Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

‘Hedefin Rusya olduğu argümanı inandırıcı değil’

Yayınlanma

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Yunanistan’daki ABD üslerinin Rusya’ya karşı kurulduğu iddiasını inandırıcı bulmadıklarını söyledi ve Yunanistan’a şu uyarıda bulundu: “Arkanızda kim var ona bakmayın. Karşınıza almaya çalıştığınız kim var ona bakın.”

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından düzenlenen “Ege ve Doğu Akdeniz’de Türk Dış Politikası” panelinin açılış konuşmasını yaptı. Çavuşoğlu, büyük güç mücadelesinde Türkiye’nin uluslararası konumunu giderek güçlendirdiğini vurgulayarak, sert ve yumuşak güç unsurlarını dengeli bir şekilde kullandığını dile getirdi. Türk dış politikasında bazı başlıkları “milli dava” olarak nitelendirdiklerini kaydeden Çavuşoğlu, bunların Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs olduğunu ifade etti.

Yunanistan’ın maksimalist tutumu ve hukuk dışı adımlarına karşı Türkiye’nin verdiği yanıtların Yunanistan’ı çileden çıkardığını kaydeden Çavuşoğlu, bu ülkenin stratejik vizyon eksikliği olduğunu da vurguladı. Ege Denizi’nde ekonomik, ticari, askeri ve kültürel bakımdan temel ve hayati nitelikte hak ve çıkarların olduğunu vurgulayan Çavuşoğlu, Ege’nin dostluk ve iş birliği denize haline gelemediğini dile getirdi.

Ege’deki anlaşmazlıklar

Çavuşoğlu, birbiriyle bağlantılı Ege ihtilaflarının yıllardır çözülemediğini belirterek bu ihtilafları şöyle sıraları:

  • Kara sularının ve hava sahasının genişliği.
  • Kıta sahanlığının sınırlandırılması.
  • Doğu Ege adalarının gayri askeri statüsünün ihlali.
  • Ege’deki bazı ada, adacık ve kayalıkların aidiyeti.
  • FIR, NAVTEX, arama kurtarma gibi hizmet sahaları .
Kara suları sınırı anlaşmazlığı

Yunanistan’ın 1995’ten bu yana Ege’de kara sularını 12 mile çıkarmakla Türkiye’yi tehdit ettiğini kaydeden Çavuşoğlu, kara sularının tek taraflı olarak 6 milin 1 mil üzerine dahi çıkarılmasına izin vermeyeceklerini vurguladı: “Ege’yi fiilen Yunan gölü haline getirecek, bizi kıyılarımıza hapsedecek, meşru ve hayati çıkarlarımıza zarar verecek böyle bir oldubittiyi kesinlikle kabul etmeyiz.” Öte yandan, Yunanistan’ın hava sahası iddialarının da dünyada hiçbir örneği olmadığına işaret eden Çavuşoğlu, “(Yunanistan’ın) Ege’de 6 mil karasu genişliğine rağmen 10 mil hava sahası uygulaması uluslararası hukukun çok açık ihlalidir” dedi.

Adaların silahlandırılması

Bakan Çavuşoğlu, Doğu Ege adalarının anlaşmalarla gayri askeri statüye alındığını ve bu statünün sürdürülmesi koşuluyla Yunanistan’a devredildiğini hatırlattı. Söz konusu 23 adadan en az 16’sının Yunanistan tarafından silahlandırıldığını vurgulayan Çavuşoğlu, “Bu durum bizim güvenliğimiz için bir tehdit. Biz Yunanistan’ın uluslararası hukuka uymasını ve gayri askeri statüyü yeniden tesis etmesini istiyoruz” ifadesini kullandı. Yunanistan’ın ihlalleriyle ilgili Birleşmiş Milletlere (BM) 2021’den bu yana üç mektup gönderdikleri bilgisini paylaştı: “Yunanistan’ın çıldırmaya başlamasının sebeplerinden bir tanesi de bu. Bizim bir mektubumuza sekiz ay sonra, onda da hukuki içerik yok, tamamen kara propaganda içeren mektubu ancak 8 ay sonra gönderebiliyor. 8 ay ne yapacağını şaşırıyor.”

Aidiyeti belirsiz adalar

Çavuşoğlu, Yunanistan’ın kendi argümanlarına güvenmediği için Uluslararası Adalet Divanı’nın yargı yetkisine çekince koyduğunu hatırlattı. Ege’deki bazı ada, adacık ve kayalıkların aidiyeti meselesinin Yunanistan’la anlaşmazlıklardan bir diğeri olduğunu kaydeden Çavuşoğlu, Yunanistan’ın diğer meselelerle birlikte bu meseleleri de barışçıl yöntemlerle çözmeye hazır olması durumunda Türkiye’nin de her zaman hazır olduğunu vurguladı.

Sorun neden çözülemiyor?

Çavuşoğlu, Ege sorunlarının çözülememesinin nedenlerini şöyle sıraladı:

  • Yunanistan’ın Ege’yi bir Yunan denizi olarak görmesi. Türkiye’nin hak ve çıkarlarını yok sayması
  • Yunanistan’ın kıta sahanlığı dışında diğer Ege ihtilaflarını yok sayması.
  • Yunanistan’ın çözüm için uluslararası yargı yolunu tıkaması.

Yunanistan’ın çözüm yerine Avrupa Birliği (AB) ve üçüncü ülkeleri arkasına alarak Türkiye’ye maksimalist pozisyonlarını kabul ettirmeyi umut ettiğini kaydeden Çavuşoğlu, AB ve bazı AB üyesi ülkelerin de “Yunanistan’ın değirmenine su taşıdığını” dile getirdi.

Yunanistan’ın en haksız durumda da ne kadar haklı olduklarını anlatmada çok yetenekli olduğunu kaydeden Çavuşoğlu, “Biz yaptıklarımızı anlatma konusunda kendi aramızda özeleştiri de yapıyoruz, ‘iyi anlatamıyoruz’ diye. Ama Yunanistan gibi yüzsüz, arsız ve yalancı olmak lazım. Onu da yapamıyoruz biz. Gerçekleri söylüyoruz. Hukuki argümanlar ortaya koyuyoruz. Biz gerekli yanıtı hem sahada hem de masada veriyoruz, vermeye de devam edeceğiz” değerlendirmesinde bulundu.

Doğu Akdeniz’deki anlaşmazlıklar

Doğu Akdeniz ve Kıbrıs sorununa değinen Çavuşoğlu, Kıbrıs’ın bir Yunan veya Rum adası olmadığını, Adanın egemenliğinin 1960’ta adadaki Kıbrıs Türk ve Rum halkına verildiğini söyledi.

Çavuşoğlu, Rum tarafının iktidarı ve refahı Türklerle paylaşmak istemediğini belirterek, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) lideri Nikos Anastasiadis’le görüşmesinde bunları bizzat Anastasiadis’in söylediğini vurguladı. Gayriresmi 5+BM toplantısında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın gerçekçi ve çözüm odaklı bir vizyon ortaya koyduğunu hatırlatan Çavuşoğlu, BM Güvenlik Konseyinin Kıbrıs Türk halkının müktesep haklarının tescili konusunda bugüne kadar adım atmadığını ifade etti. Çavuşoğlu, Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanları konusuna değinerek, Rum kesiminin Türkiye ve KKTC’nin haklarını ihlal eden Mısır, Lübnan ve İsrail’le münhasır ekonomik bölge (MEB) sınırlandırma anlaşmalarını kabul etmediklerini söyledi.

Çavuşoğlu, 2021’den bu yana Yunanistan ve Rum kesiminin Türk kıta sahanlığına 9 kez girme teşebbüsü olduğunu belirterek, aldıkları tedbirlerle hiçbir gemiyi buraya sokmadıklarını vurguladı. Kapsamlı “Doğu Akdeniz Konferansı” önerisinin de halen masada olduğunu hatırlatan Çavuşoğlu, KKTC ile Rum tarafı arasında hakça paylaşım konusunda bir anlaşmaya varılması durumunda Doğu Akdeniz’deki sorunların yüzde 51’inin otomatik olarak çözülmüş olacağını belirtti. Çavuşoğlu, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin haklarını kararlılıkla korumaya devam edeceklerinin altını çizdi.

‘Aklını peynir ekmekle yemiş olması lazım’

Çavuşoğlu panelin soru cevap kısmında Yunanistan’da son zamanlarda kurulan ABD üsleri ve ülkenin çeşitli savunma anlaşmaları yapmasına yönelik soru üzerine şunları söyledi:

“Bunlar Rusya’ya karşı kurulan üsler diyor. İnandırıcı değil. Yunanistan’da bulunan ABD Büyükelçisi’nin attığı tweetler tamamen Yunan yanlı, Yunanistan’ı destekleyen tweetler. Türkiye’de de ABD’nin bir büyükelçisi var. Onları bu konuda biraz Türkiye’yi desteklediğini ima eden bir açıklaması oldu mu bugüne kadar? Sonuçta ABD’nin terazisi bozuldu. Kendilerine de uyarılarda bulunduk. Bunların Yunanistan’a da bir faydası olmadığını, Yunanistan’ı çözümden daha da uzaklaştırdığını söyledik.”

Bakan, Yunanistan’ın Türkiye’ye saldırı hazırlığında olduğu iddiasıyla ilgili de şunları söyledi: “Yunanistan’ın bize yönelik bir saldırıya hazırlanması demek Yunanistan’ın beynini peynir ekmekle yemesi demek gibi bir şey. Yunanistan’a şunu da söylüyoruz, arkanızda kim var ona bakmayın. Yanı başınızda kim var komşu ve karşınıza almaya çalıştığınız kim var ona bakın. İş birliği istiyorsanız hazırız ama Türkiye’yi karşılarına almak ne demek bunu da iyi biliyorlardır.”

Çavuşoğlu, ABD’nin Kıbrıs Rum kesimine yönelik kaldırılan silah ambargosuna yönelik ise “Bu silahı kime karşı veriyorsun? Kıbrıs Türklerine karşı. Biz de ilave SİHA ve ilave takviye yapıyoruz. Onlar karar alır biz yaparız” ifadelerini kullandı.

‘Anlaşmalar Mısır’ın aleyhine değil’

Mısırlı mevkidaşı Semih Şükri’nin Türkiye’yle ilişkileri normalleşme sürecini durdurduklarını açıklamasına yönelik soruyu yanıtlayan Çavuşoğlu, Türkiye’nin normalleşme sürecine girdiği başka ülkeler de bulunduğunu ancak bu sürecin Mısır’la daha yavaş ilerlediğini ifade etti. “Bunun sebebi biz değiliz” diyen Çavuşoğlu, Türkiye’nin Libya’yla imzaladığı anlaşmalara değinerek “Libya ile yaptığımız deniz yetki alanları anlaşması ya da en son imzaladığımız hidrokarbon anlaşması Mısır’ın aleyhine değil ki. Mısır bizimle anlaşma imzalarsa Yunanistan’la yaptığı anlaşmadan çok daha fazla deniz yetki alanı elde edecek. 40 bin kilometrekareden bahsediyoruz” diye konuştu.

Çavuşoğlu, Libya’daki hükümetin meşru olmadığı iddialarına da yanıt vererek BM’nin şu anki yönetimi meşru gördüğünü belirterek “Libya ile yaptığımız daha önceki güvenlik anlaşmasının bugüne uyarlanması da Mısır’ın aleyhine değil. Mısır’a yönelik bir hamle değil. Biz olmasaydık Libya bugün Suriye olacaktı. Yani Trablus’a yönelik saldırıyı durdurmasaydık biz bugün sokak savaşına dönecekti. Bizim burada mevcudiyetimiz aslında barış ve istikrarın teminatı. Bu, Mısır’a yönelik bir hamle değil” ifadelerini kullandı. Çavuşoğlu, Türkiye açısından Mısır’a yönelik herhangi bir sorunun olmadığına, Mısır’ın herkes için önemli bir ülke olduğuna da vurgu yaptı.

DİPLOMASİ

COP29 taslağında zengin ülkelerin 250 milyar dolarlık taahhüdü tepki çekti

Yayınlanma

Birleşmiş Milletler iklim zirvesinin organizatörleri cuma günü, ABD, AB ve diğer zengin hükümetlerin 2035 yılına kadar gelişmekte olan ülkelere yılda 250 milyar dolar iklim finansmanı sağlamasını öngören bir anlaşma taslağı yayınladı. Bu miktar yoksul ülkelerin talep ettiği trilyonluk rakamın çok gerisinde kalıyor.

Anlaşma, özellikle iklim değişikliği gerçeğiyle alay eden ve hükümet harcamalarında ciddi kesintiler vaat eden seçilmiş Başkan Donald Trump’ın ABD’de iktidara gelmek üzere olduğu bir dönemde, hangi ülkelerin tam olarak ne kadar para sağlayacağı konusunda pek çok belirsizliği de beraberinde getiriyor.

Finans sorunu Azerbaycan’ın başkentindeki COP29 görüşmelerinde ana tartışma konusu oldu. Yeni hedef, yoksul ülkelerin ekonomilerini yeşillendirmelerine ve ısınan gezegenin etkileriyle başa çıkmalarına yardımcı olacak para için konuldu.

Görüşmelerin cuma günü sona ermesi bekleniyordu ancak tarafların birbirinden ne kadar uzak olduğu göz önüne alındığında görüşmelerin uzatmaya gideceği neredeyse kesindi.

Panama’nın iklim elçisi Juan Carlos Monterrey Gómez, “Bu çok saçma. Bu rakamla yüzümüze tükürüyorlar,” dedi. Kenya iklim elçisi Ali Mohamed ise 250 milyar dolar rakamına atıfta bulunarak “Bunu ciddiye almıyoruz” dedi.

Görüşmeler sonucunda üzerinde anlaşmaya varılan miktar ne olursa olsun, zengin ülkelerin 2009 yılında kabul ettikleri 100 milyar dolarlık hedefin devamı niteliğinde olacak. Bu hedefe, 2020 için belirlenen son tarihten iki yıl sonra nihayet ulaşıldı.

O zamandan bu yana iklim ihtiyaçları ve kötüleşen felaketlerin verdiği zarar daha pahalı ve şiddetli hale geldi. En son taslak metinde yer alan rakamın yoksul hükümetleri yatıştırması pek olası değil.

Birlikte müzakere eden gelişmekte olan ülke blokları, daha zengin hükümetlerin kamu fonlarından yıllık 500 milyar ila 1.3 trilyon dolar arasında bir miktar talep ediyor. Hedefin gerçekleşmesini istedikleri tarih 2030, yani cuma günkü taslaktan beş yıl önce.

Çeşitli analizler, gelişmekte olan ülkelerin, küresel sıcaklıkların 19. yüzyılın ortalarından bu yana 1.5 santigrat derece artmasını önlemek için dış kaynaklardan yılda 1 trilyon dolardan fazla paraya ihtiyaç duyacağını göstermiştir ki bu da dünya hükümetlerinin Paris iklim anlaşmasında belirlediği esnek hedeftir. Anlaşma taslağı, 1.3 trilyon dolar kadar olan açığın 2035 yılına kadar büyük ölçüde özel sermaye kullanılarak kapatılabileceğini belirtti.

Taslakta 250 milyar doların sadece kamu fonlarından ve onların harekete geçirdiği özel yatırımlardan mı geleceği yoksa her türlü özel yatırımı da kapsayıp kapsamayacağı net değil. Bu da yoksul ülkelerin ortadan kaldırılmasını istediği bir belirsizlik.

Müzakereler hakkında konuşmak üzere adının açıklanmasını istemeyen üst düzey bir Latin Amerikalı müzakereci Politico’ya verdiği demeçte, “Bu iş iyi gitmeyecek. 250 çok düşük ve bunun için hem özel hem de kamudan denmesi de çok saçma,” diyor.

Sayı gelişmekte olan ülkelerin isteklerinin gerisinde kalsa da Avrupalı bir müzakereci sayının yine de bazı zengin ülkeleri zorlayacağını söyledi.

Hassas diplomatik konuları görüşmek üzere adının açıklanmasını istemeyen müzakereci Politico’ya, “Düşünülenden daha yüksek. Gruptan bazılarının başkentlere geri dönmesi gerekecek” dedi.

Bir başka Avrupalı müzakereci de ülkesi için 250 milyar doların “iyi bir rakam” olduğunu söyledi.

Üst düzey Biden yönetimi yetkilileri, gelecekteki Demokrat ya da iklim dostu bir hükümetin karşılayabileceği bir anlaşmayı müzakere ettiklerini belirttiler. Trump’ın dört yıllık iktidarı ve Kongre’nin en az iki yıl boyunca Cumhuriyetçilerin kontrolünde olması, ABD’nin iklim finansmanına yapacağı katkıları azaltacağı düşünülüyor.

Hedefe tepki gösteren çevre örgütleri de, hükümetlerin muhtemelen daha yüksek bir rakama ulaşabileceğini söyledi.

Doğal Kaynakları Savunma Konseyi’nin uluslararası iklim finansmanı kıdemli savunucusu Joe Thwaites yaptığı açıklamada, Dünya Bankası gibi çok taraflı kalkınma bankalarının kredi verme uygulamalarında halihazırda yapılmakta olan değişikliklerin, öncelikle zengin ülkelerden yoksul ülkelere akan on milyarlarca dolarlık daha fazla finansmanı serbest bırakması gerektiğini söyledi. Ülkeler ayrıca ülkeden ülkeye finansmanda “mütevazı artışlara” da ulaşabilirler, dedi.

COP29’daki bir diğer önemli tartışma konusu da ABD ve Avrupa’nın Çin, Singapur ve Körfez ülkeleri gibi zengin ama teknik olarak hala gelişmekte olan ülkelerin de potaya katkıda bulunmaları yönündeki talepleriydi.

Taslak esasen bu seçeneği bağış yapma baskısı altındaki ülkelere bırakarak “gelişmekte olan ülke Tarafları” ya hedefin bir parçası olarak ya da Çin’in sıklıkla “Güney-Güney” finansmanı olarak adlandırdığı yolla “tamamlayıcı” ek katkılarda bulunmaya davet etti.

Anlaşmazlıkların damga vurduğu COP29’da yoksul ülkeler için yılda 1 trilyon dolar çağrısı yapıldı

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Trump’ın zaferinin ardından Britanya Çin ile ilişkilerini canlandırıyor

Yayınlanma

Çin-İngiliz ilişkileri, dönemin Başbakanı David Cameron’ın 2015 yılında “altın çağ” ilan etmesinden ve Maliye Bakanı George Osborne’un Çin iş dünyası ile iş yapabilmek için elinden geleni yapmasından bu yana ciddi şekilde bozuldu.

Xi ile görüşen son İngiliz lider olan Theresa May döneminde ilişkiler gerildi ve Boris Johnson döneminde 2019-2022 yılları arasında iyice dibe vurdu.

Şimdi 14 yıl iktidarda kaldıktan sonra temmuz ayında Muhafazakârları yerinden eden yeni İşçi Partisi hükümetiyle birlikte Başbakan Keir Starmer, ülkenin durgun iktisadi büyümesini tersine çevirmek için Pekin’den yardım istiyor.

POLITICO’ya konuşan ve adının açıklanmasını istemeyen üst düzey bir İngiliz yetkili, yeniden angaje olmanın “çok basit” olduğunu savundu.

Yetkililer, Donald Trump’ın yakında Beyaz Saray’a döneceğine ve Pekin ile ticaret savaşı tehditlerinin hem Britanya’nın hem de Çin’in refahını sarsabileceğine dikkat çektiler. Bu nedenle Londra ve Pekin arasında yenilenen bir dostluk her iki tarafın da yararına olabilir.

Fakat yetkili, “Bu altın çağa dönüş değil. Çin değişti ve biz de değiştik. Xi o zamanlar ‘ömür boyu başkan’ değildi,” diyerek yeni angajmanın sınırlarına işaret etti.

G20 zirvesindeki Xi-Starmer görüşmesi yeni bir sayfa açabilir

Pazartesi günü G20 zirvesinde yapılan Xi-Starmer toplantısının başında İngiliz lider Pekin’i ziyaret etmek istediğini söyledi ve “tutarlı, dayanıklı, saygılı” bir ilişki kurma arzusundan bahsetti.

POLITICO’ya göre Xi, Starmer’ın her yerde kullanılan kampanya sloganı olan “ekonominin temellerini düzeltmek” gerektiğini tekrarladığında toplantıdaki İngiliz danışmanlar kahkahalarını bastırmak zorunda kaldı.

Fakat daha sonra Başbakan insan hakları, Tayvan, Çin’in İngiliz parlamenterlere uyguladığı yaptırımlar ve Hong Kong’da yargılanan Jimmy Lai’nin davasını gündeme getirdi. Starmer, İngiliz vatandaşı olan medya patronunun durumundaki “kötüleşmeyi” duymaktan “endişe duyduğunu” söyledi.

Starmer’ın insan hakları konusundaki endişelerini dile getirmesi hakkında POLITICO’ya konuşan yetkili, “Sizi temin ederim ki [eski Maliye Bakanı] George Osborne bunu asla yapmadı,” dedi.

Eski bakan, bir zamanlar Çin devlet medyası tarafından insan hakları kaygılarına odaklanmadığı için övülmüştü.

Starmer daha sonra görüşmeden ve getirmesini beklediği fırsatlardan memnun olduğunu söyledi.

Starmer, Hong Kong meselesine girmemeyi seçti, öncelik ekonomi

Ertesi gün Başbakan, Hong Kong’da 45 aktivistin Pekin tarafından getirilen tartışmalı ulusal güvenlik yasaları uyarınca hapse atılmasını kamuoyu önünde eleştirmeyi reddetti.

G20 sonu basın toplantısında kendisine toplu tutuklamaları kınayıp kınamayacağı ya da Çin ile daha yakın ilişkiler kurmak için “dilini ısırıp ısırmayacağı” sorulan Starmer, diplomatik bir dil kullanmayı tercih etti.

“Biz bu yakın ekonomik ortaklığı istiyoruz,” yanıtını veren Starmer, Londra ve Pekin arasında “farklılıklar” olacağını kabul etti. Fakat başbakan, esas olarak Birleşik Krallık’ın refahı ve Çin’in potansiyel olarak sağlayabileceği büyüme artışına odaklanmayı tercih ediyor.

Beyaz Saray’daki ilk döneminde Trump, Boris Johnson’dan ulusal güvenlik gerekçesiyle Çinli telekom devi Huawei’yi İngiltere’nin 5G ağından çıkarmasını talep ederek iki ülkenin arasının bozulmasında büyük bir rol oynamıştı.

Bunu takip eden yıllarda, özellikle o dönemde iktidarda olan Muhafazakâr İngiliz siyasetçiler, Çin’in Sincan bölgesindeki Uygurlara yapılan muamele, eski İngiliz kolonisi Hong Kong’daki gelişmeler, yaptırım uygulanan parlamenterler ve Rishi Sunak’ın iktidarda olduğu dönemde Savunma Bakanlığının maaş bordrosunun ve Britanya’nın seçim kütüklerinin toplu olarak hacklendiği iddiaları da dâhil olmak üzere giderek artan bir endişe listesinin altını çizdiler.

Starmer’ı bekleyen daha büyük zorluk ise yine Trump’tan gelebilir. ABD’nin seçilmiş başkanı, Çin’den ABD’ye yapılan ithalata yüzde 60, dünyanın geri kalanından gelen mallara ise yüzde 20 gümrük vergisi uygulamakla tehdit etti.

ABD-Çi ticaret savaşlarına hazırlık başladı

Ticaret Bakanı Jonathan Reynolds, ikinci bir Trump başkanlığında Birleşik Krallık’ın olası bir ABD-Çin ticaret savaşına “çok daha fazla maruz kalacağını” söyledi. 

Allianz Trade tarafından yakın zamanda yapılan bir analize göre, Trump’ın Çin’e karşı bir ticaret savaşı başlatması durumunda, Birleşik Krallık’ın ihracatı 8,4 milyar sterlin düşebilir.

Risk altında kalmaya en yakın bölme ise ülkenin imalat sektörü.

İşçi Partisi hükümeti, Çin ile mali ve ticari engelleri görüşmek üzere iki önemli ticari ve mali diyaloğu yeniden açma arzusunun sinyalini verdi ve Joe Biden yönetimi altında Pekin ile artan ABD angajmanını bir model olarak işaret etti.

Çin’de iş yapan üst düzey bir iş dünyası temsilcisi Starmer’ın, Başkanın “ya bizimlesiniz ya da bize karşısınız” dediği bir Trump dönemine daha dayanabileceğini düşünüyor.

Temsilci, “Belki de İşçi Partisi için ‘Hayır, bunu yapmayacağız’ demek ve ardından dört yıl boyunca dişlerini sıkmak daha kolaydır,” dedi.

Dışişleri Bakanlığı Çin ile ilişkileri gözden geçiriyor

Fakat Dışişleri Bakanlığı aynı zamanda Londra’nın Pekin ile ilişkilerini gözden geçiren bir “Çin denetimi” de yürütüyor.

Konuya katkıda bulunan iki kişi Lammy’nin bu çalışmanın 2025 yılı başında tamamlanmasını istediğine inanıyor. Bu da Maliye Bakanı Rachel Reeves’in muhtemelen ocak ayında yapacağı ziyaretin önünü açacak.

Bir sonraki hamle ise Starmer’ın yıl içinde yapacağı yüksek profilli bir ziyaret olacak.

Denetimin sonuçları ne olursa olsun, Starmer, Birleşik Krallık’ın büyümesini ve iddialı karbonsuzlaştırma hedeflerini artırmak da dahil olmak üzere önemli iç görevlerini yerine getirme ihtiyacı nedeniyle kaçınılmaz olarak Çin’e karşı daha açık bir duruşa zorlanacaktır.

Reynolds ve Reeves, Birleşik Krallık’ta daha fazla uluslararası yatırımı teşvik etmeye çalışırken gözlerini Çin’e dikmiş durumdalar.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

The Times: Ukrayna, savaşın başından bu yana en zayıf dönemini yaşıyor

Yayınlanma

The Times gazetesinin analizine göre, Rusya’nın Donbass’taki ilerleyişi ve Ukrayna ordusunun yaşadığı yorgunluk, savaşın seyrini değiştiriyor. İngiltere’nin Storm Shadow füze desteğine rağmen, Ukrayna’nın durumu kritik bir noktaya ulaştı.

İngiliz The Times gazetesi, Rusya’nın Donbass bölgesinde kayda değer ilerlemeler kaydettiğini ve Ukrayna’nın savaşın başlangıcından bu yana en zayıf dönemini yaşadığını yazdı.

Gazeteye göre, İngiltere’nin uzun menzilli Storm Shadow füzelerinin Rusya topraklarına yönelik saldırılarda kullanımına onay vermesi, Batı’nın Rus birliklerinin ilerleyişini durdurma çabalarının somut bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.

Kraliyet Birleşik Güvenlik ve Savunma Çalışmaları Enstitüsü uzmanı Matthew Saville, Ukrayna’nın elindeki sınırlı sayıdaki Storm Shadow füzesinin savaşın gidişatını değiştirme potansiyelinin düşük olduğunu belirtti.

Saville, Ukrayna için tek umudun ılıman bir kış ve buzların çözülmesi olabileceğini, bunun da toprak kayıplarını yavaşlatabileceğini vurguladı.

Ayrıca uzman, son bir ay içinde Rusya’nın saldırılarının yoğunlaştığını kabul ederken, yakın gelecekte geri çekilme ve olası toprak kayıpları riskine de dikkat çekti.

Saville, “Ukrayna birlikleri tükenme noktasında. Cephe hattındaki askerlerini yenileyemiyor, fiziksel ve ruhsal açıdan yorgun durumdalar. Dinlenme fırsatları neredeyse hiç yok,” değerlendirmesini yaptı.

Ukrayna’nın 155 milyar dolarlık borcu: Kim, ne kadar alacaklı?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English