Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Çin ve Ukrayna dışişleri bakanları New York’ta buluştu: ‘Üst düzey temas’ olasılığı görüşüldü

Yayınlanma

Çin ve Ukrayna Dışişleri Bakanları, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelensky’nin Pekin’in barış önerisini bir kez daha reddetmesinden birkaç saat sonra, iki ülke arasında “en üst düzeyde” görüşme olasılığını görüştü.

Ukrayna Dışişleri Bakanı Andrii Sybiha perşembe günü New York’ta düzenlenen Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısı çerçevesinde yaptığı açıklamada Çinli mevkidaşı Wang Yi ile “en üst düzeyde daha fazla temas perspektifini” görüştüklerini belirterek Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile Zelensky arasında görüşme potansiyeline işaret etti.

Xi son iki yıl içerisinde Rusya lideri Vladimir Putin ile pek çok kez bir araya gelirken, Ukrayna Devlet Başkanı ile henüz yüz yüze görüşmedi.

“[Biz] Ukrayna’nın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü desteklediği için Çin’e teşekkür ettik. [İkili ilişkileri ve [Çin ile] ticareti geliştirmek için atılacak adımlara odaklandık,” dedi Sybiha X’te yaptığı bir paylaşımda.

Çin Dışişleri Bakanlığı’na göre Wang, Pekin’in Ukrayna savaşına ilişkin pozisyonunu açıklayarak “diyalog yoluyla siyasi bir çözümü savunduğunu” ve “Ukrayna’daki insani durumdan endişe duyduğunu” söyledi.

Wang, “Ukrayna dahil tüm taraflarla iletişimi sürdürmeye ve Çin’in kısa sürede barışa ulaşmak için doğru olduğuna inandığı şeyi yapmaya devam etmeye hazırız” dedi.

“Çin her zaman Ukrayna’daki insani durumdan endişe duymuş, Ukrayna’ya dört parti insani yardım sağlamıştır ve Ukrayna tarafının ihtiyaçları doğrultusunda yeni yardımlar sağlamaya hazırdır” diye ekledi.

Bakanlık, Sybiha’nın Zelensky’nin ofisinin başkanı Andriy Yermak ile birlikte Kiev’in Pekin ile ortaklığını güçlendirme sözü verdiğini söyledi.

Sybiha, “Ukrayna, Çin’in Ukrayna krizi konusundaki tutumuna ve barış çabalarına büyük önem veriyor ve Çin’in her zaman Ukrayna’nın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesini savunmasını takdir ediyor” dedi.

Bu görüşme, Sybiha’nın bu ayın başında yeni dışişleri bakanı olmasından bu yana Wang ile gerçekleştirdiği ilk görüşmeydi. Selefi Dmytro Kuleba, savaştan bu yana Çin’e yaptığı ilk ziyaret olan temmuz ayında Guangzhou’da Wang ile bir araya gelmiş ancak Xi ile görüşmemişti.

Sybiha haziran ayında Ukrayna’nın ilk dışişleri bakan yardımcısı olarak mevkidaşı Sun Weidong ile görüşmek üzere Pekin’i ziyaret etmişti. Bu ziyaret Zelenskiy’nin Pekin’i İsviçre’deki Ukrayna barış zirvesini “bozmakla” suçlamasından günler sonra gerçekleşmişti.

Zelensky çarşamba günü BM Genel Kurulu’nda Brezilya’nın da desteklediği Çin’in önerisinin Ukrayna’nın topraklarını geri almayı tam olarak vaat etmediğini söyleyerek Pekin’in barış çabalarını tekrar hedef aldı.

“Herkes anlamalı – gücünüzü Ukrayna’nın zararına artırmayacaksınız” dedi.

Brezilya ve Çin, Ukrayna barış planını tartışacak

Brezilya ve Çin’in cuma günü yaklaşık 20 Küresel Güney ülkesinden temsilcilerin katılacağı bir konferansta Ukrayna planını tartışması planlanıyor. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği’nden temsilciler davet edilmedi.

Salı günü BM Güvenlik Konseyi’nin Ukrayna konulu toplantısında ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Çin’in Rusya’nın savunma üssünü güçlendiren “makine aletleri, mikroelektronik ve diğer ürünlerin en büyük tedarikçisi” olduğunu iddia etti.

Wang, Sybiha ile görüştüğü gün Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile de bir araya geldi.

3 Ekim’de Çin ve Rusya, Pekin ve Moskova arasındaki diplomatik ilişkilerin başlamasının 75. yıldönümünü kutlayacak.

Çin dışişleri bakanlığına göre Wang, Çin’in “Çin-Rusya kapsamlı stratejik işbirliğinin içeriğini sürekli zenginleştirmek ve iki ülke halkı için daha fazla fayda sağlamak üzere Rusya ile birlikte çalışacağını” söyledi.

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ve Wang ayrıca BRICS, Şangay İşbirliği Örgütü ve APEC ve G20 gibi diğer çok taraflı platformlar da dahil olmak üzere Moskova ve Pekin’in öncülük ettiği uluslararası platformlara desteklerini ifade ettiler. Rusya bu yılki BRICS zirvesine önümüzdeki ay Kazan’da ev sahipliği yapacak.

DİPLOMASİ

Çin akademisinden Erdoğan’ın BM’deki ‘Uygur’ göndermeli konuşmasına tepki

Yayınlanma

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, New York’ta düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) 79. Genel Kurulu’ndaki konuşmasında Türk Devletleri Teşkilatı’ndan bahsederken yaptığı ‘Uygur Türkleri’ vurgusu Çin kamuoyunda tepki çekti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM  Genel Kurulu konuşmasında, Türk Devletleri Teşkilatının giderek bir cazibe merkezine dönüştüğünü, gözlemci üyeler Macaristan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de katkılarıyla Teşkilatın örnek bir işbirliği modeli haline geldiğini söyledi.

Türk dünyası olarak birlik ve beraberliği daha da tahkim edeceklerini belirten Erdoğan, “Çin’in egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı çerçevesinde, güçlü tarihi, kültürel ve beşeri bağlarımızın bulunduğu Uygur Türklerinin temel hak ve özgürlüklerinin korunması için Çin ile yakın diyalog halindeyiz. Latin Amerika ve Karayipler’deki tüm ülkelerle kurmuş olduğumuz dostane bağları daha ileri bir aşamaya taşımaya gayret ediyoruz” ifadesini kullandı.

Çin akademisi Erdoğan’ın Çin’le ilişkileri Uygurlar bağlamında ve Türk Devletleri Teşkilatı bünyesinde ele alan konuşmasına tepki gösterdi.

‘Uluslararası ilişkilerin temel ilkelerini ihlal’

Şanghay Sosyal Bilimler Akademisi Tarih Enstitüsü Müdürü ve Şanghay Üniversitesi Türk Araştırmaları Merkezi Direktörü Prof. Dr. Guo Changgang, konuyla ilgili yaptığı değerlendirmede, Erdoğan’ın sözlerinin Çin’in egemenliğinin yanı sıra uluslararası ilişkilerin temel ilkelerinin de bir ihlali olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Guo Changgang, şu değerlendirmeyi yaptı:

“Erdoğan’ın ‘güçlü tarihi, kültürel ve insani bağlara sahip olduğumuz Uygur Türklerinin temel hak ve özgürlüklerini Çin ile yakın diyalog yoluyla ve Çin’in egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı göstererek korumak için çalışmaktan’ bahsederken, öncelikle uluslararası ilişkilerin temel ilkelerini ihlal ettiğine inanıyorum. İkinci olarak bu, Türk dili konuşan diğer ülkelerin egemenliğine bir müdahale anlamına geliyor, zira bu ülkelerin temsilcisi gibi davranıyor, adeta onların efendisiymiş gibi. Üçüncü olarak, bu sadece Çin’in ulusal egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmemesi değil, aynı zamanda kaba bir müdahale biçimidir. Uygurlar büyük Çin ailesinin bir parçasıdır; eğer Erdoğan Türkiye Türkleri ile Çinli Uygur Türkleri arasında tarihte kültürel bir bağ olduğuna inanıyorsa, bu bağ bir “silah” ya da ikili gerilimi artıracak bir araç olarak kullanılmak yerine Türkiye-Çin dostluğu için bir köprü ve Türkiye-Çin ilişkileri için bir kolaylaştırıcı görev görmelidir. Erdoğan’ın bir siyasetçi olarak nasıl olup da uluslararası ilişkiler ve siyasi bilgelikten yoksun bu tür açıklamalar yapabildiğini anlamıyorum.”

Çin ile Türkiye arasında 2010 yılında “stratejik işbirliği ilişkisi” kurulmasından bu yana, ilişkilerin daha fazla ilerlemediğini ve “stratejik ortaklık” seviyesine ulaşmadığını belirten Prof. Guo, “Bunun temel nedenlerinden biri muhtemelen Erdoğan’ın yukarıda bahsi geçen mantıksal duruşudur” dedi.

“Türkiye’nin ulusal gurur duygusunu tamamen anlıyorum ve bir tarihçi olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus inşa sürecinde Türk tarihinin ‘inşasını’ ve ‘yorumlanmasını’ da kavrıyorum. Türkiye, tarih ders kitaplarında Sümer uygarlığının, Mısır uygarlığının ve daha sonra Minos-Miken uygarlığının Türk uygarlığına dayandığını iddia edebilir ve Türk dünyasının bir zamanlar Adriyatik Denizi’nden Pasifik’in batı kıyılarına kadar uzandığını söyleyebilir” diyen Prof. Guo, ancak bu durumun, Türkiye’nin ilgili ülkelerin içişlerine karışması için bir bahane olarak kullanılmaması gerektiğine dikkat çekti.

‘Türkiye’nin ulusal çıkarlarına aykırı’

Erdoğan’ın ilgili konuşmasını değerlendiren Prof. Dr. Hasan Ünal da Çin’le ilişkilerin “Uygur gündemine indirgenmesini” eleştirdi.

“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada Çin ile ilişkilerden sadece Uygurlar bağlamında bahsetmiş olması konuşmanın önemli eksikliklerinden birisidir” diyen Prof. Dr. Hasan Ünal, “çok kutuplu dünyanın tartışmasız süper gücü olan Çin ile ilişkiler Türkiye’nin izlediği veya daha doğru bir ifadeyle izlemesi gereken çok taraflı dış politikanın en önemli ayağını oluşturur/oluşturmalıdır ve bu konu Uygurlar konusuna indirgenemez” ifadelerini kullandı.

“Aslında Türk kökenli azınlık/toplumlar barındıran hiçbir devletle ilişkiler oradaki Türk azınlık ve/veya toplumlar ile söz konusu devletler arasındaki ilişkilerin durumunun ne olduğuna indirgenemez/indirgenmemelidir” diyen Ünal, şu örneği verdi: “Sınır komşumuz Bulgaristan’da büyük bir Türk toplumu gayet iyi şartlarda yaşamakta ve Türkiye-Bulgaristan arasındaki ilişkilerin bir unsurunu oluşturmaktadır. Onların Bulgaristan devletine olan sadakati tartışılmazdır. Türkiye Türk toplumu vasıtasıyla Bulgaristan’ın iç işlerine veya Türk toplumunun iç meselelerine/tartışmalarına karışmamalıdır. Son yıllarda bu yönde yapılan bazı yanlışlar hariç karışmayarak Türk toplumunun Bulgaristan içerisindeki güvenilirliğine katkıda bulunmaktadır.”

Benzeri prensiplerin Çin ile ilişkilerimizde sıklıkla gündeme getirilen Uygurlar meselesinde de ortaya çıkmakta olduğunu belirten Ünal, “Uygurlar konusu Türkiye’nin bir dış politika sorunu değildir ve olmamalıdır. Ankara-Beijing ilişkileri doğrudan iki devlet arasında egemenlik ve ulusal çıkar esaslı olarak belirlenmelidir. Bu politika belirleme sürecinde Ankara’nın Uygurlar diye bir konu başlığı olması makul ve mantıklı olamaz. Uygurlar Türkiye ile Çin arasındaki iyi ilişkilerin oluşturduğu köprünün bir parçası olurlar ve doğrusu da budur” ifadelerini kullandı.

“Aksi takdirde sorunlar ve yanlış anlamalar yaşanması kaçınılmazdır” uyarısında bulunan Ünal, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerinin “yanlış anlaşılmaya çok açık” olduğunu belirtti ve “konuşmanın özellikle Türk Devletleri Teşkilatı ülkeleri arasındaki sıkı işbirliğinden bahsedilen kısmına bu cümlenin neden serpiştirilmiş olduğunu anlamak gerçekten zordur. Çünkü burada Türkiye kendisini Uygur Türklerinin ve hatta Türk dünyasının temsilcisi gibi göstererek, onların Çin’den alamadığı haklarını almaya çalışan bir devlet görüntüsü ortaya çıkmaktadır ki, hiçbir egemen devlet bunu kabul edemez” dedi.

Öten yandan Türk Devletleri Teşkilatı üyesi hiçbir ülkenin Çin ile ilişkilerinde bu konuyu gündemde tutmadığının da altını çizen Ünal, Türkiye’nin, söz konusu devletlerin de herhangi bir şekilde dış politika meselesi yapmadığı bir konuyu Türk Devletleri Teşkilatı üyeleri arasındaki işbirliği çerçevesinde dile getirmesinin diğer devletler arasında “Ankara’nın onları da kullanarak bir Uygur gündemi oluşturmaya çalıştığı” şüphesi yaratabileceğini söyledi. Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından böyle bir sonuçtan hiçbir fayda temin edemeyeceğini belirten Prof. Dr. Hasan Ünal, “Türkiye’de ve dünyada yürütülen ‘Uygulara soykırım yapılıyor’ iddialarının tamamen Amerikan propagandası olduğunu söylemeye bile gerek yoktur” dedi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Ukrayna’dan Çin’in barış planına karşı boykot çağrısı

Yayınlanma

Ukrayna, Çin’in barış planını ‘Rusya’nın lehine’ olduğu gerekçesiyle reddetti ve müttefiklerine bu plana karşı boykot çağrısında bulundu. Çin’in, planı ekim ayında BRICS zirvesinde resmen sunmayı hedeflediği belirtilirken, Moskova bu girişime olumlu bakıyor.

Ukrayna, Çin’in savaşta Rusya’nın yenilgisini önlemeye çalıştığını öne sürerek müttefiklerini ve diğer ülkeleri Pekin’in barış planını desteklemekten vazgeçirmeye çağırdı.

Kiev’in Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda diplomatlar ve yetkililer arasında dağıttığı ve Politico’nun aktardığı belgeye göre, Çin, Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşı sona erdirmeyi amaçlayan planına destek bulmak için BM’de perde arkasında yoğun bir diplomatik faaliyet yürütüyor.

Özellikle Latin Amerika, Asya ve Afrika’daki ülkeleri kendi tarafına çekmeye çalışan Pekin, eğer bu hedefe ulaşırsa, planının ‘dünya çoğunluğu’ tarafından desteklendiğini belirtiyor.

Ukraynalı diplomatların iddiasına göre, Çin’in barış planı çatışmanın sadece dondurulmasını öngörüyor ve Moskova’nın lehine koşullar barındırıyor. Ukrayna’ya göre Çin, bu barış planını resmi olarak ekim ayında Kazan’da düzenlenecek BRICS zirvesinde sunmayı planlıyor. Belgede, Ukrayna tarafının Pekin’in stratejisi hakkında nereden bilgi aldığı ise belirtilmiyor.

Daha önce Çin, Brezilya ile birlikte altı maddelik bir barış planı sunmuştu. Bu plan, savaş mağduru bölgelere engelsiz insani yardım ulaştırılmasını, sivillerin korunmasını, savaş esirlerinin takas edilmesini ve çatışma bölgesinin genişletilmemesini öngörüyordu. Ağustos ayında Pekin, girişiminin 110’dan fazla ülke tarafından desteklendiğini bildirmişti.

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Çin ve Brezilya’nın barış planını ‘yıkıcı’ olarak nitelendirmiş ve “Brezilya-Çin girişiminin daha Rusya yanlısı olduğunu düşünüyorum,” diyerek, bu planın Ukrayna’nın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı göstermediğini öne sürmüştü.

Bu arada Moskova, Çin’in barış girişimlerine olumlu yaklaşıyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Pekin’in planının gelecekte barışçıl bir çözüm için bir temel oluşturabileceğini kabul ettiğini açıklamıştı.

Putin, çatışmayı sona erdirmek için şartlarını da sıraladı: Kiev, tarafsız, bağlantısız ve nükleer silahlardan arındırılmış bir statü kabul etmeli; Lugansk, Donetsk, Zaporojye ve Herson oblastlarını Rusya’nın bir parçası olarak tanımalı. Ayrıca Batı, Rusya’ya yönelik tüm yaptırımları kaldırmalı. Zelenskiy ise bu şartları ‘yeni bir ültimatom’ olarak değerlendirmişti.

Ukrayna, Rusya ile barış anlaşmasına varmak için Hindistan’a güveniyor

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Mali, Rusya ile ortak lityum üretimine hazırlanıyor

Yayınlanma

Mali Ekonomi ve Maliye Bakanı Alousseni Sanou, Moskova’da yaptığı açıklamada, ülkesinin Rusya ile ortak lityum yataklarını geliştirme ve bu kaynakları ülke içinde işleme planları olduğunu duyurdu.

Sanou, bu alanda stratejik bir ortaklık kurmak için Mali yetkililerinin Rusya’ya başvuruda bulunduğunu belirtti.

Reuters ajansının aktardığına göre Rusya Enerji Haftası’nda konuşan Sanou, Mali’nin, Rusya ile iş birliği yaparak lityum madenciliğine başlamayı ve 7 ila 8 yıl içinde pil üretim seviyesine ulaşmayı hedeflediğini ifade etti. Ancak, projede yer alacak Rus ortağın ya da lityum yatağının ismini paylaşmadı.

Şu anda Rusya lityum üretmiyor, ancak 17 lityum yatağından oluşan geniş bir hammadde tabanına sahip olmasına rağmen, pil üretiminde gerekli olan lityumu ithal ediyor.

2022 yılında Rusya Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Arjantin ve Şili’den lityum tedarikinin reddedilmesinin ardından, Rusya’nın Bolivya ve Çin’den yapılan ithalata bağımlı hale geldiğini ve bu durumun lityum kıtlığı riski doğurduğunu açıklamıştı.

Rusya’nın ilk büyük lityum projesi, devlet kuruluşu Rosatom ile madencilik ve metalürji devi Norilsk Nikel tarafından yürütülüyor ve 2030 yılı itibarıyla Kolmozerskoye lityum yatağında üretime başlanması planlanıyor. Ortaklar, bu projeyi hızlandırmak için görüşmeler yapıyor.

Kolmozerskoye yatağından elde edilecek hammaddelerin, Rosatom’un Moskova’daki tesisinde ve Kaliningrad’da inşa edilmekte olan bir gigafactory’de katot malzemeleri, lityum-iyon hücreler ve piller üretiminde kullanılacağı belirtiliyor.

Rosatom, geçtiğimiz yıl Bolivya’da bir lityum projesine dahil olmuş ve bu, şirketin bu alandaki ilk uluslararası projesi olmuştu. Şirket, lityum karbonat madenciliği ve üretimi için bir sanayi kompleksi inşasına 600 milyon dolar yatırım yapmayı planlıyor.

Ayrıca, 2023 yılında Rosatom, Mali ile jeolojik keşif, madencilik ve nükleer enerjinin barışçıl kullanımı konusunda iş birliği yaptığını duyurdu. Rusya, Mali’de düşük kapasiteli bir nükleer enerji santralinin inşasını da gündeme getirdi.

Nijer’deki darbenin Fransız Somaïr şirketi ile ne ilgisi var?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English