ORTADOĞU
DMO medyasında “ileri savunma” doktrini sorgulanıyor
Yayınlanma
Yazar
Harici.com.trİran Meclisi’nde Suriye’deki son gelişmeler ve İran’ın takip edeceği askeri stratejinin ele alındığı kapalı toplantı yapıldı. Toplantıda, bölgedeki askeri stratejiler, İsrail’in operasyonları ve İran’ın İsrail’e karşı gerçekleştirdiği operasyonlar masaya yatırıldı. Ayrıca, bölgenin güvenlik ve istihbarat durumu detaylı şekilde değerlendirildi.
Khabaronline haber sitesine göre toplantıda İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Komutanı Hüseyin Selami, Esad yönetiminin yıkılmasından sonra Suriye’de İran’ın silahlı varlığının kalmadığını söyledi.
Suriye’deki gelişmelerde en büyük kaybı İran’ın yaşadığına dair genel bir kanı mevcut. Peki durum, İran içinde nasıl görünüyor?
Aşağıda çevirisini okuyacağınız çalışma DMO’ya yakın medyanın Suriye’de olup bitene nasıl yaklaştığını ele alıyor.
Haber ve yazılarda Lübnan’da Hizbullah’ın kan kaybetmesi ve İran dışında “direniş eksenindeki” tek devlet olan Suriye’nin kaybı sonrası eksen üyelerinin bağlantısı sorgulanırken İran’ın atacağı adımlara dair görüşler farklılaşıyor.
***
İran Devrim Muhafızları medyası ‘Suriye’de pandoranın kutusunun açılmasından’ yakınıyor
Amwaj.media
Haber: Beşar Esad’ın Suriye’deki iktidarının sona ermesi İran’da endişeleri artıran bir dizi belirsizliği de beraberinde getirdi. Bazı İranlılar yaygın bir istikrarsızlıktan endişe ederken, diğerleri yaklaşan fırtınayı atlatmak için Çin ile ilişkilerin güçlendirilmesi gerektiğini savunuyor. Bu durum, Sünni isyancıların Şam’daki önemli bir türbe de dahil Şii kutsal mekanlarını hedef almaktan kaçınmak için İran’la yaptıkları bildirilen anlaşmaya uyuyor gibi göründükleri bir zamanda yaşanıyor.
Bu arada, İslam Cumhuriyeti’nin “ileri savunma” doktrini sorgulanırken, nükleer programın silahlandırılması çağrıları yapılıyor ki bir zamanlar tabu olan bu öneri son yıllarda giderek yaygınlaşıyor.
Kapsam: Esad hükümetinin Sünni isyancılar tarafından yıkılması İran’ı ‘Direniş Ekseni’ndeki tek devlet müttefikinden yoksun bıraktı ve Suriye’yi bir belirsizlik dünyasına itti.
-Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) bağlı Javan gazetesi 9 Aralık’ta “Suriye’de Pandora’nın kutusunun açılmasından” yakındı. Gazete, isyancıların yönetimi ele geçirmesinin “her türlü öngörülemeyen felaket ve talihsizliğe” yol açabileceğini savundu.
-Genel yayın yönetmeni İran’ın dini lideri tarafından atanan Kayhan gazetesi, Suriye muhalefetini kastederek “teröristlerin” ABD ve İsrail’in emirlerini yerine getirdiğini iddia etti. Gazete ayrıca Esad’ın düşüşünün Suriye üzerinde “Amerikan egemenliğinin başlangıcı” anlamına geldiğini iddia etti.
-Muhafazakâr Horasan gazetesi -özellikle Esad hanedanından “otoriter yöneticiler” olarak bahsederek- Suriye’nin “yakın zamanda gerçek özgürlük ve demokrasiyi” görmesinin “olası olmadığını” söyledi.
-Horasan ayrıca ayrı makalelerde Suriye’deki gelişmelerden en çok Türkiye’nin faydalanacağını savundu. Türkiye’nin sadece bölgesel bir ağırlık kazanmakla kalmayıp aynı zamanda Suriye üzerinde kontrol sahibi olmanın Ankara’nın kilit transit koridorları oluşturmasına yardımcı olduğunu öne sürdü.
Yarı resmi Mehr Haber Ajansı 9 Aralık’ta İran’ın Esad’ı aslında Sünni İslamcı Heyet-i Tahrir Şam’ın (HTŞ) Kasım sonunda başlattığı yıldırım harekâtından haftalar önce isyancıların faaliyetleri konusunda uyardığını iddia etti. Ancak devrik Suriye liderinin bu kaygıları dikkate almadığı ve İran’ın yardımını reddettiği iddia ediliyor.
-Mehr, Esad’ı uyarmak için geçen ay Şam’a giden DMO askeri danışmanlarından oluşan bir heyetin, uzun süredir Suriye Devlet Başkanı olan Esad’a karşı halkta ciddi bir memnuniyetsizlik olduğunu fark ettiğini iddia etti.
– Ajans, “Ne yazık ki,” Esad’ın İran heyetine “resmi olarak” halkın sorunlarını çözme konusunda “yetersiz olduğunu” söylediğini aktardı.
-Mehr, bazı Arap devletlerinin Suriye’nin ekonomisinin yeniden inşasına yardım etmeleri karşılığında Esad’ı İran ve ‘Direniş Ekseni’ ile arasına mesafe koymaya yönlendirdiğini iddia etti. Ajansa göre bu durum Esad’ın nihai çöküşüne yol açtı. Mehr, “Suriye’nin ‘Direniş Ekseni’nden geçici olarak ayrılmasıyla birlikte, [Direniş] Cephesi’nin çeşitli tarafları arasındaki bağlantı konusunda artık şüpheler var” diye ekledi.
‘Direniş Ekseni’ üzerindeki baskı artarken İran’ın atacağı adımlara dair görüşler farklılaşıyor.
-Horasan gazetesi, İslam Cumhuriyeti’nin Çin ile ilişkilerini geliştirmeye “derhal öncelik vermesi” ve Lübnan’daki Hizbullah’ı yeniden silahlandırmak için alternatif yollar araması gerektiğini savundu.
-Muhafazakâr Milletvekili Ahmad Naderi ise İran’ın önce “yaralı ‘Direniş Ekseni’ni canlandırmaya”, ardından da “nükleer bomba denemeye” yönelmesi gerektiğini öne sürdü.
HTŞ, 8 Aralık’ta Şam’ı ele geçirdiğinde İran devlet televizyonu El Kaide’nin eski kolunun Şiilerin dini mekanlarına zarar verilmeyeceğini söylediğini aktardı. Bu açıklama Sünni İslamcılar ile İran’ın Kudüs Gücü arasında bir anlaşmaya varıldığı haberleriyle uyumlu.
-Aynı gün Suriyeli Şii din adamı Ayman el-Ahmad, Seyyide Zeynep’in boş türbesine giderek İran’a değil Iraklı liderlere “başta Katar ve Türkiye olmak üzere etkili bölge ülkelerine garanti vermeleri için baskı yapmaları” çağrısında bulundu. Sosyal medyada yaygın bir şekilde dolaşıma sokulan videoda Ahmad ayrıca “halk arasında yayılan korku ve güvensizliğe” vurgu yaparak “Şiileri ve kutsal değerlerini maruz kalabilecekleri tehlikelerden korumak için uluslararası güçlerin konuşlandırılmasını” öneriyordu.
-Ancak ertesi gün, 9 Aralık’ta sosyal medyada ve İran devletine bağlı yayın organlarında yer alan videolarda Seyyide Zeynep türbesinde dua edenlerin herhangi bir sorunla karşılaşmadığı görülüyordu.
Bağlam/analiz: İran’da son yıllarda, özellikle de son birkaç aydır, nükleer programın silahlandırılması yönündeki çağrılar artıyor.
-İran, varoluşsal bir tehditle karşılaşması halinde kendi koyduğu nükleer silah yasağını yeniden gözden geçirebileceği uyarısında bulunuyor.
-‘Direniş Ekseni’nin zayıflaması ve İran’ın “ileri savunma” doktrininin Esad yönetiminin sona ermesiyle tehlikeye girmesiyle birlikte, nükleer caydırıcılık geliştirme çağrılarının artması muhtemel.
– Suriye, İran’ın “ileri savunma” stratejisinin temel bir unsuru ve özellikle Lübnan Hizbullah’ına silah aktarmak için bir lojistik üs olarak hizmet ediyor.
Eski Beyaz Saray yetkilisi Doran: Suriye’de İsrail ve Türkiye’nin çıkarları örtüşüyor
HTŞ Suriye iç savaşının ilk yıllarında Ebu Muhammed Colani tarafından kuruldu.
-Jolani 2000’li yıllarda Irak’ta El-Kaide’ye katıldı ve burada ABD liderliğindeki güçlerle savaştı. İç savaş patlak verdiğinde El-Kaide’nin Suriye kolu olarak Nusra Cephesi’ni kurmak üzere Suriye’ye gönderildi.
– Asıl adı Ahmed el-Şaraa olan Colani, 2013 yılında IŞİD ile birleşmeyi reddetti. 2016’da El Kaide ile bağlarını kopardı ve 2017’de diğer Suriyeli isyancı gruplarla birleşerek HTŞ’yi kurdu.
-HTŞ kendini yeniden markalaştırmaya ve militan geçmişinden uzaklaşmaya çalıştı. Ancak grup ve lideri ABD tarafından terörist olarak tanımlanmaya devam ediyor ve Colani’nin başına konulan 10 milyon dolarlık ödül hâlâ yürürlükte.
Öngörü: İran’ın önümüzdeki aylarda, özellikle de Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönmesiyle birlikte vermesi gereken zor kararlar var.
-Bazıları bunu gerekli görse de caydırıcılık için nükleer silah geliştirmek, İsrail’in ve muhtemelen Amerika’nın İran’ın nükleer tesislerine saldırmasıyla sonuçlanabilecek riskli bir hamle. Bu çerçevede Tahran, Washington ile iç kamuoyuna zafer olarak satabileceği bir anlaşmayı tercih ediyor.
-Suriyeli müttefiki olmadan ve Lübnan’daki durum nedeniyle Hizbullah’a erişimi daha da zorlaşan İran, enerjisini komşu Irak’taki nüfuzunu korumaya odaklayabilir. Bununla birlikte, önümüzdeki yıl Irak’ta yapılması beklenen ve Tahran’ın müttefikleri için zorlayıcı olabilecek parlamento seçimleri göz önünde bulundurulduğunda, böyle bir yol her senaryoda muhtemel.
İlginizi Çekebilir
-
Rusya’dan HTŞ’nin statüsüne ilişkin açıklama
-
Esad’dan sonra Kıbrıs: İngilizler şimdilik rahat bir nefes aldı
-
CNN muhabiri Clarissa Ward, Şam sokaklarında: El-Kaide bağlantılı gruplarla sıkı ilişkiler
-
İran’ın yeni iç politika sınavı: Hicap ve İffet Yasası
-
ABD Guam’dan ilk balistik füze önleme denemesini gerçekleştirdi
-
Bundan sonra Suriye
ORTADOĞU
Esad’dan sonra Kıbrıs: İngilizler şimdilik rahat bir nefes aldı
Yayınlanma
16 saat önce11/12/2024
6 Aralık günü Daily Telegraph gazetesi, Birleşik Krallık yetkililerinin Cebelitarık ve Kıbrıslı muhatapları ile bir “acil durum” toplantısı yaptığını yazdı.
Muhafazakâr eğilimli gazetenin iddiasında göre, acil toplantının gündemi, Britanya’nın Cebelitarık ve Kıbrıs’ta bulunan “gemen üs alanlarına” yönelik “potansiyel Rus tehdidi” idi.
1960’ta bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması üzerine adanın İngiliz yetkisi altında kalan kısımlarında, yani Ağrotur ve Dikelya’da iki askeri üs bulunuyor. Aynı durum, “Britanya Güçler Cebelitarık” için de geçerli. Bunlar, Birleşik Krallık’ın, sayısı 14’ü bulan “denizaşırı toprakları” arasında yer alıyor.
Habere göre görüşmeler, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Rus güçlerinin Ukrayna’ya Britanya’nın Storm Shadow füzeleri gibi uzun menzilli füzeler sağlayan ülkelerdeki tesisleri hedef alabileceği yönündeki son uyarısının ardından gerçekleşti.
Londra’ya göre “acil durum toplantıları” standart protokoldü
Görüşmeler hakkında bilgi sahibi bir kaynak gazeteye yaptığı açıklamada, “Kıbrıs ve Cebelitarık’taki egemen İngiliz üslerindeki tehdit seviyesini incelemek üzere oldukça önemli bazı toplantılar yapıldı,” dedi.
Kaynak, bu üsler gibi denizaşırı İngiliz çıkarlarının Birleşik Krallık’ın kendisine kıyasla daha savunmasız görüldüğünü de sözlerine ekledi.
“Kıbrıs bir saldırıya çok daha açık durumda. Rusya, İran üzerinden Hizbullah’ı ya da başka bir vekil grubu silahlandırarak bir saldırı başlatabilir. Endişelerden biri de Husilerin saldırılar düzenlemek üzere silahlandırılması ve Kıbrıs’a yakın olmalarıdır,” diye devam eden kaynak, son dönemde Amerikan üslerine yönelik insansız hava aracı saldırılarının da endişe kaynağı olduğunu belirtti.
Endişe verici görüşmelere rağmen, Birleşik Krallık hükümet kaynakları toplantıların aciliyetinin tonunu düşürerek, bunları “güvenlik önlemlerinin gözden geçirilmesi için standart protokol” olarak tanımladı.
Kıbrıs ve Cebelitarık’taki İngiliz üslerinde ya da Birleşik Krallık’ın kendi içinde genel güvenlik duruşunda herhangi bir değişiklik yapılmadığını vurguladılar.
Şu anda Kıbrıs ve Cebelitarık’taki üsler için tehdit seviyesi, beş güvenlik alarm seviyesinden üçüncüsü olan “önemli” olarak kalmaya devam ediyor. Bu sınıflandırma, bir saldırının “olası” görüldüğü fakat yakın olmadığı anlamına geliyor.
İngiliz hükümetinin, Hint Okyanusundaki Britanya denizaşırı toprağı Chagos Adalarının Mauritius’a devredilmesi anlaşmasını onaylamasının ardından Cebelitarık ve Kıbrıs’ın da akıbeti merak ediliyordu.
Ada’daki İngiliz üsleri Lübnan, Suriye ve Gazze’de kullanılıyor
Kıbrıs’taki RAF Akrotiri gibi İngiliz üsleri, Orta Doğu’daki faaliyetlerin izlenmesi ve Akdeniz’deki misyonların desteklenmesi de dâhil olmak üzere bölgedeki operasyonlar için oldukça önemli.
Bu “misyonlar” arasında İsrail’in Gazze ve Lübnan’a yönelik işgal faaliyetlerine verilen lojistik ve istihbarat desteği de yer alıyor. Gazze işgali başladığından bu yana Kıbrıs’taki İngiliz üslerinden kalkan uçaklar yüzlerce gözetim uçuşu yaptı.
Bunun da ötesinde, Declassified’ın ortaya çıkardığı üzere, Amerikan Özel Kuvvetleri de Kıbrıs’taki İngiliz üsleri üzerinden İsrail’e gidiyor.
Dahası, Yemen’deki Husi hedeflerine saldırı için de RAF Akrotiri’nin kullanıldığı öne sürülmüş ve bu iddia Kıbrıs’ta protestolara neden olmuştu.
Ada’daki İngiliz üsleri, IŞİD’e karşı operasyonlar içinde kullanılmıştı.
Benzer şekilde Cebelitarık da deniz yollarının güvenliğinin sağlanması ve stratejik bir donanma merkezi olarak kritik bir rol oynuyor.
Birleşik Krallık hükümeti bu tartışmaların rutin önlemlerin bir parçası olduğunu savunsa da, Moskova’nın şiddetlenen söylemi ve Kiev’i çevreleyen jeopolitik gerilimler bu denizaşırı üsleri tekrar gündeme getiriyor.
Şimdilik yetkililerin mesajı net: teyakkuz hali devam ediyor, ama alarm için acil bir neden yok.
“Rus tehdidi” 2018’den bu yana sürüyor
2018 yılında ABD öncülüğündeki batı koalisyonunun, Suriye’ye yönelik bir operasyon planladığını komnuşuluyordu.
The Guardian, o dönem şöyle bildiriyordu: “Ada’da, ABD öncülüğünde Suriye’ye askeri harekat düzenlenmesi durumunda, Rusya’nın misilleme yapması halinde tesisin hedef alınacağı söylentileri yaygın.”
2018’de Şam’ın doğusunda hâlâ cihatçı kontrolünde olan Duma’da Suriye ordusunun “kimyasal silah” kullandığı iddia edilince Esad yönetimine karşı yeni bir saldırı dalgasının başlayacağı düşünülüyordu.
Ağotur’daki (Akrotiri) İngiliz üssü, Suriye kıyılarından 180 km’den daha az bir mesafede yer alıyor. Büyük bir kısmı Kıbrıs’a ait tarım arazileri ve köyler olsa da, bu bölgeler toplamda 99 mil karelik (yaklaşık 256 kilometrekare) bir alanı kapsıyor.
Askeri varlıklar arasında, adanın en yüksek tepesi olan Olympus Dağı’nın tepesindeki Kraliyet Hava Kuvvetleri’nin (RAF) uzun menzilli radar istasyonu bulunuyor.
RAF Akrotiri’de Typhoon FGR4 savaş uçakları da dahil olmak üzere, genellikle hızlı tepki alarm görevleri ve hava polisliği görevleri için kullanılan çeşitli RAF uçakları konuşlu.
Üs ayrıca RAF uçaklarının operasyonel menzilini genişleten Voyager KC2/KC3 havadan yakıt ikmal tankerlerine de ev sahipliği yapıyor.
RAF Akrotiri ayrıca lojistik destek ve birlik hareketleri için gerekli olan C-130J Hercules nakliye uçaklarını da barındırıyor.
Rusya’nın en yeni karadan havaya füze savunma sistemiyle donatılmış olan devrik Suriye yönetiminin Şubat 2018’de Suriye’deki İran birliklerine saldıran bir İsrail F16’sını düşürmesiyle birlikte Birleşik Krallık’ın endişeleri artmıştı.
Kıbrıs’taki Ruslar ve üslere karşı çıkan Kıbrıslı Rumlar
On binlerce kişilik Rus toplumu nedeniyle “Limasolgrad” olarak da bilinen Limasol’da, Moskova’daki istihbarat servisleriyle bağlantılı olduğu öne sürülen Rusların yerel binaların çatılarından, üsten bombalama görevi yapan jetleri dürbünle izledikleri ileri sürülüyordu.
Güney Kıbrıslı yetkililer son gelişmeleri zorlukla gizlenen bir endişeyle izledi. Birleşik Krallık’ın bu üslere sahip olması yıllar boyunca sorunlara yol açageldi.
Kıbrıslı Rumlar, özellikle de komünist güçler, zaman zaman protesto gösterileri düzenleyerek bu tesislerin kapatılmasını istiyorlar.
Eski Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis döneminde, Ortodoks dostu Rusya ile bağlar sadece dramatik bir şekilde gelişmekle kalmadı, aynı zamanda adanın Rumlar tarafından yönetilen güneyinin Rus yatırımlarının ve artan turist girişlerinin meyvelerini topladığını gördü.
Bölünmüş başkent Lefkoşa’daki Rus Büyükelçiliği, Moskova’nın Avrupa’daki en büyük ikinci diplomatik misyonu.
Moskova, Londra’yı Suriye üzerinden tehdit ediyor muydu?
Rusya’nın Suriye üzerinden Kıbrıs’taki İngiliz askeri üslerini hedef alan bir saldırı düzenleyebileceği iddiası geçen yaz birden tekrar alevlendi.
Rus yayın organı Gazeta.ru’da yer alan habere göre bu iddia Andrey Klintseviç tarafından Tsargrad ile yapılan bir röportajda dile getirilmişti.
“Askeri-Siyasi Çatışmaları Araştırma Merkezi”nin başında bulunan Klintseviç konuyla ilgili açıklamarında, “Eğer bir grup yanlışlıkla bu üssü vurur ve birkaç uçağı imha ederse, büyük bir tepki olacaktır. Fakat Batı, son olaylarda da görüldüğü üzere, öncelikle güç görünce taleplere yanıt veriyor,” demişti.
Klintseviç ayrıca, Rusya’nın potansiyel olarak ABD ve İngiltere’nin düşmanlarına gelişmiş silahlar tedarik etmeye başlayabileceğine dikkat çekmişti.
Bu noktada Hizbullah ve o dönemki lideri Hasan Nasrallah’ı da hatırlatmak gerekiyor. Nasrallah, ilk kez Kıbrıs’taki yabancı üslere işaret etmiş, bu üslerin Gazze ve Lübnan’a saldırı için kullanıldığını söylemiş ve gerekirse hedef alacaklarını ilan etmişti.
Bunun üzerine Kıbrıs Cumhuriyeti yetkilileri apar topar bir açıklama yayınlayarak, Ada’nın ve yönetiminin Ortadoğu’daki çatışmalarda taraf olmadığını deklare etmek zorunda kalmıştı.
Starmer’in Kıbrıs ziyareti: Zafer turu mu?
Tesadüf müdür, bilinmez; ama Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer’ın 53 yıl sonra Kıbrıs’a yaptığı ziyaretin tam de Beşar Esad’ın devrilmesinin ertesine denk gelmesi bir hayli manidar.
Körfez ülkelerine düzenleyeceği turdan önce Kıbrıs’a giden ve burada Nikos Hristodulidis ile görüştü ve sonrasında RAF Akrotiri’deki İngiliz askerlerini ziyaret etti.
Burada askerlere yaptığı konuşmada Starmer, “Tüm dünya ve evdeki herkes size güveniyor. Burada olup bitenlerin büyük bir kısmı her zaman konuşulmak zorunda değil. Ne yaptığınızı dünyaya anlatmak zorunda değiliz,” dedi.
Hristodulidis ile yaptığı görüşmede ise “bölgede istikrar ve güvenlik koşullarının geliştirilmesi” de dâhil olmak üzere birçok konu ele alındı.
Britanya ve Kıbrıs, ayrıca Rusya’nın “yasadışı nakit akışıyla mücadele” sözü de verdi.
Starmer yaptığı açıklamada, “Kıbrıs Cumhuriyeti ile birlikte, (Rusya Devlet Başkanı Vladimir) Putin’in savaş makinesini aç bırakmak ve küresel istikrarı korumak için Avrupa üzerinden yasadışı finans akışını durduruyoruz,” dedi.
Kuzey Kıbrıs memnun değil
Öte yandan Kuzey Kıbrıslı temsilcilerin Starmer’a yaptığı “Ersin Tatar ile de görüşme” çağrısı karşılıksız kaldı.
Ziyaretten önce The Independent, Starmer’ın ziyaretinden haberdar edilmediğini iddia eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) lideri Tatar’ın “şaşkınlık içinde kaldığını” yazdı.
Ersin Tatar’ın ofisi görüşme talep edildiğini doğruladı. The Independent’a özel olarak yapılan açıklamada, “Garantör güçlerden biri olarak Birleşik Krallık’ın iki tarafa da eşit muamele etme yükümlülüğü bulunmaktadır; fakat bu ziyaret, BM Genel Sekreterinin Kıbrıs konusunda Birleşik Krallık’ın da temsil edileceği daha geniş kapsamlı gayrı resmi bir toplantıya ev sahipliği yapacağı bir zamanda gerçekleştirilmektedir,” denildi.
“Kıbrıs Türk halkının varlığını görmezden gelmenin” ve “çatışan taraflardan sadece biriyle konuşmanın” güven inşa etme çabalarını ve taraflar arasında farklı alanlarda anlamlı bir işbirliğinin önünü açma yollarını baltalayacağını savunan ofis, “Sağduyu ve aklın galip gelmesini ve Birleşik Krallık Başbakanının Ada’ya yapacağı ziyaret sırasında Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile görüşmeyi kabul etmesini bekliyoruz,” demişti.
Starmer’ın ziyareti İngiliz siyasetini de karıştırdı
Öte yandan The Independent’ta yer alan bir değerlendirmeye göre Başbakan, Kuzey İrlanda barış süreci üzerinde çalışırken kabul edilemeyecek şekilde bölünmüş olan Akdeniz adasıyla ilişkilerde hata yapmakla suçlanıyor.
Starmer’ın, Ada’yı yeniden birleştirmek için görüşmeleri yeniden başlatmak istemesine rağmen, Ersin Tatar’a ziyareti sırasında zaman ayırmayı reddetmesi sorun yaratmış gibi görünüyor.
Kuzey Kıbrıs için Özgürlük ve Adalet grubunun eş başkanı Rikki Williams, “Başbakan Kuzey İrlanda Barış Sürecine dahil olduğu dönemi hatırlamalıdır. O zaman sadece bir tarafla konuşmazdı! Sadece bir tarafla değil her iki tarafla da konuşmalısınız,” dedi.
Bunun “başarısız bir diplomasi” olduğunu ve “tartışmayı terk etmek bir hata” olacağını savunan Williams, “Kıbrıs meselesi çözüme kavuşturulacaksa her iki tarafa da adil ve eşit davranılmalıdır,” ifadelerini kullandı.
Birleşik Krallık, KKTC’yi tanımasa da, Ada’daki garantör ülke olarak iç kamuoyunda, Türkiye’nin de bir süredir dile getirdiği “iki devletli çözüm” iddiaları yükselmeye başladı.
Örneğin Annan Planı görüşmelerinde yer alan İşçi Partili eski Dışişleri Bakanı Jack Straw, bölünmüş adada iki devletli çözüm çağrısını desteklediğini ilan etmişti.
Berlin’den Ankara’ya destek: İlişkiler Kıbrıs sorununa bağlanmayacak
Öte yandan AB-Türkiye ilişkilerinin yeniden rayına oturtulması sürecinde, Almanya ve Hollanda’dan Güney Kıbrıs’a ret geldi.
Kathimerini’de yer alan habere göre Kıbrıs, AB-Türkiye ilişkilerini Kıbrıs sorunundaki ilerlemeyle ilişkilendirmek için yaptığı son girişimde engellerle karşılaşıyor.
Önümüzdeki AB Konseyi Kararlarına ilişkin tartışmalar ilerlerken, Lefkoşa’nın iki konuyu birbirine bağlama girişimi Almanya ve Hollanda’nın sert muhalefetiyle karşılaştı.
Habere göre anlaşmazlık, Türkiye’nin “yapıcı angajmanının” AB ile işbirliğinin ilerletilmesinde kilit rol oynadığından bahseden revize edilmiş taslak sonuçların 99. paragrafı üzerinde yoğunlaşıyor.
Güney Kıbrıs, Türkiye’nin AB ile işbirliğini Kıbrıs barış görüşmelerinin yeniden başlaması ve üzerinde mutabık kalınan BM çerçevesi temelinde bir çözüme doğru ilerlemeyle ilişkilendirmek amacıyla bu atfı genişletmeye çalıştı.
Fakat Almanya ve Hollanda, taslak sonuç bildirgesinin “dikkatle dengelenmiş dilini bozduğunu” ileri sürerek bu öneriye karşı çıktılar.
Özellikle Almanya’nın temsilcisi, Kıbrıs’ın değişikliklerinin Macaristan’ın AB Dönem Başkanlığı tarafından oluşturulan uzlaşıyı bozacağına dikkat çekerken, Hollanda Lefkoşa’nın talebinin Nisan 2024 zirvesinde alınan kararlardan saptığını savundu.
Diplomatik hazırlık toplantısı (COELA) sırasında adı açıklanmayan diğer üye devletler de Almanya’nın yanında yer alarak Kıbrıs’ın önerisinin yerleşik kararlarla uyumsuz olduğunu savundular.
Güney Kıbrıs’ın veto tehdidi işe yaramadı
Hakim görüş, Kıbrıs sorunu ve Avrupa-Türkiye işbirliğinin doğrudan bir bağlantı olmaksızın ayrı ve paralel yollarda devam etmesi gerektiği yönündeydi.
Kıbrıs yönetimi ise, endişelerinin giderilmemesi halinde sonuçları bloke etmek için veto kullanabileceğini ima etti.
Fakat AB kaynakları, Kıbrıs’ın nisan ayında da benzer tehditlerde bulunduğunu ama sonuçta geri adım attığını hatırlatarak şüpheyle yaklaştı.
AB diplomatları arasında hakim olan görüş, Kıbrıs’ın bu kez de veto tehdidini yerine getirmeyeceği yönündeydi.
Tüm bunlara rağmen Güney Kıbrıs, taslak sonuç bildirgesinde bazı sözlü kabuller elde etmeyi başardı. Belgede Türkiye’ye Kıbrıs sorununa barışçıl bir çözümü desteklemesi ve özellikle Gazimağusa ile ilgili BM Güvenlik Konseyi kararlarına saygı göstermesi çağrısında bulunuluyor.
Fakat bu ifadeler büyük ölçüde sembolik kalıyor ve Türkiye’ye herhangi bir somut yükümlülük getirmiyor. Daha da önemlisi, bu ifadeler Türkiye’nin AB ile işbirliğini Kıbrıs sorununda ilerleme kaydedilmesine bağlamıyor; yani Türkiye barış görüşmeleri konusunda hareketsiz kaldığı için herhangi bir yaptırımla karşı karşıya kalmıyor.
Taslak sonuçlar aynı zamanda Türkiye’nin Gümrük Birliğini tüm AB üye ülkelerine genişletme ve Kıbrıs ile ilişkilerini normalleştirme yükümlülüklerini yineliyor.
Ayrıca, Türkiye’ye Kıbrıs’la ilgili olarak 2016 AB-Türkiye göç anlaşmasını tam olarak uygulaması çağrısında bulunuluyor.
ORTADOĞU
CNN muhabiri Clarissa Ward, Şam sokaklarında: El-Kaide bağlantılı gruplarla sıkı ilişkiler
Yayınlanma
16 saat önce11/12/2024
Yazar
Harici.com.trAmerikan CNN televizyonunun ünlü muhabirlerinden Clarissa Ward, Beşar Esad hükümetinin düşmesinin Şam sokaklarında halkla röportaj yaptı. Ward’a konuşan bir Suriyeli, “Bu anlatılamaz. Bu 50 yıllık karanlığın ardından biziz,” diyor.
Ward, 2016 yılında çekilen ve prestijli Peabody ve Overseas Press Club ödüllerini kazanan Undercover in Syria belgeselinde, sahadaki çekimleri gerçekleştirmek için tartışmalı bir figür olan Bilal Abdülkerim ile çalıştı. Abdülkerim, Suriye’de el-Kaide bağlantılı Nusra Cephesi gibi örgütlerle yakın ilişkilere sahip.
EXCLUSIVE
CNN's @clarissaward is on the streets of Damascus, amongst jubilant crowds celebrating the fall of the Assad regime.
"This is unspeakable. This is us after 50 years of darkness," one Syrian resident tells her. pic.twitter.com/uKKBGOwyDw
— CNN International PR (@cnnipr) December 10, 2024
Amerikan vatandaşı olan Abdülkerim, CNN adına çekim yaptığı bu belgeselin ödül kazanmasına rağmen, katkılarının yeterince vurgulanmadığını iddia etti. 2017 yılında yayımlanan bir videoda, “Bu ödüllü belgeseli ben çektim ama CNN adımı bile zar zor andı,” diyerek durumu eleştirdi. CNN ise Abdülkerim ile çalışmasının doğurduğu etik sorulara dair herhangi bir açıklama yapmadı.
Abdülkerim’in Nusra Cephesi ile ilişkileri
Bilal Abdülkerim, Suriye’de Nusra Cephesi gibi silahlı gruplarla olan ilişkileri nedeniyle sık sık gündeme geldi. Suudi el-Arabiya kanalı, Abdülkerim’in 2012 yılında resmen Nusra Cephesi’ne katıldığını bildirdi.
Ancak Abdülkerim bu iddiayı yalanlayarak, “Ben el-Kaide üyesi değilim ve böyle bir şeye ihtiyacım da yok,” ifadelerini kullandı. Öte yandan, Abdülkerim’in medya ekibinden bir başka isim olan Akif Razak’ında İngiltere tarafından vatandaşlıktan çıkarıldığı ve el-Kaide bağlantılı gruplarla ilişkisi nedeniyle ulusal güvenlik riski oluşturduğu belirtildi.
Suriye’deki muhalif gruplar arasında yer alan Şam Devrimcileri Tugayı’ndan bir aktivist olan Abdullah Ebu Azzam, Grayzone Project adlı haber platformuna yaptığı açıklamada, Abdülkerim’in Nusra’nın aktif bir üyesi olarak bilindiğini söyledi.
Star CNN correspondent Clarissa Ward worked with al-Qaeda’s “media man” to gain access to extremist rebel “heroes on the ground” in Syria https://t.co/1OXqj4pxSC
— Max Blumenthal (@MaxBlumenthal) December 11, 2024
Abdülkerim’in örgüt için YouTube videoları çektiği ve bu içeriklerde “Ebu Usame” takma adını kullandığı biliniyor.
Clarissa Ward, belgeselde sahadaki cihatçı gruplara erişimini Bilal Abdülkerim zerinden sağladı. CNN, Ward’ın bu grupların kontrolündeki İdlib ve Halep gibi bölgelerde haber yapmasına olanak tanıyan Abdülkerim’in rolünü, ödül törenlerinde büyük ölçüde göz ardı etti. Ward, “kahramanlar” olarak nitelendirdiği grupların insani açıdan fedakârlıklarını öne çıkarsa da bu grupların işlediği savaş suçları ve ideolojik arka planları gözden kaçırmakla suçlandı.
Ward’ın, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde yaptığı konuşmada bu grupları “sahadaki kahramanlar” olarak tanımlaması tepki topladı. Eleştirmenler, bu tanımın cihatçı örgütlerin işlediği sivil katliamlarını ve insan hakları ihlallerini göz ardı ettiğini belirtti.
Öte yandan Ward’ınNusra kontrolündeki bölgelere güvenli bir şekilde girmesi, diğer gazetecilerle kıyaslandığında dikkat çekiciydi. Örneğin, gazeteci Lindsey Snell, aynı bölgede Nusra Cephesi tarafından kaçırıldığını açıklarken, Ward bu tür bir tehlike yaşamadan çalışabildi. Bu durum, Ward’ın güvenliğini sağlayan Ebu Yusuf adlı bir koruma ve Abdülkerim’in örgütle olan ilişkisi sayesinde mümkün olmuş olabilir.
CNN’in haberciliği etiği tartışmalara konu oldu
Clarissa Ward ve CNN, bu tartışmalı işbirliği nedeniyle ciddi eleştirilerle karşı karşıya kaldı. Kanalın Abdülkerim’in cihatçı gruplarla olan ilişkisini bilerek mi görmezden geldiği, yoksa gazetecilik adına bu bağlantının üstünün mü örtüldüğü soruları gündeme geldi.
Grayzone Project tarafından yapılan araştırma, CNN’in sahada Abdülkerim’in sağladığı içeriklerden geniş ölçüde faydalandığını ancak onun el-Kaide bağlantılarını göz ardı ettiğini öne sürdü.
Ward’ın belgeselde yer alan grupları “kahramanlar” olarak nitelendirmesi, özellikle Raşidin katliamı gibi olaylarda bu grupların işlediği suçların görmezden gelindiği eleştirilerine neden oldu.
Raşidin’de muhalif bir intihar bombacısının 80’i çocuk olmak üzere 100’den fazla sivili öldürdüğü saldırı, CNN’de yalnızca kısa bir haber olarak yer almıştı.
ORTADOĞU
İran’ın yeni iç politika sınavı: Hicap ve İffet Yasası
Yayınlanma
17 saat önce11/12/2024
Yazar
Harici.com.trLübnan’da Hizbullah’ın aldığı ağır darbe ve Suriye’de Esad yönetiminin çöküşü ile dış politikada kan kaybeden İran, iç politikada yeni bir sınav verecek. Daha önce hicap zorunluluğu nedeniyle eylemlerin patlak verdiği ülkede, muhafazakarlar kıyafet yasağına uymayanlara daha ağır cezalar öngören yasayı uygulamaya koymakta diretiyor. Reformistlerin karşı çıktığı yasa Cumhurbaşkanı tarafından imzalanmadan yürürlüğe girerse kaos derinleşebilir.
İran’da muhafazakarların çoğunlukta olduğu Meclis’in kabul ettiği ve Anayasa’yı korumakla görevli konseyin onaylandığı tartışmalı “Hicap ve İffet Yasası” 13 Aralık’ta ılımlı Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan’ın önüne gelecek. Yasa, Dış politikada kan kaybeden ülkede iç tartışmaları yeniden alevlendirme tehlikesi barındırıyor.
Ülkenin kıyafet yönetmeliğini daha da sıkılaştırmayı öngören yeni yasa, Eylül 2023’te İran Meclisi tarafından onaylanmıştı. İran yasaları üzerinde son sözü söyleyen yasal organ olan Anayasa Koruma Konseyi de onayını Eylül 2024’te vermişti. Yasanın yürürlüğe girmesi için Cumhurbaşkanının imzası gerekiyor. Yasa Pezeşkiyan’ın önüne geldikten sonra imzalamak için beş günü olacak.
Pezeşkiyan’ın yasayı imzalamaması halinde, Meclis Başkanı yasayı kendisi yürürlüğe koyacak. Ancak Pezeşkiyan liderliğindeki yürütme gücünün yasayı uygulamayarak fiilen işlevsiz hale getirme yoluna başvurması yasayı uygulamakla görevli kurumlar üzerinde iki yönlü bir baskı yaratabilir. Bu durum yeni kurallarla ilgili belirsizliği daha da belirginleştirebilir.
Şu anda geçerli yasalara göre kıyafet ve hicap kurallara uymayanlara 10 gün ile iki ay arası hapis ya da en fazla 10 dolara denk bir para cezası verilebiliyor.
Financial Times (FT) da yer alan habere göre 70 maddelik yeni Hicap ve İffet Yasası ise kadınların kıyafet ve hicap kurallarına uymaması durumunda 200 ila 2.000 dolar arasında değişen para cezaları öngörüyor. Yasağa uymayanlar suçun tekrarı halinde hapis cezasıyla karşı karşıya kalabilirler.
Para cezalarını ödemeyenler ise pasaport ya da ehliyet hakkından mahrum kalabilir. Ayrıca sosyal medya ve bankacılık kısıtlamalarıyla da karşılaşabilirler. Hicap yasasına uyulmamasını teşvik eden ünlüleri ise 13.000 dolardan başlayan daha ağır para cezaları bekliyor.
Ayrıca önceki dönemde “ahlak polisi” veya “irşad devriyeleri” aracılığıyla yapılan yasaya uymayanların tespit edilmesi görevinin istihbarat ve savunma bakanlıkları tarafından işletilen kameralar ve görüntüleme sistemlerine devredilmesi öngörülüyor. Bu kapsamda yasa işyerleri ve konutlara kamera görüntülerini polisle paylaşma zorunluluğu getirirken, ulaşım hizmeti veren sürücülerin de yasaları ihlal eden yolcuları ihbar etmeleri isteniyor, aksi takdirde cezalandırılmalarını öngörülüyor.
Pezeşkiyan yasayla ilgili yaptığı açıklamada hükümetinin yasayı uygulamaya hazır olmadığını söylemişti: “Uygulanması kolay olmayan bu yasayla ilgili belirsizlikler var. Ulusal dayanışmaya zarar verecek şekilde hareket etmemeliyiz.”
FT’ye konuşan siyasi analist Saeed Laylaz, “Yasanın uygulanması kelimenin tam anlamıyla imkansız. Tamamen rasyonellikten yoksun. Bu İslam Cumhuriyeti için kaybet-kaybet oyunu” dedi.
Muhafazakâr bir din adamı olan Mohsen Gharavian da yasanın halkın onayından yoksun olduğu görüşünde: “Bir yasa uygulanamaz olduğunda, hükümetin itiraz etmesi ve gözden geçirilmek üzere iade etmesi gerekir.”
Kadın ve aile işlerinden sorumlu eski cumhurbaşkanı yardımcısı Masoumeh Ebtekar ise yasanın uygulanmasının “toplumdaki uçurumları derinleştireceği ve güvensizlik yaratacağı” uyarısında bulundu.
Somali’de iç savaşın ayak sesleri: Hükümet ve eyalet askerleri çatışıyor
Macron, “ılımlı” sağcı ve solcularla geçici ittifak arayışında
Çin kritik merkezi ekonomik çalışma konferansına hazırlanıyor
Rusya’dan HTŞ’nin statüsüne ilişkin açıklama
“Storm Shadow” tartışmasında gözden kaçan: Britanya’dan Rusya’ya nükleer tehdit
Çok Okunanlar
-
GÖRÜŞ1 hafta önce
Bir kere daha girdiğimiz çıkmaz yol
-
ORTADOĞU3 gün önce
Eski Beyaz Saray yetkilisi Doran: Suriye’de İsrail ve Türkiye’nin çıkarları örtüşüyor
-
GÖRÜŞ4 gün önce
Ortadoğu ve “mukaddes adalet” fikri – 1
-
RUSYA3 gün önce
Rusya’nın Suriye’deki üslerinin akıbeti ne olacak?
-
SÖYLEŞİ2 hafta önce
Alman gazeteci Thomas Fasbender: Kralsız bir interregnum içindeyiz
-
RUSYA2 hafta önce
Glazyev’den Rusya Merkez Bankası’na sert eleştiriler
-
DİPLOMASİ1 hafta önce
Halep’te atılan taşın Avrupa’da vurduğu kuş
-
GÖRÜŞ3 gün önce
Ortadoğu ve “mukaddes adalet” fikri – 2