Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Foreign Affairs: Petraeus’un kontrgerilla vizyonunu Gazze’ye uygulamak IDF için felaket olur

Yayınlanma

İsrail’in Gazze’de yürüttüğü ve 30 bine yaklaşan Filistinlinin ölümüne yol açan saldırıları ABD’nin de telkiniyle “yeni bir aşamaya” dönüşmek üzere. Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, bu yeni aşamanın kontrgerilla savaşına benzeyebileceğini açıklıyor. ABD’nin Irak ve Afganistan savaşlarını komuta eden eski CIA Başkanı General David Petraeus’un İsrail’in kontrgerilla stratejisi izlemesi gerektiğine yönelik açıklamasından yola çıkan makale, yine ABD’nin Irak ve Afganistan deneyimlerinden yola çıkarak İsrail için bu stratejinin neden felaket olacağını anlatıyor:

 ***

Gazze’de Kontrgerilla Tuzağı

İsrail Zafere Giden Yolu Neden “Temizleyemez, Elinde Tutamaz ve İnşa Edemez”

Colin P. Clarke

İsrail ordusu ocak ayı başında Gazze Şeridi’ndeki güçlerinin bir kısmını geri çekmeye başlayacağını duyurdu. Birkaç bin askerden oluşan beş tugayın önümüzdeki birkaç hafta içinde Gazze’yi terk etmesi bekleniyordu. Ancak bu hamle çatışmaların sona erdiğine işaret etmekten ziyade İsrail’in Hamas’a karşı mücadelesinde yeni bir aşamanın habercisiydi. Esasen konvansiyonel bir savaş olarak başlayan süreç, tamamen farklı bir şeye dönüşüyor olabilir: Kontrgerilla savaşı.

Savaşı bu noktaya kadar tanımlayan tugay düzeyinde birlik konuşlandırmaları, büyük hava saldırıları ve tam ölçekli muharebe gibi özelliklerin yerine kontrgerilla yaklaşımı daha çok özel operasyon kuvvetlerine, hassas saldırılara ve hedefli baskınlara dayanacaktır. Amaç İsrail Savunma Kuvvetleri’nin (IDF) Hamas savaşçılarını temizledikten sonra bölgeyi elinde tutmasını sağlamak. Emekli ABD Ordusu generali ve eski CIA direktörü David Petraeus, İsrail’i Gazze’de bu stratejiyi benimsemeye çağırdı. Petraeus 30 Kasım’da yaptığı bir konuşmada “Temizle ve geçme ” dedi. Irak’ta yönettiği ABD karşı ayaklanmayla mücadele girişimlerini tanımlayan sloganı tekrarlayan Petraeus, basit bir mesaj verdi: “Temizle, elde tut ve inşa et.”

Ancak bunu söylemek yapmaktan daha kolay. Geçmişteki ayaklanmayla mücadele üzerine yapılan araştırmalar, Gazze’de böyle bir yaklaşımın IDF için yıllarca sürebilecek bir bataklığa yol açacağını gösteriyor. Hamas, yeraltı tünel ağına güvenerek, yıkılan altyapıyı kendi avantajına kullanarak ve hareketlerini ve patlayıcı cihazlarını gizlemek için Gazze’nin şehirlerinde bulunan devasa moloz yığınlarından yararlanarak yeni gerçekliğine uyum sağlayacaktır. Hamas, Gazze’deki diğer terörist gruplarla birlikte yaya devriye gezen İsrail askerlerine karşı intihar bombacıları kullanmaya da başlayabilir.

Basitçe söylemek gerekirse, Petraeus’un kontrgerilla vizyonunu Gazze’ye uygulamak IDF için bir felaket olur. Filistinliler ve diğerleri inandırıcı bir şekilde İsrail’i bölgedeki işgalini yeniden tesis etmekle suçlayacaktır. Baskınlar ve kontrol noktaları Gazze’deki sivilleri daha da radikalleştirecektir. Hamas da bu durumu ılımlı Filistinli sesleri daha da marjinalleştirmek için kullanacak, daha fazla IDF askerinin ve daha fazla Filistinli sivilin hayatına mal olacak geniş kapsamlı bir ayaklanmaya ilham verecek ve İran’ın sözde direniş ekseninin diğer üyelerini İsrail’deki ve başka yerlerdeki hedeflere saldırılar düzenlemek üzere harekete geçirecektir. Gazze’de yürütülecek bir kontrgerilla harekâtı şiddeti sona yaklaştırmak yerine sonsuza kadar sürecek bir savaşa yol açacaktır.

SİYASİ HEDEFLER

İsrail’in Gazze’deki oyununun sonu hâlâ bilinmiyor, ancak kontrgerilla yaklaşımıyla eşleştirilmiş uzun süreli bir işgalin savaşta bir sonraki bölüm olabileceğine dair işaretler var. İsrailli liderlerin açıklamaları, İsrail’in Gazze’deki varlığını sürdüreceğine ve Gazze’den ayrılmak için ucu açık bir takvim uygulayacağına işaret ediyor. Başbakan Binyamin Netanyahu 30 Ocak’ta Batı Şeria’daki bir İsrail yerleşiminde yaptığı konuşmada Hamas’a karşı savaşın İsrail tüm hedeflerine ulaşana kadar sona ermeyeceğini söyledi. “IDF’yi Gazze Şeridi’nden çekmeyeceğiz ve binlerce teröristi serbest bırakmayacağız” dedi: “Bunların hiçbiri olmayacak. Ne olacak? Mutlak bir zafer.” 4 Ocak’ta İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, IDF’nin askerî harekâtının “gerekli görüldüğü sürece devam edeceğini” söyledi. IDF Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi de aralık ayında yaptığı açıklamada Gazze’deki savaşın “aylarca” devam edeceğini belirtti. Ancak İsrail kontrgerilla yaklaşımını benimserse aylar kolayca yıllara dönüşebilir.

Kasıtlı olarak böyle bir seçim yapmasa bile, İsrail kendisini savaşın içinde bulabilir. ABD’nin Vietnam, Irak ve Afganistan’da başına gelen de buydu; misyon kayması sınırlı hedeflerin yerini daha belirsiz, daha iddialı hedeflere bırakmasına neden oldu. Örneğin Afganistan’da ABD savaşa El Kaide’yi yok etme niyetiyle başladı ama sonunda kendini ulus inşası yapmaya çalışırken buldu. Sonunda Washington her iki sonuca da ulaşamadı. Bugün İsrail’in Gazze’de karşı karşıya kaldığı çıkmaz da aynı şekilde sonuçlanabilir ya da İsrail’in Güney Lübnan’da karşılaştığı duruma benzeyebilir. 1982’de Filistin Kurtuluş Örgütü savaşçılarını ortadan kaldırmak amacıyla başlayan harekât neredeyse yirmi yıl sürdü ve İsrail 2000 yılında Filistinli militanların yarattığı tehdidi ortadan kaldıramadan çekildi. Buna ek olarak, İsrail’in Lübnan’ı yaklaşık yirmi yıldır işgal altında tutması yeni bir düşmanın, Lübnan Hizbullah’ının ortaya çıkmasına neden oldu ve İsrailliler bugün hâlâ bu tehditle boğuşuyor.

Bu arada Netanyahu’nun savaşı uzatmak için kişisel bir teşviki de var; birçok İsraillinin Gazze’deki çatışma biter bitmez yeni bir siyasi liderlik istediği açıkça ortaya çıktı. The Wall Street Journal’da Noel günü yayınlanan bir köşe yazısında Netanyahu, İsrail ile Filistinliler arasında barışın ön koşullarının “Hamas’ın yok edilmesi, Gazze’nin askerden arındırılması ve Filistin toplumunun radikalizmden arındırılması” olduğunu ilan etti. Bırakın üçünü, bu hedeflerden birine bile ulaşmak için hem Gazze’de hem de Batı Şeria’da uzun yıllar boyunca asker bulundurmak gerekecekti ve bu bile başarıyı garantilemeyecekti.

Savaşın üzerinden dört ay geçmesine rağmen İsrail ordusundaki bazı üst düzey yetkililer, tutarlı bir siyasi çözüm bulunamaması nedeniyle sabırlarını kaybediyor. Ocak ayında Gallant, çatışmanın “Hamas’ı yok etmenin” ötesinde nasıl göründüğüne dair bir plan olmamasından duyduğu hayal kırıklığını dile getirerek, “Planı tartışmak ve hedefi belirlemek kabinenin ve hükümetin görevidir…” dedi.

TAKTİK ZAFER, STRATEJİK YENİLGİ

Eğer IDF Gazze’de bir kontrgerilla yaklaşımı benimserse, çatışmanın başından beri İsrail’i savaştan sonra Gazze’yi işgal etmemesi ya da 11 Eylül’den sonra ABD ordusunun yaptığı hatalara benzer hatalar yapmaması konusunda uyaran Biden yönetiminin politika önerileriyle doğrudan çelişecektir. Washington, çoğu kadın ve çocuk 26 binden fazla Filistinlinin öldürülmesinden endişe duyarak Netanyahu’ya İsrail’in askerî harekâtını azaltması için baskı yapıyor. ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin aralık ayı başında “Bu tür bir savaşta ağırlık merkezi sivil halktır” dedi: “Ve eğer onları düşmanın kucağına iterseniz, taktiksel bir zaferi stratejik bir yenilgiyle dönüştürmüş olursunuz.”

Gazze’de neredeyse dört ay süren çatışmaların ardından İsrail’in bundan sonra ne olacağına dair tanımlanmış bir siyasi stratejisi olmadığı ortaya çıktı. Netanyahu, Filistin Yönetimi’nin Gazze’nin kontrolünü yeniden ele geçirmesi fikrine karşı olduğunu dile getirdi ki bu Biden yönetimiyle çelişen bir pozisyon. Arap devletleri de barışı koruma gücüne asker gönderme konusunda isteksiz davranıyor; bu da Hamas ve diğer Filistinli militan gruplar uzun süreli ve düşük yoğunluklu bir çatışmaya hazırlanırken İsrail’in Gazze’de devriye gezmeye devam edeceği anlamına geliyor. Bu senaryoda İsrail, vur-kaç saldırıları düzenleyen, ölümcül pusular kuran ve yıkılmış binaların enkazından keskin nişancılar kullanan Filistinli isyancılarla karşı karşıya kalacaktır. IDF Gazze’nin büyük bölümünü yerle bir ve amansız hava saldırılarıyla altyapısını un ufak etti. Bu harap arazi, isyancıların işine yarayacak bir ortam yaratarak onlara savaşçılarını ve silahlarını gizleyebilecekleri yeni yerler sağlıyor. Bu yeni saklanma yerlerini tamamlayan ise Hamas’ın Gazze’nin altından geçen labirenti andıran geniş yeraltı tünel sistemi.

Yine de IDF Gazze’yi işgal eder ve kontrgerilla misyonuna geçerse Hamas’ın ekmeğine yağ sürmüş olacak. Örgütün liderleri çatışmaları uzatmak, İsrail askerlerini öldürmeye devam etmek ve propagandalarında Filistinli sivillerin ölümünü vurgulamak için bir fırsattan başka bir şey istemez. Hamas’ın stratejisi “yavaş yavaş ölüm” olacaktır; İsrail halkı geri çekilmeyi talep edene kadar IDF birliklerini yavaş yavaş yıpratma çabası, Hamas’ın zafer ilanı olacaktır. Çatışma, Taliban’ın yirmi yıl boyunca sabırla ABD’nin çekilmesini beklediği ve ardından ülkenin kontrolünü hızla yeniden ele geçirdiği ABD’nin Afganistan deneyimine benzer bir şekilde gelişebilir. Gazze’de Hamas ve orada faaliyet gösteren bir başka militan grup olan Filistin İslami Cihad, İsrail zırhlı devriyelerini etkisiz hale getirmek için el yapımı patlayıcılar ve bir dizi tanksavar silahı ve ev yapımı roketler kullanacaktır. Hamas sivil halkın arasına karışarak, Filistinli kadın ve çocukların kaçınılmaz olarak çapraz ateş altında kalmasına yol açacak saldırılara davetiye çıkaracaktır.

Hamas halihazırda bir gerilla planına geçiş yapıyor olabilir; grup, Gazze’nin bazı bölgelerinde hem idari hem de güvenlik işlevlerini yerine getiren militanlarla bir yönetim sistemini yeniden inşa etmeye çalışıyor gibi görünüyor. Aynı zamanda, IDF komutanlarından aldıkları emirle hareket eden bazı askerler de Gazze’deki terk edilmiş evleri ateşe vererek oturulamaz hale getiriyor ve İsrail’in askeri yaklaşımına eşlik edecek bir “sevgi ve güven” kampanyasına girişmeye niyeti olmadığını gösteriyor. IDF birliklerinin Gazze’de küçük garnizonlar halinde kümelenmesi ve yerel halkla iletişim kurmak için hiçbir çaba sarf etmemesi, İsrail güçlerini Hamas için karşı konulmaz bir hedef haline getirecektir. İsrailli yetkililer, özellikle de Netanyahu ve onun aşırı sağcı müttefikleri, bu çatışmanın siyasi yönlerini görmezden gelerek kendilerini tehlikeye atıyorlar. İsrail, Filistinlilerin meşru şikayetlerini tamamen görmezden gelerek Hamas’a güç boşluğuna adım atma ve grubu Gazze’de daha da sağlamlaştırma şansı veriyor.

Bunlar İsrail’in çoktan öğrendiği dersler: Lübnan’daki deneyiminden ve hatta 2005’te kaçınılmaz olarak İsrail’in çekilmesine yol açan Gazze’deki önceki işgalinden. Ancak İsrail hükümetindeki aşırı sağcı unsurlar şu anda büyük bir etkiye sahip ve Netanyahu’yu Gazze’yi süresiz olarak işgal etmeyi düşünmeye zorluyorlar. Uygun bir Filistin hükümetinin yokluğunda İsrail’in bunu yapması gerektiğini savunuyorlar.

GÖRÜNÜRDE BİR SON YOK

Eğer İsrail bu stratejiyi benimserse, uzun bir sürece hazırlansa iyi olur. RAND Corporation’daki bazı araştırmacılarla birlikte, İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan 2009’a kadar tüm gerilla hareketlerini inceledim (toplam 71) ve bu çatışmaların ortalama uzunluğunun on yıl olduğunu buldum. İsyancılar, Hamas’ın İran’la yaptığı gibi, bir devlet sponsorunun dış desteğine sahip olduğunda, bu genellikle isyanı uzatır çünkü sponsor savaşan gruplara silah, ekipman, eğitim ve istihbarat sağlayabilir. Soğuk Savaş sırasında Sovyetler Birliği ve Çin; Angola, Yunanistan, Güney Afrika ve Vietnam’daki komünist destekli isyancılara destek sağladı. Amerika Birleşik Devletleri ise 1980’ler boyunca Afganistan’da Sovyet Kızıl Ordusu’na karşı Afgan mücahitlerini desteklemek için Suudi Arabistan ve Pakistan ile birlikte çalıştı. Bu vakaların çoğunda dış destek, isyancıların aksi takdirde yapabileceklerinden çok daha uzun süre savaşmaya devam edebilmeleri ve bu örneklerin çoğunda galip gelebilmeleri için çok önemliydi.

İsrail bugüne kadar 30 bin olduğu tahmin edilen Hamas gücünden yaklaşık 9 bin savaşçıyı öldürdüğünü iddia etse de bu rakamlar doğrulanmadı. Şubat ayı başı itibariyle Hamas hâlâ İsrail’e roket fırlatma kabiliyetini koruyordu. Bu da şu anlama geliyor: Gazze’de hiçbir engel tanımayan yaklaşımına rağmen İsrail, Hamas’ı ortadan kaldırma hedefine ulaşmaya henüz yakın değil. Dahası, Hamas’ın yeni bir saldırıya hazırlanmak üzere Gazze’nin kuzeyinde yeniden toparlandığına dair haberler geliyor. İsrail hükümeti daha fazla ilerleme kaydedinceye kadar IDF’yi Gazze’de bırakma eğiliminde olabilir. Ancak İsrail’in nasıl savaştığı da önemli. Kontrgerilla üzerine yaptığımız araştırmada, RAND’daki meslektaşlarım ve ben, “demir yumruk” olarak adlandırdığımız ve neredeyse sadece isyancıları öldürmeye odaklanan kontrgerilla yaklaşımını benimseyen orduların, analiz edilen tüm vakaların üçte birinden daha azında başarılı olduğunu, sivil halkın mağduriyetlerini gidermeye de odaklanan yaklaşımlardan çok daha az başarılı olduğunu gördük.

İsrail için isyanla mücadele cazip bir seçenek çünkü ülke liderlerine zor siyasi kararları erteleme ve bunun yerine kısa vadeli askeri kazanımlara odaklanma imkânı veriyor. Ancak İsrail’in içinde bulunduğu çıkmazın nedenlerinden biri de başta Netanyahu olmak üzere İsrailli politikacıların Filistinlilerle müzakere edilmiş bir çözümü sürekli olarak ertelemeleri ve çoğu durumda da reddetmeleri.

Kontrgerilla tarzı savaş cazip bir seçenek gibi görünebilir ancak IDF’nin Hamas’ı tamamen ortadan kaldırma hedefine ulaşmasını sağlamayacaktır. Biden yönetiminin baskısı artarken, IDF’nin Hamas’ın askeri altyapısını zayıflatmada ilerleme kaydetmesi için zaman daralıyor. Artan IDF kayıpları, rehine olayını ele alış biçimi nedeniyle zaten ateş altında olan Netanyahu hükümeti üzerinde ek baskı yaratmaya devam edecek. Bugüne kadar 221 İsrail askeri çatışmalarda öldürüldü.

İsrailliler, işgali ya da Gazze’de çok sayıda İsrail askerinin varlığını sürdürmesini öngörmeyen, çatışma sonrası ortama geçiş için bir yol bulmalı. Çatışmayı sona erdirmek, İsrailli siyasi liderlerin şu ana kadar kaçındığı tutarlı bir siyasi oyun sonu gerektirecek. Eğer İsrail Filistinli bir oluşumun Gazze’yi yönetmesine izin vermezse, kendileri Gazze’yi yönetmek ya da en azından güvenliği sağlamak zorunda kalacaktır ki bu da uzun süreli bir varlığı ve işgal benzeri bir gücü gerektirecek.

Bazı İsrailli siyasi liderlerin ima ettiği gibi İsrail ordusu, Gazze’de belirsiz bir süre kalmaya mecbur bırakılıyorsa, o zaman IDF’nin Gazze’deki yerel halkı daha fazla kızdırmadan çeşitli güvenlik olasılıklarına cevap verebilecek hafif bir varlık benimsemesi gerekir ki bu senaryo IDF’nin mevcut hedefleri, kuvvet duruşu ve kendi birliklerinin güvenliği için risk toleransı göz önüne alındığında pek mümkün görünmüyor. İnsanın düşmanıyla barış yapması zordur, özellikle de Hamas’ın 7 Ekim saldırısının dehşetinden sonra. Ancak müzakere edilmiş bir çözüm olmazsa, 2024’teki Gazze, 1982’deki Lübnan’a daha çok benzemeye başlayabilir: sonu olmayan bir savaş.

ORTADOĞU

Irak’a sığınan iki bin Suriye askerinin iadesi bugün başlıyor

Yayınlanma

suriye ordusu

Irak Güvenlik Medya Ağı Sözcüsü Mikdad Miri, Irak’a kaçan Suriye ordusu askerlerinin iadesine bugün başlanacağını açıkladı.

Irak resmi haber ajansı INA’ya göre Irak Güvenlik Medya Ağı Sözcüsü Mikdad Miri, konuya dair açıklama yaptı. Miri, Irak’a Esad yönetimi askerlerinin Suriye’ye iadesine bugün başlanacağını belirtti. İade işlemlerinin Irak’taki ilgili makamlar tarafından başlatılacağını aktaran Miri, sürecin Suriye tarafı ile koordineli yürütüleceğini ifade etti.

Suriye ordusuna bağlı yaklaşık 2 bin asker 7 Aralık’ta El-Kaim Sınırı Kapısı üzerinden Irak’a kaçmıştı. 9 Aralık’ta ise Heyet-i Tahrir Şam’a bağlı askeri operasyonlar komutanlığı, zorunlu askerlik yapanlara yönelik genel af kararı çıkarmıştı.

Irak’ın Anbar vilayetine bağlı Rutba ilçesinde bir kampa yerleştirilen askerler kötü koşullar nedeniyle ülkelerine geri gönderilmek için eylem yapmıştı.

Rutba ilçesi Kaymakamı İmat el-Duleymi, yaptığı açıklamada kaçan askerlerin çadırlarda barındığını ve bölgede elektrik, su ve ısınma imkanlarının yetersiz olduğunu ve yerleştirildikleri kampın internet erişiminden yoksun olduğundan dolayı aileleriyle iletişim kuramadıklarını söylemişti.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İsrail tek kurşun sıkmadan Dera’ya ilerliyor: PYD, İsrail dahil herkesten yardım istiyor

Yayınlanma

Türkiye ve onun desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) Ayn el Arap’a (Kobani) yönelik operasyona hazırlanırken HTŞ ile aradığı diyaloğu henüz kuramayan PYD, Türkiye’ye karşı İsrail dahil tüm ülkelerden yardım bekliyor. Bu arada Suriye topraklarına giren İsrail de Dera’ya doğru ilerliyor.

PKK’nın Suriye kolu Demokratik Birlik Partisi (PYD) Başkanlık Konseyi Üyesi Salih Müslim video konferans yöntemiyle düzenlenen toplantıda gazetecilerin sorularını yanıtladı.

DW Türkçede yer alan habere göre Salih Müslim HTŞ ile PYD arasında PYD’nin işgalindeki toprakların geleceğine ilişkin henüz bir müzakere süreci başlamadığını söyledi.

Heyet-i Tahrir Şam (HTŞ) Suriye’nin başkentini ele geçirip Esad yönetimini devirdiğinde Salih Müslim HTŞ ile diyaloga açık olduklarını söylemiş, “HTŞ bize bir adım atarsa biz iki adım atarız” demişti. Ayrıca PYD liderliği kendine bağlı kurumlara HTŞ’nin tanıdığı yeni Suriye bayrağının asılması talimatını vermişti.

Şam’a gönderdikleri mesajlara “henüz yanıt alamadıklarını” söyleyen Müslim, yine de olası müzakereleri yürütmek üzere bir heyet hazırladıklarını ve umutlu olduklarını belirtti.

Müslim, MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın “HTŞ ve Kürtler arasında bir diyaloğu önlemek için aceleyle ve erkenden” Şam’a gitmiş olabileceğini düşündüğünü de söyledi.

HTŞ ile müzakerelerden istedikleri sonucu alamamaları halinde Şam’la bir çatışma ihtimali görüp görmediğinin sorulması üzerine Müslim, “Bu olmazsa kendimizi siyasi olarak savunacağız. Her şey masada ancak iyi niyetle yaklaşıyoruz” dedi.

Hem HTŞ hem SMO için “cihatçı” nitelemesi yapan Müslim, yine de HTŞ’nin geçmişte kendilerine yönelik operasyonlara katılmadığına dikkat çekti. Fakat bu yapının da “Türkiye ile koordinasyon halinde olduğunun” farkında olduklarını kaydetti.

“İsrail desteğine açığız”

İsrail basınında son günlerde çıkan “İsrail’in Suriyeli Kürtleri Türkiye’ye karşı koruması gerektiği” şeklindeki yorumların sorulması üzerine Müslim, “Özellikle İsrail’den değil, herkesten destek istediklerini” söyledi. Salih Müslim, “İsraille iletişimimiz yok, eğer böyle bir (Kürtlere destek) açıklamaları varsa elbette takdirle karşılarız” dedi. Müslim, Türkiye’nin Ortadoğu’da izlediği tutumun “İsrail’i de rahatsız ettiğini” savundu.

Jerusalem Post gazetesi 9 Aralık tarihinde, “Suriye Kürtlerinin temsilcileri yardım ve koruma talebiyle İsrailli yetkililere başvurdu” diye yazmıştı.

İsrail’in Türkiye’ye karşı açık desteğinin SDG kontrolündeki bölgelerde yaşayan Arap halkları huzursuz edip etmeyeceği sorusu üzerine Müslim, “Mısır, Fas, Tunus, Körfez ülkeleri… tüm bu Arap ülkelerinin zaten İsraille ilişkisi var” ifadelerini kullandı. Arap aşiretlerinin sırf bu yüzden kendileri aleyhine tutum almasını beklemediğini söyledi.

İsrail ordusu Dera’ya ilerliyor

Türkiye’nin PYD’ye yönelik eylemlerinden rahatsızlığını dile getiren İsrail ise Esad yönetiminin devrilmesi üzerine girdiği Suriye topraklarındaki işgalini tek bir kurşun dahi sıkmadan derinleştiriyor.

İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), İsrail’in Dera kırsalında dokuz kilometre ilerleyerek bölgedeki Koya köyüne ve Vahdet barajı bölgesine girerek stratejik mevzilere konuşlandığını duyurdu.

SOHR’un bildirdiğine göre İsrail güçleri bölgeye girmeden önce bölge sakinlerinden silahlarını teslim etmelerini istedi.

SOHR, ayrıca İsrail güçlerinin İsrail – Suriye sınırındaki tampon bölge yakınlarındaki Kuneytra bölgesi ve Dera arasındaki sınırda yer alan Sayda köyü yakınlarındaki askeri bir bölge olan 74. Tugay bölgesine girdiğini aktardı.

İsrail ordusu bu ay Esad hükümetinin çöküşünün ardından, Suriye sınırında yer alan stratejik Hermon Dağı’nı işgal etmiş ve Suriye ile işgal altındaki Golan Tepeleri arasındaki silahtan arındırılmış bölgeye girmişti. İsrailli yetkililer, bu hareketi İsrail’in sınırlarının güvenliğini sağlamak için sınırlı ve geçici bir önlem olarak tanımlamasına rağmen en az 2025’in sonuna kadar işgali devam ettireceklerinin mesajlarını veriyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

ABD, Suriye’de eğittiği gruba Esad devrilmeden önce “Zamanınız geldi” demiş

Yayınlanma

“IŞİD’e karşı mücadele” kapsamında ABD ve Birleşik Krallık tarafından eğitilen “Devrimci Komando Ordusu” (RCA) isimli gruba, Esad devrilmeden önce ABD Özel Kuvvetleri tarafından verilen bir brifingde, “Sizin zamanınız geldi,” denildiği belirtiliyor.

İngiliz The Telegraph’ta yayınlanan habere göre, Washington’un saldırıdan önceden haberdar olduğuna dair ilk işaret olarak RCA, Esad yönetiminin sonunu getirebilecek bir saldırı için güçlerini artırmalarının ve “hazır olmalarının” söylendiğini açıkladı.

RCA komutanlarından Başar el-Maşadani, Palmira kentinin eteklerinde Rusya tarafından kullanılan eski bir Suriye ordusu hava üssünden The Telegraph’a yaptığı açıklamada “Bize bunun nasıl olacağını söylemediler. Bize sadece, ‘Her şey değişmek üzere. Bu sizin anınız. Ya Esad düşecek ya da siz düşeceksiniz’ [dediler]. Ama ne zaman ya da nerede olacağını söylemediler, sadece hazır olmamızı söylediler,” dedi.

Maşadani’ye göre, Irak sınırındaki ABD kontrolündeki Tanf hava üssündeki brifingden önceki haftalarda, RCA’nın safları, komutası altına aldığı kendisi gibi daha küçük serbest birliklerle dolduruldu.

HTŞ geçen ayın sonlarına doğru yıldırım harekatıyla güneye, Şam’a doğru ilerlerken, RCA da Tanf’tan ilerledi ve şu anda başkentin kuzeyindeki toprak parçaları da dahil olmak üzere ülkenin yaklaşık beşte birini işgal ediyor.

Üst düzey RCA yetkilileri, Suriye’deki ABD’li komutanların ilerleme emrini, 2019’daki yenilgisine kadar ülkenin kuzeydoğusunun büyük bölümünü işgal eden IŞİD’in kalıntılarının “Esad’ın düşmesi halinde oluşacak güç boşluğundan yararlanmasını önlemek için” verdiklerini söyledi.

The Telegraph’a göre bu durum Washington’un sadece 8 Aralık’ta Beşar Esad yönetimini deviren HTŞ öncülüğündeki saldırıdan haberdar olduğunu değil, aynı zamanda operasyonun boyutları hakkında da kesin istihbarata sahip olduğunu gösteriyor.

Geçen hafta kentin eteklerindeki Rus kontrolündeki Suriye hava üssünü ele geçiren RCA savaşçıları, saldırı başlamadan yaklaşık üç hafta önce, kasım ayı başında Esad’ın olası düşüşüne hazırlanmalarının söylendiğini belirttiler.

Ekim ayı başında Maşadani ve diğer komutanlar, Tanf’taki Amerikalı subayların Ebu Hatab tugayını ve diğer birlikleri RCA’nın ortak komutası altına soktuğunu söyledi.

Bunun sonucunda RCA’nın mevcudu yaklaşık 800’den 3.000’e çıktı. Kuvvetin tüm üyeleri ABD tarafından silahlandırılmaya ve şu anda feshedilmiş olan Suriye ordusundaki askerlere ödenen maaşın yaklaşık 12 katı olan ayda 400 dolar maaş almaya devam etti.

Saldırı başladığında RCA güçleri doğu çölü boyunca yayıldı ve kilit yolların kontrolünü ele geçirdi. Ayrıca güneydeki Dera kentinde HTŞ’den önce Şam’a ulaşan bir isyancı grupla birleştiler.

Yüzbaşı Maşadani, RCA ve Suriye’nin geçici lideri Muhammed el-Colani tarafından yönetilen HTŞ militanlarının işbirliği içinde olduğunu ve iki güç arasındaki iletişimin Tanf’taki Amerikalılar tarafından koordine edildiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English