Bizi Takip Edin

Ortadoğu

Esad’dan sonra Kıbrıs: İngilizler şimdilik rahat bir nefes aldı

Yayınlanma

6 Aralık günü Daily Telegraph gazetesi, Birleşik Krallık yetkililerinin Cebelitarık ve Kıbrıslı muhatapları ile bir “acil durum” toplantısı yaptığını yazdı.

Muhafazakâr eğilimli gazetenin iddiasında göre, acil toplantının gündemi, Britanya’nın Cebelitarık ve Kıbrıs’ta bulunan “gemen üs alanlarına” yönelik “potansiyel Rus tehdidi” idi.

1960’ta bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması üzerine adanın İngiliz yetkisi altında kalan kısımlarında, yani Ağrotur ve Dikelya’da iki askeri üs bulunuyor. Aynı durum, “Britanya Güçler Cebelitarık” için de geçerli. Bunlar, Birleşik Krallık’ın, sayısı 14’ü bulan “denizaşırı toprakları” arasında yer alıyor.

Habere göre görüşmeler, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Rus güçlerinin Ukrayna’ya Britanya’nın Storm Shadow füzeleri gibi uzun menzilli füzeler sağlayan ülkelerdeki tesisleri hedef alabileceği yönündeki son uyarısının ardından gerçekleşti.

Londra’ya göre “acil durum toplantıları” standart protokoldü

Görüşmeler hakkında bilgi sahibi bir kaynak gazeteye yaptığı açıklamada, “Kıbrıs ve Cebelitarık’taki egemen İngiliz üslerindeki tehdit seviyesini incelemek üzere oldukça önemli bazı toplantılar yapıldı,” dedi.

Kaynak, bu üsler gibi denizaşırı İngiliz çıkarlarının Birleşik Krallık’ın kendisine kıyasla daha savunmasız görüldüğünü de sözlerine ekledi.

“Kıbrıs bir saldırıya çok daha açık durumda. Rusya, İran üzerinden Hizbullah’ı ya da başka bir vekil grubu silahlandırarak bir saldırı başlatabilir. Endişelerden biri de Husilerin saldırılar düzenlemek üzere silahlandırılması ve Kıbrıs’a yakın olmalarıdır,” diye devam eden kaynak, son dönemde Amerikan üslerine yönelik insansız hava aracı saldırılarının da endişe kaynağı olduğunu belirtti.

Endişe verici görüşmelere rağmen, Birleşik Krallık hükümet kaynakları toplantıların aciliyetinin tonunu düşürerek, bunları “güvenlik önlemlerinin gözden geçirilmesi için standart protokol” olarak tanımladı.

Kıbrıs ve Cebelitarık’taki İngiliz üslerinde ya da Birleşik Krallık’ın kendi içinde genel güvenlik duruşunda herhangi bir değişiklik yapılmadığını vurguladılar.

Şu anda Kıbrıs ve Cebelitarık’taki üsler için tehdit seviyesi, beş güvenlik alarm seviyesinden üçüncüsü olan “önemli” olarak kalmaya devam ediyor. Bu sınıflandırma, bir saldırının “olası” görüldüğü fakat yakın olmadığı anlamına geliyor.

İngiliz hükümetinin, Hint Okyanusundaki Britanya denizaşırı toprağı Chagos Adalarının Mauritius’a devredilmesi anlaşmasını onaylamasının ardından Cebelitarık ve Kıbrıs’ın da akıbeti merak ediliyordu.

Ada’daki İngiliz üsleri Lübnan, Suriye ve Gazze’de kullanılıyor

Kıbrıs’taki RAF Akrotiri gibi İngiliz üsleri, Orta Doğu’daki faaliyetlerin izlenmesi ve Akdeniz’deki misyonların desteklenmesi de dâhil olmak üzere bölgedeki operasyonlar için oldukça önemli.

Bu “misyonlar” arasında İsrail’in Gazze ve Lübnan’a yönelik işgal faaliyetlerine verilen lojistik ve istihbarat desteği de yer alıyor. Gazze işgali başladığından bu yana Kıbrıs’taki İngiliz üslerinden kalkan uçaklar yüzlerce gözetim uçuşu yaptı.

Bunun da ötesinde, Declassified’ın ortaya çıkardığı üzere, Amerikan Özel Kuvvetleri de Kıbrıs’taki İngiliz üsleri üzerinden İsrail’e gidiyor.

Dahası, Yemen’deki Husi hedeflerine saldırı için de RAF Akrotiri’nin kullanıldığı öne sürülmüş ve bu iddia Kıbrıs’ta protestolara neden olmuştu.

Ada’daki İngiliz üsleri, IŞİD’e karşı operasyonlar içinde kullanılmıştı.

Benzer şekilde Cebelitarık da deniz yollarının güvenliğinin sağlanması ve stratejik bir donanma merkezi olarak kritik bir rol oynuyor.

Birleşik Krallık hükümeti bu tartışmaların rutin önlemlerin bir parçası olduğunu savunsa da, Moskova’nın şiddetlenen söylemi ve Kiev’i çevreleyen jeopolitik gerilimler bu denizaşırı üsleri tekrar gündeme getiriyor.

Şimdilik yetkililerin mesajı net: teyakkuz hali devam ediyor, ama alarm için acil bir neden yok.

“Rus tehdidi” 2018’den bu yana sürüyor

2018 yılında ABD öncülüğündeki batı koalisyonunun, Suriye’ye yönelik bir operasyon planladığını komnuşuluyordu.

The Guardian, o dönem şöyle bildiriyordu: “Ada’da, ABD öncülüğünde Suriye’ye askeri harekat düzenlenmesi durumunda, Rusya’nın misilleme yapması halinde tesisin hedef alınacağı söylentileri yaygın.”

2018’de Şam’ın doğusunda hâlâ cihatçı kontrolünde olan Duma’da Suriye ordusunun “kimyasal silah” kullandığı iddia edilince Esad yönetimine karşı yeni bir saldırı dalgasının başlayacağı düşünülüyordu.

Ağotur’daki (Akrotiri) İngiliz üssü, Suriye kıyılarından 180 km’den daha az bir mesafede yer alıyor. Büyük bir kısmı Kıbrıs’a ait tarım arazileri ve köyler olsa da, bu bölgeler toplamda 99 mil karelik (yaklaşık 256 kilometrekare) bir alanı kapsıyor.

Askeri varlıklar arasında, adanın en yüksek tepesi olan Olympus Dağı’nın tepesindeki Kraliyet Hava Kuvvetleri’nin (RAF) uzun menzilli radar istasyonu bulunuyor.

RAF Akrotiri’de Typhoon FGR4 savaş uçakları da dahil olmak üzere, genellikle hızlı tepki alarm görevleri ve hava polisliği görevleri için kullanılan çeşitli RAF uçakları konuşlu.

Üs ayrıca RAF uçaklarının operasyonel menzilini genişleten Voyager KC2/KC3 havadan yakıt ikmal tankerlerine de ev sahipliği yapıyor.

RAF Akrotiri ayrıca lojistik destek ve birlik hareketleri için gerekli olan C-130J Hercules nakliye uçaklarını da barındırıyor.

Rusya’nın en yeni karadan havaya füze savunma sistemiyle donatılmış olan devrik Suriye yönetiminin Şubat 2018’de Suriye’deki İran birliklerine saldıran bir İsrail F16’sını düşürmesiyle birlikte Birleşik Krallık’ın endişeleri artmıştı.

Kıbrıs’taki Ruslar ve üslere karşı çıkan Kıbrıslı Rumlar

On binlerce kişilik Rus toplumu nedeniyle “Limasolgrad” olarak da bilinen Limasol’da, Moskova’daki istihbarat servisleriyle bağlantılı olduğu öne sürülen Rusların yerel binaların çatılarından, üsten bombalama görevi yapan jetleri dürbünle izledikleri ileri sürülüyordu.

Güney Kıbrıslı yetkililer son gelişmeleri zorlukla gizlenen bir endişeyle izledi. Birleşik Krallık’ın bu üslere sahip olması yıllar boyunca sorunlara yol açageldi.

Kıbrıslı Rumlar, özellikle de komünist güçler, zaman zaman protesto gösterileri düzenleyerek bu tesislerin kapatılmasını istiyorlar.

Eski Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis döneminde, Ortodoks dostu Rusya ile bağlar sadece dramatik bir şekilde gelişmekle kalmadı, aynı zamanda adanın Rumlar tarafından yönetilen güneyinin Rus yatırımlarının ve artan turist girişlerinin meyvelerini topladığını gördü.

Bölünmüş başkent Lefkoşa’daki Rus Büyükelçiliği, Moskova’nın Avrupa’daki en büyük ikinci diplomatik misyonu.

Moskova, Londra’yı Suriye üzerinden tehdit ediyor muydu?

Rusya’nın Suriye üzerinden Kıbrıs’taki İngiliz askeri üslerini hedef alan bir saldırı düzenleyebileceği iddiası geçen yaz birden tekrar alevlendi.

Rus yayın organı Gazeta.ru’da yer alan habere göre bu iddia Andrey Klintseviç tarafından Tsargrad ile yapılan bir röportajda dile getirilmişti.

“Askeri-Siyasi Çatışmaları Araştırma Merkezi”nin başında bulunan Klintseviç konuyla ilgili açıklamarında, “Eğer bir grup yanlışlıkla bu üssü vurur ve birkaç uçağı imha ederse, büyük bir tepki olacaktır. Fakat Batı, son olaylarda da görüldüğü üzere, öncelikle güç görünce taleplere yanıt veriyor,” demişti.

Klintseviç ayrıca, Rusya’nın potansiyel olarak ABD ve İngiltere’nin düşmanlarına gelişmiş silahlar tedarik etmeye başlayabileceğine dikkat çekmişti.

Bu noktada Hizbullah ve o dönemki lideri Hasan Nasrallah’ı da hatırlatmak gerekiyor. Nasrallah, ilk kez Kıbrıs’taki yabancı üslere işaret etmiş, bu üslerin Gazze ve Lübnan’a saldırı için kullanıldığını söylemiş ve gerekirse hedef alacaklarını ilan etmişti.

Bunun üzerine Kıbrıs Cumhuriyeti yetkilileri apar topar bir açıklama yayınlayarak, Ada’nın ve yönetiminin Ortadoğu’daki çatışmalarda taraf olmadığını deklare etmek zorunda kalmıştı.

Starmer’in Kıbrıs ziyareti: Zafer turu mu?

Tesadüf müdür, bilinmez; ama Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer’ın 53 yıl sonra Kıbrıs’a yaptığı ziyaretin tam de Beşar Esad’ın devrilmesinin ertesine denk gelmesi bir hayli manidar.

Körfez ülkelerine düzenleyeceği turdan önce Kıbrıs’a giden ve burada Nikos Hristodulidis ile görüştü ve sonrasında RAF Akrotiri’deki İngiliz askerlerini ziyaret etti.

Burada askerlere yaptığı konuşmada Starmer, “Tüm dünya ve evdeki herkes size güveniyor. Burada olup bitenlerin büyük bir kısmı her zaman konuşulmak zorunda değil. Ne yaptığınızı dünyaya anlatmak zorunda değiliz,” dedi.

Hristodulidis ile yaptığı görüşmede ise “bölgede istikrar ve güvenlik koşullarının geliştirilmesi” de dâhil olmak üzere birçok konu ele alındı.

Britanya ve Kıbrıs, ayrıca Rusya’nın “yasadışı nakit akışıyla mücadele” sözü de verdi.

Starmer yaptığı açıklamada, “Kıbrıs Cumhuriyeti ile birlikte, (Rusya Devlet Başkanı Vladimir) Putin’in savaş makinesini aç bırakmak ve küresel istikrarı korumak için Avrupa üzerinden yasadışı finans akışını durduruyoruz,” dedi.

Kuzey Kıbrıs memnun değil

Öte yandan Kuzey Kıbrıslı temsilcilerin Starmer’a yaptığı “Ersin Tatar ile de görüşme” çağrısı karşılıksız kaldı.

Ziyaretten önce The Independent, Starmer’ın ziyaretinden haberdar edilmediğini iddia eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) lideri Tatar’ın “şaşkınlık içinde kaldığını” yazdı.

Ersin Tatar’ın ofisi görüşme talep edildiğini doğruladı. The Independent’a özel olarak yapılan açıklamada, “Garantör güçlerden biri olarak Birleşik Krallık’ın iki tarafa da eşit muamele etme yükümlülüğü bulunmaktadır; fakat bu ziyaret, BM Genel Sekreterinin Kıbrıs konusunda Birleşik Krallık’ın da temsil edileceği daha geniş kapsamlı gayrı resmi bir toplantıya ev sahipliği yapacağı bir zamanda gerçekleştirilmektedir,” denildi.

“Kıbrıs Türk halkının varlığını görmezden gelmenin” ve “çatışan taraflardan sadece biriyle konuşmanın” güven inşa etme çabalarını ve taraflar arasında farklı alanlarda anlamlı bir işbirliğinin önünü açma yollarını baltalayacağını savunan ofis, “Sağduyu ve aklın galip gelmesini ve Birleşik Krallık Başbakanının Ada’ya yapacağı ziyaret sırasında Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile görüşmeyi kabul etmesini bekliyoruz,” demişti.

Starmer’ın ziyareti İngiliz siyasetini de karıştırdı

Öte yandan The Independent’ta yer alan bir değerlendirmeye göre Başbakan, Kuzey İrlanda barış süreci üzerinde çalışırken kabul edilemeyecek şekilde bölünmüş olan Akdeniz adasıyla ilişkilerde hata yapmakla suçlanıyor.

Starmer’ın, Ada’yı yeniden birleştirmek için görüşmeleri yeniden başlatmak istemesine rağmen, Ersin Tatar’a ziyareti sırasında zaman ayırmayı reddetmesi sorun yaratmış gibi görünüyor.

Kuzey Kıbrıs için Özgürlük ve Adalet grubunun eş başkanı Rikki Williams, “Başbakan Kuzey İrlanda Barış Sürecine dahil olduğu dönemi hatırlamalıdır. O zaman sadece bir tarafla konuşmazdı! Sadece bir tarafla değil her iki tarafla da konuşmalısınız,” dedi.

Bunun “başarısız bir diplomasi” olduğunu ve “tartışmayı terk etmek bir hata” olacağını savunan Williams, “Kıbrıs meselesi çözüme kavuşturulacaksa her iki tarafa da adil ve eşit davranılmalıdır,” ifadelerini kullandı.

Birleşik Krallık, KKTC’yi tanımasa da, Ada’daki garantör ülke olarak iç kamuoyunda, Türkiye’nin de bir süredir dile getirdiği “iki devletli çözüm” iddiaları yükselmeye başladı.

Örneğin Annan Planı görüşmelerinde yer alan İşçi Partili eski Dışişleri Bakanı Jack Straw, bölünmüş adada iki devletli çözüm çağrısını desteklediğini ilan etmişti.

Berlin’den Ankara’ya destek: İlişkiler Kıbrıs sorununa bağlanmayacak

Öte yandan AB-Türkiye ilişkilerinin yeniden rayına oturtulması sürecinde, Almanya ve Hollanda’dan Güney Kıbrıs’a ret geldi.

Kathimerini’de yer alan habere göre Kıbrıs, AB-Türkiye ilişkilerini Kıbrıs sorunundaki ilerlemeyle ilişkilendirmek için yaptığı son girişimde engellerle karşılaşıyor.

Önümüzdeki AB Konseyi Kararlarına ilişkin tartışmalar ilerlerken, Lefkoşa’nın iki konuyu birbirine bağlama girişimi Almanya ve Hollanda’nın sert muhalefetiyle karşılaştı.

Habere göre anlaşmazlık, Türkiye’nin “yapıcı angajmanının” AB ile işbirliğinin ilerletilmesinde kilit rol oynadığından bahseden revize edilmiş taslak sonuçların 99. paragrafı üzerinde yoğunlaşıyor.

Güney Kıbrıs, Türkiye’nin AB ile işbirliğini Kıbrıs barış görüşmelerinin yeniden başlaması ve üzerinde mutabık kalınan BM çerçevesi temelinde bir çözüme doğru ilerlemeyle ilişkilendirmek amacıyla bu atfı genişletmeye çalıştı. 

Fakat Almanya ve Hollanda, taslak sonuç bildirgesinin “dikkatle dengelenmiş dilini bozduğunu” ileri sürerek bu öneriye karşı çıktılar.

Özellikle Almanya’nın temsilcisi, Kıbrıs’ın değişikliklerinin Macaristan’ın AB Dönem Başkanlığı tarafından oluşturulan uzlaşıyı bozacağına dikkat çekerken, Hollanda Lefkoşa’nın talebinin Nisan 2024 zirvesinde alınan kararlardan saptığını savundu.

Diplomatik hazırlık toplantısı (COELA) sırasında adı açıklanmayan diğer üye devletler de Almanya’nın yanında yer alarak Kıbrıs’ın önerisinin yerleşik kararlarla uyumsuz olduğunu savundular.

Güney Kıbrıs’ın veto tehdidi işe yaramadı

Hakim görüş, Kıbrıs sorunu ve Avrupa-Türkiye işbirliğinin doğrudan bir bağlantı olmaksızın ayrı ve paralel yollarda devam etmesi gerektiği yönündeydi.

Kıbrıs yönetimi ise, endişelerinin giderilmemesi halinde sonuçları bloke etmek için veto kullanabileceğini ima etti. 

Fakat AB kaynakları, Kıbrıs’ın nisan ayında da benzer tehditlerde bulunduğunu ama sonuçta geri adım attığını hatırlatarak şüpheyle yaklaştı.

AB diplomatları arasında hakim olan görüş, Kıbrıs’ın bu kez de veto tehdidini yerine getirmeyeceği yönündeydi.

Tüm bunlara rağmen Güney Kıbrıs, taslak sonuç bildirgesinde bazı sözlü kabuller elde etmeyi başardı. Belgede Türkiye’ye Kıbrıs sorununa barışçıl bir çözümü desteklemesi ve özellikle Gazimağusa ile ilgili BM Güvenlik Konseyi kararlarına saygı göstermesi çağrısında bulunuluyor. 

Fakat bu ifadeler büyük ölçüde sembolik kalıyor ve Türkiye’ye herhangi bir somut yükümlülük getirmiyor. Daha da önemlisi, bu ifadeler Türkiye’nin AB ile işbirliğini Kıbrıs sorununda ilerleme kaydedilmesine bağlamıyor; yani Türkiye barış görüşmeleri konusunda hareketsiz kaldığı için herhangi bir yaptırımla karşı karşıya kalmıyor.

Taslak sonuçlar aynı zamanda Türkiye’nin Gümrük Birliğini tüm AB üye ülkelerine genişletme ve Kıbrıs ile ilişkilerini normalleştirme yükümlülüklerini yineliyor.

Ayrıca, Türkiye’ye Kıbrıs’la ilgili olarak 2016 AB-Türkiye göç anlaşmasını tam olarak uygulaması çağrısında bulunuluyor.

Diplomasi

Trump’tan Netanyahu’ya: İran’a saldırı planını gündeminden çıkar

Yayınlanma

Trump’ın İran’la nükleer görüşmelerin sonlanmasını isteyen Netanyahu’ya “İran’a saldırı planını gündemden çıkar. Diplomatik yolları sonuna kadar kullanmak istiyorum” dediği belirtildi. İsrail tarafı ise “sürpriz olmayacağı” yönünde ABD’ye güvence verdi.

ABD Başkanı Donald Trump, pazartesi günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı telefon görüşmesinde, İsrail’in İran’a yönelik olası bir saldırısı için “yeşil ışık” yakmadığını söyledi. Trump, Netanyahu’dan askeri seçeneği gündemden kaldırmasını istedi. Netanyahu ise Trump’a verdiği yanıtta, İran’ın hem uluslararası toplumu hem de ABD’yi “aldattığını” ve zaman kazanmaya çalıştığını ileri sürdü.

Trump, Beyaz Saray’daki bir ekonomi etkinliğinde Netanyahu ile telefon görüşmesine ilişkin gazetecilere yaptığı açıklamada, “Birçok konuyu görüştük, çok iyi bir konuşmaydı. Ne olacağını göreceğiz” dedi. İran konusunda “çok yoğun çalıştıklarını” belirten Trump, “Zor bir mesele… İranlılar çok iyi müzakereciler” ifadelerini kullandı.

ABD’nin, İsrail ile İran konusundaki işbirliğini askıya aldığı iddiası

Ancak sızan ayrıntılar, görüşmenin hem İran hem de Gazze’de devam eden savaş konusunda gergin geçtiğini gösteriyor. Trump, Netanyahu’ya Gazze savaşının “artık bittiğini” ve sona erdirilmesi gerektiğini söyledi. Savaşın sonlandırılmasının, İran ile yürütülen müzakerelere ve Suudi Arabistan’la normalleşme sürecine de katkı sağlayacağını vurguladı. Bir kaynak, Ynet News’e Trump’ın mesajını şöyle özetledi: “Bu işi bitirin. Savaş uzamasın.”

İsrail: Sürpriz olmayacak

Nükleer müzakerelerde herhangi bir ilerleme sağlanamasa da Trump’un görüşmelerin sonlanmasını isteyen Netanyahu’ya “İran’a saldırı planını gündemden çıkar. Bu, müzakerelere yardımcı olmuyor. Diplomatik yolları sonuna kadar kullanmak istiyorum, zor olsalar bile. Onlarla nasıl konuşulacağını biliyorum” dediği belirtildi.

İki lider, İran’la yürütülecek nükleer görüşmelerin altıncı turu öncesinde Mossad Başkanı David Barnea ile İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer’in, müzakerelerde ABD’yi temsil eden Steve Witkoff ile bir araya gelmesi konusunda anlaştı. İsrail tarafı, “sürpriz olmayacağı” yönünde güvence verdi.

Trump: İran artık daha agresif

Trump, daha önce Fox News’e verdiği demeçte İran’ın müzakerelerde “çok daha agresif” bir tavır sergilemeye başladığını söylemişti. “Sadece birkaç gün öncesine kıyasla davranışları çok farklı. Bu beni şaşırttı, hayal kırıklığına uğrattı” diyen Trump, tarafların ertesi gün yeniden bir araya geleceğini belirtmişti. Ancak İranlı yetkililer, müzakerelerin bir sonraki turunun 15 Haziran Pazar günü başlayacağını açıkladı. Görüşmelere daha önce olduğu gibi Umman arabuluculuk yapıyor.

ABD ve İsrail arasında İran gerginliği: Telefonda hararetli tartışma

Aynı demeçte Trump, uranyum zenginleştirme faaliyetlerini yeni bir anlaşmanın önündeki en büyük engel olarak tanımladı. Tahran’a açık bir uyarıda bulunan Trump, “İran, kabul edilemeyecek taleplerde bulunuyor. Vazgeçmeleri gereken şeylerden vazgeçmiyorlar. Zenginleştirme ısrarını sürdürüyorlar. Şu anda anlaşmaya hazır değiller. Bunu söylemek istemem ama alternatifi çok kötü” dedi.

CENTCOM alternatif planlar hazırladı

Bu arada, ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı General Michael Kurilla, müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanması durumunda İran’a yönelik askeri müdahale için Trump ve Savunma Bakanı Pete Hegseth’e çeşitli senaryolar sunduklarını açıkladı.

İran ise pazartesi günü yaptığı açıklamada, ABD’nin sunduğu yeni nükleer anlaşma şartlarına karşılık bir “karşı teklif” sunacağını duyurdu. Tahran, uranyum zenginleştirme faaliyetlerinden vazgeçmeyeceğini yineleyerek bunun kendileri için “kırmızı çizgi” olduğunu belirtti. Trump, karşı teklifin henüz ulaşmadığını, ancak haftanın ilerleyen günlerinde yapılacak görüşmelerde değerlendirileceğini söyledi.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Lula: Biden, Rusya’nın yok edilmesi gerektiğini düşünüyordu

Yayınlanma

Brezilya Devlet Başkanı Lula, Ukrayna savaşı nedeniyle Batılı ülkeleri suçlayarak, eski ABD Başkanı Joe Biden’ın, Rusya’nın yok edilmesi gerektiğine inandığını aktardı.

Fransa gezisine başlamadan önce geçen hafta Le Monde’a bir mülakat veren Lula, Ukrayna’nın yanı sıra Gazze konusunda da görüşlerini dile getirdi.

Nazizme karşı kazanılan zaferin 80. yılını anmak için Moskova’ya gittiğini belirten Lula, bu çatışmada 26 milyon insanını kaybeden bir ülkeye saygısı nedeniyle bunu yapmasının yanı sıra, Rusya ile Brezilya arasındaki güçlü ticari ilişkileri de hatırlattı.

Brezilyalı lider, “Brezilya, Rusya’nın Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü ihlal etmesini başından beri kınadı. Brezilya üç yıldır barıştan yana! Putin’e savaşı sona erdirme zamanının geldiğini söyledim; [16 Mayıs’ta] Zelenskiy ile İstanbul’da görüşmesini tavsiye ettim. Ve gitmemesine üzüldüm,” dedi.

Ukraynalı mevkidaşı Volodimir Zelenskiy’e yönelik, savaşın ardından sarf ettiği sert sözler nedeniyle pişman olmadığını kaydeden Lula, “Bence bu savaş hiç olmamalıydı. Hata, Putin’in Ukrayna’yı işgal etmeye karar vermesiyle yapıldı. Bu çok açık ve biz de her zaman böyle söyledik: Hiçbir ülke, özellikle de müzakere imkânları varken, başka bir ülkenin topraklarını işgal etme hakkına sahip değildir,” dedi.

Fakat Lula, buna rağmen, Batılı ülkelerin de sorumluluğuna işaret etti. Brezilya lideri, “Uzun uzun konuştuğum Joe Biden, Rusya’nın yok edilmesi gerektiğini düşünüyordu,” diyerek, savaşta eski Amerikan liderinin önemli bir rolü olduğunu ifşa etti.

“Uzun süredir dünyada orta yolu temsil eden Avrupa ise şimdi Washington’un yanında yer aldı ve yeniden silahlanmaya milyarlar harcıyor,” diyen Lula, bu durumun kendisini endişelendirdiğini, tek konuşulan şeyin “savaş” olması durumunda, barışın asla gelmeyeceğini vurguladı.

Brezilya’nın Rusya ve Ukrayna arasındaki müzakereleri desteklemeye hazır olduğuna işaret eden Lula, Çin ve diğer 11 gelişmekte olan ülke ile birlikte, 2024 yılında bir barış planı önerdiklerini kaydederek, “Üç yıllık savaşın ardından, çatışmanın devamından kimsenin bir kazancı olamaz. Putin her şeyi elde edemeyeceğini biliyor, Zelenskiy de öyle. Oturup konuşalım. Yeterince bomba, yeterince ölüm, yeterince yıkım oldu,” diye konuştu.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Mahmud Abbas’tan Macron ve Selman’a “bir yıl içinde seçim” sözü

Yayınlanma

Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ın Macron ve Selman’a Gazze ve Filistin Yönetimi adına bazı taahhütlerde bulunduğu ortaya çıktı.

Fransa ile Suudi Arabistan’ın öncülüğünde Ortadoğu’da iki devletli çözümü canlandırma amacıyla New York’ta düzenlenecek Birleşmiş Milletler (BM) konferansına bir hafta kala, Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ın Gazze ve Filistin Yönetimi adına bazı taahhütlerde bulunduğu ortaya çıktı.

Abbas, konferansın ev sahipleri olan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’a bir mektup yazarak Filistin Yönetimi’nde yeni seçim vaadinde bulundu. Hamas’ın silah bırakması gerektiğini savunanan Abbas mektubunda “Filistin topraklarına uluslararası güç konuşlandırılmasını” istedi.

Élysée Sarayı’ndan (Fransa Cumhurbaşkanlığı) yapılan açıklamaya göre Abbas mektupta, Gazze’deki savaşa son verilmesi ve Ortadoğu’da barış sağlanması için gerekli gördüğü adımları anlattı. Filistin Yönetimi Başkanı’nın bu çerçevede “Hamas artık Gazze’yi yönetmeyecek; silahlarını ve askeri kapasitesini Filistin Yönetimi’nin güvenlik güçlerine devretmek zorunda” dediği belirtildi.

Abbas, “BM Güvenlik Konseyi tarafından yetkilendirilmiş bir istikrar/koruma gücünün parçası olarak Arap ve uluslararası güçleri davet etmeye hazır olduğunu” söyledi. Abbas’ın, “Filistin Devleti topraklarında güvenliğin tek sağlayıcısı olmalı ama militarize bir devlet olma niyeti yok” dediği aktarıldı.

Abbas, “Net ve bağlayıcı bir zaman çizelgesi, uluslararası destek, denetim ve garantilerle İsrail işgalini sona erdiren, tüm çözülmemiş meseleleri ve nihai statü sorunlarını çözen bir barış anlaşması yapmaya hazırız” ifadelerini kullandı. Abbas’ın, “Hamas tüm rehineleri ve tutsakları derhal serbest bırakmak zorunda” diye eklediği de açıklandı.

Öte yandan Abbas mektubunda, Filistin Yönetimi’nde reform yapma taahhüdünü yineledi ve bir yıl içinde, uluslararası gözlemcilerin de denetleyeceği şekilde başkanlık seçimleri ve genel seçim düzenleme vaadini teyit etti.

Élysée Sarayı, Abbas’ın “iki devletli çözümün uygulanması yolunda ilerleme kaydetmek için gerçek bir isteklilik gösteren somut ve benzeri görülmemiş taahhütlerini” memnuniyetle karşıladıklarını açıkladı.

Macron, ev sahipliği yapacağı konferans öncesinde Filistin devletini tanımanın ahlaki bir görev ve siyasi bir gereklilik olduğunu söylemiş ancak tanıma için Hamas’ın silah bırakması da dahil olmak üzere bazı koşullar öne sürmüştü.

Fransa, uzun süredir iki devletli çözümü savunuyor. Ancak Filistin devletini resmen tanıması ciddi bir politika değişikliği anlamına gelecek.

İsrail basını, iki devletli çözümü reddeden Binyamin Netanyahu hükümetinin ise konferans öncesinde, Filistin’in tanınması halinde Batı Şeria’da daha fazla yasadışı yerleşim inşa etme tehdidinde bulunduğunu yazmıştı.

Tel Aviv yönetimi ayrıca Filistin devletini tanımanın ahlaki sorumluluk olduğunu söyleyen Macron’a İsrail’e karşı “Yahudi devletine karşı Haçlı Seferi düzenleme” suçlaması yöneltmişti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English