Bizi Takip Edin

Ortadoğu

DMO medyasında “ileri savunma” doktrini sorgulanıyor

Yayınlanma

İran Meclisi’nde Suriye’deki son gelişmeler ve İran’ın takip edeceği askeri stratejinin ele alındığı kapalı toplantı yapıldı. Toplantıda, bölgedeki askeri stratejiler, İsrail’in operasyonları ve İran’ın İsrail’e karşı gerçekleştirdiği operasyonlar masaya yatırıldı. Ayrıca, bölgenin güvenlik ve istihbarat durumu detaylı şekilde değerlendirildi.

Khabaronline haber sitesine göre toplantıda İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Komutanı Hüseyin Selami, Esad yönetiminin yıkılmasından sonra Suriye’de İran’ın silahlı varlığının kalmadığını söyledi.

Suriye’deki gelişmelerde en büyük kaybı İran’ın yaşadığına dair genel bir kanı mevcut. Peki durum, İran içinde nasıl görünüyor?

Aşağıda çevirisini okuyacağınız çalışma DMO’ya yakın medyanın Suriye’de olup bitene nasıl yaklaştığını ele alıyor.

Haber ve yazılarda Lübnan’da Hizbullah’ın kan kaybetmesi ve İran dışında “direniş eksenindeki” tek devlet olan Suriye’nin kaybı sonrası eksen üyelerinin bağlantısı sorgulanırken İran’ın atacağı adımlara dair görüşler farklılaşıyor.

***

İran Devrim Muhafızları medyası ‘Suriye’de pandoranın kutusunun açılmasından’ yakınıyor

 

Amwaj.media

Haber: Beşar Esad’ın Suriye’deki iktidarının sona ermesi İran’da endişeleri artıran bir dizi belirsizliği de beraberinde getirdi. Bazı İranlılar yaygın bir istikrarsızlıktan endişe ederken, diğerleri yaklaşan fırtınayı atlatmak için Çin ile ilişkilerin güçlendirilmesi gerektiğini savunuyor. Bu durum, Sünni isyancıların Şam’daki önemli bir türbe de dahil Şii kutsal mekanlarını hedef almaktan kaçınmak için İran’la yaptıkları bildirilen anlaşmaya uyuyor gibi göründükleri bir zamanda yaşanıyor.

Bu arada, İslam Cumhuriyeti’nin “ileri savunma” doktrini sorgulanırken, nükleer programın silahlandırılması çağrıları yapılıyor ki bir zamanlar tabu olan bu öneri son yıllarda giderek yaygınlaşıyor.

Kapsam: Esad hükümetinin Sünni isyancılar tarafından yıkılması İran’ı ‘Direniş Ekseni’ndeki tek devlet müttefikinden yoksun bıraktı ve Suriye’yi bir belirsizlik dünyasına itti.

-Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) bağlı Javan gazetesi 9 Aralık’ta “Suriye’de Pandora’nın kutusunun açılmasından” yakındı. Gazete, isyancıların yönetimi ele geçirmesinin “her türlü öngörülemeyen felaket ve talihsizliğe” yol açabileceğini savundu.

-Genel yayın yönetmeni İran’ın dini lideri tarafından atanan Kayhan gazetesi, Suriye muhalefetini kastederek “teröristlerin” ABD ve İsrail’in emirlerini yerine getirdiğini iddia etti. Gazete ayrıca Esad’ın düşüşünün Suriye üzerinde “Amerikan egemenliğinin başlangıcı” anlamına geldiğini iddia etti.

-Muhafazakâr Horasan gazetesi -özellikle Esad hanedanından “otoriter yöneticiler” olarak bahsederek- Suriye’nin “yakın zamanda gerçek özgürlük ve demokrasiyi” görmesinin “olası olmadığını” söyledi.

-Horasan ayrıca ayrı makalelerde Suriye’deki gelişmelerden en çok Türkiye’nin faydalanacağını savundu. Türkiye’nin sadece bölgesel bir ağırlık kazanmakla kalmayıp aynı zamanda Suriye üzerinde kontrol sahibi olmanın Ankara’nın kilit transit koridorları oluşturmasına yardımcı olduğunu öne sürdü.

Yarı resmi Mehr Haber Ajansı 9 Aralık’ta İran’ın Esad’ı aslında Sünni İslamcı Heyet-i Tahrir Şam’ın (HTŞ) Kasım sonunda başlattığı yıldırım harekâtından haftalar önce isyancıların faaliyetleri konusunda uyardığını iddia etti. Ancak devrik Suriye liderinin bu kaygıları dikkate almadığı ve İran’ın yardımını reddettiği iddia ediliyor.

-Mehr, Esad’ı uyarmak için geçen ay Şam’a giden DMO askeri danışmanlarından oluşan bir heyetin, uzun süredir Suriye Devlet Başkanı olan Esad’a karşı halkta ciddi bir memnuniyetsizlik olduğunu fark ettiğini iddia etti.

– Ajans, “Ne yazık ki,” Esad’ın İran heyetine “resmi olarak” halkın sorunlarını çözme konusunda “yetersiz olduğunu” söylediğini aktardı.

-Mehr, bazı Arap devletlerinin Suriye’nin ekonomisinin yeniden inşasına yardım etmeleri karşılığında Esad’ı İran ve ‘Direniş Ekseni’ ile arasına mesafe koymaya yönlendirdiğini iddia etti. Ajansa göre bu durum Esad’ın nihai çöküşüne yol açtı. Mehr, “Suriye’nin ‘Direniş Ekseni’nden geçici olarak ayrılmasıyla birlikte, [Direniş] Cephesi’nin çeşitli tarafları arasındaki bağlantı konusunda artık şüpheler var” diye ekledi.

İsrail tankları Şam’a 23 kilometre mesafede

‘Direniş Ekseni’ üzerindeki baskı artarken İran’ın atacağı adımlara dair görüşler farklılaşıyor.

-Horasan gazetesi, İslam Cumhuriyeti’nin Çin ile ilişkilerini geliştirmeye “derhal öncelik vermesi” ve Lübnan’daki Hizbullah’ı yeniden silahlandırmak için alternatif yollar araması gerektiğini savundu.

-Muhafazakâr Milletvekili Ahmad Naderi ise İran’ın önce “yaralı ‘Direniş Ekseni’ni canlandırmaya”, ardından da “nükleer bomba denemeye” yönelmesi gerektiğini öne sürdü.

HTŞ, 8 Aralık’ta Şam’ı ele geçirdiğinde İran devlet televizyonu El Kaide’nin eski kolunun Şiilerin dini mekanlarına zarar verilmeyeceğini söylediğini aktardı. Bu açıklama Sünni İslamcılar ile İran’ın Kudüs Gücü arasında bir anlaşmaya varıldığı haberleriyle uyumlu.

-Aynı gün Suriyeli Şii din adamı Ayman el-Ahmad, Seyyide Zeynep’in boş türbesine giderek İran’a değil Iraklı liderlere “başta Katar ve Türkiye olmak üzere etkili bölge ülkelerine garanti vermeleri için baskı yapmaları” çağrısında bulundu. Sosyal medyada yaygın bir şekilde dolaşıma sokulan videoda Ahmad ayrıca “halk arasında yayılan korku ve güvensizliğe” vurgu yaparak “Şiileri ve kutsal değerlerini maruz kalabilecekleri tehlikelerden korumak için uluslararası güçlerin konuşlandırılmasını” öneriyordu.

-Ancak ertesi gün, 9 Aralık’ta sosyal medyada ve İran devletine bağlı yayın organlarında yer alan videolarda Seyyide Zeynep türbesinde dua edenlerin herhangi bir sorunla karşılaşmadığı görülüyordu.

Bağlam/analiz: İran’da son yıllarda, özellikle de son birkaç aydır, nükleer programın silahlandırılması yönündeki çağrılar artıyor.

-İran, varoluşsal bir tehditle karşılaşması halinde kendi koyduğu nükleer silah yasağını yeniden gözden geçirebileceği uyarısında bulunuyor.

-‘Direniş Ekseni’nin zayıflaması ve İran’ın “ileri savunma” doktrininin Esad yönetiminin sona ermesiyle tehlikeye girmesiyle birlikte, nükleer caydırıcılık geliştirme çağrılarının artması muhtemel.

– Suriye, İran’ın “ileri savunma” stratejisinin temel bir unsuru ve özellikle Lübnan Hizbullah’ına silah aktarmak için bir lojistik üs olarak hizmet ediyor.

Eski Beyaz Saray yetkilisi Doran: Suriye’de İsrail ve Türkiye’nin çıkarları örtüşüyor

HTŞ Suriye iç savaşının ilk yıllarında Ebu Muhammed Colani tarafından kuruldu.

-Jolani 2000’li yıllarda Irak’ta El-Kaide’ye katıldı ve burada ABD liderliğindeki güçlerle savaştı. İç savaş patlak verdiğinde El-Kaide’nin Suriye kolu olarak Nusra Cephesi’ni kurmak üzere Suriye’ye gönderildi.

– Asıl adı Ahmed el-Şaraa olan Colani, 2013 yılında IŞİD ile birleşmeyi reddetti. 2016’da El Kaide ile bağlarını kopardı ve 2017’de diğer Suriyeli isyancı gruplarla birleşerek HTŞ’yi kurdu.

-HTŞ kendini yeniden markalaştırmaya ve militan geçmişinden uzaklaşmaya çalıştı. Ancak grup ve lideri ABD tarafından terörist olarak tanımlanmaya devam ediyor ve Colani’nin başına konulan 10 milyon dolarlık ödül hâlâ yürürlükte.

Öngörü: İran’ın önümüzdeki aylarda, özellikle de Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönmesiyle birlikte vermesi gereken zor kararlar var.

-Bazıları bunu gerekli görse de caydırıcılık için nükleer silah geliştirmek, İsrail’in ve muhtemelen Amerika’nın İran’ın nükleer tesislerine saldırmasıyla sonuçlanabilecek riskli bir hamle. Bu çerçevede Tahran, Washington ile iç kamuoyuna zafer olarak satabileceği bir anlaşmayı tercih ediyor.

-Suriyeli müttefiki olmadan ve Lübnan’daki durum nedeniyle Hizbullah’a erişimi daha da zorlaşan İran, enerjisini komşu Irak’taki nüfuzunu korumaya odaklayabilir. Bununla birlikte, önümüzdeki yıl Irak’ta yapılması beklenen ve Tahran’ın müttefikleri için zorlayıcı olabilecek parlamento seçimleri göz önünde bulundurulduğunda, böyle bir yol her senaryoda muhtemel.

Ortadoğu

İngiltere Suriye yaptırımlarından bazılarını kaldırdı

Yayınlanma

Mart ayında Merkez Bankası dahil Suriye ekonomisini etkileyen kurumlar üzerindeki yaptırımlarını kaldıran İngiltere Suriye yaptırımlarından bazılarında daha geri adım attı. İçişleri ve Savunma bakanlıkları gibi güvenlikle ilgili kurumların dondurulan malvarlıklarını serbest bıraktı.

Reuters’ın haberine göre İngiliz Maliye Bakanlığı’nın internet sitesinde yayımlanan bildiride, Suriye İçişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı ve Genel İstihbarat Müdürlüğü’nün daha önce dondurulan mal varlıkları üzerindeki kısıtlamaların kaldırıldığı bildirildi.

Kararın gerekçesine ilişkin herhangi bir açıklama yapılmazken, mart ayında da Suriye Merkez Bankası ve aralarında bankalar ve petrol şirketlerinin de bulunduğu 24 kuruluşun varlıkları üzerindeki kısıtlamalar kaldırılmıştı.

Mart ayındaki kararın ardından açıklama yapan İngiliz hükümeti “Bu yaklaşım, Suriye’nin öncülüğü ve ev sahipliğinde bir siyasi geçiş sürecine destek dahil olmak üzere, Suriye halkının ülkelerini ve ekonomilerini yeniden inşa etmelerine yardımcı olma kararlılığımızın altını çiziyor. Suriye’de geçici (hükümet) otoritelerini eylemleriyle değerlendirmeye devam edeceğiz” demişti.

İngiltere, Suriye’de HTŞ’nin kurduğu geçici hükümeti resmi olarak henüz tanımasa da Suriye savaşı boyunca HTŞ’nin “sivil savunma kolu” gibi hareket eden Beyaz Baretlileri (Beyaz Miğferler) fonladı. İngiliz hükümeti, dezenformasyonlarıyla bilinen “Beyaz Baretliler”e son mali yardımını da HTŞ’nin liderliğindeki örgütler Şam’a yürürken yaptı.

İngiltere Dışişleri Bakanlığı, geçen yıl aralık ayında hükümetin “Suriye’deki son gelişmeler ışığında” Beyaz Baretlilere yeni yardım yapacağı duyurdu. 2023’te “Beyaz Baretliler”e 2 milyon sterlin (yaklaşık 88,5 milyon lira) destek verildiği hatırlatılan açıklamada, gruba ek olarak 300 bin sterlin (yaklaşık 13 milyon lira) daha destek sağlanacağı belirtildi.

Beyaz Baretliler Suriye savaşı boyunca birçok yerde çektikleri sahte video ve fotoğraflarla tanınıyorlar. Batının “Esad rejimi kimyasal silah kullandı” yalanlarının baş aktörü olan örgüt en büyük kışkırtmalarından birine 2018’de Doğu Guta’da imza atmıştı.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Trump yönetiminin İran’a sunduğu teklif: BAE modeli

Yayınlanma

BAE modeli nükleer tesisler için ihtiyaç duyulan zenginleştirilmiş uranyumun ülke içinde üretimini yasaklarken ithaline izin veriyor.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Washington ile Tahran arasında bu hafta sonu yapılacak dolaylı müzakerelerin üçüncü turu öncesinde ABD’nin sivil nükleer reaktörler işletmesi için İran’a izin verebileceğini ancak kendi uranyumunu zenginleştirmesine karşı çıktığını belirtti.

The Free Press’te yayınlanan bir podcast programına konuk olan Rubio, İran’ın tıpkı Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve diğer bazı ülkeler gibi, sivil amaçlı düşük düzeyde zenginleştirilmiş uranyumu ithal edebileceğini söyledi.

Rubio, şöyle konuştu: “Eğer İran sivil bir nükleer program istiyorsa, bunu diğer birçok ülke gibi yapabilirler; yani zenginleştirilmiş uranyumu ithal ederler. Eğer gerçekten bunu istiyorlarsa barışçıl, sivil bir nükleer programa giden bir yol var. Ama uranyumu zenginleştirmede ısrar ederlerse, nükleer silah programı olmayan ama uranyum zenginleştiren tek ülke olurlar ki bu da sorun yaratır.”

Tamamen sonlandırma talebinden geri adım

Wall Street Journal’a (WSJ) göre bu öneri, geçen ay Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz’ın dile getirdiği “nükleer programın tamamen sonlandırılması” talebinden önemli bir geri adım anlamına geliyor. Rubio’nun açıklamalarına göre İran, nükleer reaktörlerini işletmeye devam edebilecek ancak nükleer silah üretimine giden yol, uranyumu zenginleştirme yasağı ile tıkanmış olacak.

Bu öneri aynı zamanda İran’ın nükleer programının tamamen sonlandırılmasını öngören “Libya modeli”nde ısrar eden İsrail ile ABD’yi  karşı karşıya getirebilir.

BAE modeli için İran ne diyor?

ABD’nin sunduğu teklif, her ne kadar İran’a “sivil nükleer program” hakkı tanısa da İran’ın nükleer yakıt için dışa bağımlı hale gelmesini de öngörüyor. Bu da Tahran açısından siyasi ve stratejik bir geri adım anlamına gelebilir.

İran lideri Ayetullah Ali Hamaney’in kıdemli danışmanı Ali Şamhani, bu öneriyi Roma’daki görüşmeler sırasında reddederek “BAE modeli”ni kabul etmediklerini açıkça dile getirmişti. BAE, nükleer programının sivil kalacağı güvencesini vermek için uranyumu kendi imkanları ile zenginleştirmek yerine ithal ediyor.

İthal yakıta güvenmiyor

Princeton Üniversitesi’nde nükleer politika uzmanı olan eski İranlı yetkili Seyyid Hüseyin Museviyan’a göre Tahran, 1980’lerde ve 1990’ların başında ABD’nin Avrupa ülkelerinin yakıt sağlamasına izin vermesi halinde zenginleştirilmiş uranyumu ithal etmeyi kabul etmeye hazırdı, ancak Washington bu teklifi reddetti.

Obama ve Biden yönetimlerinde müzakereci olarak görev yapan Richard Nephew da 2015 anlaşmasına giden süreçte benzer fikirlerin gündeme geldiğini, ancak İran’ın daima kendi yakıtını üretme isteğini koruduğunu ve ithalata güvenmediğini söyledi.  Nephew, WSJ’ye yaptığı açıklamada, “Ortak girişimler ve uluslararası nükleer yakıt tedariki konuları on yıllardır tartışılıyor. Ancak konu her zaman aynı yere geliyor: İran, yakıtın zamanında kendilerine sağlanacağına güvenmiyor” dedi.

İran’ın kabul etme ihtimali düşük

Brandeis Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Merkezi Başkanı Gary Samore’a göre İran’ın uranyum zenginleştirme programından tamamen vazgeçmesi son derece düşük bir ihtimal. Bu durumda Trump yönetiminin ya sıkı denetleme mekanizmaları altında sınırlı zenginleştirmeyi kabul etmesi ya da askeri seçeneği düşünmesi gerekeceğini iddia etti.

2015 tarihli nükleer anlaşmaya göre İran, uranyum zenginleştirme oranını 2031’e kadar %3,67 ile sınırlandırmayı kabul etmişti. Ancak ABD’nin 2018’de İsrail’in de teşvikiyle bu anlaşmadan çekilmesinden sonra İran’ın şu anda uranyumu %60 oranına kadar zenginleştirdiği belirtiliyor. Silahlarda kullanılan uranyumun ise en az yüzde 90 oranında zenginleşmiş olması gerekiyor.

İran’ın şu an en az altı nükleer bomba üretmeye yetecek miktarda yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyuma sahip olduğu bildiriliyor.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Müzakereler sürerken ABD’den yeni İran yaptırımı

Yayınlanma

ABD’nin İran’la yürüttüğü nükleer müzakerelerin üçüncü turu için hazırlıklar sürerken yeni İran yaptırımı  gündeme geldi. Amerikan yönetimi, İranlı bir LPG şirketini ve bağlı kuruluşları hedef alan yeni yaptırımlar açıkladı. Yeni yaptırımları kınayan İran bu yaptırımların “diyalog süreciyle çeliştiğini” belirtti.

Tahran ile Washington arasındaki nükleer müzakerelerin “beklenenden iyi gittiği” bir dönemde, ABD’den İran’ın enerji sektörüne yeni yaptırım geldi. ABD Hazine Bakanlığı, nükleer müzakerelerin üçüncü turuna günler kala, sıvılaştırılmış petrol gazı (LPG) sektöründe önde gelen İranlı iş insanı Seyid Asadullah Emamjomeh ve onunla bağlantılı kurumsal ağı hedef alan yeni yaptırımlar açıkladı. Yaptırımlar, ABD Başkanı Donald Trump’ın nükleer müzakerelere rağmen sürdürdüğü “İran üzerinde azami baskı” politikası çerçevesinde geldi.

Yeni İran yaptırımı için ‘Hamas ve Husi’ gerekçesi

ABD Hazine Bakanlığı’nın açıklamasında, Emamjomeh ile Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) yaşayan İngiliz ve İran vatandaşı oğlu Meisam Emamjomeh’in iştiraklerinin “İran yönetimine ve vekillerine gelir sağladığı” ileri sürüldü. Bakanlık, baba-oğulun “birden fazla İran ve BAE merkezli şirketi kullanarak yüz milyonlarca dolarlık bir LPG satış, taşıma ve teslimat ağının sahibi ve işletmecisi olduğunu ifade edip şu iddiada bulundu:

ABD: İran’ın petrol ihracatını tamamen durdurabiliriz

“Ham petrolün yanı sıra LPG, İran rejimi için önemli bir gelir kaynağı olmaya devam ediyor ve bu gelir, İran’ın nükleer ve gelişmiş konvansiyonel silah programlarının yanı sıra Hizbullah, Husiler ve Hamas gibi bölgesel vekil grupları ve ortakları finanse ediyor.”

Yeni yaptırımla ilgili yazılı açıklama yapan İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi yaptırımların, Washington yönetiminin İran halkına karşı düşmanca tutumunun açık göstergesi olduğunu ve ABD’nin diyalog iddialarıyla çeliştiğini söyledi.

Bekayi, ABD’nin “siyasi baskı amacıyla zorbalık yaptığını” ve yaptırımların “hukuksuz” olduğunu belirtti.

Üçüncü tur bu cumartesi

Yeni yaptırım, El Arabi el Cedid’e konuşan kaynakların, “Tahran ile Washington arasındaki nükleer müzakerelerin beklenenden daha iyi ilerlediğini” söylediği bir dönemde açıklandı. Söz konusu kaynaklar, “Tahran ile Washington arasında önümüzdeki iki ay içinde -ki daha erken olması da muhtemel- bir anlaşma bekliyoruz. İran-Amerikan müzakereleri beklenenden daha iyi ilerliyor” demişti.

Beyaz Saray’da “İran” çekişmesi

Haberde “Amerikan müzakerecisinin ciddi davranışlarının İran tarafını şaşırttığı; nükleer anlaşmazlıkla ilgisiz, gerçekçi olmayan taleplerin dile getirilmediği” belirtilerek “ABD, İran’ın prensipte uranyum zenginleştirme hakkını onaylıyor” ifadeleri kullanılmıştı. Kaynaklar, İran’ın da “nükleer programının barışçıl doğası konusunda güvence vermek için öneriler sunduğunu” söylemişti.

Tahran ile Washington arasında Umman’ın arabuluculuğunda başlayan nükleer müzakerelerin ilk turu önceki cumartesi Maskat’ta, ikinci turu da 19 Nisan’da Roma’da yapıldı. Üçüncü turun da bu cumartesi Umman’da yapılması planlanıyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English