Suriye hava sahasında askeri hareket özgürlüğünü korumak isteyen Tel Aviv yönetiminin Ukrayna konusundaki tutumu ABD ve Batılı müttefiklerinden tepki görüyor. İsrail’e yöneltilen eleştiriler İsrail Dışişleri Bakanı’nın Ukrayna ziyareti sonrası görece hafifledi ancak bu kez Moskova ile ilişkilerin seyri endişe konusu.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Ukrayna’ya askeri yardım sağlanması konusunda geçen mart ayında ilk kez bir güvenlik toplantısı düzenledi. Toplantıda alınan kararların içeriği belli değil ancak Netanyahu’nun silah gönderme konusunu değerlendirdiği kaydediliyor. Ukrayna, İsrail’den Rus füzelerini durduracak hava savunma sistemi talep ediyor. İsrail bu sistemi göndermeyi henüz kabul etmedi ancak anti-drone ve füze uyarı sistemlerinin satışı için ihracat lisanslarını onayladı.
Ukrayna ordusuna ait hava savunma sistemlerinin mühimmatlarının yakın zamanda tükenebileceğine ilişkin sızan Pentagon belgeleri dikkate alındığında, İsrail’in Batı’dan gelen ısrarlara ne kadar daha direneceği belirsiz. Bu belirsizlik, Tel Aviv’in nükleer silah üretmeye yaklaşan ve İsrail’in potansiyel müttefikleriyle normalleşme anlaşmaları imzalayan İran’a karşı en sert mücadeleyi yürütmesi gerektiğine inandığı bir dönemde yaşanıyor. İsrail, Suriye’de İran’ın yönettiğini öne sürdüğü militan gruplara yönelik saldırılarını Tahran’la mücadelenin önemli bir ayağı olarak görüyor. Bu nedenle Suriye hava sahasına hâkim Rusya’yı karşına almak istemiyor ancak İsrailli analistlere göre vakit daraldı.
İsrail’in köklü yayın organlarından Haaretz’de yer alan analiz-habere göre, “Rusları kızdırmadan Ukraynalılara yardım girişimi başarısızlığa mahkûm ve İran- Rusya arasında artan askeri iş birliği İsrail’in Suriye’de, Rusya ile güvenlik koordinasyonunu tehlikeye atabilir.”
Jonathan Lis tarafından kaleme alınan ve içinde ismi belirtilmeyen İsrailli yetkililere dayandırılan görüşlerin de yer aldığı makale şöyle:
***
Yetkililer, Rusya’nın İran’la Gelişen İlişkilerinin İsrail’in Suriye’deki Güvenlik Koordinasyonunu Tehlikeye Attığı Uyarısında Bulundu
Moskova ile Washington arasında kalan (Batı) Kudüs’teki yetkililer, Ukrayna’daki savaşın İsrail’i denge kurmaya zorladığını ve ayak uyduramayabileceğini söylüyor.
İsrailli yetkililer, Ukrayna’daki savaşın ortasında İran ile Rusya arasında artan askeri iş birliğinin Moskova ile (Batı) Kudüs arasındaki ilişkilere önemli ölçüde zarar verebileceğine ve İsrail’in komşu Suriye’de, Rusya ile imrenilen güvenlik koordinasyonunu tehlikeye atabileceğine inanıyor.
Uzmanlar, İsrail’in Suriye topraklarındaki İran hedeflerine yönelik saldırılarında Tahran’ın Rus hükümetine iş birliği yapmaması için baskı yapabileceğini düşünüyor. Ayrıca, Haaretz ile konuşan bir siyasi kaynak, İsrail’in Moskova ile ilişkilerinin sarsılmakta olduğunu kabul etmesi ve Ukrayna’ya güvenlik yardımı sağlama olasılığını yeniden incelemesi gerektiğini söyledi.
Kaynak, “Rusya ile Batı arasındaki bu aşırı kutuplaşma, İsrail’in bu iki dünya arasında gezinmeye devam etmesine izin vermeyecek” dedi: “Moskova’nın İran’la yakınlaşması faktörünün yanı sıra, Rusya’daki gözlemler, ülkedeki Yahudilere de şu ya da bu şekilde zarar verecek insan hakları ihlallerine neden olan iç politik risklerin büyüdüğünü gösteriyor. Bu, çatışmaya yol açacak.”
Bu arada Başbakan Binyamin Netanyahu, Ukrayna’ya askeri yardımın uzatılması olasılığını reddetti ve hükümetin görece dahil olmama politikasına bağlı kaldı. Geçenlerde üst düzey bir yetkili, “Rus pilotlarına birkaç adım mesafede her gün uçak uçuran başka bir ülke bilmiyorum. İsrail’in, diğer ülkelerde olmayan bu sorunu var” dedi.
Ek olarak yetkililer, Ukrayna’ya yapılan yardımın Putin’in öfkesini çekmesinin Rus Yahudi cemaatine zarar verme ve iki ülkenin karşılıklı uçuşları durdurma olasılığı konusundaki endişelerini dile getirdiler.
Pazartesi günü Netanyahu, İsrail’in kabul ettiği Ukraynalı mültecilere yapılan yardıma ilişkin bir durum değerlendirmesi de yaptı. Toplantının sonunda, Ukraynalı mültecilere vizelerin uzatılması ve sağlık ve sosyal yardım da dahil insani yardım sağlanmasına devam edilmesini onayladı.
İsrailli bir kaynak, devletin Ukrayna’daki savaşa dair tutumunu eleştirdi: “Rusları kızdırmadan Ukraynalılara yardım konusunda düşük profil sergilemeyi rasyonelleştirme girişimi başarısızlığa mahkûm. Net olarak işe yaramayacak. Batı hareket ediyor ve biz sıkışıp kaldık.” İsrail’in “Ruslarla savaşmak zorunda olmadığını” da sözlerine ekledi: “İki ülke arasındaki ilişkilerin dondurulduğunu ilan etmemeli ve büyükelçiyi geri çağırmamalıyız. Ayrıca hava savunma sistemlerinin Ukrayna’ya teslim edildiğini duyurmak için acele etmeye gerek yok. Ancak durumu anlamak çok önemli.”
Bu değerlendirmeler, ABD’nin, İsrail’in tanksavar güdümlü füzeler ve gelişmiş hava savunma sistemleri de dahil Ukrayna’ya ölümcül silahlar transferinin yolunu açacak senaryoları araştırdığı, sızan Pentagon belgeleriyle ilgili New York Times haberine de yansıdı. Haberde Rusya’nın İsrail Hava Kuvvetleri operasyonlarını engellemek için Suriye’ye kasıtlı olarak gelişmiş hava savunma sistemleri yerleştirme ihtimalinin düşük olduğu belirtiliyor.
Ayrıca, sızdırılan belgeler Rusya, nükleer programına ya da Amerikan baskısıyla mücadelede İran’a yardım ederse örneğin silah transferi için üçüncü bir ülkeyi kullanmak gibi İsrail’in Ukrayna’ya ölümcül silah yardımına yol açacak başka olasılıkları da ortaya çıkardı. İsrailli yetkililer, geçenlerde Moskova’nın şimdilik İran’ın nükleer programına yardım etme ihtimalinin düşük olduğunu tahmin ettiklerini duyurdular.
Geçen şubat ayında İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen, savaşın başlamasından bu yana Ukrayna’nın başkenti Kiev’i ziyaret eden ilk İsrailli bakan oldu. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelensky ile İsrail’in akıllı erken uyarı sistemi tedarik edeceğine söz verdiği görüşmeden bir gün sonra Ukrayna Devlet Başkanı, İsrail’i insansız hava araçlarını ve füzeleri önleyecek bir sistemle askeri yardımını artırmaya çağırdı. Zelensky, Münih konferansında yaptığı konuşmada, “Hayatlarımızı mahvetmeye gelen Goliath’ı* yenmekten başka alternatifimiz yok” dedi: “Davud olmak savaşmak demektir ve biz savaşırız. Davud olmak, kazanmak için bir sapan tutmaktır. Henüz İsrail’in David Sling hava savunma sistemine sahip değiliz, ancak bunun yalnızca geçici bir mesele olduğuna inanıyorum.”
*Zelensky konuşmasında Eski Ahit ve Kur’an’da bahsi geçen ve Goliath-Davut hikayesine başvurmuştu.
Lübnan Enformasyon Bakanı Ziad Makary Harici’ye konuştu: “HTŞ’den istediğimiz şey, Lübnan’ın iç meselelerine ya da işlerine karışmamasıdır.”
İki aylık yoğun ve yıkıcı bir çatışmanın ardından İsrail ve Lübnan arasında ateşkes gerçekleşti. Lübnan hükümeti, haftalar süren müzakereler sonucunda bir ateşkes anlaşmasına varmıştı. 60 gün içinde ateşkesin uygulanması öngörüldü. Anlaşmaya göre, İsrail birlikleri, belirlenen bölgelerden geri çekilecek, Lübnan Ordusu İsrail’in boşalttığı bölgelere konuşlanacak ve güvenliği sağlayacak. Bölgedeki mayınlar, patlamamış mühimmatlar ve altyapıdaki yıkımlar nedeniyle geniş çaplı bir yeniden inşa çalışması yapılacak. Birleşmiş Milletler UNIFIL güçleri, 1701 sayılı BM kararına uygun olarak güney Lübnan’da varlığını sürdürecek.
Ancak İsrail, ateşkesi şu ana kadar 100’den fazla kez ihlal etti ve bu durum Lübnan tarafından kabul edilemez olarak değerlendiriliyor. Lübnan Enformasyon Bakanı Ziad Makary, Lübnan’daki son duruma ilişkin Dr. Esra Karahindiba’nın sorularını yanıtladı.
‘İsrail ateşkesi 100’den fazla kez ihlal etti’
Lübnan’daki son durumla başlamak istiyorum. Geçici bir ateşkes olmasına rağmen İsrail vaat edilenleri uygulamıyor. Bize son durum hakkında bilgi verebilir misiniz?
Bildiğiniz gibi, yaklaşık iki ay süren ölümcül bir savaş yaşadık. Hükümet olarak haftalarca ateşkes için müzakere ettik ve sonunda Amerikalıların yardımıyla bir ateşkes anlaşmasına vardık ve bu ateşkesi duyurudan 60 gün sonra uygulamaya koymayı kabul ettik. Bu arada bir askeri plan var: Lübnan Ordusu, İsrail’in geri çekileceği bölgelere konuşlanmaya başlayacak. Yapılacak çok iş var. Ordu bu görevi üstlenecek çünkü birçok mayın, patlamamış mühimmat, yıkım, kapalı yollar, yerinden edilmiş insanlar ve İsrail ile Lübnan arasında hassas bir askeri durum var. İsrail bu ateşkesi 100’den fazla kez ihlal etti ve bu, elbette, kabul edilemez. Lübnan ateşkese saygı duyuyor ve ateşkesin açıklandığı sırada kurulan komiteye güveniyoruz. Amerikalılardan, Fransızlardan, Lübnanlılardan, UNIFIL’den ve İsraillilerden bahsediyorum. İlk toplantıları bu hafta pazartesi günü yapıldı ve umuyoruz ki bu ateşkes en kısa sürede ciddi bir şekilde uygulanır çünkü İsrail’in neden olduğu yıkımın ardından yeniden inşa etmemiz gereken çok şey var.
Eğer İsrail ateşkesi tamamen iptal eder ve kısa bir süre önce olduğu gibi Lübnan’a saldırmaya devam ederse, Lübnan’ın mevcut tutumu ne olacak? Hizbullah’ın Suriye’den geri çekilip daha fazla birliğin Lübnan’a geri dönmesi sürece nasıl etki edecek? Lübnan ordusu saldırıların tekrarlanması karşısında ne yapacak?
Bu ateşkesin bozulacağını düşünmüyorum. Her gün olaylar yaşayacağız, ancak bunun ciddi bir ateşkes olacağına inanıyorum. Sanırım yaklaşık 40 gün içinde tüm Lübnan topraklarından tam bir çekilme gerçekleşecek. Lübnan Ordusu kuvvetlerini konuşlandıracak ve 1701 sayılı kararı gerektiği gibi, güney Lübnan dahil, uygulayacağız. Elbette, bu özellikle de güney Lübnan için geçerli çünkü 1701 sayılı karar, güney Lübnan’da silahların yasak olduğunu belirtiyor ve yalnızca Lübnan Ordusu ile UNIFIL’in silah taşımasına izin veriyor.
‘Lübnan’ın egemenliğine ve çeşitliliğine saygı duyan bir Suriye’ye ihtiyacımız var’
Beşar Esad’ın devrilmesi ve Rusya’ya iltica etmesiyle Suriye’deki denklem tamamen değişti. Şam’ı ele eçiren Heyet Tahrir el Şam (HTŞ), Suriye için geçiş dönemi hazırlamaya çalışan geçici bir hükümetle çalışıyor. Lübnan’ın Suriye’deki mevcut konjonktüre ilişkin tutumu ne olacak?
Şu ana kadar HTŞ ile herhangi bir ilişkimiz yok. Söylemek istediğim şu: Suriye halkı, Suriye’yi kimin yöneteceğine kendisi karar vermelidir. Lübnan olarak bizim istediğimiz, Suriye’nin gelecekteki hükümetiyle iyi ilişkilere sahip olmak çünkü birçok çıkarımız var. Orada fanatik bir hükümete ihtiyacımız yok. Lübnan’ın egemenliğine ve çeşitliliğine saygı duyan bir komşuya ihtiyacımız var. Bu, bizim ihtiyacımız olan tek şey. Komşu ülkeler olarak ilişkilerimizi sürdürmek için gerekli ilişkileri korumak adına elimizden gelen her şeyi yapacağız. Ekonomi, ticaret, sosyal, siyasi ve hatta çözülmesi gereken sınır sorunları gibi birçok alanda çıkarlarımız var. Milyonlarca Suriyeli mülteci var ve kim yönetirse yönetsin, bu sorunların çözülmesi gerekiyor. Biz Suriye’nin iç işlerine karışmamalıyız ve aynı şekilde onların da bizim iç işlerimize karışmasına izin vermeyeceğiz. Umarız gelecekteki Suriye hükümetiyle onurlu ve verimli bir işbirliği sağlamak için çalışacağız.
‘HTŞ’den istediğimiz, iç işlerimize karışmaması’
HTŞ, Birleşmiş Milletler’in terör örgütleri listesinde yer alıyor ve birkaç ülke bu grubu terörist olarak tanımladı. Ancak yakın gelecekte durum değişebilir. Türkiye, diplomatik ilişkilerini sürdürmek için büyükelçiliğine bir maslahatgüzar atadı. Peki Lübnan’ın HTŞ’ye yaklaşımı ne? Lübnan HTŞ’yi bir terör grubu olarak görüyor mu yoksa Suriye seçimlere doğru giderken yaklaşım değişiyor mu?
Terör gruplarını tanımlayan bir sistemimiz yok. Zaten belirtmiştim, Suriye’nin gelecekteki hükümetinin hedeflerini değerlendireceğiz. HTŞ’den istediğimiz şey, Lübnan’ın iç meselelerine ya da işlerine karışmamasıdır. Şu ana kadar söylediğim gibi, Suriye’nin geleceğinin nasıl şekilleneceğini öngöremeyen tek ülke biz değiliz. Sistem teorik olarak devam etmeli. Mevcut durumla ilgilenmeye devam ediyoruz—örneğin Lübnan’daki Suriye büyükelçiliği, sınırlar ve diğer konular. Yeni devletin, yeni yönetimin ve yeni hükümetin ortaya çıkmasını bekliyoruz ve o zaman yolumuza devam edeceğiz. Şu anda yaşananlardan dolayı (büyükelçilik) aktif değil. Bekleyeceğiz, ancak ortaya çıkacak herhangi bir hükümetle iyi ilişkiler kurmayı umuyoruz çünkü bu iki ülkenin de çıkarına olacaktır.
Esad’ın ayrılmasından sonra İsrail, Golan Tepeleri’nde daha fazla ilerledi. İsrail’in bölgedeki konumu ne? Uzmanlar İsrail’in Suriye’deki varlığının geçici olmayabileceğini düşünüyor. Lübnan, İsrail’in Suriye’de alan kazanmasını nasıl değerlendiriyor?
Lübnan için önemli olan İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesidir. Sizin de belirttiğiniz gibi, İsrail yalnızca Golan Tepeleri’nde veya güney Suriye’de değil, Suriye’nin ordusunu, hava ve deniz kuvvetlerini, her şeyini yok etti. Bu durum Suriye’yi zor bir konuma sokuyor. Yeni Suriye hükümetinin nasıl bir orduya ya da güvenlik gücüne sahip olacağını veya İsrail ile nasıl bir ilişki kuracaklarını bilmiyoruz. Şu anda her şey belirsiz. Tüm bunların üzerinden sadece beş ya da altı gün geçti ve işlerin nasıl şekilleneceğini görmek için zamana ihtiyacımız var.
‘Yeni cumhurbaşkanı 9 Ocak’ta seçilecek’
Lübnan’ın İsrail’in saldırıları sırasında zayıf kalmasının en önemli nedenlerinden biri de iç siyaset. Beyrut limanı patlamasıyla sarsılan Lübnan, halen ekonomik zorluklarla boğuşuyor. Bunun yanında ülke, iki yılı aşkın süredir halen cumhurbaşkanını seçemedi. Mevcut durum biraz da bu sorunun sonucu mu?
Lübnan’daki sistem, bu tür süreçleri kolaylaştırmak için tasarlanmış bir sistem değil. Karmaşık bir sistemimiz var; parlamento, din, siyasi gruplar ve daha fazlası işin içine giriyor, bu da bir cumhurbaşkanı seçimini zorlaştırıyor. Cumhurbaşkanı seçmek kolay değil çünkü yasalarımız seçim sürecini geciktiriyor, özellikle de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde. Ancak 9 Ocak’ta bir oturumumuz var ve yakında bir cumhurbaşkanımız olmasını umuyoruz.
Bir ülkeyi cumhurbaşkanı olmadan yönetemeyiz. Evet, idare edebiliriz; ülke devam eder, ölmez, yok olmaz, ortadan kaybolmaz. Ama aynı zamanda refah da getirmez. Ülkemizi geliştiremeyiz, inşa edemeyiz ve genç Lübnanlıların isteklerini yansıtan yeni, modern bir yönetim kuramayız. Onlar ki çok hırslı ve özgürlüğün korunduğu, güzel Lübnan kültürü ve Lübnan’ın takdire şayan imajı ile modern bir ülke yaratmak istiyorlar.
Cumhurbaşkanına, yeni bir hükümete, Suriye ile yenilenen ilişkilere ve İsrail ile bir ateşkese sahip olmayı umuyoruz. Uzun vadede, şahsen Lübnan’ın geleceği hakkında bir miktar iyimserim. Elbette bu durumun ciddi bir etkisi var. Geçici bir hükümet olarak büyük kararlar alamayız, yeni yetenekleri işe alamayız ya da yasaları geçiremeyiz. Sistem, cumhurbaşkanı olmadan işleyemez. En yetenekli gençlerimizi kaybediyoruz; Lübnan’ı terk ediyorlar ve bu, bizim çıkarımıza değil.
Irak Güvenlik Medya Ağı Sözcüsü Mikdad Miri, Irak’a kaçan Suriye ordusu askerlerinin iadesine bugün başlanacağını açıkladı.
Irak resmi haber ajansı INA’ya göre Irak Güvenlik Medya Ağı Sözcüsü Mikdad Miri, konuya dair açıklama yaptı. Miri, Irak’a Esad yönetimi askerlerinin Suriye’ye iadesine bugün başlanacağını belirtti. İade işlemlerinin Irak’taki ilgili makamlar tarafından başlatılacağını aktaran Miri, sürecin Suriye tarafı ile koordineli yürütüleceğini ifade etti.
Suriye ordusuna bağlı yaklaşık 2 bin asker 7 Aralık’ta El-Kaim Sınırı Kapısı üzerinden Irak’a kaçmıştı. 9 Aralık’ta ise Heyet-i Tahrir Şam’a bağlı askeri operasyonlar komutanlığı, zorunlu askerlik yapanlara yönelik genel af kararı çıkarmıştı.
Irak’ın Anbar vilayetine bağlı Rutba ilçesinde bir kampa yerleştirilen askerler kötü koşullar nedeniyle ülkelerine geri gönderilmek için eylem yapmıştı.
Rutba ilçesi Kaymakamı İmat el-Duleymi, yaptığı açıklamada kaçan askerlerin çadırlarda barındığını ve bölgede elektrik, su ve ısınma imkanlarının yetersiz olduğunu ve yerleştirildikleri kampın internet erişiminden yoksun olduğundan dolayı aileleriyle iletişim kuramadıklarını söylemişti.
Türkiye ve onun desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) Ayn el Arap’a (Kobani) yönelik operasyona hazırlanırken HTŞ ile aradığı diyaloğu henüz kuramayan PYD, Türkiye’ye karşı İsrail dahil tüm ülkelerden yardım bekliyor. Bu arada Suriye topraklarına giren İsrail de Dera’ya doğru ilerliyor.
PKK’nın Suriye kolu Demokratik Birlik Partisi (PYD) Başkanlık Konseyi Üyesi Salih Müslim video konferans yöntemiyle düzenlenen toplantıda gazetecilerin sorularını yanıtladı.
DW Türkçede yer alan habere göre Salih Müslim HTŞ ile PYD arasında PYD’nin işgalindeki toprakların geleceğine ilişkin henüz bir müzakere süreci başlamadığını söyledi.
Heyet-i Tahrir Şam (HTŞ) Suriye’nin başkentini ele geçirip Esad yönetimini devirdiğinde Salih Müslim HTŞ ile diyaloga açık olduklarını söylemiş, “HTŞ bize bir adım atarsa biz iki adım atarız” demişti. Ayrıca PYD liderliği kendine bağlı kurumlara HTŞ’nin tanıdığı yeni Suriye bayrağının asılması talimatını vermişti.
Şam’a gönderdikleri mesajlara “henüz yanıt alamadıklarını” söyleyen Müslim, yine de olası müzakereleri yürütmek üzere bir heyet hazırladıklarını ve umutlu olduklarını belirtti.
Müslim, MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın “HTŞ ve Kürtler arasında bir diyaloğu önlemek için aceleyle ve erkenden” Şam’a gitmiş olabileceğini düşündüğünü de söyledi.
HTŞ ile müzakerelerden istedikleri sonucu alamamaları halinde Şam’la bir çatışma ihtimali görüp görmediğinin sorulması üzerine Müslim, “Bu olmazsa kendimizi siyasi olarak savunacağız. Her şey masada ancak iyi niyetle yaklaşıyoruz” dedi.
Hem HTŞ hem SMO için “cihatçı” nitelemesi yapan Müslim, yine de HTŞ’nin geçmişte kendilerine yönelik operasyonlara katılmadığına dikkat çekti. Fakat bu yapının da “Türkiye ile koordinasyon halinde olduğunun” farkında olduklarını kaydetti.
“İsrail desteğine açığız”
İsrail basınında son günlerde çıkan “İsrail’in Suriyeli Kürtleri Türkiye’ye karşı koruması gerektiği” şeklindeki yorumların sorulması üzerine Müslim, “Özellikle İsrail’den değil, herkesten destek istediklerini” söyledi. Salih Müslim, “İsraille iletişimimiz yok, eğer böyle bir (Kürtlere destek) açıklamaları varsa elbette takdirle karşılarız” dedi. Müslim, Türkiye’nin Ortadoğu’da izlediği tutumun “İsrail’i de rahatsız ettiğini” savundu.
Jerusalem Post gazetesi 9 Aralık tarihinde, “Suriye Kürtlerinin temsilcileri yardım ve koruma talebiyle İsrailli yetkililere başvurdu” diye yazmıştı.
İsrail’in Türkiye’ye karşı açık desteğinin SDG kontrolündeki bölgelerde yaşayan Arap halkları huzursuz edip etmeyeceği sorusu üzerine Müslim, “Mısır, Fas, Tunus, Körfez ülkeleri… tüm bu Arap ülkelerinin zaten İsraille ilişkisi var” ifadelerini kullandı. Arap aşiretlerinin sırf bu yüzden kendileri aleyhine tutum almasını beklemediğini söyledi.
İsrail ordusu Dera’ya ilerliyor
Türkiye’nin PYD’ye yönelik eylemlerinden rahatsızlığını dile getiren İsrail ise Esad yönetiminin devrilmesi üzerine girdiği Suriye topraklarındaki işgalini tek bir kurşun dahi sıkmadan derinleştiriyor.
İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), İsrail’in Dera kırsalında dokuz kilometre ilerleyerek bölgedeki Koya köyüne ve Vahdet barajı bölgesine girerek stratejik mevzilere konuşlandığını duyurdu.
SOHR’un bildirdiğine göre İsrail güçleri bölgeye girmeden önce bölge sakinlerinden silahlarını teslim etmelerini istedi.
SOHR, ayrıca İsrail güçlerinin İsrail – Suriye sınırındaki tampon bölge yakınlarındaki Kuneytra bölgesi ve Dera arasındaki sınırda yer alan Sayda köyü yakınlarındaki askeri bir bölge olan 74. Tugay bölgesine girdiğini aktardı.
İsrail ordusu bu ay Esad hükümetinin çöküşünün ardından, Suriye sınırında yer alan stratejik Hermon Dağı’nı işgal etmiş ve Suriye ile işgal altındaki Golan Tepeleri arasındaki silahtan arındırılmış bölgeye girmişti. İsrailli yetkililer, bu hareketi İsrail’in sınırlarının güvenliğini sağlamak için sınırlı ve geçici bir önlem olarak tanımlamasına rağmen en az 2025’in sonuna kadar işgali devam ettireceklerinin mesajlarını veriyor.