Bizi Takip Edin

AVRUPA

İngiliz Dışişleri, Eric Hobsbawm’ı ve Komünist Parti’yi itibarsızlaştırmak için faaliyet yürütmüş

Yayınlanma

Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı, yakın zamanda gizliliği kaldırılan dosyaların gösterdiği üzere, Soğuk Savaş sırasında Birleşik Krallık’ta gizli propaganda operasyonları yürüttü. 

Declassified UK’de yer alan habere göre Bakanlıki önde gelen gazetecilere, Eric Hobsbawm gibi entelektüellere ve Britanya’nın en büyük sendikalarından bazılarının liderlerine meydan okumayı ve itibarsızlaştırmayı amaçlıyordu. 

Sorumlu hükümet organı, Britanya’nın Soğuk Savaş propaganda kolu olan ve Dışişleri Bakanlığı bünyesinde yer alan Bilgi Araştırma Dairesinin (IRD) bir parçası olan İçişleri Masası adlı oldukça gizli bir birimdi.

IRD, 1948’de, rolü komünist hareketler hakkında bilgi toplamak ve bu materyali tüm dünyadaki önemli figürlere dağıtmak olan gizli, anti-komünist bir propaganda birimi olarak kuruldu. Amaç, komünizme karşı direnç oluşturmak ve yabancı nüfuz ajanları yetiştirmekti.

İçişleri Masasının çalışma şekli, gazete kupürleri ve kitaplardan MI5 köstebeklerine ve gizli materyallere kadar açık ve gizli kaynaklardan ‘yıkıcı’ bireyler ve kuruluşlar hakkında bilgi toplamaktı.

Daha sonra bu bilgileri, Britanya’daki ‘yıkıcı’ solcuların faaliyetlerini itibarsızlaştırmak amacıyla İngiliz basınındaki, parlamentodaki, düşünce kuruluşlarındaki, üniversitelerdeki ve diğer özel ağlardaki güvenilir bağlantılara iletiyordu.

İçişleri Masasının varlığı halktan tamamen gizlendi ve finansmanı parlamento denetimine tabi değildi. Üst düzey İngiliz bakanlar, diplomatlar ve istihbarat ajanlarından oluşan küçük bir klik dışında, İçişleri Masası resmen mevcut bile değildi.

Hobsbawm’a karşı Robert Conquest kullanıldı

Belgelerde, ünlü Marksist tarihçi Eric Hobsbawm’ı itibarsızlaştırmak için nasıl bir kampanya yürütüldüğü görülüyor. Bakanlık hem Hobsbawm’ı hedef almak, hem de Büyük Britanya Komünist Partisini (CPGB) gayri meşrulaştırmak için özel bir gazeteci ve akademisyen ağını kullanmış. 

1973’te Hobsbawm, dünyanın dört bir yanındaki devrimci partiler, hareketler ve yazarlar hakkında bir dizi makale olan Devrimciler kitabını yayımlamıştı.

IRD, kitabın yayınlanmasını, Hobsbawm’a ve onun CPGB’nin İkinci Dünya Savaşına giden süreçteki eylemlerine ilişkin görüşlerine saldırmak için kullanışlı bir araç olarak gördü.

Hobsbawm’ın ‘Eylül 1939’da İngiliz ve Fransız Komünist Partilerinde kahramanca bir şey olduğu’ iddiası özellikle saldırgan olarak görüldü ve karşı önlemler alındı.

Ağustos 1973’te, o zamanki IRD başkanı Thomas Barker, İngiliz gazeteci ve eski savunma bakanı Lord Chalfont’a tarihçiye karşılık verme planıyla gitti.

Fikir, Chalfont’un The Times’da Hobsbawm’ın iddialarını çürüten ve CPGB’nin İkinci Dünya Savaşı sırasındaki eylemlerinin ‘korkaklıktan biraz daha fazlası’ olduğunu savunan bir makale yayımlamasıydı.

Dikkat çekici bir şekilde, makalenin çoğu zaten IRD tarafından Chalfont için yazılmıştı. Chalfont’un sadece imzalaması ve yayınlanması için The Times’a göndermesi gerekiyordu.

Barker ayrıca Chalfont’a, CPGB’nin İkinci Dünya Savaşından önceki faaliyetleri konusunda gizliliği kaldırılmış bir Savaş Kabinesi belgesinin fotokopisini, destekleyici belgelerin bir özetini, Hobsbawm’ın kitabının bir kopyasını ve basın kupürlerini verdi. Destekleyici belgeler gizli bilgilere dayanıyordu ve yalnızca ‘arka planda kullanım’ amaçlıydı.

Chalfont, ‘The Times için bu tema üzerine bir makale veya makale dizisi yazma ihtimalinden çok etkilendiğini’ söyledi fakat kısa bir süre sonra fikrini değiştirdi.

IRD daha sonra, aynı materyalin çoğunu ‘eski bir bakanlık bağlantısı ve eski Dışişleri Bakanlığı yetkilisi’ olan İngiliz-Amerikalı tarihçi Robert Conquest’e aktardı. Conquest, ‘kendisinin veya arkadaşlarından herhangi birinin gizlice onu kullanıp kullanamayacağını göreceğine’ söz verdi.

Ekim 1975’te, London School of Economics’te (LSE) seçkin bir uluslararası tarih profesörü olan Donald Cameron Watt’ın Daily Telegraph’ta bir makalesi yayınlandı. Makale büyük ölçüde IRD tarafından Conquest’e aktarılan bilgilere dayanıyordu.

En nihayetinde MI5 ve İçişleri Bakanlığı bunu başarılı bir operasyon olarak değerlendirdi.

Sendika seçimlerine devlet müdahalesi

Belgelerde, İçişleri Masasının CPGB’nin etkin olduğu sendika seçimlerine de müdahale ettiği anlaşılıyor.

1940’ların sonlarında ve 1950’lerde CPGB, Elektrik İşçileri Sendikası (ETU) içinde güçlü bir temsile sahipti.

Komünistlerin Britanya sendikalarında görev yapması yasak olmasına rağmen, CPGB ETU genel sekreterliğine ve genel başkanlığına sahip olmuştu.

1959’daki seçimlerden sonra ETU, genel sekreter Frank Haxell ve diğer 14 kişiye karşı oy pusulası hilesi iddialarıyla sarsıldı ve sendikacılar Jock Byrne ve Frank Chapple tarafından mahkemeye verildi.

Kısa süre önce gizliliği kaldırılan dosyalar, İçişleri Masasının Haxell ve meslektaşlarına yönelik iddialara gizlice ilham verdiğini, böylece yasal mücadeleye yol açtığını ve ETU’nun daha sağcı unsurlar tarafından ele geçirilmesinin önünü açtığını gösteriyor.

1961’den kalma ve Çok Gizli olarak işaretlenmiş bir IRD dosyasında, “Şu anda en önemli varlığımız ETU’ya karşı komplo suçlamasıdır. Bu başlı başına eylemimizin bir ürünüdür,” deniyor.

Dava devam ederken, İçişleri Masası ETU ile ilgili ‘gizli propaganda eylemi’ yürüttü ve ‘[Britanya] sendikalarındaki seçim prosedürlerini reforme etmek veya daha yakından kontrol etmek için önlem meselelerini’ teşvik etmeyi planladı.

Dava sona erdikten sonra, komünistlerin sendikada seçilmiş görevlerde bulunmaları yasaklandı.

Grev komitesindeki komünistler teşhir edildi

Haxell, İçişleri Masası tarafından hedef alınan tek ETU üyesi değildi. Dosyalar, masanın, önde gelen Britanyalı sendikacıları hedef almak ve sendika seçimlerine müdahale etmek için MI5 ile nasıl çalıştığını gösteriyor.

1963’te IRD ve MI5, ETU’daki grev komitesinin önde gelen üyelerini, ‘özellikle komünist elektrikçi Charles Doyle ve komünist mühendis George Wake’i’ ifşa etmekle uğraşıyordu.

Daily Mirror’ın Doyle ve Wake’i İçişleri Masasının verdiği bilgilerle ifşa etmesinin ardından komünistler ETU’dan atıldı.

Bu operasyonların çoğu, Britanya devletinden örtülü fon alan anti-komünist sendika Endüstriyel Araştırma ve Bilgi Servisi (IRIS) ile birlikte yürütüldü.

AVRUPA

Operationsplan Deutschland: Almanya’da “planlı ekonomi” tartışması

Yayınlanma

Ukrayna’nın Rusya’ya ilk kez ABD yapımı uzun menzilli füzeler fırlatması ve Rusya lideri Vladimir Putin’in ülkesinin nükleer doktrinini güncellemesi ile birlikte Avrupa ülkeleri kıtada topyekûn bir savaşa hazırlanıyor.

Alman Silahlı Kuvvetlerinin (Bundeswehr) hazırladığı “Operationsplan Deutschland” (Almanya Organizasyon Planı) başlıklı 1.000 sayfalık belgeye göre Almanya’nın NATO ülkelerinden yüz binlerce askere ev sahipliği yapacağı ve cepheye büyük miktarlarda askeri teçhizat, gıda ve ilaç göndermek için lojistik bir merkez olarak hizmet vereceği bildirildi.

Alman ordusu ayrıca Rusya’nın Avrupa genelinde insansız hava araçları uçuşlarını, casusluk operasyonlarını ve sabotaj saldırılarını genişlettiği bir durumu varsayarak şirketlere ve sivillere kilit altyapıyı nasıl koruyacakları ve ulusal savunma için nasıl harekete geçecekleri konusunda talimat veriyor.

İşletmelere acil durumlarda çalışanların sorumluluklarını detaylandıran kriz planları oluşturmaları tavsiye edildi ve enerji bağımsızlığını sağlamak için dizel jeneratör stoklamaları ya da rüzgar türbinleri kurmaları talimatı verildi.

Ekonomiye daha fazla devlet müdahalesi konuşuluyor

Bu kapsamda ekonomiye ve şirketlere yönelik devlet müdahalesi daha yoğun bir şekilde tartışılmaya başladı.

Alman devleti, kriz durumlarında geniş kapsamlı haklara sahip. Enerji krizi, devletin ne kadar hızlı müdahale edebileceğini göstermişti: O dönemde Alman hükümeti gaz depolama tesislerini kanun yoluyla doldurmuş, gaz ithalatçısı Uniper’i kamulaştırmış ve diğer şeylerin yanı sıra yüzer LNG terminalleri tedarik etmişti.

faz’ın Bavyera İşletmeler Birliği Genel Müdürü Bertram Brossardt’ın açıklamalarına dayandırdığı haberine göre, acil bir durumda “planlı ekonomiye geçiş” bile mümkün olabilir.

Bu “planlı ekonomi” uygulamalar kapsamında devlet gıda kuponu vermesi, hatta insanları su temini ya da ulaşım şirketleri gibi belirli sektörlerde çalışmaya zorlaması da gündeme getiriliyor.

Dolayısıyla şirketlerin de bugün afet yardımı, Bundesanstalt Technisches Hilfswerk (Almanya’da afet ve acil durum yönetiminden sorumlu bir kuruluş – THW) ya da itfaiye için gönüllü olan çalışanlara sahip olmaları durumunda bundan yarar sağlayabileceği öne sürülüyor.

Hamburg’daki şirket eğitimini veren Yarbay Jörn Plischke, “Bunu desteklemek size yılda birkaç güne mal olur. Fakat bir kriz anında, insanları ve altyapıyı koruyan kişilerle doğrudan bir bağlantınız olur,” diyor.

Hamburg: Sivil-askeri ekonominin kesişimi

Yarbay Plischke’nin katıldığı etkinliğin gerçekleştiği Hamburg, mal ve asker taşımacılığında merkezi bir konumda.

Hansa kentinin belediye başkanı Peter Tschentscher, faz’a verdiği demeçte, “Altyapımız askeri amaçlarla kullanılırsa, siber saldırı ve sabotaj riski önemli ölçüde artar,” uyarısında bulundu.

Hamburg Senatosu bu nedenle sivil savunmayı güçlendirmek için ek kadrolar oluşturdu. Birliklerde savaşmayan fakat koruma ve güvenliği sağlamak için çalışan gönüllülerden oluşan üçüncü bir “yurt savunma birliği” hizmete sokuldu.

Hansa kentinde şu anda Alman Silahlı Kuvvetleri ve sivil güçlerle birlikte tatbikatlar yapılıyor.

Habere göre, “Red Storm Alpha” adı verilen bu tatbikatta liman tesislerinin korunması konusunda eğitim veriliyor.

Bir sonraki tatbikat olan “Red Storm Bravo” ise yakında başlayacak ve daha büyük çaplı olacak.

Bu tür tatbikatlardan elde edilen deneyimler daha sonra “Almanya Organizasyon Planı”na aktarılacak. Bu planın sürekli gelişen ve yeni bilgi ve tehditlere uyum sağlayan “yaşayan bir belge” olması amaçlanıyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Ford Avrupa’da 4.000 kişiyi işten çıkaracak

Yayınlanma

Ford, elektrikli araçlara olan talebin yavaşlaması ve Çinli rakipleriyle girdiği rekabet nedeniyle Avrupa’da yaklaşık 4.000 kişiyi işten çıkarmayı planlıyor.

ABD’li şirket çarşamba günü yaptığı açıklamada, kesintilerin 2027 yılı sonuna kadar uygulanacağını ve Avrupa’daki 28.000 kişilik işgücünün yaklaşık yüzde 14’ünü temsil eden Almanya’daki 2.900 ve Birleşik Krallık’taki 800 işi etkileyeceğini söyledi.

Ford’un Birleşik Krallık’taki iki tesisi Dagenham ve Halewood ile İspanya’nın Valencia kentindeki fabrikası etkilenmeyecek.

Yetkililer kesintilerin idari görevlerin yanı sıra benzinli motor üretimiyle ilgili işleri de kapsayacağını söyledi.

Ford’un Avrupa Başkan Yardımcısı Dave Johnston, iş kayıplarına rağmen şirketin bölgeye bağlılığını sürdürdüğünü söyledi ve “Ford’un Avrupa’da gelecekteki rekabet gücünü sağlamak için zor ama kararlı adımlar atmak kritik önem taşıyor,” dedi.

İşçi Konseyi Başkanı: Personel kesintisi sürdürülebilir bir iş stratejisi değil

Söz konusu hamleler sendikalar ve hükümetlerle yapılacak görüşmeleri bekliyor. Ford’un işçi konseyi başkanı Benjamin Gruschka, “Bu büyük istihdam kesintisini reddediyoruz. Daha fazla personel kesintisi sürdürülebilir bir iş stratejisi değildir,” dedi.

Birleşik Krallık hükümeti de Ford’u planlanan kesintilerin tüm ayrıntılarını paylaşmaya çağırdı. Bir sözcü, “Ford ile uzun süredir devam eden bir ortaklığımız var ve Birleşik Krallık’taki üretim gelecekleri konusunda onlarla yakın bir şekilde çalışmaya devam edeceğiz,” dedi.

Küresel otomotiv endüstrisi, elektrikli araç satışlarındaki büyümenin yavaşlaması ve Çinli rakiplerle yaşanan sert fiyat rekabeti nedeniyle Avrupa’da ve başka yerlerde fabrikaların kapatılması ve personel sayısının azaltılması yönünde yoğun bir baskı altına girdi.

Şirket geçen yıl da 3.800 kişiyi işten çıkaracağını duyurmuştu

Ford, yıllardır zarar açıkladığı ve işten çıkardığı Avrupa’da zor günler geçiriyor. Şirket, yavaşlayan talebi karşılamak için, rekabet gücü yüksek pazarın daha kârlı alanlarına odaklanmak amacıyla ürün gamındaki araç sayısını azalttı.

Ford’un Avrupa’daki insan kaynakları başkanı Peter Godsell, daha fazla yeniden yapılandırma adımını göz ardı edemeyeceğini söyledi ve “benzeri görülmemiş” regülasyonları ve iktisadi rüzgarları suçladı. Godsell, “İleriye dönük olarak uygulanabilir ve kârlı bir işle burada var olmanın bir yolunu bulmamız gerekiyor,” diye ekledi.

Ford geçen yılın başlarında 1.300’ü İngiltere’de olmak üzere Avrupa’da 3.800 kişiyi işten çıkaracağını açıklamıştı.

İcra Kurulu Başkanı Jim Farley, geçmişte elektrikli otomobillerin üretiminde içten yanmalı motorlarla çalışan araçlara kıyasla “yüzde 40 daha az işçiye” ihtiyaç duyulacağı konusunda uyarıda bulunmuştu.

Ford’dan Alman hükümetine uyarı

Ford ayrıca Almanya’da geliştirilen ve üretilen elektrikli spor aracı yeni Explorer ve elektrikli Capri’nin üretimini azaltacağını ve bunun Köln fabrikasındaki çalışma saatlerinin daha da kısalmasına neden olacağını söyledi. Şirket fabrikayı elektrikli araç üretecek şekilde dönüştürmek için 2 milyar dolar yatırım yaptı.

Ford’un finans müdürü John Lawler kısa bir süre önce Alman hükümetine bir bildiri yazarak piyasa koşullarını iyileştirmek ve emisyon hedeflerini karşılamak için esneklik sağlamak üzere daha fazlasını yapması çağrısında bulundu.

Lawler mektubunda, “Avrupa ve Almanya’da eksik olan şey, e-mobiliteyi ilerletmek için açık ve net bir politika gündemidir,” dedi.

Volkswagen’den patronlara taviz önerisi

Çarşamba günü erken saatlerde Volkswagen çalışanları, Alman şirket yöneticilerinin ikramiyeleri düşürmeyi, temettüleri azaltmayı ve fabrikaları kapatma planlarını iptal etmeyi kabul etmeleri halinde gelecekteki maaş artışlarından 1,5 milyar avroyu kaybetmeye hazır olduklarını söyledi.

IG Metall’in baş müzakerecisi Thorsten Gröger ve VW iş konseyi başkanı Daniela Cavallo düzenledikleri ortak basın toplantısında, daha önce talep edilen yüzde 7’lik ücret artışının, kısa süreli saat azaltma dönemlerinde ücretleri desteklemek üzere bir “dayanışma fonuna” aktarılmasını önerdiler. 

VW çalışanları ile yöneticiler arasında giderek gerginleşen açmazın ilk tavizi olan önerilen paket, yöneticilerin önümüzdeki iki yıl boyunca ikramiyelerinin bir kısmından ve “temettü politikası yoluyla katkıdan” vazgeçmeleri anlamına geliyor.

IG Metall’den Gröger, VW yöneticilerinin Almanya’daki en az üç fabrikayı kapatma planlarından vazgeçmeyi kabul etmemeleri halinde, “ülkenin on yıllardır görmediği bir endüstriyel anlaşmazlığa” hazırlanmaları gerektiğini söyledi.

VW’nin Almanya’daki tesislerinde olası grevler 1 Aralık’tan itibaren mümkün olacak.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Baltık Denizi’nde iletişim kabloları hasar gördü: Sabotaj şüphesi

Yayınlanma

Baltık Denizi’nin altındaki telekomünikasyon kablolarında hasar meydana geldi. Finlandiya-Almanya hattındaki C-Lion1 kablosunda yaşanan kesinti, sabotaj şüphelerini güçlendirdi. Almanya, İsveç ve Litvanya olayla ilgili soruşturma başlatırken, Rusya suçlamaları reddetti.

Finlandiya ile Almanya arasında Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1 telekomünikasyon kablosunda bir kesinti yaşandı.

Ayrıca Litvanya ile İsveç arasındaki iletişim kabloları da zarar gördü. Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius, bu olayların sabotaj ihtimaline işaret edebileceğini belirtti.

Finlandiya devlet telekom altyapı operatörü Cinia, kabloda hasar tespit etti ve onarım için özel bir gemi hazırladı. Onarımın tam tarihinin belirsiz olduğu, ancak önümüzdeki hafta başlamasının planlandığı bildirildi.

Litvanya ile İsveç arasında iletişim sağlayan kablonun kesilmesi, Telia Lietuva tarafından doğrulandı. Olay, ülkede internet erişiminin yüzde 33 oranında azalmasına neden oldu.

Helsingin Sanomat gazetesi, Çin’e ait Yi Peng 3 gemisinin hasar bölgesine yakın olduğunu, bu geminin Danimarka donanması tarafından takip edildiğini öne sürdü.

İsveç, olayın sabotaj olabileceği şüphesiyle soruşturma başlattı.

Litvanya, olayın “terör” kapsamında değerlendirildiğini ve kablonun tamamen mi kesildiği yoksa sadece hasar mı gördüğünün soruşturulduğunu duyurdu.

Finlandiya Merkezi Soruşturma Dairesi, iletişim müdahalesi ve mülke zarar verme suçlarından inceleme yürütüyor.

Almanya ve Finlandiya dışişleri bakanlıkları, olayla ilgili derinlemesine bir soruşturma yürütüleceğini açıklarken, İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, sabotaj iddialarının henüz kesinleşmediğini ifade etti.

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius ise, kablonun yanlışlıkla zarar görmüş olabileceği ihtimaline şüpheyle yaklaştı.

Rusya, bu tür olaylarda kendisine yöneltilen suçlamaları reddetti. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, iddiaları “saçma ve komik” olarak nitelendirdi.

Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1, Finlandiya’nın Kuzey Akım doğalgaz boru hatlarının rotasını takip ederek Orta Avrupa’ya doğrudan bağlantı sağlayan tek denizaltı kablosu.

Kablo, 2016’da devreye alındı ve Helsinki ile Rostock (Almanya) arasında veri aktarımı yapıyor.

Finlandiya ve Estonya, Baltık Denizi’nde Rusya donanmasına karşı plan hazırlıyor

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English