Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Çin: Meselenin özü, Filistin halkı için adaletin yerine getirilmemiş olmasıdır

Yayınlanma

Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, cumartesi günü Filistin-İsrail çatışmasının başlamasından bu yana kamuoyuna yaptığı ilk açıklamalarda Filistin ulusunun meşru haklarının hayata geçirilmesi çağrısında bulundu.

Wang’ın cuma günkü Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi acil toplantısı öncesinde yaptığı yorumlar Çin’in son günlerdeki arabuluculuk çabalarının bir parçası olarak yorumlanırken, Çin’in Orta Doğu elçisi de çatışmanın her iki tarafındaki liderlerle görüştü.

Çin dışişleri bakanlığına göre Wang perşembe günü, Güvenlik Konseyi toplantısının yapılacağını bildiren Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva’nın baş danışmanı Celso Luiz Nunes Amorim ile telefonda konuştu.

Brezilya bu ay Güvenlik Konseyi’nin dönem başkanlığını yürütüyor ve acil oturuma ev sahipliği yapacak.

Ateşkes çağrısı

Perşembe günü ayrıca Orta Doğu özel temsilcisi Zhai Jun, Hamas’ın saldırısından bu yana İsrail’le ilk kez kamuoyu önünde temas kurarak ateşkes çağrısında bulundu.

Üst düzey bir İsrailli diplomatla yaptığı telefon görüşmesinde Zhai, iki tarafın iki devletli çözüm çerçevesi temelinde barış görüşmelerini yeniden başlatması gerektiğini söyledi. Zhai bir gün önce de Batı Şeria’daki Filistin Yönetimi’ne benzer bir mesaj iletmişti.

Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre Wang, Brezilyalı yetkili Amorim’le yaptığı telefon görüşmesinde Filistin meselesinin Orta Doğu meselelerinin merkezinde yer aldığını söyledi. “Meselenin özü Filistin halkına adaletin sağlanmamış olmasıdır” diyen Wang, barış görüşmelerinin yeniden başlaması gerektiğini söyledi.

Wang, Çin’in iki devletli çözüme dayalı daha geniş bir fikir birliği oluşturmak ve bunun için bir zaman çizelgesi ve yol haritası formüle etmek üzere daha yetkili ve etkili bir uluslararası barış konferansını savunduğunu söyledi.

Amorim, barış müzakerelerinin yeniden başlatılmasının çatışmayı sona erdirmenin anahtarı olduğunun ve Brezilya’nın durumu birlikte yatıştırmak için Çin ile yakın koordinasyon içinde olmaya hazır olduğunun altını çizdi.

Orta Doğu elçisi Zhai de uluslararası toplumun durumun tırmanmasını ve bunun sonucunda insani bir felaket yaşanmasını önlemek için etkin bir rol oynaması gerektiğini vurguladı.

Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre Zhai, İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın Asya-Pasifik işlerinden sorumlu genel müdür yardımcısı Rafi Harpaz ile yaptığı telefon görüşmesinde  “kurbanların ailelerine başsağlığı dileklerini” iletti:

“Çin masum sivillere zarar veren davranışları kınamakta ve ateşkes ile şiddetin bir an evvel sona erdirilmesi çağrısında bulunmaktadır. Gerginliğin artması ve şiddetin tırmanmasından derin endişe duyuyor, çatışmaların yol açtığı sivil kayıplardan dolayı üzüntü duyuyoruz.”

Zhai, Çin’in Filistin-İsrail meselesinde hiçbir çıkarı olmadığını, sadece barış, adalet ve hakkaniyetten yana olduğunu söyledi.

Zhai, “Çin, İsrailliler ve Filistinliler arasında barış içinde bir arada yaşamayı içtenlikle ummaktadır ve barış ve diyaloğu teşvik etmek ve barış koşullarını yaratmak için uluslararası toplumla birlikte çalışmaya hazırdır” dedi.

Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada Harpaz’ın İsrail’in konuya ilişkin görüş ve tutumunu aktardığı belirtildi. İsrail tarafının “İsrail’deki Çin vatandaşlarını korumak için elinden geleni yapacağını” da sözlerine ekledi.

Dışişleri bakanlığı sözcüsü Wang Wenbin’e göre Perşembe günü itibariyle çatışmalarda üç Çin vatandaşı öldürüldü. Sözcü, birkaç kişinin yaralandığını ve iki kişinin de hala kayıp olduğunu söyledi.

Wang, Çin’in diplomatik misyonlarının “yaralıların tedavi edilmesi ve ölenler için uygun düzenlemelerin yapılması için her türlü çabayı gösterdiğini” söyledi.

İlgili tarafları Çin’in kayıp vatandaşlarının aranması ve kurtarılması için gereken her şeyi yapmaya ve Çin vatandaşlarını ve kurumlarını güvende tutmak için her etkili adımı atmaya çağırdı.

Bloomberg’e göre perşembe günü erken saatlerde İsrail’in Çin Büyükelçisi Irit Ben-Abba, Pekin’in Hamas’ı dizginlemek için İran üzerindeki nüfuzunu kullanması gerektiğini, zira Tahran’ın “yaşananlarla kesinlikle çok yakından ilgili olduğunu” söyledi.

Çin’in eski Orta Doğu elçisi: Pekin, Hamas’la ilişki kurmalı

South China Morning Post’un haberine göre ise, Çin’in eski Orta Doğu elçisi Wu Sike ise, iki devletli çözüm çerçevesinde bağımsız bir Filistin’in İsrail için “uzun vadeli güvenlik ve barışa” sahip olmanın tek yolu olduğunu savundu.

Ayrıca Pekin’in Hamas’la ilişki kurması gerektiğini, çünkü militan grubun “çatışmanın önemli bir parçası” olduğunu ve “Filistin halkının belirli bir grubunu temsil ettiği” için gelecekteki herhangi bir barış görüşmesine dahil edilmesi gerektiğini söyledi.

Wu 1971’den itibaren Çin’in Orta Doğu diplomasisi biriminde görev yaptı. Bölgede özel temsilci olarak görev yaptığı dönemde 2014 yılında Gazze’de yaşanan savaşa tanıklık etmiş ve ateşkes sağlanması için Hamas’ın eski lideri Halid Meşal ile Katar’da bir araya gelmişti.

“Filistin meselesi Orta Doğu sorununun merkezinde yer almaya devam ediyor… eğer bu mesele çözülmezse, bölgesel ve uluslararası durumdaki büyük değişikliklerden bağımsız olarak [çatışma] er ya da geç farklı şekillerde patlak verecektir” dedi.

Wu, İsrail’in “mutlak askeri üstünlüğe” sahip olmasına rağmen, Filistinlilere askeri boyun eğdirme yoluyla uzun vadeli barış ve istikrar sağlamanın zor olacağını da sözlerine ekledi.

“Bu nedenle Çin, bölgede güvenliğin ve İsrail için uzun vadeli istikrarın sağlanması için iki devletli çözümü vurguluyor” dedi.

Çin, şu ana kadar Hamas ile doğrudan temas kurmadı. Filistin Yönetimi ve başkanı Mahmud Abbas’ı resmi olarak tanıyan Pekin ile Hamas arasında resmi bir diplomatik kanal bulunmuyor.

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, haziran ayında Abbas ile yaptığı görüşmede Çin’in barış görüşmelerini destekleme ve iki devletli çözüm çerçevesinde bağımsız bir Filistin’i destekleme konusunda “olumlu bir rol oynamaya” istekli olduğunu yinelemişti.

Wu’ya göre Çin normalde Hamas ile Filistin Kurtuluş Örgütü tarafından desteklenen otorite ile resmi bağlantıları aracılığıyla ilişki kuruyor.

Hamas’ın da “Filistin’in bir parçası” olduğunu söyleyen Wu, “sorunun çözümünü teşvik etmek için en etkili taraflara ulaşmamız ve onlarla birlikte çalışmamız gerektiğini” de sözlerine ekledi. Wu ayrıca Hamas’ın olası barış görüşmelerinde yer alması gerektiğini vurguladı.

Wu, “Hamas geniş bir kitle tabanına sahip olduğu için bu kadar uzun süre varlığını sürdürebildi, bu nedenle Batı Şeria ile bir uzlaşmaya varmalı ve bir çözüme ulaşmak için müzakerelere birlikte katılmalıdır” ifadelerini kullandı.

Mevcut elçi Zhai ayrıca Mısır’a İsrail ve Hamas arasında arabuluculuk yapması çağrısında bulundu, ancak Tel Aviv’in Mısır’ın teklifini reddettiği bildirildi.

Ancak Wu’ya göre Mısır en iyi arabulucu olmaya devam ediyor ve tarihsel olarak arabulucu rolünü üstlenmiş durumda: “Çin’in [İsrail-Filistin meselesinde] Mısır ile çok iyi bir işbirliği geçmişi var. Mısır’ın kendine özgü bir konumu ve rolü var… Dolayısıyla bugün işe yaramazsa yarın yine işe yarayacak ve sonuçta her zaman işe yarayacaktır.”

DİPLOMASİ

BM: Küresel açlık krizi derinleşiyor

Yayınlanma

Dünya genelinde açlık çeken ya da başka şekillerde mücadele eden insanların sayısı artarken, dünyanın en zengin ülkelerinin bu insanlara yardım etmek için ayırdığı para miktarı düşüyor.

Birleşmiş Milletler, önümüzdeki yıl insani yardıma ihtiyaç duyacağını tahmin ettiği 307 milyon insanın en iyi ihtimalle %60’ına yardım edebilecek kadar para toplayabileceğini söylüyor. Bu da 2025 yılında en az 117 milyon insanın gıda ya da diğer yardımları alamayacağı anlamına geliyor.

BM ayrıca, kendi verilerine göre, dünya genelinde insani yardım için talep ettiği 49,6 milyar doların yaklaşık %46’sını toplayarak 2024 yılını tamamlayacak. Bu, dünya kuruluşunun üst üste ikinci kez hedeflediği miktarın yarısından daha azını topladığı yıl oldu.

Eksiklik, insani yardım kuruluşlarını açlar için tayınları kesmek ve yardım almaya uygun insan sayısını azaltmak gibi acı verici kararlar almaya zorladı.

Suriye gibi ülkelerde gıda yardımı kısılıyor

Bunun sonuçları, BM’nin ana gıda dağıtıcısı olan Dünya Gıda Programının (WFP) 6 milyon insanı beslediği Suriye gibi yerlerde hissediliyor. Örgütün ortaklıklar ve kaynak seferberliğinden sorumlu genel müdür yardımcısı Rania Dagash-Kamara, bu yılın başlarında yardım bağışlarına ilişkin tahminlerini göz önünde bulunduran WFP’nin yardım etmeyi umduğu kişi sayısını yaklaşık 1 milyona düşürdüğünü söyledi.

Dagash-Kamara mart ayında WFP’nin Suriye personelini ziyaret ettiği esnada verdiği bir röportajda, “Söyledikleri şu oldu: ‘Bu noktada açları doyurmak için açlardan alıyoruz’,” demişti.

BM yetkilileri yaygın çatışmalar, siyasi huzursuzluk ve aşırı hava koşulları gibi kıtlığı tetikleyen faktörlerin olduğu bir dönemde iyimser olmak için çok az neden görüyor.

BM’nin insani işlerden sorumlu genel sekreter yardımcısı ve acil yardım koordinatörü Tom Fletcher Reuters’a verdiği demeçte, “En çok ihtiyaç duyanlara yapılan çağrıları azaltmak zorunda kaldık,” dedi.

Trump’ın uluslararası kuruluşlara bağışları azaltması bekleniyor

Mali baskılar ve değişen iç siyaset, bazı zengin ülkelerin nereye ne kadar bağış yapacaklarına dair kararlarını yeniden şekillendiriyor. BM’nin en büyük bağışçılarından biri olan Almanya, genel kemer sıkma politikasının bir parçası olarak 2023’ten 2024’e kadar 500 milyon dolarlık fon kesintisine gitti.

Alman hükümeti, 2025 yılı için insani yardımda 1 milyar dolarlık bir kesinti daha yapılmasını önerdi. Şubat ayında yapılacak federal seçimlerden sonra yeni parlamento gelecek yılın harcama planına karar verecek.

İnsani yardım kuruluşları da ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın ocak ayında ikinci dönemine başladıktan sonra ne önereceğini izliyor.

Trump’ın danışmanları insani yardıma nasıl yaklaşacağını söylemedi ancak Trump ilk döneminde ABD fonlarını azaltmaya çalışmıştı. 

ABD, dünya genelinde açlığın önlenmesi ve açlıkla mücadelede başrolü oynuyor. Ülke, son beş yılda 64,5 milyar dolar insani yardım sağladı. Bu rakam, BM tarafından kaydedilen toplam katkıların en az %38’ine tekabül ediyor.

AB, ABD ve Almanya yardımlarda başı çekiyor

İnsani yardım fonlarının çoğunluğu sadece üç zengin donörden geliyor: ABD, Almanya ve Avrupa Komisyonu.

Reuters’ın BM katkı verilerini incelediği araştırmaya göre, 2020-2024 yılları arasındaki krizlere yanıt olarak BM tarafından kaydedilen 170 milyar doların %58’ini bu ülkeler sağladı.

Diğer üç güç (Çin, Rusya ve Hindistan) aynı dönemde BM tarafından takip edilen insani yardım fonlarının %1’inden daha azına toplu olarak katkıda bulundu.

Dünyanın en büyük ikinci GSYİH’sine sahip Çin, 2023 yılında insani yardıma 11,5 milyon dolar katkıda bulunarak yardım/GSYİH oranı bakımından 32. sırada yer aldı..

Beşinci en büyük GSYİH’ye sahip Hindistan da aynı yıl 6,4 milyon dolarlık insani yardımla 35. sırada yer aldı.

Washington’daki Çin Büyükelçiliği sözcüsü Liu Pengyu, Çin’in WFP’yi her zaman desteklediğini söyledi ve ülkesinin kendi sınırları içinde 1,4 milyar insanı beslediğini belirterek, “Bu başlı başına dünya gıda güvenliğine büyük bir katkıdır,” dedi.

ABD’nin gıda yardımı kısıtlamaları

ABD, en büyük insani gıda yardımı sağlayıcılarından biri olan Dünya Gıda Programına yaptığı katkıların neredeyse tamamına kısıtlamalar getirme konusunda uzun süredir devam eden bir uygulamaya sahip.

Reuters tarafından incelenen WFP verilerine göre, ABD’nin WFP’ye yaptığı bağışların %99’undan fazlası son 10 yılın her birinde kısıtlamalar içeriyordu.

Amerikan insani yardım harcamalarını denetleyen ABD Uluslararası Kalkınma Ajansının (USAID) bir sözcüsü, yardım koşullarıyla ilgili bir soru üzerine, ajansın “Kongrenin gerektirdiği yükümlülükler ve standartlar doğrultusunda” hareket ettiğini söyledi.

Sözcü, bu standartların insani yardımın verimliliğini ve etkinliğini artırmayı amaçladığını ve yardım koşullarının “ABD vergi mükelleflerinin fonlarının sorumlu bir şekilde kullanılmasını sağlamak için uygun bir gözetim ölçüsü” sağlamayı amaçladığını söyledi.

Donör kuruluşların bazı mevcut ve eski yetkilileri de kısıtlamaları savunuyor ve küresel gıda yardımı sistemine musallat olan hırsızlık ve yolsuzluklara işaret ediyorlar.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Rusya: ABD, biyolojik laboratuvar projelerini Afrika’ya kaydırıyor

Yayınlanma

Rusya Savunma Bakanlığı, ABD’nin Ukrayna’daki biyolojik araştırma projelerini Afrika’ya taşıyarak askeri biyolojik faaliyetlerini genişlettiğini duyurdu. Bakanlık, bu projelerin, Afrika ülkelerinin biyogüvenlik egemenliğini tehdit ederek ABD’nin küresel etkisini artırmayı amaçladığını belirtti.

Rusya Savunma Bakanlığı, ABD’nin biyolojik araştırma projeleriyle ilgili dikkat çekici bir açıklamada bulundu.

Bakanlık, ABD’nin Ukrayna’daki biyolojik silah programlarını Afrika’ya taşıyarak burada geniş çaplı askeri biyolojik faaliyetler yürüttüğünü öne sürdü.

Rusya’ya göre, bu projeler yalnızca tamamlanmamış çalışmaları sürdürmekle kalmıyor, aynı zamanda Afrika ülkelerinin biyogüvenlik alanındaki egemenliklerini de tehlikeye atıyor.

Bakanlıktan yapılan açıklamada, “ABD, Afrika’yı tehlikeli enfeksiyon etkenleri için bir deney sahası ve ilaç testi merkezi olarak kullanıyor. Bu durum, bölgede biyolojik güvenliği ciddi şekilde riske atıyor,” ifadelerini kullandı.

ABD’nin biyolojik faaliyetlerinin hedefleri neler?

Moskova, ABD’nin biyolojik kontrol sisteminin belirli bir plan çerçevesinde ilerlediğini iddia ediyor. Bu plan dört temel adım üzerinden yürütülüyor:

ABD, bölgede sık görülen hastalıkları (şarbon, tularemi, veba gibi) öne çıkararak yerel hükümetlerin biyogüvenlikte yetersiz olduğunu savunuyor ve bu alanda destek teklif ediyor.

Aynı zamanda ABD, tehlikeli patojenlerin incelenmesi amacıyla biyolojik araştırma merkezleri kuruyor. Örneğin, Nijerya’da 2024 yılına kadar ortak bir tıbbi araştırma merkezi açılması planlanıyor.

Pentagon’un Tehdit Azaltma Müdürlüğü (DTRA), yerel uzmanlara kısa süreli eğitimler sunuyor ve bu kişilerin, ABD’nin elektronik hastalık gözetim sistemine entegrasyonunu sağlıyor.

Bununla beraber Washington yönetimi, projelerin ilerleyen aşamalarında biyogüvenlik ve sağlık standartlarını yerel hükümetlere zorunlu kılarak, bu ülkelerin bağımsızlığını kısıtlıyor.

Rusya Savunma Bakanlığı, Afrika’da ABD’nin askeri biyolojik faaliyetlerini destekleyen belgeler sundu. Buna göre, ABD şu projeleri yürütüyor:

Kenya’daki Amerikan Ordusu Tıbbi Araştırma Merkezi, bulaşıcı hastalıkların yayılmasını izlemek için saha istasyonları ağı kuruyor.

Senegal’de Pentagon’un finanse ettiği 35 milyon dolarlık bir laboratuvar kompleksi inşa ediliyor.

Gana ve Cibuti’de ABD Donanması Tıbbi Araştırma Merkezi, bölgede tehlikeli patojenlerin izolasyonu ve dizilenmesi üzerine çalışıyor.

Gine’de ise sağlık sistemine 40 milyon dolarlık destek sağlanırken, aynı zamanda ciddi enfeksiyonlara yönelik araştırmalar yapılıyor.

Ukrayna’daki biyolojik laboratuvar projeleri

Rusya, Mart 2022’den bu yana Ukrayna’daki ABD biyolojik araştırma laboratuvarlarına ilişkin çeşitli iddialar ve belgeler yayımladı. Bu iddialar, Batılı medya organları ve uluslararası kuruluşlar tarafından genellikle reddedildi veya dezenformasyon olarak nitelendirildi.

Mart 2022’nin başlarında Rusya Savunma Bakanlığı, Ukrayna’nın Rus askeri operasyonunun başlamasının ardından tehlikeli patojenleri aceleyle imha ettiğini gösteren belgeler yayımladı.

Batılı medya organları ise Ukrayna’da bu tür patojenlerin varlığını tamamen reddetti. Aynı dönemde Rusya Savunma Bakanlığı, üzerinde çalışılan patojenler ve bu çalışmalara katılan Amerikan kuruluşları hakkında detaylar paylaştı.

Mart 2022’nin sonlarına doğru, Rusya Savunma Bakanlığı, Ukrayna’daki ABD biyolojik silah programına dair, New York merkezli Rosemont Seneca adlı bir firmanın finansmana dahil olduğunu gösteren ek belgeler sundu. Bu firma, ABD Başkanı Joe Biden’ın oğlu Hunter Biden’a ait.

Nisan ve Mayıs 2022’de Rusya, ABD’li uzmanların Ukrayna’da insanlar üzerinde testler yaptığını iddia eden ek detaylar yayımladı. Haziran 2022’de Moskova’da düzenlenen bir konferansta, Pentagon’un Ukrayna’daki biyolojik silah programlarına dair bilinen bilgiler derlendi. Kısa bir süre sonra Pentagon, Ukrayna’da 46 biyolojik laboratuvarı finanse ettiğini kabul etti, fakat bunların sadece sağlık önlemleri için kullanıldığını belirtti.

Haziran ve Temmuz 2022’de, Rusya Savunma Bakanlığı, ABD biyolojik silah programları ve araştırılan patojenler hakkında daha fazla detay yayımladı. Ağustos 2022’de Rusya, Kovid-19’un ABD üretimi bir biyolojik silah olduğunu iddia etti ve Eylül 2022’de ABD’nin Ukrayna’daki biyolojik silah programlarına dair ek bilgiler sundu.

Eylül 2022’de, Rusya, Biyolojik Silahlar Sözleşmesi taraf devletlerinin özel bir toplantısını talep etti ve ABD ile Ukrayna’ya 20 soru yöneltti; ancak bu sorular yanıtlanmadı. Aralık 2022 ve Ocak 2023’te, Rusya Savunma Bakanlığı ek detaylar sundu.

Mart ve Nisan 2023’te, Rusya Savunma Bakanlığı, mRNA aşıları hakkında ilk kez açıklamalarda bulundu ve bu aşıların tehlikelerine dair ek bilgiler yayımladı.

Mayıs 2023’te, Pentagon’un Ukrayna’da göçmen kuşlar üzerinde, bulaşıcı hastalıkların yayılması amacıyla araştırmalar yaptığına dair iddialar sundu. Haziran ve Temmuz 2023’te Rusya, Bill Gates’in rolü ve sivrisinekler ile keneler üzerinde yapılan araştırmalar hakkında bilgiler paylaştı.

Ağustos 2023’te Rusya Savunma Bakanlığı, ABD’nin Kovid-19’u yarattığı ve daha tehlikeli patojenlerle yeni bir pandemi hazırlığında olduğu iddialarını güçlendirdi. Eylül ve Ekim 2023’te, Rusya, ABD’nin programlarını nasıl gizlediğine ve uluslararası denetimlerden kaçındığına dair bilgiler sundu.

Ağustos 2024’te Rusya Savunma Bakanlığı, Pentagon’un Ukrayna’daki tamamlanmamış projelerini geri çektiğini ve ABD hükümetinin bu araştırmaları gizlemeye çalıştığını bildirdi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

NATO şefi Rutte’ye göre Zelenskiy’in Scholz’a yönelik eleştirileri haksız

Yayınlanma

NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy tarafından zaman zaman sert bir şekilde eleştirilmesini haksız bulduğunu söyledi.

dpa’nın aktardığına göre Rutte 23 Aralık Pazartesi günü verdiği bir mülakatta, “Zelenskiy’e sık sık Olaf Scholz’u eleştirmeyi bırakması gerektiğini söyledim, çünkü bunun haksızlık olduğunu düşünüyorum,” dedi.

Rutte ayrıca Scholz’un aksine Ukrayna’ya Taurus seyir füzeleri tedarik edeceğini ve bunların kullanımına sınır koymayacağını söyledi.

“Genel olarak, bu tür kabiliyetlerin Ukrayna için çok önemli olduğunu biliyoruz,” diyen Rutte, müttefiklerin ne vermesi gerektiğine karar vermenin kendisine bağlı olmadığını da sözlerine ekledi.

Scholz’un kasım ayında Rusya lideri Vladimir Putin ile yaptığı telefon görüşmesinin ardından Zelenskiy, bunun “Rus lideri izole etme” ve Ukrayna’daki savaşı “adil bir barışla” sona erdirme çabalarını baltalayan bir “Pandoranın kutusunu” açtığını söylemişti.

Öte yandan Zelenskiy pazar günü Ukraynalı diplomatlara yaptığı bir konuşmada, Ukrayna’nın NATO üyeliğinin “ulaşılabilir” olduğunu ama Kiev’in bunun gerçekleşmesi için müttefiklerini ikna etmek için mücadele etmesi gerektiğini söyledi.

Zelenskiy Kiev’deki toplantıda diplomatlara, “Hepimiz Ukrayna’nın NATO’ya davet edilmesinin ve ittifaka üye olmasının sadece siyasi bir karar olabileceğini anlıyoruz. Ukrayna için ittifak sağlanabilir, fakat bu karar için gerekli tüm düzeylerde mücadele edersek sağlanabilir,” dedi.

Zelenskiy müttefiklerin Ukrayna’nın NATO’ya neler katabileceğini ve ittifaka üyeliğinin küresel ilişkileri nasıl istikrara kavuşturacağını bilmeleri gerektiğini söyledi.

Geçen hafta Zelenskiy Avrupa ülkelerini Rusya ile savaş sona erdikten sonra Ukrayna’yı korumak için garanti vermeye çağırmış ve Ukrayna’nın nihayetinde ittifaka üyelik yoluyla daha fazla korumaya ihtiyaç duyacağını söylemişti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English