Diplomasi
İran, Türkiye’nin Irak’ta beklenen PKK operasyonuna nasıl yaklaşacak?

Türkiye ve Irak arasında son dönemde gelişen ilişkiler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bağdat ziyareti ile “stratejik bir çerçeveye” oturtuldu. Aşağıda çevirisini okuyacağınız çalışma, iki komşu ülkenin karşılıklı beklentileri, anlaşmazlıkları, imzalanan anlaşmalar ve mutabakata varılan işbirlikleri ile bunların uygulama aşamasında önüne çıkabilecek engellere ışık tutuyor.
***
Türkiye-Irak anlaşması: Ticaret ve su karşılığında güvenlik
Geçen on yıllar boyunca Türkiye, Ankara tarafından terör örgütü olarak tanımlanan Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) yarattığı sürekli tehditle boğuştu. PKK, Kuzey Irak’taki güçlerini Türkiye’deki hedeflere saldırmak için kullandı. Ankara ilk olarak 1997 yazında Kuzey Irak’taki PKK hedeflerine karşı kara kuvvetleri konuşlandırdı ve o tarihten bu yana devam eden Pençe-Kartal Operasyonu da dahil tekrarlanan saldırılar düzenledi. Aralık 2023’ten bu yana Ankara, Kuzey Irak’taki PKK mevzilerine yönelik geniş çaplı bir operasyon gerçekleştirmeye hazırlanıyor ve Irak topraklarının 30-40 kilometre derinliğine kadar uzanan bir tampon bölge kurmayı hedefliyor. Bu girişim, gözetleme noktaları ve askeri üsler inşa edilmesini gerektiriyor. Bu hedeflere ulaşmak için Irak hükümetinin işbirliğinin gerekliliğini kabul eden Ankara, Bağdat ile kapsamlı bir güvenlik anlaşması imzalamaya çalıştı. Ticaret ve su yönetimi gibi çeşitli alanlarda işbirliğiyle bağlantılı olan bu anlaşmanın altı Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 22 Nisan 2024 tarihinde Bağdat’a yaptığı ziyaret sırasında 26 mutabakat zaptı ve stratejik anlaşmanın imzalanmasıyla çizildi.
Bu makale, Türkiye’nin hem Bağdat’taki merkezi hükümet hem de Erbil’deki Irak Bölgesel Kürt Yönetimi (IKBY) ile işbirliğini geliştirmeyi amaçlayan son girişimlerini inceliyor. Özellikle, Ankara’nın çabalarını PKK’ya karşı devam eden mücadelesi bağlamında ele alıyor ve bu tür bir işbirliğiyle ilgili potansiyel fırsatları ve zorlukları değerlendiriyor.
Türkiye’nin Irak ile güvenlik işbirliği motivasyonları
Geçmişte Türkiye, PKK’nın faaliyetlerini engellemek amacıyla Kuzey Irak’ta çeşitli askeri operasyonlar düzenledi. Ancak tüm bu operasyonlar etkisiz kaldı ve PKK saldırıları devam etti. Aralık 2023’te örgüt, Türk ordusuna ait iki gözlem noktasına art arda iki ayrı saldırı düzenleyerek 12 askeri öldürdü. Bu saldırılar Ankara’nın PKK tehdidiyle mücadelede tek taraflı güvenlik önlemlerinin sınırlarını kabul etmesine yol açtı. Sonuç olarak, Mart 2024’te Türk hükümeti, Bağdat ve Erbil hükümetleriyle güvenlik ve ekonomi alanında anlaşmalar için üst düzey diplomatik görüşmelere başladı. Hedef iki yönlüydü: Ankara’nın PKK ile devam eden mücadelesinde elini güçlendirmek ve bu mücadele için hem merkezi hükümetten hem de IKBY’den destek almak.
Bu diplomatik girişimler Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Millî İstihbarat Teşkilâtı Başkanı İbrahim Kalın’ın ziyaretleriyle sonuçlandı. Bu ziyaretler sonucunda 14 Mart 2024 tarihinde iki ülke arasında bir mutabakat zaptı imzalandı. Mutabakat zaptı, Ankara ve Bağdat arasında güvenlik, askeri, ticari, su, tarım ve enerji alanlarında işbirliği için yeni bir siyasi çerçeve hazırlanmasını öngörüyor. Bu gelişme, Bağdat’ın PKK’yı resmen “yasaklı örgüt” olarak tanımlamasıyla aynı zamana denk geldi ve hükümetin tutumunda önemli bir değişikliğe işaret etti.
Bu mutabakat zaptının imzalanmasından sonra Fidan’ın 18 Mart 2024’te bir Türk kanalına verdiği ilk mülakat, Türkiye’nin Irak’a yönelik yaklaşımı hakkında bilgiler verdi. Fidan şunları söyledi: “Sadece güvenlik ve askeri ilişkileri görüşmüyoruz. Aksine, Irak ile ekonomi, ticaret, enerji, su, yeniden yapılanma ve kalkınma alanlarında işbirliğine dayalı ortak bir gelecek inşa etme ve iki taraf arasında güçlü bir stratejik ortaklık kurma olasılığını tartışıyoruz. Bunu başarmak için iki ülke arasındaki güvenlik sorunlarını sona erdirmek sağduyunun gereğidir.”
Irak ve Türkiye arasında imzalanan Mutabakat Zaptı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bağdat ziyareti sırasında iki ülke arasındaki ilişkiler için “stratejik bir çerçeve” oluşturulmasını öngörüyordu ki bu ziyaret Turgut Özal’ın 1990’lardaki ziyaretinden sonra bir Türk Cumhurbaşkanının Irak’a ilk ziyaretiydi. Erdoğan, Bağdat’ı en son 2012 yılında başbakan olduğu dönemde ziyaret etmişti.
Türk hükümetiyle yakın ilişkiler içinde olan Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı SETA tarafından hazırlanan bir rapor Ankara’nın Bağdat’la işbirliğinden hedeflerini şöyle açıklıyor:
- Irak ve Türkiye arasında güvenli bir bölge oluşturulması ve iki ülke silahlı kuvvetlerinin PKK’ya karşı ortak operasyonlar düzenleyebilmesi için askeri koordinasyonun kolaylaştırılması.
- İki ülke arasında petrol, gaz ve enerji boru hatlarının inşasının kolaylaştırılması ve güvenliklerinin sağlanması. Bu, iki ülke arasındaki ticaret hacminin artmasına yardımcı olacaktır.
- Özellikle Amerikan güçlerinin olası bir çekilmesi durumunda, İran’ın nüfuzunu dengelemek için Türkiye’nin Irak’taki nüfuzunun genişletilmesi.
Irak’ın Türkiye ile güvenlik işbirliği motivasyonları
2003 yılından bu yana birbirini izleyen Irak hükümetleri, Türkiye’nin güvenlik anlaşması imzalama ya da PKK’yı terör örgütü olarak tanımlama çağrılarına sürekli olarak direndi. Bağdat, Türkiye’nin Kuzey Irak’a yönelik askeri saldırılarını sık sık kınadı. Tarihsel olarak Bağdat’ı PKK’ya karşı harekete geçmekten alıkoyan bazı kilit faktörler bulunuyor:
- PKK’nın terör örgütü olarak tanımlanması, özellikle Iraklı Sünni siyasi partilerin, bazı Iraklı Şii milisler için de benzer bir muamele talep etmesine neden olabilir. Böyle bir hamle, Iraklı Şii partilerin çıkarlarına ters düşecektir.
- Bazı Iraklı Şii gruplar, Ankara’nın Kuzey Irak’taki askeri saldırıları, Sünni partilere verdiği destek ve Ankara ile su konusundaki anlaşmazlıkları nedeniyle Türkiye’yi kendileri ve ülkeleri için potansiyel bir tehdit olarak görüyor.
- Başta Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) olmak üzere bazı Iraklı Kürt partileri, PKK ile yakın ilişkiler sürdürüyor. Bu ilişki, rakibi Kürdistan Demokrat Partisi’nin (KDP) Irak Kürdistan bölgesindeki etkisini dengelemeye hizmet ediyor. Fidan, 16 Ocak 2024 tarihinde Türk parlamentosunda yaptığı önemli bir konuşmada, KYB’yi ve lideri Bafel Talabani’yi PKK ile işbirliğini sürdürmemeleri konusunda açıkça uyarmıştı.
Ancak Kuzey Irak’taki Türk askeri operasyonlarının sayısındaki artış, Bağdat’ın yaşadığı ciddi su krizi ve Amerikan askerlerinin ülkeden ayrılması yönünde artan çağrılar gibi son dönemde yaşanan bazı gelişmeler Bağdat’ı, Ankara ile güvenlik işbirliği konusundaki tutumunu yeniden değerlendirmeye sevk etti. Bu değerlendirmeler aşağıdaki iç ve dış faktörlerle birleşti:
- Türkiye bu kez Irak’la güvenlik anlaşması önerisini genişleterek bunu, özellikle Fırat ve Dicle nehirlerindeki su akışının artırılması yoluyla Irak’ın acil su krizini çözme gibi çeşitli alanlarda işbirliğine bağladı. Ankara’nın önerisi ayrıca çift yönlü demiryolu hatlarının ve Basra Körfezi’ndeki Basra’yı Türk topraklarına ve limanlarına bağlayan yeni bir otoyolun inşasını içeren “Kalkınma Yolu”nun kurulması yoluyla ticari işbirliğini de kapsıyor. Bu girişim Asya, Körfez ülkeleri ve Avrupa arasındaki ticareti kolaylaştırmayı hedefliyor.
- Amerikan askerlerinin Irak’tan çekilme olasılığına ilişkin tartışmalar, Bağdat’taki karar alıcıları, ABD’nin çekilmesi durumunda Tahran’ın nüfuzunun artmasını önlemek için hem İran hem de Türkiye ile ilişkilerini dengelemeye zorluyor.
- İran tarafından desteklenen Irak hükümeti, IKBY’nin siyasi rolünü kısıtlamaya yönelik çabalarını yoğunlaştırdı. Tahran, Erbil’i İsrail ile istihbarat ve güvenlik işbirliği yapmakla suçlaması Bağdat’ı Federal Yüksek Mahkeme (FYM) kararları yoluyla IKBY’ye baskı uygulamaya sevk ediyor. Bu kararlar arasında IKBY’deki seçim sisteminin değiştirilmesi, Bağdat’ın onayı olmadan petrol ihracatının kısıtlanması ve bölgedeki memur maaşlarının merkezi hükümetin denetimine verilmesi yer alıyor. Üstelik Türkiye ile artan güvenlik ve ticari işbirliği, Ankara ile Erbil arasındaki ticari anlaşmaları, Irak ile Türkiye arasında Musul üzerinden doğrudan bir ticaret koridoru lehine sınırlayacak.
- Ankara ve Washington arasındaki son yakınlaşma, Türkiye’nin ABD ile olan ilişkileri aracılığıyla Irak hükümeti üzerinde baskı kurmasına yardımcı olarak anlaşmanın imzalanmasının önünü açabilir ya da en azından anlaşmaya karşı olan Amerikan muhalefetini ortadan kaldırabilir. Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’nin 13 Nisan 2024’te Washington’a yaptığı ziyaret, Ankara ile yapılan bu anlaşmaya ABD’nin zımnen onay vermesiyle sonuçlanmış gibi görünüyor.
- Bağdat’ın Türkiye ile güvenlik anlaşması imzalamaya yönelik itirazları, Ekim 2023’te Irak-İran güvenlik anlaşmasının imzalanmasından bu yana azaldı. İran rejimine muhalif bazı Kürt partilerin Kuzey Irak’tan kaynaklanan saldırılarının arttığına dair İran’dan gelen şikâyetler üzerine, Irak bu anlaşmayı imzalaması için Tahran’dan baskı görüyordu. Ayrıca İran, İsrail silahları ve casuslarının IKBY’ye topraklarından İran’a sızdırıldığı suçlamasında bulunuyordu.
Türkiye-Irak güvenlik işbirliğinin niteliği ve sınırları
Türkiye’nin Irak ile güvenlik işbirliğine yönelik şartları aşağıdaki talepleri kapsıyor:
- Türkiye, PKK’dan kaynaklanan tehditleri azaltmak için Türkiye-Irak sınırı boyunca Irak’ın 30-40 kilometre içine uzanan bir güvenli bölge oluşturulmasında ısrar ediyor.
- Irak’ta her iki taraftan görevlilerin, PKK’nın faaliyetlerini izleyecekleri bir askeri ve istihbarat gözetleme karakolu kurulması.
- Türkiye’nin bu yaz PKK mevzilerine karşı gerçekleştirmeyi planladığı askeri operasyonun koordine edilmesi ve bu operasyonda yer alınması.
- İki ülke arasındaki ticaret ve enerji yollarının korunması.
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, ülkesinin “iki yıl önce Bağdat’a ortak bir istihbarat-askeri gözetleme merkezi kurulması fikrini önerdiğini ancak olumlu bir yanıt alamadığını” belirtti. Önerinin amacının Türk ve Iraklı askeri yetkili ve istihbarat görevlilerinin bu merkezde birlikte çalışarak PKK militanlarının Kuzey Irak’ta mevzi tutmalarını engellemek ve böylece PKK’nın buradaki varlığı nedeniyle Türk askeri saldırılarına hedef olabilecek Irak köy ve şehirlerini güvence altına almak olduğunu söyledi. Güler, PKK’yı bu köy ve kasabaların sakinlerine kendi iradesini dayatmakla ve bazılarını askeri hedefleri için evlerini terk etmeye zorlamakla suçladı.
12 Mart’ta 2. Ordu Komutanı Korgeneral Metin Tokel ve bir askeri heyet, sınır güvenliği ve Türkiye’nin önerdiği güvenli bölge kurulması konularını görüşmek üzere Irak toprakları içinde Irak Sınır Muhafız Kuvvetleri Komutanlığı’nı ziyaret etti. SETA’nın bildirdiğine göre, görüşmelerde güvenli bölgenin Türkiye-Irak sınırı boyunca 30-40 kilometre derinliğe kadar genişletilmesi konusu da ele alındı. Güler, gazetecilere yaptığı açıklamada, Kuzey Irak’taki güvenli bölge konusunda iyimser olduğunu ifade ederek, “Pençe Harekâtı’nın hedeflerine bu yıl içinde ulaşılması ve güvenli bölgenin Irak’ın 30-40 kilometre içine kadar genişletilmesi konusunda iyimseriz” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan da 4 Mart’taki kabine toplantısında “Irak’ın kuzeyinde 30-40 kilometre derinliğinde güvenli bölge oluşturulmasını bu yaza kadar tamamlamayı hedefliyoruz” diyerek bu öngörüyü yineledi.
Türkiye’nin Irak’a ilettiği yukarıda belirtilen tüm talep ve anlaşmalar, öncelikle bu yaz Kuzey Irak’ta yapılması planlanan genişletilmiş Türk askeri operasyonu için Irak’ın desteğini sağlama amacına hizmet ediyor. Türkiye, operasyon için Irak ordusu ve Halk Seferberlik Güçleri’nin (HSG) desteğinin yanı sıra karşılıklı istihbarat işbirliğinin kurulmasını istiyor. Türkiye’nin daha önceki askeri operasyonlarından farklı olarak Ankara, operasyonun kapsamını İran sınırına yakın kuzeydoğu Irak’ın ötesine, Haşdi Şabi’nin kontrolündeki kuzey Musul ve Sincar’ı da kapsayacak şekilde genişletmeyi hedefliyor. Kapsamlı hedef PKK ile Suriye’deki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasındaki ikmal ve iletişim yollarının kesilmesi. Bu, Ankara’nın istediği sonuçlara ulaşmak için hem Bağdat hem de Erbil’in işbirliğini gerektiren, eşi benzeri görülmemiş büyüklükte stratejik bir hedef.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 22 Nisan’da Bağdat’a yaptığı ziyaret sırasında iki taraf arasında “ikili stratejik çerçeve” anlaşmasının yanı sıra çeşitli sektörlerde işbirliğini kapsayan 22 mutabakat zaptı ve Katar ve BAE tarafından desteklenen 17 milyar dolarlık “Kalkınma Yolunun” inşası için dört çerçeve anlaşması ile birlikte toplamda 26 ortak mutabakat zaptı imzalandı. İmzalanan tüm anlaşmaların mutabakat zaptı ya da çerçeve anlaşması niteliğinde olması, uygulamaya geçilmeden önce belirli ayrıntıların belirlenmesi için ortak komitelerin kurulması gerektiğini gösteriyor. Bu durum, Irak’ın güvenlik işbirliğini ticaret, su ve enerji işbirliğinde ilerlemeye bağlaması, Ankara’nın ise güvenlikle ilgili şartların bir an önce yerine getirilmesi için baskı yapması nedeniyle iki taraf arasındaki mevcut anlaşmazlıkların varlığını doğruluyor.
Irak hükümet sözcüsü Bassem el-Avadi’nin yaptığı açıklamalar, Ankara’nın özellikle PKK’ya karşı ortak askerî harekât için destek ve koordinasyon, ortak bir istihbarat merkezi kurulması ya da güvenli bölge oluşturulması gibi güvenlik talepleri konusunda bir mutabakat olmadığını gösteriyor. El-Avadi, Irak’ın uzun vadede Irak ordusunun tüm sınırların kontrolünü üstlenmesini ve Irak’a ait nöbet ve izleme merkezlerinin kurulmasını arzuladığını ifade etti ancak bu sürecin zaman alacağını da kabul etti. PKK ile ilgili olarak ise, örgüt üyelerinin siyasi mülteci muamelesi göreceğini, siyasi ve askeri faaliyetlerde bulunmalarının yasaklanacağını ve silahlara erişimin kısıtlı olduğu mülteci kamplarına kapatılacaklarını vurguladı. Ancak, Türkiye’nin bu yaz Kuzey Irak’a askeri bir operasyon başlatma olasılığı konusunda yorum yapmaktan kaçındı.
PKK’ya yönelik bu tutum, Irak’ın Türkiye ile birlikte PKK’ya karşı bir savaşa girmeye hazır olduğu anlamına gelmiyor. Benzer şekilde bu Irak’ın Türkiye’nin tek taraflı adımlar atmasını engelleyeceği anlamına da gelmiyor. Nitekim bu adım, PKK üyelerinin sığınma talep etmesine ve Irak’ın bu konudaki önerisini kabul etmesine yol açabilir. El Avadi’nin Irak ordusunun sınır kontrolüne ilişkin sözleri, Bağdat’ın Türkiye’nin önerdiği güvenli bölgeyi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önerdiği şekliyle reddettiği anlamına geliyor.
İran’ın Türkiye-Irak yakınlaşması ve Türkiye’nin ekonomik teşvikleri konusundaki tutumu
Ankara, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti sırasında Stratejik Çerçeve Anlaşması’nın imzalanması ve mutabakat zabıtlarının genişletilmesi de dahil Bağdat’la son dönemde kaydedilen ilerlemelerin ancak Irak hükümetinin bu çerçevedeki yükümlülüklerini yerine getirme konusunda samimi kararlılık göstermesi halinde anlamlı sonuçlar doğuracağının bilincinde. Tahran’ın Irak’ta iktidardaki Koordinasyon Çerçevesi ve askeri gücüyle Halk Seferberlik Güçleri (HSG) üzerindeki etkisi nedeniyle İran’ın tutumu önem kazanıyor. İran perspektifinden bakıldığında, son dönemdeki Türkiye-Irak yakınlaşmasına çeşitli faktörler katkıda bulundu:
- Tahran, Irak’taki Türk-İran rekabetinin, özellikle de Kürt partiler arasındaki kutuplaşmanın, bu partileri Washington ve hatta Tahran’ın iddia ettiği gibi Tel Aviv ile daha fazla işbirliğine ittiğinin farkında. İran’ın geçen yıl Erbil’e düzenlediği ve İsrail istihbarat karakollarını hedef aldığı iddia edilen hava saldırıları bu algıyı besliyor. Washington’un Suriye’de Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile işbirliği yapma planları karşısında -ki bu girişim KYB lideri Bafel Talabani tarafından olumlu karşılandı ve Süleymaniye’de ABD’li bir heyetin eşlik ettiği SDG komutanı Mazlum Abdi’yi ağırladı- Iraklı Kürt partiler SDG ile işbirliği yapmaya başladı. Iraklı Kürt partilerin Amerikan planına uygun olarak SDG ile yakınlaşması İran ya da Türkiye’nin çıkarlarına uygun değil. Dolayısıyla Kürt meselesinin Irak’taki Türk-İran rekabetinden arındırılmasının stratejik bir avantajı olabilir.
- Tahran, sınırı korumak için Ekim 2023’te Bağdat’la imzalanan güvenlik anlaşmasını genişleterek, Bağdat ile Ankara ve Bağdat arasında arzu edilen işbirliğine benzer bir güvenlik anlaşmasını acilen imzaladı. İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Ali Şemhani, Iraklı mevkidaşı Kasım el-Araci ile birlikte 19 Mart’ta Bağdat’ta bu anlaşmayı imzaladı. Bu hamle, Ankara ve Tahran’ın Irak’taki Kürt sorununu etkisiz hale getirme konusundaki çıkarlarının yakınlaştığının altını çiziyor. Tahran’ın benzer bir anlaşmayı güvence altına alma motivasyonu, stratejik hedefleriyle örtüşüyor.
- Tahran, Türkiye’nin PKK ile mücadele kisvesi altında Irak’a yaptığı askeri müdahalelerden duyduğu endişeyi dile getiriyor. Dolayısıyla Bağdat’ın bu konuda Türkiye ile bir güvenlik anlaşması yapması, Bağdat’ı Türkiye’nin Kuzey Irak’taki askeri kararları ve operasyonlarında etkin bir ortak haline getirecek. Bu senaryo, Koordinasyon Çerçevesi Hükümeti ve Halk Seferberlik Güçleri aracılığıyla Irak’ın siyasi ve güvenlik meseleleri üzerinde önemli bir nüfuza sahip olan Tahran için avantajlı olacaktır. Sonuç olarak Tahran, Türkiye’nin askeri operasyonları hakkında geniş bir bilgiye sahip olacak ve Irak hükümeti aracılığıyla belirli eylemlere karşı çıkma potansiyeline sahip olacak.
IKBY’nin Türkiye-Irak güvenlik işbirliğine yönelik tutumu
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, Bağdat ile Ankara arasında imzalanan güvenlik anlaşması hakkında, özellikle de bölgenin İçişleri Bakanı Rabir Ahmed’in Bağdat’ta mutabakat zaptının imzalanması sırasında hazır bulunması nedeniyle herhangi bir olumsuz yorumda bulunmadı. Ayrıca IKBY Başkanı Neçirvan Barzani 6 Nisan’da yaptığı bir konuşmada Bağdat ve Erbil arasındaki işbirliğinin önemini vurguladı ve IKBY’nin “kendi topraklarından yapılacak herhangi bir komşu ülkeyi tehdit eden her türlü saldırıyı reddettiğini” belirtti. Bu açıklama Irak-Türkiye güvenlik anlaşmasına doğrudan destek veriyor. Ayrıca bu anlaşmayı kolaylaştırmak için Bağdat’ı ziyaret eden Türk heyetleri Erbil’i de ziyaret ederek, bu anlaşmanın hazırlıkları konusunda bölgeye bilgi verme çabasında olduklarını gösterdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Erbil’e yaptığı ve bir Türk cumhurbaşkanının bölgeye yaptığı ilk ziyaret olma özelliğini taşıyan tarihi ziyaret, bölgeyi Türkiye ile işbirliğini destekleme konusunda daha da teşvik etti.
Bağdat-Ankara anlaşmasının IKBY üzerindeki etkisi şu şekilde özetlenebilir:
- Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), son dönemde çok sayıda çatışmaya girdiği Kürdistan İşçi Partisi (PKK) üzerindeki baskıdan fayda sağlayacaktır. Rakibi Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (KYB) ise bu anlaşma nedeniyle güç kaybetmesi muhtemel. KYB ve lideri Bafel Talabani, kısmen Washington’dan gelen baskıların da etkisiyle Ankara ile ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor.
- Ankara ve Bağdat arasındaki ticaret anlaşması Erbil’in ticari çıkarlarını bir miktar etkileyebilecek olsa da Erbil, Türkiye ile olan sağlam ticari ilişkilerine güvenmeye devam ediyor. Bölgenin Türk ürünleri için önemli bir pazar olduğu göz önüne alındığında, birden fazla ticaret yolunun bulunmasının Türkiye ile ticaret yapma kabiliyetini engellemeyeceğine inanıyor.
- Erbil daha önce Bağdat’la yaşadığı anlaşmazlıklarda Ankara’nın desteğine güveniyordu. Ancak bu dinamik, Irak’tan ayrılmak için yapılan başarısız referandum girişiminin ardından değişti. Sonuç olarak IKBY, özellikle ABD’nin Irak’tan çekilmesine yönelik müzakereler ilerledikçe hem Ankara hem de Bağdat ile ilişkilerini aktif bir şekilde geliştirmeye çalışıyor.
Sonuçlar ve Beklentiler
Türkiye, özellikle güvenlik gerekliliklerini Irak’ın “Kalkınma Yolu” projesiyle ilişkilendirerek ve kritik su ve enerji konularını ele alarak, Irak’a daha fazla işbirliğini vurgulayan yeni bir yaklaşım sunarak son bölgesel gelişmelerden ustaca yararlandı. Bu stratejik manevra iki ülke arasındaki ilişkileri güçlendirmeye ve Türkiye’nin nüfuzunu kademeli olarak artırmaya hazırlanıyor. Ankara, Irak’ta Türk şirketleri tarafından yürütülecek barajlar, rezervuarlar ve su yolları gibi altyapı projeleri önererek su yönetimine ilişkin vizyonunu ortaya koydu. Üstelik Türkiye, “su paylaşımı” kavramını reddederken, modern sulama tekniklerinin benimsenmesi ve tarımda su kullanımının optimize edilmesi konusunda Irak’a yardımcı oluyor. İmzalanan anlaşmalar, Irak’ın su krizini yalnızca Ankara’nın Dicle ve Fırat nehirlerinin akışını azaltmasına bağlamak yerine, krizin esas olarak iç verimsizliklerden kaynaklandığını kabul ettiğinin altını çiziyor.
Öte yandan Irak, PKK’ya karşı askerî müdahale zorunluluğunu ortadan kaldırmak için PKK’yı terör örgütü olarak tanımlamaktan kaçındı. Bunun yerine grubu “yasaklı” olarak nitelendirdi ve üyelerini devlet ve BM gözetimi altında mülteci olarak sınıflandırdı. Bu Türkiye’nin beklentilerinin altında kalsa da Bağdat’ın önceki tutumuna göre bir iyileşme anlamına geliyor. Sonuç olarak Ankara, Bağdat’ın kaçan unsurları kontrol altına alma ve mülteci kampları kurma konusunda yardımcı olacağı beklentisiyle bu yaz PKK’nın kalelerine karşı tek başına askeri operasyon başlatacak gibi görünüyor.
Beklentiler, Türkiye’nin yaklaşan askeri operasyonunun ardından Türkiye-Irak ilişkilerinin daha hızlı ve daha sağlam bir gelişme göstereceği yönünde. Bu, PKK ile ilgili görüş ayrılıklarının çözülmesinin ve daha fazla işbirliği için yolların araştırılmasının önünü açabilir. Ancak Irak’ın Ankara ile işbirliğinin bu anlaşmalarla belirlenen kapsamı, İran’ın Koordinasyon Çerçevesi hükümeti üzerindeki etkisine bağlı kalabilir. Tahran, Sincar ve Irak-Suriye sınırında yani tam da Türkiye ve Irak’ın “Kalkınma Yolunu” genişletmek ve PKK unsurlarının sınır ötesi iletişimini engellemek istediği yerde etkili olan Halk Seferberlik Güçleri üzerindeki kontrolü sayesinde önemli bir nüfuza sahip.
Diplomasi
ABD, İngiltere ve Japonya Tayvan’daki diplomatik varlıklarını artırıyor

Kaynaklara göre, ABD, İngiltere ve Japonya, Tayvan’daki fiili “diplomatik temsilciliklerini” son yıllarda önemli ölçüde genişletti.
Tayvan’ın resmi ilişkisi olan sadece 12 ülke bulunurken, bunların hiçbiri büyük güçler değil. Ancak, ilgili bir yetkilinin Nikkei Asia‘ya verdiği bilgilere göre, 2022’de yaklaşık 300 olan yabancı diplomat ve fiili diplomat sayısı, 2024’te 400’e yükseldi.
Anonim kalmak koşuluyla konuşan yetkili, yerel istihdam hariç ABD diplomatlarının sayısının 2022’de yaklaşık 80 iken geçen yıl 110’un üzerine çıktığını açıkladı. Japon diplomatların sayısı ise 2022’de 25 iken 40’a yükseldi.
Bu durum, ABD-Çin rekabeti artarken, Tayvan’ın bir güç mücadelesi sahası haline geldiği bir döneme denk geliyor.
Ayrılıkçı Tayvan lideri William Lai yönetimi ABD, Japonya, İngiltere ve diğer ülkelerin desteğinin, Çin’e karşı koymak için hayati öneme sahip olduğunu düşünüyor.
ABD’nin 1979’da diplomatik ilişkilerini Taipei’den Pekin’e taşımasının ardından, fiili büyükelçiliği olan Amerikan Enstitüsü Tayvan’da kuruldu. Enstitünün internet sitesine göre, AIT personelinin toplam sayısı 550’nin üzerine çıktı ve bu sayı ile Taipei’deki en büyük yabancı misyon haline geldi.
2023 yılında Tayvan ile ticaret anlaşması imzalayan ilk Avrupa ülkesi olan ve Tayvan’ın yerli denizaltı programı için teknoloji sağladığı bildirilen İngiltere de, Taipei misyonunun kadrosunu %40’ın üzerinde artırdı.
2023 itibariyle, İngiltere’nin Taipei’deki fiili büyükelçiliğindeki personel sayısı 2017’deki 35’ten 50’ye çıktı. Bu sayıya, konuyla ilgili kaynaklara göre, iki yıldan kısa bir süre önce İngiltere tarafından atanan iki önemli yeni görevli de dahil: bir boğazlar güvenliği ve bölgesel güvenlik başkanı ve ticarete odaklanan bir güvenlik danışmanı.
Çin Stratejik Riskler Enstitüsü’nün yönetici direktörü Andrew Yeh, “İngiltere ve müttefiklerinin Tayvan’daki diplomatik kaynaklarını güçlendirmeleri mantıklı” dedi. “İngiltere, Tayvan ile ticareti ve yatırımları derinleştirerek, özellikle de güçlü bilim ve teknoloji altyapısından çok şey kazanabilir” diye ekledi.
Tayvan’da bir kriz olması durumunda Okinawa adalarından 120.000 kişiyi tahliye etme planları yapan Japonya da varlığını güçlendiriyor. Japonya-Tayvan Değişim Derneği olarak bilinen fiili büyükelçiliğinin personel sayısı önemli ölçüde arttı.
İlgili kaynaklara göre, yerel personel de dahil olmak üzere misyonun toplam personel sayısı son beş yılda yaklaşık iki katına çıkarak 50’den 110’a yükseldi. Ek personel arasında, ekonomi ve kültürün ötesinde bir yetki alanına sahip ikinci bir temsilci yardımcısı da bulunuyor: Japonya’nın temsilcisi emekli bir diplomat; birinci yardımcısı, resmi olarak derneğe geçici olarak atanan Ekonomi, Ticaret ve Sanayi Bakanlığı’ndan bir yetkili; ikinci yardımcısı ise teknik olarak geçici olarak atanan Dışişleri Bakanlığı’ndan bir yetkili.
İçeriden edinilen bilgilere göre, bir zamanlar Çin’deki görevlerden daha az prestijli olarak görülen Taipei’deki görevler, artık daha fazla önem ve anlam kazanmış durumda.
Tayvan’ın DSET düşünce kuruluşunun CEO’su Jeremy Chih-Cheng Chang, Taipei’deki yabancı misyonların teknoloji ve ulusal güvenlik konularında yerel uzmanlarla işbirliğini artırdığını söyledi.
Nikkei Asia’ya verdiği demeçte, “Birçok temsilcilik artık yarı iletkenler, yapay zeka, enerji güvenliği ve insansız hava araçları ile ilgili araştırma projelerinde DSET ile düzenli olarak işbirliği yapıyor” dedi.
Ayrıca, ülkelerindeki akademisyenler ile Tayvanlı düşünce kuruluşları arasında bağlantıları kolaylaştırdıklarını da sözlerine ekledi. “Bir keresinde DSET’i ziyaret eden bir büyükelçi, ülkesinden beş akademisyenin profilini tek tek çıkardı. Büyükelçi, ‘Düşünce kuruluşunuzun çalışmalarını incelediğimizde, bu araştırmacılar sizin özel projelerinizle uyumlu olduğunu gördük’ diyerek ortak araştırma başlatmak için aktif olarak girişimde bulundu” dedi.
Tayvan parlamentosunun dışişleri ve savunma komitesinin eşbaşkanı olan milletvekili Puma Shen, yabancı diplomatların casuslukla mücadele için Tayvan hükümetiyle siber güvenlik ve istihbarat paylaşımı konusunda işbirliği yapmasının hayati önem taşıdığını savundu. Shen, Tayvan Yabancı Muhabirler Kulübü’nün düzenlediği bir brifingde, “Ulusal güvenlik tehditleri için bilgi akışı ve para akışı ulusal sınırları tanımaz” dedi. “Yabancı hükümetlerin, Çin’in ekonomik casusluk ve hackleme iddialarıyla ilgili faaliyetler hakkında bilgi paylaşmak” için Lai yönetimi ile işbirliği yapması gerektiğini savundu.
Avustralya, Çek Cumhuriyeti ve Almanya gibi bazı ülkeler de adımlarını hızlandırdı.
1981 yılında sadece dört personelle kurulan Avustralya Ofisi’nde şu anda 50’den fazla personel çalışıyor. 2022’de Avustralya hükümeti, Taipei’de fiilen askeri ataşe görevi gören bir “stratejik işler direktörü” atadı.
“Çok büyüdük ve her türlü işi yapıyoruz” diyen iyi bir kaynak, “Ancak enerji güvenliği büyük bir odak noktası. Bu sadece mal satmakla ilgili değil” dedi. Kaynak, Avustralya’nın Tayvan’ın en büyük enerji tedarikçisi olduğunu ve Tayvan’ın kömür ihtiyacının yarısını, doğal gaz ihtiyacının ise %40’ını karşıladığını belirtti.
Alman Enstitüsü Taipei’deki bir kaynak, bu yaz personel sayısını artıracağını ve “siyasi departmana yeni bir pozisyon ekleyeceğini” söyledi. Kaynak, “Konsolosluk işleri departmanındaki personel sayısını da artıracağız. Bu, esas olarak TSMC’nin Almanya’daki yatırımıyla ilgili” dedi.
Kaynak, “Kültürel ve ekonomik konulara eskisi kadar dahil değiliz, siyasi çalışmalara daha fazla dahil oluyoruz. Bunun nedeni, Tayvan’ın bugün çok daha fazla siyasi ilgi görmesi ve daha fazla siyasi analiz, raporlama ve işbirliği projelerine olan ‘talebi’ karşılamamız gerektiğidir” ifadelerini kullandı.
Avrupa Güvenlik Politikası Değerleri Merkezi’nden Marcin Jerzewski’ye göre, Çek Cumhuriyeti de, ekonomik alışverişleri güçlendirmek için Tayvan’daki varlığını artırdı.
Jerzewski, Nikkei Asia’ya verdiği demeçte, “Çek Ekonomi ve Kültür Ofisi artık bir kültür ve kamu diplomasisi enstitüsü olan Çek Merkezi’nin direktörünü ve CzechInvest’i barındırıyor” dedi. “Bu iki yeni kurumun fiili büyükelçilik bünyesindeki varlığı, Prag ve Taipei arasındaki gayri resmi ancak önemli bağların kurumsallaşmasında önemli bir dönüm noktasıdır” diye ekledi.
İsveç’in Taipei’deki fiili büyükelçiliğinin geçen ay yayınladığı bir nota göre, İsveç Dışişleri Bakanlığı ağustos ortasında Taipei’ye bir temsilci yardımcısı gönderecek, bu da misyona bir diplomat daha ekleneceği anlamına geliyor. Misyona şu ana kadar sadece fiili büyükelçi olmak üzere bir diplomat bulunuyor.
Avrupa Birliği misyonunda ise, bir AB diplomatının Nikkei Asia’ya verdiği bilgiye göre, Siyasi, Basın ve Enformasyon Bölümü’nde dört, Ticaret Bölümü’nde dört olmak üzere toplam 14 personel görev yapıyor.
Diplomat, “Küçük bir PPI bölümü, siyasi bağlamın AB ile Tayvan arasındaki ekonomik ve ticari ilişkileri nasıl etkilediğini inceleyip analiz etmek anlamında siyasi çalışmalar yürütüyor. Çalışmalarımızın bağlamı, AB’nin Hint-Pasifik Stratejisi ile ekonomik, ticari, küresel ve güvenlik konuları gibi kümeler içinde oldukça iyi tanımlanmıştır” dedi.
Diplomasi
Xi ve Putin Moskova’da buluştu: ‘Güç politikasına karşı çıkma’ vurgusu

Devlet Başkanı Xi Jinping, Çin ve Rusya’nın tek taraflılığa ve güç politikasına karşı çıkma konusunda özel bir sorumluluğu olduğunu vurguladı.
9 Mayıs Zafer Bayramı törenine katılmak için Moskova’ya giden Xi Jinping, bu vurguyu perşembe günü Kremlin’de Rus mevkidaşı Vladimir Putin ile resmi görüşmelere başlarken yaptı.
Xi, toplantının başında yaptığı açıklamada, “Seksen yıl önce, Çin ve Rusya halkları büyük bir zafer elde etmek için muazzam fedakarlıklar yaptılar ve dünya barışı ve insanlığın ilerlemesi için silinmez bir sayfa yazdılar” dedi.
Xi, “Bugün, uluslararası sahnede tek taraflılık eğilimleri, güç politikası ve zorbalık karşısında Çin, Rusya ile birlikte büyük ülkeler ve BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri olarak özel sorumluluklarımızı üstleneceğiz” diye konuştu.
Xi, ikili güvenin derinleştiğini ve Çin ile Rusya arasındaki bağların “daha sakin, kendinden emin, istikrarlı ve dirençli hale geldiğini” söyledi.
“Çin, Rusya ve çok sayıda gelişmekte olan ülkenin hak ve çıkarlarını kararlılıkla savunacak ve eşit ve düzenli çok kutuplu bir dünya ile evrensel olarak faydalı ve kapsayıcı bir ekonomik küreselleşmeyi ilerletmek için el ele çalışacağız” dedi.
Putin açılış konuşmasında, “değerli dostu” ile doğrudan görüşme fırsatını takdir ettiğini belirterek, Japonya ile savaşın sona ermesinin 80. yıldönümünü anmak için Çin’i ziyaret etmekten memnuniyet duyacağını ekledi.
Kremlin’den yapılan açıklamaya göre Putin, Çin Halk Kurtuluş Ordusu askerlerinin cuma günü yapılacak Zafer Bayramı geçit törenine katılan “en büyük yabancı askeri birlik” olacağını da kaydetti.
Putin, savaş yıllarında gelişen iki ülke arasındaki askeri kardeşliğin “modern Rus-Çin ilişkilerinin temel dayanaklarından biri” olduğunu da sözlerine ekledi.
“Çinli dostlarımızla birlikte, tarihi gerçeği kararlılıkla koruyor, savaş yıllarındaki olayların anısını yaşatıyor ve neo-Nazizm ve militarizmin modern tezahürlerine karşı koyuyoruz” dedi.
Putin, dostluğu güçlendirme ve işbirliğini genişletme niyetinin Rusya ve Çin’in “stratejik etkileşim” temelinde oluşturduğu bir niyet olduğunu ve ilişkilerin geliştirilmesinin her iki ülkenin yararına olduğunu ve “kimseye karşı olmadığını” söyledi.
Görüşme öncesinde Kremlin’de Xi Jinping için kırmızı halı serildi. Çin heyetinde Xi’nin genel sekreteri Cai Qi, Dışişleri Bakanı Wang Yi ve Ticaret Bakanı Wang Wentao da yer alıyor.
Bu, Xi’nin 2013’te göreve gelmesinden bu yana Rusya’ya yaptığı 11. ziyaret ve Putin ile bu yılki üçüncü görüşmesi.
Xi’nin Moskova ziyareti, ABD Başkanı Donald Trump’ın Çin ürünlerine en sert gümrük vergilerini uygulamaya koymasının ardından Çin’in ABD’nin yoğun baskısıyla boğuştuğu bir dönemde gerçekleşti.
ABD’den ithalata misilleme vergileriyle yanıt veren Çin, aynı zamanda, çalkantılı dönemlerde ekonomik entegrasyon ve küresel düzene bağlı, istikrarlı ve uzun vadeli bir ortak olarak kendini göstermeye çalışıyor ve Güneydoğu Asya’dan Avrupa ve Latin Amerika’ya kadar birçok ülkeyi kendine çekmeye çalışıyor.
Çin ve ABD’den üst düzey yetkililer, bu hafta sonunda İsviçre’de bir araya gelerek, uzun bir ticaret müzakereleri sürecine girmeden önce tarafların birbirlerinin pozisyonlarını daha net anlamalarına olanak tanıyacak görüşmelerde bulunacaklar.
Kremlin’den yapılan açıklamaya göre, Ukrayna’daki savaş, Rusya-ABD ilişkileri, gelişmekte olan ekonomilerin oluşturduğu BRICS grubu ve G20 kapsamındaki işbirliği, Xi-Putin görüşmelerinin gündeminde üst sıralarda yer alacak.
Xi ve Putin, ortak açıklamalar ve basın toplantısı öncesinde, önerilen Sibirya’nın Gücü 2 doğalgaz boru hattı da dahil olmak üzere ekonomik ve enerji konularını da görüşecek.
Dayanışma gösterisi olarak, Putin’in “ana konuk” olarak nitelendirdiği Xi, Sovyetler Birliği’nin İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi Almanyası’na karşı kazandığı zaferin 80. yıldönümü anma törenine cuma günü Kızıl Meydan’da katılacak.
Xi, dört günlük resmi ziyaret için çarşamba günü yerel saatle Moskova’ya indi. Xi, havaalanında yazılı bir konuşmada, Çin’in İkinci Dünya Savaşı’nın “zafer mirasını” korumak için Rusya’nın yanında olduğunu yineledi.
Xi, “Kararsızlık ve istikrarsızlıkla dolu değişken bir uluslararası ortam karşısında, Çin ve Rusya … İkinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarını ortaklaşa koruyacak, BM merkezli uluslararası sistemi ve uluslararası hukuka dayalı uluslararası düzeni kararlılıkla savunacak, hegemonya ve güç politikasına kararlılıkla karşı çıkacaktır” dedi.
Diplomasi
Ukrayna, maden yatakları bilgilerini önce ABD ile paylaşacak

Ukrayna, ABD ile imzaladığı kaynak anlaşması kapsamında Amerikalı yatırımcılara ülkedeki maden yatakları verilerine öncelikli erişim hakkı tanıyacak. Ekonomi Bakanı Yuliya Sviridenko ve yardımcısı Taras Kaçka, anlaşmanın yeni bir yatırım fonu kurduğunu ve ABD’nin kritik hammadde, petrol ve doğalgaz alanlarında ilk bilgiyi alacağını belirtti. Fonun birkaç hafta içinde faaliyete geçmesi bekleniyor.
Ukrayna, ABD ile imzaladığı kaynak anlaşması kapsamında Amerikalı yatırımcılara ülkedeki maden yatakları verilerine öncelikli erişim hakkı tanıyacak.
Strana gazetesinin aktardığına göre, 30 Nisan’da imzalanan anlaşma, ABD-Ukrayna Yeniden Yapılanma Yatırım Fonu (RIF) adında yeni bir fon kurulmasını öngörüyor.
Anlaşma çerçevesinde oluşturulan fonun etkinliği, “kritik hammadde, petrol ve doğalgaz başta olmak üzere yeni yatırım fırsatları hakkında ilk bilgiyi” alacak olan Amerikalı ortakların ilgisine bağlı olacak. Diğer şirketler için ise eskiden olduğu gibi ihaleler ve açık artırmalar düzenlenmeye devam edecek.
Bu şirketler de destek için fona başvurabilecek.
Fonun yöneticileri henüz belirlenmedi.
Habere göre, ABD tarafından DFC (Uluslararası Finans Kurumu) ve Hazine Bakanlığı temsilcileri bu görevde yer alabilir.
Ukrayna Ekonomi Bakanı Yuliya Sviridenko ve yardımcısı Taras Kaçka, düzenledikleri basın toplantısında, fonun birkaç hafta içinde faaliyete geçeceğini bildirdi.
Açıklanmayan ek anlaşmalara ilişkin müzakerelerin her gün devam ettiğini belirten Kaçka, “büyük olasılıkla” belgelerin kamuoyuna duyurulacağını da sözlerine ekledi.
Daha önce yayımlanmamış olan iki ek anlaşmanın içeriği hakkında Zerkalo Nedeli dergisi kaynaklara dayandırdığı haberinde detaylar vermişti.
Dergi, bu ayın başında yayımladığı haberde, Amerikalı yatırımcıların maden çıkarma ve altyapı alanındaki potansiyel projeler hakkında bilgiyi ilk alacaklarını ve bu bilgiyi üç aya kadar inceleyebileceklerini belirtmişti.
Sadece Amerikalı yatırımcıların reddetmesi durumunda diğer yatırımcılar projeye erişebilecek, ancak altı ay boyunca koşulların ABD’ye sunulanlardan daha mali açıdan avantajlı olamayacağı ifade edilmişti.
Ukrayna ve ABD, kaynak anlaşmasını 30 Nisan’da imzaladı. Belge, ABD tarafına yatırım güvenliği garantileri ve Ukrayna topraklarındaki maden çıkarma faaliyetlerine katılma hakkı sağlıyor.
Fon, önemli madenlerin, petrol ve doğalgazın çıkarılmasına, ilgili altyapıya ve işlenmesine yatırım yapacak.
ABD ve Ukrayna, projeleri ortaklaşa seçecek ve yönetimde eşit oy hakkına sahip olacak.
Anlaşma, 57 farklı madeni içeriyor. Associated Press ajansının haberine göre, anlaşma Ukrayna’ya hâlihazırda gelir getiren kaynakları kapsamıyor ve herhangi bir kâr, yeni yatakların geliştirilmesi ve maden çıkarılması için önemli yatırımlara bağlı.
Bakan Sviridenko, kaynakların tam mülkiyetinin ve kontrolünün Kiev’de kaldığını, nerede ve ne çıkarılacağına Ukrayna’nın karar verdiğini vurguladı.
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, 5 Mayıs’ta yaptığı açıklamada, Moskova’nın kaynak anlaşmasının içeriğine aşina olmadığını ve detaylara inmeden anlaşma hakkında yorum yapmanın mümkün olmadığını ifade etmişti.
ABD ile Ukrayna arasındaki maden anlaşmasının nihai metnine bakış
-
Görüş2 hafta önce
Pahalgam terör saldırısı, Hindistan ve Pakistan yine kavgalı…
-
Görüş2 hafta önce
Dönüşümün gereklilikleri ve ulusal ortaklığın ihtiyaçları arasında Hamas
-
Görüş6 gün önce
Hindistan ve Pakistan savaşır mı?
-
Avrasya Günlüğü2 hafta önce
ABD’li ekonomist: Çin’in “e-ticaret + altyapı” sinerjisi bölgesel ekonomik dönüşümü hızlandırıyor
-
Görüş1 hafta önce
ABD, Ukrayna’ya ihanet etti
-
Dünya Basını2 hafta önce
Jeffrey Sachs: ABD’nin Asya’daki askeri üslerini kapatın
-
Avrasya Günlüğü2 hafta önce
Francis Acquah Amaning ile Çin-Afrika dijital işbirliğinin ilerlemesi ve potansiyeli üzerine röportaj
-
Avrasya Günlüğü2 hafta önce
Francis Gurry ile Çin’in küresel dijital yönetişimin şekillendirilmesinde oynadığı rol üzerine röportaj