Bizi Takip Edin

DÜNYA BASINI

Çin lideri Xi, Rus basınına yazdı: Yeni bir sayfa açıyoruz

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Ukrayna ihtilafının ardından Batılı ülkelerin Rusya’ya uyguladığı ağır ambargolar, ülkeyi Çin ile halihazırda var olan yakın ilişkilerini derinleştirmeye sevk etti. Dünyanın en büyük emtia tedarikçisi olan Rusya ile üretim devi Çin’in yakınlaşması ve gelişmekte olan bir dizi ülkeyle ortaklığa giderek yeni platformlar oluşturması ya da var olan platformları daha işler kılmaya başlaması kuşkusuz son bir yılın en ciddi sonuçlarından biriydi. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Rus devlet ajansı RIA Novosti için kaleme aldığı makalede Moskova ile Pekin arasındaki ilişkilerin niteliği ve gidişatına ilişkin değerlendirmede bulunuyor.


Çin-Rusya dostluğu, işbirliği ve ortak kalkınmasında yeni bir sayfa açmak için ilerliyoruz

Şi Cinping, Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı — RIA Novosti

20 Mart 2023

Devlet Başkanı Vladimir Putin’in daveti üzerine yakında Rusya Federasyonu’na resmi bir ziyaret gerçekleştireceğim. Rusya, 10 yıl önce devlet başkanı seçildikten sonra ziyaret ettiğim ilk ülke oldu. Geçtiğimiz on yıl içerisinde Rusya’ya sekiz ziyaret düzenledim. Her seferinde yüksek beklentilerle geldim ve verimli sonuçlarla dönerek Devlet Başkanı Vladimir Putin ile beraber Çin-Rusya ilişkilerinde yeni bir sayfa açtım.

Çin ve Rusya, birbirlerinin en büyük komşusu ve kapsamlı stratejik ortağıdır. İkimiz de dünyanın önde gelen ülkeleri ve BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleriyiz. Her iki ülke de bağımsız bir dış politika izliyor ve ilişkilerini diplomaside yüksek bir öncelik olarak görüyor.

Çin-Rusya ilişkilerinin gelişmesi için açık bir tarihsel mantık ve güçlü bir iç itici güç mevcut. Geçtiğimiz 10 yılda, geniş kapsamlı işbirliğimizde uzun bir yol kat ettik ve yeni döneme doğru önemli adımlar attık.

— Üst düzey etkileşimler Çin-Rusya ilişkilerinin yönlendirilmesinde kilit nitelikte bir stratejik rol oynadı. İkili ilişkilerin gelişmesi için önemli sistemsel ve kurumsal güvenceler sağlayan üst düzey etkileşimler ve çok yönlü işbirliği için bir dizi mekanizma oluşturduk. Yıllar boyunca Devlet Başkanı Putin ile yakın bir çalışma ilişkisi sürdürdüm. İkili ve uluslararası vesilelerle 40 kez bir araya geldik. Birlikte ikili ilişkilerin ve çeşitli alanlardaki işbirliğinin planını oluşturduk ve Çin-Rusya ilişkilerinin devamlı, sağlam ve istikrarlı bir şekilde büyümesi için sağlam bir yönetim tesis ederek, karşılıklı çıkarları ilgilendiren önemli uluslararası ve bölgesel konularda zamanında iletişim kurduk.

— İki taraf da karşılıklı siyasi güveni pekiştirdi ve yeni bir büyük ülke ilişkileri modeli geliştirdi. Kalıcı dostluk ve kazan-kazan işbirliği vizyonuyla hareket eden Çin ve Rusya, bloklaşmamaya, çatışmamaya ve ilişkilerimizi geliştirirken herhangi bir üçüncü tarafı hedef almamaya kararlı. Kendi ulusal gerçeklerimize uygun bir kalkınma yolu izlemede birbirimizi kararlılıkla destekliyor ve birbirimizin kalkınmasını ve gençleşmesini destekliyoruz. İkili ilişkiler daha olgun ve dirençli hale geldi. Karşılıklı güven, barış içinde bir arada yaşama ve kazan-kazan işbirliğini içeren yeni bir büyük ülke ilişkileri modeli geliştirme konusunda güzel bir örnek teşkil ederek yeni bir dinamizm ve canlılıkla dolup taşıyoruz.

— İki taraf da çok yönlü ve çok katmanlı bir işbirliği çerçevesini uygulamaya koydu. Her iki tarafın ortak çabaları sayesinde Çin-Rusya ticareti geçen yıl 190 milyar Amerikan dolarını aşarak on yıl öncesine göre yüzde 116 artış gösterdi. Çin, 13 yıldır Rusya’nın en büyük ticaret ortağı konumunda. Çift yönlü yatırımlarımızda istikrarlı bir artış görüyoruz. Enerji, havacılık, uzay ve iletişim gibi alanlardaki büyük projelerde işbirliğimiz istikrarlı bir şekilde ilerliyor. Bilimsel ve teknolojik inovasyon, sınır ötesi e-ticaret ve diğer gelişmekte olan alanlardaki işbirliğimiz güçlü bir ivme gösteriyor. Yerel düzeydeki işbirliğimiz de hızla gelişiyor. Tüm bunlar hem Çin hem de Rus halklarına somut faydalar sağladı, kalkınma ve gençleşmemiz için durmaksızın itici güç oldu.

— İki taraf da kalıcı dostluk vizyonuyla hareket etti ve geleneksel dostluğu istikrarlı bir şekilde güçlendirdi. Çin-Rusya İyi Komşuluk ve Dostane İşbirliği Antlaşması’nın 20. yıldönümünü anma vesilesiyle Devlet Başkanı Putin ve ben, antlaşmanın uzatıldığını duyurduk ve antlaşmaya yeni boyutlar ekledik. İki taraf da ulusal düzeyde sekiz “tema yılı” düzenleyerek Çin-Rusya dostluğu ve işbirliği için yeni bölümler yazmaya devam etti. Halklarımız Kovid ile mücadelede birbirlerinin yanında yer aldı ve birbirlerine destek oldu; bu da bir kez daha “ak akçenin kara gün için olduğunu” ispatlıyor.

— İki taraf da uluslararası sahnede yakın koordinasyon içinde oldu ve büyük ülkeler olarak sorumluluklarını yerine getirdi. Çin ve Rusya, BM merkezli uluslararası sistemi, uluslararası hukukla desteklenen uluslararası düzeni ve BM Şartı’nın amaç ve ilkelerine dayanan uluslararası ilişkilerin temel normlarını korumaya kararlı. BM, Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS, G20 ve diğer çok taraflı mekanizmalarda yakın iletişim ve koordinasyon içinde olduk ve çok kutuplu bir dünya ve uluslararası ilişkilerde daha fazla demokrasi için birlikte çalıştık. Gerçek çok taraflılığın uygulanmasında, beşeriyetin ortak değerlerinin desteklenmesinde ve yeni bir tür uluslararası ilişkilerin ve beşeriyet adına ortak bir geleceğe sahip bir toplumun inşasına aktif rol oynadık.

Çin-Rusya ilişkilerinin son 70 yıldaki olağanüstü yolculuğuna baktığımızda, ilişkilerimizin bugün bulunduğu noktaya kolay gelmediğini ve dostluğumuzun istikrarlı bir şekilde büyüdüğünü ve hepimiz tarafından el üstünde tutulması gerektiğini güçlü bir şekilde hissediyoruz. Çin ve Rusya ülkeden ülkeye doğru bir etkileşim yolu buldu. Bu hem tarihin hem de gerçekliğin ortaya koyduğu bir ders olarak, ilişkinin değişen uluslararası koşullara dayanabilmesi için elzem.

Rusya’ya yapacağım ziyaret dostluk, işbirliği ve barış yolculuğu olacak. Önümüzdeki yıllarda Çin-Rusya kapsamlı stratejik koordinasyon ortaklığının büyümesi için yeni bir vizyon, yeni bir plan ve yeni tedbirleri birlikte benimsemek üzere Devlet Başkanı Putin ile birlikte çalışmayı dört gözle bekliyorum.

Bu amaçla, her iki tarafın da koordinasyon ve planlamayı geliştirmesi gerekiyor. Kendi kalkınma ve gençleşme meselemize odaklanırken fikirlerimizde yaratıcı olmalı, yeni fırsatlar yaratmalı ve yeni bir ivme kazandırmalıyız. Çin-Rusya ilişkilerini yüksek bir seviyede tutmak için karşılıklı güveni arttırmamız ve ikili işbirliği potansiyelini açığa çıkarmamız önemli.

İki tarafın da yatırım ve iktisadi işbirliğinin nitelik ve niceliğini artırması ve yatırım işbirliğimizin yüksek kalitede gelişmesi için elverişli koşullar yaratmak üzere politika koordinasyonunu hızlandırması gerekiyor. Çift yönlü olarak ticareti artırmalı, çıkarların ve işbirliği alanlarının daha fazla yakınlaşmasını teşvik etmeli ve geleneksel ticaret ile yeni ortaya çıkan işbirliği alanlarının tamamlayıcı ve senkronize gelişimini desteklemeliyiz. İkili ve bölgesel işbirliğine daha fazla kurumsal destek sağlamak amacıyla Kuşak ve Yol Girişimi ile Avrasya Ekonomi Birliği’ni sinerji haline getirmek için daima çaba sarf etmeliyiz.

İki tarafın da halklar arası ve kültürel alışverişleri hızlandırması ve Çin-Rusya Spor Değişim Yıllarının başarılı olmasını sağlaması gerekiyor. Kardeş iller/eyaletler ve kentler arasında etkileşimin artmasını kolaylaştırmak için yerel işbirliği mekanizmalarını iyi kullanmalıyız. Personel değişimini teşvik etmeli ve turizm işbirliğinin yeniden başlatılması için çaba göstermeliyiz. Başta gençler arasında olmak üzere halklarımız arasındaki karşılıklı anlayış ve dostluğu istikrarlı bir şekilde geliştirmek için daha iyi yaz kampları, ortaklaşa yürütülen okullar ve diğer programları hayata geçirmeliyiz.

Günümüz dünyası yüzyıldır görülmemiş köklü değişimlerden geçiyor. Barış, kalkınma ve kazan-kazan işbirliğine dönük tarihsel eğilim durdurulamaz. Dünyada hâkim olan çok kutupluluk, iktisadi küreselleşme ve uluslararası ilişkilerde daha fazla demokrasi eğilimleri geri döndürülemez. Öte yandan dünyamız, karmaşık ve iç içe geçmiş geleneksel ve geleneksel olmayan güvenlik sorunları, zarar veren hegemonya, tahakküm ve zorbalık eylemleri ve uzun ve dolambaçlı küresel iktisadi toparlanma ile karşı karşıya. Dünyanın dört bir yanındaki ülkeler bundan derin endişe duyuyor ve krizden çıkış için işbirliğine dayalı bir yol bulma konusunda istekli davranıyor.

Bu on yıl boyunca insanlığın ortak değerleri olan barış, kalkınma, eşitlik, adalet, demokrasi ve özgürlük insanların kalbinde daha derin kökler saldı. Kalıcı barış, evrensel güvenlik ve ortak refah ile açık, kapsayıcı, temiz ve güzel bir dünya giderek daha fazla ülkenin ortak arzusu haline geldi. Uluslararası toplum, hiçbir ülkenin diğerlerinden üstün olmadığını, hiçbir yönetim modelinin evrensel olmadığını ve hiçbir ülkenin uluslararası düzeni dikte etmemesi gerektiğini kabul etti. Tüm insanlığın ortak çıkarı, bölünmüş ve istikrarsız değil, birleşik ve barışçıl bir dünyadır.

Geçen yıldan bu yana Ukrayna ihtilafında çok yönlü bir tırmanış yaşandı. Çin başından beri meselenin esasına dayalı objektif ve tarafsız bir tutum sergiledi ve barış müzakerelerini aktif bir şekilde destekledi. BM Şartı’nın amaç ve ilkelerine riayet edilmesi, tüm ülkelerin meşru güvenlik kaygılarına saygı gösterilmesi, krizin barışçıl yollarla çözülmesine yardımcı olacak tüm çabaların desteklenmesi ve küresel sanayi ve tedarik zincirlerinin istikrarının sağlanması gibi çeşitli öneriler sundum. Bu ilkeler Çin’in Ukrayna krizini ele alırken kullandığı temel ilkeler haline geldi.

Kısa bir süre önce, tüm tarafların meşru kaygılarını dikkate alan ve krize ilişkin uluslararası toplumun en geniş ortak anlayışını yansıtan Ukrayna Krizinin Siyasi Çözümüne ilişkin Çin’in Tutumunu yayımladık. Bu tutum, krizin yayılma etkilerinin azaltılmasında ve siyasi çözümün kolaylaştırılmasında yapıcı oldu. Karmaşık bir meselenin basit bir çözümü olmaz. Tüm tarafların ortak, kapsamlı, işbirliğine dayalı ve sürdürülebilir güvenlik vizyonunu benimsedikleri ve eşit koşullarda, rasyonel ve sonuç odaklı diyalog ve istişareyi sürdürmeye devam ederlerse krizi çözmek için makul bir yol ve kalıcı barış ve ortak güvenlik dünyasına doğru geniş bir yol bulacaklarına inanıyoruz.

Dünyevi işleri iyi yönetmek için her şeyden önce kendi işlerini iyi yönetmek gerekir. Çin halkı, Çin Komünist Partisi’nin önderliğinde, Çin’in modernleşme yolunda ilerleyerek Çin ulusunun gençleşmesini tüm cephelerde ilerletmek için hep birlikte çaba gösteriyor. Çin modernleşmesi şu özelliklerle karakterize edilir: Büyük bir nüfusun, herkes için ortak refahın, maddi ve kültürel-etik ilerlemenin, insanlık ve doğa arasındaki uyumun ve barışçıl kalkınmanın modernleşmesi. Çin’e özgü bu nitelikler, yıllar boyunca yaptığımız uygulama ve keşiflerin kristalleşmesi ve uluslararası tecrübeye ilişkin derin anlayışımızı yansıtıyor. İleriye dönük olarak Çin’in modernleşme davasını kararlılıkla ilerletecek, yüksek kaliteli kalkınmayı gerçekleştirmek için çaba gösterecek ve yüksek standartlı açılımı genişleteceğiz. Bunun Rusya’ya ve dünyadaki tüm ülkelere yeni kalkınma fırsatları getireceğine inanıyorum.

Her yeni yılın baharla başlaması gibi, her başarı da eylemlerle başlar. Kalkınma ve gençleşme yolculuğunda yol arkadaşları olan Çin ve Rusya’nın beşeriyetin ilerlemesine yeni ve daha büyük katkılarda bulunmasını beklemek için her türlü nedene sahibiz.

DÜNYA BASINI

Mahmud Abbas birliği korumak için olası baskılara direnecek mi?

Yayınlanma

Aşağıda çevirisini okuyacağınız uzman görüşlerine yer verilen haber Filistinli grupların Pekin’de imzaladığı uzlaşı anlaşmasının sürdürülebilir olup olmadığına yanıt bulmaya çalışıyor. İsrail ve muhtemelen ABD tarafından baltalanacağı düşünülen uzlaşının yumuşak karnı ise Filistin Yönetimi:

****

‘Başarılı olması için baskı var’: Fetih-Hamas birlik anlaşması sürdürülebilir mi?

Analistlere göre Fetih Hareketi’nin siyasi iradesinin olup olmadığı görülecek, İsrail ise anlaşmayı bozmaya çalışabilir.

Mat Nashed

Analistler, Filistinli grupların salı günü bir “ulusal birlik” anlaşması imzalayarak, ideolojik farklılıklarını ve acı dolu geçmişlerini bir kenara bırakıp İsrail’in işgaline son vermek için lobi yapabileceklerine dair hem umut yarattığını ancak bazı şüpheler olduğunu söylüyor.

Çin’in başkenti Pekin’de üç gün süren yoğun görüşmelerin ardından imzalanan anlaşma, geçici bir “ulusal uzlaşı” hükümetinin savaş sonrası Gazze’nin kontrolünü üstlenmesi ve ortak kendi kaderini tayin etme arayışını ilerletmesi için zemin hazırladı. Ancak Fetih Hareketi ve Hamas arasında daha önce yapılan birçok uzlaşma girişiminin başarısız olması nedeniyle bu atılım kuşkuyla karşılandı.

Katar’ın başkenti Doha’daki Middle East Council on Global Affairs adlı düşünce kuruluşunda İsrail-Filistin uzmanı olarak çalışan Ömer Rahman, “Biraz şüphe olması doğal, ancak bu anlaşmanın kalıcı olacağından umutluyum” dedi.

“Gazze ve Batı Şeria’daki durum göz önüne alındığında bunun başarılı olması için baskı var. Bence tüm taraflar bunun gerçekleşmesi gerektiğini biliyor” diyen Rahman, Gazze’deki savaşın ve işgal altındaki Batı Şeria’da artan yerleşimci şiddeti ve toprak gaspının getirdiği aciliyete atıfta bulundu.

BM uzmanlarına göre, 7 Ekim’de Hamas öncülüğünde İsrail topluluklarına ve askeri karakollarına düzenlenen ve bin 139 kişinin öldürüldüğü ve 251 kişinin esir alındığı saldırıdan bu yana İsrail, Gazze’de soykırıma varabilecek yıkıcı bir saldırıyla karşılık verdi.

İsrail son dokuz ayda 39 binden fazla Filistinliyi öldürdü ve iki milyon 300 binlik Gazze nüfusunun neredeyse tamamını yerinden etti. Gazze’deki savaş uluslararası manşetleri belirlerken, İsrail’in 2024 yılında işgal altındaki Batı Şeria’da son 30 yılda herhangi bir yılda olduğundan daha fazla Filistin toprağını sessizce ele geçirmesine yol açtı.

İsrail işgalini derinleştirirken, Filistinli iki büyük grup Fetih Hareketi ve Hamas bölünmüş durumda kaldı. Fetih Hareketi, Batı Şeria’nın büyük bir bölümünü 1993 Oslo Anlaşmalarından doğan ve Fetih’e şiddetten vazgeçmesi ve İsrail’i tanıması karşılığında Filistin devletinin kurulacağının vaat edildiği Filistin Yönetimi aracılığıyla kontrol ediyor.

Buna karşılık Hamas silahlı mücadeleye bağlı kaldı ve 2007’de iki taraf arasında yaşanan kısa bir iç savaşta Fetih Hareketi’ni kovduğundan beri Gazze’yi kontrol ediyor.

Kanlı geçmişe rağmen, her iki taraf da 12 daha küçük grupla beraber Pekin anlaşmasını imzaladı. El Cezire’nin elde ettiği bir anlaşma kopyasına göre bu anlaşma, nihai olarak İsrail işgali altındaki Doğu Kudüs, geniş Batı Şeria ve Gazze’de (İsrail’in 1967 Arap-İsrail savaşında ele geçirdiği topraklar) bir Filistin devleti kurmayı hedefliyor.

Anlaşma kalıcı olacak mı?

Uluslararası Kriz Grubu (ICG) Filistin uzmanı Tahani Mustafa, Fetih Hareketi ve Ebu Mazen olarak da bilinen Filistin Yönetimi lideri Mahmud Abbas’ın Hamas’la daha önce yapılan uzlaşma anlaşmalarını baltaladığını söyledi.

El Cezire’ye konuşan Mustafa, Abbas’ın ve yakın sırdaşlarının İsrail işgaline karşı Filistin yönetimini birleştirmek için gerçek bir siyasi irade göstermediğini söyledi.

Mustafa’ya göre Fetih Hareketi, teoride Filistinlileri uluslararası alanda temsil eden Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) üzerinde tek kontrol sahibi olduğunu ve Hamas ve diğer fraksiyonlar bu yapıda temsil edilirse çoğunluğunu kaybetmekten korkuyor.

Mustafa, “Hamas’ı ve İslami Cihad’ı da eklerseniz, Fetih Hareketi’nin tekeli sona erer” dedi.

İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri de uzlaşma anlaşmasını baltalamaya çalışabilirler.

İsrail, savaş sonrası senaryoda Filistin Yönetimi’nin ya da Hamas’ın Gazze’nin kontrolünü ele geçirmesine izin vermeyi reddederken, ABD de uzun süredir Hamas’ın İsrail’i tanımasını ve Filistin hükümetinin bir parçası olmadan önce şiddetten vazgeçmesini istiyor.

2017’de Hamas, 1967 sınırlarına göre bir Filistin devleti kurulmasını kabul eden yeni bir tüzük sundu. Hamas tarafından daha önce yapılan açıklamalar ve hareketlerle uyumlu olan bu hamle, İsrail’in fiilen tanınması anlamına geliyordu.

Mustafa, “Hamas, İsrail’in var olma hakkını hiçbir zaman [açıkça] tanımadı çünkü İsrail’e aynı şeyi Filistinliler için de yapması yönünde hiçbir zaman baskı yapılmadı” dedi.

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nin İsrail-Filistin uzmanı Hugh Lovatt, İsrail’in bu anlaşmayı rayından çıkarmak için Batılı müttefiklerine Filistin Yönetimi’ne verdikleri fonları kesmeleri için baskı yapmasının oldukça olası olduğunu söyledi.

El Cezire’ye konuşan uzman, “Filistin Yönetimi mevcut haliyle ancak ABD ve Avrupa’nın yakın işbirliği ve finansman desteğiyle ayakta kalabilir” dedi.

Lovatt, “Ancak bu sadece Filistin Yönetimi’nin hayatta kalmasıyla ilgili bir mesele değil, aynı zamanda Filistin Yönetimi’nin kilit isimlerinin kişisel hayatta kalma meselesi… kendi kişisel konumlarını zayıflatabilecek herhangi bir anlaşmaya çok ilgi duymuyorlar” diye ekledi.

El Cezire yorum için Filistin Yönetimi Başkanlığı sözcüsü Nebil Ebu Rudeyne ve Filistin Yönetimi’nin Birleşik Krallık misyonunun başındaki Husam Zomlot’a ulaştı. Her iki isim de haber yayınlanmadan önce yorum taleplerine yanıt vermedi.

Ancak Lovatt, Filistin Yönetimi’nin, İsrail’i resmen tanımak ve şiddetten vazgeçmek gibi Oslo Anlaşmaları’nın şartlarına uymayı reddetmesi nedeniyle önceki birlik anlaşmalarının çökmesinden Hamas’ı sorumlu tuttuğunu söyledi.

“Abbas’ın söylediğini gördüğümüz şey… bir anlaşma istiyoruz ama uluslararası meşruiyete dayanan bir anlaşma” diye ekledi.

Bu anlaşma neden önemli?

Daha önceki uzlaşma anlaşmaları başarısızlıkla sonuçlanmış olsa da Rahman bu anlaşmanın başarıya ulaşmasının hayati olduğunu söyledi.

Rahman’a göre İsrail-Filistin konusunda uluslararası kamuoyunda rüzgarlar değişiyor ve bu da birleşik bir Filistin liderliğinin Gazze’deki “soykırıma” ve İsrail’in Batı Şeria’daki “ilhakçı baskısına” son vermesi için bir fırsat yaratıyor.

Dünya Mahkemesi olarak da bilinen Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) “tavsiye niteliğindeki görüşü”, İsrail’in Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Gazze’deki 57 yıllık işgalini kısa bir süre önce “yasadışı” olarak sınıflandırdı. Mahkeme, yerleşim yerlerinin inşası ve genişletilmesi de dâhil İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarında varlığını sürdürmesinin “uluslararası hukuku ihlal ettiğini” söyledi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu kararı “saçma” olarak nitelendirdi ve İsraillilerin “atalarının yurdundaki kendi topluluklarında yaşamalarının” yasadışı olamayacağını söyledi.

Rahman, “Durum açıkça vahim ve Filistinlilerin uluslararası toplumu Filistinlileri savunmak için bir araya getirecek bir tür birleşik liderliğe ihtiyacı var” dedi.

Ancak bu birlik -en azından şimdilik- savaşın gidişatını şekillendirmede en etkili küresel aktör olan ABD tarafından desteklenmiyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller salı günü düzenlediği basın brifinginde anlaşmayı yorumlarken “Bir terör örgütünün rolü olamaz” dedi.

Hamas ABD, İsrail ve Avrupa Birliği tarafından “terörist” olarak tanımlanan bir grup ancak pek çok Filistinli, Hamas’ı meşru bir direniş grubu olarak görüyor.

Lovatt, Filistin Yönetimi karar alma sürecinde Hamas ve diğer gruplara danışarak anlaşmayı uygulamaya kararlı olsa bile ABD baskısının Filistin birliğini sabote edebileceğini söyledi.

Lovatt şunu ekledi: “Bu gerçekten de belirleyici faktör olabilir. Asıl soru şu: [Abbas] kararlılığını sürdürecek mi, yoksa uluslararası baskı karşısında geri adım mı atacak?”

Okumaya Devam Et

DÜNYA BASINI

Batı artık küresel ilişkilerin merkezi değil

Yayınlanma

Samir Puri, Nikkei Asia
25.07.2024

Dünya meselelerinde bir geçiş dönemi yaşıyoruz. Batılı ülkelerin küresel meselelerin nihai hakemleri olarak hareket etme gücü ve birliği çökmüyor, ancak açık bir düşüş içinde.

Çoğumuz bu noktada hemfikiriz, ancak bu geçiş dönemini Batı’nın içinden mi yoksa dışından mı izlemek daha doğru olur? Perspektif her şeydir. Atlantik’in her iki yakasındaki Batılı ülkelerde yaşayan bizler için popülizm siyaseti, değişen dünyayı izlerken kaçınılmaz olarak önemli bir tartışma konusu haline geliyor.

Daha “ulus öncelikli” liderler ve partiler güç kazandıkça, Batı’nın siyasi karakterinin hızla değişmekte olduğu açıktır. Kasım ayındaki ABD başkanlık seçimlerinde Donald Trump’ın olası zaferi ya da Macaristan Cumhurbaşkanı Viktor Orban’ın ülkesinin Avrupa Birliği dönem başkanlığını kullanarak geleneksel Batılı dış politika elitlerine çelişkili mesajlar vermesi buna örnek olarak gösterilebilir.

Bu durum zamanla Batı’nın küresel kişiliğini değiştirecektir.

2020’den bu yana Batı’daki evimden ziyade, Asya’da gelişen bu olayları Singapur’daki görüş noktamdan izliyorum. “Batısızlık: Büyük Küresel Yeniden Dengelenme” adlı yeni kitabımda yazdığım gibi, Batı’nın küresel varlığının yeniden şekillenmesini uzaktan izlemek kendi perspektiflerini sunuyor.

Asya’da, dünyanın değişen ekonomik dengesi Çin ve Hindistan’ın yükselişinde açıkça görülüyor ve Endonezya gibi ülkeler de gelecekte önemli bir büyüme göstermeye hazırlanıyor.

Dünyanın yeniden dengelenmesi sadece “Asya’nın yükselişi” ile sınırlı değildir. Suudi Arabistan, Türkiye ve hatta Güney Afrika gibi ülkelerin küresel meselelerde kendi yollarını çizmek için gösterdikleri stratejik özerklik her geçen ay artıyor.

Batılı olmayan ülkeler için stratejik özerklik ekonomik büyümeden kaynaklansa da bundan çok daha fazlasıyla ilgilidir. BRICS gibi Batılı olmayan kulüplerin genişlemesini de içeriyor. Güney Afrika’nın Batı destekli İsrail’e karşı Hamas’a karşı yürüttüğü savaş nedeniyle Uluslararası Adalet Divanı’nda açtığı dava gibi gelişmeler de bunu kanıtlamaktadır. Batılı olmayan ülkeler küresel görüşün değişmesine yardımcı oldukça, Batılı ülkeler tarafından 7 Ekim’den sonra İsrail’i desteklemek için alınan ilk tutumlar artık “kurallara dayalı uluslararası düzen” kullanılarak inandırıcı bir şekilde sorgulanabilir.

Batılı olmayan dünyanın yükselen başlıca güç merkezleri hızla kendi momentumlarını geliştiriyor. Yüzyıllardır ilk kez Batı her zaman öncü bir rol oynamıyor. Avrupa liderliğindeki deniz sömürge imparatorluğunun önceki dönemleri ve ardından ABD liderliğindeki küreselleşme dönemi düşünüldüğünde, dünya meselelerinde ortaya çıkan dönemin gerçekten de çok farklı olacağı görülecektir.

Batı çökmeyeceği ve ABD ekonomisi canlılığını koruduğu için yanlış sonuçlara varmak kolaydır. Tüm bunları gayri safi yurtiçi hasıla büyüklüğüne göre bir analize indirgemek ve yalnızca ABD ile Çin arasında iki atlı bir yarış olarak görmek çok basite indirgemek olacaktır.

Kişi başına düşen GSYH’ye bakıp, önde gelen Batılı ülkelerin modernleşmenin standart taşıyıcıları olarak diğerlerinin fersah fersah önünde olduğu sonucuna varılabilir. Ya da güçlü ABD dolarının kalıcı gücüne odaklanılabilir.

Bunlar indirgemeci sonuçlara varmaktır. Evet, ekonomik performans, yaşam standartları ve para biriminin gücü büyük önem taşımaktadır. Ancak diğer gelişmelerle birlikte ele alındığında Batı’nın düşüşte olduğu görülmektedir.

Demografi gibi bazı eğilimler ölçülebilir niteliktedir. Diğer eğilimler ise küresel anlaşmazlıkları çözme gücü ve ahlaki güçle ilgilidir. Küresel yeniden dengelenme yalnızca sert güç ve ekonomiyi değil, aynı zamanda standartları belirleme, dikkati yönetme ve krizleri çözme becerisini de içermektedir.

Manşetlerimize hakim olan ve küresel görüşleri derinden ikiye bölen diğer savaştan işlerin ne kadar hızlı değiştiğine dair net bir örnek alalım.

G7 aracılığıyla çalışan Batı, Rusya’nın Şubat 2022’de başlayan barbarca tam ölçekli işgaline karşı Ukrayna’yı övgüye değer bir şekilde destekledi. Ancak milyarlarca dolar harcayarak silahlandırdığı Ukrayna, hala Rus işgalcileri kovacak kadar güçlü değil. Şimdi, küresel yeniden dengelenmeyle ilgili iki gelişme Ukrayna’daki durumu daha net bir şekilde etkiliyor.

Birincisi, Rus ekonomisi Batı ve G7 liderliğindeki yaptırımlardan ve enerji ihracatına getirilen fiyat sınırlamalarından zarar gördü. Ancak ekonomik ceza tehdidi Putin’i 2022 başlarında Ukrayna’yı işgal etmekten caydırmaya yetmedi. Yaptırımların gerçekliği de Putin’i işgalden vazgeçmeye zorlamak için yeterli değil. Dünya ekonomisindeki yapısal değişiklikler, Rusya’nın Çin, Hindistan ve diğer BRICS ülkelerinin yanı sıra Türkiye, Körfez ülkeleri, Endonezya ve diğerleriyle ticaret yapmaya devam ettiği ve savaş ekonomisini sürdürdüğü anlamına geliyor.

İkinci olarak, Batılı olmayan bu ülkeler bir şekilde Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü savaşın müzakere yoluyla sona erdirilmesini savunmuşlardır. Batı ve G7 ise tam tersini savunmuştur. Mükemmel bir ahlaki netlikle, Rusya’nın Ukrayna’da yenilmesi ve saldırganlığı için asla ödüllendirilmemesi gerektiğini savundular. Ancak Trump Beyaz Saray’a dönerse, ABD politikasının bir barış anlaşması lehine Ukrayna’yı terk etmeye kayması bekleniyor.

İronik bir şekilde, Trump’ın dayatacağı böyle bir anlaşma ABD’yi dünyanın geri kalanında genel olarak aynı şeyi savunan kesimlerle daha uyumlu hale getirecektir. Eğer bu gerçekleşirse, Batı’nın küresel haçlı enkarnasyonu bir darbe alacaktır. Onun yerine, otokratik liderlerle anlaşma yapmaktan kaçınmayan, işlevsel yaklaşımları tercih eden popülist bir Batı enkarnasyonu ufukta görünmektedir. Böyle bir dünyadan korkmak başka bir şey, bunun pek çok etmenini anlamak başka bir şeydir.

Sadece Soğuk Savaş sonrası zafer kazanmış Batı’nın sonunu gözlemlemiyoruz, aynı zamanda daha az Batı egemenliğinde bir dünyanın başlangıcını da gözlemliyoruz.

Okumaya Devam Et

DÜNYA BASINI

“Okulu kıran” çocukların ailelerini hapse atmayı öneren başkan adayı: Kamala Harris

Yayınlanma

Editörün notu: Joe Biden’ın çekilmesi ile birlikte Demokratların kasım ayındaki başkan adayı olarak öne çıkan Başkan Yardımcısı Kamala Harris, siyaseten “silik” bir profil olsa da daha önce San Fransisco ve California’daki savcılık deneyimleri karanlık bir geçmişe işaret ediyor. “Beyaz olmayan” ve “ilerici” sayılan bir siyasetçi olmasına rağmen savcılığı döneminde siyahlara yönelik polis şiddeti konusunda tavır almayı reddetmişti. Harris’in en tartışmalı hamlesi ise, “okul asma programı” olarak bilinen 2011 tarihli yasaydı. Bu yasa bölge savcılarının, çocuklarının geçerli bir neden olmaksızın okul yılının yüzde 10’unu kaçırmaları halinde ebeveynleri kabahat işlemekle suçlamalarına ve hapsetmelerine izin veriyordu. Daha sonra sonlandırılan programın, yine en fazla beyaz olmayan toplulukların ebeveynlerine yönelik işlediği yönünde yoğun eleştiriler gelmişti.


“Kamala the Cop”: Biden’ın Olası Halefi Harris’in Karanlık Yüzü

Raphael Schmeller
Berliner Zeitung
23 Temmuz 2024
Çev. Gülçin Akkoç

Sevilmiyor, hata yapmaya meyilli ve kendi partisi içinde tartışmalı durumda. Demokratların başkan adayı olarak yarışa girmesi beklenen Kamala Harris kimdir?

Joe Biden’ın başkanlık yarışından çekilmesinin ardından birçok demokrat coşkuyla Kamala Harris’i desteklemeye başladı. Partinin seçim kampanyası bağışları platformu ActBlue, Biden’ın yerine Demokratların favorisi olan başkan yardımcısı için şimdiden “bağış seli” yaşandığını bildirdi.

Liberal Amerikan medyası Pazar akşamından beri Harris’in seçimi kazanması durumunda ABD’nin en yüksek siyasi makamına gelen ilk kadın, ilk Asya kökenli ve Barack Obama’dan sonra ilk siyahi olacağını tekrarlayıp duruyor. Ancak Harris’in ülkedeki çok sayıda kişi tarafından sevilmediği ve kendi partisinin içinde de tartışmalı olduğu gerçeği söylenmiyor.

2011 ve 2013 yıllarında bağışlarla Harris’i destekleyen Cumhuriyetçi başkan adayı Donald Trump, çoğu ankette Demokratlardan oldukça önde yer alıyor. Bakıldığında Harris ve Biden arasında rağbet görme açısından önemli farklar yok ve hatta Harris’in durumu kısa bir yükselişten sonra daha kötüye bile gidebilir. Harris son anketlerde Demokratlar için çok önemli olan Michigan, Arizona ve Nevada gibi salıncak eyaletlerde Biden’dan daha kötü performans gösteriyor.

Harris, okulu çok sık kıran çocukların ebeveynleri için hapis cezası istemişti

Harris, örnek vermek gerekirse iç politikadaki sert tutumu sebebiyle eleştiriliyor. 2011 yılından itibaren Kaliforniya Başsavcısı olarak kendisini Günışığı Eyaleti’nin(*) ‘’ilk polisi’’ olarak sundu ve sıkı baskısıyla adından söz ettirdi. Aynı zamanda kolluk kuvvetlerindeki yolsuzluklara karşı yeterince kararlı adımlar atmaması konusunda da eleştirildi. Ve hepsinden önce okulu çok sık kıran çocukların ebeveynleri için uygulanmasını savunduğu yüksek para cezaları ve olası hapis cezaları sistemiyle hatırlanıyor.

Bu dönemde Harris, siyahlara yönelik polis şiddeti gibi birçok konuda tavır almayı reddetti ve bu durum birçok Demokrat tarafından yadırgandı. 2014 yılında marihuanayı yasallaştırma girişimine gülmüş, ancak beş yıl sonra başkanlığa adaylığını koyduğunda “kesinlikle desteklediğini” vurgulamıştır. Başsavcılık yaptığı dönem ona ‘’Kamala the Cop’’ (Polis Kamala) lakabını kazandırmıştır.

Harris 2017 yılında Senato’ya seçildi ve 2019 yılında Demokratların başkan adayı olarak yarışa girdi. Başta Biden’ı ırkçılıkla suçlasa da sonrasında korkunç anket oranları sebebiyle yarıştan çekildi ve sonrasında kendisini başkan yardımcısı adayı yapan Biden’ı destekledi.

Başkan Yardımcısı olarak görev yaptığı son 4 yılda pek çok kez kendi siyasi profilini geliştirmemekle suçlandı. Biden, göçü sınırlandırmak için menşe ülkelerdeki göçün nedenleriyle mücadele etme görevini 2021 yılında Harris’e verdi. Ancak Harris’in çabalarına ve Latin Amerika hükümet başkanlarıyla yaptığı görüşmelere rağmen düzensiz sınır geçişlerinin sayısı arttı. ABD Yüksek Mahkemesi 2022 yılında dönüm noktası niteliğindeki Roe v. Wade kararını bozarak ülkenin çoğu yerinde kürtajı fiilen imkansız hale getirdiğinde ise Harris, kürtaj haklarını şiddetle savundu.

Harris pek çok kişi tarafından politik anlamda sönük olarak görülüyor

Harris, Beyaz Saray’da geçirdiği süre boyunca çoğunlukla kendi yolundan gitti. Röportajlarında ve kamuoyu önünde yaptığı diğer konuşmalarında çeşitli hatalar yaptı ve her zaman kendine güvenen biri olarak görünmedi. Pek çok kişi tarafından politik anlamda sönük ve bazı demokratlar tarafından da bir yük olarak görülüyordu. Hatta 2022 yılının başında yapılan anketlerin sonucuna göre Harris, bugüne kadarki en sevilmeyen Başkan Yardımcısı. Yakın çalışma arkadaşları birçok kez istifa etti ve kaotik çalışma koşulları olduğuna dair söylentiler hep devam etti.

Harris de Biden gibi hatalar yapmaya ve anlaşılması zor konuşmalar yapmaya meyilli. Şu anda sosyal medyada Mayıs 2023’te yaptığı bir konuşma dolaşıyor, Harris dinleyicilere şu açıklamaları yapıyor: “Siz, içinde yaşadıklarınızın ve sizden önce gelenlerin bağlamından oluşuyorsunuz.’’ Sonrasında bu anlattıklarını annesinden bir alıntı yaparak destekledi, ‘’Hindistan cevizi ağacından düştüğünüzü mü sanıyorsunuz?’’ Harris sonrasında saniyelerce kendi şakasına güldü.

Eğer beklendiği gibi Kamala Harris Demokratların adayı olarak gösterilirse yalnızca bu imajını düzeltme zorluğuyla karşılaşmayacak, aynı zamanda seçmenleri Biden-Harris hükümetinin sevilmeyen sonuçlarından kendisini sorumlu tutmamaları için ikna etmeye çalışmak zorunda kalacak. Bu sebeplerle Trump, Harris’i yenmenin Biden’ın kendisini yenmekten daha kolay olacağını iddia ediyor. Bu konuda haklı olabilir.


(*) Yazar Florida ile Kalifornia’yı karıştırıyor olmalı çünkü “Günışığı Eyaleti” (Sunshine State) takma adı Florida’ya ait. Kaliforniya’nınki ise “Altın Eyalet” (Golden State). (editörün notu)

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English