağı, Tahran’ın saldırılara nasıl tepki vereceğine bağlı. İran parlamentosu, dünyanın deniz yoluyla taşınan petrolünün dörtte birinin geçtiği Hürmüz Boğazını kapatma kararı aldı, şimdi dini lider Ali Hamaney’in kararı bekleniyor.

Böyle bir durumda bile, petrol piyasası üzerindeki etkisi, İran ve müttefiklerinin Hürmüz’den geçen petrol tankerlerini taciz etmekle yetinip yetinmeyeceklerine veya trafiği tamamen engellemek için tam ölçekli bir harekete geçip geçmeyeceklerine bağlı olacak.

Beyaz Saray’ın İran’a bombalamalar konusunda önceden bilgi verdiği ve başka saldırı olmayacağını söylediği yönündeki haberler, Trump yönetiminin tam ölçekli bir savaştan kaçınmaya çalıştığını ve petrol fiyatlarını kontrol altında tutmaya yardımcı olduğunu gösteriyor.

Enerji analistleri, Hürmüz Boğazındaki deniz trafiğinin kesintiye uğramasının petrol fiyatlarını varil başına 100 doların üzerine çıkarabileceğini söyledi.

Enerji ve jeopolitik analiz şirketi Rapidan Energy Group’un CEO’su Scott Modell, “Bu koreografi, her iki tarafın da bu krizi kontrol altına almak istediğini, kontrolünü kaybetmek istemediğini gösteriyor. İran’ın tepkisinin sahnelenmiş olacağını düşünüyoruz: ticari gemilere taciz, tankerlerin sembolik olarak ele geçirilmesi ve ABD askeri karakollarına sınırlı roket saldırıları gibi. Fakat Hürmüz Boğazındaki enerji akışını tamamen kesmek için tam ölçekli bir kampanya olmayacağını düşünüyoruz,” dedi.

Bazı piyasa analistleri, çatışmaların tırmanması durumunda bile ABD, Suudi Arabistan gibi OPEC ülkeleri ve diğer tedarikçilerin talebi karşılamak için yeterli ürüne sahip olacağına inanıyor.

Fakat diğerleri, fiyat artışının daha yeni başladığı konusunda uyarıyor. BCA Research analisti Roukaya Ibrahim bir notta, “Doğru, bu petrol piyasası dinamikleri, yatırımcıların petrol arzında şok yaşama olasılığının artmasını hesaba katarak daha yüksek bir risk primi eklediklerini gösteriyor. Fakat daha önemli soru, bu fiyatlandırmanın risk düzeyini yeterince yansıtıp yansıtmadığı. Bizim izlenimimiz, ham petrol fiyatları üzerindeki baskının yakın vadede yukarı yönlü olmaya devam edeceği yönünde,” dedi.

Okumaya Devam Et

Amerika

Trump’tan İran’da rejim değişikliği çağrısı

Yayınlanma

ABD Başkanı Donald Trump, İran’ın nükleer tesislerine yönelik büyük bir saldırının ardından ülkede rejim değişikliği ihtimalini gündeme getirdi. Trump, saldırıların İran’ın nükleer altyapısına “devasa zarar” verdiğini savundu.

ABD Başkanı Donald Trump, ülkesinin İran’ın nükleer tesislerine yönelik gerçekleştirdiği saldırıların ardından Tahran’da rejim değişikliği ihtimalini dışlamadığını belirtti.

Trump, sosyal medya platformu Truth Social üzerinden yaptığı açıklamada, “Rejim değişikliği terimini kullanmak politik olarak doğru değil ama eğer mevcut İran rejimi İran’ı yeniden büyük yapamıyorsa, neden rejimi değiştirmeyelim? MIGA! (Yeniden Büyük İran)” ifadelerini kullandı.

Trump, uydu görüntülerine atıfta bulunarak, ABD’nin saldırıları sonucunda İran’ın nükleer altyapısının “devasa zarar” gördüğünü bildirdi. Saldırının başarısını vurgulayan Trump, “İmha etmek doğru terim! Tam isabet!” dedi.

Başkan ayrıca, operasyonu başarıyla tamamlayan B-2 bombardıman uçağı pilotlarının Missouri eyaletine güvenli bir şekilde indiğini de ekledi.

Nükleer tesislere yoğun bombardıman

22 Haziran’ı 23 Haziran’a bağlayan gece ABD Hava Kuvvetleri, İran’ın Natanz, Fordo ve İsfahan’daki nükleer tesislerine yönelik yoğun bir saldırı düzenledi.

Operasyonda, Amerikan B-2 uçaklarının en az altı adet 15 tonluk sığınak delici bomba attığı ve denizaltılardan yaklaşık 30 Tomahawk seyir füzesi fırlatıldığı belirtildi.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) Başkanı Rafael Grossi, saldırıların İran’ın nükleer programına ait tesislere zarar verdiğini doğruladı.

Grossi’ye göre, İsfahan ve Natanz’daki uranyum zenginleştirme tesisleri önemli ölçüde hasar görürken, Fordo’daki yer altı tesisinde meydana gelen hasarın boyutu henüz tam olarak değerlendirilemedi.

ABD’li yetkililerden farklı açıklamalar

Başkan Trump, saldırıların amacını “dünyadaki terörizmin baş sponsoru” olarak nitelendirdiği İran’dan kaynaklanan nükleer tehdidi durdurma niyetiyle açıkladı.

Fakat ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, operasyonun görevinin İslam Cumhuriyeti’ndeki yönetimi devirmek değil, barışı tesis etmek olduğunu vurguladı. ABD Başkan Yardımcısı JD Vance de “ABD’nin İran ile değil, onun nükleer programıyla savaştığını” kaydetti.

Hamaney’den ‘asla teslim olmayacağız’ yanıtı

Saldırılardan önce Trump, Tahran’dan “koşulsuz teslimiyet” talep etmişti. İslam Cumhuriyeti’nin hava sahası üzerinde tam kontrol sağlandığını belirten Trump, İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’in nerede “saklandığını” bildiklerini söylemişti.

Hamaney’i “kolay bir hedef” olarak tanımlayan Trump, yine de şimdilik onu ortadan kaldırma gibi bir planları olmadığını ifade etmişti.

Bu açıklamalara yanıt veren Ayetullah Ali Hamaney, İran’ın asla teslim olmayacağını ve Amerikan başkanının taleplerini kabul etmeye niyetli olmadığını belirtti.

Hamaney, “Herhangi bir Amerikan askeri saldırısı, ciddi ve onarılamaz sonuçlara yol açacaktır. İran, dayatılan bir savaşa nasıl kararlılıkla direnecekse, dayatılan bir barışa da aynı kararlılıkla karşı koyacaktır. İran, hiçbir baskı karşısında asla boyun eğmeyecektir,” diye vurguladı.

İranlı diplomat: Amerika ve İsrail’in asıl hedefi İran’ın içeriden çöküşüydü

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English