Bizi Takip Edin

AMERİKA

“Hint-Pasifik Stratejisi” ile genişleme planı: EDCA

Yayınlanma

“Hint-Pasifik” terimi artık bölgesel ve bölge dışı ülkelerdeki diplomatik sözlükte ve jeo-stratejik düşüncede yer bulup “Asya-Pasifik” kavramsallaştırmasının yerini almaya başladığı bir dönemde, terimin entelektüel kökleri 1920’lere kadar gitmekte ancak son yüzyılda büyük ölçüde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından yeniden canlandırılması özel bir duruma işaret ediyor: Çin Halk Cumhuriyeti’nin yükselişi. Terimin tartışmalı yorumu, her ülkenin bu coğrafi alanı kendi ulusal çıkarlarının merceğinden nasıl gördüğünü ortaya koyarak, terimin ne kadar derinden politik olduğunu gösteriyor. Bu ne şaşırtıcı ne de uluslararası siyaset için yeni bir olay. Bununla birlikte, Washington “Hint-Pasifik” söyleminde, coğrafi bir alan ile öncelikle Çin’e yönelik bir “strateji”yi ortak çıkar haline getirme hedefi izlemiştir.

ABD dış politikası, Asya’yı bölgedeki çıkarlarını en iyi yansıtacak şekilde tanımlama konusunda mücadele etme yolunu seçti. ABD’nin 2. Dünya Savaşı sonrası bölgedeki planlamasına bakıldığında, bu kavramsallaştırmalar arasında bir süreklilik zincirinin hızlı şekilde arttığı görülüyor. ABD’nin bölgedeki etkisini azaltabilecek potansiyel sözde düşmanlar üzerinde kontrol arzusu bölgenin iki farklı kampa bölündüğü “Soğuk Savaş” süreci ile bölgesel aktörlerin dönüşümünü ortaya çıkardı. Washington’un “özgür ve açık Hint-Pasifik”inin normatif mantığı, Çin’i “stratejisinin” merkezine yerleştirerek tam Soğuk Savaş dönemi büyük güç çatışması adı altında bir tuzağı tetikledi.

Hint-Pasifik ile ilgili resmi söylem, Barack Obama yönetimi sırasında özellikle yetkililerin Avustralya ve Hindistan ile ilişkilerini açıklarken, Trump yönetimi altında ABD’nin Asya’ya yaklaşımını yansıttı. 2017’de Donald Trump, ülkeleri özgür ve açık bir dünya seçmeye çağırdığı “Hint-Pasifik rüyasını” duyurdu. Sırasıyla 2017 ve 2018’de yayınlanan Ulusal Güvenlik Stratejileri ve Ulusal Savunma Stratejilerinde hızla bu strateji benimsendi. Her iki belge de Çin’in bölgedeki rolü konusunda sert bir tavır aldı, onu stratejik bir rakip olarak açıkça kabul ederek Hint-Pasifik’te Çin’e karşı koymanın ABD stratejisinin mihenk taşı olacağını iddia etti. 2018’de Trump, ABD’nin bölgedeki askeri önceliklerini yansıtan sembolik bir jest olarak, Amerika’nın en eski ve en büyük askeri komutanlığı olan Pasifik Komutanlığı’nın adını Hint-Pasifik Komutanlığı olarak değiştirdi.

“Pasifik ortaklığımızı ciddiye alan bir Pasifik ülkesi olarak, aktif ve kalıcı varlığımızı geliştirmeye devam edeceğiz.”

-Dışişleri Bakanı John Kerry

 Washington’un Çin’e karşı genel rekabet stratejisinin bir parçası olarak ABD Savunma Bakanlığı, Hint-Pasifik Stratejisini 2019’da yayınladı. Pentagon’un bölgeye bakışının bölgedeki Çin etkisini sınırlama arzusundan kaynaklandığı, 2018 Şubat tarihli gizli bir planlama belgesi olan ABD Hint-Pasifik için Stratejik Çerçevesi’nde açıklığa kavuşmuş durumdaydı. 2022 Hint-Pasifik Stratejisi, bölgeye “Amerika’nın odaklanmasını yoğunlaştırmanın” bir nedeni olarak “Çin tehdidi” iddiasını ortaya attı.

Geniş ve çeşitliliğe sahip bir bölgede Çin’e böylesine miyop bir odaklanmanın sonucu, ABD’nin bölgenin karmaşıklığı ve tarihsel dinamikleri konusundaki cehaletini ortaya koyuyor. ABD stratejileri, bölge ülkelerini birbirine bağlayan güçlü sosyal, ekonomik, siyasi ve medeniyet bağlarını hesaba katmakta başarısız kalacak tezler ile yüklü.

Bu strateji ile bölgede hızlı bir çevreleme politikası izleyen ABD, QUAD ile askeri iş birliği adımları izlerken bölgesel bağlar bazında ilk olumsuz tepkisini Hindistan’dan almıştı. Dönemde Donald Trump ile güçlü ilişkiler geliştiren Narendra Modi hükümeti, bölgesel diplomasi teamülleri ve ilişkiler gereği II. Dünya Savaşı ardından uyguladığı “Bağlantısızlar Hareketi”nde kalarak QUAD içerisinde aktif bir görünüm almamıştır.

Ancak bölgede ABD ile ortak duruş sergilemek isteyen diğer neoliberal ve muhafazakâr hükümetler Hint-Pasifik stratejisi için devlet politikalarında değişiklik yapacak kadar geniş manevra alanları yaratarak süreç yönetimine koyulmuştur. 

Eski Japonya Başbakanı Shinzo Abe, QUAD’ın “özgür ve açık bir Hint-Pasifik” sağlama gücüne güçlü bir şekilde inanıyordu. Abe, Trump yönetimini Hint-Pasifik’teki bu koalisyon yaklaşımının değeri konusunda ikna etmeye çalıştı. Japonya, dünya ile ticaretinde büyük ölçüde açık deniz yollarına bağımlıdır. ABD ve Japon orduları halihazırda bölgede yakın bir şekilde çalışmaktadır ve Japonya’nın Öz Savunma Kuvvetleri, Avustralyalı ve Hintli muadilleriyle yavaş yavaş ilişkiler kurmuştur.

Kırılgan demokrasiye sahip olan Güney Kore’de muhafazakâr Yoon Suk-yeol yönetiminin başa gelmesiyle, Çin ve Kuzey Kore ilişkileri düzelme trendini kaybederek, ABD çıkarlarına hizmet edecek seviyeye ilerlemiştir. Hatta tarihsel sorunları içeren Kore-Japonya ilişkileri bir anda ortak bir vizyonda birleşerek (Hint Pasifik Stratejisi) ABD çatısı altında yeniden şekillenmeye başladı.

ABD bölgede Tayland’da dahil olmak üzere daha geniş askeri üsler kullanıma açmak için çeşitli savunma alanları arayışına devam ediyor.

EDCA anlaşması ve Tayvan stratejisi

Gelişmiş Savunma İş Birliği Düzenlemesi (EDCA) kapsamında dört yeni askeri üs içerecek şekilde genişleme Filipinler ile imzalandı. Bu anlaşmaya göre, Cagayan, Santa Ana’daki Camilo Osias Deniz Üssü; Gamu, Isabela’daki Melchor Dela Cruz Kampı; Palawan’daki Balabac Adası; ve Cagayan’daki Lal-lo Havaalanı ABD Ordularının kullanımına açılacak.

ABD Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre: Mevcut beş bölgeye ek olarak, bu yeni lokasyonlar ABD ve Filipin Silahlı Kuvvetlerinin birlikte çalışabilirliğini güçlendirecek ve Hint-Pasifik bölgesindeki doğal ve insani afetler de dahil olmak üzere bir dizi ortak zorluğa birlikte daha sorunsuz bir şekilde yanıt verilmesini sağlayacaktır. Savunma Bakanlığı, bu lokasyonlardaki modernizasyon projelerini hızla sürdürmek için Filipinler Milli Savunma ve Silahlı Kuvvetler Bakanlığı ile birlikte çalışacak.

2014 yılında ABD Başkanı Barack Obama tarafından imzalanan EDCA, ABD’nin ortak eğitim, ekipmanın önceden konumlandırılması, yakıt depolama ve askeri konut gibi tesislerin inşası için Filipin üslerine erişmesine izin verirken kalıcı bir varlık olmadığı savunuluyor.

Washington, Çin’e karşı Filipinler’deki güvenlik seçeneklerini genişletmeye istekliyken, Manila Güney Çin Denizi’ndeki tartışmalı toprak iddiaları ve Tayvan Boğazı’ndaki olası bir gerginlik için savunmasını güçlendirmeyi hedefliyor.

Konuyla ilgili şubat ayında açıklama yapan bir Beyaz Saray yetkilisi, bu hamlenin Biden için çok önemli olduğunu vurgulayarak, “bölge çapındaki stratejik çabalarımızın bir parçası” dedi.

Filipinler, ABD’yi, bölgede Çin’e karşı çok önemli bir karşı ağırlık olarak görüyor ve Washington bu kapsamda Filipin kuvvetleri, gemileri veya uçakları tartışmalı sularda saldırıya uğrarsa Filipinler’i savunmaya gelme sözü vermişti.

Konuyla ilgili Çin, Luzon ve Palawan’ın, Çin’in Tayvan Adası ve askeri üs olarak kullanılan Nansha Adaları’na çok yakın olduğunun altı çizilerek, “Çin’i hedef alma niyeti bundan daha açık olamazdı” ifadesi kullanılıyor.

Askeri bakış açısından, ABD ordusunun Filipinler’de daha fazla üsse erişimi, Çin ile ABD arasında Tayvan sorunu veya Güney Çin Denizi’nde bir çatışma çıkması durumunda ABD kuvvetlerine daha fazla esneklik sağlayacaktır. Öte yandan konu hakkında konuşan Çin Dışişleri Bakanlığı, bu hamlenin gerilimi tırmandıracağı ve bölgedeki barış ve istikrarı tehlikeye atacağının altını çiziyor.

ABD’nin Hint-Pasifik stratejisi, hangi büyük gücün propagandasını yaptığına bakılmaksızın, dışlayıcı bir bölgesel düzen vizyonuna benimsiyor. Çin’in yükselişi şüphesiz Washington için bir meydan okumadır, ancak cevap Asyalı ortaklarını birbirine yabancılaştırma pahasına sıfır toplamlı bir rekabet olmamalıdır.

AMERİKA

Joseph Nye, Çin’e karşı ABD-Japonya ittifakını güçlendirmeyi önerdi

Yayınlanma

Eski ABD Savunma Bakan Yardımcısı ve Uluslararası İlişkiler teorilerinde neoliberal kurumsalcılığın temsilcilerinden Joseph Nye, cuma günü yaptığı açıklamada, ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın ikinci döneminde gümrük tarifeleri konusundaki öngörülemezliğini uluslararası müzakerelerde bir pazarlık taktiği olarak kullanacağını söyledi.

Nye, Nikkei ve ABD Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi tarafından düzenlenen bir güvenlik sempozyumunda konuştu.

Nye, Trump’ın “öngörülemezliği pazarlıktaki en önemli silahı olarak gördüğünü” söyledi.

Oturumda konuşan eski ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Armitage da “‘Transaksiyonel’ bir başkan bekleyebilirsiniz” dedi.

Trump seçim kampanyası sırasında Çin’den yapılan ithalata %60, diğer ülkelerden yapılan ithalata ise %10 ila %20 oranında gümrük vergisi getirme sözü vermişti. Armitage, “[Trump] bunu çok sık ve çok yüksek sesle söylediği için göreceğimiz ilk şey gümrük tarifeleri olacak” dedi ve ekledi: “Trump’ın gümrük tarifeleri ve bunların gerçekte ne anlama geldiği konusunda hiçbir fikri yok.”

Aynı zamanda Harvard Üniversitesi John F. Kennedy School eski dekanı olan Nye, ticaret hukukunun bir başkana ulusal güvenlik gerekçesiyle gümrük vergisi uygulama yetkisi verdiğini ancak bunun çelik ya da otomobilin ötesinde kozmetik gibi ürünlere nasıl uygulanabileceğinin belirsiz olduğunu belirtti.

“Bence %60 gümrük vergisi ilan edecekleri bir şey görmeniz muhtemel,” dedi ve ekledi: “Ancak [Çin Devlet Başkanı] Xi Jinping ile bir anlaşma yapmaya çalışması da ihtimal dışı değil.”

Nye, örneğin ABD’de yatırım yapma sözü karşılığında belirli malları ya da alanları muaf tutan bir anlaşma yapılabileceğini söyledi.

“[Trump] hem pastayı yemeyi hem de pastadan yemeyi seviyor. ‘X’e %60 gümrük vergisi koydum’ diyecek ama sonra Y ve Z’nin pazarlık konusu yapılmadığını ve %5’in üzerinde gümrük vergisi olmadığını göreceksiniz.”

Trump’ın “Önce Amerika” şeklindeki diplomatik tutumu sorulduğunda Armitage, “Bay Trump’ın dünya genelinde başka herhangi bir ilişki için gerçek duygular beslediğini sanmıyorum” dedi.

“Yönetiminde dost ve müttefiklerle daha iyi ilişkiler geliştirmek isteyen insanlar olacaktır, ama bunu çözmek biraz zaman alacak. En az ilk altı ay içinde retorik dışında büyük değişiklikler beklemiyorum” diye devam etti.

Çin’e karşı Japonya kartı

Bu arada Nye, “ABD’de Çin’e karşı durma konusunda iki partiden de çok güçlü bir destek var ve bu da Japonya’nın kesinlikle kilit bir müttefik olduğu anlamına geliyor” dedi.

Bununla birlikte Nye, “Trump [Japonya’dan] örneğin daha fazla katkı ve ev sahibi ülke desteği isteyebilir ya da belirli ticaret alanlarında bazı tavizler talep edebilir” diye ekledi.

Nye ayrıca Japon yumuşak gücünün rolünü de vurguladı. Japonya’nın özellikle altyapı projelerine odaklanan uluslararası yardımlarına atıfta bulunarak, Güney Pasifik adaları da dahil olmak üzere Çin’in bölgedeki Kuşak ve Yol Girişimine meydan okumak için “Japonya’nın ABD’den daha uygun olduğunu” söyledi.

Armitage, Japonya Başbakanı Shigeru Ishiba’ya bir öneri olarak şunları söyledi: “Bay Trump’ın dostu olmaya çalışmayın. Sadece uygun bir ilişki kurmaya çalışın. … Anladığım kadarıyla uluslararası alanda hiç kimse Trump’ın dostu değil.”

Nye, Çin’in Japonya ve ABD için zorluklar teşkil ettiğini, bu nedenle Washington ve Tokyo’nun “kaderlerinin birlikte kalmak olduğunu” söyledi. “Temel olarak, daha geniş jeopolitik durum, ABD-Japonya ittifakının dünyadaki en önemli ittifak olarak kalacağı anlamına geliyor” dedi.

ABD-Çin ilişkileri üzerine bir başka oturumda, yakın zamana kadar Başkan Joe Biden’ın Ulusal Güvenlik Konseyi’ndeki öne çıkan Çin uzmanlarından biri olan Rush Doshi, Trump’ın Çin politikası ile Trump’ın ekibinin politikasının “tam olarak aynı şey olmadığına” dikkat çekti.

Doshi, Trump’ın ilk döneminde ekibinin iki partili uzlaşıya dayalı “rekabetçi bir yaklaşım” benimsediğini, Trump’ın kendisinin ise “daha işlemsel, daha çok kendi bireysel öngörülemezliğine dayalı” bir yaklaşım benimsediğini ve bunun da bazen ekibinin yaklaşımını baltaladığını söyledi.

Asya güvenliği alanında kıdemli araştırmacı ve Çin Güç Projesi direktörü Bonny Lin ise, ikinci Trump yönetiminin “çok daha keskin bir çerçeveye ve Çin’e daha keskin bir odaklanmaya” sahip olmasını beklediğini belirtti.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Biden, Trump dönmeden önce TSMC’ye 6,6 milyar dolarlık Çip Yasası hibesini kesinleştirdi

Yayınlanma

Biden yönetimi, seçilmiş başkan Donald Trump’ın göreve gelmesinden iki ay önce Taiwan Semiconductor Manufacturing Co. (TSMC) şirketine 6,6 milyar dolarlık Çip Yasası hibesini tamamladı.

Üst düzey yönetim yetkilileri, paranın şirketin proje kilometre taşlarına ulaşmasına bağlı olarak aşamalı olarak ödeneceğini, ancak TSMC’nin bu yılın sonuna kadar en az 1 milyar dolar almasının beklendiğini söyledi.

TSMC Arizona’daki üç fabrikada 3 nanometre, 2 nm ve A16 çipleri üretecek ve şirketin ABD’deki toplam yatırımı 65 milyar dolara ulaşacak.

Arizona’daki ilk fabrikada 4 nm ve 5 nm çipler de üretilecek ve 2025 yılının ilk yarısında yüksek hacimli üretime başlanacak. İkinci fabrikada üretimin 2028’de, üçüncü fabrikada ise on yılın sonunda başlaması planlanıyor.

Nanometre, bir çip üzerindeki transistörler arasındaki mesafeyi ifade ediyor. Daha küçük bir sayı genellikle daha gelişmiş ve güçlü bir çipe işaret etmekte.

ABD Ticaret Bakanı Gina Raimondo perşembe günü düzenlenen bir brifingde gazetecilere yaptığı açıklamada, “İlk kez bu öncü çipleri ABD’de üreteceğimizi söyleyebileceğiz” dedi.

Raimondo, “TSMC, çip [üretiminin] verimliliğinin önemli bir göstergesi olan verim oranlarının Arizona’da da Tayvan’da olduğu kadar iyi olduğunu doğruladı” dedi. “Bu inanılmaz bir şey. Bunu yapmak inanılmaz derecede zor … ve burada ilk kez yapılıyor” diye ekledi.

TSMC, 6.6 milyar dolarlık hibenin yanı sıra 5 milyar dolarlık kredi de alacak ve sermaye harcamalarının %25’ine kadar yatırım vergisi kredisi talep edebilecek.

Tayvanlı şirket, 8,5 milyar dolar hibe alan Intel’in ardından Çip Yasası’ndan yararlanan en büyük ikinci şirket konumunda. Güney Koreli Samsung ise 6.4 milyar dolarla üçüncü en büyük hibeyi alacak.

Biden’ın Ticaret Bakanlığı, 39 milyar dolarlık Çip Yasası üretim fonunun 36 milyar dolardan fazlası için ön şartnameleri açıkladı. TSMC, şu ana kadar nihai şartlara ulaşan sadece ikinci proje. Kesinleşen diğer tek Çip Yasası fonu, 123 milyon dolar ile ödüllendirilen ABD’li yarı iletken üreticisi Polar Semiconductors.

Trump’ın dönüşü, yarı iletken üretimini ülkeye taşımayı amaçlayan Çip Yasası’nın geleceğine gölge düşürdü. Seçilmiş başkan anlaşmayı eleştirerek “çok kötü” olarak nitelendirdi ve bunun yerine yarı iletken üretimini ABD’ye çekmek için gümrük tarifelerini kullanmayı önerdi.

Nikkei Asia’ya konuşan üst düzey bir yönetim yetkilisi, nihai anlaşmaların imzalanmasının Trump yönetimine şartları değiştirmek için çok az alan bıraktığını çünkü “bunun bağlayıcı bir sözleşme olduğunu” söyledi. “Yani şirket kilometre taşlarını yerine getirdiği sürece, hükümetin ilerlemesi için sözleşmeye bağlı bir anlaşma” dedi.

Beyaz Saray ulusal ekonomi danışmanı ve Çip Uygulama Yönlendirme Konseyi eş başkanı Lael Brainard’a göre ufukta benzer hamleler var. Brainard perşembe günü gazetecilere verdiği demeçte, “Önümüzdeki iki ay boyunca, Ticaret Bakanlığı’nın daha fazla ödülü sonuçlandırdığını görmeye devam edeceksiniz ve bugüne kadar kaydedilen ilerlemenin on yılın sonuna kadar devam etmesini sağlayacağız” dedi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Trump’tan bir kez daha Ukrayna’daki savaşı bitime sözü

Yayınlanma

ABD seçimlerinden galip çıkan Donald Trump, bir kez daha yönetiminin öncelikli hedeflerinden birinin Ukrayna’daki savaşı sona erdirmek olacağını duyurdu.

Trump, Florida’daki Mar-a-Lago malikanesinde düzenlenen galada şu açıklamalarda bulundu: “Rusya ve Ukrayna konusunda çok sıkı çalışacağız. Bu savaş sona ermeli. Üç gün içinde binlerce insanın, çoğu asker, hayatını kaybettiğine dair haberler gördüm. Ancak ister asker olsun ister şehirlerdeki insanlar, bu konuda çaba sarf edeceğiz.”

Trump’ın sözcüsü Karoline Leavitt, daha önce yaptığı bir açıklamada Trump’ın, 20 Ocak 2025’teki yemin töreninin ardından “ilk gün” Rusya ve Ukrayna temsilcilerini müzakere masasına oturtmayı planladığını belirtmişti.

Bloomberg‘in kaynakları, Trump’ın Ukrayna politikasını, göreve başlamadan iki ay önce şekillendirmeye başladığını söyledi.

Trump, seçim kampanyası sırasında defalarca, göreve geldikten kısa bir süre sonra Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı savaşı sona erdireceğini iddia etmişti. Hatta bu savaşı “bir gün içinde” bitirebileceğini söylemişti.

Ancak Trump, Kiev’i barışçıl diyaloğu reddetmesi durumunda askeri yardımı kesmekle tehdit etmek ve Moskova’yı, çatışmayı çözmek istemediği takdirde Ukrayna’yı daha fazla silahlandırmakla uyarmak gibi çifte ültimatomların ötesinde somut bir plan sunmadı.

Trump’ın danışmanları, mevcut cephe hattındaki askeri çatışmanı dondurmayı ve Ukrayna’nın NATO’ya üye olmasını en az 20 yıl boyunca reddetmesini önerdi. Fakat Trump, henüz Ukrayna’daki savaşı sona erdirecek somut bir planı onaylamadı.

Ukrayna’da müzakere gündemi: Toprak mı güvenlik garantisi mi?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English