Bizi Takip Edin

Ortadoğu

Irak’taki ABD birliklerinin rotasyonu ilk kez karadan gerçekleşti: Silahlı milisler neden sessiz kaldı?

Yayınlanma

abd ırak asker

Ağusyos ayının son günlerinde ABD’nin Irak ve Suriye’deki askeri birliklerinin rotasyonu sonrası Irak’ta, Washington’un hem Irak hem de komşu Suriye’de yeni rejim değişikliği planladığına dair bir propaganda dalgası yaşandı. Üst düzey ABD’li ve Iraklı yetkililer iddiaları yalanlamak için üst üstte açıklamalar yapsalar da kargaşa ve tartışmalar uzun süre devam etti. Bugün de daha cılız olmakla birlikte tartışma sürüyor.

Bugün, 2,500 ABD askeri Irak Güvenlik Güçlerine yardım ve danışmanlık yapmak üzere Irak’ta bulunuyor ve ABD bu askerlerini düzenli bir biçimde rotasyona tabi tutuyor. Tartışmanın başlangıcı bu rutin rotasyona dayanıyor. ABD’nin Irak ya da Suriye’de herhangi bir şekilde rejimi değiştirebileceğine dair iddialar gerçeklerden uzak olsa da bu rutin rotasyonu kendisinden öncekilerden ayıran bir fark var.

Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, ABD’nin Irak’taki askeri rotasyonunu ilk kez neden ve nasıl karadan yaptığına dair bazı ipuçları veriyor. Yazarının ideolojik tutumu hesaba katılmazsa, önemli bilgiler içerin analiz, Irak hükümeti içindeki bazı silahlı grupların ABD’ye karşı pozisyonlarının neden görece yumuşadığını, ABD’nin de bu gruplara karşı neden daha “ılımlı” bir politika izlediğini açıklamaya çalışıyor. Bu açıklamanın merkezinde ise ABD ve İran arasında denge kurmaya çalışan Başbakan Sudani var:

***

İran Yanlısı Silahlı Gruplar ve Irak’taki ABD Birliklerinin Rotasyonu

Akeel Abbas

  • Amerikan birliklerinin Irak’taki son rotasyonu, havadan yapılan önceki rotasyonların aksine karadan yapıldı.
  • Bu hareket, Sudani hükümetinin ABD askeri konvoylarının hedef alınmayacağına dair verdiği sözü ve Şii silahlı grupların bu sözü ne ölçüde yerine getirmeye hazır olduğunu ABD’nin bilinçli bir şekilde test etmesi olabilir.
  • Silahlı gruplar Sudani hükümetinin Washington’a verdiği Irak’taki ABD güçlerine ya da büyükelçiliğine saldırmama sözüne sadık kaldılar.
  • Taahhüt, her grubun çıkarı, hükümetle ilişkisi, İran’la ideolojik bağları ile siyasi ve askeri yatırımları gibi hususlara göre farklılık gösteriyor.
  • İran ve Iraklı müttefikleri de dahil Irak ve Suriye arasındaki stratejik iç içe geçmişlik, hükümetin Washington ile sükuneti koruma ve Irak içindeki ABD güçlerinin hedef alınmasını önleme misyonunu zorlaştırıyor.

Son haftalarda Irak’ta, ülkenin batı ve güney kesimlerindeki Amerikan askeri hareketlerinin sonuçlarına ilişkin yaşanan tartışma büyüyor. Iraklı ve Amerikalı yetkililerin bu manevraların “Doğal Kararlılık Operasyonu” çerçevesinde ülke içindeki ABD birliklerinin rutin rotasyonunun bir parçası olduğu yönündeki resmi açıklamalarına rağmen bu tartışma devam ediyor.

Siyaset, medya ve kamuoyunda hâkim beklenti iklimi, bu Amerikan askeri konuşlanmasının “gerçek amacına” ilişkin çeşitli senaryolara yol açıyor. İran’ın Irak ve Suriye’deki müttefiklerine karşı askeri harekata hazırlık amacıyla Amerikan varlığını artırmaya yönelik bir “plan” olduğu bile öne sürüldü. Diğer senaryolarda ise Washington’un iktidardaki siyasi sınıfı “devirme” ve 2003 sonrası hataları “düzeltmek” için Irak’ın siyasi sistemini “değiştirme” planı üzerinde spekülasyonlar yapıldı.

Irak’taki ABD Birliklerinin Rotasyonunda Yeni Olan Ne?

Washington, her iki ülkede de IŞİD’i karşı mücadelede ABD liderliğindeki askeri girişimlerinin adı olan “Doğal Kararlılık Operasyonu” kapsamında Suriye ve Irak’taki güçlerini dokuz ayda bir rotasyona tabi tutuyor. Rotasyon genellikle birkaç ay öncesinden duyuruluyor. Amerikalı bir askeri kaynak Mart 2023’te Irak’a gidecek birliğin ismini açıkladı. Bu rotasyonla ilgili yeni olan şey, önceki hava rotasyonlarından farklı olarak karadan yapılmasıydı.

Genellikle asker ve teçhizatın askeri nakliye uçaklarıyla taşınması kara rotasyonuna kıyasla daha maliyetli ve zordur. Irak’ta hava taşımacılığı, İran yanlısı silahlı grupların Irak’ın kara yollarında seyahat eden konvoyları hedef almasını önlemek için güvenlik gerekçeleriyle kullanıldı. Bu gruplar bu tür olayları medya ve siyasi kampanya için kullanıyorlar.

Bu gruplar iktidardaki Koordinasyon Çerçevesi’nin bir parçası olduktan ve bazıları Muhammed Şiya es- Sudani hükümetinde yönetici pozisyonunu üstlenerek “meşru” temsiliyet hakkı elde ettikten sonra sükûnet hâkim oldu. Sudani hükümeti Amerikan yönetimine, geçmişteki Mustafa Kazımi ve Adil Abdülmehdi hükümetlerinde olduğu gibi Bağdat’taki ABD güçlerinin ve büyükelçiliğinin hedef alınmayacağı konusunda güvence verdi.

Maliyet ve görece kolaylığın yanı sıra kara yoluyla rotasyonun, Sudani hükümetinin asker ve teçhizat taşıyan Amerikan kara konvoylarına saldırı düzenlenmesine izin vermeyeceği taahhüdünü test etmek ve Şii silahlı grupların bu taahhüde bağlılığını kontrol etmek için yapıldığı anlaşılıyor. Bu “test”, bazıları Amerikan terör örgütleri listesinde yer alsa da ABD’nin bu gruplarla şartlı olarak dolaylı ilişkiye girmeye hazır olduğu sinyalini verebilir. Bu örgütlerden bazıları halihazırda ABD yaptırımlarına tabi olduğundan onlarla doğrudan muhatap olmak zor olabilir.

Bu temkinli yaklaşım, ABD’nin yönetim deneyiminin zorluklarının genellikle ideolojik aşırıcılığı yumuşattığı ve sertlik yanlılarını pragmatizme ittiği ve bu süreçte fiili politikaları benimsemek adına aşırıcılıktan vazgeçmelerine yardımcı olduğu yönündeki geleneksel inancına dayanıyor.

Silahlı Grupların Pozisyonları

Şimdiye kadar silahlı gruplar Sudani hükümetinin Washington’a verdiği Irak’taki Amerikan güçlerini hedef almama sözüne sadık kaldılar. Ancak bu taahhüt her grubun çıkarlarına, hükümetle olan ilişkisinin niteliğine ve “Direniş Ekseni” içindeki veya dışındaki siyasi ve askeri yatırımları da dahil İran’la olan ideolojik bağlarının gücüne göre farklılık gösteriyor.

Örneğin, en büyük ve en etkili grup olan Asaib-i Ehli Hak (AAH), ABD ile devam eden sükunetin en çok kazananı. Geçmişteki tutumlarının aksine AAH bu kez “direniş silahını” Irak’taki Amerikan güçlerine, büyükelçiliğine ve çıkarlarına karşı kullanmakla tehdit etmedi. Bu pragmatik ve “anlayışlı” tutum, grubun gerçekçi değerlendirmeleriyle, özellikle de Sudani hükümeti içindeki artan etkisiyle ilgili.

AAH, güvenebileceği güçlü bir siyasi partisi olmayan Sudani hükümetinin siyasi hamisi haline geldi. Bu himayenin bir parçası olarak AAH lideri Kays el-Hazali son zamanlarda, Sudani’nin Ekim 2022’deki kabinesinden önce kendisinin ve hareketinin farklı, çoğunlukla şahin bir şekilde ele aldığı bazı konularda yeni, genellikle uzlaşmacı bir yaklaşım benimsedi. Bunların başında ABD askerlerinin Irak’taki varlığı geliyor.

Hazali’nin daha önce Irak’taki ABD birliklerine ilişkin söylemi tehdit, kışkırtma, abartılı yorumlar ve komplo teorilerinden oluşuyordu. Ancak yakın zamanda Irak’ın resmi televizyon kanalına verdiği bir röportajda Hazali bu rotasyonla ilgili gerçeklere dikkat çekti. Rotasyonun Irak hükümetinin bilgisi dahilinde gerçekleştiğini ve Irak’ta siyasi bir değişim için ABD ya da başka bir planla ilgisi olmadığını söyledi ve konuşulanların çoğunu doğru bir şekilde “aşırı abartı” olarak nitelendirdi.

Buna karşılık, Ketaib-i Hizbullah (KH) gibi – sözde Direniş Ekseni’nde AAH’nin yakın müttefiki olduğu varsayılan – diğer silahlı gruplar rotasyon konusunda farklı bir pozisyon aldı. KH tarafından yapılan açıklamada, “Amerikan askeri konvoylarının bazı Irak şehirlerindeki hareketleri düşmanın kibrinin ve işgalci savaş güçlerini ülkede tutma niyetinin bir göstergesidir” denildi. Açıklama, KH’nın bölgedeki “şeytanca projelerini ezmeye” hazır olduğunu ve Irak’ın çok kutuplu bir dünyada son kaleleri olacağını yineledi.

Nuceba Hareketi Irak hükümetine karşı daha meydan okuyucu bir tutum sergiledi. Grubun sözcüsü Nasır el-Şammari, grubun web sitesinde yayınlanan açıklamada şunları söyledi: “İslami direniş, Nuceba Hareketi, hangi taraflar arasında olursa olsun ABD işgal güçleriyle ateşkes ya da gerilimi azaltmayı içeren hiçbir siyasi anlaşmaya bağlı değildir.” Burada Sudani’nin ABD yönetimine verdiği söze atıfta bulunuluyor.

Bu tür açıklamalar, bazı Iraklı silahlı grupları yönlendiren ideolojik ve jeopolitik yatırımları yansıtıyor ve resmi ya da gayri resmi olarak kritik üyeleri oldukları Koordinasyon Çerçevesinin ulaşmaya çalıştığı hedeflerle çelişkiye düşürüyor. Bu gruplar, 2021 sonrası seçimlerde Çerçeve’nin Sadrcı rakiplerinin yenilgiye uğratılmasında ve mevcut hükümetin kurulmasında temel rol oynamışlardı.

Washington’un onayına dayalı uluslararası destekten yararlanan Sudani hükümetinin devamına odaklanan Irak içi hedefleri olan Çerçeve’deki çoğu siyasi partinin aksine gerilimin azaltılması bu grupların çıkarına değil.

Irak hükümetinin aksine, bu grupların İran liderliğindeki “Direniş Ekseni” ile bağlantılı daha geniş bir ideolojik ağın parçası olan ulus ötesi hedefleri var. Örneğin, bu grupların Suriye’nin çeşitli bölgelerinde askeri varlıkları bulunuyor ve bu bölgelerden bazıları özellikle de ABD birlikleri tarafından kontrol edilen petrol sahalarının bulunduğu Deyrezor gibi Amerikan güçlerinin mevzilerine yakın.

ABD’nin Suriye’deki başlıca yerel müttefiki olan Suriye Demokratik Güçleri (SDG) bu petrol sahalarından en çok faydalanan örgüt. Son haberler İran’ın Rusya ve Suriye hükümetleriyle koordinasyon halinde kendisine sadık silahlı grupları konuşlandırma planına işaret ediyor. Temmuz ayında Suriye birlikleri ve Iraklı silahlı gruplar ABD ve SDG birliklerine karşı “temas hattına” konuşlandırılmıştı. Ancak bu konuşlanmadan hiçbir sonuç çıkmadı.

Bu uzun temas hattı SDG, Suriye hükümet güçleri ve kuzeydoğu Suriye vilayetlerinde İran destekli milisler tarafından kontrol edilen bölgelerden Rakka, Haseke ve Deyrezor şehirlerinden geçiyor. Özellikle Rakka’da Nuceba gibi Iraklı silahlı gruplar bulunuyor. Washington, Nuceba Hareketi lideri Ekrem el-Kabi’yi, hareketin ABD birliklerine karşı aylardır sürdürdüğü silahlı eylemleri artırmasının ardından ortadan kaldırmakla tehdit etti.

ABD ve İran Arasında Sudani Hükümeti

İran ve müttefiki Iraklı silahlı grupların Irak’taki Amerikan askeri varlığına son vermenin yanı sıra stratejik hedeflerinden biri de ABD birliklerini Suriye’den çekilmeye zorlamak ya da en azından ülkedeki askeri varlığını veya etkisini azaltmaktır. Gelişmiş askeri yeteneklere sahip bu birliklerin varlığı, İran’ın “Direniş Ekseni “ni güçlendirmeye yönelik en önemli projelerinden bazılarını zorlaştırıyor.

Örneğin, Washington’un 2014 yılında IŞİD’e karşı kullanmaya başladığı Suriye’nin güneydoğusundaki Tanf askeri üssündeki Amerikan askeri varlığı, ABD’nin Irak ve Suriye’yi birbirine bağlayan yolu izlemesini sağladı. İran ve Iraklı silahlı gruplar bu yolu kullanarak İran ve Irak’tan Suriye’ye askeri personel ve teçhizat taşımayı hedefliyordu.

Bu arada Irak hükümeti bu yolun geçtiği Irak-Suriye sınır kapısını (el-Kaim/el-Bukemal) kontrol altına alamadı ya da sınırın her iki tarafındaki ekipman, kaçak mal ve personel hareketini durduramadı. Tanf üssünün bu yola yakınlığı ve İranlı ve Iraklı milislerin ikmal konvoylarına karşı tekrarlanan Amerikan saldırıları nedeniyle, bu yolu kullanmak artık güvenli ya da kolay değildi.

Silahlı grupların da desteklediği İran, İran’dan Irak’a, Suriye’den, Lübnan’dan Akdeniz’e doğrudan kara bağlantısı sağlamak için Kuzey Irak ve Suriye üzerinden alternatif bir rota aramaya başladı. Bu durum İran’ın Iraklı silahlı grupların desteğiyle Suriye’nin kuzeydoğusunda, özellikle de yeni yolun geçtiği Rakka, Haseke ve Deyrezor’daki Amerikan askeri varlığını ve SDG’yi hedef alan saldırılarını artırmasını açıklıyor.

Bu stratejik iç içe geçmişlik ya da “Direniş Ekseni “ndeki silahlı grupların bazen “saha birliği” olarak adlandırdıkları durum, Irak hükümetinin Washington’la sükuneti sürdürme ve Irak içindeki Amerikan güçlerinin ya da çıkarlarının hedef alınmasını önleme misyonunu zorlaştırıyor. Eğer başarılı olursa, bu tür bir hedef alma Sudani’yi ve Koordinasyon Çerçevesi’ni önemli ölçüde utandıracak ve ABD nezdindeki güvenilirliklerini zedeleyecektir.

Sudani’nin ABD askerlerini ve büyükelçiliğini milis saldırılarına karşı koruma taahhüdünü yerine getirememe ihtimali, Washington ile olan ilişkilerini sorgulatacaktır. Bu durum onu yerel ve bölgesel olarak zayıflatacak ve hükümetinin iktidarda kalma kabiliyetini tehdit edebilecektir.

Bu nedenlerle Sudani, Iraklı silahlı gruplarla ilgilenen General İsmail Kaani aracılığıyla İran nezdinde lobi yaparak onları Amerikan güçlerini hedef almaktan vazgeçirmeye çalıştı. Görünüşe göre Irak Başbakanı bu çabasında başarılı oldu. Amerikan birliklerinin rotasyonu uzun Irak yollarından güvenli bir şekilde gerçekleştirildi ve silahlı gruplar, bazıları istemeyerek de olsa, sessiz kaldı.

Sonuç

Irak ve Suriye’deki birliklerin rotasyonu, siyasi ve milis aktörlerin sessiz tepkilerinin ardından sorunsuz bir şekilde gerçekleşti. Ancak Irak’ta, medya kuruluşları ve siyasi analistler tarafından yaygın bir şekilde dolaşıma sokulan, Amerika’nın mevcut rejimi değiştirmeye yönelik bir planı olduğu iddiasına ilişkin kamuoyu ve medya spekülasyonları dikkat çekiciydi. Bu yanlış algı aynı zamanda Iraklıların Amerika’nın bölgesel politikası ve önceliklerine dair sürekli ve derin bir yanlış anlamadan faydalanmış ve bu yanlış anlamayı beslemiştir.

Bu algı, Irak’ın Amerikan siyasi düşüncesinde “merkezi” olduğunu, ABD’nin Irak’la sözde derin bir şekilde meşgul olduğu ve Washington’un Saddam Hüseyin rejimini devirerek Şii İslamcı partilerin ülkeyi yönetmesinin önünü açtığı 2003 yılındaki “hatayı” düzeltmek istediğini varsayıyor. Bu olağan yanlış anlaşılmanın ötesinde, Irak hükümeti ve iktidardaki Çerçeve, Irak halkının büyük bir kısmının yabancı bir gücün mevcut siyasi rejimi değiştireceğine dair olabildiğince temelsiz umutlar beslediğinin farkında olmalı.

Bu durum, kötü performansı ve başarısızlıkları nedeniyle iktidardaki rejime karşı toplumda derin bir umutsuzluk ve öfke olduğunu gösteriyor. Irak’ın iktidar partileri bu meşru öfke duygularına karşı dikkatli olmalı ve bunların temel nedenlerini hızla ve ciddiyetle ele almaya çalışmalı. Aksi takdirde Irak’ın siyasi sistemi öngörülebilir gelecekte zor günler yaşayacaktır.

Ortadoğu

Uzmanlar Harici’ye değerlendirdi: Hürmüz’ün kapanma ihtimali ‘sıfır’

Yayınlanma

İsrail’in İran’a saldırılarıyla başlayan çatışma ve ABD’nin İran’daki nükleer tesislere yönelik saldırıları sonrası ateşkes ilan edilse de, kırılgan süreçle birlikte İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatabileceği endişeleri, küresel ekonomi ve piyasaların gündeminde yer almaya devam ediyor. Eski BOTAŞ Gaz Alım Dairesi Başkanı Ali Arif Aktürk ve bölgeyi yakından takip eden gazeteci Yakup Aslan Hürmüz Boğazı’nın önemini ve ‘kapatılma’ tartışmalarını Harici’ye değerlendirdi: Hürmüz’ün kapanma ihtimali ‘sıfır’.

İran’ın ABD’ye misilleme olarak Katar’daki üssü hedef alması sonrası Donald Trump tarafından İran-İsrail arasında ateşkes ilan edildiği duyurulsa da, iki ülke arasında gerginlik ve yer yer saldırılar devam ediyor.

Kırılgan ateşkesin geleceği belirsizliğini korurken, Hürmüz Boğazı’nın kapanma ya da akışın sekteye uğrama riski piyasalarda ve şirketlerde endişe yaratıyor.

Öte yandan birçok enerji uzmanı, İran’ın Hürmüz Boğazı’nı tamamen kapatmasının pek olası olmadığını düşünüyor. İran bu tehdidi daha önce de yapmıştı, ancak böyle bir hamlenin en başta en büyük petrol alıcısı olan Çin’i rahatsız edebileceğini hesaba katıyor.

ABD’nin İran’daki nükleer tesislere saldırılarının ardından İran Meclisi Ulusal Güvenlik Komisyonu Üyesi İsmail Kevseri, Meclisin, Hürmüz Boğazı’nın kapatılması gerektiği sonucuna vardığını ancak nihai kararın Milli Güvenlik Yüksek Konseyi uhdesinde olduğunu açıklasa da bu ihtimalin oldukça düşük olduğu değerlendiriliyor. Ki bu tartışmalar da ateşkes duyurusu öncesinde öne çıkmıştı.

Ancak, yapay zeka tabanlı denizcilik takip şirketi Windward’ın paylaştığı bilgilere göre, hafta sonu ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine saldırılarının ardından Hürmüz Boğazı’ndaki ticareti gemi taşımacılığı son 20 yılın en yüksek tehdit seviyesi altında faaliyet gösteriyor.

Jeopolitik belirsizlikler ve güvenlik endişeleri nedeniyle Hürmüz Boğazı’na giren gemi sayısında hafif bir düşüş gözlenirken, Windward’a göre bu düşüş gemi sahiplerinin jeopolitik belirsizlikler karşısında artan temkinliliğini ortaya koyuyor ve algılanan risklerin deniz taşımacılığı üzerindeki gerçek zamanlı etkisinin giderek büyüdüğünü gösteriyor.

Basra Körfezi’nin ağzında yer alan dar su yolu Hürmüz Boğazı, Orta Doğu’daki petrol ve sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) üretiminin Umman Denizi ve Hint Okyanusu üzerinden dünya pazarlarına taşınmasını sağlıyor.

Deniz yoluyla taşınan ham petrolün yaklaşık 3’te 1’inin ulaştırılması için kullanılan bu stratejik geçit, başta Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere Orta Doğu’daki üreticilerin ham petrol ve kondensat sevkiyatında kritik bir rol üstleniyor. Hürmüz Boğazı’ndaki petrol ticareti, dünyadaki toplam petrol tüketiminin de 5’te 1’ini karşılıyor.

Hürmüz Boğazı’ndan geçen günlük yaklaşık 20 milyon varil petrol ve petrol ürününün büyük kısmı Çin başta olmak üzere Asya piyasalarına ulaşıyor. Küresel doğal gaz ticaretinin yüzde 20’si de bu boğazdan geçiyor.

İsrail-İran Savaşı Küresel Enerji Piyasalarını Sarsabilir

Eski BOTAŞ Gaz Alım Dairesi Başkanı Ali Arif Aktürk ve bölgeyi yakından takip eden gazeteci Yakup Aslan Hürmüz Boğazı’nın önemini ve ‘kapatılma’ tartışmalarını Harici’ye değerlendirdi.

 ‘Hürmüz’ün kapanma ihtimali – hukuki anlamda – sıfır’

 Hürmüz’ün kapanma ihtimalini hukuki boyutuyla değerlendiren Ali Arif Aktürk, şunları söyledi:

“Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku sözleşmesine göre kıyıdaş ülkeler ortadan ikiye çizilmiş çizgi ile eşit şekilde bölünüyor. Münhasırlıkları, egemenlikleri var. En dar kısmında mesela İran, Umman ile paylaşıyor. Yine BAE ile paylaştığı kısım var. Hatta İran’ın işgal ettiği (sanırım iki tanesi BAE tarafında) 3 tane de ada var ve bununla ilgili anlaşmazlık devam ediyor. İran onları işgal etmiş durumda.

Dolayısıyla İran’ın tek taraflı ben kapattım deme şansı hukuken ve fiilen yok. Eğer İnsansız Deniz Araçları ile Sihalarla, roketlerle tankerleri vurabilirler.  Vurdukları eğer Umman tarafında olursa o da ayrı diplomatik ve uluslararası sorun olur. BM üyesi başka bir ülkeye saldırmış olur. Yapabilir mi? Yapar bir iki tankere. ABD’nin 5. Filo orada, Katar, Suudi Arabistan üsleri de var. Burada sıcak çatışmalar olur. Dolayısıyla bunu tümden kapatmak ve sürdürmek imkansız.”

Hürmüz’ün bir savaş ya da çatışma sonucu fiilen kapanma ihtimalini de değerlendiren Aktürk, şöyle devam etti:

“Eğer Hürmüz’de ABD donanması ile bir deniz savaşı çıkarsa o zaman Hürmüz fiilen kapanmış olur. Bu bir risk. Uzun sürer mi? İste cevaplanması gereken asıl soru bu. Eğer ABD ve İsrail, İran’da bir rejim değişikliğini hedefliyorlarsa bu 90 milyonluk İran’da kolay değildir. Bu işin lideri ve sürükleyicisi de yok şu anda öne çıkan. Sonuç olarak ben fiilen ve uzun süreli Hürmüz’ün kapanacağını beklemiyorum.”

‘Hürmüz’ü kapatmak gemileri yakmak olur’

Hürmüz’ün kapatılması tartışmalarını politik açından ve İran yönetiminin geleceği açısından değerlendiren gazeteci Yakup Aslan şunları söyledi:

ABD’nin İran’a yönelik son saldırısının ardından, Tahran yönetimi açısından Hürmüz “Boğazı’nı kapatmak olası bir misilleme adımı olarak sıkça tartışılsa da, bu hamle İran için adeta gemilerin yakıldığı bir son seçenek olacaktır. Çünkü Hürmüz Boğazı sadece İran için değil, aynı zamanda tüm Basra Körfezi ülkeleri ve küresel enerji güvenliği açısından kritik bir geçiş noktasıdır. Dünya petrol ticaretinin yaklaşık %20’si günlük yaklaşık 17 milyon varil ham petrol bu boğazdan geçmektedir. Bu oran, küresel enerji piyasalarında yaşanacak en ufak bir tıkanıklığın dahi fiyatları fırlatmasına ve tedarik zincirlerinde büyük kırılmalara yol açmasına neden olur. İran’ın petrol ihracatının büyük bölümü de bu güzergâha bağlıdır; dolayısıyla boğazın kapanması İran ekonomisini de doğrudan vuracaktır.

Hürmüz Boğaz kapatıldığı takdirde olası askeri sonuçları da değerlendiren Aslan, şöyle devam etti:

“Hürmüz Boğazı’nın kapatılması yalnızca ekonomik değil, askeri sonuçlar da doğuracaktır. Böyle bir girişim, başta ABD, İngiltere ve Fransa olmak üzere NATO üyesi ülkelerin öncülüğünde oluşturulacak bir deniz gücü koalisyonunun İran’a karşı konuşlanmasına yol açabilir. Halihazırda ABD’nin Bahreyn’de konuşlu Beşinci Filosu, bölgede 20’den fazla savaş gemisiyle sürekli görev yapmaktadır. Çin gibi enerji ihtiyacının %40’ını Ortadoğu’dan karşılayan ülkeler açısından da Hürmüz’ün açık kalması hayati önemdedir. Bu nedenle İran’ın böyle bir adımı, yalnızca Batı ile değil, Doğu’daki stratejik ortaklarıyla da gerilim yaşamasına yol açabilir. Hürmüz’ün kapatılması, stratejik caydırıcılık amacıyla masada tutulsa da, pratikte İran için geri dönüşü olmayan bir yol anlamına gelir.”

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Eski Pentagon analisti: İran, ABD’ye misilleme mesajını net bir şekilde verdi

Yayınlanma

Eski ABD Savunma Bakanlığı analisti Karen Kwiatkowski, İran’ın Katar’daki ABD üssüne düzenlediği füze saldırısının, Fordo’daki nükleer tesisine atılan bombalara karşı ‘ayni hasar’ amacı taşıdığını belirtti. Kwiatkowski, bu misillemenin İran’ın söylediğini yapacağını gösterdiğini ve İsrail’in kendi hedefleri için gerilimi tırmandırmak istediğini ifade etti.

Eski ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) analisti Karen Kwiatkowski, İran’ın Katar’daki ABD hava üssüne fırlattığı altı füzenin, ABD’nin Fordo’daki İran nükleer tesisine atılan altı bombaya karşı “ayni hasar” amacı taşıdığını belirtti.

Sputnik‘e konuşan Kwiatkowski, bu hamlenin Washington’a net bir mesaj gönderdiğini ifade etti.

Kwiatkowski, İran’ın bu misillemeyle verdiği mesajı, “İran, ne yapacağını söylediyse onu yapar. Bu durum, Trump ve yönetiminin müzakereleri sürpriz bir saldırı amacıyla aldatıcı bir şekilde kullanmasının tam tersidir,” sözleriyle açıkladı.

‘İran’ın savunma kapasitesi faal durumda’

İran’ın İsrail’e yönelik istikrarlı ve maksatlı füze ve insansız hava aracı saldırılarında da görüldüğü gibi, bu misillemenin aynı zamanda Tahran’ın savunma kapasitesinin faal durumda olduğu mesajını da gönderdiğini vurgulayan Kwiatkowski, ABD yönetiminin bu durumu doğru okuması gerektiğini belirtti.

Eski analist, “ABD liderliği, bu bire bir sembolik karşı ateşi, düşmanlığı genişletmek için değil, denge kurmak için yapılmış olarak görmelidir,” dedi.

‘İsrail gerilimin tırmanmasına ihtiyaç duyuyor’

Buna karşın İsrail’in bölgedeki kendi hedeflerine ulaşmak ve Başbakan Netanyahu’nun siyasi bekasını sağlamak için gerilimin daha da tırmanmasına ihtiyaç duyduğunu öne süren Kwiatkowski, bu durumun bölgedeki tansiyonu düşürme çabalarını olumsuz etkileyebileceği konusunda uyardı.

Kwiatkowski, “Bu nedenle, ABD’nin İran’ı doğru okuyabileceğinden ve gerilimi düşürmeye çalışacağından emin değilim,” ifadelerini kullandı.

İsrail, ateşkesi ihlal ettiğini öne sürerek Tahran’ı vuracağını duyurdu

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

İsrail, ateşkesi ihlal ettiğini öne sürerek Tahran’ı vuracağını duyurdu

Yayınlanma

İsrail Savunma Bakanı İsrael Katz, İran’ın ateşkesi ihlal ettiğini öne sürerek İsrail ordusuna Tahran’daki hedefleri yoğun şekilde vurma emri verdiğini duyurdu. Ancak İran ateşkesten sonra füze fırlatıldığına dair haberleri yalanladı.

ABD Başkanı Donald Trump’ın duyurduğu ateşkes sonrası İsrail ordusu, İran’dan füze atıldığını iddia etti. İsrail basını ülkenin kuzeybatı bölgesi, Hafya ile çevresi ve Golan için sirenlerin çaldığını ve hava savunma sistemlerinin faaliyete geçirildiğini duyurdu.

Daha sonraki haberlerde İran’dan 2 füze fırlatıldığı ve bunların hava savunma sistemlerince ima edildiği ileri sürüldü. Haberlerde ayrıca İsrail’in kuzeyinde herhangi bir isabet olmadığı kaydedildi.

Gelişmeler üzerine açıklama yapan Savunma Bakanı İsrael Katz, İsrail ordusuna Tahran’daki hedeflere şiddetli hava saldırıları düzenleme talimatı verdiğini belirtti.

Trump’ın duyurduğu ateşkesi İran’ın füze ateşleyerek ihlal ettiğini öne süren Katz, İsrail hükümetinin ateşkesin her türlü ihlaline karşı sert biçimde karşılık verme politikası kapsamında, Başbakan Binyamin Netenyahu ile koordinasyon içinde İsrail ordusuna söz konusu emri verdiğini ifade etti.

Aynı şekilde, İsrail’de iktidar ve muhalefetten de İran’a yönelik saldırılara karşılık verilmesi çağrıları geldi.

Maliye Bakanı aşırı sağcı Bezalel Smotrich, İran’dan füze atıldığı iddiaları üzerine, sosyal medya hesabından, “Tahran titreyecek” paylaşımı yaptı.

Muhalefetteki Evimiz İsrail Partisi lideri Avigdor Liberman da sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “ABD Başkanı ateşkes ilan ettikten 3 buçuk saat sonra İran’dan ateş açıldı. Sineye çekmemeli, geri durmamalıyız, anında karşılık vermeliyiz” ifadesini kullandı.

Ancak İran devlet radyo televizyon kurumu IRIB, “Ateşkesin ardından İran’dan füze fırlatıldığına dair haberler asılsızdır” dedi:

“İran Silahlı Kuvvetleri’nin son füzeyi fırlattığını doğrulayan resmi bir kanıt yok; tersine, anlaşmayı ihlal etmeye doğru ilerleyen Siyonist düşman, bunun sonuçlarından tamamen sorumlu olacak.”

İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi de “Siyonist düşmana ve onun alçak destekçilerine savaşı durdurma kararının ulusal düzeyde alındığını” belirten bir açıklama yayımladı.

Açıklamada, İran silahlı kuvvetlerinin “düşmanın zulmüne aşağılayıcı ve ibretlik bir yanıt verdiği” ifade edilerek, bu sürecin Katar’daki ABD üssüne yönelik saldırı ve İsrail’e sabaha karşı düzenlenen füze saldırılarıyla doruğa ulaştığı belirtildi.

Konsey, Tahran’ın topraklarına yönelik saldırılara orantılı ve zamanında yanıt verdiğini, böylece “düşmanı pişmanlığa ve saldırganlığını tek taraflı olarak sona erdirmeye mecbur bıraktığını” vurguladı.

Açıklamanın sonunda şu ifadeye yer verildi: “İran İslam Cumhuriyeti’nin silahlı kuvvetleri, düşmanın sözlerine güvenmeden, parmağı tetikte bir şekilde, her türlü ihlale karşı kararlı ve caydırıcı bir yanıt vermeye hazırdır.”

ABD Başkanı Donald Trump, gece saatlerinde İsrail ve İran arasında ateşkese gidileceğini duyurmuş, İsrail ateşkesi kabul ettiğini açıklamıştı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English