Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Irak’taki ABD birliklerinin rotasyonu ilk kez karadan gerçekleşti: Silahlı milisler neden sessiz kaldı?

Yayınlanma

abd ırak asker

Ağusyos ayının son günlerinde ABD’nin Irak ve Suriye’deki askeri birliklerinin rotasyonu sonrası Irak’ta, Washington’un hem Irak hem de komşu Suriye’de yeni rejim değişikliği planladığına dair bir propaganda dalgası yaşandı. Üst düzey ABD’li ve Iraklı yetkililer iddiaları yalanlamak için üst üstte açıklamalar yapsalar da kargaşa ve tartışmalar uzun süre devam etti. Bugün de daha cılız olmakla birlikte tartışma sürüyor.

Bugün, 2,500 ABD askeri Irak Güvenlik Güçlerine yardım ve danışmanlık yapmak üzere Irak’ta bulunuyor ve ABD bu askerlerini düzenli bir biçimde rotasyona tabi tutuyor. Tartışmanın başlangıcı bu rutin rotasyona dayanıyor. ABD’nin Irak ya da Suriye’de herhangi bir şekilde rejimi değiştirebileceğine dair iddialar gerçeklerden uzak olsa da bu rutin rotasyonu kendisinden öncekilerden ayıran bir fark var.

Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, ABD’nin Irak’taki askeri rotasyonunu ilk kez neden ve nasıl karadan yaptığına dair bazı ipuçları veriyor. Yazarının ideolojik tutumu hesaba katılmazsa, önemli bilgiler içerin analiz, Irak hükümeti içindeki bazı silahlı grupların ABD’ye karşı pozisyonlarının neden görece yumuşadığını, ABD’nin de bu gruplara karşı neden daha “ılımlı” bir politika izlediğini açıklamaya çalışıyor. Bu açıklamanın merkezinde ise ABD ve İran arasında denge kurmaya çalışan Başbakan Sudani var:

***

İran Yanlısı Silahlı Gruplar ve Irak’taki ABD Birliklerinin Rotasyonu

Akeel Abbas

  • Amerikan birliklerinin Irak’taki son rotasyonu, havadan yapılan önceki rotasyonların aksine karadan yapıldı.
  • Bu hareket, Sudani hükümetinin ABD askeri konvoylarının hedef alınmayacağına dair verdiği sözü ve Şii silahlı grupların bu sözü ne ölçüde yerine getirmeye hazır olduğunu ABD’nin bilinçli bir şekilde test etmesi olabilir.
  • Silahlı gruplar Sudani hükümetinin Washington’a verdiği Irak’taki ABD güçlerine ya da büyükelçiliğine saldırmama sözüne sadık kaldılar.
  • Taahhüt, her grubun çıkarı, hükümetle ilişkisi, İran’la ideolojik bağları ile siyasi ve askeri yatırımları gibi hususlara göre farklılık gösteriyor.
  • İran ve Iraklı müttefikleri de dahil Irak ve Suriye arasındaki stratejik iç içe geçmişlik, hükümetin Washington ile sükuneti koruma ve Irak içindeki ABD güçlerinin hedef alınmasını önleme misyonunu zorlaştırıyor.

Son haftalarda Irak’ta, ülkenin batı ve güney kesimlerindeki Amerikan askeri hareketlerinin sonuçlarına ilişkin yaşanan tartışma büyüyor. Iraklı ve Amerikalı yetkililerin bu manevraların “Doğal Kararlılık Operasyonu” çerçevesinde ülke içindeki ABD birliklerinin rutin rotasyonunun bir parçası olduğu yönündeki resmi açıklamalarına rağmen bu tartışma devam ediyor.

Siyaset, medya ve kamuoyunda hâkim beklenti iklimi, bu Amerikan askeri konuşlanmasının “gerçek amacına” ilişkin çeşitli senaryolara yol açıyor. İran’ın Irak ve Suriye’deki müttefiklerine karşı askeri harekata hazırlık amacıyla Amerikan varlığını artırmaya yönelik bir “plan” olduğu bile öne sürüldü. Diğer senaryolarda ise Washington’un iktidardaki siyasi sınıfı “devirme” ve 2003 sonrası hataları “düzeltmek” için Irak’ın siyasi sistemini “değiştirme” planı üzerinde spekülasyonlar yapıldı.

Irak’taki ABD Birliklerinin Rotasyonunda Yeni Olan Ne?

Washington, her iki ülkede de IŞİD’i karşı mücadelede ABD liderliğindeki askeri girişimlerinin adı olan “Doğal Kararlılık Operasyonu” kapsamında Suriye ve Irak’taki güçlerini dokuz ayda bir rotasyona tabi tutuyor. Rotasyon genellikle birkaç ay öncesinden duyuruluyor. Amerikalı bir askeri kaynak Mart 2023’te Irak’a gidecek birliğin ismini açıkladı. Bu rotasyonla ilgili yeni olan şey, önceki hava rotasyonlarından farklı olarak karadan yapılmasıydı.

Genellikle asker ve teçhizatın askeri nakliye uçaklarıyla taşınması kara rotasyonuna kıyasla daha maliyetli ve zordur. Irak’ta hava taşımacılığı, İran yanlısı silahlı grupların Irak’ın kara yollarında seyahat eden konvoyları hedef almasını önlemek için güvenlik gerekçeleriyle kullanıldı. Bu gruplar bu tür olayları medya ve siyasi kampanya için kullanıyorlar.

Bu gruplar iktidardaki Koordinasyon Çerçevesi’nin bir parçası olduktan ve bazıları Muhammed Şiya es- Sudani hükümetinde yönetici pozisyonunu üstlenerek “meşru” temsiliyet hakkı elde ettikten sonra sükûnet hâkim oldu. Sudani hükümeti Amerikan yönetimine, geçmişteki Mustafa Kazımi ve Adil Abdülmehdi hükümetlerinde olduğu gibi Bağdat’taki ABD güçlerinin ve büyükelçiliğinin hedef alınmayacağı konusunda güvence verdi.

Maliyet ve görece kolaylığın yanı sıra kara yoluyla rotasyonun, Sudani hükümetinin asker ve teçhizat taşıyan Amerikan kara konvoylarına saldırı düzenlenmesine izin vermeyeceği taahhüdünü test etmek ve Şii silahlı grupların bu taahhüde bağlılığını kontrol etmek için yapıldığı anlaşılıyor. Bu “test”, bazıları Amerikan terör örgütleri listesinde yer alsa da ABD’nin bu gruplarla şartlı olarak dolaylı ilişkiye girmeye hazır olduğu sinyalini verebilir. Bu örgütlerden bazıları halihazırda ABD yaptırımlarına tabi olduğundan onlarla doğrudan muhatap olmak zor olabilir.

Bu temkinli yaklaşım, ABD’nin yönetim deneyiminin zorluklarının genellikle ideolojik aşırıcılığı yumuşattığı ve sertlik yanlılarını pragmatizme ittiği ve bu süreçte fiili politikaları benimsemek adına aşırıcılıktan vazgeçmelerine yardımcı olduğu yönündeki geleneksel inancına dayanıyor.

Silahlı Grupların Pozisyonları

Şimdiye kadar silahlı gruplar Sudani hükümetinin Washington’a verdiği Irak’taki Amerikan güçlerini hedef almama sözüne sadık kaldılar. Ancak bu taahhüt her grubun çıkarlarına, hükümetle olan ilişkisinin niteliğine ve “Direniş Ekseni” içindeki veya dışındaki siyasi ve askeri yatırımları da dahil İran’la olan ideolojik bağlarının gücüne göre farklılık gösteriyor.

Örneğin, en büyük ve en etkili grup olan Asaib-i Ehli Hak (AAH), ABD ile devam eden sükunetin en çok kazananı. Geçmişteki tutumlarının aksine AAH bu kez “direniş silahını” Irak’taki Amerikan güçlerine, büyükelçiliğine ve çıkarlarına karşı kullanmakla tehdit etmedi. Bu pragmatik ve “anlayışlı” tutum, grubun gerçekçi değerlendirmeleriyle, özellikle de Sudani hükümeti içindeki artan etkisiyle ilgili.

AAH, güvenebileceği güçlü bir siyasi partisi olmayan Sudani hükümetinin siyasi hamisi haline geldi. Bu himayenin bir parçası olarak AAH lideri Kays el-Hazali son zamanlarda, Sudani’nin Ekim 2022’deki kabinesinden önce kendisinin ve hareketinin farklı, çoğunlukla şahin bir şekilde ele aldığı bazı konularda yeni, genellikle uzlaşmacı bir yaklaşım benimsedi. Bunların başında ABD askerlerinin Irak’taki varlığı geliyor.

Hazali’nin daha önce Irak’taki ABD birliklerine ilişkin söylemi tehdit, kışkırtma, abartılı yorumlar ve komplo teorilerinden oluşuyordu. Ancak yakın zamanda Irak’ın resmi televizyon kanalına verdiği bir röportajda Hazali bu rotasyonla ilgili gerçeklere dikkat çekti. Rotasyonun Irak hükümetinin bilgisi dahilinde gerçekleştiğini ve Irak’ta siyasi bir değişim için ABD ya da başka bir planla ilgisi olmadığını söyledi ve konuşulanların çoğunu doğru bir şekilde “aşırı abartı” olarak nitelendirdi.

Buna karşılık, Ketaib-i Hizbullah (KH) gibi – sözde Direniş Ekseni’nde AAH’nin yakın müttefiki olduğu varsayılan – diğer silahlı gruplar rotasyon konusunda farklı bir pozisyon aldı. KH tarafından yapılan açıklamada, “Amerikan askeri konvoylarının bazı Irak şehirlerindeki hareketleri düşmanın kibrinin ve işgalci savaş güçlerini ülkede tutma niyetinin bir göstergesidir” denildi. Açıklama, KH’nın bölgedeki “şeytanca projelerini ezmeye” hazır olduğunu ve Irak’ın çok kutuplu bir dünyada son kaleleri olacağını yineledi.

Nuceba Hareketi Irak hükümetine karşı daha meydan okuyucu bir tutum sergiledi. Grubun sözcüsü Nasır el-Şammari, grubun web sitesinde yayınlanan açıklamada şunları söyledi: “İslami direniş, Nuceba Hareketi, hangi taraflar arasında olursa olsun ABD işgal güçleriyle ateşkes ya da gerilimi azaltmayı içeren hiçbir siyasi anlaşmaya bağlı değildir.” Burada Sudani’nin ABD yönetimine verdiği söze atıfta bulunuluyor.

Bu tür açıklamalar, bazı Iraklı silahlı grupları yönlendiren ideolojik ve jeopolitik yatırımları yansıtıyor ve resmi ya da gayri resmi olarak kritik üyeleri oldukları Koordinasyon Çerçevesinin ulaşmaya çalıştığı hedeflerle çelişkiye düşürüyor. Bu gruplar, 2021 sonrası seçimlerde Çerçeve’nin Sadrcı rakiplerinin yenilgiye uğratılmasında ve mevcut hükümetin kurulmasında temel rol oynamışlardı.

Washington’un onayına dayalı uluslararası destekten yararlanan Sudani hükümetinin devamına odaklanan Irak içi hedefleri olan Çerçeve’deki çoğu siyasi partinin aksine gerilimin azaltılması bu grupların çıkarına değil.

Irak hükümetinin aksine, bu grupların İran liderliğindeki “Direniş Ekseni” ile bağlantılı daha geniş bir ideolojik ağın parçası olan ulus ötesi hedefleri var. Örneğin, bu grupların Suriye’nin çeşitli bölgelerinde askeri varlıkları bulunuyor ve bu bölgelerden bazıları özellikle de ABD birlikleri tarafından kontrol edilen petrol sahalarının bulunduğu Deyrezor gibi Amerikan güçlerinin mevzilerine yakın.

ABD’nin Suriye’deki başlıca yerel müttefiki olan Suriye Demokratik Güçleri (SDG) bu petrol sahalarından en çok faydalanan örgüt. Son haberler İran’ın Rusya ve Suriye hükümetleriyle koordinasyon halinde kendisine sadık silahlı grupları konuşlandırma planına işaret ediyor. Temmuz ayında Suriye birlikleri ve Iraklı silahlı gruplar ABD ve SDG birliklerine karşı “temas hattına” konuşlandırılmıştı. Ancak bu konuşlanmadan hiçbir sonuç çıkmadı.

Bu uzun temas hattı SDG, Suriye hükümet güçleri ve kuzeydoğu Suriye vilayetlerinde İran destekli milisler tarafından kontrol edilen bölgelerden Rakka, Haseke ve Deyrezor şehirlerinden geçiyor. Özellikle Rakka’da Nuceba gibi Iraklı silahlı gruplar bulunuyor. Washington, Nuceba Hareketi lideri Ekrem el-Kabi’yi, hareketin ABD birliklerine karşı aylardır sürdürdüğü silahlı eylemleri artırmasının ardından ortadan kaldırmakla tehdit etti.

ABD ve İran Arasında Sudani Hükümeti

İran ve müttefiki Iraklı silahlı grupların Irak’taki Amerikan askeri varlığına son vermenin yanı sıra stratejik hedeflerinden biri de ABD birliklerini Suriye’den çekilmeye zorlamak ya da en azından ülkedeki askeri varlığını veya etkisini azaltmaktır. Gelişmiş askeri yeteneklere sahip bu birliklerin varlığı, İran’ın “Direniş Ekseni “ni güçlendirmeye yönelik en önemli projelerinden bazılarını zorlaştırıyor.

Örneğin, Washington’un 2014 yılında IŞİD’e karşı kullanmaya başladığı Suriye’nin güneydoğusundaki Tanf askeri üssündeki Amerikan askeri varlığı, ABD’nin Irak ve Suriye’yi birbirine bağlayan yolu izlemesini sağladı. İran ve Iraklı silahlı gruplar bu yolu kullanarak İran ve Irak’tan Suriye’ye askeri personel ve teçhizat taşımayı hedefliyordu.

Bu arada Irak hükümeti bu yolun geçtiği Irak-Suriye sınır kapısını (el-Kaim/el-Bukemal) kontrol altına alamadı ya da sınırın her iki tarafındaki ekipman, kaçak mal ve personel hareketini durduramadı. Tanf üssünün bu yola yakınlığı ve İranlı ve Iraklı milislerin ikmal konvoylarına karşı tekrarlanan Amerikan saldırıları nedeniyle, bu yolu kullanmak artık güvenli ya da kolay değildi.

Silahlı grupların da desteklediği İran, İran’dan Irak’a, Suriye’den, Lübnan’dan Akdeniz’e doğrudan kara bağlantısı sağlamak için Kuzey Irak ve Suriye üzerinden alternatif bir rota aramaya başladı. Bu durum İran’ın Iraklı silahlı grupların desteğiyle Suriye’nin kuzeydoğusunda, özellikle de yeni yolun geçtiği Rakka, Haseke ve Deyrezor’daki Amerikan askeri varlığını ve SDG’yi hedef alan saldırılarını artırmasını açıklıyor.

Bu stratejik iç içe geçmişlik ya da “Direniş Ekseni “ndeki silahlı grupların bazen “saha birliği” olarak adlandırdıkları durum, Irak hükümetinin Washington’la sükuneti sürdürme ve Irak içindeki Amerikan güçlerinin ya da çıkarlarının hedef alınmasını önleme misyonunu zorlaştırıyor. Eğer başarılı olursa, bu tür bir hedef alma Sudani’yi ve Koordinasyon Çerçevesi’ni önemli ölçüde utandıracak ve ABD nezdindeki güvenilirliklerini zedeleyecektir.

Sudani’nin ABD askerlerini ve büyükelçiliğini milis saldırılarına karşı koruma taahhüdünü yerine getirememe ihtimali, Washington ile olan ilişkilerini sorgulatacaktır. Bu durum onu yerel ve bölgesel olarak zayıflatacak ve hükümetinin iktidarda kalma kabiliyetini tehdit edebilecektir.

Bu nedenlerle Sudani, Iraklı silahlı gruplarla ilgilenen General İsmail Kaani aracılığıyla İran nezdinde lobi yaparak onları Amerikan güçlerini hedef almaktan vazgeçirmeye çalıştı. Görünüşe göre Irak Başbakanı bu çabasında başarılı oldu. Amerikan birliklerinin rotasyonu uzun Irak yollarından güvenli bir şekilde gerçekleştirildi ve silahlı gruplar, bazıları istemeyerek de olsa, sessiz kaldı.

Sonuç

Irak ve Suriye’deki birliklerin rotasyonu, siyasi ve milis aktörlerin sessiz tepkilerinin ardından sorunsuz bir şekilde gerçekleşti. Ancak Irak’ta, medya kuruluşları ve siyasi analistler tarafından yaygın bir şekilde dolaşıma sokulan, Amerika’nın mevcut rejimi değiştirmeye yönelik bir planı olduğu iddiasına ilişkin kamuoyu ve medya spekülasyonları dikkat çekiciydi. Bu yanlış algı aynı zamanda Iraklıların Amerika’nın bölgesel politikası ve önceliklerine dair sürekli ve derin bir yanlış anlamadan faydalanmış ve bu yanlış anlamayı beslemiştir.

Bu algı, Irak’ın Amerikan siyasi düşüncesinde “merkezi” olduğunu, ABD’nin Irak’la sözde derin bir şekilde meşgul olduğu ve Washington’un Saddam Hüseyin rejimini devirerek Şii İslamcı partilerin ülkeyi yönetmesinin önünü açtığı 2003 yılındaki “hatayı” düzeltmek istediğini varsayıyor. Bu olağan yanlış anlaşılmanın ötesinde, Irak hükümeti ve iktidardaki Çerçeve, Irak halkının büyük bir kısmının yabancı bir gücün mevcut siyasi rejimi değiştireceğine dair olabildiğince temelsiz umutlar beslediğinin farkında olmalı.

Bu durum, kötü performansı ve başarısızlıkları nedeniyle iktidardaki rejime karşı toplumda derin bir umutsuzluk ve öfke olduğunu gösteriyor. Irak’ın iktidar partileri bu meşru öfke duygularına karşı dikkatli olmalı ve bunların temel nedenlerini hızla ve ciddiyetle ele almaya çalışmalı. Aksi takdirde Irak’ın siyasi sistemi öngörülebilir gelecekte zor günler yaşayacaktır.

ORTADOĞU

Hamas, rehine anlaşmasının savaşı sona erdirmesini istiyor

Yayınlanma

Gazze’de ateşkes ve esir takası için müzakereler sürerken İsrail basını Hamas’ın süreli bir ateşkese ikna olmadığını yazdı.

CIA Direktörü Bill Burns, Hamas ve İsrail heyetlerinin önceki iki gün Doha’da yaptığı görüşmelerin ardından Katar Başbakanı ile bir araya gelecek; Trump’ın elçisinin de Kahire ziyaretinin ardından Doha’ya gelmesi bekleniyor.

Axios haber sitesinin İsrailli bir yetkiliye dayandırdığı haberinde, CIA Direktörü Burns’un, Doha’da Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile bir araya geleceği belirtildi.

Haberde, Burns’un, Katar Başbakanı ile İsrail ve Hamas arasındaki dolaylı müzakerelere ilişkin son durumu ele alacağı kaydedildi.

İsrail devlet televizyonu KAN, 16 Aralık’ta, “kısıtlı yetkilere” sahip bir İsrail heyetinin, Gazze’de ateşkes ve esir takası müzakereleri için Katar’ın başkenti Doha’ya gittiğini aktarmıştı.

Hamas da yaptığı açıklamada “Katarlı ve Mısırlı kardeşlerimizin himayesinde Doha’da gerçekleşen ciddi ve olumlu görüşmeler ışığında, işgalin yeni koşullar dayatmaktan vazgeçmesi halinde ateşkes ve esir değişimi için bir anlaşmaya varmanın mümkün olduğunu teyit etmektedir” ifadelerini kullanmıştı.

Doha’daki görüşmelerin yanı sıra Kahire’de de müzakereler yürütülüyor ve toplantı hakkında bilgi sahibi olan kaynaklar Reuters’a önümüzdeki günlerde bir anlaşma imzalanabileceğini söyledi.

Hamas’ın müttefiki Filistin İslami Cihad’ın başkan yardımcısı Muhammed el-Hind’in de Mısırlı yetkililerle görüştüğü belirtildi.

Görevi henüz devralmayan ABD’nin yeni başkanı Trump’ın kısa süre önce rehineler için atadığı özel temsilci Adam Boehler’in de esir takası ve ateşkes müzakereleri çerçevesinde dün Mısırlı yetkililerle görüşmek üzere Kahire’de olduğu kaydedildi. Boehler’in pazartesi günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüştüğü bugün de Doha’ya gitmesinin planlandığı belirtiliyor.

‘Daha önce de bu noktaya geldik’

ABD Başkanı Joe Biden’ın, Trump’ın ekibiyle birlikte çalışarak 20 Ocak’taki yemin töreninden önce Gazze için ateşkes anlaşmasını sonuçlandırmaya çalıştığını ifade ediliyor.

Müzakerelerde ilerleme kaydedilmiş olsa da bazı noktalardaki anlaşmazlıkların sürdüğünü belirten İsrail medyasına konuşan kaynaklar anlaşmanın sonuçlanması noktasında temkinli bir yaklaşım sergiliyor. Beyaz Saray Sözcüsü John Kirby de Fox News’e verdiği röportajda “Daha önce de bu noktaya geldik, ancak sonuca ulaşamadık” dedi.

İsrailli kaynaklar ise daha şüpheci bir tavır sergileyerek anlaşmanın önünde hala büyük engeller olduğunu belirtiyor. Walla haber sitesi, üç üst düzey İsrailli kaynağa atıfta bulunarak, son haftalarda ilerleme kaydedilmiş olsa da taraflar arasında hala büyük farklar olduğunu bildirdi. Özellikle Hamas’ın, herhangi bir rehine anlaşmasının savaşın sona ermesini sağlaması gerektiği konusunda ısrar ettiği kaydedildi. İsrail, belli sayıda rehinenin serbest bırakılması karşılığında bir ya da iki ay sürecek bir ateşkes istiyor. Hamas ise savaş sonrası Gazze’nin yönetiminde yer almamayı bazı şartlar karşılığında kabul etti. Ancak olası bir anlaşmanın savaşı ve işgali sona erdirmesi konusunda geri adım atmıyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Colani: Suriye, İsrail’e yönelik saldırılar için üs olarak kullanılmayacak

Yayınlanma

HTŞ lideri Colani, Suriye topraklarının İsrail’e saldırı için kullanılmayacağını söylerken Esad yönetimini deviren örgütler güneyde Suriye ordusundan kalan silah ve mühimmatları İsrail ordusuna teslim ediyor.

Esad’ı yönetimini devirerek Şam’da yönetimi devralan El Kaide bağlantılı HTŞ’nin lideri Ahmed eş-Şara (Ebu Muhammed el-Colani) Şam’da aralarında The Times’ın da olduğu yabancı basına konuştu.

İsrail’in Suriye’ye saldırının son bulması gerektiğini söyleyen Şara, “İsrail’in gerekçesi Hizbullah ve İranlı milislerin varlığıydı, artık bu gerekçe ortadan kalktı” dedi.

Beşar Esad’ın ülkeden ayrılmasından sonra İsrail’in ele geçirdiği Suriye topraklardan da çıkması gerektiğini söyleyen Şara, şöyle devam etti: “1974 anlaşmasına bağlıyız ve BM gözlemcilerini yeniden kabul etmeye hazırız. Ne İsrail ne de başka bir ülkeyle çatışma istemiyoruz ve Suriye’nin saldırılar için bir üs olarak kullanılmasına izin vermeyeceğiz. Suriye halkının artık bir nefes alması gerekiyor, saldırılar sona ermeli ve İsrail önceki pozisyonlarına geri çekilmeli.”

İsrail, HTŞ liderliğindeki örgütlerin Şam’ı ele geçirmesinden saatler sonra Golan Tepeleri’nde Birleşmiş Milletler tarafından korunan tampon bölgeye girdi. Suriye topraklarında ilerleyen ve kış ayları boyunca çekilmeyi düşünmeyen İsrail, bunun geçici bir savunma hamlesi olduğunu iddia ediyor.

Öte yandan Suriye sınırında bulunan HTŞ ile birlikte Esad yönetiminin devrilmesi operasyonuna katılan örgütler Suriye ordusundan kalan silah toplayıp İsrail ordusuna teslim ediyor. Suriye içinden çekilen videoda kamyonlara yüklenen tonlarca silah ve mühimmat görülüyor. İsrail ordusu mühimmatlardan bazılarının ‘kimyasal savaş malzemesi’ içerdiğini söylüyor.

Kanal 12’nin yayınladığı görüntülerde içinde mühimmat ve silah bulunan yüzlerce kasanın toplandığı ve daha sonra kamyonlara yüklendiği görülüyor. Habere göre, geçen hafta Esad yönetimini deviren isyancılar da silah teslimine yardım ediyor. Habere göre silahlar Suriye ordusuna ait üs ve karakollardan geliyor ve aralarında genellikle göz yaşartıcı gaz olarak kullanılan CS gazı gibi kimyasal silahlar da bulunuyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

WSJ: PKK/YPG Trump’tan Ankara’ya baskı yapmasını istiyor

Yayınlanma

Wall Street Journal’da (WSJ) yer alan habere göre üst düzey ABD’li yetkililer, Türkiye ve milis müttefiklerinin Suriye sınırı boyunca güç yığdığını ve Ankara’nın Amerikan destekli YPG’nin elindeki topraklara geniş çaplı bir operasyona hazırlandığı yönünde alarm verdiğini söylüyor. Yetkililer, milis savaşçıların yanı sıra Türk üniformalı komandolar ve topçu birliklerinden oluşan bu güçlerin, Suriye’nin kuzey sınırında Ayn el Arap (Kobani) yakınlarında yoğunlaştığını belirtiyor. ABD’li yetkililerden biri, Türkiye’nin sınır ötesi operasyonunun yakın olabileceğini söyledi.

Habere göre Türkiye’nin yığınağı Beşar Esad yönetiminin aralık ayı başında düşmesinin ardından başladı ve Türkiye’nin 2019’da Suriye’nin kuzeydoğusuna düzenlediği operasyon öncesi yaptığı askeri hamlelere benziyor. Bir başka ABD’li yetkili de “Bu konuya odaklanmış durumdayız ve itidal için baskı yapıyoruz” dedi.

PKK/YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Dış İlişkiler Sorumlusu İlham Ahmed, Başkan seçilen Donald Trump’a Türkiye’nin askeri operasyonunun olası göründüğünü söyledi ve Trump’tan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a sınır ötesine asker göndermemesi için baskı yapmasını istedi.

SDG sözcüsü Ferhad Şami: ABD’nin bizi terk etmesinden korkuyoruz

The Wall Street Journal tarafından görüntülenen mektuba göre Ahmed, Trump’a Türkiye’nin hedefini şu olduğunu söyledi: “Siz göreve başlamadan önce topraklarımız üzerinde fiili kontrol kurmak ve sizi, topraklarımızın yöneticileri olarak kendileriyle muhatap olmaya zorlamak.” Ayrıca Ahmed “Eğer Türkiye işgaline devam ederse sonuçlar felaket olur” diye ekledi.

Türkiye’den gelen tehdidin SDG’yi, Biden yönetiminin görevi bırakmasına haftalar kala savunmasız bir konumda bıraktığını belirten WSJ, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Ankara’nın YPG’ye karşı operasyonları azaltacağına dair güvence almak üzere Türkiye’ye geldiğini hatırlattı. Ancak SDG sözcüsüne göre, SDG ile SMO arasında ABD arabuluculuğunda Ayn el Arap’ta yürütülen ateşkes görüşmeleri pazartesi günü bir anlaşma sağlanamadan çöktü. Sözcü, SDG’nin şu anda şehrin doğusunda ve batısında “önemli askeri yığınaklar” gördüğünü söyledi.

Ahmed, Trump’a yazdığı mektupta “Sınırın ötesinden Türk güçlerinin yığınak yaptığını görebiliyoruz ve sivillerimiz sürekli ölüm ve yıkım korkusu altında yaşıyor” dedi.

Trump pazartesi günü Florida’daki konutunda gazetecilere yaptığı açıklamada Türkiye’nin Heyet-i Tahrir Şam’ın (HTŞ) Suriye’yi ele geçirmesini organize ettiğini ima ederek “Türkiye çok fazla can kaybı olmadan bir ele geçirme gerçekleştirdi” dedi.

Ahmed, Türkiye’nin operasyonunun sadece Ayn el Arap’ta 200.000’den fazla Kürt sivili ve çok sayıda Hıristiyan topluluğu yerinden edeceğini iddia ederek Trump’ı uyardı.

WSJ’nin haberinde şu ifadeler yer aldı:

Trump ilk döneminde ABD askerlerini Suriye’nin kuzeydoğusundan kısmen çekerek yüz binlerce Suriyelinin ölümüne ve yerinden edilmesine neden olan geniş çaplı bir Türk işgalinin önünü açmıştı. Trump yönetimi sonunda Kürtlerin kilometrelerce sınır bölgesini Türklere bırakması karşılığında ateşkes sağlanmasına yardımcı oldu. Trump görevi 20 Ocak’a kadar Başkan Biden’dan devralmayacak olsa da Ahmed, seçilmiş başkandan Erdoğan’ı planlanan herhangi bir operasyonu durdurmaya ikna etmek için ‘eşsiz diplomasi yaklaşımını’ kullanmasını istedi.

Trump’la daha önce yaptığı bir görüşmeye atıfta bulunan Ahmed, o zamanki başkanın “ABD’nin Kürtleri terk etmeyeceği” sözünü verdiğini hatırlattı.

Ahmed, “Bu felaketi önleme gücüne sahip olduğunuza inanıyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan sizi daha önce dinledi ve çağrınıza yine kulak vereceğine inanıyoruz” diye yazdı: “Kararlı liderliğiniz bu işgali durdurabilir ve barış ve güvenlik mücadelesinde sadık müttefikler olarak duran insanların onurunu ve güvenliğini koruyabilir.”

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English